6 Kasım 2014 Perşembe

LOZAN'DAN GÜNÜMÜZE ERMENİ SORUNU.., 1





LOZAN'DAN GÜNÜMÜZE  ERMENİ  SORUNU..,


*Dr.Öğ.Yb.Ali GÜLER 
*Anıtkabir,Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi Komutanı

Lozan Konferansı Başlarında Ermeni İstekleri

Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Doğu Harekâtı'nın başarıya ulaşması üzerine 1920 yılı sonlarında Ermenilerle onları destekleyen İtilâf Devletleri'nin hesapları bozulmuş ve "Ermeni Meselesi" Milletler Cemiyeti'ne getirilmiştir. İngiliz Temsilcisi Lord Robert Cecil, Ermenilerin durumunu iyileştirmek, Türkiye'de kalanlar için birtakım imtiyazlar koparabilmek maksadıyla genel kurulun toplanmasını istemiştir. Yapılan toplantıda, "Ermeni Meselesi"ni çözüme kavuşturmak üzere bir devletin görevlendirilmesi ve bir rapor hazırlanması kararlaştırılmıştır.

21 Şubat-22 Mart 1921 tarihlerinde yapılan bu İkinci Londra Konferansı'na Bogos Nubar Paşa ve Aharonyan katılmış, bunların teklifi 26 Şubat'ta dile getirilmiştir. Buna göre, Ermenistan'ın birleşmiş ve müstakil bir devlet olduğu, Türklerin Ermenistan'a saldırısının Sevr'i yıkmayı amaçladığı ileri sürülerek, Sevr'in geçerli olması istenmiş ve Çukurova (Kilikya) konusunun bu antlaşmada yer almadığından bahisle, Çukurova'ya da muhtariyet verilmesinde ısrar edilmiştir.

Fransız temsilcisi ise "iddia edildiği gibi Ermenilerin Çukurova'da çoğunlukta olmadıklarını ve statükonun bu durumda değiştirilmesinin mümkün olmadığını, ancak oradaki azınlıklara Fransız Hükûmeti'nin önem vereceğini" belirtmiştir.

Bunun üzerine Konferans'ta Ermenilerle ilgili olarak kabul edilen 9. maddede "Ermenistan'la ilgili taahhütlerin, Türkiye Ermenilerinin Asya Türkiye'sinin doğu hudutlarında bir milli "ocak" (yurt) için haklar tanınmak ve Milletler Cemiyeti'nin Ermenistan'ın nakli uygun ve haklı olacak bir yer hakkında verilecek kararına uyması suretiyle telif olunabileceği" ifade edilmiştir. Böylece, Sevr Antlaşması'nın 88. maddesindeki "hür ve müstakil devlet" yerine, özellikle Amerikalıların teşvikiyle, Londra Konferansı'nda, diplomatik dille, müphem bir "ocak" veya "yurt" kavramı ortaya atılmıştır.

Bununla birlikte Milletler Cemiyeti, Londra Konferansı'ndaki bu kararı, oy birliğiyle aldığı bir kararla ve kurulacak olan "Ermeni ocağı"nın Türkiye'den ayrı ve müstakil olması şeklinde benimsemiştir.

Bu arada, Türk Hükûmeti'nin yurt içi ve yurt dışındaki durumunu güçlendiren; Rusya'yla yapılan 16 Mart 1921 Moskova, Kafkas Cumhuriyetleriyle yapılan 13 Ekim 1921 Kars ve Fransızlarla yapılan 20 Ekim 1921 Ankara İtilâfnamesi gibi andlaşmalar, Ermeni heyetlerini de ümitsizliğe sevketmiştir

22-26 Mart 1922'de Paris Konferansı'nda hazırlanan "barış projesi"nde "Ermeni ocağı"nda görüşülmüş, Milletler Cemiyeti'nin kararına uyulacağı kabul edilmiş ve bir anlamda Lozan'a giden yolda Ermenilere bir açık kapı bırakılmıştır.

Bu kararda, Lord Curzon'un 1921 Nisanında Lord lar Kamarası'nda "Çukurova (Kilikya)'da çoğunluk Türklerde bulunduğundan buranın Türklere terk edileceğin söylemesi ve imzalanan Ankara Itilâfnâmesi'yle Fransızların bölgedeki etkisinin kalmayacağının ortaya çıkması üzerine, Türkiye'deki Ermeni Patriği Zava Efendi başta olmak üzere, ruhani görevlerini bir tarafa bırakıp siyasetle uğraşan hattâ terör hareketlerini bile katılan diğer din adamlarının ve Ermeni çevrelerinin Paris Konferansı'na çektikleri telgrafların ve gönderdikleri mektupların da tesiri olmuştur.

Türk Ordusunun 30 Ağustos 1922'de Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nden sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti temsilcilerini İsviçre'nin Lausanne şehrinde yapılacak barış konferansına davet etmişlerdir. Konferansta azınlıklarla, dolayısıyla Ermenilerle ilgili konuların da görüşüleceğinin ortaya çıkması üzerine, Ermeni çevreleri hem konferansa davet edilmek, hem de isteklerin kabul ettirmek için yoğun bir faaliyet içine girmişlerdir.

Ermeni Birleşik Heyeti teşebbüslerinde üç maksai güdüyordu:

1- Birleşik ve müstakil bir Ermenistan'ın tahakkuku

2- Muvakkat bir çare olarak milli ocağın kurulması

3- Lozan Konferansı'na kabulleri.

Heyet Lozan'a gitmeden evvel Ermeni meselesi hakkında dikkatlerini çekmek için ayrıca Poincare've, Milletler Cemiyeti Genel Sekreterine ve Venizelos'a müracaatlarda bulunmuştur.

Lozan Konferansı Esas Görüşmelerine Alınmak İstenen "Ermenilik" Konusu 

Bu müracaatlarda da görüldüğü üzere bazı Ermeniler, Osmanlı Devleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanlarıyla birlikte hareket etmişler ve Türkiye Cumhunyeti'nden toprak talebinde bulunma cesaretini göstermişlerdir. Kendilerini savaşta kullanan İtilâf Devletleri'nden bu defa barışta yardımlarını istemişler ve her yolu deneyerek onların desteğini ararken, bir milyondan fazla sivil halkını katlettikleri Anadolu Türkü'nün Lozan'a giden temsilcilerinden bile, aracılar koymak suretiyle, medet ummuşlardır.

Elbette bu kadar sivil insanını soy kırıma uğratan, düşmanla iş birliği yapıp ihanet eden ve yine onlarla ülkeyi terkedip giden ve yüzyıllarca üzerinde yaşadıkları ülkeyi bölmek, parçalamak için fırsat kollayan Ermenilerin bu isteklerini ne Türk halkı ne de onun temsilcileri kabul edemezdi. Ancak, cepheden sonraki bu diplomatik sınır savaşında Türk temsilcileri tarafından kabul bile edilmeyen Ermeni heyetinden Hadisyan, Aharonyan, Paşalivan ve eski Osmanlı Nâfıa, Bahriye ve Hâriciye Nazırı (Bakanı) olan Gabriel Noradungiyan Efendi, kısa bir süre sonra kendilerini yüzüstü bırakacak olan yeni efendileri İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri'nden Türklere baskı yapmasını istediler. Hiç olmazsa "Büyük Ermenistan''ın birer parçası olarak hayal ettikleri Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'yla, denize çıkışı sağlayacak olan Çukurova (Kilikya)'nın kendilerine verilmesi için ellerinden gelen her şeyi denediler.

Ermenilerin bu müracaatı da sonuç vermemiş ve Lozan görüşmelerine alınmamışlardır. Ancak Türk Heyetinin itirazlarına rağmen 12 Aralık 1922'deki Azınlıklar Alt Komitesi'nde dinlenmeleri İtilâf Devletleri delegeleri tarafından kabul edilmiştir.

Lozan Konferansı Azınlıklar Alt Komitesinde Görüşülen "Ermenilik" Konusu 

Konferansın Azınlıklar Alt Komitesi'nin 15-30 Aralık 1922 ve 6 Ocak 1923 tarihlerindeki toplantılarında, Türk heyetinin itirazlarına rağmen, Ermenilerin durumu da dikkate alınmıştır. Başkanlığını İtalyan temsilcisi Montagna'nın yaptığı toplantılarda, Türk delegesi Dr. Rıza Nur, "Ermeni ocağı" konusunun görüşülmesine ve Ermeni delegelerine söz verilmesine itiraz etmiş ve Ermenilerin konuşturulduğu toplantıya katılmamıştır.

30 Aralık tarihli toplantıda Amerika Birleşik Devletleri Temsilcisi, Ermeni yurdunun kurulmasını isteyen bir bildiri sunmuştur: Amerikan bildirisinin okunmasından sonra Komisyon Başkanı M. Montagna ve Sir Horace Rumbold söz almış ve Ermeni yurdu konusunu savunmuşlardır.

Fransız temsilcisinden önce, araya girerek, Türk temsilcisi Dr. Rıza Nur söz almış ve kesin bir dille "Ermeni yurdu konusunu Türkiye'nin reddettiğini ve şayet İtilaf Devletleri savaştaki küçük müttefikleri Ermenilere bir yurt vermek istiyorlarsa, bu yurdun Türkiye sınırları dışında aranmasının doğru olacağını" ifade etmiştir.

Daha sonra da Fransız temsilcisi M. De Lacroix aynı iddiaları tekrar etmiştir. 

"Ermeni Yurdu" Konusunun Lozan Konferansı'ndan Çıkarılması 

Türk heyetinin bütün itirazlarına rağmen Azınlıklar Komitesi'nde görüşülen konular ve Ermeni yurdu meselesi bir raporla Konferans'ın 9 Ocak 1923 tarihli toplantısına getirilmiştir. Ancak, Türk heyetinin kararlı tutumuna rağmen, bir ara Ermeni yurdu konusu Lord Curzon tarafından dile getirilmişse de, İsmet Paşa'nın buna ilave edeceği bir şey olmadığını belirtmesi üzerine bu konu bir daha Lozan Konferansı'nda görüşülmemiş ve antlaşma metninde yer almamıştır.

Böylece batılı devletler tarafından savaş sırasında teorik olarak ve fiilen gündeme getirilen suni "Ermeni meselesi", tehcir olayı ve Türk zaferleriyle askeri olarak ve Lozan'daki son durumda da hukukî ve siyasî olarak sona ermiştir. Bölgede batılılar tarafından desteklenen Ermeniler, Lozan'da da desteklenmek istenmesine rağmen, Türklerin yoğun çabaları, batılı devletlerin yeni bir savaşı göze alamamaları, Ermenilerin asılsız ithamlarının ortaya çıkması üzerine konu bir kere daha tekrar rafa kaldırılmıştır.

Bununla birlikte Lozan Konferansı'nın devam ettiği aylarda Ermenistan'daki ve batıdaki Ermeni kuruluşları, başta Taşnaksutyun, Birleşik Ermeni Heyeti, Ermeni Dostları Birliği vb., diplomatik temaslarına devam etmişlerdir. Bu amaçla yeniden devletlere mektuplar yazmışlar, raporlar göndermişler ve bu defa hukukî, siyasî çözümlerden çok sosyal, kültürel çareler üzerinde durmuşlar ve yeni bir "merhamet dileme" yolunu tutmuşlardır. Bu müracaatların çoğu cevapsız kalmış ve nadiren aldıkları cevaplardan ise kendilerini desteklemiş, kışkırtmış, cephelere sürmüş olan devlet yetkilileri "günah çıkartmışlar" yapacak bir şeyleri olmadığını ileri sürmüşler ve bu eski "küçük müttefiklerini" teselli etmekle yetinmişlerdir. 

İkinci Dünya Savaşı Sırasında Ermenilerin Faaliyetleri 

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kabuklarına çekilen Ermeniler, yeni bir dünya savaşı başlarken yine birtakım beklentiler içine girmişlerdir. Lozan Konferansı sırasındaki gibi, eski destekçilerine mektuplar telgraflar göndermişler, doğabilecek fırsatlardan yararlanmaya kalkışmışlardır.

Bu amaçla, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry Truman'a 23 Eylül 1944'te, İngiltere Dışişleri Bakanı Mr.Bevin'e 25 Şubat 1946'da Daşnakçılar birer telgraf göndermişler; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere Dişişleri Bakanlıkları'na 29 Mart 1946'da birer muhtıra vermişler; Stalin'e 24 Nisan 1945'te bir telgraf göndermişler ve biri 7 Mayıs, diğeri 13 Haziran 1945'te olmak üzere San Fransisco'daki konferansa iki muhtıra sunmuşlardır. 29 Mayıs 1945'te de Ermeni Göçmenleri Merkez Komitesiyle, Ermeni Göçmenleri Meclisi Paris'te başkanları A. Çorbaciyan ve H. Samuel imzalarıyla dört büyüklere birer muhtıra vermişlerdir. 28 Mayıs 1945'te de Mısır'daki Ermeni Cumhuriyeti eski Başbakanı, Churchill, Stalin ve Truman'a birer telgraf göndermiştir. 6 Eylül 1945'te ise Daşnak lideri J. Missokian Londra'daki Beşler Konferansı'na bir muhtıra vermiştir.

Ermenilerin bulundukları bütün ülkelerde yürütülen bu faaliyetler ve uluslar arası kuruluşlara yapılan yeni müracaatlar, Sovyet basın-yayın kuruluşlarınca da desteklenmiş ve Rusya'nın 20 yıllığına imzaladığı 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı'nın süresinin sona ermesi üzerine Rusya'nın Boğazlar ve Doğu Anadolu'dan imtiyazlar ve toprak talebiyle birlikte mütalaa edilmiştir.

Bu ve müteakip müracaatlarda da Ermeniler yine Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi rüzgâr ekip fırtına biçmişlerse de, "Ermeni Meselesi"ni yine dünya kamuoyunun önüne getirmişler ve Ermenistan'daki ve diğer ülkelerdeki yurttaşlarıyla arasında en azından kültürel açıdan köprüler kurabilmişlerdir 

Ermeni Meselesini Dünya Kamuoyuna Mal Etme Çabaları: 24 Nisanlar, Sözde Katliam Anıtları 

İkinci Dünya Savaşı dönemindeki asılsız Ermeni iddiaları, yirmi yıl sonra 1965'lerde bu defa dini-siyasî-kültürel bir havaya bürünerek tekrar gündeme getirilmiştir. Dünyanın her tarafındaki Ermeni patrikhane ve kiliseleri, eğitim-öğretim kurumları, siyasî kuruluşlar harekete geçmiş ve asılsız Ermeni katliâmının 50. Yıldönümünü anmak amacıyla "24 Nisan 1915" sözde "Ermeni soy kırım Günü" olarak ilân edilmiştir. 1965'ten itibaren de dünyanın her tarafındaki Ermeniler tarafından anılmaya, klasik iddialar tekrarlanmaya ve tabiî her Ermeni toplantısında olduğu gibi Türkler karalanmaya devam edilmiştir.

Bu girişim, Beyrut'taki Antüyas Kilisesi'nde mukim "Çukurova (Küikya) Katagikosu"(!) Patrik I. Horen'le, onun Kıbrıs Kilisesi'nden arkadaşı Başpiskopos Afakaryos tarafından başlatılmıştır. 24 Aralık 1964'te Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kıpriyanu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Kıbrıs konusunda Türkiye'yi ve Ada Türklerini suçlarken, Ermenilerle yapılan işbirliği sonucu, asılsız Ermeni katliâmının 50. Yıldömünün de anılacağını açıklamıştır. Bu, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında Batı Anadolu ve Kıbrıs'taki Rum-Ermeni işbirliğinin yeniden ve bu defa dini-siyasî olarak uygulamaya konulduğunu göstermektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, Ermeni sorununun bu boyut ile ortaya çıkarıldığı tarihin, Türkiye-Yunanistan arasındaki Kıbrıs konusundaki gelişmelerin tarihi ile denk düşmesidir. Ermeni sorunu bundan sonra, Türkiye'nin Kıbrıs başta olmak üzere bütün milli meselelerinde adeta "sıkıştırılmaya" çalışıldığı dönemlerde, başka sorunlarla birlikte veya tek başına karşısına çıkarılacaktır. Bu mesele kullanılarak Türkiye milli meselelerinden taviz vermeye zorlanacaktır-

Bu iş birliği, Habeşistan'ın başşehri Adisababa' da 17-25 Ocak 1965 tarihinde İmparator Haile Selase'nin koruyucu başkanlığında Patrik I. Horen, Başpiskapos Makaryos ve diğer ruhani ve siyasî liderlerin katılımıyla yapılan toplantıda resmen ve fiilen ilân edilmiş,24 Nisanların bundan böyle anılması ve kararı alınmıştır. Böylece 24 Nisanlar, 1965'ten bu yana, yaklaşık kırk yıldır anılmaktadır.

1965 yılındaki bu faaliyetler, hem dünyanın her tarafındaki Ermenileri bilinçlendirmeye, hem de dünya kamuoyunu etkilemeye yönelik olmuştur. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun özellikle bu meseleye dört elle sarılmasının en önemli nedeni, yaşadıkları Amerika, Kanada ve Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki üçüncü nesil Ermeni gençlerinin artık bu toplumlar içinde kültürel bakımdan asimile olmaya başlamaları yani milli kimliklerini kaybetmeye başlamalarıdır.Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu, bu anma günlerini ve soy kırım yasa tasarılarını, milli kimliklerini korumak ve canlı tutmak için bir faaliyet alam olaı kullanmaktadır.

Bu çerçevede bu toplumun kullandığı önemli bir konu da; bulundukları ülkelerde "Ermeni soy kırım Anıtları"nın dikilmesi faaliyetidir. Bu amaçla Lübnan'ın Beyrut şehrinin Antilyas yöresinin Bikfaya Manastırı'nın yanına 24 Nisan 1968 tarihinde büyük bir törenle Ermeni Katliâm Anıtı dikilmiş, bunu diğeri takip etmiştir. 

Ermeni Teröründe Yeni Aşama: Asala ve Diğerleri 

Türk-Ermeni münasebetlerinin kanlı olaylara dönüştüğü 1878 Berlin Antlaşmasından günümüze kadar, yaklaşık 120 yıllık dönemde dört büyük Ermeni terörüne şahit olmaktayız.

Bunlardan birincisi, hem Ermeniler hem de destekçileri batılı devletler tarafından gündeme getirilen sun'i "Ermeni meselesi" adı altında Türklere yapılan Ermeni katliâmları, suikastleri, kundaklamaları, isyan hareketleridir.

İkincisi, yine Ermeniler ve destekçilerince Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında yeni hazırlanan "Ermeni katliâmı" efsanesiyle cephelerde düşmanla savaşan Türk milletine Ermeni çetelerince yapılan katliâmdır ki, Lozan Konferansı'nda İsmet Paşa'nın ifadesiyle bir milyondan fazla sivil Türk halkının hayatına mal olmuştur.

Üçüncüsü ise Lozan Konferansı'nda da umduklarını bulamayan Ermeni teröristlerinin eski Osmanlı bakan ve idarecilerine karşı gerçekleştirdikleri cinayetlerdir ki, Talat, Cemal, Sait Paşalarla, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beyler'in şahadetleriyle sonuçlanmıştır.

Dördüncü Ermeni terör ve cinayet serisi ise 1973'ten günümüze kadar Türkiye'deki ve genellikle de yurtdışındaki Türk temsilcilerine, diplomatlarına karşı sürdürülmüştür. Öncekiler, bazı istisnalar dışında, Ermenistan dışındaki Ermeniler ve profesyonel terör teşkilatları (komiteler, gönüllü alayları, gazeteler) tarafından yapılırken, üçüncü terör hareketleri, profesyonel örgütlerle birlikte hareket eden teröristler (Tehlirian vb.) tarafından, sonuncusu ise Türk düşmanı uluslar arası terör teşkilatlarıyla iş birliği içindeki profesyonel Ermeni terör teşkilatları tarafından yapılmıştır.

Bugün dünyada Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölmeye, parçalamaya, yok etmeye yönelik yaklaşık 700 terör teşkilatı mevcuttur. Bunlardan 587'si yurt dışında, 103'ü ise Türkiye'de faaliyet göstermektedir. Bu terör grupları içinde Ermeni asıllı olanlar önemli bir yer tutmaktadır.

DEVAM EDECEK..

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder