19 Ocak 2015 Pazartesi

Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile Sorunları 3



 Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile Sorunları  3



Karabağ Sorunu 2


Ömer Engin LÜTEM 
E. Büyükelçi, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı.


1993 yılı ABD Başkanı George Bush ve Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin’in

bir barış girişimiyle başladı. İki Başkan 3 Ocak’ta yayınladıkları bir bildiriyle çarpışmaların derhal durmasını ve AGİT aracılığıyla barış müzakerelerine yeniden başlanmasını istediler. Ancak çarpışmalar, kışın da etkisiyle düşük düzeyde de olsa, devam etti.

Ermenistan güç bir kış geçirdi. Sanayi üretimi iki hafta durdu. Gürcistan’dan gelen gaz boru hattının bir bölümünün Azeriler tarafından havaya uçurulmasıyla 23 Ocakta tüm Ermenistan elektriksiz kaldı. Başbakan Hosrov Harutunyan istifa etti. Başbakanlığa atanan Hrant Bagratyan hükümetin önceliğinin yiyecek ve enerji krizlerini çözümlemek olduğunu bildirdi. Ermenistan ABD’nin yardımıyla Dünya Bankası’ndan 13 milyon dolar kredi aldı. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasından da 59,4 milyon dolar kredi sağlandı [39]. 

Türkiye’de ise muhalefet partileri hükümeti Ermenistan’a buğday ve elektrik vermesi nedeniyle eleştirmeye devam ettiler. Hükümet ise barış girişimlerini sürdürdü.

Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin Azerbaycan’da yaptığı bir ziyaret sırasında Rusya ile Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığını sona erdirmeyi öngören üç aşamalı bir plan hazırladıklarını ifade etti. Planın birinci aşamasında taraflar ateşkes ilân edecekler, ikinci aşamada Karabağ ve çevresindeki tüm yabancı askeri güçler çekilecek, üçüncü aşamada ise Azerbaycan, Ermenistan ve Nahcivan’a giden tüm ulaşım yolları açılacaktı.

Aşağıda anlatacağımız olaylar bu planın ele alınmasını önledi. 

Mart ayının son haftasında saldırıya geçen Ermeni kuvvetleri 4 Nisan’da Kelbecer şehri ile civarını ele geçirdiler; böylelikle Karabağ ile Ermenistan arasında ikinci bir koridor daha açılmış oldu. Bu bölgede oturan Azerilerden yaklaşık 40.000 kişi kaçtı. Ermeni güçleri ayrıca güneydeki Fuzuli kenti bölgesine doğru saldırıya geçti. Laçin gibi Kelbecer ve Fuzuli kentleri de Karabağ’ın dışındaki Azerbaycan toprağıydı. Çarpışmaların Karabağ’ı taşıp Azerbaycan’a sıçraması bir tırmanma teşkil ediyordu.Ermenistan çarpışmalara kendi nizami kuvvetlerinin katıldığını inkar etti. Ermenistan’a göre savaşanlar Karabağlı Ermenilerdi. Ancak en fazla 120.000 kişi olan Karabağlı Ermenilerin 7 milyonu aşan Azerilere karşı kolayca başarılı olmalarına inanmak zordu. 

Kelbecer’in düşmesi üzerine Türkiye iki karar aldı: İlk olarak, tarifeli veya tarifesiz, Ermenistan’a giden veya Ermenistan’dan gelen tüm uçak seferlerini durdurdu. İkinci olarak konuyu Güvenlik Konseyi’ne götürdü. Konsey Başkanı 7 Nisan’da bir açıklama yaparak gelişmeler karşısında ciddi endişe duyulduğunu bildirdi; ateşkes yapılmasını ve Ermeni güçlerinin işgal ettiği bölgelerden çekilmesini istedi. Ancak Ermenistan’ın Azerbaycan’a yaptığı saldırının kınanması hakkındaki Türk istemini reddetti. 

Kelbecer’in düşmesi Cumhurbaşkanı Özal ile Demirel Hükümeti arasındaki görüş ayrılıklarını tekrar ortaya koydu. Başbakan Demirel Türkiye’nin Ermenistan’a askeri müdahalesinin sözkonusu olmadığını söylüyordu [40]. Buna karşın Cumhurbaşkanı Özal,

Ermeni-Azeri anlaşmazlığının artık Karabağ meselesi olmaktan çıkıp “Büyük Ermenistan hayali” haline geldiğini, Türkiye’nin askeri önlemler alması gerektiğini, Ermenistan sınırında askeri manevra yapılabileceğini, bugünkü dünyada risk almadan hiç bir netice alınamayacağını ifade ediyordu [41]. 

Turgut Özal, hiç beklenmedik bir şekilde, 17 Nisan 1993 tarihinde vefat etti. Elçibey ve Der-Bedrosyan, Özal’ın cenaze töreni vesilesiyle geldikleri Ankara’da görüştüler. Müzakerelerin AGIK çerçevesinde yeniden başlaması kararlaştırıldı.

Diğer yandan, Güvenlik Konseyi 20 Nisan 1993 tarihinde kabul ettiği 822 sayılı kararla, kalıcı bir ateşkes sağlanabilmesi için tüm çatışmaların ve düşmanca hareketlerin derhal durdurulmasını, Kelbecer bölgesinden ve Azerbaycan’ın yakın zamanda işgal edilmiş diğer bölgelerinden tüm işgalci güçlerin çekilmesini istedi. Konsey ayrıca anlaşmazlığın çözümlenmesi için, AGİT’in Minsk Grubu barış süreci çerçevesinde ilgili tüm tarafların derhal görüşmelere başlamalarını talep etti. Kararın giriş bölümünde bölgedeki tüm devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereğinden, uluslararası sınırların dokunulmazlığından ve toprak kazanmak için kuvvete başvurulmasının kabul edilemeyeceğinden bahsediliyordu. Kelbecer ve civarının Azerbaycan toprağı olduğundan şüphe bulunmadığından bu ifadeler Azerbaycan’ın lehineydi. Buna karşılık Kelbecar’ın yöresel Ermeni güçleri tarafından işgal edildiğinin belirtilmesi Ermenistan’ın bu olaylardan sorumlu olmadığı gibi bir izlenim yaratıyordu. Ancak, bu gibi durumlarda adet olduğu gibi, saldırgan kınanmıyordu. Son olarak çatışmaların durması, işgalci güçlerin geri çekilmesi gibi hususlar yerine getirilmediği taktirde Güvenlik Konseyi’nin ne yapacağı belirtilmemişti. Kısaca bu karar saldırganları caydıracak bir nitelik taşımıyordu. 

Bu kararın kabulünden üç gün sonra Türkiye, Rusya ve ABD bir barış planı açıkladıklar. Buna göre Ermeni güçleri Mayıs ayı ortasına kadar Kelbecer’den çekilecek, iki ay süre ile ateşkes ilân edilecek ve bu süre zarfında AGİK çerçevesinde görüşmeler başlayacaktı. Azerbaycan planı kabul etti. Ermenistan ise planı olumlu bulduğunu ifade etmekle beraber, “Karabağ Cumhuriyeti”nin bazı açıklamalar istediğini belirterek onaylamadı. Planın biraz değiştirilmiş şekli 26 Mayısta Azerbaycan ve Ermenistan tarafından kabul edildi. Ancak Karabağ bu planı, Karabağ halkının güvenliği için yeterli garantiler içermediği ve Azerbaycan’ın uyguladığı ekonomik ablukanın sona ermesini öngörmediği için reddetti [42]. 

Ermenilerle yapılan savaşlarda uğranılan yenilgiler Azerbaycan’da Elçibey idaresinin zayıflamasına yol açmıştı. Verilen emirlere itaat etmediği için rütbesi geri alınan Albay Suret Hüseyinov, Gence’de isyan etti. Azerbaycan ordusu kuvvetlerini püskürttü ve Bakü’ye doğru ilerlemeye başladı. Bu olay Başbakan Panah Hüseyinov’un ve Meclis Başkanı İsa Kamber’in istifasına yol açtı. Nahcivan bölgesi Başkanı Haydar Aliev 15 Haziran 1993 tarihinde Azerbaycan Meclis başkanlığına seçildi. Suret Hüseyinov kuvvetlerinin Bakü’ye ilerlemesi önlenemeyince Elçibey 18 Haziran’da Nahcivan’a gitti, ancak istifa etmedi. Hüseyinov kuvvetleri 21 Haziranda Baku’yü girdi ve Hüseyinov devlet başkanının tüm yetkilerine sahip olduğunu açıkladı. Ancak Azerbaycan Millet Meclisi, Elçibey’in ülkede durumu fiilen kontrol edemediğini ve görevini yapamadığını belirterek, Başkanlık yetkilerini Aliev’e verdi. Hüseyinov da Başbakan ve Başkomutan olarak atandı [43].

Azerbaycan’ın bu karışık durumu Ermenilerin yeniden saldırıya geçmesine neden oldu. Karabağ bölgesinde Azerilerin elindeki tek yer olan Mardakert (Ağdara) 27 Haziran’da alındı ve Rusya’nın aracılığıyla ateşkes ilân edildi. Üç hafta kadar sonra Ermeni kuvvetleri yeniden saldırıya geçerek 24 Temmuzda, Karabağ’ın doğusundaki Akdam kentini ve cıvarını ele geçirdi. 

Türkiye tarafından ivedi olarak toplantıya çağrılan Güvenlik Konseyi 29 Temmuz 1993 tarihinde toplanarak 853 sayılı kararı kabul etti. Bu karar yukarıda değindiğimiz 822 sayılı Kararın öğelerini tekrarlamaktadır. Yenilik, Akdam bölgesinin ve Azerbaycan’ın diğer bazı bölgelerinin işgal edilmesinin, sivillere karşı saldırılar ile meskûn yerlerin bombardıman edilmesini ve bölgedeki tüm düşmanca hareketlerin kınanmasıdır. Ancak bu Kararda saldırıları kimin yaptığı ve kimin kınandığı belli değildir. Kararda, ayrıca, 822 sayılı karar uygulamaları ve Minsk Grubu’nun önerilerini kabul etmeleri için Ermenistan’ın, “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Karabağ Bölgesi” Ermenileri üzerinde nüfuzunu kullanması istenmektedir. Bu ifadelerden dolaylı olarak saldırganların Karabağ Ermenileri olduğu sonucuna varılabilir. Kararın tek olumlu yönü, dolaylı da olsa Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu teyit etmesidir. 

Bu haliyle söz konusu kararın, 822 sayılı Karar gibi, Ermeniler üzerinde bir etkisi olmayacağı açıktır. Nitekim Ermeni güçleri 18 Ağustos’ta Cebrail’i, 23 Ağustos’ta Fuzuli’yi, 31 Ağustos’ta Kubatlı’yı ve 3 Eylül’de de Horadiz’i almışlardır. Rusya’nın girişimiyle ateşkes ilân edilmiştir.

Saydığımız kentler İran’a çok yakındır. Ermenilerden kaçan Azeriler İran’a sığınmıştır. İran’ın bu bölgesi etnik Azerilerle meskun olduğundan İran hükümeti mülteci akımını önlemek istemiş ve 1OOO kadar Iran askeri Azerbaycan’a girmiştir. Bu olay Karabağ savaşında bir tırmanma olarak görülmüş ve Türkiye dahil ilgili ülkelerin itirazlarına neden olmuştur. Sorun, İran’ın sınır bölgesinde 100.000 kadar mülteciyi barındıracak tesisler yapmayı kabul etmesiyle aşılmıştır [44].

Bu arada Ermenistan sınırındaki Türk birliklerinin takviye edilmesinin Ermenistan’da tedirginlik yarattığı görülmüştür. Der-Bedrosyan 6 Eylül’de Cumhurbaşkanı Demirel’i telefonla arayarak bu kaygıyı dile getirmiş ve olaylara kendilerinin değil Karabağ Ermenilerinin neden olduğunu belirtmiştir. Demirel ise Azerbaycan topraklarının işgalinin Türkiye’de infial yarattığı ve işgale bir an evvel son verilmesi gerektiği cevabını vermiştir[45].

Bu sırada Azerbaycan’da önemli iç gelişmeler yaşanıyordu. 29 Ağustos 1993 tarihinde yapılan ve Elçibey’e güvenilip güvenilmediğini soran bir referandumda oy verenlerin % 97,5’i güvenmediklerini belirttiler. Aliev 3 Ekim 1993’de yapılan başkanlık seçimini oyların %98,8’ini alarak kazandı [46]. 

Aliev iktidara geldikten sonra iki önemli karar aldı. 

Bunlardan bir Azerbaycan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi olmasıdır. Rusya’nın Elçibey hükümetine yönelttiği en önemli eleştiri Azerbaycan’ı Bağımsız Devletler Topluluğu dışında tutmasıydı. Rusya’nın Karabağ anlaşmazlığında Ermenistan’ı kayıran tutumunun da bundan kaynaklandığı söylenirdi. Azerbaycan’ın topluluk üyesi olmasıyla Rusya’nın Karabağ konusunda daha dengeli davranacağı bekleniyordu. Ancak Rusya ile Azerbaycan’ın ilişkilerinde bir iyileşme olmakla beraber Karabağ’da yenilgiler devam etmiştir. 

Aliev’in ikinci önemli kararı BP’nin temsil ettiği batılı petrol şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum ile Azerbaycan arasında 2 Kasım 1993 tarihinde bir anlaşma imzalamak olmuştur. Böylece Azerbaycan, önemli mali kaynaklara kavuşmanın yanında görüşlerini özellikle ABD’de daha kolay savunmak olanağını bulmuştur.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 14 Ekim 1993 tarihinde Karabağ anlaşmazlığı konusunda 874 sayılı bir diğer karar kabul etti. Bu karar, yukarıda özetlediğimiz 

822 ve 853 sayılı kararların esaslarını tekrar etmekte ve ateşkesin etkili ve kalıcı olması için ilgili tüm taraflara çağrıda bulunmaktadır. Kararda ayrıca, son olarak işgal edilen yerlerden kuvvetlerin çekilmesi ve haberleşme ve nakliyeye ilişkin tüm engellerin kaldırılması için MİNSK Grubu tarafından hazırlanan takvime uyulması istenmektedir. Kararda kınama yoktur. 

Ermeni kuvvetleri bu karadan on gün kadar sonra ateşkesi ihlâl ederek Azerbaycan’ın Zengilân bölgesine saldırdılar. Yaklaşık 50.000 Azeri, Aras nehrini geçerek, İran’a sığındı. Güvenlik Konseyi 12 Kasım 1993 tarihinde kabul ettiği 884 sayılı kararda, artık adet olduğu gibi, daha önceki kararlarının esaslarını tekrar etti. Ayrıca Karabağ anlaşmazlığının ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki gerilimin bölgedeki barış ve güvenliği tehlikeye atacağı belirtildi. Ateşkes ihlâlleri ile Zengilân bölgesi ile Horadiz şehirlerinin işgal edilmesi, sivillere saldırılması ve Azerbaycan topraklarının bombalanması kınandı. Silahlı çatışmaların derhal durdurulması, işgal güçlerinin Zengilân bölgesinden, Horadiz şehrinden ve Azerbaycan’ın son zamanlarda işgal edilmiş diğer bölgelerinden derhal çekilmesi, ilgili tüm tarafların ateşkesi etkin ve devamlı hale getirmeleri ve Minsk süreci çerçevesinde anlaşmazlığın müzakereler yoluyla çözümlenmesini araştırmaya devam etmeleri istendi. 

21 Aralık 1993 tarihinde Azerbaycan güçleri karşı taarruza geçtiler. Ocak ayının başlarında Horadiz ve Akdam’ı geri aldılar. Kelbecer bölgesinde de bazı ilerlemeler kaydettiler. Rusya’nın girişimleriyle 1 Mart 1994 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir ateşkes imzalandıysa da çarpışmalar düşük düzeyde devam etti. Ermeni kuvvetleri ise 22 Martta saldırıya geçtiler ve Nisan ayı içinde sözkonusu yerlerin tamamına yakınını geri aldılar. Bu son çatışmalar Azeri güçlerinin işgal altındaki toprakları kurtaramadığını buna karşın Ermeni güçlerinin de daha fazla ilerleyemediklerini gösterdi. İki taraf da olanaklarının sonuna gelmişti. Bu olgu devamlı bir ateşkesi mümkün kıldı.

Azerbaycan Milli Meclisi Başkanı Resul Guliev Kırgızistan başkenti Bişkek’te 9 Mayıs 1994 tarihinde, daha önce Bağımsız Devletler Topluluğu Parlamenter Asamblesi Başkanı ile Ermenistan, Karabağ ve Kırgızistan Meclis Başkanları’nın imzalamış olduğu bir ateşkes protokolünü imzaladı. Protokol, özetle, Karabağ ve çevresinde ateş kesilmesini ve uluslararası güçlerin barış gücü olarak bölgeye yerleştirilmelerini öngörüyordu. Bu protokolün Azerbaycan Meclisince tasdiki güç oldu. Bir grup muhalefet milletvekili protokolün Karabağ’ı bağımsız bir birim olarak tanıdığını, diğer yandan Rus güçlerinin bu bölgeye barış gücü kisvesi altında girmesine imkan verdiğini belirterek, protokole karşı çıktılar. Başkan Aliev’in Rus birliklerinin bölgeye girmesine müsaade edilmeyeceğine dair güvence verilmesinden sonra protokol Azerbaycan Meclisi’nde onaylandı[47]. 

Böylece altı yıldan beri süren çatışmalar son buldu, ancak aradan on yıl geçmesine rağmen Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış kurulamadı. 

Karabağ anlaşmazlığında Azerbaycan’ın aldığı yenilginin ana nedeni Azerbaycan’daki iç karışıklıklar ve Karabağ konusunda uygulanan farklı politikalardır. 

Ermenistan ve Azerbaycan’ın bağımsız olmalarından sonra Ermenistan tek bir başkan (Der-Bedrosyan) tarafından idare edilirken Azerbaycan’da üç lider değişmiştir. Ayrıca Mutalibov ve Elçibey’in iktidardan ayrılmaları anormal koşullar altında cereyan etmiş, ülkede büyük iç çekişmeler yaşanmış ve bu iktidar mücadelesi Karabağ sorununu zaman zaman arka plana itmiştir. Diğer yandan Azerbaycan’ın bu dönemdeki başkanları Karabağ konusunda ayrı politikalar izlemişlerdir. Mutalibov’un tamamen Moskova yanlısı politikası Karabağ sorununun çözümüne yardımcı olmamıştır. Karabağ bölgesinin Azerbaycan’ın kontrolünden çıkması Muttalibov döneminde olmuştur. Ebüfeyz Elçibey ise Moskova’yı dikkate almayan bir politika izlemiş; diğer yandan Türkçü tutumları Türkiye’de olduğu gibi Orta Asya’nın Türkî ülkelerinde de kayda değer bir destek görmemiştir. Elçibey döneminde Karabağ dışındaki bazı Azerbaycan toprakları Ermeniler tarafından ele geçirilmiştir. Rusya’nın daha dengeli davranacağı ümidiyle Azerbaycan’ı Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye yapan Haydar Aliev de Karabağ sorununda Rusya’dan ciddi bir yardım alamamış ve Akdam, Fuzuli, Cebrail, Kubatlı, Horodiz ve Zengilân gibi bazı Azerbaycan şehirleri Haydar Aliev zamanında Ermenilerce işgal edilmiştir.

Ermenistan’a gelince, yukarıda anlattığımız gibi, Karabağ’ın Azerbaycan idaresinden ayrılması için 1960’lardan beri ısrarla izlenen politika, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde sonuç vermiştir. Karabağ’ın Ermenistan tarafından ilhak edilmesi, sınırların dokunulmazlığı ve ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması gibi evrensel hukuk kurallarını ihlâli olacağından, Karabağ Ermenilerinin kendi kaderini kendisi tayin etmek hakkını kullanarak Azerbaycan’dan ayrıldığı ve bağımsız bir devlet kurduğu savı ortaya atılmıştır. Ne var ki bu sanal devlet kimse tarafından tanınmamıştır. 

Diğer yandan Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladıkları kısıtlayıcı ekonomik önlemler ve Gürcistan’daki iç karışıklıklar nedeniyle sık sık kesilen yollar Ermenistan’ı kısa zamanda abluka altında bir ülke haline getirmiştir. Ekonomik kriz yaklaşık bir milyon Ermeninin, başta Sovyetler Birliği olmak üzere, diğer ülkelere göç etmesine sebep olmuştur. Ermenistan ekonomisi gelişememiş, diasporanın gönderdiği fonlar, ABD gibi bazı ülkelerin yardımları ile Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan alınan krediler hayati önem taşımaya başlamıştır. 

Karabağ anlaşmazlığının bir diğer sonucu da Ermenistan’ın Rusya Federasyonuna bağımlı hale gelmesidir. Rusya Ermenistan’ın bir numaralı ekonomik partneri olmuştur. Hemen her alanda Rusya’nın desteği ve himayesine ihtiyaç duyan Ermenistan bu ülkeye askeri üst de vermiştir. Zamanla daha dengeli bir siyaset izlemenin yararları anlaşılmış ve ABD ile AB ülkeleriyle daha sıkı ilişkiler geliştirilmesine çalışılmıştır. “Tamamlayıcılık” adı verilen bu politika Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığı devam ettiği için gerçekleşti-rilememiştir. Bugün Ermenistan Rusya Federasyonu’nun bir tür uydusu görünümü vermektedir. 

Türkiye ise Ermenistan ile iyi ilişkiler kurmaya ve sürdürmeye çalışmıştır. Bu amaçla Türkiye Ermenistan’ı ilk tanıyan devletlerden biri olmuş, ayrıca, Karabağ bunalımına rağmen Ermenistan’a elektrik vermiş, 100.000 ton buğday da hibe etmiştir. Ancak Ermenistan tarihten gelen önyargıların etkisi altında, soykırım iddialarının kabulüne çalışmış ayrıca Türkiye’nin sınırlarını tanımaktan kaçınmıştır.Buna karşın Türkiye’nin Azerbaycan’a yaptığı yardımlar sınırlı kalmıştır. Türkiye bu pasif denebilecek tutumunu telafi etmek üzere Karabağ’da çarpışmaların sona ermesi ve bu soruna Azerbaycan’ın çıkarları gözeten kalıcı bir çözüm bulunması için çok yoğun bir diplomatik faaliyet yürütmüştür. Ancak bu hedeflere de ulaşılamamıştır. Kısaca Türkiye’nin Ermenistan ile iyi ilişkiler kurmak ve Karabağ sorunun çözümüne katkıda bulunmak politikası başarılı olamamıştır. 

Rusya Federasyonu’nun Kafkaslar politikası bu bölgede Sovyetlerin sahip olduğu nüfuzu yeniden kazanmak olarak özetlenebilir. Ancak Abhazya ve Acarya da ayrılıkçı hareketleri desteklemiş olduğu için Gürcistan’la, Karabağ anlaşmazlığında Ermenistan’ı desteklemiş olması nedeniyle de Azerbaycan’la anlaşmazlık içine girmiştir. Bu durum Ermenistan’ı Rusya Federasyonu’nun Kafkaslarda başlıca müttefiki haline getirmiş, bu ülkede askeri üstler alması Ermenistan’ın Rusya nazarındaki değerini daha da arttırmıştır. Halen iki devletin bir stratejik ortaklık içinde olduklarını belirtmektedirler. Rusya’nın Ermenistan ile olan çok yakın ilişkileri Karabağ sorununun Rusya’nın katkısı olmadan çözülemeyeceğini ortaya koymaktadır. 

Amerika Birleşik Devletleri’nin Kafkaslara ve özel olarak Ermenistan’a yaklaşımlarında şu hususların dikkate alınması gerekmektedir. ABD, stratejik mülahazalarla, Kafkaslarda güvenlik koşullarının mevcut olmasını ve bölge ülkelerinin demokrasi ile idare edilmesini istemektedir. Bu nedenle ABD Karabağ sorununun çözümünden yanadır. Ancak ABD’de siyasi bakımdan aktif bir Ermeni diasporası vardır. Bu diaspora Ermenistan ve Karabağ lehine olduğu kadar Türkiye ve Azerbaycan aleyhinde faaliyet göstermektedir. Mesela saldırıya uğrayan taraf Azerbaycan olmasına karşın Amerikan Kongresi, Azerbaycan’ın, Ermenistan’a uyguladığı ekonomik ambargoyu dikkate alarak, Özgürlük Desteği Kanunu’nda 1992’de bir değişiklik yapmış ve Azerbaycan’a insani yardım yapılmasını engellemiştir. Amerika’da Azerbaycan lehine olan tek husus bu ülkedeki zengin petrol yataklarıdır. Azerbaycan’ın petrolün çıkarılmasını ve nakliyesini Batı ülkeleri petrol şirketlerine vermiş olması ABD’de taktir toplamıştır. 

Karabağ’da ateş kesildikten sonra AGİK Minsk Grubu müzakere sürecini hızlandırmıştır. Minsk Grubu 1997 yılından itibaren, eş başkan olan Rusya, ABD ve Fransa aracılığıyla çalışmalarını yürütmüştür. Rusya’nın stratejik nedenlerle, ABD ve Fransa’nın da ülkelerindeki Ermeni azınlığı nedeniyle daha ziyade Ermenistan görüşlerine yakın olması Azerbaycan yetkililerinin şikayetine neden olmuş ancak bu üç ülke günümüze kadar barış sürecini yöneltmeye devam etmişlerdir.

Minsk Grubu eş başkanları tarafından 1997 Mayıs ayında hazırlanan bir plan

Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olmasını, kendi anayasasını hazırlama hakkına sahip bulunmasını, Ermeni güçlerinin Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarından ve Şuşa şehrinden çekilmesini, buralarda güvenliğin AGİT güçlerince sağlanmasını ve Karabağ’ın serbest ekonomik bölge olmasını öngörüyordu [48]. Bu plan Azerbaycan tarafından kabul edilmiştir. 

Karabağ bölgesi Başkanı Robert Koçaryan 1997 Mayıs ayında Ermenistan’a başbakan olmuştu. Eylül ayında Karabağ başkanlık seçimlerini kazanan Arkadi Gukasyan, Karabağ’ın bağımsızlığını engellediğini ileri sürerek Minsk Gurubu planını reddetmiştir. Daha sonra ise Azerbaycan ve Karabağ’ın eşit haklara sahip olacağı bir federal devlet veya bir ortak devlet kurulmasını önermiştir. 

1997 Aralık ayında Minsk Grubu taraflara, aşamalı olarak nitelendirilen bir ikinci plan sunmuştur. Buna göre birinci aşamada, Şuşa ve Laçin koridoru hariç, Ermeni güçleri işgal edilmiş Azerbaycan topraklarından çekilecek ve mülteciler evlerine geri dönecekti. Şuşa ve Laçin koridorunun durumu sonra tayin edilecekti. 

Ermenistan da Minsk Grubu önerileri hakkında fikir ayrılığı belirmiştir. Başkan Der-Bedrosyan Karabağ’a bağımsızlık verilmesini gerçekçi bulmamış [49], ayrıca bu sorunun aşamalı bir şekilde çözümlenmesinden yana olmuştur. Karabağ’daki Ermeni idaresi ise bağımsızlık için ısrar etmenin yanında, çözümün bir kere de alınacak önlemlerle gerçekleştirilmesini istemiştir. Başbakan Koçaryan, beklendiği gibi, Karabağ görüşlerini savunmuştur. Der-Bedrosyan, Karabağ konusunda görüşleri Milli Meclis tarafından desteklenmeyince, 3 Şubat 1998 tarihinde istifa etmiştir. Anayasa gereğince seçimlere kadar cumhurbaşkanlığına vekalet eden Başbakan Koçaryan başkanlık seçimlerini 30 Mart 1998 tarihinde yapılan ikinci turda kazanmıştır. 

AGİT Minsk Grubunun Kasım 1998’de hazırladığı üçüncü bir barış planı Azerbaycan ve Karabağ’ın ortak bir devlet kurmasını öngörüyordu. Ancak Azerbaycan bu planın kendi toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini belirterek reddetmiş ve MİNSK Grubunun daha önce hazırladığı ve Karabağ’a Azerbaycan içinde geniş otonomi verilmesini öngören planı desteklediğini bildirmiştir [50]. Azerbaycan daha sonra, 21 Şubat 2001 tarihinde, Minsk Grubu’nun hazırladığı planları kamu oyuna açıklamıştır. “Ortak Devlet” formülünün Karabağ’a fiilen bağımsızlık verdiği, zira Karabağ’ın kendi anayasası ve ordusunun olmasını ve Azerbaycan Millet Meclisi’nin alacağı kararları veto etmek hakkına sahip bulunmasını öngördüğü meydana çıkmıştır. 

Azerbaycan’ın Minsk Grubu’na karşı duyduğu güvensizlik iki ülke devlet başkanlarının doğrudan görüşmeye başlamaları sonucunu vermiş ve Minsk Grubu ise bu görüşmeleri kolaylaştırıcı bir rol almakla yetinmiştir. İki ülke başkanları 2001 yılında Mart ayında Paris’te ve Nisan ayında da ABD’de Key West’te yoğun görüşmeler yapmışlardır. Basın haberlerine göre taraflar şu formül üzerinde durmuşlardır: Karabağ hukuken Azerbaycan’a bağlı bir bölge olacak ancak çok geniş bir özerkliğe sahip olacaktır. Ermenistan bir koridor ile Karabağ’a Nahcivan’da bir koridorla Azerbaycan’a bağlanacaktır. Bu koridorların Laçin ve Megri bölgelerinde olacağı anlaşılmaktadır [51]. Ermeni güçleri işgal ettikleri bölgelerden çekilecektir. Demiryolu hattı işletmeye açılacaktı. Bu formülden bir sonuç alınamamıştır. Ancak Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları ve Dışişleri Bakanlarının hala dahi görüşmeye devam etmeleri sorunun çözümü için ümit olduğunu göstermektedir. 

Karabağ anlaşmazlığı bazı uluslararası kuruluşlarca da ele alınmıştır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konuda almış olduğu kararlar hakkında yukarıda bilgi verdik. Bu kararlarda bölgedeki tüm ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi, sınırların dokunulmazlığı, toprak elde etmek için kuvvet kullanmanın kabul edilmezliği ilkeleri teyit edilmektedir. Ayrıca bu kararlarda yer alan Ermeni güçlerinin işgal ettikleri yerlerden çekilmeleri ve Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı bir bölge olduğu gibi hususlar, Ermenilerce ileri sürülen Karabağ’ın bağımsız bir devlet olduğu ve kendine ait toprakları ele geçirdiği gibi görüşlere açıkça ters düşmektedir. Buna karşın Güvenlik Konseyi kararları Ermenistan’ı saldırgan olarak göstermemiş ve kınamamıştır. 

Avrupa Konseyi, Azerbaycan ve Ermenistan’ın bu teşkilata 2001 yılında üye olmasından sonra Karabağ sorununa yakın ilgi göstermiştir. Son olarak Konseyin Parlamenter Asamblesi 25 Ocak 2005 tarihinde Karabağ sorunu hakkında 1416 sayılı bir karar kabul etmiştir. Yakın tarihli olması ve Avrupa Konseyinde tüm Avrupa ülkelerinin temsil edilmesi nedenleriyle özel bir önemi olan bu kararı daha yakından inceleyelim.

Bu kararda, Karabağ’da silahlı çatışmalar başlamasında on yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen Karabağ sorunun hala çözümlenmemiş bulunmasının esefle karşılandığı ifade olunmaktadır. Karar, yüz binlerce kişinin yerlerinden olduğunu ve sefil durumda yaşadığını belirtikten sonra Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmının halen Ermeni güçlerinin işgali altında bulunduğu ve ayrıca Karabağ bölgesinin ayrılıkçı Ermeni güçler tarafından kontrol edildiğini ifade etmektedir. Kararda Karabağ’daki çarpışmaların bazı etnik unsurların bölgeden çıkarılmasına ve etnik temizliğe benzer şekilde tek etniden oluşan bölgeler yaratılmasına neden olduğunu vurgulamaktadır. Kararda bir devlet toprağından bir bölgenin ayrılarak bağımsızlık kazanmasının ilgili bölge halkının demokratik desteğini temel alan yasal ve barışçı bir süreç içinde gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. Kararda bir silahlı çatışmayla etnik unsurların zorla göç ettirilmesi ve ilgili bölgenin fiilen diğer bir devlete ilhak edilmesi sonucunda bir bölgenin ayrılmasının ve bağımsızlık kazanmasının mümkün olmayacağını da vurgulanmaktadır.

Karar, Avrupa Konseyi üyesi bir devlet tarafından yabancı bir toprak işgalinin o devletin üyesi olarak edindiği taahhütlerinin vahim bir ihlâli oluşturacağını tekrarlamakta ve Azerbaycan ve Ermenistan’ın 2001 yılında Avrupa Konseyi’ne üye olurken anlaşmazlığı sadece barışçı yollarla çözmeyi ve komşularına karşı kuvvet kullanma tehdidinde bulunmamayı taahhüt ettiklerini belirtmektedir. 

Kararda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarına atıfta bulunulmakta ve özellikle 853 sayılı karara değinilerek tüm üye devletlerden anlaşmazlığın artmasına veya toprak işgalinin devamına neden olabilecek şekilde, taraflara silah ve mühimmat vermekten kaçınmaları istenmektedir. 

Karar, anlaşmazlık sonucunda yerlerinden edilmiş kişilerin güvenli bir şekilde evlerine dönme hakkı olduğunu belirtmekte ayrıca tüm üye devletlerin bu kişilere insani yardım yapmasını istemektedir. 

Karar, herhangi bir önkoşul öne sürmeden, bölgenin gelecekteki statüsü hakkında Karabağ’daki iki toplumun siyasi temsilcileriyle temas kurmasını Azerbaycan hükümetinden istemektedir. 

Karar, Minsk Grubu Eş Başkanları aracılığıyla yürütülen müzakereler başarısızlıkla sonuçlanırsa, Azerbaycan ve Ermenistan’ın Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmasını telkin etmektedir. 

Görüldüğü üzere Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin 1416 sayılı kararı Karabağ sorunu hakkında Ermenistan’ın görüşlerine uygun değildir. Bu arada özellikle iki husus Ermenistan’ın aleyhinedir: Birincisi, karara göre, Karabağ’ın bağımsız bir devlet statüsünde olamayacağıdır. Zira, bağımsız olabilmek için, gerekli olan ilgili bölge halkının demokratik desteğini temel alan yasal ve barışçı bir süreç Karabağ’da yaşanmamıştır. Aksine Karabağ Azerileri evlerinden kovulmuş ve bazıları katledilmiştir. Böylelikle kararda bağımsızlığı önleyen, “etnik unsurların bölge dışına çıkartılmasına götüren bir silahlı çatışma” meydana gelmiştir. İkinci olarak karar, Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmının halen Ermeni güçlerinin işgali altında bulunduğunu ifade etmekte aynı zamanda üye bir devletin yabancı bir toprağı işgalinin o devletin Avrupa Konseyi üyesi olarak edindiği taahhütlerinin vahim bir ihlâli oluşturacağını belirtmektedir. Bu sözler, bir kınama olmasa da, Ermenistan’a yöneltilmiş ağır eleştirilerdir. 

Karabağ konusundaki literatürde en az bahsedilen husus, İslâm Konferansı Örgütünün (İKÖ) bu anlaşmazlık hakkındaki tutumudur. Oysa, bu örgüt Karabağ sorunu hakkında 1994 yılından bu yana bir çok karar almıştır. Son olarak da 14-16 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul’da yapılan İKÖ Dışişleri Bakanları toplantısında da bu konuda 10/31-P sayılı bir karar kabul edilmiştir. 

Bu kararın önemli noktaları şu şekilde özetlenebilir: Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısı şiddetle kınanmıştır. İşgal altındaki Azerbaycan topraklarında Azeri sivil halka karşı yapılan hareketler “insanlığa karşı suç” olarak görülmüştür. İşgal edilmiş Azerbaycan topraklarında arkeolojik, kültürel ve dini eserlerin yağmalanması ve tahrip edilmesi de kınanmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874, ve 884 sayılı kararlarının tam olarak uygulanması, Ermeni güçlerinin Azerbaycan’ın, Karabağ dahil, işgal edilmiş topraklarından çekilmesi ve Ermenistan’ın Azerbaycan’ın egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesi istenmiştir. 

Kararda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Azerbaycan’a karşı saldırı yapılmış olduğunu kabul etmesi ve aldığı kararlara riayet edilmesi için Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın Anayasası’nın VII. bölümünde gösterilen önlemlerin alınması istenmiştir[52]. Kararda Azerbaycan’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşı yapılan saldırı kınanmıştır. Bu konuda İKÖ üyelerinin Birleşmiş Milletler’de koordineli bir harekette bulunmasının kararlaştırıldığı bildirilmiş ve ayrıca İKÖ üyesi ülkelerin Birleşmiş Milletlerdeki daimi temsilcilerinin Genel Kurulda oy kullanırken Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü konusuna mutlak destek vermeleri istenmiştir. 

Kararda, AGİT’in 1996 yılında Lizbon’da yaptığı zirve toplantısı başkanı tarafından Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözümü için ifade edilen üç ilkenin desteklendiği belirtilmiştir. Sözkonusu ilkeler şunlardır: Azerbaycan ve Ermenistan’ın toprak bütünlüğü, Azerbaycan içinde kalmak kaydıyla, Karabağ’a kendi kendini idare etmesi için en geniş hakların verilmesi ve bu bölgenin ve tüm halklarının güvenliğinin garanti edilmesi. Ermenistan Karabağ’ın Azerbaycan içinde kalmasını Lizbon toplantısında kabul etmediği için bu ilkeler onaylanamamıştı. 

Kararda tüm devletlerin Ermenistan’a silah ve askeri malzeme satmaktan sakınmaları ve Ermeni saldırısına ve Azerbaycan topraklarının işgaline son verebilmek üzere gerekli görünen etkili siyasi ve ekonomik önlemlere başvurmaları talep edilmektedir. 

Kararda yerlerinden edilen kişilerin ve mültecilerin güvenlik içinde evlerine

dönebilmeleri istenmekte, Azerbaycan’da bu durumdaki bir milyondan fazla kişi bulunmasının yarattığı insani sorunların boyutlarından endişe duyulduğu belirtilerek tüm üye ülkelerin bu kişilere insani yardım yapmaları, ayrıca üye ülkelerin, İslâm Kalkınma Bankasının ve diğer İslâm kuruluşlarının Azerbaycan’a acil mali ve insani yardımda bulunmaları istenmektedir. 

Görüldüğü gibi İslâm Konferansı Örgütü Karabağ sorunu hakkında Azerbaycan’ın görüşlerini çekincesiz desteklemekte diğer yandan Ermenistan’ı şiddetle kınamakta ve bu ülkenin bazı hareketlerini “insanlığa karşı suç” olarak görmektedir. Elliden fazla üyesi bulunan İslâm Konferansı Örgütü’nün, özellikle Birleşmiş Milletler’de, küçümsenemeyecek bir etkisi vardır. Mesela, Azerbaycan 2004 Ekim ayı sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Karabağ sorununu görüşmesini istediğinde AGİT üyelerinin çoğunluğu, Minsk Grubunun çalışmalarına zarar vereceği gerekçesiyle bu görüşmelere karşı çıkmıştı. Ancak İslâm ülkelerinin oyu ile konu Genel Kurul gündemine alınmıştı. 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, Avrupa Konseyi’nin ve İslam Konferansı Örgütü’nün Karabağ sorunu hakkında almış oldukları kararlar mecburi değildir. Ancak bu kuruluşlarca öne sürülen toprak bütünlüğüne saygı, sınırların dokunulmazlığı, anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesi, toprak edinmek için güç kullanmanın kabul edilmezliği gibi ilkeler dikkate alınmadan uluslararası anlaşmazlıkların çözümlenebileceğini düşünmek de gerçekçi değildir. Nitekim Ermenistan, Karabağ ve diğer bazı Azerbaycan topraklarını on iki yıldır işgal etmesine rağmen ne Karabağ’ın bağımsız bir devlet olduğunu ne de Azerbaycan topraklarından bir kısmının Karabağ’ın savunması için gerekli olduğu görüşlerini kimseye kabul ettirebilmiş değildir. 

Karabağ sorununun çözümü Ermenistan’a büyük yarar sağlayacaktır. Azerbaycan ve Türkiye’nin Ermenistan’a karşı uyguladıkları kısıtlayıcı ekonomik önlemler kalkacak ve Ermenistan her yönü kapalı bir ülke durumundan çıkarak, Türkiye üzerinden Avrupa ve Yakın Doğu ülkelerine erişebilecektir. Bu ise Ermenistan ekonomisi üzerinde çok olumlu etki yapacaktır. Ermenistan’ın komşularıyla olan sorunlarını çözümlemesi kredi alma olanaklarını, bazı ülkelerin ikili yardımları ile uluslararası kuruluşların yardımlarını arttıracaktır. Diğer yandan Ermenistan halen savunma için harcadığı kaynaklardan önemli bir bölümünü kalkınma projeleri için kullanabilecektir. Kısaca komşularıyla olan ilişkilerini çözümlediği taktirde Ermenistan, süratle kalkınan bir ülke haline gelecektir. Bu tablonun gerçekleşmesi için Ermenistan’dan beklenen Karabağ’ın, çok geniş özerklikle, Azerbaycan’a bağlanmasını kabul etmesi ve halen işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Diğer yandan Ermenistan’a değil Azerbaycan’a bağlı olmak ekonomik açıdan Karabağ’ın lehinedir. 

Azerbaycan da Karabağ sorunun çözümünden çok yararlanacaktır. Yaklaşık on beş yıldır devam eden savaş psikozu ortadan kalkacak, mültecilerin sorunlarına çözüm bulunacak, ve savunmaya ayrılan büyük kaynaklar başka amaçlar için kullanılabilecektir. Karabağ sorununu çözmüş bir Azerbaycan’ın, petrol gelirlerinin de artmasıyla, Güney Kafkasya’nın en güçlü devleti haline gelmesi normaldir.

Karabağ sorunu bir çözüme kavuştuğu taktirde Rusya Federasyonu’nun Ermenistan üzerinde halen sahip olduğu büyük nüfuz giderek azalacaktır. Bu çerçevede Ermenistan’daki Rus askeri üstlerinin kapanması da beklenebilir. Buna karşılık, Karabağ sorununun çözümlenmesinin yaratacağı barış atmosferinin, bölgenin Abhazya, Güney Osetya ve Çeçenistan gibi diğer anlaşmazlıkları üzerinde psikolojik alanda olumlu bir etki yapması da mümkündür. Bu durumdan Rusya Federasyonu olduğu kadar Gürcistan da yararlanacaktır.

Iran, ülkesinde yaşayan on beş milyon kadar Azeri’nin Azerbaycan ile birleşmesi olasılığından endişe duyduğu için Karabağ sorununda Ermenistan’ı desteklemiştir. O itibarla Karabağ sorununun çözümlenmesi ve Azerbaycan’ın refah düzeyine ulaşması İran’da memnunlukla karşılanmayacaktır. Ancak bu anlaşmazlık sonsuza kadar sürmeyeceğine göre İran etnik sorunlarını, başka usullerle, mesela Azerbaycan’la iyi ilişkiler kurmak ve ülkesinde Farisi olmayan halklara geniş kültürel haklar tanımak suretiyle aşmaya çalışmalıdır. 

Karabağ sorununun çözümlenmesi Kafkasya’da güvenliğin arttırılması ve Azerbaycan’ın da daha güçlü bir devlet haline gelecek olması nedenleriyle, jeopolitik alanda Türkiye’nin lehinedir. Bunun yanında Ermenistan sınırının açılması bu ülke ile olan ticareti arttıracak ayrıca Azerbaycan ile olan ulaştırmada Ermenistan yolları da kullanılabilecektir. Ne var ki Türkiye’nin Ermenistan ile olan sorunlarının başında Karabağ sorunu değil, Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımaması ve soykırım iddiaları bulunmaktadır. O itibarla Karabağ’ sorununun çözümü Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normal hale gelmesi için yeterli olmayacaktır. Karabağ sorunu ile eş zamanlı olarak bu sorunların çözümünün sağlanması da gereklidir. 



[1] Ömer Göksel İşyar, Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, Alfa Yayınları,İstanbul 2004, s.207-216
[2] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1983, s.227. 
[3] Donebédian ve C. Moutafian, Artash, Histoire du Karabagh, Sevig Press, Paris 1991, s.93 
[4] a.g.e., s.95
[5] Keesing’s Contemporary Archives, Records of World Events, London, 1988-2000, C.34, s.36034
[6] Keesing’s C:34, s.36035
[7] Keesing’s C:34, s.36036
[8] Keesing’s C:35, s.36471, 36490
[9] Keesing’s, C:35, s.36402 
[10] Keesing’s, C:36, s.37169
[11] Keesing’s, C:36, s.37169 
[12] İngilizce ve Fransızca kaynaklarda bu kişinin adı Ter-Petrosyan veya Petrossian olarak yazılmaktadır. Biz Türkiye Ermenilerinin deyişi olan Der-Bedrosyan’ı kullanıyoruz. 
[13] Keesing’s C:36, s.37664
[14] Keesing’s, C:37, s.38078
[15] Keesing’s, C:37, s.38582
[16] Keesing’s C:37, s.38418
[17] Keesing’s C:38, s. R120
[18] Keesing’s C:38, s.38733 
[19] Mıgırdıçyan 14 Nisan’da evinde vurularak öldürüldü. Karabağ Meclisi bu ölümün bir kaza sonucunda vuku bulduğunu bildirdi. Bu konu için bkz. Patrick Karam ve Thibault Mourges, Les Guerres de Caucase, des Tsars à la Tchétchénie, Librairie Perrin, Paris 1995, s.91
[20] P. Donabédian ve C. Mutafian, a.g.e., s.93
[21] Ayın Tarihi; 24 Aralık 1991 (Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü web sitesi www.bygm.gov.tr ) 
[22] Ayın Tarihi, 19 Mart 1992
[23] Ayın Tarihi, 12 Şubat 1992
[24] Ayın Tarihi, 10 Eylül 1992
[25] Araz Aslanlı, Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu, Avrasya Dosyası, C:7, S:1, İlkbahar2001, s.404
[26] Thomas De Wall, Black Garden, Armenia and Azerbaijan through Peace and War, New York University Press, New York, 2003, S. 170; Thomas Goltz, Azerbaijan Diaries, M.E. Sharp, New York, 1998, s.124 ve Araz Aslanlı, a.g e. s.404.
[27] Thomas De Wall, a.g.e. s.312
[28] Ayın Tarihi, 7 Mart 1992
[29] Ayın Tarihi, 18 Mart 1992
[30] Ayın Tarihi, 18 Mart 1992
[31] Ayın Tarihi, 19 Mayıs 1992
[32] Ayın Tarihi, 19 Mayıs 1992
[33] Ayın Tarihi, 21 Mayıs 1992
[34] Kamer Kasım, The Nagorno Karabakh Conflict From its Inception to the Peace Process, Ermeni Araştırmaları/Armenian Studies, S:2, 2001, ASAM, Ankara, s.174
[35] Ayın Tarihi, 22 Mayıs 1992
[36] SSCB’nin askeri mirası 15 Mayıs 1992 tarihli Taşkent anlaşmasıyla eski Sovyet Cumhuriyetleri arasında paylaşılmıştır. Buna göre Azerbaycan’a 220 tank,285 top, 220 askeri araç verilmiş ancak bu anlaşmada yer alan 100 uçak ve 50 helikopter teslim edilmemiştir. Bkz. Nazım Cafersoy, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Bir Bağımsızlık Mücadelesinin Diplomatik Öyküsü, ASAM, Ankara, 2001, S. 73. 
[37] Keesing’s, C:38, s.39018
[38] Keesing’s, C:38, s.39156
[39] Keesing’s, C:39, s.39332 
[40] Ayın Tarihi, 8 Nisan 1993
[41] Ayın Tarihi, 7 ve 13 Nisan 1993
[42] Keesing’s, C:39, s.39475
[43] Suret Hüseyinov bir darbe girişimi öncesinde Başkan Aliev tarafından 6 Ocak 1994 tarihinde görevinden alındı.
[44] Keesing’s, C:39, s.39650
[45] Ayın Tarihi, 6 Eylül 1993 
[46] Keesing’s, C:39, s.39694
[47] Keesing’s, C:40, s.40019,20 
[48] Keesing’s, C:43, s.41710
[49] Keesing’s, C:43, s.41878
[50] Keesing’s, C:44, s.42636
[51] Ömer E. Lütem, Olaylar ve Yorumlar, Ermeni Araştırmaları/Armenian Studies S:1, ASAM, Ankara, 2001, s. 30,31
[52] Birleşmiş Milletler Antlaşmasının VII. bölümü barışın tehdidi, bozulması ve saldırma fiili halinde yapılacak hareketle ilgilidir. Bu hareket içinde silahlı kuvvet kullanmasını gerektiren ve gerektirmeyen önlemler vardır. 

http://www.eraren.org//bilgibankasi/tr/index3_1_2.htm



..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder