27 Ocak 2016 Çarşamba

BÜYÜK ERMENİSTAN’I KURMA PROJESİ BÖLÜM 2





BÜYÜK ERMENİSTAN’I KURMA PROJESİ 

BÖLÜM 2



Dünya tarihinde, Osmanlı Devleti’nin dışında, yıkılışı yüzyıllar boyunca planlanıp, projelere bağlanan bir başka devlete daha rastlamak mümkün değildir[lxxx]. XIX. yüzyılda Avrupa’nın iktisadî, siyasî, dinî, fikrî ve kültürel çıkarları, Türklerin müsamahası ve aydınlarının şuursuzluğu, yapılan Islâhatların gayesizliği sonucunda[lxxxi] önceleri Doğu Anadolu’da bir Rus-İngiliz nüfûz mücadelesi şeklinde başlayıp sonraları, İngilizlerin gayretiyle öteki devletlerin de zaman zaman işe karışmaları neticesinde büyüyüp genişleyerek, uluslararası politikaya mal olan Ermeni meselesi bugün de güncelliğini korumaktadır[lxxxii]. Yalnız 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesinin demografik yapısının değişmiş olması geçmişte figüran olarak düşünülenlerin günümüzde önplana çıkmalarını sağlamıştır. Yüzbaşı Clayton’ın raporunda öngördüklerinde yüz yıl sonra yapılan tek değişiklik budur. Böylelikle günümüzde bölgede yaratılmak istenilen “Kürdistan” ile Mayévsrıy’nin dileği de gerçekleştirilmiş olacaktır. Türklere gelince, onlar hâlâ XIX. yüzyıldaki gibi medeniyet kavgasını sürdürmektedirler.

---------


* İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı.
[i] M. Akdağ, “Türkiye’nin Batılılaşmasını Zorunlu Kılan Tarihsel Koşullar”, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Anma Kitabı, Ankara 1974, s.391; S. Cöhce, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi I, Elazığ 1992, s.44
[ii] E. Kuran, “Ermeni Meselesinin Milletlerarası Boyutu (1877-1897)”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu (Erzurum, 8-12 Ekim 1984), Ankara 1985, s.19
[iii] M. Akdağ, a.g.m., s.393; A.N. Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s.113
[iv] S. Cöhce, a.g.e., s.75 vd.
[v] Tanzimatla ile ilgili olarak geniş bilgi için bkz. 150. Yılında Tanzimat, (nşr. H.D. Yıldız), Ankara 1992; Tanzimatın 150. Yıldönümü Sempozyumu (Ankara, 31 Ekim-3 Kasım 1989), Ankara 1994
[vi] Rusya’nın mağlubiyetiyle sonuçlanan Kırım Harbini müteakip, barışı sağlamak için Paris’te toplanan kongreden üç gün sonra, 28 Şubat 1856’da Osmanlı Devleti, Avrupa Devletleri Topluluğuna girebilmek için İngiltere’nin telkinleri doğrultusunda [Uzun süre İngiltere’nin İstanbul’da büyükelçiliğini yürüten Lord Stratford Cannig’in bu fermanın ilanındaki etkisi hakkında bkz. S.Lane-Poole, Lord Stratford Cannig’in Türkiye Anıları, (nşr. C.Yücel), Ankara 1988, s. 168 vd: Ayrıca İngiliz büyükelçisi ile Amerikalı misyonerlerin Islahat Fermanı’nı telkin ederken gerçekleştirdikleri işbirliği için bkz. U. Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1989, s.72 vd.] Islahat Fermanı’nı ilan etti. Tanzimat Fermanından farklı olarak bu fermanla sadece Hıristiyanlara yeni haklar verilmiştir. Böylelikle Osmanlı Devleti Avrupalıların hoşnutluğunu kazanacaktı. Belirli bir süre için bunu da sağladı. Her iki fermanın metni için bkz. E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi V, Ankara 1988, s.255 vd.
[vii] Bu antlaşmanın tam metni için bkz. N. Erim, Devletlerarası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri I (Osmanlı İmparatorluğu Anlaşmaları), Ankara 1953, s.341 vd.
[viii] E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi VI, Ankara 1976, s.6 vd.
[ix] İngilizler, Fransızlar ve Sardunya Krallığı ile ittifak halinde girilen Kırım Savaşı ile ilgili olarak bkz. A.N. Kurat , Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Ankara 1987, s.326 vd; A. Kaylan, Kırım Savaşı (1853-1856), İstanbul 1975
[x] K. Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983, s.63
[xi] E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi VI, s. 27 vd.
[xii] B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), (nşr. Ş. Orel), Ankara 1956, s.10 vd; Ayrıca bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.66 vd’de yer alan Lord J. Russell’den Sir H. Bulwer’e gönderilen 13 Eylül 1860 tarihli dışişleri yazısı. Bu yazının bir yerinde “Osmanlı ülkesinde birçok ırktan insanlar vardır. Bunların içinde, Türklerin yanlışları ne olursa olsun, bu ırkların bugünkü durumuna göre, onları yönetebilecek durumda olan yalnızca Türklerdir. Türk imparatorluğunu oluşturan topraklar üzerindeki bu Müslüman devletin yönetimini, bir Hıristiyan devlet yönetimiyle değiştirmeye olanak yoktur. Bunun sonucu Türkiye’nin bölünmesi ve dağılması demek olur.” Sözleri yer almakta ise de, İngiltere daha sonra bu görüşünden vazgeçecektir.
[xiii] Osmanlı ülkesindeki İngiliz konsolosluklarına Sir H. Bulwer’den gönderilen 11 Haziran 1860 tarihli sorular için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.52 vd.
[xiv] Bu hususta konsolos Palgrave’den Lord Stanley’e Trabzon’dan gönderilen 30 Ocak 1868 tarihli rapor için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.75 vd.
[xv] B.N. Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu, (İzmir, 26-27 Mayıs 1983), İzmir 1983, s.127
[xvi] S. Cöhce, a.g.e., s.76.
[xvii] Halbuki, İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi H. Layard’dan Kont Derby’e gönderilen 18 Mart 1879 tarihli mektuba göre bir yıl önce Ermeni patriği “Ermenilerin Türk idaresinde memnun olduklarını, Rusya’ya geçmektense Türklerin idaresinde olmayı tercih ettiklerini, üstelik askere alınarak Türk topraklarını savunacaklarını söylemişti.” Ama aynı patrik mektubun yazıldığı gün ziyaret ettiği elçiye “ O zamanki şartlar öyleydi. Bugün durum değişti. Zira Rusların başarıları ve barış antlaşmasında Ermenistan’ın idarî reformu hakkında bir madde koymuş bulunmaları, önceki durumu kökünden değiştirdi.” diyebilecekti. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.154
[xviii] E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi VIII, Ankara 1988, s.216 vd; Ayrıca A.H. Layard’dan Marki Salisbury’e yazılan 27 Nisan 1880 tarihli yazıda da “Ermenilerin bir azınlık oldukları unutulmamalıdır ve bir çok yerdeki halkın çok küçük birer parçasıdırlar” denmektedir. (Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.468.) Yine Baker Paşa’dan A.H. Layard’a gönderilen ve 24 Şubat 1880 tarihli yazının eki olarak hükümete sunulan mektupta da “Ermeniler her yerde genellikle 1/3 veya 1/5 gibi azınlık durumundalar.” denilmektedir. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.421.
[xix] R. Şahin, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, İstanbul 1988, s.63; Ayrıca bkz. Y.G. Çark, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler (1453-1953), İstanbul 1953.
[xx] Şark meselesi ve Ermeniler hakkında bkz. B. Kodaman, Sultan II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara 1987, s.105-116; M. S. Anderson, The Eastern Question (1774-1923), New York 1966, s.204 vd.
[xxi] Bkz. E. Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s. 199 vd; B. Kodaman, “Ermeni Meselesinin Doğuş Sebepleri”, Türk Kültürü, XIX/219 (Mart-Nisan 1981), s.240-249; K.Gürün, “Ermeni Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır”, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu (İzmir, 26-27 Mayıs 1983), s.15-28; A.N. Kurat, a.g.e., s.111; M. Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Meselesi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s.72
[xxii] N. Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s.56; S.-E.K. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye II, (nşr. M. Harmancı), İstanbul 1983, s.251 vd; Y.G. Çark, a.g.e., s.79; A.N. Kurat, a.g.e., s.112; M. Hocaoğlu, a.g.e., s.51 vd.
[xxiii] E. Z. Karal, Osmanlı Tarihi VIII, s. 127; Ayrıca, 1835-1839 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin hizmetinde bulunan ve Mısır valisi Mehmed Ali Paşa kuvvetlerine karşı 29 Haziran 1839’da Nizip savaşını yapan Osmanlı ordusunda yer alan Moltke, Türk hakimiyeti altındaki Ermeniler için “Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün, bu hakim milletin adetlerinden, hatta lisanından o kadar çok şey almışlardır...” der. Bkz. H.V. Moltke, Türkiye Mektupları, (nşr. H. Örs), İstanbul 1969, s.35
[xxiv] 1880 Martında yapılan seçimlerden sonra İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na getirlen Lord Granville bu husussa gayet veciz bir şekilde “Ermeniler Türklere, dinlerini ve kültürlerini idame ettirmiş olmağı borçludurlar” sözleriyle ifade eder. Bkz. E. Granville, Çarlık Rusyasının Türkiye’deki Oyunları, (O. Arınan), Ankara 1967, s.19;
[xxv] Bkz. Y.G. Çark, a.g.e., s.48; T.V. Mayévsrıy (Mayewski), 19. Yüzyılda Kürdistan’ın Sosyo-Kültürel Yapısı ve Kürt-Ermeni İlişkileri, (nşr. M. Sadık), 1987, s.117
[xxvi] Bkz. J.F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, (nşr. S. Özden), İstanbul 1996; N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, (nşr. S. Özden), İstanbul 1998; M. Saray, “Kafkas Araştırmalarının Türkiye İçin Önemi”, Kafkas Araştırmaları I, İstanbul 1988, s.1-5
[xxvii] B. Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (nşr. M. Kıratlı), Ankara 1988, s.353; Burada kullanılan “Rus Ermenistanı” tabirinden maksat, Rusların, Ermeniler için tesis ettikleri bir vatana işaret etmektir. Böyle bir vatanın kuruluşu Rusya’nın 1827-1829 yılları arasında önce İran sonra da Osmanlı Devleti ile yaptığı savaşları kazanıp, yardımlarından faydalanarak işgal ettiği bölgelerdeki Ermenileri büyük ölçüde Güney Kafkasya’ya, Erivan ve havalisine nakletmesiyle mümkün olmuştur. O dönemde bölge halkının çoğunluğunu Türkler teşkil ediyordu. Osmanlı Devleti, 10-22 Şubat 1828’de imzalanan Türkmençay antlaşması ile Rusya’ya bırakılan Erivan ve Nahcivan Hanlıklarının yeni statülerini 2-14 Eylül 1928’de imzalanan Edirne Anlaşması ile kabul etmek zorunda kalmıştır. (Bkz. A.N. Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s.57) Ona rağmen Rus ajanları bu tabiri çoğunlukla “Türk Ermenistanı” tabiriyle birlikte kullanıyor ve Osmanlı Ermenilerini kışkırtıyorlardı. Bkz. A.N. Kurat, a.g.e., s.113.
[xxviii] XVII. Yüzyıla kadar hemen hemen tamamına yakını Osmanlı hakimiyeti altına girmiş bulunan Ermenilerin, Erivan ve havalisinde yaşayan küçük bir kısmı 1603’den itibaren bölgenin İranlıların eline geçmesiyle Safevî hakimiyeti altında varlığını sürdürmeye başladı. Bunlar da, Safevîlerin himayesiyle İran’ın Ruslar ve Osmanlılar ile olan ticaretinin tamamını ellerine geçirerek oldukça yüksek bir hayat seviyesine ulaşmışlardı. Bkz. R. Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul I, (nşr. M. A. Kılıçbay-E. Özcan), Ankara 1986, s.259 nu.28
[xxix] M. Varantyan, Ermeni Harekâtının Tarihi, Cenevre 1914, (Ermenice’den naklen) E. Uras, a.g.e., s.150
[xxx] K. Beydilli, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, Belgeler: Türk Tarih Belgeleri Dergisi XIII/17 (1988), s.368; M. Saray, “Türk-Sovyet Münasebetleri ve Ermeni Meselesi”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu (Erzurum 8-12 Ekim 1984), s.127; Bu hususta Patrik Nerses’in büyükelçi Layrad’a söylediği sözler için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.155
[xxxi] Bkz. A.N. Kurat, a.g.e., s.112 vd; Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyesi, (nşr. E.Cengiz), Ankara 1983, s.15 vd;
[xxxii] Y. Ercan, “Tarihî Belgelerin Işığında Ermeni İddiaları”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu (Erzurum 8-12 Ekim 1984), s.214; M. Saray, “Türk-Sovyet Münasebetleri ve Ermeni Meselesi”, s.128;
[xxxiii] A.N. Kurat, Türkiye ve Rusya, s.114
[xxxiv] B.N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu (Erzurum 8-12 Ekim 1984), s.80 vd.
[xxxv] T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.96; XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin sosyal bünyelerine dış müdahalelerin artması, özellikle de Batılı misyonerlerin Katolik ve Protestanlığı bu camia içerisinde yayma çabalarının bir neticesi olarak başlayan huzursuzlukları gidermek üzere bir takım tedbirler alınmış, 1857, 1859 ve 1860’da patrikhanede toplanan meclisler tarafından hazırlanan ve 29 Mart 1862’de Osmanlı Devletince de onaylanan “Ermeni Milleti Nizamnâmesi” çok uygun ve önemli esasları ihtiva etmekle bu toplumun sosyal, siyasî varlığında yeni bir dönemi açmıştır. [Bkz. E.Uras, a.g.e., s.156 vd; R.H. Davison, Osmanlı İmparatorluğunda Reform 1856-1876 I, (nşr. O. Akınhay), İstanbul 1997, s.137 vd.] Buna rağmen sonuç değişmeyecek ve asrın başlarında Ruslarla işbirliğine yönelen Ermeniler, XIX. Yüzyılın ortalarına doğru batılılardan da etkilenmeye başlayacaklardır. Bu konuyu Türkiye’de değişik misyonlarda çalıştıktan sonra 1870’de Harput’ta görevlendirileren M.A. West, “The Romance of Missions” adlı hatıratında “Ermeni insanının ruhuna girdik, hayatında bir ihtilâl yaptık.” sözleriyle çok güzel ifade eder. Bkz. B.N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, s. 95 vd.
[xxxvi] Y. Ercan, a.g.m., s.213
[xxxvii] E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi VIII, s.131
[xxxviii] Bu antlaşmanın tam metni için bkz. N. Erim, a.g.e., s.387 vd.
[xxxix] İngiltere’nin “hayatî çıkarları”nın neler olduğu konusunda İstanbul’daki İngiliz büyükelçisi Sir Henry Layard’ın Kont Derby’e gönderdiği 4 Aralık 1877 tarihli yazı için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.145; Rusların başarılarından istifade etmek isteyen Ermeniler, bir yandan Yeşilköy önlerine kadar gelmiş olan Rus ordusunun ileri gelenleriyle temasa geçip, onları etkilemeye çalışırken 

[Bkz. E. Uras, a.g.e., s.210 vd; E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi VIII, s.129] öte yandan başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa devletlerini de harekete geçirmeye gayret ediyorlardı. Bunlardan Patrik Nerses, 18 Mart 1878’de İngiliz büyükelçisine Ermenistan olarak “Van’dan Sıvas’a, Erzurum’dan Kuzey Suriye’de denize kadar olan geniş sahayı” tanımlamakta ve kendilerine yardımcı olunmazsa Rusya’nın hakimiyeti altına girinceye kadar ayaklanacakları yolunda tehditler savurmaktadır

[ Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.155]. Bir gün sonra Babıâli’de görevli başka bir Ermeni ise yine İngiliz büyükelçisine bağımsızlıkta kararlı olduklarını ifade etmekte ve yardım istemektedir. Büyükelçi ise Kont Derby’e gönderdiği yazıda “Dicle Krallığı”(?) için ümit vermemekle beraber bir Ermeni devletinin kuruluşunu sakıncalı bulmakta, Ermenilerin Rusların kucağına itilmemeleri için İngiltere’nin bir şeyler yapması gerektiğini vurgulamaktadır. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s. 156
[xl] Bu madde de “Babıâli, Ermenilerle meskûn vilâyetlerde mahallî ihtiyaçların lüzum gösterdiği tensikat ve ıslâhatı vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi ve Çerkezlerle Kürtlere karşı oraların güvenliğini temin etmeyi derûhte eder. Babıâli, bu yoldaki tedbirlerini onların tatbikine nezaret edecek büyük devletlere muayyen zamanlarda bildirecektir.” denilmekteydi. 

[Bkz. E.Z. Karal, Osmanlı Tarihi VIII, s. 132]. Bu anlaşmanın tam metni için bkz. N. Erim, a.g.e., s.403 vd
[xli] 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra İngiltere de, Osmanlı Devleti’nin parçalanma ve yıkılmasını kaçınılmaz sayarak, stratejik değeri olan Osmanlı topraklarını ya bizzat ele geçirmek, ya da bu topraklar üzerinde kendisine bağlı devletlerin kurulmasını destekleyip, kışkırtmak yolunda bir politika yürütecektir. 

Bkz. F. Armaoğlu, Siyasî Tarih (1789-1960), Ankara 1975, s.277
[xlii] Rumeli’deki ıslâhatlara temel teşkil eden konulardan birisi için bkz. M.H. Şentürk, Osmanlı Devleti’nde Bulgar Meselesi (1850-1875), Ankara 1992.
[xliii] Bkz. B.N. Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians I (1856-1880), Ankara 1989, s.190 vd; Doğu Anadolu’da Ermenilere özerklik verilmesini sakıncalı bulan ve bu küçük Hıristiyan azınlığa verilecek özerkliğin “pek vahim güçlükler” yaratacağına inanan Lord Salisbury Doğu Anadolu’da bir çeşit İngiliz protektorası tasarlıyordu. Reform adı altında Babıali’ye kabul ettirilmek istenen de bundan başka bir şey değildi. Salisbury’nin projesine göre Doğu Anadolu’da ayrı ve bağımsız bir jandarma gücü kurulacak ve bu güç İngiliz subayların komutasında olacaktı. Bölgenin adliye örgütü değiştirilecek, her vilayette yeni birer yüksek mahkeme kurulacaktı. Bu mahkemelerin başında da Mısır’da olduğu gibi birer Avrupalı (İngiliz) yüksek yargıç bulunacaktı. Bunlar diğer yargıçların kararlarını veto edebileceklerdi. Doğu Anadolu’nun maliye teşkilatı ve vergi sistemi de kökten değiştiriliyordu. Her vilayete birer Avrupalı defterdar atanacak ve tüm gelirler onun denetiminde olacaktı. Sadece vali Avrupalı olmayacaktı ama atanırken İngiliz büyükelçisine danışılacaktı. Yani Padişah tek başına vali atayamayacaktı. Bütün bunlar İngilizlerin Rus yayılmasını önlemek için Doğu Anadolu’yu doğrudan kontrol etmek istediklerini göstermektedir. Dolayısıyla Ermeniler bu işin bahanesi olmaktadır. 

Bkz. B.N. Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, İzmir 1983, s.127.
[xliv] Giriş, İki madde ve sonuçtan ibaret olan bu antlaşmada bahse konu reform “... buna mukabil Zat-ı Hazret-i Padişahî dahi memâlik-i mahrusada bulunan teba-i Hıristaniye vesairenin hüsn-i idare ve himayelerine müteallik ileride devleteyn beyninde kararlaştırılacak olan ıslâhat-ı lazimeyi icra edeceğini İngiltere devletine vaad ile beraber...” şeklinde yer almaktadır. 

Bkz. N.Erim, a.g.e., s.402
[xlv] Bkz. Ö. Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara 1978, s. 27 vd; Esasen Ermeniler Kıbrıs ile ilgili anlaşmadan oldukça yüreklenmişler ve reformların hemen yapılması için yüzlerini İngiltere’ye çevirmişlerdi. Fakat İngiltere’nin o dönemdeki hesapları başka olduğu için hayal kırıklığına uğrayacaklardır. 

Bkz. B.N. Şimşir, Osmanlı Ermenileri, s.461; E. Uras, a.g.e., s.249 vd..
[xlvi] Bkz. B.N. Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians I, s.33
[xlvii] Berlin Kongresi’ne murahhas olarak katılan R.A.Talbot Salisbury (1830-1903) burada yaptığı konuşmada “Ermenistan’da muhtariyet için şartlar ve unsurlar elverişli değildir. Bundan başka Ermenistan gibi büyük bir ülkede pek çok dağılmış, çeşitli milletlerle, bir çok dinin mensuplarıyla ve çoğunluk teşkil edemeyecek bir durumda olan Ermeniler için bağımsızlık imkansızdır. Ermenilerin istedikleri biçimde bir vilâyet için merkezî bir nokta bulmak da çok güçtür.” demekteydi. 

[Bkz. E. Uras, a.g.e., s.242; M. Hocaoğlu, a.g.e., s.102; Ayrıca söz konusu dönemde Büyükelçi Layard’ın da aynı yönde görüşleri için Bkz. B.N. Şimşir, Osmanlı Ermenileri, s.158] Her ne kadar Hırımyan 24 Haziran 1878’de bir mektup göndererek bu bilgileri tekzip etmeye çalışmış ise de, İngiltere’nin bu görüşü uzun süre değişmeyecektir. [A.H. Layard’dan Marki Salisbury’e yazılan 27 Nisan 1880 tarihli yazıda da aynen tekrarlanan bu düşünceler için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.468] Aslında sadece İngilizler değil, Fransızlar da benzer düşünceler içerisindedirler. Nitekim Berlin Kongresi’nden 16 yıl sonra 20 Şubat 1894’de Fransız büyükelçisi M.P. Cambon’un Dışişleri Bakanı C. Perer’e gönderdiği yazıda “... Bağımsız bir Ermenistan mı? Kesinlikle bu düşünülemez. Ermenistan, Bulgaristan ve Yunanistan gibi tabiî hudutlarla çevrili birleşik bir halk kütlesiyle tarif ve sınırlandırılmış bir yer değildir.” demekteydi. 

Bkz. 
E. Uras, a.g.e., s.428
[xlviii] Şubat 1879’da biri Ermeni üç azadan kurulan vilâyet ıslâhat komisyonları için bkz. 

Bkz. K. Gürün, Ermeni Dosyası, s.117
[xlix] 

Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.464
[l] Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.421; Gerçekten de Ermeniler ülke genelinde önemli bir potansiyele sahiptiler. Mesela 1900 yılında bütün patırtılarına rağmen kentlerde ticaret sektörünü elinde tutanların %58’i, doktor ve eczacıların %60’ı, maden işletmecilerinin %75’i Ermenilerden oluşmaktaydı. 

Bkz. F. Kazamzadeh, The Struggle for Transcaucasia, Birmingham 1951, s.8.
[li] Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.34 vd; 26 Ekim 1879’da A.H. Layard’dan Marki Salisbury’e gönderilen telgrafta İngiliz elçisi bir gün önce Mahmud Nedim Paşa ile yaptığı görüşmeyi özetleyerek Sadrazam’a “Reformlar yapılmaz ve Hıristiyanlar güvenlik altına alınmazsa, Osmanlı mülkü ve tahtının ciddi bir tehlike içinde olduğunu” zira, Amiral Hornby’nin komutasındaki donanmanın 5 Kasım’da Malta’dan ayrılarak Beşika Limanına demirleyeceğini bildirdiğini ifade eder. 

Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.324
[lii] Bir batılı yazar bu atamaları sadece Lord Salisbury’nin Ermenilere ilgi duymasına bağlayarak askeri konsolosların da sekiz kişiden ibaret olduğunu kaydeder. 

Bkz. A. Palmer, Osmanlı İmparatorluğu, Son Üç Yüz Yıl; Bir Çöküşün Yeni Tarihi, (nşr. B.Ç. Dişbudak), İstanbul 1994, s.196
[liii] Binbaşı Trotter 22 Kasım 1879’da Erzincan’dan Diyarbakır’a hareket etmiştir. 

Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e, s.350
[liv] Bu görevlilerin beratları hakkında Yarbay Wilson’dan Sir A.H. Layard’a gönderilen 22 Mayıs 1879 tarihli yazı ile ekinde yer alan memorandum hususunda bkz. 

Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.251
[lv] K. Gürün, a.g.e., s.117; B.N. Şimşir, a.g.e., s.460
[lvi] Wilson’a, 24 Nisan 1879’da bizzat Marki Salisbury’nin verdiği beratta da “

...Osmanlı idaresini düzeltmek ve başarılı kılmak için Kraliçenin hükümeti, bu tayini yapmaya karar verdi. Bu görev de şimdi size verildi. Bu nedenle sizin ve size yardımcı olarak atanan subayların başlıca görevi; bölgeniz dahilindeki çeşitli halk tabakalarının durumlarını incelemek, Türk makamlarına vereceğiniz öğütlerle yardım etmektir. Ayrıca onlara yardımcı olmak üzere toplayabileceğiniz haberlerle ekonomiyi güven altına alacak yolları kendilerine göstermek, idarenin basitleştirilmesi ya da daha etkin olabilmesini sağlamak, uygulayıcılar ve adliyece bütün baskı, yolsuzluk halleri üzerinde size ulaşabilecek bilgilere dayanarak bunları not etmek, sonra da bunları ilgililer nezdinde protesto etmektir. Kendi görüşünüze göre merkezi idarenin karışmasını gerektiren bir halde, bunu hükümetinize ve İstanbul’daki sefaretinize rapor edeceksiniz. Böylece Babıali nezdinde teşebbüste bulunabilmeyi sağlayacaksınız.” denilmekteydi. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.244
[lvii] Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.42; Bunlardan Erzurum’da görevlendirilen Binbaşı Trotter’e yöre Ermenilerinden Vahan Vartabet’in verdiği 27 Haziran 1879 tarihli muhtıra dikkate şayandır. Esasta daha sonraki Ermeni patırtılarında önemli bir yere sahip olan İzmirliyan tarafından Patrikhane’de hazırlanmış olan ve uzun bir giriş ile kırk altı maddeden meydana gelen “Erzurum İli Islâhat Projesi” başlığını taşıyan bu muhtıra da her ne kadar yapılacak ıslahatlarla devletin durumunun düzeleceğine işaret edilmekte ise de, Osmanlının “madden ve manen ölüm haline” geldiği de önemle vurgulanmaktaydı. Programın tam metni için 

bkz. E. Uras, a.g.e., s.282 vd; B.N. Şimşir, a.g.e., s.303 vd.
[lviii] Sir Henry Layard’dan Marki Salisbury’e gönderilen 11 Haziran 1879 tarihli ve umumi mahiyeti itibariyle Albay Wilson’ın Orta Anadolu’da adeta bir özel komiserlik yetkisi istemesi karşısında hazırlanmış yazı için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.263 vd
[lix] B.N. Şimşir, a.g.e., s.286; Yolu üzerindeki Hınıs’a uğrayan Yüsbaşı Clayton, burada Ermeni delegesini kabul etmiş, ona dayanarak yöredeki yirmibeş köyde 20.000 civarında Ermeni’nin yaşadığını ve bunların da hiçbir şikâyetlerinin olmadığını belirtir. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.302
[lx] Bu gösterilerin Erzurumun ileri gelen Ermenilerinin talimatları doğrultusunda yapıldığına dair Binbaşı Trotter’den Marki Salisbury’e Erzurum’dan gönderilen 16 Ağustos 1879 tarihli yazı için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.301 vd
[lxi] Bu yazı için bkz. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.373
[lxii] Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.383

[lxiii] Yüzbaşı Clayton’ın bu tesbiti, konuyla ilgili dönemin Rus politikalarının çok güzel bir özetidir. Nitekim Ayastefanos antlaşmasıyla ilk defa Ermeni sorununu ortaya çıkaran Ruslar, Berlin Antlaşması’ndan sonra da Osmanlı’ya tazyikte Avrupalı Devletlerle birlikte hareket etmelerine rağmen bir Ermeni ıslahatına taraftar değillerdi. Zira Ermenilere verilecek bağımsızlığın Kafkas Ermenilerini de ayaklandıracağı, bunların Türkiye’deki Ermenilerle işbirliği yapıp, birleşebilecekleri düşünülmekteydi. Onun için Ruslar, bu yöndeki politikalarını “hudutlarımıza yapışık ikinci bir Bulgaristan istemiyoruz” bir başka yerde de “Biz, Ermenisiz Ermenistan isteriz” şeklinde özetlenebilecek bir temele oturtacaklardır. Ayrıntılar için bkz. E. Uras, a.g.e., s.271; M. Hocaoğlu, a.g.e., s.72 vd
[lxiv] Clayton’un bu görüşü tamamen temelsiz değildir. Zira, İngiliz büyükelçisinin 21 Aralık 1879 tarihli yazısının ekinde yer alan ve İstanbul’da çıkarılan Massis adlı Ermeni gazetesinde yayınlanan bir yazı dikkat çekicidir. Rusya’da yaşayan bir Ermeni’nin mektubunun çevirisinden oluşan bu yazıda Ermenilerin Ruslara yaklaşmasının sebebi olarak Osmanlı hükümetleri tarafından sevilmemeleri ve uygulanan yanlış politikalar gösterilmekte “Kafkasya Ermeniler olmadan perişan olur” denildikten sonra, Ermenilerin Ruslardan nasıl koparılacağına dair görüşler ileri sürülmekte ve “Eğer Ermeni milleti sultan tarafından özerkliğe kavuşturulursa refaha kavuşacak, o zaman bütün Ermenilerin gayret ve istekleri; Osmanlı hükümetini güçlendirmek, zenginleştirmek için yardım etmek olacak. Bu hükümetin himayesinde bizzat Ermeniler güçlenecek ve serbestçe soluk alabileceklerdir. Buna İngiltere’nin hiç esirgemediği moral desteğini de ekleyiniz. İngiltere’nin Osmanlı hükümetini sürekli olarak sağlamlaştırmak, onu sağlam temele oturtmak ve müreffeh yapmak çabaları şeklindeki iyi niyet gösterisi kendi çıkarının gereğidir. Bir kez daha açıklayayım: Sultanın vereceği özerklik, Ermenilerin bağımsız olmaları demek değildir. Bağımsızlık demek, Ermenistan’ı Rusya ve Türkiye arasında kurmaktır.” denilmektedir. Yazara göre Türklerle Ermenilerin çıkarları tarih boyunca birbirine çok bağlı olmuştur. Kaldı ki Türkler kendi toprakları dışında Ermenilerden başka sadık bir uyruk, içten bir dost bulamadılar. Aksi halde Avrupa işe karışacak ve mutlaka Ermenileri kurtaracaktır. Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.367 vd.

[lxv] B.N. Şimşir, a.g.e., s.385; Bu görüş Berlin Kongresine gönderilen memorandumda Ermeni Patriği Nerses tarafından açıkça belirtilmiş ve Türk idaresi yerine Hıristiyan bir idarenin tesisi istenmişti. [Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.161 vd.] Aslında XIX. yüzyılda Avrupa’da da pek çok siyasetçi Osmanlı varlığının devam etmesini kendileri için “büyük bir utanç” olarak görmekteydiler. [Bkz. T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.114]. O dönemde Doğu Anadolu’da bulunan Amerikalı misyonerlerin de aynı görüşte oldukları dikkati çekmektedir. Mesela bunlardan Green “Bunu kimlerin yapacağı önemli değil. Protestan, Ortodoks veya Katolik olmuş hiç fark etmez... Yeter ki, Türk yönetimine son verilsin.” derken [Bkz. B.N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine” , s. 108] “The United Society of Cristran Endeavour” adlı misyoner örgütünün başkanı olan Francis E . Clark da Altıyüz yıllık tarihin bize öğrettiği şudur ki, Türk hakimiyetini değiştirmek konusunda nefes tüketmenin bir yararı yoktur. Bu hakimiyete son vermekten başka çıkar yol kalmamıştır. Onu değiştirmek söz konusu değildir. Tek umut Türk hakimiyetine son vermektir.” demektedir [Bkz. B.N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine” , s.111]. Amerikalı misyonerlerle az bir farkla görüş birliğinde olan İngiliz diplomatlarına da rastlanılmaktadır. Meselâ bunlardan 1808-1858 yılları arasında kısa fasılalar bir tarafa bırakılırsa yarım yüzyıla yakın bir süre İstanbul’da bulunan ve Osmanlı Devleti üzerinde tartışmasız bir nüfûz sağlayan Lord Stradford Cannig de Türkler (Müslümanlar) egemen konumdan çıkarılmadıkça Hıristiyan azınlıklar özgürleştirilmedikçe Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtuluş ümidinin olmadığı inancındaydı. Bkz. U. Kocabaşoğlu, a.g.e., s.73

[lxvi] Büyükelçi Layard’da aynı görüştedir. Kont Derby’e yazdığı 25 Mart 1878 tarihli yazıda “Türk idaresindeki bütün Hıristiyan toplumların içinde Ermeniler, Müslüman uyruklu arkadaşlarıyla en fazla barış içinde içlidışlı yaşayanlardır. İstanbul Ermenilerinin Türkçe konuşmaları Rumlardan daha çok olup, Türklerle samimi ilişkiler içindedirler. Onları memnun etmek, Rusya’ya yardım ve koruma için başvurmalarına engel olmak için onlara adalet ve serbesti içinde muamele edilmelidir. İngiltere bu maksatla maddî yardımda bulunabilir. Halen kendi kendini yönetmekten bütünüyle yoksun bir eyalete özerklik vermenin iyilikten çok kötülük getirmesi muhtemeldir ve sonuçları da İngiliz çıkarlarına çok ters düşer.” şeklindeki sözleri için bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.158
[lxvii] Yüzbaşı Clayton’ın dileğini bazı Ermeniler de değişik şekillerde dile getirmekteydiler. Meselâ, Tiflis’te çıkan Ermenice Mışak gazetesinde Berlin Konferansını değerlendiren Kirkor Arzruni “Eğer Ermeniler Berlin Konferansına Kürtleri, Asurileri, Yezidileri Ermeni yaptıktan sonra kuvvetli kesif bir millet halinde müracaat etmiş olsalardı, bunlardan başka da silah kullanmaya, kan dökmeye muktedir, kabiliyetli olarak görülselerdi, o zaman Berlin konferansında mutlaka şimdikinden daha çoğunu alabilirler ve Türkiye Ermenileri de siyasî hayata layık bir millet olarak tanınırlardı.” demektedir. Bkz. E. Uras, a.g.e., s.254.

[lxviii] Ruslar da aynı kanaattedirler. [Bkz. T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.128] Ancak, yine aynı kaynaklarda Kürtlerin Ermenilere yaptıkları zulüm”lerle ilgili sayısız belge ve bilgi bulunmaktadır. Ayrıca, uluslararası antlaşmalarda hep “Ermenilerin Kürtlerden korunması” söz konusu edilmiştir.

[lxix] İlmî bir dayanağı olmamasına rağmen Clayton’ın da işaret ettiği şekilde Ermenilerle Kürtlerin “kesinlikle olmasa bile” aynı ırktan olduklarını veya hiç olmazsa aralarında yakın bir akrabalık bulunduğu yönünde Avrupalılarda yaygın bir kanaat vardır. 

Bkz. E. Granville, a.g.e. s.44
[lxx] B.N. Şimşir, a.g.e., s.385 vd.
[lxxi] Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.39

[lxxii] Bu hususta değişik zamanlarda o kadar çok yazışma yapılmıştır ki, hepsini burada vermek imkânsızdır. Onun için örnek olmak üzere bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.111, 157, 185, 302, 313, 376 vd, 390, 421; Ayrıca bkz. T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.110 vd.

[lxxiii] Yalnız İstiklal harbinde İstanbul’daki İngiliz büyükelçisinin hükümetine gönderdiği bir şifrede yer alan cümleler daha sonraları da Kürtler hakkındaki kanaat ve maksadın değişmediğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu şifrede özetle “Tarih Kürtlerin güvenilmez olduğunu göstermiştir. Kürtler de Müslümandır. Fakat kötü Müslümandır. Hükümetimizin niyeti Türkleri ne olursa olsun zayıf düşürmek ise Kürtleri onlardan ayırmak fena fikir değildir.” denilmektedir. Bkz. T. Baytok, İngiliz Kaynaklarında Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara 1970, s.34.
[lxxiv] Hoybun cemiyeti 1927’de İngilizlerin desteğiyle bir Kürt-Ermeni ittifakı şeklinde kurulmuştur. 1928’de Beyrut ve Paris’te ilk toplantılarını yapan bu cemiyet, dağılmış Kürt ve Ermeni örgütlerini bir araya toplamayı ve Türkiye’den koparılacak topraklar üzerinde bir Ermenistan ile Kürdistan devleti oluşturmayı amaçlıyordu. Suriye’deki çıkarları bakımından Fransa tarafından da desteklenen bu cemiyet, her iki grubun içerisindeki azınlık bir çıkar grubunun faaliyeti olmaktan ileriye gidemedi ve Ermenilerin Ağrı isyanına destek vermemeleri sonucunda 1930’da fesh edildi. Bkz. E. Uras, a.g.e., s.CXVI; G. Sasunî, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. Yy.dan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri, (nşr. B. Zartaryan-M. Yetkin), İstanbul 1992, s.195 vd.
[lxxv] T.V. Mayévsrıy (Mayewski), altı yıldan fazla Van, daha sonra da Erzurum’da Rusya’nın başkonsolosluğunu yapmıştır. Çok nadir bir tarafsızlıkla ve tamamen bağımsız olarak doğrudan doğruya yerinde yaptığı incelemelerle edindiği kanaat ve bilgiyi bir rapor halinde Rus Genelkurmayı’na sunan bu subayın tesbitleri büyük ölçüde gerçekçi ve inandırıcıdır. Esasen O, raporunu halk için değil de, gelecekteki politikaların belirlenmesine esas olması bakımından devleti için hazırlamıştır. Bkz. Mayewski, Ermenilerin Yaptığı Katliamlar, (nşr. A. Süslü), Ankara 1986, s.5

[lxxvi] T.V. Mayévsrıy, burada Ermenilerin asıl maksatlarını bilmezlikten gelmekte, bir yerde onları “bir çuval inciri berbat eden kimseler” olarak göstermek istemektedir. Halbuki, Ermeni hareketini planlayanların esas düşüncesi zaten Ermeniler değildir. Bu harekette yer alan Ermenilerin ise kendilerinin “Kürdistan” tabirini kullanmaları bir yana, bunu başkalarının bile telaffuzuna tahammülleri yoktu. Nitekim, A.H. Layard’ın Marki Salisbury’e yazdığı 1 Temmuz 1879 tarihli yazıda “Patrik Nerses, İngiliz hükümetinin Kürdistan’a bir konsolos atamasını ve burada Ermenistan sözcüğünün yerine, Kürdistan’ın kullanılmış olmasına ilişkin yakınmalarını bir yazıyla bana bildirmiştir. Gazetede de Patriğin bu büyük yanlışı, canla başla protesto ettiğini gösteren satırlar var.” derken, bu hususun Osmanlı Devleti’nin “Konsoloslar için bir Ermenistan beratı” vermeyeceğinden kaynaklandığına da işaret eder. Bu yazının ekinde yer alan mektubunda da Patrik Nerses “Gerçekte Van, Muş, Harput gibi Erzurum da Ermenistan topraklarıdır. Buralar atalarımızın kanlarıyla sulanmıştır. Ayrıca bu toprakların Kürdistan değil Ermenistan olduğu bütün dünyaca bilinmektedir. Bu ad değişikliği Ermenilerin üzüntü duymalarına yol açmıştır.” demektedir. [Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.271] Aynı hususta Binbaşı Trotter’ın Marki Salisbury’e yazdığı 15 Temmuz 1879 tarihli yazıda da “Ermeniler bu konuda çok duyarlılık gösteriyorlar.” denilmektedir. 

Bkz. B.N. Şimşir, a.g.e., s.280
[lxxvii] Bkz. T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.128 vd.
[lxxviii] Bkz. T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.129; 

Yazar burada, “Eğer Ermeniler Kürtleri kendilerine düşman etmeseydiler, komitacılar, bütün İran hududu boyunca İran’dan kendilerine silah kaçırabilirlerdi. Çünkü hudutta Kürtler kendilerine karışmasaydılar, ne hükümet, ne de askerî birlikleri (sic.) önlerini kesemezlerdi. Bu fikir yalnız Avrupa ile Londra arasında paylaşılıyordu. Ermeni komitacılar da böyle fikir olmazdı. Zira bunlar zaman geçtikçe Kürtleri Ermenilerin aleyhine kışkırtıyorlardı. Burada Ermeniler bir soru sormak lazımdır: Birbirinin kanına susamış ve düşman haline gelmiş olan bu iki milletin aralarını bulmak ve barıştırmak nasıl mümkün olabilir ve acaba bu iş için Ermeniler bir adım atmış mıdır?” demektedir. Mayévsrıy’nin bu sorusuna Ermeniler yirmibeş yıl sonra cevap vermeye çalışacaklar, ancak bir netice alamayacaklardır. Bkz. K. Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1988, s.336 vd.
[lxxix] Aslında Mayévsrıy’nin düşüncelerinin netleşmediği anlaşılmaktadır. Zira O, raporunun bir başka yerinde de 1895 Ermeni patırtısı için “Gerçekten eğer Avrupa yardımı olmasaydı yeryüzünde bu hadiselerin çıkması mümkün görünmezdi. Başta Avrupalılar Ermeni olaylarını ileri sürdüler ve Osmanlı Asyası’nda bulunan on vilayeti kana boyadılar. Rusların sesi çıkmayınca ve artık Ermenilerin ne hale düştüğünü gören Avrupalılar, Osmanlıların başına yeniden Girit meselesini sardılar. Bunun sonunda Osmanlı ile Yunan savaşları ortaya çıktı. Bunun akabinde Makedonya meselesi baş gösterdi. İşte on yıllık olayların özeti! Artık görünen o dur ki bütün meselelerin sonuna doğru yaklaşılıyor. İşte Ermeni olayları Avrupalılarca tezgahlanan oyunların neticesinde çıkan dramın birinci perdesini teşkil ederek bir asırdan beri Doğu’yu rahatsız eden olayların sıralanışıdır. Ermeni hükümetinin oluşturulması, çeşitli milletlerden ibaret olan Güney Kafkasya’daki milletlerin, eskiden beri Rusya ile Osmanlı’nın Asya’daki arazisine doğru genişleyerek ilerleyen hareketleri, Avrupalılarca arzulandığı çok iyi bilinen bir hakikatti. Böyle bir fikrin gerçekleşmesi, gerçekten de beraberinde zararlı bazı işleri getirirdi. Zira buralarda Kürtler, Ermenilerin birkaç mislinden fazladırlar. Fakat Avrupalılar bunları gördüğü halde hayal peşinde koşarcasına ve bu hayale erişeceğiz diye Ermenileri satın aldı. 1895-1896 yılları arasındaki gelişen hadiseleri ortaya çıkardırlar. Başta Ermeni olayını ortaya çıkartan İngiltere hükümetiydi. Daha sonra diğer Avrupa devletleri de bunu alkışladılar. Fakat bu meselenin çıkmaz bir yol olduğunu bilirlerdi. Çünkü bunlar hiçbir şekilde Ermeni milletini sevmezlerdi. Bu ihtilalinin sonunda Ermenilerin büyük zararlara maruz kalacakları ve sefalete uğraya Ermenilerin sonuçlarını hiç hesaba katmazlardı. Yalnız genellikle hedefleri bir Ermeni ihtilali ortaya çıkartmaktı. Vakta ki Ermeniler görevlerini yaparak ihtilal yaptılar, artık Avrupalılar bunları unuttular ve yakalarından tutup, attılar. 1898-1899 yıllarında Ermeni devletiyle kimse ilgilenmedi bile. Ermeniler ortada kaldıkları zaman 1894 yılından çok daha kötü hale düştüler. Şimdi Ermeni olaylarının basındaki yeri kaybolmaya başladı.” demektedir. [Bkz. T.V. Mayévsrıy, a.g.e., s.116 vd.] Ermeni meselesi ile ilgili olarak Rus konsolosunun görüşlerine iştirak eden başkaları da bulunmaktadır. Bunlardan, Ermeni patırtısının başlangıçta İngilizlerin kışkırtmasıyla ortaya çıktığına işaretle bu olaya kendilerinin kayıtsız kaldığını ifade eden Fransızların, 1894’deki İstanbul büyükelçisi M.P. Cambon, aynı zamanda “Ermeni meselesi için bir hal çaresi, bir sonuç mümkün değildir.” de demektedir. Bkz. E. Uras, a.g.e., s.428
[lxxx] Bu projeler için bkz. T.G. Djuwara, Türkiye’yi Parçalamak İçin Yüz Plan (Haçlı Taassubu-Türkiye Düşmanlığı), (nşr. Emir Şekip), İstanbul 1979

[lxxxi] B. Kodaman, “Ermeni Meselesinin Doğuş Sebepleri”, s.249
[lxxxii] B.N. Şimşir, “Osmanlı Ermenileri ve Büyük Devletler”, s.128


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder