23 Aralık 2014 Salı

ASALA Terör Örgütünün Sonu ASALA'da Örgüt İçi Çatışmalar ASALA - Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi İlişkisi



   ASALA Terör Örgütünün Sonu   
ASALA'da Örgüt İçi Çatışmalar   
ASALA - Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi İlişkisi 


   ASALA'da Örgüt İçi Çatışmalar 


Pek çok nedenden dolayı Hagopyan’ ın emri doğrultusunda Vicken Ayvazyan ve 
Varoujan Garbidyan örgüt içinde bir dizi infazlar yaptılar. İlk örnek ise, Arsen 
Vartanyan’a yönelik örgütün silah ve parasını kaçırma suçu isnadıyla, 21 Ekim 
1981 tarihinde yapılan infazdı. Şubat 1982’de Hagopyan, polis ve güvenlik 
güçleri ile işbirliği yani ajanlık yaptığı suçlamasıyla Hamo Moskofyan’ın 
öldürülmesini emretti. Ancak söz konusu direktifi Mayıs ayına kadar örgütçe 
yerine getirilemeyince, bizzat kendisi onu öldürmeye teşebbüs etti. Bununla 
birlikte Moskofyan’ı öldürmeyi başaramadı ve onu bacağından yaraladı. Lakin olay yerinde bulunan Kevork Ananyan isimli başka bir Ermeni genci öldü. Kendisine yönelik saldırının burukluğu ile Moskofyan gerçekten güvenlik güçleriyle işbirliğine yöneldi. 

Diğer örnek ise Hamo Moskofyan’la beraber hareket ettiğinden şüphelenilen ve Hagopyan’ın emriyle hapsedilen, görme özürlü Zira Nishan adlı kişiydi. The Reality’ye göre, Nishan’ın infazı Vicken Ayvazyan ve muhtemelen Varoujan Garbidyan tarafından yapılan iğrenç bir eylemdi. Zira Nishan’ın başına, göğsüne ve boynuna toplam 35 el ateş edilmişti. Üçüncü misal ise Haziran veya Temmuz 1982’de, “Humeyni” kod adlı Sarkis Kiulkhandciyan’ın öldürülmesidir. Hayastan dergisi ile Beyrut Radyosu’nda örgüt için çalışmalar yapan Sarkis, Hagopyan’a ASALA’dan ayrılmak istediğini söyleyince, başının arkasından vurularak öldürüldü.


 ASALA Terör Örgütünün Sonu 

Monte Melkonyan

Ermeni terörü 1980’lerin ortalarında sona ermiş, daha doğrusu etkisi azalmıştır. 
Bazı görüşlere göre bu durum Türkiye’nin başarısıdır. Bununla birlikte, Ermeni 
terörünün yavaşlaması ve gerilemesinde iç ve dış olmak üzere çok sayıda faktörün rol oynadığı söylenebilir.

ASALA’nın sivil hedeflere yönelttiği acımasız terör eylemleri, özellikle Temmuz 
1983’de Paris’te THY’nin Orly Havaalanındaki saldırı ile 28’i Türk 60 kişinin 
yaralanması ve 8 kişinin hayatını kaybetmesi (ikisi Türk, dördü Fransız, biri 
Amerikalı, biri de İsveçli) üzerine batı dünyası (özellikle Fransa) ve 
kamuoyunda eleştirilmesine neden olmuştur.

Orly katliamı duruşmasından (Creteil Ağır Ceza Mahkemesi) bir gün önce (18 Şubat 1985) Atina’da yayınlanan Elefterotipia gazetesinde ASALA’nın bir bildirisi 
yayınlanmıştır. Bildiride özetle,

“ABD ve Fransa hükümetleri, Ermeni örgütlerinin anti emperyalist ve devrimci 
karakterini bozmak için faaliyette bulunuyorlar. 

Özellikle, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand‘ın bu alandaki tutumunu dikkatle ve esefle izliyoruz… 

Ermenilerin vatan olarak bildikleri toprakların yakınında ve Orta Doğu 
bölgesinde yaşayan Ermeniler bulundukları topraklan terk etmemeleri gerekir. 
Çünkü Dünya Kiliseler Birliği ve CIA başta olmak üzere çeşitli batılı kuruluşlar 
Orta Doğu ve çevresinde yaşayan Ermenileri bölgeden uzaklaştırmak için yoğun 
faaliyette bulunmaktadır… Ulusal kurtuluş mücadelesinde, eylemciler Sovyet 
Ermenistan’ını bir üs olarak kabul ederler.” denilmektedir.

Bildiri sonrasında ASALA’da ve dünyadaki Ermeni cemaatleri İçinde hoşnutsuzluk artmış, ASALA’nın yeni stratejisi (Sosyalist ülkelerle olan bağlantısını güçlendirme ve işbirliğini arttırma, ezilmekte olan ulusların gerçek 
temsilcileriyle ortak eylem birliği içine girme, sadece Türk hedeflere değil, 
Türklere hizmet eden ve onlarla işbirliği yapan herkese eylem yapma) ve 
Mitterand gibi Ermenileri hep korumuş bir liderin eleştirilmesi örgütte 
bölünmelere yol açmıştır.

ASALA, sahip olduğu desteği, yapılan eleştirinin dozu arttıkça kaybetmeye 
başlamıştır. Örgütler arası rekabet ve önderlik yarışı sonucunda vurucu 
militanların bir bölümü yok olunca, Ermeni terör örgütleri eski güçlerini 
yitirmeye başlamışlardır. ASALA’yı örgütleyip, eğiten ve sahneye süren güçler bu tehlikeleri görerek, örgütteki denetimlerinin azaldığının farkına varmışlardır. 
ASALA’nın çöküşünde Türkiye’nin de rolü de bulunmaktadır. Olaylar şöyle cereyan etmiştir:

1983 yılı, ASALA örgütü açısından ciddi bir bölünme yaşandığı bir yıl olmuştur. 
Monte Melkonyan ve Ara Toraryan, ASALA lideri Agopyan ile ters düşerek “ASALA İhtilalci Hareketi” (ASALA-MR) adlı yeni bir örgüt kurmuşlardır. Bölünmenin nedeni, sadece Türkiye’yi hedef alan bir politika izlemek yerine Agopyan’ın ‘Biz Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardımda bulunan tüm diğer ülkeleri de düşmanımız addederiz’ cümlesinde ortaya koyduğu politikadan kaynaklanmaktadır. Melkonyan bu yeni stratejiyi şöyle açıklar: “Bize göre iki operasyon biçimi vardır. 

Birincisi dünyanın her tarafındaki Ermenilerin seferberliği, ikincisi ise diğer 
bağımsızlık savaşı veren gruplarla özellikle Türkiye’deki Kürtlerle ittifak 
kurmak. Bizim ilk amacımız Türkiye’ye saldırı düzenlemektir. Ancak kuvvetli 
Ermeni cemaatlerin bulunduğu ülkeleri göz ardı edemeyiz.” ASALA-MR 
(Revolutionary Movement), Agopyan tarafından küçümsenerek alay konusu bile 
yapılmıştır. Sonuç itibariyle, iki fraksiyon arasında kanlı çatışmalar yaşanır 
ve Melkonyan’ın emri ile ASALA-MR militanları 15 Temmuz 1983’te ASALA’nın iki önemli lideri Vikan Ayvazyan ve Haçik Hovaryan‘ı Lübnan’da Bekaa Vadisi’nde öldürürler. 

Agopyan’ın buna cevabı, failleri yakalayarak 16 Ağustos 1983’te asmak şeklinde olmuştur. Bu arada, ASALA-MR liderlerinden Ara Toranyan, Paris’te 
arabasına bomba konarak öldürülmek istenir. Melkonyan bu saldırıdan, Agopyan’ı sorumlu tutar. Ancak Toronyan’nın arabasını uçurma eyleminin Agopyan yanlılarınca yapılmadığı bilinmektedir. Bir ara Agopyan’ın İsrail’in Beyrut’a yaptığı bir hava saldırısında öldürüldüğü haberi basında yer alır. Ancak Türk istihbarat birimleri bu haberin yayıldığı günlerde, Agopyan’ın Şam’da Habbaş’ın koruması altında bulunduğunu bilmektedirler. Aradan uzun bir süre geçecek, bu kez Agopyan’ın Yunanistan’da öldürüldüğü haberi gelecektir. Bu ciddi haberden sonra bile, onu bir “efsane kahramanı” gibi göstermek isteyen ASALA üyeleri, onun Ermenistan’da yaşadığını, hatta zaman zaman Kuzey Irak’a giderek PKK ile ortak eylemlere bile katıldığını iddia etmişlerdir.

Yıl 1994 ‘ü gösterdiğinde ASALA artık tarih sahnesinden tamamen silinmiştir. 

ASALA’nın sonunun gelmesinde önemli olan etkenlerden birisini de Türkiye’nin 
ASALA’ya yönelik gizli eylemler yaptığı iddiaları oluşturmaktadır. Özellikle 
Orly katliamı sonrasında Avrupa’daki desteğini kaybeden ve Türkiye’nin sabrını 
iyice taşıran ASALA’lı teröristler T.C. Devleti’nin aldığı bir karar sonrasında 
bir plan çerçevesinde ortadan kaldırıldığı iddia edilmektedir.

 ASALA - Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi İlişkisi 






Rumlar, 20 Temmuz 1974 sonrası Kıbrıs’ta kaybettikleri prestijlerini yeniden 
kazanma umudu ile ASALA ve benzer terör örgütlerine, kuruluşundan itibaren sahip çıkarak maddi-manevi katkılar da bulunmuştur. Rumlar Kıbrıs çıkarması ile dünyanın Türkiye’ye tepki göstermesi ve ambargo uygulamasından istifade ederek Türkiye’yi daha da zor duruma düşürmeyi amaçlamışlardır.

1979’da Almanya’nın Münih şehrinde ASALA ile George Habbaş’ın FHKC (Filistin 
Halk Kurtuluş Cephesi) örgütü arasında yapılan ve Alman karşı istihbarat 
birimlerinin yakın takibe aldığı toplantıya, Yunan Gizli Servis elemanları da 
katılmıştır.

31 Temmuz 1980 günü Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip Özmen’in öldürülmesi sonrasında ASALA yaptığı açıklamada, “…Bizim düşmanlarımız Türkiye’deki Faşist rejim, onun milletlerarası ilişkileri ve NATO’dur açıklaması yapmış, bu dönemde de 1977 yılında iktidardaki Kıbrıs Rum Demokratik Partisi yayınladığı bir bildiride “Kıbrıs Elenizmi, Ermeni Mücadelesini hudutsuz biçimde 
destekleyecektir.” derken, Ermeni Patriği Kohen, yönetim Başkanı Kipriyanu’yu 
“Ermeni davasına hizmetten” dolayı Klikya Haçı Nişanı ile ödüllendirmiştir.

1982’de İsrail’in, ASALA ve Filistinli örgütleri sıkıştırılması ile, ASALA 
yönünü Atina’ya çevirmiştir. Örgütün Lübnan’da yayınladığı “Armenia” dergisi 
(1982, Sayı: 3) “Önce Filistin Kurtuluş Örgütü’ne tam bir diplomatik hak ve 
ayrıcalık tanıdığı için Papandreu başkanlığındaki Yunan hükümetini ve 
Türkiye’den kaçan siyasi suçlulara kucak açtığı için Yunan halkını över ve 
kutsar; gerçek çıkarlarının nereden geldiğini gördükleri için tebrik eder. 
Ayrıca, kendisine yönelik gerçek tehdidin sosyalist bloktan değil, Türkiye’den 
geldiğini söyleyen Yunanistan’ın bu açıklamalarını son derece olumlu ve 
yüreklendirici bulur.“

İsrail’in 1982 Haziran’ında Lübnan’ı işgalinden bir hafta önce durumu öğrenen 
ASALA’ nın aralarında üst düzey yöneticilerin de bulunduğu 950 militanı Beyrut 
ve Sidon’u terkederek, Atina, Şam ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne yerleşmişlerdi. Örgütü yok olmaktan kurtaran işgal haberini kimin verdiği bilinmemekle birlikte, artık ASALA liderinin en güvenli mekanı Atina olmuştu. Artık örgüt ve liderinin 
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne tam olarak yerleştiği, batıda istihbaratla 
ilgili dergilerde de kesin bir dille ortaya konmaktadır: 

Nitekim batılı istihbarat örgütlerine yakınlığı ile bilinen, yalnız abonelerine gönderilen ve Almanya Frankfurt’ta yayınlanan EIR, Alert Report, 3 Mayıs 1983’te yayınlanan “Alert Report 83/4 Atmenian Terrorists” başlıklı acil duyurusunda, “Beyrut’u 1982 yılında Filistin Kurtuluş Örgütünün örtüsü altında terk ettikten sonra, ASALA militanları, Yunanistan ve Kıbrıs’a sığındılar’ diyerek, örgütün Fransa’da girişebileceği terörist saldırılara dikkati çekerken Ağustos 1983’te, “Sıcak Sonbahar” başlıklı araştırmasında “ASALA’nın lideri Agopyan’ın ve örgüt merkezinin, Lefkoşa’daki Kıbrıs Rumları’nın egemen olduğu bölge olduğunu”  yazıyordu.

Yunanistan’a gelir gelmez birçok paravan örgüt oluşturan ASALA, ya onların adı 
ile, ya da doğrudan kendi adını kullanarak Türkiye’yi tehdit etmiştir. Eylül 
1982’de, Atina’da bir açıklama yapan Pan-Helen Ermeni Cemiyeti, “mücadelemizin hedefi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Türkiye’den alarak, Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan Ermenistan’a ilhaktır.‘ diyordu. Sık sık Yunanistan’da Türkiye aleyhtarı gösteriler yapan örgüt Atina duvarlarına “Türkiye’den hesap sorulacak, 1915 katliamı unutulmayacak‘ sloganları yazılı ve ASALA imzalı afişler asmaktan çekinmemekteydi.

ASALA’nın Atina’ya gelmesinden sonra, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta sayıca 
yüksek Ermeni Örgütleri ile karşılaşılmaktaydı: 

Bunlar 

ASALA, Ermeni Halk Hareketi, Ermeni Davasını Savunma Komitesi, Ermeni Gençlik Örgütü, Ermeni Yeni Nesil Gençlik Örgütü, AGBU, Ermeni Katliam Gösterileri Komitesi, Ermeni İhtilalci Federasyonu, Ermeni Liberal Halk Partisi, Ermeni Milli Komitesi, Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları, Ermeni Siyasi Tutukluları Savunma Komitesi, Ermeni Atletler Birliği, Ermeni Kültür Derneği vb. isimleri taşımaktadır.

Bu örgütlerden Taşnak‘ın uzantısı olan Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları 
(JCAG)’ nın da Yunanistan’da ve Kıbrıs Rumları arasında çok büyük bir ilgi ve 
desteğe sahip olduğu bilinmekteydi. Makarios döneminde Kıbrıs Rum Kesimi’ne 
yerleşen Taşnakların, ASALA’ya alternatif terör örgütü JCAG’ın birçok 
militanları Kıbrıs Melkonyan Enstitüsü‘nde yetişmişti. 24 Nisan 1988’de örgüt, 
Atina ve Kıbrıs’ta her yıl geleneksel hale getirdiği “Ermeni Soykırımını Anma” 
toplantısı yapmış; Selanik Hürriyet Meydanı’nda, Atina ve Pire’de yapılan 
toplantılara sadece Ermeniler değil, Yunan siyasi partileri yanında, gençlik 
örgütleri de büyük bir ilgi göstermiştir.

Bu iki terör örgütünün destek verdiği Ermenistan ise, “Karabağ” olaylarından 
sonra Yunanistan ile ilişkilerine daha fazla önem vermeye başlamış, Atina’da 
yayınlanan Elefterotopia gazetesinde üniformalarıyla birlikte boy gösteren 
Yunanlı general G.S., kendi ifadesi ile “Türkler’e karşı savaşarak milli 
görevini yerine getirmek’ için Ermenistan üzerinden Karabağ’a giderek, Ermeni 
çetelerinin başında Türkler’e karşı savaşmaya başlamıştır.

http://www.terororgutleri.com

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder