26 Mart 2021 Cuma

TEHCİRİN 100. YILINDA OSMANLI’NIN SON DÖNEMİNDEKİ İSYANLAR.

 TEHCİRİN 100. YILINDA OSMANLI’NIN SON DÖNEMİNDEKİ İSYANLAR. 





Çüngüş Ermeni Mektebi, Taşnaksütyun Ermeni Mektebi , Mardin Protestan Mektebi,Tehcirin 100. Yılı, İsyanlar,Türk Tarih Kurumu,Ermeni diasporası, Diaspora nedir,Tehcir Uygulanan İller,

ÖNSÖZ 




Müslim-Gayrimüslim münasebetlerinin tarihi Hz. Peygamber dönemine kadar dayanmaktadır. Bu ilişkilerden kasıt, İslam devletleri ve bu devletlerin 
Müslüman halkıile ehl-i kitap olan Yahudi, Hıristiyan ve daha sonraki dönemlerde zimmet ehli olarak kabul edilen grupların gündelik hayattaki münasebetleridir. 
Bu kapsamda Müslim-Gayrimüslim ilişkilerinin İslam tarihindeki ilk örneği “Medine Vesikası” veya “Medine Anayasası” olarak bilinen antlaşmadır. 

Söz konusu antlaşma ile şehirdeki Müslümanlarla Yahudilerin bir arada yaşama koşulları düzenlenmiştir. Medine Antlaşmasının 25. maddesinde “Yahudilerin dini kendine, Müslümanların dini de kendilerinedir” denilmek suretiyle gayrimüslimler için din ve vicdan hürriyeti açık bir şekilde ortaya konulmuştur.

Daha sonraki yıllarda müşrik Evs ve Hazrec kabilelerinin tamamen Müslüman olması ve sözleşme hükümlerini çiğneyen Yahudi kabilelerinin de sürgüne gönderilmesi üzerine Medine’de yalnız Müslümanlar kalmakla birlikte; Hz. Peygamber’in Eyle, Ezruh, Dûmetülcendel ve Necran Hıristiyanları, 
Maknâ ve Teymâ Yahudileri, ayrıca kısmen Mecûsîler’in de bulunduğu Hecer ve Bahreyn halkı ile yaptığı antlaşmalarla gayrimüslimler, dinî ve hukukî temele dayalı kültürel kimliklerini muhafaza ederekİslam toplumunun içinde yaşama imkânına kavuşmuşlardır.

Hz. Peygamber’in, Necran ahalisine gönderdiği ve onlara eman verdiği mektupda zimmet akdinin ilk örneğidir. Mektuptaki özellikle şu ifadeler akdin niteliğini ortaya koymaktadır: “Necran ahalisi ile onlara tabi olanların canları, malları, arazileri, aşiretleri,hazır bulunanlar ve bulunmayanları, ibadetleri, ibadethaneleri, gerek az olsun, gerek çok olsun ellerinde bulunan her türlü eşyaları Allah-u Azimü’ş-Şan’ın yanında ve Peygamberi Muhammed Resulullah’ın zimmetindedir. 

Ayin ve mezhepleri her ne olursa olsun,metropolit ve rahipleri tarafından icra olunur. Hiçbir kimse tarafından değiştirilemez ve engel olunamaz… 

Bu ahidname de yazılmış bulunan şartlar İslam’a ihanet etmedikçe ve zulmederek üzerlerine vacip olan ıslahtan ayrılmadıkları müddetçe, Allah’ın takdiri gelinceye kadar bu ahid name mer’idir. Allah ve Resul’ünün zimmet ve riayetindedir”. 
İslam’ın, dolayısıyla İslam hukukunun esasını oluşturan Kur’an-ı Kerim’in“İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel tarz hangisi ise onunla yap”, “Dinde zorlama yoktur”, ve “Rabbin isteseydi yer yüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın” ayetleri, İslam’ın ve Müslümanların başka din, sistem ve anlayışlara sahip olan insanlara karşı tutumlarının nasıl olması gerektiğini göstermektedir.




Hz. Peygamber’in “Zimmîye zulüm ve haksızlık yapan, ona gücünün üstünde sorumluluk yükleyen ve ondan arzusu dışında bir şey alan kimseye kıyamet günü bizzat kendisinin hasım olacağını”, ve “Anlaşmasını bozan hiçbir kavim yoktur ki aralarında katl meydana gelmesin”, yine “Emânı olmayan kişinin imanı yoktur. Ve ahdi olmayan kişinin dini yoktur” sözleri bu konudaki hassasiyetini göstermektedir.
İslam hukukuna göre, gayrimüslimlerin İslam devletinin tâbiiyetine girmeleri zimmet akdiyle gerçekleşir. Zimmet kelime anlamı olarak; himaye, sahip çıkma, koruma mecburiyeti, birinin emniyetini taahhüt etmek gibi manalara gelir. Terim olarak ise İslam hâkimiyetini tanımak şartı ile Müslüman toplumun, diğer 
semavî din mensuplarına konukseverlik ve koruma sağladığı süresiz olarak yürürlükte kalan bir tür sözleşmeyi ifade eder. İnançla ilgisi bulunan bazı istisnalar dışında genel kural, Müslümanlarla zimmîlerin aynı hak ve görevlere sahip olmalarıdır. 

Zimmet anlaşması ile zimmîler, can, mal ve namus dokunulmazlığı, vicdan ve ibadet hürriyeti ve İslam ülkesinde oturma hakkı kazanıp bu sayede evlenme, 
boşanma, miras ve vasiyet gibi aile hukukuyla ilgili meselelerine de müdahale edilmemiştir. İslam devleti onları düşmana ve her tür tehlikeye karşı koruyacaktır.
Gerekirse onların güvenliği için savaşa dahi gidecektir.

Gayrimüslimlerin, bu haklardan faydalanabilmeleri hiç şüphesiz devletin hâkimiyeti ni kabul edip kanunlarına uymalarına, Müslümanların inanç ve örflerine 
saygı göstermelerine, kamu düzenine ve genel ahlâka aykırı davranışlardan kaçınmalarına, devlete karşı malî yükümlülükleri de başlıca şahıs vergisi olan 
cizye, arazi vergisi olan haraç ve ticaret vergisini ödemelerine bağlıdır. Zimmet akdinin zorunlu şartı kabul edilen, cizye sadece ergin ve malî gücü yerinde 
olan erkeklerden alınmıştır. Savaşma gücüne sahip olmayan kadın, çocuk, yaşlı ve özürlü kimselerden tahsil edilmeyen bu vergiden askerlik hizmetinde  
bulunanlar da muaf tutulmuştur. Bunun yanında devletçe uygun görülen bazı görevler, yararlılık ve hizmetler sebebiyle de zimmîler den cizye alınmadığı 
görülmektedir.

Müslüman hukukçularının çoğunluğu, İslam toplumunun varlık ve güvenliğini tehlikeye düşürmemek şartıyla İslam devletinin gayrimüslimlerden gelen 
zimmet akdi teklifini kabul etmesinin zorunlu olduğu görüşündedir.
Bunun içindir ki, İslam tarihinde zorla İslamlaştırma gibi bir harekete rastlanmaz.
İslam, Müslümanların fethettiği topraklarda yaşayan hiç kimsenin zorla dine girmesine müsaade etmez. O, herkesi inanç ve fikrinde serbest bırakır. 

Hak ile batıla işaret ederek, inançlar arasındaki doğru yolun hangisi olduğunu belirtmekle yetinir. Zorlama sonunda Müslüman olma keyfiyetinin İslamî bir hareket olmadığını beyan etmekten de çekinmez.
Müslüman devletlerin idaresi altındaki gayrimüslimlerin, asırlarca müreffeh birhayat yaşamaları ve inançlarına göre serbestçe ibadet etmeleri ancak böyle 
bir anlayışla mümkün olmuştur. 
Ancak Osmanlı’ nın son asrında diğer birçok sebebin yanında, İslam’ın 
gayrimüslimlere tanıdığı hakların uygulanmasındaki bir takım aksaklıklar ile gayrimüslimlerin, özellikle sömürgeci devletlerin kışkırtmaları neticesinde, 
kendilerine tanınan haklarla yetinmeyip isyan hareketlerine girişmeleri, hem Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlamada etkili olmuş, hem de etkileri bugüne 
kadar devam eden bir çok problemin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu sempozyumda; geçmişi yargılamadan anlamayı, bugüne uyarlamayı, gelecekle ilgili tavsiyelerde bulunmayı amaç edinen tarihçiler, Osmanlı Devleti’nin son döneminde özellikle gayrimüslimlerin çıkardığı isyanların sebep ve sonuçlarını irdelemiş ve önemli dersler çıkarmaya çalışmışlardır.
Sempozyum, “Ermeni Meselesine Yaklaşım Hatalarımız; Tehcir ve Soykırım Kavramları Işığında 1915 Tarihli Kararnâme” başlıklı bir açılış konferansı ve altı oturum halinde gerçekleşmiştir. 
Birinci oturumda; Osmanlı Devleti’nin son asrında gayrimüslimlerin çıkardığı isyanlarda Fransız İhtilâlı neticesinde ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisi 
irdelenmiştir.
İkinci oturumda; gayrimüslimlerin çıkardığı isyanlarda Yabancı ve Azınlık Okullarının etkisi ve Osmanlı Devletinin bu isyanlara karşı izlediği politikanın 
esasları üzerinde durulmuştur. 
Üçüncü oturumda; bu dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Ermenilerin faaliyetleri ve çıkardıkları isyanlarda özellikle Protestan misyonerlerin etkisi irdelenmiştir. 
Dördüncü oturumda; tarihçilerden çok, siyasilerin üzerinde konuştuğu “Tehcir”konusu çeşitli yönleriyle incelenmiştir.
Beşinci oturumda; Sırp ve Karadağ isyanlarının sebep ve sonuçları irdelenip günümüze yansımaları üzerinde durulmuştur.
Altıncı oturumda ise; Balkanlarda meydana gelen isyanlarda Avrupa devletlerinin rolü belirtilmiştir. 
Açılış konferansında ve bu oturumlarda tebliğ sunan kıymetli bilim insanlarının tebliğlerinin tam metinleri, oturumların sırası ve konusu dikkate alınarak, ayrı ayrı ana başlılar halinde bu sempozyum kitabında yer almıştır.

“Tehcirin 100. Yılında Osmanlı’nın Son Dönemindeki İsyanlar” konulu bu uluslararası sempozyumun düzenlenmesine katkı sunan Diyarbakır Valiliğimize, 
Türk Tarih Kurumuna ve etkinliğin gerçekleşmesi için bizleri teşvik eden, motive eden ve her türlü desteği sunan Dicle Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ’a, Düzenleme ve Bilim Kuruluna, sekretarya görevini yürüten değerli genç meslektaşlarıma ve özellikle de yurt içinden ve yurt dışından gelerek kıymetli tebliğleriyle bizleri aydınlatmış olan ve bu sempozyum kitabının vücuda gelmesine katkıda bulunan değerli hocalarıma en kalbi teşekkürlerimi sunar, bu kitabın ilim camiasına ve tüm insanlara fayda getirmesini dilerim.
Saygılarımla… 

Doç. Dr. Mehmet KARATAŞ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 

***

11 Mart 2021 Perşembe

TÜRKİYE, 1915 OLAYLARI İLE İLGİLİ ÖZERK BİR KURUM OLUŞTURUYOR.

TÜRKİYE, 1915 OLAYLARI İLE İLGİLİ ÖZERK BİR KURUM OLUŞTURUYOR. 


Turkiye,1915 Olaylari, Özerk Bir Kurum, Oluşturuyor,Ermeni Sorunu,Ermeni lobisi,


TÜRKİYE, 1915 OLAYLARI İLE İLGİLİ ÖZERK BİR KURUM OLUŞTURUYOR
Yazı: ermenisorunu.gen.tr  
25.06.2020
 


Dış politikasının önemli konu başlıkları arasında 1915 Olayları da yer alan Türkiye, sözde Ermeni soykırımı iddialarına daha iyi yanıt vermek ve bu konuda yeni strateji geliştirmek üzere harekete geçti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında yapılan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısında 1915 Olayları ile ilgili “özerk ve sivil bir yeni yapı oluşturulması” önerisi gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu öneriyi uygun bularak gerekli çalışmaların yapılması talimatını verdiği öğrenildi.

Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre, söz konusu yapıya yönelik öneri, geçtiğimiz aylarda ABD Kongresi’nde yeni bir Ermeni tasarısının ele alındığı ve ABD mahkemelerinde Ermeniler tarafından açılan davaların görüldüğü sıralarda gündeme geldi. Ancak konuyla ilgili toplantı koronavirüs salgını nedeniyle ertelenerek geçtiğimiz haftalarda yapılabildi.
 
ÇİÇEK VE SERTÇELİK BRİFİNG VERDİ

Yüksek İstişare Kurulu toplantısında, önerinin sahibi YİK Üyesi Cemil Çicek ile Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Seyit Sertçelik bir brifing verdi. Türkiye’nin, sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla doğrudan ilgilenen, bu konuda argüman ve strateji geliştiren tek bir kurumunun olmadığı ifade edilen toplantıda, konu başlığına bağlı olarak ilgili bakanlıkların devreye girdiği, ancak bütüncül bir siyaset geliştirilemediği kaydedildi. Geçmişte Millî Güvenlik Kurulu’nun (MGK) takip ettiği konunun 2015 yılındaki yasa değişikliği ile bu kurumdan alınarak Başbakanlık Yakın Tarihi Araştırmalar Merkezi’ne verildiği hatırlatılırken, bu merkezin de Başbakanlığın lağvedilmesinden sonra işlevsiz kaldığı belirtildi. Konunun sadece siyasi değil, kültürel, tarihsel ve hukuksal boyutuna, ayrıca propaganda yönüne bir bütün olarak bakacak ve tek işi bu olacak bir kuruma ihtiyaç duyulduğu vurgulanan toplantıda, bu kurumun direkt hükümet ve devletle ilişkisi bulunmayan, özerk ve bağımsız bir sivil yapı olması kararlaştırıldı.
 
FAALİYETLERDE STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ

Yüksek İstişare Kurulu toplantısında, Ermeni lobisinin sözde soykırım iddialarını reddedilme olasılığı nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı’na getirmediği, ancak son dönemde bu konuda strateji değişikliğine gittiği belirtildi. Toplantıda, lobicilik faaliyetinin “soykırım” yerine “insanlık suçu” odaklı hale getirilmeye çalışıldığı kaydedildi. Ayrıca, bu konuda beş üniversitenin katılımıyla hazırlanan rapor ele alındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantıda dile getirilen önerilere katıldığı ve gerekli çalışmanın bir an önce tamamlanması talimatını verdiği öğrenildi.

TÜRKİYE, 1915 OLAYLARI İLE İLGİLİ ÖZERK BİR KURUM OLUŞTURUYOR 

(ermenisorunu.gen.tr)
ANA SAYFA WEB ADRESİ
Belgeler 
(ermenisorunu.gen.tr)

***