ERMENİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ERMENİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2015 Cuma

SÖZDE SOYKIRIM'I KABUL EDEN ÜLKELER, «Sözde Ermeni Soykırımı» Ders oluyor





Kanada'da «Sözde Ermeni Soykırımı» Ders oluyor...



08.01.2008,

Kanada'da "Ermeni soykırım" ders oluyor Kanada'nın Toronto kentindeki okullarda verilecek "soykırım" dersi kapsamında "Ermeni soykırımı" iddialarının öğretilecek olmasına tepki gösteren Türkler 200 bin imza topladı.


Son bahardan itibaren Toronto okullarında "soykırım" dersi okutulacak. Bu kapsamda öğrencilere Yahudi, Ruanda ve sözde "Ermeni soykırımı" da öğretilecek.

Karara tepki gösteren bölgedeki Türkler ise, imza kampanyası başlattı. Türk-Kanada Konseyince düzenlenen kampanyaya imza vererek bin 200 kişi katıldı.

Konsey Başkanı Lale Eskicioğlu da, Kanada basınında yansıtılan açıklamalarında ders kararını "yanlış" olduğunu, Türk Kanadalı çocuklarının diğer öğrencilerin şiddetine maruz kalmasına yol açacağı uyarısını yaptı.



KANADA SÖZDE SOYKIRIM'I TANIMIŞTI

Kanada Parlamentosu, 2002 yılında sözde "Ermeni soykırımı" iddialarını tanımıştı. Kanada Başbakanı Stephen Harper de, "Ermeni soykırımı" ifadesini de kullanmıştı.

Kanada Başbakanı Harper, sözde "Ermeni Soykırımı"nın yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, kendisi ve partisinin Kanada Parlamentosu'nca onaylanan "soykırım" kararlarını desteklediğini ve tanımayı sürdürdüğünü söylemişti.

Ottawa'daki Türk Büyükelçiliğine, 12 Mart 1985 tarihinde baskın düzenleyen Ermeni teröristler, Kanadalı güvenlik görevlisini öldürdükten sonra aralarında Büyükelçi, eşi ve kızının bulunduğu kişileri rehin alkmıştı.



SÖZDE SOYKIRIM'I KABUL EDEN ÜLKELER


Türkiye'nin karşı çıkmasına rağmen şimdiye kadar 19 ülkenin parlamentoları sözde "Ermeni Soykırımı" iddialarını tanıdı.

Sahte Ermeni soykırımını kabul eden ülkeler ve kabul ettikleri yıllar şöyle:

Uruguay: 1965, 2004, 2005.
Kıbrıs Rum Kesimi: 1982.
Arjantin: 1993, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007.
Rusya: 1995, 2005.
Kanada: 1996, 2000, 2004
Yunanistan: 1996
Lübnan: 1997, 2000
Belçika: 1998
İtalya: 2000
Vatikan: 2000
Fransa: 2001
İsviçre: 2003
Slovakya: 2004
Hollanda: 2004
Polonya: 2005
Almanya: 2005
Venezuella: 2005
Litvanya: 2005


Okudugunuz bu içeriğin bağlantı adresi:

http://www.heddam.com/index.asp?H=7779

..

8 Ocak 2015 Perşembe

AKDAMAR (AH TAMARA) ADASI




AKDAMAR (AH TAMARA) ADASI


image00139.jpgimage00211.jpg


Van Gölü adasıdır. 915-922 yılları arasında Ermeni Kralı 1.Gagik tarafından ada da “kutsal haç” görünümlü, bir kilise yaptırılmıştır. Kilise, İncil ve Tevrat’tan figürlerle donatılmıştır. Mimari özelliğinden dolayı, kültürel ve dini önemi büyüktür.
Adanın ismi, bir acıklı öyküden kaynaklanmaktadır.
“Kilisedeki baş keşişin çok güzel Tamara adında bir kızı varmış. Tamara, çoban olan Türkmen gencine aşıkmış… Tabi delikanlı da, Tamara’ya… Türkmen Yiğidi her gece, yüzerek ada’ya gelir Tamara ile buluşurlarmış… Bir gün Keşiş, durumu farketmiş. Kızını, bir odaya kapatıp kendisi sahile inmiş… Keşiş, eline kızın yol gösterdiği mumu almış ve yüzerek gelen delikanlıya çıkacağı yeri göstermeye başlamış… Ancak Keşiş sürekli mum ateşi ile değişik yerlere gitmiş… Delikanlıyı öyle bir yere getirmiş ki, zaten sürekli yüzmekten takatı kesilen genç başını kayalara çarparak  yaralanmış. 

Delikanlı

 “AH TAMARA, AH TAMARA diyerek can vermiş. Bu feryatı duyan kız, kendini gölün sularına atarak intihar etmiş…”

Adanın ismide bir Türk Yiğidinin feryatından gelmedir.
Bugün ada ve kilise ne durumda? Kilise, Hükümet tarafından  3 trilyon TL bedelli “Zeydanlı Ltd şti” ne aslına uygun tarzda restore ettirilmiştir. Hükümetin programına göre 29 Mart 2007 tarihinde açılışı yapılacaktır.
Açılışa, Başbakanımız ile birlikte muhtemelen Ermenistan Başbakanı ve Kültür Bakanı, Ermeni Patriği, tüm kiliselerin temsilcileri, yabancı misyon şefleri ve diyalogçularla birlikte küreselleşenlerde katılacaklardır…
Ne var bunda ? Kültürel mirasımıza sahip çıkıyoruz…  Elbette tarihi anıtlarımızın korunması ve yaşatılması uygarlığın gereğidir…
Ancak; geçmişte bu ada’da ve kilisede Türk Milletine karşı yapılanları unutmak mümkünmü! Unutanlar veya unutturmak isteyenler  varsa, Müslüman Türk kimliğini sorgulamak gerekir…
Bu ada, “Tecavüz ve Katliam” adasıdır…
Bu kilise, “Suç” kilisesidir…
1-    Van Valisi, Ali Paşa’yı Ermeniler katletmiştir.
2-    Kilise’nin gizli yerlerinde müslümanların katledilmesinde kullanılan silahlar depolanmıştır.
3-    Van Halkının katliam planları kilise de yapılmıştır.
4-    Rus destekli, Ermeni Komitecileri Van’da genç kızlarımızı toplayarak ada’ya getirmişler ve tecavüze yeltenmişlerdir. Namusuna leke getirtmek istemeyen müslüman kızlarımız kendilerini göle atarak intihar etmiştir…
Ada’ya getirilen müslüman erkeklerine ise vahşice işkenceler yapılmış ve katledilmiştir.
          
Türk Milleti olarak isteğimiz sadece şu ;
1-    “Ahtamara” kilisesi, Ayasofya statüsünde sadece kültür turizmine açılsın.
2-     Van’da katledilen kardeşlerimizin isimleri bir anıtta belirtilsin ve ada’ya  dikilsin.
Kültürel mirasımıza sahip çıkıyoruz! Tamam çıkalım da; Birazda
Tarihi Şuurumuzu kaybetmeden “Ahde Vefalı” olalım. Ahde Vefası olmayanın “Geleceği” karanlıktır…   19.03.2007
Yılmaz KARAHAN
 http://www.yenidenergenekon.com/ah-tamara/#sthash.oFnkfRfD.dpuf

.

24 Aralık 2014 Çarşamba

ERMENİLERCE HAZIRLANAN DİYARBAKIR’DA 14 GÜN BELGESELİ.. 3





ERMENİLERCE HAZIRLANAN DİYARBAKIR’DA 14 GÜN BELGESELİ.. 3


        DİYARBAKIR KÜRTÇE ( AMED )   &  ERMENİCE ( TİGRANAKERT )..,



.

Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.

10. gün – Okula dönüş
Ermenice dersleri iki senedir Cegerxwin Kültür Merkezi’nde veriliyor. İstanbul’a yerleşmiş Sasonlu bir Ermeni olan Kevork’un verdiği dersleri çoğunluğu Müslümanlaşmış Ermenilerden oluşan 60’tan fazla kişi takip ediyor. “Birkaç Kürt iki-üç derse geldi ama sonra devam etmediler. Çok zor olduğunu söylediler” diyor kurs öğretmeni gülerek.
“Parev, inç peses? Lav es ? Merhaba, nasılsınız ? İyi misin ?”. Saat henüz 18:40 ve mükemmel bir koyu renk takım giyen, gümüş renkli gözlüğü burnunun üzerine düşen ve haftada üç defa bu devasa merkezde ders veren Kevork’un etrafında öğrenciler şimdiden toplanıyorlar. O gün derste sadece 15 kişi var. Gençler ve biraz daha az genç olanlar derse aktif bir şekilde katılıyor, hocanın sorularına takılmadan cevap veriyor, Kevork’un tahtaya Mesrop Machtots alfabesinde yazdığı cümleleri Ermenice okuyor, anlamadıkları yerleri sormak için Türkçeye dönüyorlar. Dil hep Ermeni kültürü ve kimliğinin taşıyıcısı oldu. Çoğu zorla Müslümanlaştırılan Ermenilerin torunlarının Ermenilikle yeniden buluşması son derece sembolik ve insanı hakikaten duygulandırıyor. Bu Ermeniliğe dönüş için en önemli adım değil mi ? Diaspora ve başka yerlerdeki kaç Ermeni kendi dilini konuşamadığı için üzüntü duyuyor ve bu eksikliği giderebilmek için dersler alıyor ?
Bu yeniden « Ermeniliğe dönüşün » gelecek aşaması Surp Giragos Kilisesi Vakfı yöneticilerinden Gaffur Türkay’ın da hararetle istediği gibi Hayastan’a (Ermenistan’a) bir yolculuk olacak gibi. “Bir senedir Ermenice kursu öğrencilerini Ermenistan’a götürmek istiyorum. Oraya gidip ülkeyi keşfetmeleri çok önemli” diye anlatıyor. “Ama ne yazık ki böyle bir seyahat için gerekli fonları bulamıyoruz” diyor. Cömert ve duyarlı kişilere duyurulur !

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler     
 www.mjm-wordsandpics.com       sitesinde görülebilir.


Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.

11. gün – Beyaz soykırım devam ediyor
Surp Giragos’un dışında Diyarbakır’da ayakta kalan iki kilise daha var. Devlet kendisine ait bu kiliseleri çocuklar için çıraklık merkezlerine dönüştürmüş ve Ermeni kimliğinden tamamen soyutlamış. Şehrin turizm enformasyon bürosunun dağıttığı Suriçi haritasında sadece “church” (kilise) olarak geçiyorlar, isimlerine yer verilmemiş. “Biz Ermeni kiliselerini halı müzesine dönüştüren devletin aksine Surp Giragos’u restore ettik” demişti görüşmemiz sırasında Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş.
Protestan Ermeni kilisesinin tabelasında binanın özelliklerinin kesinlikle bir Ermeni kilisesi olmadığını gösterdiği yazılı (öyle ise bunu belirtmek niye ?). İçeride mekânın bir dikiş atölyesine dönüştürüldüğünü ve genç kızların ayda 100 lira gibi komik bir ücretle eşarp diktiklerini keşfediyoruz. Kaderlerine boyun eğmiş işçi kızlar eşarpların şehrin pazarlarında 10 kat daha pahalıya satıldığını anlatıyor. Bu durumu sanırım en iyi “sömürü” kelimesi özetliyor.
Çok yakınındaki diğer ibadet yerinde aynı dekorla karşılaşıyoruz. Ama küçük bir Surp Giragos’a benzeyen ve harikulade koro bölümü adeta balyoz indirilmiş gibi zarar görmüş bu mekânın Ermeni kimliğini saklamak daha zor. Burada “çırak” olarak çalışan çocukları bu durum rahatsız ediyor gibi görünmüyor. Derme çatma bir paravanla ayrılmış bölümlerde erkekler nakış, kızlar ise halı dokumasıyla uğraşıyor. Başlarında bir gözetmen olmadan kendi hallerine bırakılmış gençler ve çocuklar acınacak haldeki kilisenin içinde sohbet ediyor, eğleniyor ve dolaşıyorlar. Koridorda saklı bir merdiven beni ne işe yaradığını hemen anlamadığım bir odaya götürüyor. Yukarı bakınca çanı çıkarılmış bir çan kulesi görüyorum. Tam bulunduğum yerde bir halat çanı çalmaya yarıyor olmalıydı. Ama Surp Giragos’un aksine burada ne halat, ne de çan var. Bir gün, belki…

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler 
www.mjm-wordsandpics.com               sitesinde görülebilir.


Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.
12. gün - Mustafa ve Çakır : süslenmiş hatıralar
Amed’deki görüşmeleri hazırlarken bana çok yardım eden gazeteci arkadaşım Burçin Dört Ayaklı Minare’nin yakınlarındaki yaşlı demircilerle konuşmamı tavsiye etmişti. Adeta bizim gelişimizi bekleyen 58 yaşındaki hırdavatçı Mustafa ile orada tanışıyoruz. Ziyaretimizin sebebini anlatınca bizi derme çatma taburelere oturtup yoldan geçen bir çaycıya el ediyor. Soru sormaya gerek yok, inanılmaz bir hızla hafızasından parçalar aktarıyor bize. “Cumaları din dersi olurdu ve hocalar katılmak istemeyen öğrencilere gidebileceklerini söylerlerdi”, diye hatırlıyor. “Sınıfın yarısı giderdi. Hristiyandılar yani” diyor çayını bir çırpıda içerek. “Başörtülerini bağlama şeklinden kadınların Hristiyan olduklarını anlardık. Gözler ve alnın başlangıcı arasında Ermeniler için dört parmak olurdu, diğer Hristiyanlar için iki” diye anlatıyor. O sırada yakınımızdaki genç işçi bir bıçağı biliyor. Sohbet ilerledikçe semtteki Ermenileri iyi tanıdığını söylediği eski bir arkadaşı aklına geliyor. Bizi onunla tanıştırmayı öneriyor.
Ertesi gün krem rengi pijaması ve gri bıyıklarıyla meşhur Çakır’la tanışıyoruz, bizi karısıyla birlikte oturduğu ufacık evine davet ediyor. Oturur oturmaz 83 yaşındaki bu ayakkabı tamircisi bana Ermenice sorular sormaya başlıyor ! “Ermenilerden daha iyi Ermenice konuşurum ben” diyor gururla. Mesrop’un dilini ustasından öğrenmiş. Ne yazık ki önceden beyin kanaması geçirmiş ihtiyar tamirci eski zamanları hatırlamakta zorlanıyor ve Ermenilerle Kürtlerin birlikte yaşadığı zamanlara dair çok az bilgi verebiliyor. “Biz onlara turşu verirdik onlar da bize pastırma, kavurma ve bir sürü şey daha verirlerdi. Yemekleri paylaşırdık, o zamanlar çok dayanışma vardı” diye özetliyor Çakır. “Birlikte bahse girerdik, kimse Türkçe konuşmazdı, hepimiz Ermenice konuşurduk. Düşmanlık yoktu aramızda” diyor. İhtiyar adamın hatıraları zamanla biraz süslenmiş gibi. Aklına gelen bazı şeyler bize Kürtlerin çoğunun “gavurlara” dair iyi hatıralarının olduğunu gösteriyor. “İşlerinde çok düzgün ve dürüsttüler, çok onurlu ve şerefliydiler”diyor Mustafa. Eski Diyarbakır’ı tanımlarken kullandığı “dayanışma, kozmopolit” ve “ahenk” kelimeleri beni şaşırttığı kadar hayal alemine sürüklüyor.

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler www.mjm-wordsandpics.com           sitesinde görülebilir.

Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.
13. gün: «  Diaspora Türkiye’yi ve Türkiye Ermenilerini anlamalı »
Diyarbakır Kitap Fuarında üç stand dikkatimi çekiyor. Belge Yayınları, Agos ve Mıgırdiç Margosyan’ın son kitabı “Üç Dilde Gâvur Mahallesi”ni imzaladığı Aras yayıncılık. Diyarbakırlı bu tanınmış yazara birkaç soru sormak için bir fırsat diye düşünüyorum. Ama hiçbir kitabını okumadığınız bir edebiyat insanıyla, üstelik size çok ama çok tepeden bakarak sorularınıza cevap vermekte isteksiz davranırken, röportaj yapmanın zorluğunu teyid etmiş bulunuyorum. Margosyan’la başlamadan biten röportajı kesip Aras yayınlarının ihtişamlı siyah kaşlara sahip, gür sakallı ve hınzır bakışlı patronu Yetvart Tomasyan’la konuşmaya başlıyorum. Bize Türk toplumunun Ermeni soykırımı konusunda gerçekten ilerleme kat etmekte olduğunu, ama sabırlı olmak gerektiğini söylüyor : “Bütün yeni fikirler entellektüellerden gelir, bütün toplumlarda bu böyledir. Önce şairler doğruyu söyler. Sonra 40 yıl sonra toplum şairlerin dediğini tekrar eder. İnsanların çoğu hala devletin onlara 100 yıldır öğrettiği şeyi biliyor sadece” diye anlatıyor. “Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasını beklemek lazım, ama aynı zamanda burada gerçek bir demokrasi için mücadele etmemiz gerek. Benim bir Ermeni olarak bu mücadelede aktif olmam şart. Köşemde bekleyerek demokrasin gelmesini umamam”. İstanbul Ermeni toplumumun görece sessizliğini ve siyasetten uzak duruşunu anladığını ekliyor : “Uzun zamandır İstanbul Ermenileri ‘Konuşmayalım, sessiz kalalım yoksa başımıza bir şey gelir’ diye düşünürler. Bunu anlıyorum. Hayatları ve varlıkları için korkuyorlar, çünkü bu ülkede her on senede bir Ermenilerin başına bir şey gelir”.
Kendiliğinden gelişen sohbetimizde diasporanın Türkiye’de yaşanan değişimlere nasıl eşlik edebileceğini soruyorum. “Diaspora umurumuzda değil, bize eşlik etsin ya da etmesin, bir şey değişmez!” diyor gülerek. Sonra kolumdan şefkatle tutarak bir sır verir gibi ekliyor : “Diaspora Türkiye’yi ve Türkiye Ermenilerini anlamalı. Senin gibi insanlar gelip bizimle tanışmalı, konuşmalı. Böyle birbirimizi anlayabiliriz. Bu iletişime ihtiyacımız var” diyor omzumu yavaşça tutarak. “Tanışmamız ve gözlerimizin içine bakmamız lazım. Uzaktan zor…”.

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler    
  www.mjm-wordsandpics.com             sitesinde görülebilir.



Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.

14. gün – Neden olmasın ?                                                             
İşte eski bir Ermeni evinin neye dönüşebileceğiyle ilgili daha olumlu bir örnek : Ali Paşa mahallesinde –semtin çoğunluğunu eski evler ve gecekondular oluşturuyor-  1919’da yapılan bu ev çocuğu olmayan ve Kürt komşularıyla bir nevi anlaşma yapan bir çifte aitmiş. Komşuları ölene kadar çifti koruyup kollayacak, bu dünyadan göçtüklerinde de ev onlara kalacakmış. Ev sahibi karı-kocaya dair hiç bir bilgi maalesef yok, hatıraları daha sonra evi satıp şehirden giden Kürt sahipleriyle birlikte uçup gitmiş.
Ev artık Sülüklü Han kolektifine ait. Birbirini tanıyan yirmiye yakın entelektüelden oluşan bu grubun mekânı restore etme ve mahalleden 60 kadar genci ağırlayacak bir tür “Diyarbakır Gençlik Evi”ne dönüştürme projeleri var.  “Başlangıçta çocuklara felsefe ya da benzeri dersler verme düşüncemiz vardı. Ama buradakiler uyuşturucu satan ya da bağımlısı olan, ellerinde bıçakla gezen çocuklar” diye anlatıyor projede çalışan ve Fransızca bilen 24 yaşındaki genç mimar Gülder. “Alışkanlıklarını birden kıramayız ama bıçaklarını başka şekilde kullanmalarını sağlayabiliriz. Örneğin heykel yapmak için bir araç olabilir” diye ekliyor. Bu yapı sayesinde çocukların hayatının değişeceğini hayal ediyor.
Türkiye’de Ermeniler sanatkar bir toplumdur denir. Bu genetik bir şey olmalı ! Yaptıkları eserler gerçek birer mücevher, sanatlarını taşın, bazaltın üzerinde de konuşturmuşlar. Evin içindeki bu süslemeleri gördükçe hep onları düşünüyoruz”. Projenin şantiye şefliğini de yürüten Gülder Diyarbakır’da alelacele yapılan ve eski yapıların özelliklerine uygun olmayan bir şekilde betonun kullanıldığı restorasyonlardan üzüntü duyuyor. Gülder’in projesi bunlardan çok farklı, mekânın tarihin önemseyen mimarlar tarafından özenle düşünülmüş. Birkaç işçi mekânda çalışırken binanın çatısı neredeyse bitmiş durumda ve yeni bir yapının temelini atmak için devasa bir çukur sokağa bakan tarafta kazılmış. Yeni binanın inşaatının da Eylül ayında bitmesi planlanıyor. O zamana kadar yetiştirebilmek için kolektif pazar dahil her gün çalışıyor. “Kışın ateş yakıp gece bile kazıyorduk” diyor Gülder. Bu benzersiz mekâna vereceği isme dair aklında bir şeyler var. “İsmi tam belirlemedik ama “Neden olmasın ?” diye adlandırmak geliyor içimden. Bu çocukların bir şeyler üretebileceğine ve eğitim görebileceklerine kimse ihtimal vermiyor. Oysa neden olmasın ?”. 

Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler www.mjm-wordsandpics.com              sitesinde görülebilir.
http://www.repairfuture.net/index.php/tr/14-gun-neden-olmasin
..
..

13 Aralık 2014 Cumartesi

ERMENİ ASALA TERÖR ÖRGÜTÜNÜN KALINTISI PKK




ERMENİ ASALA TERÖR ÖRGÜTÜNÜN KALINTISI PKK


PKK TERÖRÜNÜN Kanlı Saldırıları: Tarihi Bilanço



ERMENİ ASALA TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ( DEVAMI ) OLAN VE ÜST DÜZEY YÖNETİM KADROLARININ ERMENİ VE YAHUDİ KÖKENLİ VATAN HAİNLERİNDEN OLUŞTURULMUŞ PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜ VE BEBEK KATİLİ ERMENİ ARTİN AGOPYANI ( ABDULLAH ÖCALAN ) KÜRT HALKININ TEMSİLCİSİ SIFATI İLE KÜRT HALKININ HAKLARINI SAVUNAN POZİSYONDA TARAF OLARAK GÖRMESİ VE BU DOĞRULTUDA ÜLKEMİZDE TARİHİNDE VAHŞİ KATLİAMLARIN MÜSEBBİBİ OLAN ERMENİ TERÖR SORUNUNU KÜRT SORUNU HALİNE DÖNÜŞTÜREREK MÜZAKERELER BAŞLATMASI VATANA İHANETİN EN AÇIK DELİLİDİR AKPKK HÜKÜMETİ VE BAŞÇALAN RTE NİN KÜRT HALKININ TEMSİLCİLERİDİR DİYEREK BÜTÜN DEVLET İMKANLARINI KULLANARAK SAHTEKARCA ORTAYA ATTIĞI İÇERİĞİ TÜRK ULUSUNUN ASİL BİREYLERİNDEN GİZLENEN KÜRT AÇILIMI SÜRECİNDE TARAF KABUL ETTİĞİ PKK TERÖR ÖRGÜTÜ VE ABDULLAH ÖCALANIN ( ARTİN AGOPYAN) ÜLKEMİZ YAKIN TARİHİNDE KÜRT ,TÜRK ASKER, SİVİL , KADIN ,ERKEK, BÜYÜK, KÜÇÜK ALEVİ ,SÜNNİ AYRIMI YAPMADAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ VATANDAŞLARINA KARŞI YAPTIĞI BAŞLICA KATLİAMLAR AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR


20.10.1992 PKK BİNGÖL SOLHAN KATLİAMI

20.10.1992 - Solhan ilçesine bağlı Hazarşah köyü Çeşme mevkiinde, PKK’lı teröristler köy otobüsünü durdurup vatandaşları kurşuna dizdi. Kimlik kontrolü yapan teröristler, aralarında yeni evlenen bir genç, düğününe bir hafta kalan bir genç, ertesi gün askere gidecek olan bir genç, 80 yaşında bir vatandaş ve çocuk ayrımı yapmadan sıraya dizdiği masum vatandaşları, otomatik ve uzun namlulu silahlarla taradı. Olayda 19 vatandaş katledildi ve 7 vatandaş da yaralandı

TARİHTE PKK NIN SOLHAN KATLİAMLARI

21.06.1992 - Solhan ilçesine bağlı Elmasırtı köyünü 21 Haziran gecesi basan bir grup PKK militanı, Şevket Ateş adlı köy korucusu ile Mehmet Yıldız, Metin Yıldız, Bahattin Ateş ve Kemal Bidoş adlı kişileri öldürdü. Köydeki bazı evleri de yakan PKK militanları, Agit Yıldız, İsmail Yıldız, Vehbi Yıldız ve Zeki Ateş adlı 4 kişiyi de kaçırdı.

28.05.1992 - Bingöl'ün Solhan ilçesine bağlı Cemi mezrası, 28 Mayıs gecesi bir grup PKK militanı tarafından basıldı. Mezrada yaşayanlara bir süre propaganda yapan militanlar daha sonra Hüsnü İşlek, Zübeyir Uçak ve Celal Kaya adlı üç kişiyi kurşuna dizerek öldürdü.

01.05.1992 - Solhan ilçesi yakınlarında 1 Mayıs’ta başlayan ve 2 Mayıs günü de devam eden çatışmada 5 güvenlik görevlisi, iki köy korucusu ve 6 PKK militanı öldü.

28.03.1992 - Bingöl'ün Solhan ilçesine bağlı Kale köyünü, 28 Mart gecesi basan PKK militanları köyün muhtarı Seyithan Özdemir’i öldürdü.

19.11.1991 - Solhan ilçesine bağlı Mutluca köyü yakınlarında devriye gezen bir askeri birlik Salı gecesi PKK’lıların saldırısına uğradı. Olayda Ali Bandıroğlu adlı bir asker ile bir PKK’lı terörist öldü. Bir asker de yaralandı. PKK’ya yakın medyada ise olayda 1 astsubay ve 7 erin öldürüldüğü iddia edildi.

28.07.1991 - Solhan-Bingöl karayolunu, Karanlıkdere mevkiinde kapatan 60 kadar PKK’lı, Van Emniyet Müdürlüğünde çalışan Osman Aktuna isimli polis memurunu öldürdü

28.04.1991 – PKK tarafından, Öğretmenevi Lokaline yapılan baskında Kaymakam Ersin Ateş, Savcı Mehmet Yurtsever, Ahmet Yanen ve Fevzi Kaplan hayatını kaybetti.

28.05.1992 - Bingöl'ün Solhan ilçesine bağlı Cemi mezrası, 28 Mayıs gecesi bir grup PKK militanı tarafından basıldı. Mezrada yaşayanlara bir süre propaganda yapan militanlar daha sonra Hüsnü İşlek, Zübeyir Uçak ve Celal Kaya adlı üç kişiyi kurşuna dizerek öldürdü.

PKK TERÖRÜNÜN kanlı saldırıları: Tarihi Bilanço

KATLİAM SAHNESİNE 8 YAŞINDAKİ ÇOCUKLA ÇIKTILAR PKK'nın eylem kronolojisi 1979'da düşman gördükleri Adalet Partisi'nin Şanlıurfa milletvekili Celal Bucak'ın 8 yaşındaki çocuğunu öldürerek başladı ve yıllar içinde büyük katliamlar d'hil pek çok kanlı eylemle sürdü. Örgüt sahneye çıkış tarihi olarak, her yıl Bucak'ın çocuğunun öldürüldüğü tarihi değil 15 Ağustos 1984 Eruh-Şemdinli baskınını "kutluyor".

PKK'nın katliamları içinde; 35 kişinin öldürüldüğü 1993'teki Erzurum Yavi saldırısı, 33 askerin öldürüldüğü Başbağlar, 33 erin öldürüldüğü Bingöl katliamlarıyla Güneydoğu'nun uç karakollarına yapılan saldırılar iz bıraktı.

PKK uluslararası arenada adının duyulmasına yol açan ilk saldırısını 15 Ağustos 1984'te Siirt'in Eruh ilçesindeki Jandarma Karakol binasına yapmıştı. Burada bir jandarma erini öldüren örgüt böylece her yıl anma törenleriyle kutlayacağı kanlı eylemlerinin ilkiyle uluslararası planda şöhret kazandı.

Ancak Doç. Dr. İhsan Bal ile Emre Özkan'ın PKK kanlı eylem kronolojisi üzerinde yaptıkları araştırmaya göre, örgütün kanlı eylemlerinin daha önceye dayandığı biliniyor. Örgüt, hiyerarşisini "sağlama bağlamak" için, 1970'lerin ikinci yarısında diğer bazı Kürt örgütlerinin yöneticilerini ortadan kaldırmıştı.

PKK'nın kanlı eylem kronolojisi 1979 yılında başlıyor. 1979'da düşman oldukları Adalet Partisi'nin Şanlıurfa Milletvekili Celal Bucak'ın evine yaptıkları baskında Bucak'ın 8 yaşındaki oğlu teröristlerce öldürüldü. Ancak teröristler sahneye çıktıkları tarih olarak bu eylemi değil daha sonra 15 Ağustos'ta bir erin şehit edilmesiyle sonuçlanan Eruh ve Şemdinli eylemini "kutlamayı" yeğliyor. USAK'tan Prof. Dr. İhsan Bal ile Emre Özkan PKK'nın kanlı eylemlerinin kronolojisini hazırladı. Kronoloji'deki en kanlı eylemlerden bazıları şöyle sıralandı:

1979: PKK terör örgütü, dönemin Adalet Partisi Şanlıurfa milletvekili Mehmet Celal Bucak'ın evine yaptığı baskın ile ilan edilmiş oldu. Bu baskında Celal Bucak yaralanırken sekiz yaşındaki oğlu hayatını kaybetti.

15 Ağustos 1984: PKK terör örgütü, Siirt'in Eruh ilçesindeki Jandarma Karakol binasına karşı bombalı ve silahlı saldırıda bulunmuş ve saldırı sonucunda 1 jandarma eri şehit olmuş 6 er ve 3 sivil yaralanmıştı. Hakkari ili Şemdinli ilçesinde de Jandarma subay açık hava gazinosu, subay lojmanları ve ilçe jandarma Karakolu'na silahlı saldırı düzenlemiş, bu saldırıda da 1 subay, 1 astsubay ve 1 er yaralanmıştı. Bu PKK'nın ilk büyük ölçekli silahlı eylemi oldu.

22 Ocak 1987: Hakkari'nin Uludere ilçesiOrtabağ köyü katliamını gerçekleştiren PKK, soba içine koyduğu bombalarla 8 vatandaşıöldürdü.

23 Ocak 1987: PKK, Midyat baskınınıgerçekleştirdi ve 10 vatandaşı öldürdü.

20 Haziran 1987: Mardin ili Ömerli ilçesi, Pınarcık köyü katliamı gerçekleştirildi. 16 çocuk, 6 kadın, 8 erkek, toplam 30 kişi katledildi. Öcalan, bu katliamın ardından "Öldürelim, otorite olalım" açıklamasını yaptı.

9 Mayıs 1988: Mardin'in Nusaybin ilçesi Taşköyü'nün Behmenin mezrasını basan PKK'lı teröristler, bir aileden 8'i çocuk, 2'si kadın 11 kişiyi öldürdüler, 2 çocuk ise ağır yaralandı. PKK'lı teröristlerin Şırnak baskınında kaçırdıkları 3 kişi de ölü bulundu.

26 Kasım 1989: Hakkari ili Yüksekova ilçesine bağlı İkiyaka köyünde 21 kişi öldürüldü, 9 vatandaş kaçırıldı.

11 Haziran 1990: PKK Şırnak'ın Çevrimli köyünü basarak 27 kişiyi öldürdü. Ölenlerden 12'sinin çocuk, 7'sinin de kadın olduğu açıklandı. PKK'lı teröristlerle çıkan çatışmada ise 4 korucu şehit oldu.

14 Temmuz 1991: Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Çağlayancerit ilçelerinde köyleri basan PKK terör örgütü mensupları, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 9 kişiyi öldürdü.Otomatik silahlar ve bombalar kullanan teröristler, cesetleri de yakarak kaçtılar.

25 Aralık 1991: İstanbul'da yürüyüş yapan bir grup PKK yanlısı, İstanbul Bakırköy'de Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Çetinkaya'nın kardeşine ait alışveriş merkezine molotof kokteyli attı. Çıkan yangında 11 kişi öldü, 17 kişi yaralandı

11 Haziran 1992: Bitlis'in Tatvan ilçesinde PKK'lı teröristler, birminibüsü durdurarak içinde bulunan 13 kişiyi kurşuna dizdiler.

27 Haziran 1992: Silvan'ın Yolaç köyünü basan PKK'lı teröristler camide namaz kılan vatandaşları dışarı çıkarıp kurşuna dizdi. 10 vatandaş hayatını kaybetti.

15 Eylül 1992: Batman'ın Kozluk ilçesi yakınlarında bir minibüste, PKK'lı teröristlerin bombalı ve silahlı saldırısına uğrayan 4'ü köy korucusu 10 kişi öldü, 6 kişi yaralandı.

1 Ekim 1992: Bitlis'in Cevizdalı köyünü basan PKK'lı teröristler, aralarında çocuk ve kadınların bulunduğu 30 kişiyi öldürdüler, 25 kişiyi de yaraladılar. Köyü ateşe veren teröristler, 13 köy korucusunu da kaçırdılar.

24 Mayıs 1993: Bingöl-Elazığ karayolunu Bilaloğlu mevkiinde kesen teröristler otobüsten indirdikleri 33 eri kurşuna dizdiler.

15 Haziran 1993: Siirt'in Şirvan ilçesi Gözlüce köyü ile Bingöl'ün Ilıcalar Bucağı Üçpınar köyünü roketatarla basan PKK militanları 9 vatandaşı öldürüp 4'ünü kaçırdılar. Siirt-Eruh karayolunda bir sağlık memurunu da kurşuna dizmek suretiyle öldürdüler.

6 Temmuz 1993: Başbağlar Katliamı - Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyüne silahlı baskın düzenleyen PKK'lı teröristler, aralarında kadınların da bulunduğu 28 kişiyi öldürdüler, 3 kişiyi yaraladılar. Köydeki 57 evi ateşe verip kaçtılar.

4 Ağustos 1993: Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Kavakbaşı ve Yenidoğan köyleri arasında yol kesen PKK'lı teröristler, durdurdukları iki yolcu minibüsünde bulunan 28 kişiyi kurşuna dizdiler. Saldırıda 15 kişi öldürüldü, 13 kişi de yaralandı.

25 Ekim 1993: Erzurum'un Çat ilçesine bağlı Yavi beldesine baskın düzenleyen PKK'lı teröristlerin, evlerinden silah zoruyla aldıkları vatandaşları bir kahvehaneye toplayarak PKK lehinde propaganda yaptıkları, daha sonra otomatik silahlarla taradıkları bildirildi. Saldırıda, aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu 35 kişi öldü, 50 kadar kişi de yaralandı. Teröristler, evleri de ateşe verdikten sonra kaçtılar.

19 Mart 1995: Tunceli'den Ovacık ilçesine giden 50 araçlık konvoy PKKlı teröristler tarafından roketatar saldırısına uğradı. 18 asker şehit oldu, 10 asker yaralandı.

13 Eylül 2006: Diyarbakır'da, ailelerin dinlenmek için gittiği Koşuyolu Parkı yakınlarında bomba patladı. 17 kişinin yaralandığı saldırıda biri bebek olmak üzere 11 kişi yaşamını yitirdi

2000'LERİN İKİNCİ YARISINDA MAYINLI VE KENT İÇİ EYLEMLERDE ARTIŞ

PKK 2000'li yılların ikinci yarısında Güneydoğu'daki uç karakollara yönelik saldırılarına, mayınlı saldırılara ve kent içi eylemlere ağırlık verdi. Bu dönemden günümüze değin bazı kanlı eylemler ise şöyle gerçekleşti

29 Eylül 2007: Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Beşağaç köyündeki bir minibüs PKK mensupları tarafından tarandı. Saldırıda 7'si köy korucusu 12 kişi öldü, 2 kişi yaralandı.

7 Ekim 2007: Şırnak'taki Gabar dağında PKK militanları operasyondan dönen askerleri pusuya düşürdü. Saldırıda 13 asker şehit oldu, 3 asker ya

21 Ekim 2007: Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca köyünde 4 ay önce konuşlanan piyade taburu, 250 PKK'lı teröristin saldırısına uğradı.
Tabura saldırmadan önce karayolu bağlantısını havaya uçuran PKK'lılar, taciz ateşine karşılık verince yeri belli olan askerlere bomba ve roketatarla saldırdı. İlk ateşle karşılaşan 12 asker şehit oldu,16 asker de yaralandı. Saldırı sırasında 32 PKK'lı da ölü olarak ele geçirildi.

27 Temmuz 2008: İstanbul Güngören'de 10 dakika arayla iki bombanın patlatılması sonucu; beşi çocuk, biri doğmamış bebek olmak üzere 18 kişi öldü, 150 kişin yaralandı. Olayın daha sonra PKK tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktı.

11 Ağustos 2008: PKK'lılar tarafından Erzincan'ın Kemah ilçesi Olukpınar köyüne yerleştirilen mayının patlaması sonucu, 9 asker yaşamını yitirdi, 2 asker yaralandı.

3 Ekim 2008: 350 PKK'lının ağır silahlarla Şemdinli Aktütün karakoluna ateş açmaları sonucu 15 Türk askeri hayatını kaybetti

9 Nisan 2009: PKK militanlarının Diyarbakır-Bingöl karayoluna döşediği mayının patlaması sonucu 9 Türk askeri şehit oldu.

7 Aralık 2009: Tokat ili Reşadiye ilçesi, Sazak Mevkiinde yol kontrol görevi yapan askeri araca teröristler tarafından açılan ateş sonucu, araçta
bulunan 1 Uzman Jandarma Çavuş, 1 Jandarma Onbaşı ve 5 Jandarma Er olmak üzere 7 güvenlik görevlisi şehit oldu, 1 Uzman Jandarma Çavuş ve 2 Jandarma Er yaralan

9 Haziran 2010: Hakkari Şemdinli'de Gediktepe Üst Bölgesine yapılan saldırı sonucu 11 asker şehit oldu, 18 PKK'lı öldürüldü

14 Temmuz 2011: Diyarbakır'ın Silvan ilçesi kırsal kesiminde askere el bombalarıyla saldırıldı. Pusuda 13 asker şehit oldu, 7 asker yaralandı, 7 PKK militanı ise öldürüldü.

7 Ağustos 2011: Hakkari-Çukurca karayolunun 12 kilometresinde askeri konvoya IED (Doğaçlama Patlayıcı Düzenek) saldırısı yapıldı. 4 kez patlayan mayınlar yüzünden imha edilen BTR-80 tipi zırhlı personel taşıyıcının içindeki 11 asker ve 1 köy korucusu yaşamını yitirdi. 14 asker de yaralandı

18.10.2011: Hakkari'nin Çukurca ilçesinde teröristler gece saatlerinde çok sayıda yere silahlı saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıda 26 asker şehit düştü. 18 asker de yaralandı.

KAYNAK SABAH GAZ.

Abdullah Öcalan Kimdir? ( ARTİN AGOPYAN )

PKK Lideri Abdullah Öcalan Kimdir? Abdullah Öcalan'ın hayatı..
17 Ekim 2014 Cuma 13:03
Abdullah Öcalan Kimdir?

HAYATI

4 Nisan 1949'da Şanlıurfa Halfeti'ye bağlı Ömerli'de doğdu. PKK'nın kurucusu ve ilk lideri olarak tanındı. 28 Nisan 1999'da Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesine göre vatana ihanet suçundan dolayı hakkında idam cezası istendi. 29 Haziran 1999'da da silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan dolayı idama mahkûm edildi. İdam cezası, Avrupa Birliği uyum yasaları gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi. Şu anda İmralı Cezaevi'nde hapis yatmakta. 2000 senesinde Ukrayna Komünist Partisi, Stalin Ödülü için Öcalan'ı aday gösterdi. Ayrıca Öcalan'a Güney Afrika Komünist Partisi'nin 13. kongresi nedeniyle bir plaket hediye verildi.

İLK YILLARI

Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesi Ömerli (Amara) köyünde Ömer ve Üveyş Öcalan'ın çocuğu olarak doğdu. 1966–68 döneminde Ankara'da Anadolu Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi'nde okudu ardından 1969 yılında Diyarbakır'da kadastro memurluğu yapmaya başladı. Diyarbakır'daki görevinden, Bakırköy Tapulama Müdürlüğü'ne atanıp İstanbul'a geldi. 1971 yılında da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptırdı. Öcalan aynı yıl Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne yatay geçiş yaptı. 1970 yılında İstanbul’da DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) şubesi üyesi olarak faaliyete başladı, 1971 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kayıt yaptırdı, yine bu yıllarda Marksist-Leninist görüşlü THKP/C örgütü ile ilgilendi, Nisan 1972 tarihinde Şafak Grubunun bildirilerini dağıtırken yakalanarak 7 ay Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu kaldı. Kesire Yıldırım ile 24 Mayıs 1978 günü Ankara'da evlendiyse de daha sonra ondan boşandı.

PKK YÖNETİCİLİĞİ

27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis köyünde; Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinin bir kısım toprakları üzerinde bağımsız bir devlet kurmayı amaçlayan ve daha sonra AB ve ABD'nin terör örgütleri listesinde yer alacak PKK adlı örgütü kurdu. Kısa bir süre sonra Suriye'ye geçen Abdullah Öcalan, örgütün eylemlerini buradan yönetmeye başladı. 15 Mayıs 1996 tarihinde PKK'nın 6. kongresinde militanları intihar eylemlerine teşvik etmek için "ne kadar eylem, o kadar propaganda, ajitasyon; ne kadar eylem o kadar otorite" açıklamasını yaptı.

YAKALANMASI VE YARGILANMASI

Abullah Öcalan Kenya'ya Lazaros Mavros adına düzenlenmiş Kıbrıs Cumhuriyeti diplomatik pasaportu ile giriş yapmıştı. Türkiye'nin baskıları sonucu 1998'de Suriye, Öcalan'ı topraklarından çıkarmak zorunda kaldı. Suriye'den Rusya'ya, oradan İtalya'ya geçen Öcalan, İtalyan Hükümeti tarafından da ülkeden çıkarılınca Kenya'nın Yunanistan Büyükelçiliği'nde saklandı. Kenya'daki Yunanistan Büyükelçiliğinden çıkarıldıktan sonra, Kenya güvenlik birimlerince yakalanıp, Türk güvenlik görevlilerine 15 Şubat 1999 günü teslim edildi. 16 Şubat 1999 tarihinde Engin Alan'ın komutanlığında Bordo Bereliler tarafından uçakla Kenya'dan Türkiye'ye getirildi. Öcalan'ın üzerinden Lazaros Mavros adına düzenlenmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu çıktı. Kenya'da ele geçirilen Öcalan, Türkiye'ye getirildikten sonra Bursa açıklarında bordo bereliler tarafından Deniz Kuvvetleri'ne ait bir hücumbota getirildi. İmralı adasındaki özel hapishaneye konuldu. 31 Mayıs 1999 tarihinde hapsedildiği İmralı adasında yargılanmasına başlanan Öcalan suçluluk savunması yaptı ve PKK'yı kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faliyetlerini sürdürdüğünü itiraf etti.

OYBİRLİĞİ İLE İDAMA MAHKUM EDİLDİ

29 Haziran 1999'da yapılan son duruşmada Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından kurduğu silahlı örgütü PKK'yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldü. Abdullah Öcalan, oybirliği ile idama mahkûm edildi. Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı. Mahkemenin gerekçeli kararında, Öcalan'ın, eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ve içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmasının uygun görülmediği açıklandı. Mahkemenin verdiği idam kararı, Yargıtay tarafından 25 Kasım 1999 tarihinde onaykandı, fakat idam cezası yerine getirilmedi, AB uyum yasaları ile idam cezası kaldırıldığı için İmralı Cezaevi'nde hapis yatmaktadır.

VATANINA İHANETİN BEDELİ DÜNYA DEVLETLERİNİN GENELİNDE  İDAMDIR.

..