20 Ocak 2016 Çarşamba

ERMENİ İDDİALARI BÖLÜM 4





 ERMENİ İDDİALARI BÖLÜM 4


II. ABDÜLHAMİT’E  SUİKAST 

1905’in 21  Temmuz  günü İstanbul’da  patlayan  bir  saatli  bomba 26  kişinin  hayatına  mal  oldu.Bomba  zamanın  hükümdarı  II.Abdülhamit’i  öldürmek  için  hazırlanmış    ve Cuma  namazı  için  Yıldız Camii’ne  giden padişahın  namazdan   çıkışı  sırasında   patlayacak  şekilde  ayarlanmıştı.
       Abdülhamit,  namazdan  hemen  sonra  zamanın  Şeyhülislamı Cemalettin  Efendi  ile   sohbete  dalması  sayesinde   hayatta  kaldı.Bomba  hükümdarın  bulunduğu  yerin   çok  daha  ötesinde  patladı  ve 26  kişi  hayatını  kaybederken  58  kişi  de  yaralandı.

Soruşturma  işin  arkasında Ermeni  komitacıların   bulunduğunu   ortaya çıkardı. Üstelik  Yıldız’da  patlayan  bombayı  kendileri  hazırlamamış, taşeronluğu  Avrupalı  teröristlere  vermişlerdi. Terör  ekibinin  başında Charles-Edward  Jorris  isminde   Belçikalı   bir  anarşist  vardı.Jorris  yakalandı  ve mahkemeye  çıkartıldı.
Duruşmalar  birkaç   devam  eti.Karar  celsesinden  bir  gün  önce,  1905’in 17 Aralığında Belçika’nın  İstanbul’daki  Büyükelçisi   zamanın  Osmanlı  Dışişleri Bakanlığı  olan  Hariciye  Nezaretine   bir  nota  gönderdi  ve mahkum edilmesi halinde Jorris’in  kendilerine  iade   edilmesini   isteyeceklerini   bildirdi. Büyükelçi iade  talebini  İstanbul’la  Brüksel   arasında 3  Ağustos 1838’de  imzalanan “Dostluk  ve Ticaret”  yani “Kapitülasyon Antlaşması”nın  8.maddesine dayanarak  yapıyordu.

Mahkeme  bu  notanın  verilmesinden  bir  gün  sonra,  yani  18 Aralık’ta kararını  açıkladı  ve Jorris’i   idama  mahkum  etti.Belçika  Büyükelçisi  ise Bab-ı Ali’ye  hemen   ertesi  günü   bir  daha  başvurup  Jorris’in  iadesini   hiç sıkılmadan   yeniden  talep  etti.

Osmanlı  Hükümeti,  terörü padişahın  hayatına   kastedecek  derecede  ileri götüren  Belçikalı  anarşisti geri  vermemek  için  uzun  zaman   direndi. 

Abdülhamit  idamı  müebbet  hapse   çevirdi  ama  Jorris hapishaneye  değil bir başka  yere  gönderildi: 
Avrupa’ya.Batı  dünyası  teröristin   hükümdarın hayatına kastettiğini   bile   gözardı  etmiş,  Sarayla  Bab-ı  Ali  üzerindeki baskılarını arttırdıkça   arttırmış  ve Abdülhamit  için  Jorris’i  serbest bırakmaktan   başka  bir  yol  kalmamıştı.
O  da  öyle  yaptı,  teröristi   gerçi Belçika’ya  iade  etmedi  ama  cebine pasaportunu  koyup Avrupa’ya  göndermeye   mecbur  kaldı.Türkiye’nin diplomatik  aczi  o  günlerin  basınında  “Hükümdarımız  o  kadar  iyi  yüreklidir ki,  kendi  hayatına  kasteden  bir  caniyi  bile  affetme  büyüklüğünü göstermekten  kaçınmamıştır.”  İfadeleriyle  yorumlandı,  tarihlere  de “Abdülhamit,  katili  sonraları  istihbarat  hizmetlerinde  kullandı”  diye  geçti 


 Murat  BARDAKÇI:Hürriyet Gazetesi 4  Haziran  2002 


I.DÜNYA  SAVAŞI 

Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı’nda sekiz cephede birden savaşmak zorunda kaldı.Bu cephelerden bir tanesi de Kafkasya Cephesidir.Osmanlı birlikleri Kafkasya üzerinden hem Rusları güneyden çevirecek hem de Orta Asya’daki Türkler’den yardım alınacaktı.Fakat plan gerçekleşemedi.Enver Paşa idaresindeki Osmanlı birliklerinin Kars-Sarıkamış’ta düşmana karşı bir tek kurşun atmadan şiddetli soğuk , açlık, salgın hastalıklar vb. sebeplerden donarak şehit olması Ermeniler’e bekledikleri fırsatı verdi.

Osmanlı  Devleti,  I.Dünya  Savaşı  başlar  başlamaz  derhal  seferberlik  ilan etmiş,  Müslüman-Hıristiyan ,  savaşabilecek  bütün  vatandaşlarını  silah  altına davet  etmişti.Bu  vesileyle  Ermeniler de  askere  alınmaya  başladılar.
Ermeniler,  Ruslar’a  müracaat  ederek,  onların  himayesinde  müstakil Ermenistan’a  kavuşmak   arzularını  bildirmişlerdi.Osmanlı  Devleti  I.Dünya Savaşı’na  girmeden  önce ,  Ermeni  ileri  gelenleri (Patrikhane, Taşnak  ve Hınçak  ileri  gelenleri)   İstanbul’da  toplanarak   savaş  esnasında   alacakları tavrı   son  bir  defa  daha   gözden  geçirdiler.Toplantıda  iki  karar  alındı.Birinci karar:

Osmanlı  Devleti’ni  şüphelendirmemek  için   savaşa  girmesi  halinde   Ermeni halkının   Osmanlı  Devleti’ne   sadık  kalarak   hükümetin  alacağı  kararlara   yardımcı  olmalarını  içeriyordu.Bu  karar  bir  bildiri   ile  ilan  edildi.İkinci  karar ise  gizli  idi.Bu  karar  Osmanlı  yetkililerine   duyurulmadan  birer  talimat olarak   gizlice  Ermeni  komitelerine  dağıtıldı.Osmanlı  Devleti’nin  savaşa girmesi  halinde  Ermeniler’in  bir  taraftan  isyan  çıkarması,  bir  yandan  da 

Ruslar’a  yardım  etmeleri isteniyordu.Ermeniler’in  bu  hususta   nasıl   davranacağını  belirten   talimat   şöyle  idi:

”Rus  ordusu  huduttan   ilerler  ve Osmanlı  askeri  geri  çekilir  ise,  her tarafta  birden   eldeki  bütün  vasıtalarla   ayaklanılacak,  Osmanlı  ordusu   iki  ateş  arasında  bırakılacak,  devlet  kurumları  ve  binaları   bombalarla  havaya  uçurulacak,  yakılacak,  hükümet  kuvveti  içeride  meşgul  edilecek,  levazım  kolları  vurulacak;  şayet Osmanlı   ordusu  ilerler  ise  Ermeni  askerleri  Osmanlı  birliklerinden  ayrılıp   silahlarıyla  Ruslar’a  katılacak   ve kıtalarından  firar  ederek  çeteler  oluşturacaklardır. 
 Meclis-i  Mebusan’daki  Ermeni  mebusların   lideri  Erzurum  mebusu  Pastırmacıyan  Efendi adamlarıyla  birlikte   Ruslar’a  katılmıştı.Dört  Ermeni  genci  tarafından   Talat  Paşa’ya  yönelik   bir  suikast  girişimi  ortaya    çıkarılmıştı. Bu  gelişmeler  sırasında   bazı  ileri  gelen  politikacılar  Ermeniler’e  karşı   misillemede    bulunulmasını,  bunun  için   özel  bir  yasa  çıkarılmasını   önermişlerdir. Enver  ve  Talat  Paşalar  ise   bu  gibi  önlemlerin  unsurlar  arasındaki   düşmanlıları  şiddetlendireceği   gerekçesiyle   bundan  kaçınılmasını   istemişlerdi. Önlem  olarak Ermeni  Patriğinin   ve   Ermeni  mebusların   dikkatlerinin  çekilmesi  kararlaştırılmıştı. Bu  bağlamda  Enver Paşa  Ermeni  Patriğini,  Meclis-i  Mebusan  başkanı  da  Ermeni  mebusları   bir  ayaklanmanın  üzücü  ve  kaçınılmaz   sonuçları   konusunda uyarmışlardı.Teşkilat-ı  Mahsusa’nın  kurucusu  Süleyman  Askeri  Bey’in   ilgilileri,  Türkler’le  işbirliği  yapmamaları  hiç  olmazsa  tarafsızlıklarını  sağlamak   dolayısıyla   zorunluluk  olmadıkça   Ermeniler’in   kalplerini  bile  kırmamak   konusunda  uyarması da   bu  konudaki  özeni  göstermektedir. 

Fakat  ne  yazık  ki  bu  çabalar olumlu  sonuçlar  vermedi.Ermeniler’in  kitleler halinde  Ruslar’a  katılmasını   ve düşmanla işbirliği  yapmasını  önleyemedi. Özellikle  Sarıkamış’ta  yaşanan  felaketin  Kafkas   Cephesini  zayıflatması   bu katılımı  daha  da hızlandırdı.Ayrıca İtilaf  Devletleri’nin  silahlandırdıkları Ermeni çeteleri  Ruslar’a  karşı  savaşan   Kafkas  ordusu’nun  ardında  harekete geçmişler,  ordunun  sağ  kanadının   menzil  hizmetlerini  kesintiye   uğratmışlardır.

     Görüldüğü üzere Osmanlı sekiz cephede bile savaşırken öncelikle azınlıkların güveliğini düşünmüştür. Fakat Ermeniler’le beraber diğerleri yabancı devletlerin kışkırtmaları sonucu devlete isyan etmişlerdir. Yıllarca idaresinde barındırılıp ayrıcalıklı muamelesi yapılan Ermeniler bunu unutmuşlar ve devletin en nazik zamanında Doğu Anadolu’da savunmasız durumdaki kadın, çocuk ve yaşlıları hunharca katletmekten geri durmamışlardır. Aradan uzun zaman geçmiş olasına rağmen bu gün hala Doğu bölgelerimizde Ermeniler tarafından katledilen Türkler’in toplu mezarlarına rastlanmaktadır. Buna rağmen Osmanlı Devleti onları sadece Suriye’ye göç ettirmekle yetinmiştir. Aynı durum bu gün bizlere insan hakkı dersi vermeye çalışanların başına gelse nasıl davranacaklarını tahmin etmek hiç te güç değildir. Bu olay Türkler’in Ermeniler’i katli şeklinde anlatılmış ve bu sorun değişik zamanlarda bu gün bile karşımıza çıkmaktadır. Tehcir Kanunu’nu imzaladığı için Talat Bey en büyük düşman olarak görülmüş , aradan yıllar geçtiği halde Ermeniler’in  intikam duyguları bitmek bilmemiştir. Talat Bey, Berlin’deki evinden çıkarken Teleyran adındaki bir Ermeni tarafından vurularak öldürülmüştür. Yakalanan katil Talat Bey’i 1915 yılında çıkarılan Tehcir Kanunu’ndan dolayı öldürdüğünü çekinmeden itiraf etmiştir. Sonraki tarihlerde ASALA  adındaki Ermeni Terör örgütünün çeşitli faaliyetlerine rastlamaktayız. Çeşitli Avrupa ülkelerinde sözde  24 Nisan 1915 Ermeni katliamı anısına anıtlar dikilmektedir.
İsyanın  sebeplerinden  biri  de   Ermeniler’in  İmparatorluğun çökmekte oluşundan  cesaret  alarak   coğrafi  ve  demografik   şartların  elverişliliğine bakmadan   bağımsızlık  peşinde   maceracı  bir  politikaya   atılmalarıdır. 
   Aslında savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, bazı dağınık hareketlere rağmen, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. En uygun zamanın. İngilizlerin İskenderun Körfezi'ne çıkmaları ve Rusların İskenderun Körfezi’ne doğru ilerlemeleri anında olacağı değerlendirilmekleydi Her ihtimale karşı nasıl hareket edeceklerini belirlemişlerdi. Ancak Ermeniler savaşın  başlamasını beklemediler, daha doğrusu bekleyemediler ve isyanları başlattılar. Bunun da sebebi, ayaklanan bazı Ermeni çetecilerinin ifadelerine göre Rus ordusunun yaklaşmasının beklendiği bir sırada. Hükümet tarafından silah aranmasına başlanması, komite yöneticilerinden bazılarının tutuklanarak sürgüne gönderilmesi   ve  1894 doğumluların silah  altına çağrılmasıdır.

    Osmanlı orduları cephede savaşırken. Ermenilerin bu eylemleri. "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülüyordu. Ancak. Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı ediliyordu.
   Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır, Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alınan generalinin ifadesiyle, "bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye" başlamışlardı.
   Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâhlı ve cephane ele geçirilmiştir. Hatla ele geçirilen silahların çokluğu Müslüman halkı hayrete düşürmüş, müthiş bir katliamdan kurtulduklarına inandırmıştır. Rus işgalinden önce Ermenilerin yaşadıkları yerler bir bakıma Ermeni işgali görmüş gibiydi ve bu yerlere devlet gücü giremez olmuştu. Arlık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi. 
   Ermeniler’in   Zeytun,  Bitlis  ve Van’da  çıkarttıkları  isyanlar  büyük kalkışmanın  ön  habercisiydi. Fesat  kaynağı  olan  Ermeni  komitelerinin   hala mevcudiyetinin   meşru  telakki  edilemeyeceğinden  her  türlü    siyasi teşkilatın ilgasına  zaman  geçirilmeden   karar  verildi.Yani  Hınçak,  Taşnak   be  benzeri komitelerin  derhal   kapatılması  kararı  alındı. Bu  komitelerin   merkez  ve şubelerinde  bulunan   belgelerin  katiyen   kaybolmaması  veya  imhasına imkan  bırakılmadan   müsaderesi;  komitelerin  yönetici   ve ileri  gelenleri ile   zararlı  Ermeniler’in   hemen  tevkifine  başlandı. 24  Nisan  1915  tarihinde   komite merkezlerinin   kapatılması  ve bazı  kararları  almak  zorunda kalınmıştı.Bunlar;

1.16-55  yaş  arasındaki  Ermeniler   dışarıdan  içeriye,  içeriden  dışarıya   girip  çıkamayacak.
2.Haberleşmeler  Türkçe  yapılacak.
3.Ermeni  çocukları   devletin  resmi   okullarında  okuyacak.
4.Ermenice  gazeteler  kapatılacak.

Belgelere  göre  tehcir  kararının    alınmasının  gerekçeleri  şunlardır:

 1. Harp  bölgelerine   yakın  yerlerde  oturan  Ermeniler,  Osmanlı  sınırlarını  korumakla  görevli  Türk  Silahlı  Kuvvetleri’nin   hareketini   güçleştirmektedir.
 2. Erzak  ve mühimmat  naklini   zorlaştırmaktadırlar.
 3. Düşman  ile  aynı  gayeleri  paylaşmakta,  onlarla  emel  ve işbirliği  yapmaktadırlar.
 4. Bir  kısmı  düşman  saflarına  katılmaktadırlar.
 5. Memleket  içinde   askeri  birliklerimize   ve suçsuz  halka   silahlı  saldırılarda   bulunmaktadırlar.
 6. Osmanlı  şehir  ve  kasabalarına  saldırarak  katil  ve  yağmacılıkta   bulunmaktadırlar.
 7. Düşman  deniz  kuvvetlerine   erzak   sağlamaktadırlar.
 8. Müstahkem  mevkileri   düşmana  göstermektedirler.


 Mehmet SARAY:Çarlık  Rusyası’nın  Ermeni   Siyaseti  s:261 

 Sabahattin ÖZEL:Tehcir  Konusunda  Bazı  Gerçekler  ve  Milli  Kurtuluş  savaşı’nda   Vatansever Ermeniler.

 Necdet BİLGİ:Ermeni  Tehciri  ve  Boğazlıyan Kaymakamı  Mehmet  Kemal  Bey’in  Yargılanması


TEHCİR  KANUNU 

1.Savaş  sırasında  ordu,  kolordu  ve tümen  komutanları  ve bunların  müstakil mevki  kumandanları,  ahali tarafından   herhangi  bir  suretle   hükümetin emirlerine ,  yurt  savunmasına, asayişin  korunmasına  ilişkin   işlere  ve   düzenlemelere  muhalefet,  silahla  saldırı  ve   direnme  görürlerse   bunu önlemeye  mezun  ve  mecburdurlar.

2.Ordu,  müstakil  kolordu  ve tümen  kumandanları  askerlik icaplarından   dolayı  veya  casusluk   ve hıyanetlerini  hissettikleri   köyler  ve kasabalar halkını   tek  tek  veya   toplu  olarak   diğer  mahallere   sevk  ve iskan ettirebilirler.

3.İş  bu  kanun   yayınlandığı  tarihten   itibaren  geçerlidir.

4.İş  bu  kanun   hükümleri   yürürlüğe  Başkumandanlık  Vekili  ve  Harbiye   Nazırı  memurdur. 

     Demek ki    tehcir  kararı askeri  zorunluluklardan  kaynaklanıyordu.Bir milletin  ordularını  arkadan  vurmak  isteyenlere  karşı kendisini  savunmasını önleyecek  hiçbir  yasa  olamazdı. Osmanlı  Hükümeti  bu  şartlar  altında   dünyada  böyle  bir  tehlike  ile   karşılaşan   bütün  devletlerin   başvuracağı  bir yönteme   başvurarak  tehcir   kararını  aldı.Diğer  taraftan  hükümetin   bu kararı   benimsediği  için  değil ,  başka  çözüm  bulamadığı  için  aldığı  bir gerçektir.Çünkü  tehcir  kararı  almak  ve uygulamak,  bunun için  kuvvetler ayırmak,  mali  kaynak  bulmak   anlamına  geliyordu.Ayrıca  üretimin  düşeceği, hizmet  sektörünün  aksayacağı   kesindi.Bu  bakımdan  tehcir   bir  bakıma   devletin  kendi  kendini  felç  etmesi  anlamına  da   geliyordu.

Diğer taraftan Ermeni   ayaklanmaları sadece   sınıra  yakın  bölgelerle   sınırlı kalsaydı   kısmi  bir  tehcir   yeterli  görülecekti.Ancak  Ermeniler’in  düşmanın erişemediği   iç  bölgeleri  de   bir  savaş  alanına  çevirmeleri ,  Marmara Bölgesi’nde  İstanbul  Boğazı civarındaki   Rus  donanmasıyla  haberleşmeleri , çıkarma  kuvvetleriyle  işbirliğine   yönelmeleri,  tehcir  kapsamının genişletilmesini  gerekli  kıldı.Tehcir  kararı   ölüm  kalım  mücadelesi  veren   bir milletin   savaş  hukukunun  geçerli  olduğu   şartlarda  ihanet  içinde  olan   bir azınlığa  karşı   alabileceği    en  insani  önlem  olabilirdi.

     Osmanlı  yönteminin  Ermeni  toplumuna  karşı   özel  bir kininin olamayacağının  bir  belgesi  de   tehcirin  sadece  Ermeniler’e  uygulanmış   bir yaptırım  olmaması,   diğer  unsurları  da   kapsamasıdır.Rum  tehcirinin  yanı sıra ,  Cemal Paşa  da  Museviler’i  gönüllü  bir  tehcire   tabi tutmuştur. Akdeniz’deki  İtilaf  donanmasının  Filistin’i  casus  yuvası  haline getirmesi üzerine  Cemal  Paşa,  sözlü  bir  uyarıyla  Yafa’daki  Museviler’in   kendiliklerin den burayı terk edip Hama ve Humus’a  gitmelerini sağlamıştır. 

    Görüldüğü  üzere  tehcir  kararında   yakın  vadede   ordunun  hareket alanını güvenceye  almak ve Müslümanlar’la  Ermeniler  arasındaki   çatışmaları önlemek , uzun  vade  de emperyalist  devletlerin  bu  amaçla  Osmanlı Devleti’nin  iç    işlerine  karışarak ,  kendi  topraklarında   bir  Ermeni Devleti’nin   doğmasına  engel  olmak  istediği  açıktır.Şüphesiz  idare   bu işlemi uygularken ,  aktif  Ermeni  militanlarıyla ,  sivil  halkın  çatışmaya   karışmayacak  unsurlarını   ayıramazdı. Nitekim 14  Haziran’da  Erzurum, Diyarbakır,  Mamuratü’l-aziz  ve Bitlis’e  çekilen   bir  şifrede ;  ihraç  olunan Ermeniler’in yollarda hayatlarının   korunmasına özen  gösterilmesiyle ;  sevk   sırasında  kaçmak  isteyen   veya  muhafazalarına   memur  olan   güvenlik kuvvetlerine   saldıranların  cezalandırılmalarının  doğal   olduğu   hatırlatılmaktadır.fakat  buna  hiç  bir  zaman   ahali  karıştırılmayacak  ve  etnik unsurlar  arasında  mukateleyle  sonuçlanacak ,  aynı  zamanda  harice  karşı çok  çirkin  görünecek  olayların   çıkmasına  kesinlikle  izin verilmeyecekti.Ermeniler’in  varmaları  gereken   yerlere  en  kısa  yoldan   ve güzergahlarında bulunan   aşiret  veya  köylerin   saldırılarına  karşı  her  türlü tedbirin  alınmasıyla  sevk  edilecekler;  kafilelere  katil  ve gasba   cüret edecekler   şiddetle  cezalandırılacaklardı.Burada  şu  husus ta  açık  yüreklilikle söylenmelidir;  tehcir  kararı  alınmasından  sonra   ihtilalci  Ermeni komitalarıyla hiç  işbirliği etmemiş  bir  çok  Ermeni'nin   de karar  karşısında devlete  isyan katıldığı   bir  gerçektir.Aslında  bu  karar Ermeniler’in  topyekun memnuniyetsizliklerini de   körüklemiştir.Çünkü  alınan  göç  kararına  uymak istemeyen bir çok  Ermeni  devlete  karşı   silahlı   direnişe  geçmiştir.Tehcir kararı  Osmanlı  topraklarında  yaşayan 1.300.000  Ermeni’nin  tamamına uygulanmadı.Tehcir  uygulanan  yerler  Doğu  Anadolu   ve İç  Anadolu’da  bazı şehirleri  içine  alıyordu.Buralardan  kaldırılan  Ermeniler   yabancı  bir  devletin toprağına  değil,  yine  Osmanlı  toprağı  olan  Suriye,  Lübnan,  Kuzey  Irak bölgesine  iskan  edildiler.

Osmanlı hükümeti, 600-700 km. güneye götürülen Ermenilerin iskânı için gerekli tedbirleri 30 Mayıs ve 28 Ağustos tarihli talimatlarla aldı. Biri;

1- Nakli gerekenler, iskân edilecekleri mahallere refah içinde can ve mal! güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir. 

2- Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar, kendilerine göçmen Ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır. 

3- Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve mal verilecektir. 

4- Hükümet tarafından bunlar için ev yaptırılacaktır. 

5- Çiftçilere tohumluk, zenaat erbabına alet-edevat verilecektir. 

6- Terk ettikleri taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine ulaştırılacak, bu mümkün olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak kendilerine ödenecektir. 

7- Boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait taşınmaz malların sayımı yapılacaktır. Bunların cinsleri, miktarları ve kıymetleri tespit edildikten sonra bu köylere yerleştirilecek muhacirlere verilecektir. 

8- Ermenilerden boşaltılacak yerlere iskân edilecek muhacirlerin kullanamayacakları mallar, yani zeytinlik, dutluk, bağ ve portakal bahçeleri, -han. fabrika, depo ve dükkân gibi gelir getirecek taşınmaz mallar arttırma ile satılacak veya kiralanacak ve bu gelirler sahiplerine (Ermenilere) verilmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.

Bir diğeri ise; 

 1- İskâna tabi tutulan Ermenilerden araba veya yaya olarak yola çıkan gruplar en yakın demir yolu istasyonuna götürülecek oradan da yerleştirilecekleri yerlere trenle sevk edileceklerdir. 
 2- "Tehcir" e tabi tutulanlar, tren istasyonlarına vardıklarında aile reisleri asker olan veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimler, durumlarını  resmî belge ile ibraz ettikleri takdirde başka yere iskân edilmeyerek istasyon yakınındaki şehir, kasaba veya köylere yerleştirileceklerdir. 
 3- Başka yerlere İskân edilecek Ermenilerin sevk sırasında iaşeleri temin edilecek. Fakirlerin iaşeleri ise ücretsiz olarak karşılanacaktır. 
 4- Sevk sırasında Ermenilerin güvenliği sağlanacaktır. Hamile ve yeni doğmuş çocukların ihtiyaçları karşılanacaktır. 
 5- İskâna tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler veya yerlerine dönmek istemeyenlerden makul sebep gösterenlerin dilekçeleri görevlilerin görüşleri de alınarak Dahiliye Nezareti'ne gönderilecek ve nezaretin vereceği cevaba göre hareket edilecektir. 
 6- Göç sırasında veya konaklama esnasında Ermeni göçmenlere yapılacak herhangi bir saldırı derhal zararsız hâle getirilecektir. Saldırıda bulunanlar tevkif edilerek Divan-ı Harp mahkemesine sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır. 
 7- Göçe tabi tutulanlardan rüşvet veya hediye alanlar, tehdit ile kadınları iğfal edenler veya onlarla gayrı meşru münasebet kuranlar derhal görevden alınıp Divan-ı Harbe sevk edilecek ve ağır bir şekilde cezalandırılacaktır. 

Zikredilen talimatnamenin orijinal metni İngiliz arşivlerinde bulunmakladır. Bu ve buna benzer belge İstanbul'un işgali sırasında bazı İngiliz ajanları tarafından Babıâli'den çalınmıştır.

  Başlangıçta  Ruslar’la  beraber  “ Gönüllü   Alayları ”  adı  altında   yürütülen düşmanlık,  Milli  Mücadele  yıllarında  İngiliz  ve  Fransızlar’la   birlikte “lejyonlar”la   sürdürülmüş  ve  Ermeniler  vahşet  olaylarında   bu  devletleri bile  hayrete  düşürecek  kadar   ileri  gitmişlerdir. 

Mevcut  belgeler Ermeniler’in   uydurma  bir  belgeyle   katliam  emrini vermekle suçladıkları   Talat  Paşa’nın   bir  devlet  adamına  yakışan   bir  şekilde  hareket ettiğini   göstermektedir.Talat  Paşa, Ermeni ailelerinin   istasyonlarda   toplatılarak   sefil  hallerde  nakledilmlerine   karşı  çıkmış,  mallarının   ucuza satılıp   sahiplerinin  zarara  uğratılmamaları  için   görevlileri  uyarmıştır.


 Süleyman BEYOĞLU:1915  Tehciri  ve Soykırım  İddiaları  S.175-176 

 Sabahattin ÖZEL:Tehcir  Konusunda  Bazı  Gerçekler  ve  Milli  Kurtuluş  savaşı’nda   Vatansever Ermeniler.

 www.ermenisorunu.gen.tr Osmanlı Devleti’nde  Ermeniler   ve I.Dünya  Savaşı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder