1 Ocak 2016 Cuma

ERMENİ SOYKIRIMININ İÇ YÜZÜ.., BÖLÜM 2






ERMENİ SOYKIRIMININ İÇ YÜZÜ.., BÖLÜM 2




I.Dünya Savaşı sırasında yüzbinlerce Kafkas Müslümanını güneye sürmüş ve ihtilal sonrasında da 3.000.000 insanı sürmüş ve rejime kurban etmiştir.15
Diğer bir örnek; Radikal Sosyalist Fransız Hükümeti Almanca konuşan ve Fransa'nın Almanya sınırında yaşayan Alsazlar'ı 1939-1940 kışında Majino hattının doğusundan 
alarak Fransa'nın güneybatısına,özellikle de Dordognea'ya nakletmişti. Aynı şekilde Amerikan hükümeti de Japonya'nın gerçekleştirdiği Pearı Harbour baskınından
sonra Japon asıllı Amerikan vatandaşlarını Pasifik bölgelerinden

Missisipi vadisine göç ettirmiş ve İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar buradaki toplama kamplarında banndırmıştı16•

Örnekleri yüzlere çıkarmak mümkündür. Her biri yüzlerce sayfalık araştırmayı gerektiren bu vahşetler dururken hayali "Ermeni Soykırımı"ndan söz eden ve i. Dünya Savaşında öldürülen 1.000.000 civarındaki Müslümanı görmemezlikten gelenlerin bu tutumlarını Türkiye üzerindeki emperyalist emelleriyle açıklamak yerinde bir sonuç olacaktır.

Lozan Konferansı bünyesinde toplanan tali komisyona Osmanlı İmparatorluğu 'nun eski Hariciye Nazırı Gabriel Norandukyan'ın Ermeniler lehine sunduğu rapora göre Tehcir sırasında Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler'den 345 bin'i Kafkasya'ya, 140 bin'i Suriye'ye, 120 bin'i Yunanistan'a ve Ege Adalanna, 40 bin'i Bulgaristan'a ve 50 bin'i de İran'a olmak üzere toplam 695 bin'i Anadolu 'dan göç etmişti.

Bir başka Ermeni Richard Hovannisyan ise Suriye dışındaki Arap ülkelerinden Lübnan' a 50 bin, Ürdün' e iO bin, Mısır' a 40 bin, Irak'a 25 bin, Fransa ve Amerika'ya da 35 bin Ermeni'nin göç ettiğini belirtiyor.

Bu durumda tehcir uygulaması sırasında toplam 855 bin Ermeni'nin göçe tabi olduğu anlaşılıyor. Bu 855 bin, sayısı 1 milyon 250 bin olan 1914'teki toplam Ermeni nüfusundan çıkarıldığında, geriye yaklaşık 366 bin kişi kalıyor. 


16. Hürriyet gazetesi, 16 Ekim 2000. 
LS. Süslü, Azmi, a.g.e., S.IOI- 102; Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, s.209-210.

Göçe tabi tutulmayan nüfusun ise 82 bin 880'inin İstanbul, 60 bin 119'unun Bursa'da, 4 bin 548'inin Kütahya Sancağında ve 20 bin 237'sinin de Aydın vilayetinde bulunmak üzere 167 bin dolayında tahmin ediliyor. 

Göçe tabi tutu1mayanların sayısı 366 bin'den çıkartıldığında, geriye kayıp gözüken 200 bin kişi kalıyor. Bu sayı da Ermeni lobisinin 1,5 milyon Ermeni'nin
öldüğü iddiasının ne kadar abartılı olduğunu gösteriyor.

Konuya Osmanlı Devleti'nin 1915-1918 yıllarını kapsayan dönemde cephelerde ve cephe gerisindeki kayıpları açısından bakıldığında ise karşımıza şu tablo çıkıyor: 400 bin yaralı, 240 bin hastalık nedeniyle ölüm, 35 bin yeterli bakım sağlanamadığından ölen ve yaralı, 50 bin savaş alanında Şehit 17.

Bugün, tarafsız ve yüzyıllık önyargılar ile zihni bulanmamış her kişi bilmektedir ki, L Dünya Savaşı'nın cereyan ettiği yerlerdeki Ermeniler ( Sözde kurbanlar), Müslümanların cellatları olmuşlardı.
Rus komutanlarının emri altında hareket eden bu gönüllü Ermeni çetelerince gerçek kınmlar yapılmış, eskiden mamur olan şehirler ve köyler, bu eşkiya çetelerinin saldınlan sonunda harabeye dönmüş ve Müslüman halkın yokedilmesi planı da acımasızca sürdürülmüştür.

Bu cinayetler her gün sadece istila edilmiş Türk vilayetlerinde işlenmemiş, yakıp-yıkma rüzgarlan bu güne kadar Müslümanlar'ın meskun bulundukları Rus eyaletlerinde de (Kafkasya, Azerbaycan-E.Ş.) esmiştir. Zalim düşmanın baskısı altında ezilen Doğu Anadolu'dan başka, son olaylara kadar Müslümanların nispeten rahat bir şekilde yaşadıklan bütün Batum bölgesi, Artvin, Acara,
Hezor, Maradit, Maçakhel ve civarlan, Rus resmi yetkililerinin kayıtsız bakışları altında Ermeniler tarafından işlenen tüyler ürpetici ve tasavvur edilemeyen cinayetlere sahne olmuştur.

Göründüğü gibi olaylar gözardı edilmiş, Türk Milletine mal edilmek suretiyle perdelenmek, gizlenmek istenmiştir.18. 

17. Hürriyet gazetesi, 16 Ekim 2000.
18. ilter, Erdal, a.g.e., s.21.


Nitekim,  I. Dünya Savaşı'nı müteakip, İtilaf Devletleri İstanbul'u işgal ettikleri dönemde de "Ermeni Katliamı" iddiasını ispat edememişler, son bir
ümitle sarıldıkları Amerikan arşivleri de bu konuda onlara bir şey verememiş, böylece hukuki açıdan "Ermeni Katliamı" iddiası daha o tarihlerde (1920) çökmüştü 19. 

Bu konuya ilişkin bazı örneklere bir göz atalım: ABD'nin Türkiye'deki ilk Büyükelçisi Amiral Mark Lambert Bristol 'ün 1921 yılında Amerikan Dışişleri Bakanlığı 'na Ermenilerle ilgili yazdığı itiraflarla dolu tarihi bir mektubu ... 

Kongre kütüphanesi arşivlerinde bulunan ve 28 Mart 1921 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı James Barton'a yazılan tarihi mektupta Büyükelçi Bristol,
katledildiği öne sürülen Ermeniler'in gerçekte Kürtler ve Türkler'i katlettiğinden bahsediyor.

1919'dan sonra 1927 yılına kadar Türkiye'de kalan Bristol, Türk Cumhuriyeti tarihine en yakın tanıklık eden kişilerden biri olarak kabul ediliyor. 1921 yılında Burton'a yazdığı mektupta (veya raporda) Bristol, Ermeniler'in soykırım iddiaları ile ilgili raporların tamamen yanlış olduğunu Ermeni kırımı hakkında Avrupa basınında görülen son hikayelerin yanıltma amacına yöneldiğini ve İtilaf
Devletleri 'nin bencil planlarının desteklenmesini sağlamak için yapılan propagandalar olduğunu belirmekte idi 20.

Diğer bir örnek; 13 Temmuz 2000 tarihinde İngiliz Bakan Barones Asthal, Lordlar Kamarası'nda bir soruya cevaben, "Osmanlı yönetiminin Ermenileri yok etmek amacıyla bir karar aldığını gösteren kesin birkanıt yokken, İngiliz hükümetleri (çoğul) 1915-1916 olaylarını soykırım olarak tanımamaktadır" , demişti 21•

Göründüğü gibi bu tür örnekler "Ermeni Soykırımı"nın Türk Milletine fatura edilmesi gayretlerinin boş olduğunu göstermektedir.
Doğru, katliam oldu, ama hangi milletin katliama uğradıkları tarih kitaplarında yazılı. On binlerce Ermeni'nin, on binlerce

19. İlter, Erdal,a.g.e., s.8.
20. Hürriyet gazetesi, 9 Ekim 2000; ve bkz. Laurence Evans, United States Polcy and tlze Partiıion orTurkey (1914-1924), s.262.
21. Radikal gazetesi, 27 Eylül 2000.


Türk'ün öldürüldüğünü biliyoruz. Ama malum meseledir ki, Ermeniler Türkler'e karşı taarruza başladıkları için karşı taraftan nasiplerini aldılar. Türkiye'nin doğu illerinde Ermeni milislerince öldürülen on binlerce Müslüman'ın toplu mezarı ortadadır. Azerbaycan Devlet Arşivi'nde de çok sayıda Rusça belge, Ermeni milislerinin Azeri Türklerine de nasıl katliam yaptığını kanıtlamaktadır.

Komünist rejimi döneminde Ermenilerin Bakü'de 30 bin Türk'ü öldürdükleri bir gerçek. Ermenistan'ın Azerbaycan'ı işgali nedeniyle yaklaşık 1 milyon Azeri Türk'ü de 1992 yıllarından beri evsiz, barksız çadırlarda ve diğer yerlerde yaşamakta. 1992 yılında Hocalı Kasabası'nda yaşayan 10 bin Azeri Türk'ü Ermeni saldırganlar tarafından katledildi. Ama yakın tarihteki bu soykınm ve işgali görmezden gelerek 100 yıl öncesinin hesabını soruyorlar. Açıkçası Ermenistan'ın maraza peşinde olduğu bir gerçek.

Ermenistan'ın kaynaklarını savaşa ayırması nedeniyle aç kalan 1,5 milyon Ermeni'nin ülkeyi terk ettiği bilinmektedir.

Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal edeceği ne Hazar Projesi'ne katılsa, İpekyolu Projesi içinde yer alacak adımları atsa, bölgesel ticaretten payalmak için dostluklar kursa halkı için çok daha olumlu olur.

Günümüzde de genç Ermeni nesli kin içinde, kan davası gütmek üzere yetiştirilmek istenmektedir. Batı'nın özgür ortamında bu olumsuz çabalar daha kolay sonuç verebilmektedir. Bizlere düşen görev, gerçekleri doğruluk terazisinde tartarak en doğruyu bulmaktır. Peki, " Ermeni Genositi " (?) Nasıl olmuştur? Kısaca tarihçesine bir göz atalım:

ERMENİ GENOSİTİ (?)

xıx. Asrın sonlarında Türkiye'nin Küçük Asya kısmına dağılmış Ermeniler'in içinden ticaret burjuvazisi denilen bir zümre ortaya çıktı. 
Halk arasında yüksek nüfuza sahip olan din adamlarının yardımı ile onlar bütün Ermeniler'i yönetiyorlardı. Türkiye'de ithalatın %60'ını, ihracatın ise %40'ını Ermeniler ellerinde tutuyorlardı. Ülke içi ticarette de Ermeniler hakimdi. Ermeni burjuvazisinin canlanmasında Lübnan'da ve Amerika'da yaşayan Ermeni tüccarları da az rol oynamıyorlardı. Türkiye'de büyük siyasi nüfuza sahip
olan Ermeniler gen bol yaşıyorlardı. Eğer Türkiye'nin tarihini sayfalarsak, o devirlerde Türk köylerinin ne kadar kötü bir durumda olduğunu görürüz.  XiX. asrın 70'li yıllannda Batının ticaret sermayesinin yardımıyla orta sınıfa mensup olan Ermeni ticaret burjuvazisi büyük nüfuz kazandı. Bu da kendi çapında milli hareketin güçlenmesine önemli ölçüde zemin hazırladı. Moskova'da, Tiflis'te ve
İmparatorluğun diğer yerlerinde yaşayan Ermeni aristokratları onları destekli yorlardı. O devirde Rus hükümeti Hıristiyanları Müslüman Türkiyenin esaretinden kurtarmak sloganı altında Karadenize hakim olmaya, Bosfor ve Dardanel boğazlarını ele geçirmeye can atıyorlardı. Ermeni milliyetçi burjuvazisi böyle bir durumdan kendi yararına, çıkarları için faydalanmak kararına geldi. Ruslann ve diğer ülkelerin tarafını tutarak milli-siyasi düşüncelerini ortaya attı. Ermeniler bununla da yetinmediler. Türkiye ile Rusya arasında barış antlaşmasının şartları tartışılIrken Rusya' da yaşayan Ermeniler Türkiye'de yaşayan yurttaşlarını desteklemek için Kafkasya valisi Mihail Nikolayeviç'e, Türkiye'de yaşayan Ermeniler ise başta Patrik Nerses olmakla Rusya hükümetine müracaatta bulundular. Rusya da bundan Türkiye aleyhine amaçlarını gerçekleştirmek için yararlandı. Berlin Konferansında Türkiye'nin Ermeniler yaşayan bölgesinde
ıslahatların gerçekleştirilmesi 5 devlete havale edildi. Bütün bunlar Ermeni burjuvazisinde "Milli Ermeni Cumhuriyeti" kurma arzusunu daha da güçlendirdi. İngiltere politikacıları onlann kendi niyetlerini gerçekleştirmelerine yardım amacıyla Ermenileri " Denizden Denize " kadar büyük Ermenistan kurmak uğrunda mücadeleye sevk ettiler.

Türkiye'de Kürt-Ermeni ilişkileri gittikçe bozulmaktaydı. Türkiye'den kovulmaktan korkan Ermeni burjuvazisinin tahriki ile Ermeniler hükümet aleyhine siyasi mücadeleye kalktılar. "Hınçak" ve "Taşnaksutyun" milliyetçi partileri de o zamanlarda kuruldu.


Ermeniler halk arasında milliyetçilik propagandaları yürütüyor, başka milletlerle ilişkide kozmopolit tutum sergiliyorlardı. Onlar böyle siyaset yürütmekle başka halkların devlet kuruluşunu, manevi desteklerini sarsmak, dini inançlarını, vatandaşlık duygulannı, aile ilişkilerini bozmak istiyorlardı. Bu tür durumlar "Taşnaksutyun" partisinin faaliyetlerinde özellikle göze batmaktaydı. Kafkasya'ya
göç eden Ermeniler Türkiye'ye propagandacılar gönderiyor, silahlı birlikler oluşturuyorlardı. Bütün bunlar Türk hükümetini kesin adımlar atmaya zorladı. Hangi bir devlet ona karşı yapılan silahlı mücadeleyi bastırıp hainleri cezalandırmaz ki? Hatta Alman İmparatoru II. Wilhelm, Abdülhamit'in kendi yolundan sapmış tebaalanna karşı yürüttüğü ceza tedbirlerine hak kazandırdı. Ermeni meselesi yeniden başlamıştı. Sultan Abdülhamit tehlikeyi ortadan kaldırmanın en basit ve en kesin yolunu kısa kelamla şöyle ifade etmişti:
"Ermeni meselesi Ermenilerin tamamen ortadan kaldırılması sonucu
çözülebilir".

Taşnaksutyun partisinin liderleri inkılabi harekatlardan kendi menafileri  için yararlanmaya çalışıyorlardı. Taşnaklar Genç Türklerle anlaşma yaptılar. Taşnaklann teşebbüsü ile Osmanlının muhalefette olan partilerinin 1907 yılının 27-28 Aralık ayında Paris'te toplantıları yapıldı ve devlet darbesi hakkında planlar hazırlandı.
Doğru, Türkiye'de 1908 yılında darbe oldu, ama Ermeniler istediklerine
muvaffak olamadılar. Yeni Türk hükümeti Kilikya'da Ermenilere karşı ciddi önlemler aldılar. Ermeni siyasi daireleri yeniden Rusya'ya yüz tuttular. 26 Ocak 1914'te Türkiye eyaletlerinde ıslahatlar yapılması hakkında anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Ermeniler geniş muhtariyet kazandılar, askeri hizmete çağnlmakta, dillerini yaymakta ve diğer alanlarda onlara serbestlik tanındı.
Bütün bunlar Rusya'nın kontrolü altında gerçekleşmeliydi. Taşnaklar
Çarizme eğiliyor, deriden kabuktan çıkıyorlardı. 1915 yılında Vorontsov - Taşkov'un yerine diğer bir cellat-knyaz Nikolay Nikolayeviç atandığı zaman Ermeniler ona bağımsızlık yemini sundular.
Yeminde şöyle deniliyordu: "...biz büyük knyazın Türk hükümetine son vereceğine kalben inanıyoruz. Bu inamla da biz Rus ordusunun baş kumandanını selamlıyor ve "hoş gelmişsiniz!", diyoruz".

I.Cihan Savaşı başlandığı zaman Ermeniler Türk ordusundan kaçan yurttaşların dan oluşan gönüllüler ordusu oluşturmaya başladılar.
Türk hükümeti isyana ciddi hazırlık yapıldığını anlayarak kan dökülmemesi için Ermenilerle anlaşmaya yüz tuttu.
İttihat partisi üyelerinden Nesip Bey Türk parlamentosu üyesi V. Papazyan' a "Ermeniler Çar Rusyasına karşı mücadele için gönüllüler ordusu kurmalıdırlar. Çünkü Türkiyede yaşayan Ermeniler Türkiyenin vatandaşlarıdır. Savaştan sonra Kafkasya halklarının kendi Federasyonu kurulacak ve o zaman Ermeniler isterlerse Kafkasyaya gidebilirler", dese de Ermeniler bunu kesinlikle kabul etmediklerini bildirdiler.

S. Kirakasyan " Genç Türkler: Tarihin Mahkemesi Karşısında " adlı kitabında İngiliz diplomat Robert Sesil'in Ermenilerin yararına olan sözlerini örnek getiriyor: "... Ermeniler Rusya aleyhinde savaşmaktan imtina ettiler ve Türk hükümeti 1915 yılında onların bir kısmını öldürdü, üçte iki kısmını ise sürgüne gönderdi " 22.

Bu gerçekten böyle mi? Eğer Türk hükümeti seferberlik ilan ediyor duysa demek ki, Türkiye'de yaşayan bütün halklar, o bakımdan Ermeniler de bu emre tabi olmalı idiler. Çünkü her bir ülkede orduda hizmet etmekten imtina etmek firarlık sayılır. Üstelik hangi ülke kendi tebalarının ona karşı silah kaldırmasına razı olurdu?

Şimdi de diğer bir meseleye dikkat edelim:

Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi sayılar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer bilgiler incelendiğinde soykınm iddialarına dayanak aramak amacıyla o günkü gerçek Ermeni nüfusu nun en az üç katı kadar Ermeni'nin öldüğü iddiasının ortaya atıldığı görülüyor. Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermeniler'in nüfusuna ilişkin çok değişik iddialar mevcuttur. Örneğin; Osmanlı' da 1892' de kurulan bugünkü 

22. Kaynak için bkz; Aydıııhk gazetesi. Bakü. 8 Kasım.


3 CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEK..

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder