ERMENİ İDDİALARI BÖLÜM 4
II. ABDÜLHAMİT’E SUİKAST
1905’in 21 Temmuz günü İstanbul’da patlayan bir saatli bomba 26 kişinin hayatına mal oldu.Bomba zamanın hükümdarı II.Abdülhamit’i öldürmek için hazırlanmış ve Cuma namazı için Yıldız Camii’ne giden padişahın namazdan çıkışı sırasında patlayacak şekilde ayarlanmıştı.
Abdülhamit, namazdan hemen sonra zamanın Şeyhülislamı Cemalettin Efendi ile sohbete dalması sayesinde hayatta kaldı.Bomba hükümdarın bulunduğu yerin çok daha ötesinde patladı ve 26 kişi hayatını kaybederken 58 kişi de yaralandı.
Soruşturma işin arkasında Ermeni komitacıların bulunduğunu ortaya çıkardı. Üstelik Yıldız’da patlayan bombayı kendileri hazırlamamış, taşeronluğu Avrupalı teröristlere vermişlerdi. Terör ekibinin başında Charles-Edward Jorris isminde Belçikalı bir anarşist vardı.Jorris yakalandı ve mahkemeye çıkartıldı.
Duruşmalar birkaç devam eti.Karar celsesinden bir gün önce, 1905’in 17 Aralığında Belçika’nın İstanbul’daki Büyükelçisi zamanın Osmanlı Dışişleri Bakanlığı olan Hariciye Nezaretine bir nota gönderdi ve mahkum edilmesi halinde Jorris’in kendilerine iade edilmesini isteyeceklerini bildirdi. Büyükelçi iade talebini İstanbul’la Brüksel arasında 3 Ağustos 1838’de imzalanan “Dostluk ve Ticaret” yani “Kapitülasyon Antlaşması”nın 8.maddesine dayanarak yapıyordu.
Mahkeme bu notanın verilmesinden bir gün sonra, yani 18 Aralık’ta kararını açıkladı ve Jorris’i idama mahkum etti.Belçika Büyükelçisi ise Bab-ı Ali’ye hemen ertesi günü bir daha başvurup Jorris’in iadesini hiç sıkılmadan yeniden talep etti.
Osmanlı Hükümeti, terörü padişahın hayatına kastedecek derecede ileri götüren Belçikalı anarşisti geri vermemek için uzun zaman direndi.
Abdülhamit idamı müebbet hapse çevirdi ama Jorris hapishaneye değil bir başka yere gönderildi:
Avrupa’ya.Batı dünyası teröristin hükümdarın hayatına kastettiğini bile gözardı etmiş, Sarayla Bab-ı Ali üzerindeki baskılarını arttırdıkça arttırmış ve Abdülhamit için Jorris’i serbest bırakmaktan başka bir yol kalmamıştı.
O da öyle yaptı, teröristi gerçi Belçika’ya iade etmedi ama cebine pasaportunu koyup Avrupa’ya göndermeye mecbur kaldı.Türkiye’nin diplomatik aczi o günlerin basınında “Hükümdarımız o kadar iyi yüreklidir ki, kendi hayatına kasteden bir caniyi bile affetme büyüklüğünü göstermekten kaçınmamıştır.” İfadeleriyle yorumlandı, tarihlere de “Abdülhamit, katili sonraları istihbarat hizmetlerinde kullandı” diye geçti
Murat BARDAKÇI:Hürriyet Gazetesi 4 Haziran 2002
I.DÜNYA SAVAŞI
Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı’nda sekiz cephede birden savaşmak zorunda kaldı.Bu cephelerden bir tanesi de Kafkasya Cephesidir.Osmanlı birlikleri Kafkasya üzerinden hem Rusları güneyden çevirecek hem de Orta Asya’daki Türkler’den yardım alınacaktı.Fakat plan gerçekleşemedi.Enver Paşa idaresindeki Osmanlı birliklerinin Kars-Sarıkamış’ta düşmana karşı bir tek kurşun atmadan şiddetli soğuk , açlık, salgın hastalıklar vb. sebeplerden donarak şehit olması Ermeniler’e bekledikleri fırsatı verdi.
Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı başlar başlamaz derhal seferberlik ilan etmiş, Müslüman-Hıristiyan , savaşabilecek bütün vatandaşlarını silah altına davet etmişti.Bu vesileyle Ermeniler de askere alınmaya başladılar.
Ermeniler, Ruslar’a müracaat ederek, onların himayesinde müstakil Ermenistan’a kavuşmak arzularını bildirmişlerdi.Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı’na girmeden önce , Ermeni ileri gelenleri (Patrikhane, Taşnak ve Hınçak ileri gelenleri) İstanbul’da toplanarak savaş esnasında alacakları tavrı son bir defa daha gözden geçirdiler.Toplantıda iki karar alındı.Birinci karar:
Osmanlı Devleti’ni şüphelendirmemek için savaşa girmesi halinde Ermeni halkının Osmanlı Devleti’ne sadık kalarak hükümetin alacağı kararlara yardımcı olmalarını içeriyordu.Bu karar bir bildiri ile ilan edildi.İkinci karar ise gizli idi.Bu karar Osmanlı yetkililerine duyurulmadan birer talimat olarak gizlice Ermeni komitelerine dağıtıldı.Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi halinde Ermeniler’in bir taraftan isyan çıkarması, bir yandan da
Ruslar’a yardım etmeleri isteniyordu.Ermeniler’in bu hususta nasıl davranacağını belirten talimat şöyle idi:
”Rus ordusu huduttan ilerler ve Osmanlı askeri geri çekilir ise, her tarafta birden eldeki bütün vasıtalarla ayaklanılacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, devlet kurumları ve binaları bombalarla havaya uçurulacak, yakılacak, hükümet kuvveti içeride meşgul edilecek, levazım kolları vurulacak; şayet Osmanlı ordusu ilerler ise Ermeni askerleri Osmanlı birliklerinden ayrılıp silahlarıyla Ruslar’a katılacak ve kıtalarından firar ederek çeteler oluşturacaklardır.
Meclis-i Mebusan’daki Ermeni mebusların lideri Erzurum mebusu Pastırmacıyan Efendi adamlarıyla birlikte Ruslar’a katılmıştı.Dört Ermeni genci tarafından Talat Paşa’ya yönelik bir suikast girişimi ortaya çıkarılmıştı. Bu gelişmeler sırasında bazı ileri gelen politikacılar Ermeniler’e karşı misillemede bulunulmasını, bunun için özel bir yasa çıkarılmasını önermişlerdir. Enver ve Talat Paşalar ise bu gibi önlemlerin unsurlar arasındaki düşmanlıları şiddetlendireceği gerekçesiyle bundan kaçınılmasını istemişlerdi. Önlem olarak Ermeni Patriğinin ve Ermeni mebusların dikkatlerinin çekilmesi kararlaştırılmıştı. Bu bağlamda Enver Paşa Ermeni Patriğini, Meclis-i Mebusan başkanı da Ermeni mebusları bir ayaklanmanın üzücü ve kaçınılmaz sonuçları konusunda uyarmışlardı.Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucusu Süleyman Askeri Bey’in ilgilileri, Türkler’le işbirliği yapmamaları hiç olmazsa tarafsızlıklarını sağlamak dolayısıyla zorunluluk olmadıkça Ermeniler’in kalplerini bile kırmamak konusunda uyarması da bu konudaki özeni göstermektedir.
Fakat ne yazık ki bu çabalar olumlu sonuçlar vermedi.Ermeniler’in kitleler halinde Ruslar’a katılmasını ve düşmanla işbirliği yapmasını önleyemedi. Özellikle Sarıkamış’ta yaşanan felaketin Kafkas Cephesini zayıflatması bu katılımı daha da hızlandırdı.Ayrıca İtilaf Devletleri’nin silahlandırdıkları Ermeni çeteleri Ruslar’a karşı savaşan Kafkas ordusu’nun ardında harekete geçmişler, ordunun sağ kanadının menzil hizmetlerini kesintiye uğratmışlardır.
Görüldüğü üzere Osmanlı sekiz cephede bile savaşırken öncelikle azınlıkların güveliğini düşünmüştür. Fakat Ermeniler’le beraber diğerleri yabancı devletlerin kışkırtmaları sonucu devlete isyan etmişlerdir. Yıllarca idaresinde barındırılıp ayrıcalıklı muamelesi yapılan Ermeniler bunu unutmuşlar ve devletin en nazik zamanında Doğu Anadolu’da savunmasız durumdaki kadın, çocuk ve yaşlıları hunharca katletmekten geri durmamışlardır. Aradan uzun zaman geçmiş olasına rağmen bu gün hala Doğu bölgelerimizde Ermeniler tarafından katledilen Türkler’in toplu mezarlarına rastlanmaktadır. Buna rağmen Osmanlı Devleti onları sadece Suriye’ye göç ettirmekle yetinmiştir. Aynı durum bu gün bizlere insan hakkı dersi vermeye çalışanların başına gelse nasıl davranacaklarını tahmin etmek hiç te güç değildir. Bu olay Türkler’in Ermeniler’i katli şeklinde anlatılmış ve bu sorun değişik zamanlarda bu gün bile karşımıza çıkmaktadır. Tehcir Kanunu’nu imzaladığı için Talat Bey en büyük düşman olarak görülmüş , aradan yıllar geçtiği halde Ermeniler’in intikam duyguları bitmek bilmemiştir. Talat Bey, Berlin’deki evinden çıkarken Teleyran adındaki bir Ermeni tarafından vurularak öldürülmüştür. Yakalanan katil Talat Bey’i 1915 yılında çıkarılan Tehcir Kanunu’ndan dolayı öldürdüğünü çekinmeden itiraf etmiştir. Sonraki tarihlerde ASALA adındaki Ermeni Terör örgütünün çeşitli faaliyetlerine rastlamaktayız. Çeşitli Avrupa ülkelerinde sözde 24 Nisan 1915 Ermeni katliamı anısına anıtlar dikilmektedir.
İsyanın sebeplerinden biri de Ermeniler’in İmparatorluğun çökmekte oluşundan cesaret alarak coğrafi ve demografik şartların elverişliliğine bakmadan bağımsızlık peşinde maceracı bir politikaya atılmalarıdır.
Aslında savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, bazı dağınık hareketlere rağmen, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. En uygun zamanın. İngilizlerin İskenderun Körfezi'ne çıkmaları ve Rusların İskenderun Körfezi’ne doğru ilerlemeleri anında olacağı değerlendirilmekleydi Her ihtimale karşı nasıl hareket edeceklerini belirlemişlerdi. Ancak Ermeniler savaşın başlamasını beklemediler, daha doğrusu bekleyemediler ve isyanları başlattılar. Bunun da sebebi, ayaklanan bazı Ermeni çetecilerinin ifadelerine göre Rus ordusunun yaklaşmasının beklendiği bir sırada. Hükümet tarafından silah aranmasına başlanması, komite yöneticilerinden bazılarının tutuklanarak sürgüne gönderilmesi ve 1894 doğumluların silah altına çağrılmasıdır.
Osmanlı orduları cephede savaşırken. Ermenilerin bu eylemleri. "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülüyordu. Ancak. Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı ediliyordu.
Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır, Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alınan generalinin ifadesiyle, "bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye" başlamışlardı.
Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâhlı ve cephane ele geçirilmiştir. Hatla ele geçirilen silahların çokluğu Müslüman halkı hayrete düşürmüş, müthiş bir katliamdan kurtulduklarına inandırmıştır. Rus işgalinden önce Ermenilerin yaşadıkları yerler bir bakıma Ermeni işgali görmüş gibiydi ve bu yerlere devlet gücü giremez olmuştu. Arlık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi.
Ermeniler’in Zeytun, Bitlis ve Van’da çıkarttıkları isyanlar büyük kalkışmanın ön habercisiydi. Fesat kaynağı olan Ermeni komitelerinin hala mevcudiyetinin meşru telakki edilemeyeceğinden her türlü siyasi teşkilatın ilgasına zaman geçirilmeden karar verildi.Yani Hınçak, Taşnak be benzeri komitelerin derhal kapatılması kararı alındı. Bu komitelerin merkez ve şubelerinde bulunan belgelerin katiyen kaybolmaması veya imhasına imkan bırakılmadan müsaderesi; komitelerin yönetici ve ileri gelenleri ile zararlı Ermeniler’in hemen tevkifine başlandı. 24 Nisan 1915 tarihinde komite merkezlerinin kapatılması ve bazı kararları almak zorunda kalınmıştı.Bunlar;
1.16-55 yaş arasındaki Ermeniler dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya girip çıkamayacak.
2.Haberleşmeler Türkçe yapılacak.
3.Ermeni çocukları devletin resmi okullarında okuyacak.
4.Ermenice gazeteler kapatılacak.
Belgelere göre tehcir kararının alınmasının gerekçeleri şunlardır:
1. Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermeniler, Osmanlı sınırlarını korumakla görevli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hareketini güçleştirmektedir.
2. Erzak ve mühimmat naklini zorlaştırmaktadırlar.
3. Düşman ile aynı gayeleri paylaşmakta, onlarla emel ve işbirliği yapmaktadırlar.
4. Bir kısmı düşman saflarına katılmaktadırlar.
5. Memleket içinde askeri birliklerimize ve suçsuz halka silahlı saldırılarda bulunmaktadırlar.
6. Osmanlı şehir ve kasabalarına saldırarak katil ve yağmacılıkta bulunmaktadırlar.
7. Düşman deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar.
8. Müstahkem mevkileri düşmana göstermektedirler.
Mehmet SARAY:Çarlık Rusyası’nın Ermeni Siyaseti s:261
Sabahattin ÖZEL:Tehcir Konusunda Bazı Gerçekler ve Milli Kurtuluş savaşı’nda Vatansever Ermeniler.
Necdet BİLGİ:Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’in Yargılanması
TEHCİR KANUNU
1.Savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların müstakil mevki kumandanları, ahali tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine , yurt savunmasına, asayişin korunmasına ilişkin işlere ve düzenlemelere muhalefet, silahla saldırı ve direnme görürlerse bunu önlemeye mezun ve mecburdurlar.
2.Ordu, müstakil kolordu ve tümen kumandanları askerlik icaplarından dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar halkını tek tek veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler.
3.İş bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.
4.İş bu kanun hükümleri yürürlüğe Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nazırı memurdur.
Demek ki tehcir kararı askeri zorunluluklardan kaynaklanıyordu.Bir milletin ordularını arkadan vurmak isteyenlere karşı kendisini savunmasını önleyecek hiçbir yasa olamazdı. Osmanlı Hükümeti bu şartlar altında dünyada böyle bir tehlike ile karşılaşan bütün devletlerin başvuracağı bir yönteme başvurarak tehcir kararını aldı.Diğer taraftan hükümetin bu kararı benimsediği için değil , başka çözüm bulamadığı için aldığı bir gerçektir.Çünkü tehcir kararı almak ve uygulamak, bunun için kuvvetler ayırmak, mali kaynak bulmak anlamına geliyordu.Ayrıca üretimin düşeceği, hizmet sektörünün aksayacağı kesindi.Bu bakımdan tehcir bir bakıma devletin kendi kendini felç etmesi anlamına da geliyordu.
Diğer taraftan Ermeni ayaklanmaları sadece sınıra yakın bölgelerle sınırlı kalsaydı kısmi bir tehcir yeterli görülecekti.Ancak Ermeniler’in düşmanın erişemediği iç bölgeleri de bir savaş alanına çevirmeleri , Marmara Bölgesi’nde İstanbul Boğazı civarındaki Rus donanmasıyla haberleşmeleri , çıkarma kuvvetleriyle işbirliğine yönelmeleri, tehcir kapsamının genişletilmesini gerekli kıldı.Tehcir kararı ölüm kalım mücadelesi veren bir milletin savaş hukukunun geçerli olduğu şartlarda ihanet içinde olan bir azınlığa karşı alabileceği en insani önlem olabilirdi.
Osmanlı yönteminin Ermeni toplumuna karşı özel bir kininin olamayacağının bir belgesi de tehcirin sadece Ermeniler’e uygulanmış bir yaptırım olmaması, diğer unsurları da kapsamasıdır.Rum tehcirinin yanı sıra , Cemal Paşa da Museviler’i gönüllü bir tehcire tabi tutmuştur. Akdeniz’deki İtilaf donanmasının Filistin’i casus yuvası haline getirmesi üzerine Cemal Paşa, sözlü bir uyarıyla Yafa’daki Museviler’in kendiliklerin den burayı terk edip Hama ve Humus’a gitmelerini sağlamıştır.
Görüldüğü üzere tehcir kararında yakın vadede ordunun hareket alanını güvenceye almak ve Müslümanlar’la Ermeniler arasındaki çatışmaları önlemek , uzun vade de emperyalist devletlerin bu amaçla Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışarak , kendi topraklarında bir Ermeni Devleti’nin doğmasına engel olmak istediği açıktır.Şüphesiz idare bu işlemi uygularken , aktif Ermeni militanlarıyla , sivil halkın çatışmaya karışmayacak unsurlarını ayıramazdı. Nitekim 14 Haziran’da Erzurum, Diyarbakır, Mamuratü’l-aziz ve Bitlis’e çekilen bir şifrede ; ihraç olunan Ermeniler’in yollarda hayatlarının korunmasına özen gösterilmesiyle ; sevk sırasında kaçmak isteyen veya muhafazalarına memur olan güvenlik kuvvetlerine saldıranların cezalandırılmalarının doğal olduğu hatırlatılmaktadır.fakat buna hiç bir zaman ahali karıştırılmayacak ve etnik unsurlar arasında mukateleyle sonuçlanacak , aynı zamanda harice karşı çok çirkin görünecek olayların çıkmasına kesinlikle izin verilmeyecekti.Ermeniler’in varmaları gereken yerlere en kısa yoldan ve güzergahlarında bulunan aşiret veya köylerin saldırılarına karşı her türlü tedbirin alınmasıyla sevk edilecekler; kafilelere katil ve gasba cüret edecekler şiddetle cezalandırılacaklardı.Burada şu husus ta açık yüreklilikle söylenmelidir; tehcir kararı alınmasından sonra ihtilalci Ermeni komitalarıyla hiç işbirliği etmemiş bir çok Ermeni'nin de karar karşısında devlete isyan katıldığı bir gerçektir.Aslında bu karar Ermeniler’in topyekun memnuniyetsizliklerini de körüklemiştir.Çünkü alınan göç kararına uymak istemeyen bir çok Ermeni devlete karşı silahlı direnişe geçmiştir.Tehcir kararı Osmanlı topraklarında yaşayan 1.300.000 Ermeni’nin tamamına uygulanmadı.Tehcir uygulanan yerler Doğu Anadolu ve İç Anadolu’da bazı şehirleri içine alıyordu.Buralardan kaldırılan Ermeniler yabancı bir devletin toprağına değil, yine Osmanlı toprağı olan Suriye, Lübnan, Kuzey Irak bölgesine iskan edildiler.
Osmanlı hükümeti, 600-700 km. güneye götürülen Ermenilerin iskânı için gerekli tedbirleri 30 Mayıs ve 28 Ağustos tarihli talimatlarla aldı. Biri;
1- Nakli gerekenler, iskân edilecekleri mahallere refah içinde can ve mal! güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir.
2- Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar, kendilerine göçmen Ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır.
3- Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve mal verilecektir.
4- Hükümet tarafından bunlar için ev yaptırılacaktır.
5- Çiftçilere tohumluk, zenaat erbabına alet-edevat verilecektir.
6- Terk ettikleri taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine ulaştırılacak, bu mümkün olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak kendilerine ödenecektir.
7- Boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait taşınmaz malların sayımı yapılacaktır. Bunların cinsleri, miktarları ve kıymetleri tespit edildikten sonra bu köylere yerleştirilecek muhacirlere verilecektir.
8- Ermenilerden boşaltılacak yerlere iskân edilecek muhacirlerin kullanamayacakları mallar, yani zeytinlik, dutluk, bağ ve portakal bahçeleri, -han. fabrika, depo ve dükkân gibi gelir getirecek taşınmaz mallar arttırma ile satılacak veya kiralanacak ve bu gelirler sahiplerine (Ermenilere) verilmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.
Bir diğeri ise;
1- İskâna tabi tutulan Ermenilerden araba veya yaya olarak yola çıkan gruplar en yakın demir yolu istasyonuna götürülecek oradan da yerleştirilecekleri yerlere trenle sevk edileceklerdir.
2- "Tehcir" e tabi tutulanlar, tren istasyonlarına vardıklarında aile reisleri asker olan veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimler, durumlarını resmî belge ile ibraz ettikleri takdirde başka yere iskân edilmeyerek istasyon yakınındaki şehir, kasaba veya köylere yerleştirileceklerdir.
3- Başka yerlere İskân edilecek Ermenilerin sevk sırasında iaşeleri temin edilecek. Fakirlerin iaşeleri ise ücretsiz olarak karşılanacaktır.
4- Sevk sırasında Ermenilerin güvenliği sağlanacaktır. Hamile ve yeni doğmuş çocukların ihtiyaçları karşılanacaktır.
5- İskâna tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler veya yerlerine dönmek istemeyenlerden makul sebep gösterenlerin dilekçeleri görevlilerin görüşleri de alınarak Dahiliye Nezareti'ne gönderilecek ve nezaretin vereceği cevaba göre hareket edilecektir.
6- Göç sırasında veya konaklama esnasında Ermeni göçmenlere yapılacak herhangi bir saldırı derhal zararsız hâle getirilecektir. Saldırıda bulunanlar tevkif edilerek Divan-ı Harp mahkemesine sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
7- Göçe tabi tutulanlardan rüşvet veya hediye alanlar, tehdit ile kadınları iğfal edenler veya onlarla gayrı meşru münasebet kuranlar derhal görevden alınıp Divan-ı Harbe sevk edilecek ve ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
Zikredilen talimatnamenin orijinal metni İngiliz arşivlerinde bulunmakladır. Bu ve buna benzer belge İstanbul'un işgali sırasında bazı İngiliz ajanları tarafından Babıâli'den çalınmıştır.
Başlangıçta Ruslar’la beraber “ Gönüllü Alayları ” adı altında yürütülen düşmanlık, Milli Mücadele yıllarında İngiliz ve Fransızlar’la birlikte “lejyonlar”la sürdürülmüş ve Ermeniler vahşet olaylarında bu devletleri bile hayrete düşürecek kadar ileri gitmişlerdir.
Mevcut belgeler Ermeniler’in uydurma bir belgeyle katliam emrini vermekle suçladıkları Talat Paşa’nın bir devlet adamına yakışan bir şekilde hareket ettiğini göstermektedir.Talat Paşa, Ermeni ailelerinin istasyonlarda toplatılarak sefil hallerde nakledilmlerine karşı çıkmış, mallarının ucuza satılıp sahiplerinin zarara uğratılmamaları için görevlileri uyarmıştır.
Süleyman BEYOĞLU:1915 Tehciri ve Soykırım İddiaları S.175-176
Sabahattin ÖZEL:Tehcir Konusunda Bazı Gerçekler ve Milli Kurtuluş savaşı’nda Vatansever Ermeniler.
www.ermenisorunu.gen.tr Osmanlı Devleti’nde Ermeniler ve I.Dünya Savaşı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder