24 Aralık 2014 Çarşamba

ERMENİLERCE HAZIRLANAN DİYARBAKIR’DA 14 GÜN BELGESELİ.. 3





ERMENİLERCE HAZIRLANAN DİYARBAKIR’DA 14 GÜN BELGESELİ.. 3


        DİYARBAKIR KÜRTÇE ( AMED )   &  ERMENİCE ( TİGRANAKERT )..,



.

Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.

10. gün – Okula dönüş
Ermenice dersleri iki senedir Cegerxwin Kültür Merkezi’nde veriliyor. İstanbul’a yerleşmiş Sasonlu bir Ermeni olan Kevork’un verdiği dersleri çoğunluğu Müslümanlaşmış Ermenilerden oluşan 60’tan fazla kişi takip ediyor. “Birkaç Kürt iki-üç derse geldi ama sonra devam etmediler. Çok zor olduğunu söylediler” diyor kurs öğretmeni gülerek.
“Parev, inç peses? Lav es ? Merhaba, nasılsınız ? İyi misin ?”. Saat henüz 18:40 ve mükemmel bir koyu renk takım giyen, gümüş renkli gözlüğü burnunun üzerine düşen ve haftada üç defa bu devasa merkezde ders veren Kevork’un etrafında öğrenciler şimdiden toplanıyorlar. O gün derste sadece 15 kişi var. Gençler ve biraz daha az genç olanlar derse aktif bir şekilde katılıyor, hocanın sorularına takılmadan cevap veriyor, Kevork’un tahtaya Mesrop Machtots alfabesinde yazdığı cümleleri Ermenice okuyor, anlamadıkları yerleri sormak için Türkçeye dönüyorlar. Dil hep Ermeni kültürü ve kimliğinin taşıyıcısı oldu. Çoğu zorla Müslümanlaştırılan Ermenilerin torunlarının Ermenilikle yeniden buluşması son derece sembolik ve insanı hakikaten duygulandırıyor. Bu Ermeniliğe dönüş için en önemli adım değil mi ? Diaspora ve başka yerlerdeki kaç Ermeni kendi dilini konuşamadığı için üzüntü duyuyor ve bu eksikliği giderebilmek için dersler alıyor ?
Bu yeniden « Ermeniliğe dönüşün » gelecek aşaması Surp Giragos Kilisesi Vakfı yöneticilerinden Gaffur Türkay’ın da hararetle istediği gibi Hayastan’a (Ermenistan’a) bir yolculuk olacak gibi. “Bir senedir Ermenice kursu öğrencilerini Ermenistan’a götürmek istiyorum. Oraya gidip ülkeyi keşfetmeleri çok önemli” diye anlatıyor. “Ama ne yazık ki böyle bir seyahat için gerekli fonları bulamıyoruz” diyor. Cömert ve duyarlı kişilere duyurulur !

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler     
 www.mjm-wordsandpics.com       sitesinde görülebilir.


Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.

11. gün – Beyaz soykırım devam ediyor
Surp Giragos’un dışında Diyarbakır’da ayakta kalan iki kilise daha var. Devlet kendisine ait bu kiliseleri çocuklar için çıraklık merkezlerine dönüştürmüş ve Ermeni kimliğinden tamamen soyutlamış. Şehrin turizm enformasyon bürosunun dağıttığı Suriçi haritasında sadece “church” (kilise) olarak geçiyorlar, isimlerine yer verilmemiş. “Biz Ermeni kiliselerini halı müzesine dönüştüren devletin aksine Surp Giragos’u restore ettik” demişti görüşmemiz sırasında Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş.
Protestan Ermeni kilisesinin tabelasında binanın özelliklerinin kesinlikle bir Ermeni kilisesi olmadığını gösterdiği yazılı (öyle ise bunu belirtmek niye ?). İçeride mekânın bir dikiş atölyesine dönüştürüldüğünü ve genç kızların ayda 100 lira gibi komik bir ücretle eşarp diktiklerini keşfediyoruz. Kaderlerine boyun eğmiş işçi kızlar eşarpların şehrin pazarlarında 10 kat daha pahalıya satıldığını anlatıyor. Bu durumu sanırım en iyi “sömürü” kelimesi özetliyor.
Çok yakınındaki diğer ibadet yerinde aynı dekorla karşılaşıyoruz. Ama küçük bir Surp Giragos’a benzeyen ve harikulade koro bölümü adeta balyoz indirilmiş gibi zarar görmüş bu mekânın Ermeni kimliğini saklamak daha zor. Burada “çırak” olarak çalışan çocukları bu durum rahatsız ediyor gibi görünmüyor. Derme çatma bir paravanla ayrılmış bölümlerde erkekler nakış, kızlar ise halı dokumasıyla uğraşıyor. Başlarında bir gözetmen olmadan kendi hallerine bırakılmış gençler ve çocuklar acınacak haldeki kilisenin içinde sohbet ediyor, eğleniyor ve dolaşıyorlar. Koridorda saklı bir merdiven beni ne işe yaradığını hemen anlamadığım bir odaya götürüyor. Yukarı bakınca çanı çıkarılmış bir çan kulesi görüyorum. Tam bulunduğum yerde bir halat çanı çalmaya yarıyor olmalıydı. Ama Surp Giragos’un aksine burada ne halat, ne de çan var. Bir gün, belki…

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler 
www.mjm-wordsandpics.com               sitesinde görülebilir.


Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.
12. gün - Mustafa ve Çakır : süslenmiş hatıralar
Amed’deki görüşmeleri hazırlarken bana çok yardım eden gazeteci arkadaşım Burçin Dört Ayaklı Minare’nin yakınlarındaki yaşlı demircilerle konuşmamı tavsiye etmişti. Adeta bizim gelişimizi bekleyen 58 yaşındaki hırdavatçı Mustafa ile orada tanışıyoruz. Ziyaretimizin sebebini anlatınca bizi derme çatma taburelere oturtup yoldan geçen bir çaycıya el ediyor. Soru sormaya gerek yok, inanılmaz bir hızla hafızasından parçalar aktarıyor bize. “Cumaları din dersi olurdu ve hocalar katılmak istemeyen öğrencilere gidebileceklerini söylerlerdi”, diye hatırlıyor. “Sınıfın yarısı giderdi. Hristiyandılar yani” diyor çayını bir çırpıda içerek. “Başörtülerini bağlama şeklinden kadınların Hristiyan olduklarını anlardık. Gözler ve alnın başlangıcı arasında Ermeniler için dört parmak olurdu, diğer Hristiyanlar için iki” diye anlatıyor. O sırada yakınımızdaki genç işçi bir bıçağı biliyor. Sohbet ilerledikçe semtteki Ermenileri iyi tanıdığını söylediği eski bir arkadaşı aklına geliyor. Bizi onunla tanıştırmayı öneriyor.
Ertesi gün krem rengi pijaması ve gri bıyıklarıyla meşhur Çakır’la tanışıyoruz, bizi karısıyla birlikte oturduğu ufacık evine davet ediyor. Oturur oturmaz 83 yaşındaki bu ayakkabı tamircisi bana Ermenice sorular sormaya başlıyor ! “Ermenilerden daha iyi Ermenice konuşurum ben” diyor gururla. Mesrop’un dilini ustasından öğrenmiş. Ne yazık ki önceden beyin kanaması geçirmiş ihtiyar tamirci eski zamanları hatırlamakta zorlanıyor ve Ermenilerle Kürtlerin birlikte yaşadığı zamanlara dair çok az bilgi verebiliyor. “Biz onlara turşu verirdik onlar da bize pastırma, kavurma ve bir sürü şey daha verirlerdi. Yemekleri paylaşırdık, o zamanlar çok dayanışma vardı” diye özetliyor Çakır. “Birlikte bahse girerdik, kimse Türkçe konuşmazdı, hepimiz Ermenice konuşurduk. Düşmanlık yoktu aramızda” diyor. İhtiyar adamın hatıraları zamanla biraz süslenmiş gibi. Aklına gelen bazı şeyler bize Kürtlerin çoğunun “gavurlara” dair iyi hatıralarının olduğunu gösteriyor. “İşlerinde çok düzgün ve dürüsttüler, çok onurlu ve şerefliydiler”diyor Mustafa. Eski Diyarbakır’ı tanımlarken kullandığı “dayanışma, kozmopolit” ve “ahenk” kelimeleri beni şaşırttığı kadar hayal alemine sürüklüyor.

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler www.mjm-wordsandpics.com           sitesinde görülebilir.

Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.
13. gün: «  Diaspora Türkiye’yi ve Türkiye Ermenilerini anlamalı »
Diyarbakır Kitap Fuarında üç stand dikkatimi çekiyor. Belge Yayınları, Agos ve Mıgırdiç Margosyan’ın son kitabı “Üç Dilde Gâvur Mahallesi”ni imzaladığı Aras yayıncılık. Diyarbakırlı bu tanınmış yazara birkaç soru sormak için bir fırsat diye düşünüyorum. Ama hiçbir kitabını okumadığınız bir edebiyat insanıyla, üstelik size çok ama çok tepeden bakarak sorularınıza cevap vermekte isteksiz davranırken, röportaj yapmanın zorluğunu teyid etmiş bulunuyorum. Margosyan’la başlamadan biten röportajı kesip Aras yayınlarının ihtişamlı siyah kaşlara sahip, gür sakallı ve hınzır bakışlı patronu Yetvart Tomasyan’la konuşmaya başlıyorum. Bize Türk toplumunun Ermeni soykırımı konusunda gerçekten ilerleme kat etmekte olduğunu, ama sabırlı olmak gerektiğini söylüyor : “Bütün yeni fikirler entellektüellerden gelir, bütün toplumlarda bu böyledir. Önce şairler doğruyu söyler. Sonra 40 yıl sonra toplum şairlerin dediğini tekrar eder. İnsanların çoğu hala devletin onlara 100 yıldır öğrettiği şeyi biliyor sadece” diye anlatıyor. “Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasını beklemek lazım, ama aynı zamanda burada gerçek bir demokrasi için mücadele etmemiz gerek. Benim bir Ermeni olarak bu mücadelede aktif olmam şart. Köşemde bekleyerek demokrasin gelmesini umamam”. İstanbul Ermeni toplumumun görece sessizliğini ve siyasetten uzak duruşunu anladığını ekliyor : “Uzun zamandır İstanbul Ermenileri ‘Konuşmayalım, sessiz kalalım yoksa başımıza bir şey gelir’ diye düşünürler. Bunu anlıyorum. Hayatları ve varlıkları için korkuyorlar, çünkü bu ülkede her on senede bir Ermenilerin başına bir şey gelir”.
Kendiliğinden gelişen sohbetimizde diasporanın Türkiye’de yaşanan değişimlere nasıl eşlik edebileceğini soruyorum. “Diaspora umurumuzda değil, bize eşlik etsin ya da etmesin, bir şey değişmez!” diyor gülerek. Sonra kolumdan şefkatle tutarak bir sır verir gibi ekliyor : “Diaspora Türkiye’yi ve Türkiye Ermenilerini anlamalı. Senin gibi insanlar gelip bizimle tanışmalı, konuşmalı. Böyle birbirimizi anlayabiliriz. Bu iletişime ihtiyacımız var” diyor omzumu yavaşça tutarak. “Tanışmamız ve gözlerimizin içine bakmamız lazım. Uzaktan zor…”.

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler    
  www.mjm-wordsandpics.com             sitesinde görülebilir.



Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.

14. gün – Neden olmasın ?                                                             
İşte eski bir Ermeni evinin neye dönüşebileceğiyle ilgili daha olumlu bir örnek : Ali Paşa mahallesinde –semtin çoğunluğunu eski evler ve gecekondular oluşturuyor-  1919’da yapılan bu ev çocuğu olmayan ve Kürt komşularıyla bir nevi anlaşma yapan bir çifte aitmiş. Komşuları ölene kadar çifti koruyup kollayacak, bu dünyadan göçtüklerinde de ev onlara kalacakmış. Ev sahibi karı-kocaya dair hiç bir bilgi maalesef yok, hatıraları daha sonra evi satıp şehirden giden Kürt sahipleriyle birlikte uçup gitmiş.
Ev artık Sülüklü Han kolektifine ait. Birbirini tanıyan yirmiye yakın entelektüelden oluşan bu grubun mekânı restore etme ve mahalleden 60 kadar genci ağırlayacak bir tür “Diyarbakır Gençlik Evi”ne dönüştürme projeleri var.  “Başlangıçta çocuklara felsefe ya da benzeri dersler verme düşüncemiz vardı. Ama buradakiler uyuşturucu satan ya da bağımlısı olan, ellerinde bıçakla gezen çocuklar” diye anlatıyor projede çalışan ve Fransızca bilen 24 yaşındaki genç mimar Gülder. “Alışkanlıklarını birden kıramayız ama bıçaklarını başka şekilde kullanmalarını sağlayabiliriz. Örneğin heykel yapmak için bir araç olabilir” diye ekliyor. Bu yapı sayesinde çocukların hayatının değişeceğini hayal ediyor.
Türkiye’de Ermeniler sanatkar bir toplumdur denir. Bu genetik bir şey olmalı ! Yaptıkları eserler gerçek birer mücevher, sanatlarını taşın, bazaltın üzerinde de konuşturmuşlar. Evin içindeki bu süslemeleri gördükçe hep onları düşünüyoruz”. Projenin şantiye şefliğini de yürüten Gülder Diyarbakır’da alelacele yapılan ve eski yapıların özelliklerine uygun olmayan bir şekilde betonun kullanıldığı restorasyonlardan üzüntü duyuyor. Gülder’in projesi bunlardan çok farklı, mekânın tarihin önemseyen mimarlar tarafından özenle düşünülmüş. Birkaç işçi mekânda çalışırken binanın çatısı neredeyse bitmiş durumda ve yeni bir yapının temelini atmak için devasa bir çukur sokağa bakan tarafta kazılmış. Yeni binanın inşaatının da Eylül ayında bitmesi planlanıyor. O zamana kadar yetiştirebilmek için kolektif pazar dahil her gün çalışıyor. “Kışın ateş yakıp gece bile kazıyorduk” diyor Gülder. Bu benzersiz mekâna vereceği isme dair aklında bir şeyler var. “İsmi tam belirlemedik ama “Neden olmasın ?” diye adlandırmak geliyor içimden. Bu çocukların bir şeyler üretebileceğine ve eğitim görebileceklerine kimse ihtimal vermiyor. Oysa neden olmasın ?”. 

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler www.mjm-wordsandpics.com              sitesinde görülebilir.
http://www.repairfuture.net/index.php/tr/14-gun-neden-olmasin
..
..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder