30 Aralık 2015 Çarşamba

Ermenistan’ın yüz Karası: Hocalı Soykırımı




  ( Ermenistan’ın yüz Karası: Hocalı Soykırımı )




MİLLİ DÜŞÜNCE MERKEZİ 



Tarih: 17 Şubat 2012 

Bilgi ve vicdan sahibi hiç kimse inkar edemez ki, Hocalı soykırımı bir geçektir. Bu gerçeği hiçbir insan, hiçbir Müslüman, hiçbir Türk asla unutamaz. Unutmayacağız.

Çünkü: 1992 yılının 25 Şubatını 26’ya bağlayan gece yarısı Azerbaycan’ın 7 bin nüfuslu Hocalı kenti basıldı; çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden masum siviller, sadece Türk oldukları için topluca katledildi. Resmi bilgilere göre, bir gecede 613 sivil, hunharca katledildi. 487 kişi ağır yaralandı, 1275 kişi rehin alındı ve bir o kadarı da kayboldu. Diğerleri kanlı saldırılar ve ağır kış şartlarında, yaralı olarak canını kurtarabildi.
Bölgede yapılan tespitlere göre, (AGİT Minsk Grubu raporları dahil) 613 sivil insanın; gözleri oyularak, kafatasları parçalanarak, organları kesilerek, derileri yüzülerek, hamile kadınların karınları deşilerek, bazıları diri-diri toprağa gömülerek, yakılarak öldürüldüğü görüldü. 
Masum insanlara bu vahşeti uygulayanlar, Ermenistan ve Rusya silahlı kuvvetleriydi. Ermeni birliklerini Robert Koçaryan (sonra Cumhurbaşkanı oldu) ve Milli Savunma Bakanı Serj Sarkisyan (şimdiki Cumhurbaşkanı) yönetiyordu.
Kardeş Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edildi. İşgalden kaçanların sayısı ise bir milyonun üzerindeydi. Aradan geçen 20 yılda, sürgünde yersiz-yurtsuz kalan bu insanların bir çoğu hayatını kaybetti. Bu da bir soykırımdı. Halen de devam ediyor.
Bugün Ermenistan bu soykırımı yapan eli kanlı canilerin yönettiği bir ülkedir.
Bütün bunları söylerken elbette, BM Soykırım Sözleşmesi’ni esas alıyoruz. Bu sözleşme ne diyor bakalım:
“Madde 2. Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.


Hocalı’da yaşanan katliam, bu maddede anlatılan fiiller değil mi? Buna soykırım demeyecek, vicdan sahibi bir Allah’ın kulu çıkabilir mi? Tabii insan haklarının, demokrasinin, özgürlüklerin ve hukukun havariliğini yapan haçlılar hariç. Zira bunlar mazlum Azerbaycan’ı değil, soykırımcı Ermenistan’ı destekliyor? Utanç verici bu manzara, insanlığın da temel sorunu değil mi?
Sözleşmeyi okumaya devam edelim.

“Madde 3. Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:

a) Soykırımda bulunmak;
b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;
e) Soykırıma iştirak etmek.
Evet buna göre, soykırım yapanlar belli, devlet yönetiyor. 
İşbirlikçiler de, iştirakçiler de belli, Minsk Grubu’nun eş başkanı olmuşlar, ihtilafı çözeceklermiş (!) 

Ne yaman utanmazlık değil mi?

Bitmedi. Soykırımcının sırtını sıvazlıyorlar. Halkını açlığa mahkum eden, insanlık suçu işleyenlerin yönettiği Ermenistan, dört komşusundan, İran hariç, üçünün topraklarına göz dikmiş, düşmanlık siyaseti güdüyor.

Hak susmuş, güç konuşuyor diyenlere de sözümüz var. Evet bugün için böyle, ama yarın asla. Yeter ki bunun farkında olunsun. 
Bakınız Soykırım Sözleşmesi’nin 6. Maddesi ne diyor? “Soykırım fiilini veya Üçüncü maddede belirtilen fiillerden birini işlediğine dair hakkında suç isnadı bulunan kimseler, suçun işlendiği ülkedeki Devletin yetkili bir mahkemesi, veya…. uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanır.” 
Evet Azerbaycan’da dava açılabilir. Soykırımcılar rahatlıkla mahkum edilebilir. Savaşa gerek yok. Karar tanınmaz mı dediniz? Siz kararı alın, “yüz karası”nı tescil edin de, sonunu onlar düşünsün. 
Yine mağdurlar AİHM’de dava açmalı. 20 yıldır Ermeni işgali altındaki evimize, mülkümüze gidemiyoruz. Ağır zarar görmekteyiz demeli, tazminat talep etmeli. Bakın Rumlar, Türkler Kıbrıs’ı işgal ettiği için malımıza gidemiyoruz diyerek AİHM’de dava açıp, Türkiye’yi ağır tazminatlara mahkum ediyorlar. Bu da mı yapılamaz? Lütfen cevap verin.
Neden çekiniliyor? Neyi bekliyorsunuz? Biri bunu açıklasın. 
Irkçı haçlıların merhametini mi? Bunların tarihleri soykırım, soygun ve sömürü değil mi?
Büyük Akif ne demişti?  “ Medeniyet’! dediğin, tek dişi kalmış canavar.” Unuttun mu? 
O halde mücadele şart.


.

SOYKIRIMCI ERMENİ SALDIRISI ve TUZAĞA DÜŞMEK



SOYKIRIMCI  ERMENİ  SALDIRISI ve TUZAĞA  DÜŞMEK




Tarih: 16 Mayıs 2011 
Yazar: Sadi Somuncuoğlu 

16.05.2011  

Yeniçağ Gazetesinin 15 Mayıs günlü haberine göre; “Sözde Ermeni soykırımı sırasında mallarını kaybeden Ermenilerin torunları” oldukları iddiasıyla Türk Hükümeti, Merkez Bankası ve Ziraat Bankası hakkında açılan davaya bakan ABD mahkemesi, savunma için “ Sanıklar ”a  21 gün süre verdi. Davacıların avukatı… İncirlik Hava Üssü arazisini de içeren gayrı menkuller için 64 milyon doları aşkın bir tutar talep ettiklerini anlattı.”

ABD Federal Temyiz Mahkemesi’nin Aralık /2010’da verdiği, 1915 olaylarında hayatını yitiren Ermenilerin yakınlarının tazminat davaları açmalarına imkan tanıyan kararın hemen ardından bu dava açılmıştı.

Şimdi ne olacak? Evet, bu soru çok önemlidir. Zira ciddiyetten uzak ve sorumsuzca yürütülen siyasetin bizi sürüklediği yer burasıdır.

Günü kurtarma, kendi milletini oyalama, saldırganlara bir şeyler yapacağız ama zamana ihtiyacımız var ümidini verme, sıkışınca bazı tavizlere yönelme ve Ermenistan’a koyduğumuz ambargoyu kendi elimizle delik deşik etme siyasetinin kaçınılmaz sonucu burasıdır.

Önce bu savsaklama siyasetini bırakıp tam bir kararlılıkla, yüzde yüz haklı olduğumuz Ermeni mezalimi davasında kararlılığımızı dosta düşmana göstermeliyiz. Topraklarımıza göz koyan ve bu hedefe göre siyasetini ayarlayan komşularla “sıfır risk” gibi, gülünç ve  ucube safsataları bir kenara atıp, “taşa taş gibi” sarılıp gereğini yapmalıyız.

Siyasetimizi böylece kesinleştirdikten sonra dışa, ilgili ülkelere dönerek, hem sorumlulara hem de kamuoyuna meselenin esasını, çok yönlü ve çok araçla anlatmaktan bir an bile geri durmamalıyız.

Böyle olunca da, ABD mahkemesinin baktığı davanın bir mal-mülk davası olamayacağı açıktır. Emperyalistlerin kışkırtmalarıyla, vatanımız üzerinde bir devlet kurmak amacıyla, silahlı Taşnak ve Hınçak terör örgütlerinin Türk Milletine vaki silahlı saldırıları ve ihanetinin bir çok uzantısından sadece biri olduğunun üstü örtülemez. Meselenin özü budur ve siyasidir. Buna siyasi bir çözüm getirilmeden, parçalarıyla hiçbir davaya bakılamaz.

Asıl soykırımcı olan, Birinci Dünya Harbinde, Türk Milletine katliam uygulayan, emperyalistlerin güdümündeki Ermeni teröristlerdir. Onlar için Türk ve Müslüman olmak öldürülmeleri için yeterliydi. Tarihte bunun adına “Ermeni Mezalimi” denilmiştir. 

Bu tarihi gerçek görülemez de, ABD mahkemesine, sanki normal bir dava varmış gibi savunma verilirse, bu tuzağa düşmek olur.  Herkesi uyarıyoruz.

Meselenin özünü teşkil eden katliamcı Ermeni teröristlerin;

– Birinci Dünya Harbi (1914) öncesinden başlayıp 1918’de Harp bittiği halde, tehcir bölgelerinden gelerek, masum sivilleri katlettikleri ve 523 bin insanımızın öldürdükleri,

-Harp sırasında askeri depoları yakıp yağmaladıkları, kışlaları bastıkları, cepheye erzak ve mühimmat götüren ikmal kollarını kestikleri,

– Osmanlı Ordusuna karşı yedi cephe savaşan Rus, Fransız ve İngiliz ordularına 200 bine varan üniformalı ve silahlı askerle destek verdikleri, 

– 70 yıldan beri Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da açılan mezarlardan, hep hunharca öldürülen Müslüman Türklerin toplu cesetlerinin çıktığı, buna karşılık hiçbir Ermeni toplu mezarına rastlanmadığı, bizleri suçlayan Ermeni tarihçileri davet ederek, “ Gelin, nereyi İsterseniz Kazalım. Bir tane toplu Ermeni mezarı çıkacak mı görelim” dediğimiz halde bundan kaçındıkları,

-850 yıllık eşi görülmemiş birliğimize ve kardeşlik hukukumuza ihanet ettikleri,

Aşikar olmuştur. Aynen güneşin her gün doğması gibi.

Aslında bütün bu gerçekleri, Ermeniciler ve kışkırtıcısı, başta ABD olmak üzere bütün ülkeler biliyor. Dedik ya mesele siyasidir. PKK terör örgütünü de bunlar kışkırtmıyor mu?

O halde siyaset devreye girmeli ve saldırılara; “sıfır risk” gevezeliği ile değil, ne pahasına olursa olsun siyasi kararlılığı ile karşı koymalıyız. Bunun için yurt içinde, birbirimizle çatışma ve  kavga siyasetini hemen terk edip, uzlaşma, birlik ve bütünleşmeyi sağlamalıyız. Elden derman gelmez.

İlgililere sesleniyoruz: Barzani’si, PKK’sı, Ermenicisi, AİHM’si, Patriği, Rum’u vs, hepsi birden; zayıf bünyelere mikropların üşüştüğü gibi birlikte saldırıya geçti?

Bunların topuna gücümüz yeter de artar bile… Yeter ki gözümüzü açalım…

    http://millidusunce.org/soykirimci-ermen-saldirisi-ve-tuzaa-duemek/  

..

29 Aralık 2015 Salı

Ermeni projesi neyse, PKK Projesi de aynı Kaynaktan Beslenmektedir


Ermeni projesi neyse, PKK Projesi de aynı Kaynaktan Beslenmektedir




Ermeni projesi neyse, PKK projesi de aynı kaynaktan beslenmektedir29.07.2015 13:11:07

Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, "Tarihi süreç içerisinde, Kürtlerin ikâmet ettiği bölgeyi tanımlamaya çalışırsak Kürdistan adına dayanamayız"dedi.
EKSİ25HABER / ERZURUM 

- Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, "Tarihi süreç içerisinde, Kürtlerin ikâmet ettiği bölgeyi tanımlamaya çalışırsak Kürdistan adına dayanamayız. Çünkü Kürtler tarihi periyotta mekân olarak değişken bir yapıya sahip olmuşlardır. Dolayısıyla herhangi bir coğrafya için bu tabiri kullanmak çok zordur." dedi. 
Kürtlerin kökenleri ve Türklerle beraber tarih sahnesine çıkmadan önce yaşadıkları coğrafya hakkında sınırlı bir alanda araştırma yapan batılı araştırmacıların da kürdistan tanımı üzerinde fikir birliğine varamadıklarını dile getiren Eğilmez, "Hatta önde gelen oryantalistlerden Basil Nikitin gibi bazı araştırmacılar böyle bir coğrafi ismin ortaya çıkarılabilmesinin imkânsızlığından bahsederler.
Türkler Anadolu'ya doğru büyük göçe başladıklarında bu coğrafyada Rumlar, Ermeniler, Süryaniler bulunmaktaydı. Yani Kürtler bölgeye Türkleri takiben gelmişlerdir. Kürtlerin bugün ki coğrafya ya yerleşmelerinde, Selçuklu Türklerinin, Bizansı geri çekilmeye mecbur etmesinin payı çok büyüktür. Bölgede kurulan Türk Beylikleri, Kürtleri kendilerinden ayrı görmüyor ve kardeş olarak tanımlıyorlardı. Birbirlerine hiçbir zaman rakip olmamaları, dindaşlık faktörü, çok kapsamlı ilişkilerin oluşturduğu bütünlük, biran için ayrı ırklar oldukları düşünülse bile Türkleri ve Kürtleri hiçbir zaman karşı kaşıya getirmemiş aksine derin bir birliktelik sağlamıştır. Nüfus yoğunluğuna ve yaşam tarzına göre zaman zaman bazı Kürt aşiretleri Türkleşmiş, bazı Türk obaları da Kürtleşmiştir.
Bugün üzerinde bulunduğumuz, dünyanın kalbinin attığı bu bölgedeki Türk hakimiyetini zayıflatmak, kesintiye uğratmak ve nihayetinde sona erdirmek adına, tarih boyunca çok defa Türk-Kürt kardeşliği bölünmek istenmiş, bu insanlar çatışma içerisine çekilmeye çalışılmış ama hiçbir zaman başarıya ulaşılamamıştır. Bu başarısızlığın tek sebebi Türklerle Kürtler arasındaki çok güçlü tarihi birlikteliktir. Özellikle batının empoze ettiği ayrımcılığın temel sebebi, bu bölgede değişik çıkarlara hizmet edecek yeni bir etnik unsur oluşturabilmektir." Diye konuştu.
"Tarih boyunca berber yaşayan bu insanlar zaman zaman çatışmışlardır. Daha doğrusu Kürtler birkaç defa Türk Devletine (Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti) isyan etmiştir. Bu isyanların hepsi de devlet tarafından bastırılmıştır." Diyen Eğilmez, açıklamasını şöyle sürdürdü;
"Türk devleti sınırları içerisinde yaşayan Kürtlerin kimliği, Türkler tarafından her zaman saygıyla karşılanmıştır. Ben Kürdüm söylemi hep hoşgörü görmüştür. Ama Kürdistan kelimesi işleri hep karıştırmıştır. 1800 lü yıllardan itibaren batı dünyası tarafından hayata geçirilmek isteten Kürdistan projesi, Türkler tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Bu projeye piyon olan kürt grupları da devlet tarafından cezalandırılmıştır.
Bu coğrafyada Türklerin varlığı Hıristiyan dünya tarafından asla kabullenilmemiştir. Türk hakimiyetine son vermek için hayata geçirilen haçlı seferleri, değişik etnik unsurların isyanları, ermeni projesi neyse, pkk projesi de aynı kaynaktan beslenmekte ve aynı yöntemleri uygulanmaktadır. Türkler, ermeniler ile de uzun yıllar beraber ve barış içinde yaşamışlardı. Türklerin ermeni kimliği ile de hiç bir sorunu olmamıştı. Ama ne zaman ki Ermenistan ideali ile terör olayları başlamış, Türklerin merkezi devlet refleksi ortaya çıkarak terör bastırılmış, Türk toprakları üzerindeki Ermenistan fikri Ermenilerle beraber hayal olmuştur.
Tarihin en önemi yararlarından birisi geleceğe ışık tutuyor olmasıdır. Yani tarihi olayları bilip iyi yorumlayabilirseniz, geleceğe dair en isabetli tahmini yaparsınız. Türk kültürünün en önemli özelliklerinden birisi "hoşgörü"dür. Türkler tarih boyunca sınırları oldukça geniş devletler kurmuş ve doğal olarak birden fazla ulus yönetmişlerdir. Bu yönetim tarzının temeli de diğer toplumların kimliğine kültürüne gösterilen hoşgörü olmuştur. Ama bu devlet geleneğinde iki şeyden asla taviz verilmemiştir. Bunlardan biri ülke bütünlüğü bir diğeri de kamu düzenidir. Bu ikisine karşı gelen her türlü tehlike hızla ve etkili bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. Yani günümüz insanları biraz tarihi okuyup incelerse, bugün ki terör hareketlerinin nereye varacağını çok net şekilde görebilirler. Bu nedenle Kürt kardeşlerimizin bu oyun içinde kesinlikle yer almamaları gerekmektedir."


Ermeni Vahşetinin Başka Bir İzi : Karstaki Toplu Mezar Kazısı




Ermeni Vahşetinin Daha Bir İzi: Karstaki Toplu Mezar Kazısı

Kars Şehri











Kars, A.A, 24.08.2010 – Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Küçük Çatma köyünde, 1918’de Ermeni Taşnak çeteleri tarafından katledilen Müslüman Türklerin toplu mezarının ortaya çıkarılmasına yönelik bilimsel kazı çalışması tamamlandı.
Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dün başlatılan ve bugün Kafkas Üniversitesi ile Kars Müze Müdürlüğü çalışanlarından oluşan 22 kişilik ekiple devam eden kazı çalışmalarının, saat 12.30 itibariyle sona erdiğini söyledi.
Alp, kazıda giysi, elbise parçaları, düğme, kemer ve postal bulduklarını belirterek, şunları kaydetti: ”Şehit kemiklerinin bazıları ve elbise parçaları tamamen yanmış durumda. Bu da şehit edildikleri samanlıkta mutlaka ateşe verildiklerinin bir göstergesidir. Kafataslarında derin kırık ve çatlaklar var. Kazı alanının yüzde 40’ını açtık. Bu alanda 30’a yakın şehit iskeleti çıktı. Çok üst üste yan yana bitişik vaziyette olduğu için tek tek sayma imkanı yok. Bazı kemikler ezilmiş durumda. Alanın yüzde 60’ını açsak bu sayı biraz daha artacak. Burada 180’in üzerinde şehit olduğu çok belirgin bir şekilde kanıtlanmış durumdadır. Şehit kemiklerinin üzerini kefenleyerek dualarla açılan kısmı kapatarak çalışmalara son vereceğiz. Buradan çıkarılan bulgular da müze müdürlüğüne götürülecek ve hazırlanan raporlar Kültür ve Turizm Bakanlığına gönderilecek.”
YANMIŞ KAFATASLARI
Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezin Sezer de kazı çalışmalarında yanmış kafatasları ve birbirinin üzerine düşerek yapışan kemikler görüldüğünü ifade etti.
Yrd. Doç. Dr. Sezer, yanmış kumaş parçaları ve iki adet erkek postalıyla, düğme bulduklarını anlatarak, şöyle devam etti: ”Kazı çalışmasında samanlığın çatı kısmında kömürleşmiş ahşap odun parçaları çıktı. Buradaki kemiklerin kadın ve erkeğe ait olup olmadığı tam olarak laboratuvar incelemesine dayanıyor. Bizim amacımız bunları belgeleyip, tekrar kapatmak. 30’a yakın şehidin kemiklerine rastlandı. Amacımız hepsini tamamen açmak değildi zaten. Bu arada orta kısımda, 5-6 yaşlarında iki çocuk da yan yana düşmüş.”
Dedesi Reşit Birdal’ın o dönemde samanlıkta katledildiğini anlatan Murat Birdal (67) ise ”Dedem burada şehit olmuş. Kazı yapılırken acı çektim. Büyüklerimizin anlattığına göre Büyük Çatma köyüne gelen Ermeniler esirleri toplayarak, Küçük Çatma köyüne getirip kimliklerini toplamışlar. Daha sonra isme göre çağırarak süngüyle, baltayla öldürmüşler” diye konuştu.
Büyük Çatma Köyü Muhtarı İbrahim Birdal da şehitleri Büyük Çatma köyüne taşımak istediklerini belirterek, ”Ermeniler yaptıkları bu katliamlara rağmen halen dünyada kendilerini masum kılığına sokmaktalar. Gelip bunu görmelerini isterdik. Buranın şehitliğe yakışır bir ortamda olması gerekir. Devletimizin yetkili mercilerinden bu doğrultuda çalışmalarını bekliyoruz” dedi.
Bu arada, Arpaçay Kaymakamı Fatih Acar kazı bölgesine gelerek, çalışmalar hakkında Müze Müdürü Necmettin Alp’ten çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Daha sonra köy imamı Ayhan Keskin’in okuduğu dualar eşliğinde, kemiklerin üzerine beyaz örtü serilerek kazı alanı kapatıldı.


24 Aralık 2015 Perşembe

FRANSANIN ERMENİ SORUNUNA YAKLAŞIMLARI,





FRANSANIN ERMENİ SORUNUNA YAKLAŞIMLARI,


Fransa, İngiltere ile birlikte Avrupa'nın en güçlü devleti konumundaydı. Fransa'nın görüntüsü, genel itibarı İngiltere'nin görüntüsüne benziyordu. Fransa'da bir sömürge imparatorluğu görünümündeydi.
Fransa'nın diğer iki ülkeye göre, Osmanlı Devleti ile ilişkileri çok daha erken bir dönemde başlamıştır. İki ülke arasındaki ilk ilişkiler Osmanlı Devletinin 1535 de Fransa'ya verdiği kapitülasyon başlamıştır. Osmanlı Devletinin yenileşme hareketleri içerisine girdiği 18.y.y.'dan itibaren iyice gelişmiş ve Fransa Osmanlı Devletindeki reform çalışmaları için model ülke durumuna gelmiştir. Kapitülasyonlarla birlikte Fransa'ya verilen Osmanlı Devleti bünyesindeki Katoliklerin korunması hakkı Fransa'nın bir doğu politikasının oluşmasında etkili olmuştur. Fransa Osmanlı Devletini toprakları üzerinde çıkarlarını koruma ve genişletme çabasına giriştiğinde kendisine tanınan bu koruyuculuk hakkından oldukça yararlanacaktır.
II.5.1. Fransa'nın Ermeni Politikaları ve Ermenilere Yaklaşımları
Fransa'nın Ermeni Politikası ve Ermenilere yönelik çalışmaları diğer iki devlete göre daha geç bir dönmede başlamıştır. Bunun iki temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi Ermeni sorunun ortaya çıktığı dönemlerde Fransa Rusya ile ittifak içersindedir (1894 ittifakı). Bu nedenle bu dönemde Fransa kendisi bir Ermeni politikası üretmek yerine daha ziyade Rusya'nın politikalarını desteklemiştir. Bunun ikinci nedeni birinci nedenden çok daha önemlidir. Bu dönemde Fransa Ermeni sorununda, kendi çıkarları için savunulacak bir şey görmüyordu. Bu nedenlere Fransa, Ermeni Sorunun başladığı tarih ol- an 1890'lı yıllarda bu sorunla ilgilenmemiştir. Ancak, Rusya'nın bu konudaki ağırlığını İngiltere'ye kaptırması ve bölgede İngiliz-Fransızlarının çakışması sonucu Fransa Ermeni sorunu ile aktif olarak ilgilenmeye başlamıştır.
Fransa'nın aktif Ermeni politikasının diğer ülkelerinkine bakış geç başlamasına rağmen Fransızların Ermenilerle teması ve ilişkileri çok daha erken bir dönemde başlamıştır. Ermenilerle Fransızların ataları olan Franklar Haçlı seferleri sırasında tanışmışlardır. Bu tanışma döneminde Ermenilerle Frankların ilişkileri olmuştur. Ancak bu ilişkiler konumuz açısından önemli olamadığı için bunlara değinmeyeceğiz. Ayrıca Fransızların Ermenilere yaklaşımında diğer iki ülkenin yaklaşımlarına bakış farklılık götseren diğer bir noktada, İngiltere ve Rusya daha ziyade Doğu Anadolu'daki Ermenilerle ilgilenmişlerdir. Fransa ise daha ziyade Güney bölgesindeki Çukurova ve yöresindeki Ermenilerle ilgilenmişlerdir. Bunun nedeni Fransa'nın bu bölgeye ilgi duymasıdır. Fransa'nın Çukurova bölgesine ilgi duyması bu sorunun ortaya çıkmasından çok daha eski tarihlere rastlamaktadır. Fransızların, Çukurova Ermenilerin tarih ve kültürleriyle yakın ilgisi, XVI. yüzyılın sonları ile XVII. Yüzyılın başlarında olmuştur. Çukurova ve civarının genel tarihi ile ilgili Fransız araştırıcılarının tespitlerinin 1604'e yayınlanması, bölgeye ilgilerinin çok eskiye dayandığı hakkında ışık tutmaktadır. Bu tarihlerden başlayarak Fransa'nın bölgeyle ilgilenmeleri ve bu bölge hakkında araştırmalar yapmaları giderek artmıştır. Fransa'da Çukurova bölgesi ile birçok araştırma ve eser yayınlanmıştır.
Fransa'nın Çukurova'ya ve dolayısı ile bölge Ermenilerine duyduğu ilgi Amerika'da iç savaşın çıkması ile artmıştır. Çünkü Fransa dokuma sanayisi için gereken pamuk hammaddesini buradan ithal ediyordu. Bu savaşın çıkması ile birlikte Fransa kendine yeni kaynaklar aramak zorunda kalmıştır. Bu yeni kaynak arayışı içinde Çukurova Fransa'nın dikkatini çekmiştir. Pamuk ihtiyacını buradan karşılamayı düşünen Fransa bu dönemde bölgeye yatırımlar yapmaya başlamıştır. Ancak Savaşın 1865'te sona ermesi ile birlikte Fransızların bölgeye olan ilgisi yeniden azalmıştır. Bu dönemde Fransa'nın Ermenilere yaklaşımı iki aşamalı olmuştur. Bunlardan birincisi kültürel boyutludur. Bu yaklaşım çerçevesinde Fransız bilim adamları Ermenilerle ilgili birçok araştırmalar yapmışlardır. Yapılan bu araştırmalar çerçevesinde Ermenilerin tarihi, sosyal ve ekonomik yaşantıları incelenmiştir. İkinci aşamadaki yaklaşım ise daha ziyade dinsel niteliklidir. Bunun çerçevesinde Fransızlar Ermenilerin Katolikleşmesi için uğraşmışlardır. Fransızlar bunu gerçekleştirmek için Katolik olan Ermenilerin Fransız vatandaşı olarak kabul edileceğini ve dolayısı ile Kapitülasyonlardan yararlanabileceğini bildirmiştir. Bunun sonucunda Katoliklik Ermenilerin arasında yayılmış ve Katolik bir Ermeni cemaati oluşmuştur. Fransız'ların Ermeniler yaklaşımı ve ermeni politikaları 20.y.y.'ın başlarına kadar bu şekilde devam etmiştir. Bu tarihlerden itibaren Fransızların Ermeni politikasında değişiklikler meydana gelmiş ve Fransa'da Ermenileri tahrik etme ve bağımsızlık vaat ederek onları kullanma politikasına başlamıştır. Fransızlar bu politika değişikliği ile Ermenileri Çukurova bölgesinde ticari amaçları doğrultusunda kullanmayı amaçlamışlardır.

II.5.2 Ermenilere Yönelik Fransız Tahrikleri ve Kışkırtmaları

Fransa'nın 20.y.y.'ın başlarından itibaren Osmanlı Devletinin güney topraklarında nüfuzunu arttırması, I.Dünya Savaşında Osmanlı devletine karşı İngiltere ve Rusya ile birlikte savaşa girmesi sonucu Fransa da aktif bir Ermeni politikası uygulamaya başlamıştır Bu dönemde Fransa'nın Osmanlı topraklarında büyük yatırımları vardır. Bu yatırımların büyük bir çoğunlu da Güney Anadolu Bölgesinde toplanıyordu. Fransa bu yatırımlarını korumak ve Suriye'yi işgal ettikten sonra da bölgeyi himayesine almak için Ermenileri kullanmaya başlamıştır.
Fransa bölgeye geldikten sonra 'Kilikya Ermenileri' diye tabir edilen Güney Ermenilerini kışkırtmaya başladı. Fransızlar bu bölgede meydana gelen Ermeni isyanlarını desteklemişler ve isyancılara sahip çıkmışlardır. Mesela Tarihimizde Musa Dağı Olayı diye bilinen olayda Osmanlı Askeri birlikleri tarafından Musa Dağında sarılan Ermeni çetecileri Fransız donanması tarafından kurtarılmış buradan alınan 5 bin Ermeni Portsaid Limanına çıkarılmıştır. Fransızlar I. Dünya Savaşı süresince Ermenileri Adana bölgesinde casusluk yaptırmak sureti ile kullanmışlardır. Fransızlar Güney Bölgesinde bağımsız bir Ermenistan kurmak istemişlerdir. Bunu yapmak istemelerindeki amaç bölgedeki özellikle Çukurova bölgesindeki pamuk ve Toros Dağlarındaki maden yatakları olmalıdır. Fransızlar burada bağımsı bir Ermenistan oluşturabilmek için dışarıdan bu bölgeye Ermeni nüfus yerleştirmek için çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar kapsamında Fransızların çağrısı üzerine Adana ve civarına 200 bin ermeni gelip yerleşmiştir. Ermenileri kullanmaya tahrik eden Fransa özellikle 1919'dan sonra bu çalışmalarına hız vermiştir. Bu dönemde Fransızların Ermenileri kullanmalarındaki amaçları Güney Ana- dolu'ya yerleşmek isteyen Fransa'nın kendi güçlerini yeterli görmemesi ve bu konuda Ermenilerden yararlanmak istemesidir.
Fransa'nın Ermenilerle ilişkilerini ve Ermenilere yaklaşımlarını genel olarak incelediğimizde Diğer ülkelerin ilişki ve yaklaşımlarına benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Fransa'da, Ermeni sorununa iddia edildiği gibi Hümanist yaklaşımlar çerçevesinde onlara bağımsızlık vermek için değil, tamamen kendi çıkarları doğrultusunda yakalaşmış-tır. Bu bağlamda ana başlıkları ile Fransızları Ermenilerden ne şekilde yaralanmaya çalıştığını şu şekilde sınıflandırabiliriz:
a) Çukurova bölgesini ele geçirmek için
b) Bu bölgedeki ticari imtiyazlarını koruyabilmek için
c) İşgal ettiği Güneydoğu Anadolu Bölgesine yerleşmek için

Fransa bu konularda Ermenilerde yaralanmaya çalışmış ve belli dönemlerde bunu başarmıştır. Buna karşılık Ermenilere bağımsızlık vaat ederek onları kullanmıştır. Ancak Fransa'nın bölgedeki çıkarları sona erince Fransa'nın da Ermenilere olan desteği sembolik bir görünüm halini almıştır.
SONUÇ
Ermeni meselesi diye bilinen ve hala belli aralıklarla gündemimizi işgal eden bu olaylar zinciri Ermenilerin istekleri ve beklentileri doğrultusunda gelişmiş bir olaydır. Bu bağlamda Ermenilerin Avrupa devletleri ile ilişkilerinde Ermeniler hiçbir zaman belirleyici taraf olamamakla birlikte Avrupa devletlerinin siyasi bir piyonu olmaktan ileriye de gidememişlerdir. Bu ilişkilerin Avrupa Devletlerine çıkarlar sağladı bir gerçektir. Fakat olaya Ermeniler açısından baktığımızda onlara sağladığı yarar konusunda somut bir şey görmemiz mümkün değildir. Aksine bu ilişkiler uzun vadede düşündüğümüzde Ermenilere zarar verdiğini görmemiz mümkündür. Bu ilişkiler neticesinde Ermeniler arasında değişik mezhepler yayılmış ve bu mezheplere bağlı oluşan cemaatlerle Ermeniler parçalanmışlardır. Ayrıca Avrupa Devletlerinin kışkırtması ile meydana gelen isyanlar sonucu Ermenilerin Devletle arası açılmış, yüzyıllar boyunca bir birleri ile huzur içinde Müslümanlarla ararlını açılmasına ve karşılıklı can kaybının olmasına neden olmuştur.
Ermenilerin bölgede yaşadıkları bölgelerdeki huzurlarının kaçmasında birinci derece- de etkili olan Avrupa Devletlerinin kışkırtmaları olmuştur. Ermenileri Osmanlı yönetim- inden ve baskılarından kurtarmak ve onlara bağımsızlık vermek hedefi ile yola çıkan Avrupa Devletleri bölgedeki çıkarları sona erince Ermenileri kendi hallerine bırakmışlardır Diğer bir söylemle Ermeni Sorunu Avrupa Devletleri İçin bir İnsanlık bir bağımsızlık meselesi değil bir sömürgecilik meselesidir.
DİPNOTLAR
Hamza Bektaş, Ermeni Soykırımı İddiaları ve Gerçekler Bursa: Uludağ Üniversitesi AİİT Uygulama Araştırma Merkezi Yayınları,2001,s.16.
Armania Yüksek yerler anlamında kullanılmıştır.
Refet Yinanç, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu Tebliğler ve Panel Konuşmaları, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 1983, s.67
Hmaza Bektaş, a.g.e.s.21.
Necla Başgün, Türk-Ermeni Münasebetleri, Ankara: Töre-Devlet Yayınevi,1973,s.19.
Yunanlıların bağımsızlık hareketi için bkz. Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara: T.T.K. Yayınları,1997,s.165-184.
Sırbistan Bulgaristan'ın ve bağımsızlığı için bkz. Fahir Armaoğlu, A.g.e, s.271-275, 625-628.
Hamza Bektaş, Ermeni Soykırımı İddiaları ve Gerçekler, Bursa: Uludağ Ünv. A.İ.İ.T. Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayınları, 2001,s.51-52
Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara: T.T.K. Yayınları, 1997, s.522
Bu Antlaşmaların ilgili maddeleri için bkz. Hamza Bektaş, A.g.e.s.34.
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1988, s.187
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul: Belge Yayınları,1987, s. 263
Taner Akçam, Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu, İstanbul: İletişim Yayınları, s.143
Taha Akyol, Sovyet-Rus Stratejisi ve Türkiye, İstanbul: Ötüken Yayınları,1979, s.19
Esat Uras, A.g.e,s.424
Cevdet Küçük, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu Tebliğler ve Panel Konuşmaları, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları,1983, s.95.
Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara: T.T.K Yayınları, 1997, s.566
Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı, Kayseri: Vatan Yayınları,1992, s. 42.
Gültekin Ural, Ermeni Dosyası, İstanbul: Kamer Yayınları, 1998,s. 87.
Hüsamettin Yıldırım, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara: Sistem Ofset Yayınları, 2000, s.139
Süleyman Kocabaş, A.g.e, s. 43.
Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı, Kayseri: Vatan Yayınları, 1992, s.84.
Cevdet Küçük, Ermeni Sorunu ve Bursa Ermenileri, Der. Saime Yüceer, Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi, 2000, s.19.
Fahir Armaoğlu, A.g.e, s. 566
Bilal Şimşir, Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu Tebliğler ve Panel Konuşmaları, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 1983, s.125.
Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İstanbul: İz Yayıncılık,1996,s.143
Fahir Armaoğlu, A.g.e, s.569,
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara Bilgi Yayınevi, 1988, s. 319
Kemal Öke, A.g.e, s.449
Bayram Kodaman , 'Bir Amerikalı Gazeteci Gözü İle Ermeni Macerası (1897)', Belleten, XLIX, 195 ( Mart 1985), s.575-576
Osmanlı Devletindeki yenileşme hareketlerinde Fransız etkisi için bkz. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Yay. Haz. Ahmet Kuyaş, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002
Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara: T.T.K. Basımevi, 1997, s. 575
Yusuf Ziya Bildirici, Adana'da Ermenilerin Yaptığı Katliamlar ve Fransız Ermeni İlişkileri, Ankara: Köksav Yayınları, 1999, s.89
Y.Ziya Bildirici, A.g.e, s. 94
Hamza Bektaş, A.g.e, s. 99
Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı, Kayseri: Vatan Yayınları,1992, s. 76
Kayıt Tarihi: 8.8.2008
Kaynak; 
http://www.turksam.org/tr
www.turksam.org



..

İNGİLTERENİN ERMENİ SORUNUNA YAKLAŞIMI,




 İNGİLTERENİN ERMENİ SORUNUNA YAKLAŞIMI,


OSMANLI DEVLETİNDE ERMENİ SORUNU VE AVRUPA DEVLETLERİNİN ERMENİ POLİTİKALARI
Rıdvan TÜMENOĞLU

II.4.1.İngiltere'nin Doğu Politikası
İngiltere 19.y.y.'da Avrupa siyasetinin en etkin devleti durumundaydı. Bunun yanısıra İngiltere 19.y.y.'daki görünümü ile tam manası ile bir sömürge imparatorluğu konumundadır. İngiltere'nin bu konumu dolayısı ile dünyanın birçok bölgesinde çıkarları vardı ve bunun doğal sonucu olarak da İngiltere bu çıkarlarını göz önünde bulunduracak bir dış siyaset uygulamak zorundaydı. İngiltere'nin doğu siyasetini bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Öncelikle İngiltere'nin Doğu siyasetinin ortaya çıkış sürecini ve nedenlerini ana hatları ile tespit etmeye çalışalım. İngiltere Hindistan'ı ve bu bölgedeki bazı yerleri sömürgesi haline getirdikten sonra bunları koruyacak bir Doğu siyaseti uygulamaya başlamıştır. Bu siyaset de zamanla değişikliler göstermiştir. Mesela önceleri Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü savunan İngiltere dış siyaseti 19.y.y.'ın ikinci yarısından itibaren bunu değiştirerek Osmanlı Devletini yıkmak amacını güden bir Doğu politikasını benimsemeye başlamasıdır. Bunun temel nedeni İngiliz hükümetleri önceleri Hindistan yolunun Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğü ile güvence altına alınacağı tezini benimsiyorlardı. Ancak 19.y.y.'dan itibaren Osmanlı Devletinin eninde sonunda yıkılacağını fark eden İngiltere, Osmanlı Devletinin bünyesinden oluşturacağı ve kendi egemenliği altındaki yeni devletlerle Hindistan'ı ve Hindistan Yolunu güvence altına almak istiyordu. İşte İngiltere'nin Doğu siyasetine yön veren temel görüş bu ol-muştur. İngiltere bu siyaseti uygulamak için Doğuda gerçekleştirmek istediği iki temel düşünce vardır. Bunlar;
a) Kendi toprak bütünlüğünü koruyamayan ve bu bölgedeki topraklarını kaybeden Osmanlı Devletinin topraklarının, İngiliz çıkarlarına zarar verecek ve İngiliz Sömürgelerini tehdit edebilecek bir ülkenin eline geçmesini engellemek.
b) Rusya'nın sıcak denizlere inmesini önlemek önceleri İngiltere bunu Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü koruyarak yapmayı düşünüyordu fakat artık Osmanlı Devletinin sonunun yaklaştığını gördüğü için bu bölgede kendisine
Bağlı ve kendi garantisi altında bir devlet yaratarak bunu sağlama düşüncesi İngiltere'nin Doğu siyasetinin temelini sömürgelerinin güvenliğini sağlamak oluşturuyordu. Petrolün de bulunması ve petrol yataklarının büyük bir kısmının bu bölgede bulunması bu bölgeyi İngiltere için tam anlamı ile vazgeçilmez bir bölge konumuna getirmiştir. İngiltere'nin Doğu siyasetinin bir parçası olan Ermemi politikalarını bu bağlamda inceleyebiliriz.
II.4.2. İngiltere'nin Ermeni Politikaları ve Ermenilere Yaklaşımları
İngiltere'nin Ermeni politikalarının temelinde Rusya ile rekabet ve Rusya'nın Akdeniz'e inmesini engelleme politikası vardır. Berlin Antlaşmasından Sonra Rusya'nın Er- menilere yaklaşmasından rahatsız olan İngiltere harekete geçmiştir. Böylece iki devlet arasında Ermeni rekabeti başlamıştır.
Berlin Antlaşmasının ardından İngiltere Antlaşmanın Ermenilere ilgili maddelerinin sıkı bir takipçisi olmuş ve Osmanlı Devletine vaat edilen ıslahatların yapılması için baskılarda bulunmaya başlamıştır. Ayrıca bölgedeki ıslahatları yakından takip etmek iç- in bölgeye konsoloslar atamıştır. İngiltere bu doğrultuda 1878'in sonbaharında, Sivas'a Albay Wilson, Erzurum'a Binbaşı Trotter, Van'a Yüzbaşı Clayton, Kayseri'ye Yüzbaşı Cooper'i konsolos olarak atamıştı.
Ayrıca bölgede faaliyet gösteren İngiliz misyonerleri vasıtası ile Protestanlık mezhebi Ermenilerin arasında yayılmaya başlamıştır. Bunun devamı olarak 1859'da İngiltere'nin çabaları ile Ermeni Protestan Kilisesi kuruldu. Bunun ardından İngiliz misyonerleri bölgede kilise ve oklular açmaya başlamışlardır. Açılan bu okul ve kolejlerde yapılan ilk iş Ermeni Tarihi ve Kültürünün işlenmesi olmuştur. Bu şekilde Ermenilerin milli duygularını harekete geçirmeye çalışmışlar ve Ermeni Protestan cemaati oluşturma çabası içersine girmişlerdir. Böylece İngiltere, Rusya'nın Küçük Kaynarca Antlaşmasında elde ettiği hakka benzere nitelikte bir hak elde ederek, Osmanlı Devletine karşı Ermenileri savunmak için yasal bir dayanak sağlamış olacaktır.
İngiltere'nin Ermenilere yönelik politikalarının temelinde bağımsız bir Ermenistan Devleti kurma fikri vardır. Fakat Ermenilerin bağımsız bir devlet kurabilecek bir olgunluğa sahip olmadığını ve bu devletin uzun ömürlü olmayacağını düşünüyordu. Bunun çözümü olarak da kurulacak olan devletin İngiliz himayesi altında olması gerektiği tezi savunuluyordu. Böylece İngiltere'nin koruması altında kurulacak olan Ermeni Devletin- in sayesinde Rusya'nın güneye sarkmasını önleyecek bir tampon bölge oluşturulabilir-di. Ancak bölgedeki durumun farkında olan İngiltere bunun gerçekleştirilmesi için bir plan hazırlamıştır bu plana göre;
a) Doğu Anadolu'ya dışarıdan Ermeni nüfus getirilecek, böylece Bölgedeki Ermeni nüfus arttırılacaktır.
b) Türk nüfusu bölgeden peyderpey uzaklaştırılacaktır.
c) Süryanilerle Ermeniler mezhep ayrılıkları bir tarafa bırakılarak kaynaştırılacak
d) Bölgedeki Kürtler, silah zoru ile hizaya getirilecektir
Bu faaliyetlerin Osmanlı yönetimi altında reform başlığı altında yapılmasına karar verilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti yıkılınca bölgede Ermeni Devleti kurulması için gerekli Altyapı sağlanış olacaktır. İngiltere Ermeni politikasını bu şekilde özetledikten sonra İngiltere'nin Ermenilere yaklaşımı konusuna göz atacak olursak İngiltere özellikle kuru-lan Protestan Cemaati vasıtasıyla Ermeniler üzerinde etkili olmaya ve Ermenileri kullanmaya çalışmıştır. İngiltere'nin Ermenilere yaklaşımında öncelikle Ermenilerin milli duygularını canlandırmaya çalışmıştır. Bundan sonraki faaliyetlerinde ise Ermenileri kışkırtmak onları isyanlara teşvik etmek, isyanları ve isyanları desteklemek ve Avrupa'da Ermenilerin lehine kamuoyu oluşturmak gibi çalışmalar içerisine girmiştir.
II.4.3.Ermenilere Yönelik İngiliz Tahrik ve Kışkırtmaları
İngiltere Geliştirdiği Ermeni politikası doğrultusunda Ermenileri bağımsızlık için kışkırtmaya ve isyana teşvik etmeye başlamıştır. İngiltere Hükümetleri bu faaliyetlerine misyonerler arcılığı ile bölgede kurulan kilise, okul ve kolejlerde başlamıştır. Özellikle 1880'de İngiltere'de 'Türk Düşmanı' Gladstone'un ve Liberal Parti'nin İktidara gelmesinden sonra İngiltere'nin Ermenileri sahiplenme çabaları iyice arttı. İngiltere'nin bu yeni başbakanı Ermeniler lehine girdiği diplomatik çalışmalardan yeterli sonucu almayınca ve bu konuda bir ilerleme kaydedemeyince Doğu Anadolu'da bulunan konsoloslar ve misyonerler aracılığı ile Ermenilerin örgütlenmesi ve silahlı mücadele içerisine girmesi için çalışmalara başlanıldı. Bunun sonucunda Doğu Anadolu'da Ermeni şiddet olayları başladı. Bu olaylar İngiliz ajan ve misyonerleri tarafından destekleniyordu. Hatta Ermeni Komitacıları İngiliz konsolosları ile temas halinde idi. İngiltere Hükümeti Ermenileri tahrik etmekle kalmıyor Ermeni komitacılarına ve isyancılarına sığınma hakkı veriyor Osmanlı Devletinin yakalanan Ermeni çetecileri cezalandırılmasını önlüyordu. Ayrıca İngiltere hükümeti, İngiltere'de Ermeniler lehine mitingler düzenliyordu. Ermeniler için İngiltere'nin Liverpol Şehrinde düzenlenen Başbakan kendiside katılmış ve Ermenileri tahrik eden ifadeler kullanmıştır. Bu dönemde Doğu Anadolu Bölgesini gezen Amerikalı gazeteci George H.Hepworth'ın yazdıkları İngilizlerin Ermeniler olan yaklaşımlarını anlatmaya yeterli olacaktır. Gazeteciye göre;
'…İngiltere Ermeni eşkıyasına sığınma hakkı vermekle kalmadı, aynı zamanda onları sempati ile karşıladı, korudu, yardım etti, destek sağladı ve Türkler aleyhine tahrik etti. Ermeni çeteleriyle hem iş hem de suç ortaklığı yamaya razı oldu. Çetelere vatansever ve milli kahraman oldukları fikrini telkin etti. Çeteler bu sıfatlardan faydalanarak Ermeni toplumunun üzerinde nüfuz sahibi oldular ve kolay yaşamanın yolunu buldular.'
Yabancı ve tarafsızlığına inanılabilecek bir konumda olan Amerikalı gazetecinin yazdıkları İngiltere'nin Ermeni politikalarını ve Ermenilere olan yaklaşımlarını özetlemektedir ve İngiltere'nin Ermeni politikasının ipuçlarını gayet açık bir şekilde göstermektedir.
İngiltere Uyguladığı Ermeni politikası ile Ermenilerin Rusya'nın nüfuzu altına girmesini önlemiştir. Bunun sonucu olarak da Ermenileri kendini yanında tutarak Rusya'nın Asya siyasetine büyük ölçüde engel olmuştur. Ayrıca Rusya'nın yüzyıllardır süren sıcak denizlere inme politikasına en fazla yaklaştıkları dönmede Rusya'nın elindeki Er- meni kozunu da kendi lehine çevirerek buna mani olmuştur.
Netice olarak İngiltere ve Rusya arsındaki Asya rekabetine ve buna bağlı olan Ermeni politikalarının mücadelesinde İngiltere'nin Ermeni politikası başarıya ulaşmış, Rusya'nın Ermeni politikaları başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fakat 1.Dünya Savaşı sırasında bu iki Devletin ortak Ermeni politikaları yürütmeleri ve Ermenileri kışkırtma siyasetlerine birlikte yön veremleri Bu devletlerin Ermeni Politikalarındaki amacın Ermenistan'ın bağımsızlığının değil kendi çıkarlarının etki olduğunun göstergesidir


....