23 Aralık 2014 Salı

FESAT, TAHRİF VE TEFRİKA; DERSİM






FESAT, TAHRİF VE TEFRİKA; DERSİM


Mustafa Nevruz SINACI


Tekrar parlâmenter olmak uğruna varını yoğunu ortaya koyanların bir kısmı Müseccel; bir kısmı da Potansiyel hırsız; 
Tam bir gözü dönmüşlükle ağzına geleni, tahrik ve küfürle ifade edenler ise “gaflet, dalâlet ve hıyanetle malul” mütegallibe kuludur. 
Bunların ağzından çıkanı, kulakları duymuyor. Âlemi kör, allâmı sersem sanıyor; Vur abalıya vur hesabı, tam bir fesatlıkla işkembe-i kübradan 
atıyorlar. Menfurlar şeyh said’in heykelini diker, diğeri İskilipli Atıf hoca kâfirini göklere çıkartır; Başka bir gafilse “Dersim’in itibarı iade edilecek, 
intikamı alınacak” demekte. Öncekilerin yalanı çok ayan, sağır sultan hakikati biliyor. Amma Dersim konusunda dezinformasyon, mide bulandırıp, 
kafaları karıştırmak, tıpkı Madımak’ı sağcılar-milliyetçiler yaptı demek gibi, büyük bir yalan ve iftira. Nitekim, yıllar süren feryadımıza rağmen, 
şimdi ancak Madımak ve Başbağlar’ın failleri, katilleri, iğrenç ve alçak provokasyon karası yenice aydınlanma yoluna giriyor!.. Oysa, işte hak, 
işte hakikat, buyurun okuyun;       
            

Dersim'de ne oldu Atatürk ne yaptı?

Dersim isyanıyla ilgili en büyük yalan, isyanın büyük bir katliamla bastırıldığıdır. Doğru, isyan çok sert bir şekilde, isyancılarla çarpışa çarpışa 
bastırıldı, ancak iddia edildiği gibi bir katliam yoktur. Kriptoların iddialarına göre toplam 90.000 insan öldürülmüş, 100.000 kişi sürülmüş. 
Yalan. Çünkü 1935 nüfus sayımına göre Tunceli'nin toplam nüfusu 101 bindir! Zorunlu göçe tabi tutulan insan sayısı yaklaşık 5 bin; 
Zaten 1940 nüfus sayımında Tunceli'nin nüfusu 95 bin. Resmi rakamlara göre, ilk Dersim harekâtında öldürülen isyancı sayıcı sadece 265'tir, 
şehit asker sayısı ise 29. Toplam idam edilen ise 7'dir! Bunlar da elebaşları olan aşiret reisleridir. İşte Atatürk iktidarının verdiği rakamlar. 
İsteyen Atatürk'e inansın, isteyen yalancı ve müfteri kriptolara!.. Seçim serbest! Peki Dersim niye isyan etti? 

Naşit Uluğ'un 1938'de basılmış “Tunceli Medeniyete Açılıyor” isimli kitabını açın okuyun ve Atatürk'ün bu isyanı bastırmaya neden bu kadar önem 
verdiğini öğrenin. Kitapta, şu değerlendirmeler yapılıyor:
“Doğu illerimizdeki kötülüklerin başında memleketin emniyet ve asayişini tehdit eden hıyanet ve şekavet ocakları vardı. Halkı esir gibi kullanan 
derebeylik ve toprak ağalığının yanında, bunların daha korkuncu olarak aşiret sistemi geliyordu. Bu sistem, Kemalist rejim muvacehesinde fiili bir 
isyan ve itaatsizlikten farklı görünmüyordu.”
DİKKAT!.. Doğudaki ilkel ve insanlık dışı aşiret yapısı, Atatürk'ün en çok mücadele ettiği düşmanlardan biriydi. Yüzlerce yıldır bölgede feodal bir 
baskı düzeni kurmuş olan Rum ve Ermeni asıllı sözde Kürt aşiretleri, en başından itibaren Atatürk'ün bu medeniyet projesine (Türk İnkılâbı’na) 
karşı çıkarak; Kendi gerici toplumsal yapılarını devam ettirmeye çalıştılar. Kurtuluş Savaşı'yla kovulmuş emperyalistler, aşiretlerin bu gerici 
isyanlarını her seferinde destekleyip yardım ve yataklık yaptılar. 1937 ve 1938'deki Dersim isyanları Atatürk dönemi Kürt isyanlarının en 
sonuncusudur. Tabii, Atatürk bu isyanları bugünkü AKP iktidarı gibi izlememiş, isyancılarla anlaşmamış, isyancıların ardındaki emperyalistlere 
teslim olmamış ve Türk milletini bölecek adımlara izin vermemiştir. Dersim isyanı “açılımlar” ve isyancıların bölücü emelleriyle uzlaşılarak değil, 
askeri bir harekâtla bastırıldı. Aynen Şeyh Sait ve Ağrı isyanı ve diğer Ermeni orijinli kalkışmalarda yapıldığı gibi...
Bugün feryat figan eden sözde Kürtçülerin derdi budur. 
Türk devletinin ASALA terör ve tedhiş eşkıyasına teslim olmasını ve “Sözde bir Kürt devletine” göz yummasını isteyenler, Atatürk'ün Dersim 
isyanını bastırmak için yaptıklarına tabii ki karşı çıkacaktır. Zira menfur amaçları Atatürk'e saldırmaktır. Dersim isyanıyla ilgili yürütülen 
propagandanın kökeninde derin bir Atatürk, Türk ve TC düşmanlığı yatmaktadır. Atatürk'e açıktan saldırmaya cesaret edemeyen kriptolar, 
“Dersim'de katliam yaşandı” yalan ve iftiralarıyla bunu dolaylı yollardan gerçekleştirmeye çalışıyor. 

Gerçekte iddiaların aksine Dersim isyanı bastırılırken bir ‘katliam’ kesinlikle yaşanmamış; Aşiretleri tasfiye eden, Doğuyu sömüren derebeylik 
rejimini ortadan kaldıran Atatürk ve Türk İnkılâbına karşı direnen gericilerle mücadele edilmiştir, o kadar.

Kaynak: Naşit Uluğ, Ankara -1938 “Tunceli Medeniyete Açılıyor” // Mayıs-2011


DERSİM İSYANI VE GERÇEKLER (1)


Mustafa Nevruz SINACI


Evet, Dersim isyanı askeri bir harekâtla bastırılmıştır, ancak bu harekâtta iddia edildiği gibi büyük katliamlar falan yaşanmamıştır. 
Kriptoların “90 bin kişi öldürüldü, 100 bin kişi zorla göç ettirildi” iddiaları bir hayalden başka bir şey değildir. Yalnızca nüfus rakamlarına bakmak 
bile bu yalanı ortaya koymak için yeterlidir.
İsyan öncesi Tunceli nüfusu 1935 rakamlarına göre 100 bindir. İsyan sonrasındaki 1940 sayımındaysa 95 bindir. Aradaki 5 bin fark da isyan 
sonrası zorunlu göçe tabi tutulan aşiretlerin nüfusudur. Hangi aşiretten kaç kişinin zorunlu iskana tabi tutulduğu belgelerde de sabittir ve bunun 
toplamı da 3470'tir! Üstelik, 1940 yılı sayımındaki 95 bin nüfus o dönem için çok büyük bir rakamdır. Tunceli'de bugün bile, 2008 rakamlarına 
göre, 87 bin kişinin yaşadığını düşünürsek, iddia edildiği gibi bir katliamın yaşanmadığı kolaylıkla ortaya çıkar.
Atatürk isyana hazırlıklıydı.
Müfteriler Dersim'de sistemli bir katliam yaşandığını iddia ediyor. Halbuki durum böyle değil. Dersim isyanı için Kürt aşiretleri yıllarca hazırlık 
yapmış, Atatürk liderliğindeki Türk devleti de isyan başlayana kadar askeri hiçbir harekâta girişmemiştir. Kemalist iktidarın 30'lu yıllarda Tunceli'de 
yaptıklarını incelersek gerçeği görebiliriz. 1930'daki Ağrı isyanının bastırılmasının ardından Doğu Anadolu'daki gücüne büyük darbe vurulan 
hainlerin Dersim dışında tutunabilecek bir yeri kalmamıştı. Dersim'deki Kürt aşiretlerinin bir ayaklanmaya hazırlandığı daha 30'ların başlarında 
tespit edilmiş; Pek çok resmi raporun yanı sıra Başbakan İnönü ve Ekonomi Bakanı Bayar'ın Şark Raporları da, bu konuda uyarılarla dolu. 

Atatürk de isyanı elleri kolları bağlı beklemez. 1935'te “Tunceli Vilayetinin Kurulmasına İlişkin Kanun” kabul edilir. O zamana kadar Dersim olarak 
bilinen yöreye Tunceli ismi verilir.
Ancak Atatürk Tunceli'de yalnızca askeri önlemler almaz, Tunceli'ye “medeniyet” götürülür. Yüzlerce yıldır şehir merkezlerinden kopuk yaşamış 
Tunceli köyleri yapılan yol ve köprülerle “medeniyet”le tanışır. Hastane yapılır, doktor götürülür. Okul yapılır, öğretmen götürülür. 

Mahkeme yapılır, adalet götürülür... Zalim aşiret reislerinin silahlarına el konulur... Tabii tüm bu “medenileşme” hareketi gerici aşiretlerinin 
direnişiyle karşılaşır. Ve... 1937 yılının 21 Martında, yani, bugün asala’dan dönme eşkıyanın ayaklanma günü olarak kutladığı Nevruz da, 
Seyit Rıza liderliğinde Abasan Aşireti, Harçik Köprüsü'nü yakarak isyanı başlatır.

Aynı gece bir karakolumuzu basarak 33 askerimizi şehit edilir. 1920 Koçgiri isyanını liderlerinden ve Ağrı isyanına da katılmış Alişer ile 
Nuri Dersimi de isyancılar arasındadır.
Ertesi gün Pah Hükümet Konağı, ilçede yeni kurulmuş ilkokul ve hastane de ateşe verilir. İsyanın hedefi açıktır: Atatürk Cumhuriyeti'nin 
götürdüğü “medeniyet”in bütün simgeleri...
Tabii Atatürk, isyanın hemen bastırılmasını emreder. Ve dönemin Tunceli Valisi Korg. Abdullah Alpdoğan'ın komutasındaki 20 bin kişilik 
bir kuvvetle isyan bastırılır. Elebaşları idam edilir. “Dersim Harekâtı” olarak bilinen bu isyan bastırma operasyonu, bölgedeki aşiretlerin gücü 
tamamen kırılana kadar sürer. Aşiretlerin önde gelenleri, Tunceli dışına sürülür ve bölgede Cumhuriyet rejimi tam anlamıyla temin ve tesis edilir.
Müfterileri, dönme- devşirme ve kriptoların yalanları ve gerçeğin belgeler!
Varan 1: İsyanın lideri Seyit Rıza bir tarikat şeyhi ve aşiret reisiydi. Kendini solcu, ilerici ve sosyalist olarak tanıtan bir insanın Dersim isyanını 
savunması kadar komik bir şey olamaz. Çünkü Dersim isyanı kesinlikle bir halk hareketi ya da ilerici bir ayaklanma değildir.
İsyanın lideri Seyit Rıza, Dersimli bir aşiret reisidir. Ve Atatürk, Dersim’deki aşiret yapısını ortadan kaldırmak istediği için ayaklanmıştır. 
Seyit de zaten bir isim değil, sözde Peygamber soyundan gelen Şeyh anlamında yerel bir dini unvan, Müslümanlara iftira ve iğrenç yalandır.
Anlayacağınız, Dersim isyanı, aslı Ermeni olan bir derebeyinin, sözde bir dini liderin, bir şeytan tarikatı şeyhinin, zalim ve ceberut bir aşiret 
reisinin Atatürk Cumhuriyeti’ne ve Türk İnkılâbına karşı, düşman devletlerin yardım ve yataklığı ile “alçakça ayaklanmasından” başka bir şey 
değildir. Bu anlamda Menemen ayaklanmasından hiçbir farkı yoktur.


 DERSİM İSYANI VE GERÇEKLER (2)


Mustafa Nevruz SINACI


Varan 2: İsyancılar Fransız işbirlikçisiydi. Bütün diğer sözde Kürt isyanları gibi Dersimde emperyalistlerin kışkırtma ve desteğiyle başladı. Nasıl ki, 
Şeyh Sait isyanı Musul-Kerkük meselesinin görüşüldüğü kritik dönemde İngilizler için bir koz olduysa, Dersimde, Hatay’la ilgili çok nazik bir 
dö­nemde Fransızlar tarafından kullanılmış; isyancıların üzerinden de Fransız ordusuna ait silahlar çıkmıştır. Elebaşlarından Nuri Dersimi de, 
isyan bastırılınca Fransız mandası Suriye’ye kaçmış ve Fransız Hükümeti’nin koruması altında yaşamıştır. Bugün, Dersim’de katliam yaşandı 
yalanlarının; AB para ve himayesi ile yapılan hain şebeke sempozyumlarında dile getirilmesi “bu nedenle” bir tesadüf değildir.

Varan 3: Seyit Rıza İngiltere’den destek istedi?.. İsyanının lideri Seyit Rıza’nın isyan sırasında, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği 
30 Temmuz 1937 tarihli şu mektup sözde Kürt isyanlarının işbirlikçi karakterinin en açık delillerinden birisidir:

“Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına,''

Yıllardır, Türk Hükümeti asimilâsyon faali yapıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayın ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara 
işkence ediyor ve sistematik olarak Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda 
telef oluyor. Türk Hükümeti son olarak yapılan anlaşma gereği işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Olay karşısında Kürtler, 
uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930’da Ağrı Dağı, Zilan vadisi ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. 

Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın ve 
zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında köyler bombalanıyor, 
ateşe veriliyor, savunmasız kadın ve çocuklar öldürülüyor. Böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak 
almak istiyor. Hapisler ağzına kadar Kürtlerle dolu. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya ücra köşelere sürülüyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon 
Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan 
maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. 

Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım. 
Seyit Rıza Dersim Başkomutanı”

Varan 4: Türk komünistleri ve Komünist Enternasyonal de isyana karşı çıkmıştı:
Dönemin Türkiye Komünist Partisi de Komünist Enternasyonal de Dersim isyanının feodal ve gerici bir ayaklanma olduğunu tespit etmişti: 
“İki ayı aşkındır Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki aşiretlerin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. 

Feodal unsurlar, 

Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Dersim, 
Türkiye'nin ulusal ekonomisi dışında kalmaktadır. Öyle ki başka bir vilayetten hiçbir tüccar, Dersim'de iş yapmayı göze alamazdı.
Devletin Dersim'de askerlik yükümlülüğünü gerçekleştirmesi, vergi toplaması, bugüne kadar mümkün olmamıştır. Dersim’in hâkim tabakaları, 
yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasa dışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir. (...) Amacı, göçebeliğe son verme ve aşiret reisleriyle 
(şeyhler, beyler, ağalar ve seyyitler) onların kiralık adamlarını B.Anadolu’nun modernleşmiş vilayetlerine sürme hedefini güden bir reform planını 
zorla uygulamaktı. Bugün, Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz 
direnişiyle karşı karşıya bulunuyoruz. İsyanın arifesinde Tapu Kadastro İdaresi, feodal aşiret reislerinin elinde bulunan halka ait malların 
incelenmesi ve saptanmasına ilişkin hükümet önlemlerini uygulamaya başlamıştı. Bu durumda feodalizm, kendi yasadışı egemenliğinin iktisadi 
temellerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu hissetti.
İşte, özellikle bu önlem, isyana yol açan neden olmuştur.”


  DERSİM İSYANI VE GERÇEKLER (3)


Mustafa Nevruz SINACI

Komintern, 1925’teki Şeyh Sait isyanına da şu gerekçelerle karşı çıkmıştı: “Mustafa Kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte 
ve Türkiye'nin demokratlaşması ve feodal kalıntılar ile sahte din adamlarının etkisinden kurtarmak için çalışmaktadır. Kemal’e karşı, ilk olarak 
emperyalizm, 2. olarak feodal ağalar, 3. olarak sahte din adamları ve 4. olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi 
mücadele etmektedir.”
Varan 5: İsyan Atatürk’ün baskıları değil; Atatürk döneminde yapılan köprü ve yollar yüzünden çıktı. 21 Mart 1937'de isyancılar tarafından yıkılan 
Harçik Köprüsü Dersim isyanı iddia edildiği gibi Atatürk Cumhuriyeti’nin baskıları yüzünden başlamamıştır. Halka baskı yapmak bir yana, Atatürk, 
Dersim’deki aşiret yapısını ilga ile Tunceli halkını özgürleştirmek için büyük çaba göstermekteydi. Şehrin ismi bu yüzden Tunceli olarak 
değiştirilmişti. Bu nedenle bugün Tunceli ismine tahammül edemeyenlerin, Atatürk’ün Şapka Devrimine karşı çıkanlardan hiçbir farkı yoktur. 
Çünkü Dersim ismi isyanın değil, halk üzerindeki haksız zulüm ve feodal baskının simgesidir. Tunceli ise o derebeylik baskısını kaldırmak isteyen 
Atatürk devrimciliğini simgeler. Ancak çıkarları zedelenen aşiretler ve “seyit” denilen sahte din adamları Türk İnkılâbı ve Atatürk’ün idaresine, 
karşı çıktılar. Menemen’de yaşanan gerici isyanın bir benzeri böylece Dersim’de başladı. İsyancıların ilk hedefi devletin binbir zorluk ve masrafla 
yaptığı köprüler oldu. Munzur tarafı iki dağlık bölgeyi birbirine bağlayan Harçik Köprüsü uçuruldu. Yani, medeniyetin bir örneği sayılan köprüye 
bile tahammül edilmemişti!

SONUÇ VE ÖNERİLER:

Öncelikle altının çizilmesi gereken bir hakikat var ki, o da şudur.
1560 – l600 yıllarında Osmanlı Devleti’nin nüfus idaresini ele geçiren Ermeniler, kısa sürede Taşnak ve Hınçak zihniyetinin temellerini oluşturan 
bir ihanet şebekesi oluşturmuşlar ve Nüfus İdaresi’nin ellerinde olmasından yararlanma yollarını aramışlardır. Sonuçta karar kıldıkları yöntem 
çok vahşi ve alçakçadır.
Buna göre: Van ile Silifke arasındaki bütün yerleşim yerleri gizlice basılarak, yerleşik halk sessizce katledilip yerine; Din ve kimlik değiştirmiş gibi 
görünecek Ermeni nüfus ikame edilecek. Bu plân ve katliam, çok sessiz, gizli ve sinsi bir şekilde yıllarca sürdü. Değiştirilen ve dönüştürülen nüfus, 
özellikle Kürt ve Alevi olarak kendini açıkladı ve tanımladı. Yıllar sonra 1. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı sistematik jenosidin farkına vardı ve 
açıkça bilinen ve belli olan “mukayyet” Ermeniler nezdinde, tehcir dâhil olmak üzere; Bazı haklı, mutlak doğru ve yerinde, lâkin çok gecikmiş bazı 
tedbirler aldı. Bu nedenle:   

1. Ülkemizde, adı bilinen ve Türk Medeni Kanunu’na tabi, eşit haklara sahip, 1. sınıf vatandaş Ermeniler; Etnik kimliklerini kesinlikle gizlemek 
lüzumunu hissetmeden, son derece güvenli, sadık-samimi ve özgür vatandaşlarımız olarak baş tacıdırlar. Nadir istisnalar hariç; 
Hiç kimse bunlardan müşteki değildir. Bilakis gayrimüslim azınlık, herkesten hürmet gören, bulundukları yörenin mümtaz, müstesna ve muhabbet 
timsalidirler.       

2. Fakat sorun, etnik kimliklerini sır gibi saklayıp; Türkçüden Türkçü, milliyetçiden milliyetçi, sufi, sıddık, seyit, şeyh ve dede rollerine bürünmüş 
mukallitler, sahtekârlar, mürai ve münafıklar olarak aramızda dolaşanlardır. Bunlardan mürekkep gizli cemiyetler olduğu gibi; Örtülü Taşnak, 
Hınçak, Megalo İdea, Arz-ı Mevhut yapılanmaları ve diyasporalar; esası “Milli Devlet” olan Türkiye Cumhuriyeti parçalamak, bölmek, 
AB’ye peşkeş çekmek, Türk insanını Amerika’ya kul, köle, uşak yapmak için olağanüstü bir çalışma ve çaba içindedirler.  

3. Bu menfur odaklar aynı zamanda bilumum hırsızlık, yolsuzluk, yalan-talan, anarşi, terör ve tedhiş unsurlarının organize liderleridir. 

Devleti etkisizleştirmek için her kılığa girer ve hiçbir melâneti icradan geri durmazlar.

ÇARE: 

Devlet bunları bilmek; Bilinçle acil önlem ve ‘karşı tedbir’ almak zorundadır.    

(*) Yararlanılan Kaynak: Onur Öymen ve Özgür Erdem makaleleri. Ankara-2011

http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr/2011/06/2023-vizyonu-atma-recep-din-kardesiyiz.html

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder