TUNCELİ DE NELER VE NEDENLER NASIL OLDU
Tunceli’de Ne ve Neden Oldu?
Ümit Özdağ tarafından yazıldı.
Sunuş
Tunceli’de dönemin PKK’sı devletin milletin ve Tunceli halkının büyük bir bölümünü oluşturan uysal, sakin, devlete saygılı ve ülkeye bağlı
aşiretlerinin başına beladırlar.
Erzincan ve Elazığ’ın köylüleri Tunceli’den civar köylere saldıran ve talan eden aşiretlerin şirretliğinden bıkmış ve bezmişlerdir.
Bu şirretlik takriben 100 seneden bu yana devam etmektedir. Tunceli coğrafyasının sağladığı avantajı kullanan soyguncu aşiretler devletin nizamı
sağlamak üzere düzenlediği askeri hareketlerden defalarca kaçarak askeri önlemleri defalarca etkisiz hale getirmişlerdir. Bu aşiretler,
Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Ordusunu Rus Ordusu ile anlaşarak arkadan vurmuşlardır. Bu aşiretlerin derdi ne Zazalık ne de Kürtlüktür.
Soyut bir politik ülküyü temsil etmekten uzak, çapulculuk ile yaşayan sürülerden bahsetmekteyiz.
Bu düşmanla işbirliği yapanların yanında İstiklal Harbi’nin başında Mustafa Kemal Paşa’ya göğüslerini siper eden aşiretler de vardır,
onların vatanperver liderleri de. Onların çocukları aramızda yaşıyor. Evimin olduğu caddede bir dükkan var. Dükkanın sahibi Tunceli Nazimiyeli.
Her görüşünde sokağa fırlar, “Allah razı olsun hocam dün akşam seni dinledik. İçimize su serptin. Bölücülerin canını okudun” der.
Ya da ben Tunceli’ye gidince kahvehanede etrafımda toplanıp Türkiye’nin ve Türk Milliyetçiliğinin sorunlarını tartışırlar.
Sonra ellerinde Kaleşnikofları ile dağlara korucu olarak görev yaptıkları yerlere giderler.
Bu azgın aşiretler Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin de aynı Osmanlı Ordusu gibi bir iki kere gelip sonra bıkacağını,
Tunceli ve çevresini kendi azgınlıklarına terk edeceklerini düşünürler. Ankara, bölgeye birçok nasihat heyeti yollar.
Kendilerine defaatle uslanmaları için nasihat edilir. Dinlemezler. Bu arada devlet, Tunceli ve çevresinde aşiret yapısını dağıtmak, ekonomik
gelişmeyi sağlamak amacı ile hukuki düzenlemeler üzerinde çalışır. Nihayet “Nasihat ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı
kötektir” atasözünde olduğu gibi 1937’de hakkı kötek olan aşiretler gereken dersi almışlardır. Bu yazıyı, son günlerde yine televizyonlarda
Türk Milleti, Türk devleti ve Türk Ordusuna yönelik ağır saldırıların başladığı bir ortamda yalan ve dolana karşı derledim.
Yazının orijinal bir analiz olma iddiası yoktur. Sadece kimin ne yaptığını bilelim diye derlenmiştir.
Giriş
Anadolu’nın coğrafi olarak merkezine yakın bir noktada olan Tunceli coğrafyası, Osmanlı-Safevi ilişkilerinin Yavuz-İsmail Döneminde yaşadığı
çatışmaların gerçekleştiği 1570’lerden bu yana önce Osmanlı devleti sonra Türkiye Cumhuriyeti için bir güvenlik sorunu olmuştur.
Bu hususu Zaza milliyetçisi Ebubekir Pamukçu şu şekilde ifade etmektedir: “Dersim’in Zazaları XVI. yüzyıldan bu yana merkezi otoriteyle
çatışma durumlarını Cumhuriyet’ten sonra da sürdürdüler.”[1]
Tunceli sert ve zor bir coğrafyada yaşayan aşiretler, coğrafyadan istifade ederek devlet otoritesinin bölgelerine girmesini engelledikleri gibi,
bölgelerinin tarım ve hayvancılığa izin vermemesinin sonucunda geçim kaynağı haline getirdikleri sistematik vurgun ve soygunlarla sadece
Tunceli’yi değil, Bayburt, Eğin, Kangal ve Sivas’a kadar uzanan bir coğrafyayı 1930’lara kadar güvensiz hale getirmişlerdir.[2]
Bu konuda E. Pamukçu’nun Dersim’de merkezileşmiş ve bütün komşu coğrafyaları terörize eden sistematik soygun sistemi ile ilgili şu ifadeleri
çok önemlidir: “Fakat Dersim’in Zazaları, Dersim’in coğrafik yapısının sağladığı avantajını da kullanarak Türk-Kürt birliklerinin Dersim’e girmesine
engel oldular. Böylece Dersim, Osmanlı sınırları içinde Osmanlıdan bağımsız bir bölge durumuna geldi…Dersim’in bu statüsü, küçücük bir bölgede
de olsa Zaza hakimiyetinin simgesi olması bakımından önemlidir. Ama bu statü, halkımıza çok pahalıya mal olmuş, yüzyıllarca süren bu yalnızlığın
sonucu olan yoksulluk bölgeyi kasıp kavurmuş, bu olumsuzluk da dinsel kurumların yozlaşması, aşiret kavgalarının yaygınlaşması ve
soygunculuğun kurumsallaşması sonucunu getirmiştir…Bir çok aşiretin soygun kolları vardı. Bir soygun kolu da katırcılar, toplayıcılar,
gözcüler, nişancılar gibi, bir soygun seferinde ayrı ayrı görev yapan kişilerden oluşuyordu. Yılda birkaç kez çevre illere yapılan baskınlarda ele
geçirilen soygun ganimetleriyle aşiretin bir yıllık geçim yükü hafifletilmeye çalışılıyordu.Belirli aşiretlerin kendilerine ait soygun bölgeleri ve kendi
denetimlerinde soygun yolları vardı. Bu yollar doğuda Kığı, batıda Arapkir ve Kemaliye, kuzeyde Kemah ve Erzincan’a dek uzardı.”[3]
Eski adı Dersim olan coğrafya, Batıda Kemaliye ve Ilıç Vadisine Kuzeyde Erzincan ve Gümüşhane hudutlarına, Doğuda ise Kığı ve
Bingöl topraklarına dayananan, Güneyini Murat Suyu’nun kestiği geniş bir alanı kapsamaktadır.[4] Munzur Suyu Dersim’i ikiye bölmektedir.
Mazgirt ve Nazimiye Doğu Dersim, Hozat, Çemişgezek, Çarsancak, Pertek, Ovacık ise BatI Dersim olarak adlandırılmıştır.[5]
Dersim’de irili ufaklı 91 Aşiret yaşamaktadır.[6] Bu Aşiretler etnik kimliklerine göre Zaza, Türkmen, Kürt şeklinde tasnif edilirler.
Zaza ve Türkmenlerin çok büyük bir bölümünü Aleviler oluşturmaktadır.Ayrıca Dersim’de dikkate değer bir Ermeni nüfus olduğu da bilinmektedir.
[7] 1935’de yapılan sayıma göre bugün ki Tunceli sınırları içinde 107.732 kişi yaşamaktadır.[8]
Tanzimat sonrasında Anadolu’da idari birliği sağlamak isteyen Osmanlı Devleti 1860’dan itibaren Dersim bölgesinde de devlet düzenini sağlamak
amacı ile yıkıldığı tarihe kadar bir çok girişimde bulunmuştur. 1863’da Erzurum Müşiri Samih Paşa’nın Dersim’de gerçekleştirmek istediği
bayındırlık hizmetlerine direnç gösterilmiştir. 1860 ve 1877’de devletin Hozat ve Mazgirt’te birer kışla yaparak güvenliği sağlama ve Dersim’e
nüfuz etme girişimi de Dersim’in derebeylerinin tepkisi ile karşılaşmıştır.[9]
Osmanlı Devletinin Dersim’de hakimiyet kurma çabalarından rahatsız olan Dersim derebeyleri 1877-78 Türk-Rus Harbinde Ruslara yardım vaat
etmiş, Hozat ve Mazgirt’teki kışlalardaki askerler Rus Ordusu üzerine sevk edilince kışlaları basmış ve imha etmişlerdir. Hatta bazı Dersim aşiretleri
bütün Erzincan bölgesini denetim altına almak isteyince Osmanlı Devleti Ali Şefik Paşa komutasındaki bir heyeti Dersim’e “tedip” amacı ile yollamış
fakat sonuç alamamıştır.[10]
1893-1905 arasında da Dersim ve çevre coğrafyasında Dersim’den kaynaklanan akınlardan dolayı büyük huzursuzluklar çıkmıştır.
Dersim aşiretleri özellikle Elazığ ve Malatya üzerinde denetim kurmaya çalışmışlardır. 1896’da Müşir Zeki Paşa Dersim’den kaynaklanan fitneyi
bastırmakla görevlendirilmiştir. Müşir Zeki Paşa, olayları denetim altına almayırı başarmıştır.[11] 1903’de dersim Mutasarrıfı Celal Bey,
bölge için bir islahat raporu hazırlamıştır.[12] 1905’de Dersim’de tekrar huzursuzluk çıkmıştır. İstanbul önce huzursuzlukları bastırmak için bir
ordu yollamayı düşünmüş fakat sonra Harput Valisi’nin isteği üzerine vazgeçmiştir.[13]
1907’de Kureyşan aşiretinin Kığı’nın köylerini ve Kemah ile Çemişkezek’i basması üzerine Harput’tan Neşet Paşa komutasındaki bir birlik
Dersim’e yürüyerek eşkıya güçlerini dağıtmış ve Dersim Komutanı ünvanı ile Hozat’a yerleşmiştir.Ancak eşkiyaların tam anlamı ile ezilmemesi
eşkıya aşiretleri cesaretlendirmiş, aynı sene içinde Ermenilerin de destek ve kışkırtması ile Koçuşağı, Şamuşağı, Resin aşiretleri Kemah ve
Erzincan’a akınlar düzenlemişlerdir.[14]
Bunun üzerine 4. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa İstanbul’dan daha etkili bir harekat için izin istemiştir. Karaballı, Ferhatuşağı ve Resik
Aşiretlerinin gerçekleştirdiği ve liderliği Dersim’in dini liderlerinden Yukarı Abbas Uşağı Aşiretinin Şeyh Hasanlar kolundan Seyit Rıza’nın yaptığı
talanlar üzerine 1908’de Neşet Paşa aldığı takviyelerle aşiretler üzerine bir harekat yapmıştır. Harekat başarılı olmamıştır.[15]
Neşet Paşa’da İstanbul’a sadece askeri önlemler değil, islahat önlemleri alınması gerektiğini belirtmiştir. 1908’in sonunda bir kez daha bu kez
Haydaranlılar üzerine askeri harekat düzenlenmiştir.[16]
Birinci Dünya Savaşı
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Dersim’de gerginlik başlamıştır. Gerginliğin merkezi Ferhat Uşağı Aşireti olmuştur. 1916’da Halit Bey
komutasındaki bir bir nizamiye taburu Ferhat Uşağı Aşireti üzerine sevk edilmiştir. Pivank Aşiretinin de arasında olduğu bazı aşiretler ise Elazığ
üzerine yürümüş, Mazgirt, Pertek ve Çarsancak’ı basmışlardır. Hozat’ta aralarında Bahtiyarların olduğu bazı aşiretler ayaklanmıştır.
Kırganlılar ve Arıllı Aşireti ise Nazimiye ve Mazgirt’i talan etmiştir.[17] Aşiretlerin bu ayaklanmaları Rus Ordusu ve Ermeniler tarafından teşvik
edilmiştir.[18]
Ancak Rus Ordusu ile birlikte Pülümür’e giren Ermenilerin katliamlara başlaması üzerine aşiretler Rus Ordusuna karşı savaşmaya başlamışlar ve
Rusların Dersim’i ele geçirmesine engel olmuşlardır.[19]
İstiklal Harbi
Mondros Mütarekesi ile birlikte Kürt Teali Cemiyetinin öncülüğünü yaptığı bölücülük ve ihanet komplosu Dersim’i de kapsayan alanda başlamıştır.
Baytar Nuri ve Alişir, Dersim bölgesindeki komplonun yürütücüleri olmuşlardır.[20](Bu komplonun önemli bir parçası da İngiliz Binbaşı Noel’dir.[21]
Öte yandan 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresinden sonra Sivas’a geçerken Ferhat Uşağı Aşiretine mensup
3000 kişi Diyap Ağa’nın liderliğinde Erzincan boğazında güvenlik önlemi alarak, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kurulmak istenen tuzağı boşa çıkarırlar.(s….)
Mustafa Kemal Paşa ise Dersim’in önde gelenlerinden Alişan Bey ile görüşerek, Dersim aşiretleri ve Koçgiri Aşiretinin milli mücadeleye desteğini istemiştir.[22]
Koçgiri İsyanı, (Ekim 1920-17 Haziran 1921)
Koçgiri Aşireti, Sivas civarında, Dersim’in Hozat ilçesine komşu coğrafyada beş büyük kabileden oluşan ve 135 köyde yaşayan Kürtçe konuşan Türkmen
kökenli bir Alevi aşiretidir.[23] Koçgiri Aşiretinin liderleri Alişan ve Haydar beylerdir. Haydar Bey, Mondros Mütarekesi sonrasında
Kürt Teali Cemiyetine girmiştir. Mart 1920’de Koçgiri Aşireti üyesi Alişir, Ovacık ve Hozat’ta Kürtçü propagandaya başlamıştır.[24]
Yunan askeri istihbaratı tarafından desteklenen bu ilk çalışmaları Zara ilçesinde ve Sivas’in diğer bölgelerinde karakolların basılması ve cephane
sevkiyatının engellenmesi izlemiştir.[25] Ankara, gelişmeleri kontrol etmek için Koçgiri Aşireti reisi Alişan’ı Refahiye Kaymakamlığına,
Haydar’ı ise İmranlı Müdürlüğüne atar.[26]
Bu sırada Alişir, Ekim 1920’de Kemah’ta 150 kişi ile baskın ve soygunlara başlamıştır.Öte yandan Refahiye kaymakamlığına atanan Alişan Bey,
100 kişi ile Ovacık’a gelir, oradan yanına bazı aşiret reislerini alarak Hozat’a geçer ve orada Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadele etme amacı ile
bir yemin töreni düzenler.[27] Meşruiyet döneminde Ermenilerle işbirliği yapan ve Taşnaksutyün Komitesine üye olan Seyit Rıza bu toplantıya
katılan aşiretlere güvenilmeyeceği gerekçesi ile katılmamıştır.[28] Hozat toplantısından sonra Ankara Hükümetine bir muhtıra verilerek,
“Kürdistan’a özerklik” talep edilir.[29]
Ankara, zaman kazanmak amacı ile Elazığ’dan Dersim’e bir heyet yollar. Bu heyet isteklerin kabul edileceğini bildirir.
Bunun üzerine batı Dersim Aşiretleri Ankara’ya bir telgraf çekerek “eğer Sevr şartları uygulanmaz ise silahlı mücadeleye başlayacaklarını” açıklarlar.
Bu sırada Dersim’in önde gelen Aşiretlerinden Ferhat Uşaklarından Diyap Ağa ve ..Aşiretinden Meço Ankara’ya milletvekili olarak davet edilmişlerdir.
Dersimliler, bu milletvekillerinin kendilerini temsil edeceğine inanmışlardır.[30]
Bu sırada dersim üzerinde etkisini artıran Seyit Rıza Dersim merkezini işgal ederek Ankara hükümetine bir telgraf çekmiş ve Diyap ve Meço Ağaların Dersim’i
temsil etmediklerini Dersim’in bağımsız Kürdistan istediğini, Kürdistan’ın ancak konfederasyon ile Ankara ile birleşeceğini açıklamıştır.[31]
Bu arada Koçgiri aşiretinin isyanı gelişmiş ve yayılmaya başlamıştır. İsyancılar İmranlı civarındaki Türk köylerinde büyük bir katliam yapmışlardır.[32]
10 Mart 1921’de hükümet Erzincan Sancağı, Sivas’ın Divriği ve Zara kazalarında sıkıyönetim ilan etmiştir. İsyancılar ise 12 Mart’ta Kemah
civarındaki Türk köylerinde katliam yapmış, 13 Mat’ta Erzincan’ı yağmalamışlardır.[33] 13 Mart 1921’de
Sakallı Nurettin Paşa Merkez Ordusu Komutanı olarak Koçgiri Aşiretinin ve Dersim’den gelerek isyana katılan aşiretlerin isyanını bastırma görevi
vermiştir. Merkez Ordusu, 11 Nisan 1921'de isyanı bastırma harekatına başlamıştır.[34]
26 Mart 1921’de isyancılar Pülümür aşiretlerinden yardım istemiş iseler de aşiretler Ankara’nın yanında yer almışlardır.[35]
Bu sırada Dersim aşiretlerinden Beytan Aşireti Kemah’ı, Seyit Rıza’nın telkini ile Aşuran Aşireti ise Erzincan’ı tehdid ederek, Koçgiri Aşiretine destek
vermişlerdir. Merkez Ordusu, 27 Nisan-24 mayıs 1921 tarihleri arasında isyancılarla 15’den fazla çatışmaya girmiş, 500’den fazla isyancı
öldürülmüştür.[36]
Merkez Ordusu, Sivas’ta isyancıları bastırınca bir çok isyancı unsur aileleri ile Dersim’e çekilmişlerdir. Dersim aşiretleri ise 21/22 Mayıs gecesi
Kemah ve Ilıç’ı basarak isyanı sürdürmüştür. Nureddin Paşa, Ovacık merkezli olarak Dersim’e yönelik sert bir harekatı savunmuş,
fakat hükümet bu teklifi kabul etmemiştir. 30 Mayıs’ta Dersim’den 500 kişilik bir güç Koçgiri Aşiretine yardım için Sivas’a gelmiş ve 2 Haziran’da
Merkez Ordusu birlikleri tarafından mağlup edilmiştir. Bu mağlubiyet üzerine Alişan Bey 17 Haziran 1921’de teslim olmuştur.[37]
Koçgiri Aşiretinin mağlubiyetinden sonra Seyit Rıza ve Alişir, Dersim’de aşiretleri bir kez daha isyan için bir araya getirmişler ise de başarılı
olamamışlardır. Birkaç aşiretin saldırısı Merkez Ordusu tarafından ezilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Seyit Rıza’dan sükünetin muhafazasını rica
etmiştir. 1922’de Dersim, Mamuretül Aziz Vilayetinden ayrılarak il yapılmıştır.[38]
Cumhuriyet Döneminde Dersim
Cumhuriyet döneminde de Dersim yüz yıllardan bu yana muhafaza ettiği devlet içinde bağımsız bölge konumunu sürdürmek istemiştir.
E. Pamukçu, 1921 Koçgiri yenilgisinden sonra Dersim aşiretlerinde Zazalık bilincinin geliştiğini İstiklal Savaşından sonra Ankara’nın
Dersim’e yönelik önlemler alacağını anladıklarını ileri sürmektedir. Bundan dolayı, aşiretlerin birleşme çabaları olmuş; fakat aralarındaki
ihtilaflardan dolayı başarısız olmuşlardır.[39]
Seyit Rıza, Dersim’in lideri iddiası ile Cumhuriyet rejimine her vesile ile meydan okumaktadır. Daha 1924 yılında Halk Fırkası Dersim
milletvekilliğine Feridun Fikri Bey’i aday gösterince, Seyit Rıza buna karşı çıkmış ve Dersim’i ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
mensubu Hasan Hayri Bey’in temsil edebileceği iddiası ile bin-iki bin kişilik bir güçle Feridun Fikri Bey’i yakalamak için Hozat’ı kuşatmıştır.[40]
Olay, Hozat Jandarma Komutanının girişimi ile yatışmıştır.[41]
DEVAM EDECEK
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/11/15/7861/tuncelide-ne-ve-neden-oldu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder