30 Ocak 2016 Cumartesi

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 12



ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 12



5.4. ASALA Terörüne Türk Kamuoyunun Tepkileri 

1973 yılından itibaren yabancı ülkelerde görev yapan Türk diplomatlarına yönelik silahlı, bombalı saldırılar düzenlenmiş ve 34 vatandasımızı katleden Ermeni teröristlerin büyük çogunlugu da yakalanamamıstır. Yakalananlar ise çok az bir cezaya çarptırılarak serbest bırakılmıslardır. Tüm bu cinayetler ve cinayetlerin faillerinin cezasız kalması Türk kamuoyunda tepkilere neden olmuş ve zaman zaman infiallere neden olmustur. 

Los Angeles Baskonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’in 1973 yılında öldürülmesi sonrasında, Hükümet terör olayları zincirinin ilk halkası olan bu olayı siddetle kınamış ve ABD’ye protesto notası vermistir. Türk basınında ise farklı yorumlar yer almıstır: İsmail Cem “olayı talihsiz bir oyun olarak degerlendiriyor”, Burhan Felek “ Cumhurbaskanını dahi korumaktan aciz ABD’nin Türk hariciyecileri nasıl koruyabilecegini sorguluyor” ve Abdi İpekçi ise “Türk basını kendi kendini denetledi. ABD’ deki Ermeni oyunlarından bahsetmedi. Halbuki yıllardır bir senaryo oynanıyor. Buna ragmen kin ve intikam dolu yayınlar sürdürülüyor. Neticede iki masum öldürüldü” diyordu.13 

12 Vatandas, ASALA... s.213-215. 


22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’in öldürülmesi sonrasında, olay Türkiye’de saskınlıkla karsılanmış ve dönemin Basbakanı tarafından “ Geregi Yapılacaktır ”, ana muhalefet partisi lideri tarafından ise “ Tedhisçiler igrenç hareketleriyle kendi amaçlarına zarar vermistir ” şeklinde açıklamalarda bulunulmus 14, basın ise katillerin kimligini sorgulamakla mesgul olmustur. Tepkilere bakıldıgında bir Ermeni terör silsilesi ile karsı karsıya oldugumuzu kimse idrak edememistir. 

24 Ekim 1975 günü Paris Büyükelçimiz smail Erez ile soförü Talip Yener öldürülmüş ve sonrasında Hükümet tarafından yukarıdakine benzer açıklamalar yapılmıstır. Bununla birlikte, basının sesini daha fazla yükseltmeye basladıgı, olayı sorgulamaya basladıgı görülmektedir. Bu arada, Türk halkının belirli bir kesiminde siddetle karısık tepkiler olusmaya baslamıstır. 
Bir Ermeni vatandasımız ın evinin Elazıg’da kundaklanması, bazı batılı ülkelerin protesto edilmesi ve Hükümetin gerekli tedbirleri alması için sert bir sekilde uyarılması bu tepkilere örnek olarak gösterilebilir. 

16 Subat 1976’da Beyrut’ta Baskatip Oktar Cirit’in ve 9 Haziran 1977’de Vatikan Büyükelçisi Taha Carım’ın öldürülmesi sonrasında hükümet benzer tavrını sürdürmüş ve rutin açıklamalarını yapmıstır. Öte yandan, yazılı basın Hükümete nazaran daha keskin bir tonla olayları kınarken, daha çok terör olaylarının nedenlerini arastırmakla mesgul olmustur. 

Genel olarak bakıldıgında, Hükümet tarafından Ermeni terörü karsısında pasif olarak nitelendirilebilecek tavrın 1980’lere kadar belirli bir çizgide sürdürüldügü, daha sonra ise Bölüm 5.3.1.’de anlatıldıgı üzere aktif bir politika izlenerek Ermeni terörü ile mücadele edilmeye baslandıgı görülmektedir. 

13 Senol Kantarcı ve digerleri, Ermeni Arastırmaları 1. Türkiye Arastırmaları Bildirileri, II. Cilt, Ankara, ASAM-EREN Yayınları, 2003, s.102.14 Kantarcı, Ermeni....s.422. 


Ermeni terörünün ülkemizdeki yaralayıcı etkilerine karsılık olarak diger ülkelerde de Türkiye’nin aleyhine olan sonuçları olmustur. Bunlardan en önemlisi, daha önce de belirtildigi gibi, Ermeni meselesinin diger ülkeler nezdinde gündeme gelmesi ve gündemde tutulmasıdır. 

Ülkemiz gündemini uzun süre mesgul eden Ermeni meselesinin Ermeni terörü sayesinde nasıl diger ülkelerin gündeminde tutuldugunu göstermek açısından, uluslararası basın yayın organlarında Ermeni meselesi ve iddiaları ile ilgili yer alan olumlu/olumsuz yayınlara iliskin Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü tarafından derlenen istatistiki bilgiler EK-5’de sunulmustur. Sözkonusu bilgiler ve istatistikler T.C. Devleti’nin konuyla ilgili politikasının bilimsel kaynaklı veriler ile degerlendirilmesine de olanak saglayacagı düsünülmektedir. 


5.5. Sonuç 

Bu bölümde, Türkiye’nin ASALA’ya yönelik politikaları, negatif ve pozitif yönleriyle birlikte, genelde elestirisel bir yaklasımla incelenmistir. 

Genel olarak bir degerlendirme yapıldıgında, T.C. Devleti’nin ASALA terörüyle ilgili olarak, terörün zirvede oldugu dönemde ve sonrasında gerekli politikaları olusturmayarak pasif kaldıgı, bu pasiflik nedeniyle Ermeni iddialarının dünya kamuoyunda yogunluk kazandıgı ve Ermeni meselesinin bugünkü durumuna gelmesinde rol oynadıgı düsünülmektedir. Bu durum, bahse konu istatistiklerde Ermeni meselesi ile ilgili olarak Türkiye aleyhinde yazılan yazıların çogunlugu teskil etmesinden ve çesitli ülke parlamentolarında sözde soykırım ile ilgili kararların artan bir sekilde alınmasından da anlasılabilmektedir. 

1982 yılı sonrasında ASALA’ya yönelik olarak gerçeklestirilen eylemlerin ve sonuç olarak ASALA’ nın sonunun gelmesinin T.C. Devlet’inin söz konusu 
dönemde izledigi politika ile baglantısı oldugunu iddia eden kuvvetli görüsler de bulunmaktadır. ASALA’ya yönelik olarak gerçeklestirilen bu tür eylemlerin 
resmi bir politikanın ürünü oldugunu söylemek mümkün olamayacagından, bu konuyla ilgili detaylı bilgilere erismek de mümkün olamamaktadır. 

Yukarıda yapılan tenkitler dogrultusunda, Türkiye’nin Ermeni iddiaları ve genel olarak Ermeni meselesi ile ilgili olarak daha aktif bir politika izlemesinin ve bilimsel tabanlı çalısmalara önem vermesinin çözüm açısından sonuç üretici olacagı düsünülmektedir. 


BÖLÜM VI 

SONUÇ 

Bu çalısmada Ermeni meselesi ile çok yakın baglantısı bulunan ASALA terör örgütü çesitli yönleriyle incelenmeye çalısılmıstır. ASALA terör örgütü ile ilgili bu çalısma hazırlanırken, konunun bütünlügünün bozulmaması ve ASALA’ nın yadsınamaz katkıları nedeniyle Ermeni meselesi ve terörü de dünü ve bugünüyle belirli bir çerçevede analiz edilmistir. Yapılan çalısma ile belirli bir dönem boyunca insanlık dısı eylemlerde bulunan ASALA terör örgütü, güncel bir bakış açısı ve günümüzde mevcut olan bilgiler/gelismeler aracılıgıyla analiz edilmeye çalısılmıs, ASALA’nın Ermeni meselesine etkileri arastırılmış ve Türkiye’nin ASALA’ya yönelik politikaları irdelenmistir. 

İlgili bölümlerde detaylarıyla belirtildigi üzere, Ermeni meselesinin ilk ortaya çıkısı 1877-1878 Osmanlı Rus Savası sonrası Ayastefanos Antlasmasıyla baslamış ve günümüze kadar zaman zaman siddetlenen ve ülkemize sıkıntılı dönemler yasatan bir seyir izlemistir. 

Büyük Ermenistan olarak tabir edilen rüyayı gerçeklestirebilmek için, Ermenilerin 1915 yılında zorunlu olarak göç ettirilmesini soykırım olarak iddia eden Ermeniler ve çıkarcı destekçileri bu durumu istismar ederek; sözde soykırım iddialarının dünyaya tanıtılmasını, sözde soykırımın Türkiye tarafından tanınması nı, daha sonra Türkiye'den tazminat alınmasını ve nihai asamada Batı Ermenistan olarak adlandırılan toprak parçasının Türkiye'den koparılmasını amaçlamaktadırlar. 


“ İstismar ” kelimesi Ermeni meselesinin arkasında yatan gerçekleri çarpıcı bir sekilde yansıtmak amacıyla bilinçli bir sekilde yukarıdaki ifadede kullanılmıstır. Ermeniler bir yandan soykırım yapıldıgını sürekli olarak iddia etmekte, bir yandan da hem söylemleri hem de eylemleri ile Türkiye’den toprak alınmasını hedeflediklerini göstermektedirler. Soykırıma ugradıgını iddia eden bir toplumun, nihai asamada toprak talebinde bulunması bu iddianın ciddiyetsizligi nin ve tutarsızlıgı nın bir göstergesi olarak degerlendirilmektedir. 

Ermeni meselesine çözüm bulmayı kendisine görev edinen ve suikast türü kallesçe yapılan silahlı eylem metoduna basvuran ASALA terör örgütü 1974-1985 döneminde tarih sayfalarındaki yerini almıstır. Ermeni topraklarını kurtarmayı, Ermenistan’ı kurmayı ve “sözde katliam”ın tarihi bir gerçek olarak 
Türkiye tarafından kabulünü saglayarak, Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum ettirmeyi hedeflediklerini açıkça ilan etmislerdir. 

Gerçeklestirdigi eylem sayısı açısından dünyada RA'dan sonra ikinci sırada yer alan ASALA, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i 
bombalı, biri de isgal seklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı gerçeklestirmislerdir. Bu saldırılar sırasında 34 diplomatımız maalesef hayatını kaybetmistir. 

ASALA’nın faaliyetleri yakından incelendiginde, gerek hedef seçimi, gerek eylem sayısı, gerek eylemlerin gerçeklestirilme biçimleri ve çapları ve gerekse eylem sırasında ve sonrasında istisnai durumlar dısında teröristlerin ele geçirileme meleri açılarından bir genel degerlendirme yapıldıgında; ASALA’nın profesyonel destek ve yönlendirmeye sahip bir örgüt oldugu sonucuna varılmaktadır. Bu tür bir destek ve önderlikten yoksun bir yapılanmanın belirtilen faaliyetleri tasvir edilmeye çalısılan biçiminde gerçeklestirmesinin mantık sınırlarını zorlayacagı açıktır ve mümkün olamayacagı düsünülmektedir. 


Ermeni meselesi açısından degerlendirildiginde, ASALA’nın önemli bir etkiye sahip oldugu söylenebilir. ASALA’nın yaptıgı eylemler vasıtasıyla, sözde Ermeni iddiaları sürekli gündemde tutulmuş ve özellikle Batı kamuoyu etkilenmistir. Ayrıca, ASALA’nın yaptıgı bu kanlı eylemlerin sözde Ermeni soykırımının intikamının alınması için yapıldıgı fikri Ermeniler arasında, Ermeni bilincinin ve milliyetçiliginin canlı tutulmasına ve Ermenilerin sözde Ermeni soykırımı tezine sıkı sıkıya tutunmalarına neden oldugu söylenebilir. 

Yukarıda ifade edilmeye çalısılan görüsler, genel hatlarıyla Ermeni meselesinin için de geçerlidir. Direkt olarak konuyla ilgili olmayan ülkelerin, tarihi gerçekleri bilmeden, derinlemesine incelemeden, Ermeni meselesine dahil olması ve bir taraf gibi davranması; ön planda öne sürülen sözde Ermeni soykırımının kabul ettirilmesine yönelik bir çabadan ziyade arka planda sürekli sıcak tutulan gizli emellerin bir uzantısıdır. 

Yukarıda bahsedilen gizli emeller ile kastedilen birçok farklı husus bulunmakta dır: 

İlk olarak, güçlü bir Türkiye bahse konu ülkeler tarafından stratejik önemi yüksek Ortadogu’da çıkarları engellenir korkusuyla istenmemektedir. 
Bu nedenle, Türkiye kaynakları farklı da olsa terör belası ve taviz verilmesini içeren çesitli iddialar ile sürekli ugrastırılmakta, güç ve istikrar kazanması 
engellenmektedir. Türkiye, dönem dönem ASALA, PKK, sol orijinli ve dini radikal örgütlerin saldırıları ve eylemleri ile karsı karsıya kalmakta, Ermeni, Kürt ve Kıbrıs meseleleriyle kusatma altına alınmaktadır. İkinci deginilecek husus ise, Ermeni meselesi gibi konularla Türkiye’nin sürekli köseye sıkıstırılarak, söz konusu ülkelerin Türkiye üzerindeki çıkarlarının daha kolay elde edilmesi ve/veya Türkiye aracılıgıyla gerçeklestirilecek, Türkiye’nin ayak diredigi faaliyetlerin daha rahat gerçeklestirilmesidir. Özet olarak, bu baskıların anılan ülkelerce hafifletilmesi karsılıgında, Türkiye yapmak istemedigi bir faaliyete, kabul etmek istemedigi bir icraata mecbur bırakılmaktadır. 

Son olarak, bahse konu ülkelerin Ermenilerin savlarına ve el altından ASALA’ya destek vererek/göz yumarak, Ermenilerin arzuladıkları bölgede bir devlet olarak ortaya çıkmalarına katkı saglamaları durumunda, stratejik bir bölgede bulunacak Ermenileri daha sonra çıkarları dogrultusunda “ Borçlusun baskısını yaparak ” Rahatlıkla kullanmak istemeleri, bu ülkelerin diger bir gizli emeli olarak ortaya çıkmaktadır. 

Bu noktada ASALA ve Ermeni sorunu ile ilgili olarak günümüze kadar siyasi iradeler tarafından izlenen politikalarla ilgili bazı elestiriler yapmanın yararlı olacagı düsünülmektedir. 

Genel olarak bakıldıgında, Türkiye’nin çesitli konularda kendini yeterince ifade edemedigi veya zamanında gerekli aksiyonları yapmadıgı veya yapmakta yavaş kaldıgı görülmektedir. Bunlara örnek olarak Ermeni meselesiyle ilgili gerçeklerin belgeleriyle dünya kamuoyuna anlatılamaması, geç kalınması, ASALA terörüne karsı verilmesi gereken ivedi reaksiyonun ancak 1980’lerden sonra, birçok kayıp ve karısıklık sonrası, verilmesi gösterilebilir. ASALA terörünün bütün siddeti ile sürdügü dönemde Türkiye’nin tamamıyla haklı bir durumda dahi kendisini ifade edemedigi, dünya kamuoyunu kendi yanına çekemedigi, aksine kanlı eylemleri yapan ASALA’nın Ermeni soykırımı iddialarının daha çok dillendirildigi bir 
kamuoyunu olusturdugu gözlemlenmektedir. Ayrıca, Türkiye, Ermeni meselesi nin gündeme geldigi dönemlerde ancak reaksiyon göstermeye çalısmıs, kısaca günü kurtarma politikası izlemistir. Bu da kalıcı bir çözümün yollarını tıkamış veya uzatmıstır. Türkiye haklı oldugu bir meselede dahi sürekli kendini savunan durumuna düsmektedir. 

Elestirilecek diger bir nokta ise, yukarıdaki hususlarla iç içe geçmekle birlikte, Türkiye’nin kendisini ifade edecegi bilimsel tabanlı altyapıyı ve bu dogrultuda kendi yanında yer alacak dünya kamuoyunu olusturamamasıdır. 

Yukarıdaki elestiriler bulundugumuz konum ve bilgi birikimiyle yapılmıstır. Bununla birlikte, sunu da kabul etmek gerekir ki, görünenler her zaman gerçekleri yansıtmayabilmek te, bu da yanlış degerlendirmelere sebep olabilmekte dir. Bu durum, muhalefet partilerinin iktidar olduklarında 
savundukları degerlere/fikirlere aksi istikamette icraat yapmaları ile özdeslestirilebilir. Bu nedenle, yukarıda yapılan elestiri konularının siyasi 
yönetimler tarafından bilinmemesine imkan bulunmadıgından, siyasi düzeyde çözüm üretimine engel olabilecek farklı dengelerin olabilecegi ihtimali de göz 
ardı edilmemelidir. 

Sonuç olarak, ülkemizin gittikçe köseye sıkıstırıldıgı bu dönemde, Türkiye’nin “ Bekle ve Gör ” politikasını terk ederek proaktif bir rol üstlenmesinin, olası iddialara ve baskılara karsı gerekli altyapıyı olusturarak hazırlıklı olmasının, kendisini savunma durumunda bulmadan bilimsel bazlı çalısmaları yapmasının ve çalısma sonuçlarını etkin bir sekilde kullanmasının yararlı olacagı düsünülmektedir. 


13 CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder