“ARARAT” FİLMİ SENARYOSUNDAKİ TARİHSEL OLAYLARIN İNCELENMESİ.., BÖLÜM 2
.
1. “ARARAT” SENARYOSU VE SENARYONUN DAYANDIRILDIĞI AMERİKALI MİSYONER DR. USSHER’İN HATIRATININ KARŞILAŞTIRILMASI
1. 1. “Ararat” Senaryosu ve Senaryonun İçinde Geçen Olaylar.
Ararat senaryosu, Atom Egoyan’ın diğer filmlerinde ortaya koymuş olduğu ruh halinin bir tekrarı olarak ortaya çıkmaktadır. Senaryonun içerisinde
Gorki adlı karakterle, etnik olarak kendi geçmişiyle olan psikolojik savaşı ve bunun sonucunda intiharı seçen bir tiplemeyi ortaya koymaktadır.
Çünkü, kendisi de üniversiteyi bitirinceye kadar Ermeni asıllı olduğunu inkar etmiş, hatta bu davranışı yüzünden diğer Ermeniler tarafından
oldukça büyük tepkiler almış bir tiptir.81
Bir diğer karakter, senaryoda sanat tarihçisi rolüyle Anı tiplemesi olarak işlenmiştir. Bununla da, Anı harabelerine atıfta bulunulmaktadır.
Anı’nın ilk kocasının ASALA militanı olduğu vurgusunun senaryoda işlenmesi ve Anı’nın oğlu Raffi’nin babasına sahip çıkarak onun bir terörist
değil kahraman olduğu inancını kendi psikolojisine yerleştirme çabaları senaryoda işlenen Ermenilikle özdeşleşmiş unsurlar arasında
yer almaktadır.82
Ermenilikle özdeşleştirilmeye çalışılan bir diğer husus da “Nuh’un Gemisi” öğesinin senaryoda işlenmiş olmasıdır.83
Ağrı Dağı,84 Van Gölü,85 Akdamar Adası, Ermeni Kilisesi,86 sözde soykırım sahneleri 87 gibi bir çok öge senaryoda bugünle geçmiş arasındaki
gel-git’lerle yerleştirilmeye çalışılarak “Sloganist Sinemacılık” diye isimlendirilebilecek ve tamamen propagandaya dayalı bir eser olarak ortaya
çıkartılmıştır.
Atom Egoyan’ın “Ararat” senaryosunda, filmin içerisinde bir sinema filminin çekilmesi öyküsü anlatılmıştır. Filmin içerisinde çekilen bu film,
tarihi bir filmdir. Konusu, Ermeniler tarafından iddia edilen Ermeni soykırımıdır.
1. 2. Egoyan’ın “Ararat” Senaryosunda Neler, Gerçekte Neler Var?
Atom Egoyan’a ait “Ararat” adlı senaryoda, Türklere ait silahlar son derece modern olarak gösterilirken Ermenilere ait silahlar eski-püskü ve
antika olarak gösterilmiştir. Ussher’in hatıratında da aynı iddia vardır.
Ussher, “Van’da 30.000 mevcudunda olan Ermeni’yi sadece 300 tüfekli adam,1000 kadar tabanca ve antika silahlara sahip Ermeni askeri
koruyordu.” demektedir .88 Ancak, bu sözler ile kitabına koyduğu Ermenilerin asker kıyafetinde siperlerden ateş ederken şeklindeki resimler ve
yine Ermenilerin Van’da mermi imalatını görüntüleyen resimleri sözleriyle büyük çelişkiler ortaya koymaktadır.89
Ussher’le birlikte bahsi geçen kitaba imzasını koyan Bayan Knapp’da Ussher’e yakın verilerde bulunur. Bayan Knapp Van’da 30.000 Ermeni’nin
bulunduğunu 1500 silah eğitimine sahip Ermeni’nin olduğunu ancak bunlardan yalnız 300’ünün silaha sahip olduğunu, cephane stokunun fazla
olmadığını, tabancalarının olduğunu, ayrıca kurşun ve fişek yaptıklarını anlatır.90 Bayan Knapp’a göre Ermeniler, günde 2000 mermi üretmektedir.91
Rushdouni ise şehirde 30.000 Ermeni olduğu, yaklaşık 13.000’inin genç erkeklerden oluşarak bunların isyan sırasında Ermeni saflarında Türklere
karşı askeri görev yaptıkları, gece-gündüz nöbet tuttukları, hendekler-siperler kazdıkları, yeni duvarlar ve barikatlar yaptıklarını anlatmıştır.92
Rushdouni, Bayan Knapp’ın 2000 olarak verdiği rakamın aksine, Ermenilerin günde 4000 mermi ürettiklerini, ayrıca bomba atmak için üç tane
havan toplarının olduğunu sözlerine ilave etmiştir.93
Rafael de Nögalis ise, her iki tarafın askeri durumu hakkında farklı bilgiler vermektedir.
Nögalis, Modern topçu olarak (Türklerin) emirleri altında birkaç sahra topu olduğunu, bunlardan iki buçuk batarya mantelli, birkaç düzine de
yuvarlak mermi atan, eski toplara sahip olduklarını söyledikten sonra 94 Van’daki Ermenilerin sayıları ve silahları hakkında şu bilgileri veriyor:
“Van’daki mevcutları 30-40.000 civarında olan Ermenilerin elinde binlerce mavzer tabancasından başka çok miktarda filinta ve tüfekte vardı,
bunları seneler boyunca satın almışlar ve depolamışlardı. Hatta Ermenilerde, bize çok zaiyat verdiren çok miktarda el bombası da mevcuttu.” 95
Nögalis sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Biz filhakika kaleye sahip idik; fakat topçumuzun şehre karşı kullanılması hemen hemen mümkün değildi. Her taraftan vaziyet Ermeniler için
daha müsaitti; hele sayı olarak üstünlük tamamıyla Ermeniler tarafında idi. Kendileri tarafından da açıklandığına göre Ermenilerin kuvveti
30.000’den fazla idi, tabi buna her gün çeşitli köy ve kasabalardan Van’a akın akın gelenlerin miktarı dahil değildir.” 96
Ayrıca, Vali Cevdet Bey’in, 11 Nisan 1915 tarihli telgrafında, bu rakamların dışında Van’a gizlice 4000 silahlı Ermeni çeteci girdiği ve Ermenilerin
köyleri basmaya, yakıp yıkmaya başladıkları anlatılmıştır.97
Nögalis’in yukarıdaki sözlerini destekleyen noktalardan birisi de Dr. Ussher’in hatıratında Hamid Ağa Kışlasının Ermeniler tarafından saldırıya
uğramasını anlatmasıdır. Bu olay Hayasdan Gazetesinde de anlatılmıştır. Gazetenin haberinde Kışlanın temelinin altına humbara koydukları,
humbaranın ateş aldığı binayı tahrip etmese de kışlanın ve bir çok askerin yandığı yazılmıştır.98
Ermeniler, Doğu Anadolu’da jandarmadan başka yerel düzeni sağlayacak kuvvet kalmadığından özellikle Van bölgesinde toplanmaya başlamışlar
ve silahlanmaya özel bir önem vermişlerdir. Kafkas – İran yoluyla Rus beylik tüfekleri, Manliher, Mosik, Verendil, Mavzer ayrıca Gra ve Mavzer
tabancalarının getirilmesine büyük gayret sarfetmişlerdir. Tanesi otuz liradan alınan bu silahlar, komitelere ve teşkilatlara sayıları oranında
dağıtılmıştır. Silahların parasını temin etmek için Ermenilerden çeşitli adlar altında vergiler toplanmıştır. Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaklaşık
50.000 tüfeğe sahip olduğu sanılmaktaydı. Örneğin Van Valisi’nin 2 Nisan 1908 tarihli telgrafında, yapılan aramalar sonucunda sadece
Kobans Manastırında ve şehir dahilindeki evlerde 208.786 fişek, 290 tüfek, 17 adet on ateşli mavzer rövelyeri, 10 kilo dinamit ve 30 kilo barut
ele geçirildiği bildirilmiştir.99
Dr. Ussher, Ermenilerin Türkleri kışkırtmalarını ve korkutmaya çalıştıklarını hatıratında yazmıştır. Bu amaçla kendi siperlerinden Türklerin
bulunduğu yere doğru boynuna kandil bağlı küçük bir köpeği gönderdiklerini ve köpeğin çıkardığı sese doğru Türklerin ateş ettiğini bu durumda
da Türklerin Ruslar ya da Ermenilerce saldırıya uğradıklarını sandıklarını anlatmıştır.100 Bir başka gece de çok gürültü çıkaracak şekilde bir ata
tenekeler bağlayarak Türklere doğru gönderdiklerini yazmıştır.101
Van’da Ermeni isyanıyla 14 Nisan 1915 günü başlayan savaşı Rus Generali Maslofski şöyle anlatır: 102
“Van mıntıkasında vaziyet karışık bir hal almıştı. 14 Nisan’da Van’da kıyama başlamışlardı. Ermeniler Van’daki küçük jandarma kıtasını katl ve
tard etmişlerdi. Bunun üzerine Türkler Kâzım Bey’in 5. Mürettep fırkasını göndermişler ve iç kalede ve şehirdeki Ermenileri muhasara
eylemişlerdi.
Aynı şekilde Van’daki Ermenilere yardım için general Truhin kumandasında bir birliğin Van’a sevk edilmesi, Kolorduya bildirilmişti.”103
General Maslofski’yi teyit edici bir telgraf 23 Nisan 1915’te Birinci Kuvvei Seferiye Kumandanı Halil Bey tarafından çekilmişti.
Telgrafında Halil Bey:
“Şehirde Ermeniler, Osmanlı Bankası’na ve resmi binalara saldırı ile bir kısmını havaya uçurdular. Van köprüsüne ve kışlaya saldırı önlendi.
Şehirde şu anda 2200 kişilik bir kuvvetimiz olmakla birlikte vilayet dahilindeki seyyar jandarma ve eli silah tutan ahaliden istifade edilecektir.” demektedir.104
Bu rakam daha sonra Nögalis’e göre 10- 12.000 civarına çıkmıştır.105
Buna rağmen Nögalis Ermenilerin elinde bulundurduğu kuvvetten ve Türklerin Ermenilere göre ne kadar zayıf olduğundan bahisle hatıratında durumu şöyle anlatmıştır:
“Van’daki 30-40 bin civarında olan Ermeni, mızıka bandosu teşkil edecek yerde muvakkat bir hükûmet teşkil edip madalya ve harp nişanları imal ve taarruzî harekâta ictisar eylemiş olsaydı ve bizzat sopa, balta, bıçak ile silahlanıp kütle halinde huruç hareketine teşebbüs etseydi, kim bilir, vaziyetimiz ne olurdu; bu hareketle Ermeniler muhtemelen bizi geri atar ve belki de Bitlis vilayetine doğru geri çekilmeğe icbar ve bu suretle İran’daki kuvvei seferiyenin ric’at hattını da kesmiş olurdu.”106
Zaten çok geçmeden Rus ordusu Van’a doğru gelmiş ve Türk askeri Van’ı terk etmek zorunda kalmıştır.
Bu durumu Nögalis, şöyle anlatmıştır:
“Kendisi (Cevdet Bey) Van’dan çekildikten sonra Ermenilerin ovaya hakim olduklarını ve bütün Müslüman ihtiyar, kadın ve çocukları servetlerine
tamah ederek kestiklerini Vali Bey’den haber almıştık.”107
Nögalis başından geçen bir olayı da şöyle nakleder:
“Topçumuzun ateşini tarassut için birkaç zabitimle bir tavan arasında bulunuyordum. Civardaki evin damında Müslüman ihtiyar bir kadın ip üzerine
çamaşır asıyordu. Ermeniler bunu görür görmez delik deşik ettiler. Bundan sonra da bize ateş ettiler, yarım düzine zabit öldürmektense böyle
bedbaht adamları öldürmekle Ermeniler fazla bir zevk duyuyorlardı. Halbuki biz Ermenilere ihtiyar kadından daha yakındık.” 108
Dr. Ussher’in yazmış olduğu kitapta Ermenilere ait bu tür haberler verilmemiştir. Olaylar, kitabında Türklerin Ermenileri katlettiği şeklinde
yansıtılmıştır.
Hatıratında çelişkili şeyler anlatan Ussher, bir taraftan Ermenileri masum gösterirken diğer taraftan da Van’da Ermenilerin ev ev birleştiklerini,
yeni duvarlar inşa ettiklerini ve yol boyunca siper kazdıklarını anlatmıştır.109
Dr. Ussher, Rusların gelişiyle birlikte Bitlis istikametine doğru Türk ordusunun çekilişini anlattıktan sonra Van şehrinde, Ermenilerin yönetimi
tamamen ele geçirdiklerini, Ermenilerin bunu yüzyıllardır beklediklerini ve o bekledikleri günün nihayet geldiğini kitabında büyük bir şevkle
anlatmıştır.110
Atom Egoyan’ın Ararat senaryosunda yansıtılan noktalardan birisi de Dr. Ussher’in bir çocukla mektup göndermesidir.111 Senaryoya göre mektubu
götüren çocuklar yakalanır ve Cevdet Bey’in odasında ayaklarına Cevdet Bey tarafından at nalı çaktırılır.112
Dr. Ussher’in kitabında bu şekilde bir olay geçmemektedir. Kitapta bir mektup gönderme vardır, ancak mektup çocuklarla yollanmamıştır.
Mektubun Tiflis’teki 113 Amerikan Konsolosluğuna ulaştırılması istenir. Mektup olayıyla ilgili olarak Ussher, kitabına şunları yazmıştır:
“Sınır yakınında birçok Rus ve İran Ermeni’si vardı. Van’ı savunan Ermeniler sınırdaki Ermenilere büyük bir şevk içerisinde mektuplar gönderirlerdi.
Biz burada mesaj taşıyan Ermenilerden 12’sinin eşyalarına çok ince çizgiler halinde dikilmiş olan gizli mesajları verdik.” 114
Dr. Ussher, yazmış olduğu kitabına bu mesajı koymuştur.
“Van 27 Nisan 1915
“Amerikalılara veya herhangi bir yabancı konsolosluğa.
“Van’da iç karışıklık mevcuttur. Yönetim (Van’daki), Amerikan varlıklarını bombalamakla tehdit ediyor. Amerikalılara, buradaki Amerikalıların
hayatlarının tehlikede olduğunu söyleyin.
(İmza)
C. D. Ussher
E. A. Yarrow
Mesajı getiren ödüllendirilsin.” 115
Dr. Ussher, kitabının ilerleyen bölümlerinde mesajın ilgili yerlere ulaştığını şöyle anlatmıştır:
“... 18 Mayıs Salı öğlenden sonra Rus Ermeni alayının da katkısıyla ana ordu altı saat daha ilerlemiş oldu. Ermenilerden ve Ruslardan oluşan ordu,
Van’ın kuşatma altında olduğunu zannediyordu. Ermenilerin elinde olmasına şaşırdılar. Onlardan öğrendik ki, daha önce gönderdiğimiz
12 Ermeni mesajcıdan birisi 8 Mayıs’ta İran’a geçmiş, mesajımızı burada ki Rus Konsolosuna iletmiş ve hemen akabinde de mesajlar hem
Rusya hem de Amerika’da yayınlanmıştır.”116
Görüldüğü gibi anlatılan olay senaryoda çok daha farklı bir şekilde yansıtılmıştır. Atom Egoyan’ında senaryosunda işlediği ayağa nal çakma
hikayesi Ermenilerce daha önce de kullanılmıştır. Örneğin, daha önce çevrilen “Musa Dağında Kırk Gün” isimli filmde de çölde yürüyüş halindeki
Ermenileri Türk askerleri yakalar ve ayaklarına çivi çakar. Atom Egoyan, senaryosunda bunu çocuğa adapte etmiştir. Senaryo ile Ussher’in
kitabında mektup olayı ile ilgili tek doğru şey mesajın içeriğinin aynen verilmiş olmasıdır. Egoyan, bundan sonrasını “sanatsal serbestliği ve
ehliyetine” dayanarak istediği şekilde işlemiştir.
Senaryoda verilen fakat Dr. Ussher’in kitabında olmayan temalardan birisi de, Egoyan’ın Vali Cevdet Bey’i son derece sadist, sinirli ve gaddar
olarak gösterdiği sahnedir. Bu sahne de Cevdet Bey’in makam odasında geçmektedir. Senaryonun bu bölümünde Ermeni Fotoğrafçı,
Cevdet Bey’in önceden çekmiş olduğu resmini Cevdet Bey’e takdim etmek üzere makamına gelir, ancak Cevdet Bey’e bu sahnede oldukça sert
ve acımasız bir tavır içerisinde olan bir yönetici tipi sergilettirilerek, psikolojik bir korku ve nefret izleyiciye yansıtılır. Çünkü bu çekimde tuhaf
ve psikopat hareketleriyle Cevdet Bey’in odasında, oğlu Sevan’la birlikte bulunan Ermeni Fotoğrafçı aşağılanır.
Yukarıda anlatılan olay Dr. Ussher’in kitabında yoktur. Ancak kitapta yer alıp almaması da yönetmen Egoyan için pek de önemli değildir. Zira,
O’nun kendi ağzıyla telaffuz ettiği “sanatsal serbestliği” vardır. Bu ehliyet ona her yetkiyi vermektedir.
Egoyan’a ait olan bu “serbestlik” öylesine geniştir ki, Van şehrinin yanına gerçekte gerek coğrafi gerekse teknik açıdan imkansız olan
Ağrı Dağı’nı koyma yetisini dahi vermiştir. Kendisine senaryodaki konuşmalarda “nasıl böyle imkansız bir şeyi yaptığı” söylendiğinde bunun sahip
olduğu “sanatsal serbestliği”yle mümkün olduğunu ifade eder.
Senaryo devam eder:
“Yüzlerce ceset yol boyunca yerlere serilmiştir. Köpekler bir çocuğun cesedi için birbirleriyle boğuşmaktadırlar. İdam sehpalarında erkek vücutları
sallanmaktadır. Bir anne öldürülmüş olan oğlunun cesedine sarılmış bir vaziyette feryat etmektedir...” 117
“Ussher, hıçkıra hıçkıra çocuğunu kollarında tutan kadını işaret ederek, Bu onun annesi. Ailesinin geri kalanını katledilirken gördü. Hamile kızına,
karnı yarılıp doğmamış çocuğu bıçaklanmadan önce, gözleri önünde tecavüz edildi. Kocasının cinsel organı kesildi ve ağzına dolduruldu.”118
Egoyan’ın senaryosundaki katliam sahnelerinden birisi de, kadınların çıplak olarak kırbaçlandığı, dans ettirildiği ve gazyağı sürülerek yakıldığı,
Türk askerinin kağnı üzerinde119 bir kadına tecavüz edişi ve bu tecavüz esnasında kağnının altında olan 8 yaşındaki kızının annesinin elini
(tecavüz esnasında) öpüşüdür.120
Dr. Ussher’in hatıratında bu olaylar mevcut değildir. Ussher, dağlarda yaşayan başıbozuk birtakım kanun kaçaklarının çeşitli öldürme olayları
gerçekleştirdiklerini anlatmıştır.121
Diğer yandan, Dr. Ussher, Türk askerlerinin, Ermenilerin katliamına yönelik bir genelge okuduklarını bu genelgeye göre Ermenilerin yok
edilmesi gerektiği, eğer herhangi bir Hıristiyan bir Müslüman tarafından korunursa önce kendi evinin yakılacağı, sonra Hıristiyan’ın koruyanın
gözleri önünde öldürüleceği, sonrasında ise koruyan Müslüman ve ailesinin öldürüleceği iddiasını hatıratında yazmıştır.122
Dr. Ussher’in bahsettiği talimat hakkında, ne bölgede bulunan bir diğer Amerikalı misyoner Bayan Knapp ,123 ne Rushdouni 124 ne de Türk ordusu
saflarında bulunan Nögalis herhangi bir ifade kullanmışlardır.
Senaryoda ve Ussher’in kitabında anlatılan Ermeni yaralıların Amerikan misyonuna taşındığı ve burada tedavi edildiği olayı doğru olarak verilmiştir.
Bu olay gerçekte garipsenecek bir olay da değildir. Zira Amerikalı misyonerler zaten Ermeniler için o bölgededirler ve bunu yapmaları da son
derece doğaldır.
Dr. Ussher, Ruslar’ın Van’a girişiyle Van’da kalan ve Amerikan misyonuna tedavi için getirilen Türk kadın, çocuk gibi hastalara bakılmadığını ve
sonuçta öldüklerini şu şekilde anlatmıştır: “Türklerin kendi hemşireleri yoktu... Ermeni hemşireler de böyle bir görevi üstlenmek istemediler...
Ruslara müracaat ettik, Ruslar da, normalde hastanede gönüllü olarak çalışmak istediklerini ancak Türk hastalara bakmayacaklarını söylediler ve
böyle bir şeye yanaşmadılar...” 125
Bahsi geçen Amerikan hastanesini Ermeniler Van’ı terk ederken tamamen bir harabeye çevirmişlerdir.
Konuyla ilgili olarak Van’dan Dahiliye Nezaretine çekilmiş olan 4 Haziran 1916 tarihli şifreli telgrafta, hastanenin Ermenilerin çekilişinden sonraki
durumu şöyle anlatılmıştır:
“...Hele milyonlar sarfedilerek Amerika erbâb-ı hayratı taraflarından Van merkezinde vücûda getirilmiş ve yüzlerce yetîmlerin melcé ve hayatı ve
bî-kes fukarânın meccânen mahall-i tedâvîleri ve insâniyet-i mücesseme menşe’i bulunan büyük bir mü’essesenin ma’an baykuş vîranesine
döndürülmüş ve kocaman bir vilayette şenlikten eser bırakılmamış olduğu...” 126
Hastanenin Ermeniler tarafından harabeye çevrilmesini kitabında sadece resimlerle veren Ussher, bu işi kimin yaptığından ilginç bir şekilde
bahsetmez. En ince ayrıntılara kadar bilgi vermeye çalışan Ussher, hastanesinin resimlerini koyarken hastanenin önceki halini gösteren resmin
altına “Van’da Hastane”, harabe halindeki resmin altına da, “Bombardımandan Sonra Hastane” yazılarını koymuştur.127 Ermeni tarihçilerinden
Richard G. Hovannisian ise editörlüğünü yaptığı “Armenian Van/Vaspurgan” isimli kitabında “Van 1915” isimli makalenin yazarı
Anahide Ter Minassian” isimli yazar, muhtemelen Dr. Ussher’in kitabından alınmış olduğu anlaşılan aynı resimlerin altına
“Türk Bombardımanından Önce ve Sonra Amerikan Hastanesi” ibaresini yazmıştır.128
Türklerin böyle bir harekette bulunmayacağının kanıtlarından biri de Dr. Ussher’in yazmış olduğu hatıratına koymuş olduğu bir başka resimde
mevcuttur. Ussher’in hatıratının 279. sayfasında 1917’de çekildiği yazılan bu resim, Van’da Amerikan kilisesinin sapasağlam ayakta olduğunu
göstermektedir. “Türklerin, 1915 yılında en önemli ihtiyaç olan hastaneyi yıkıp kiliseye dokunmamaları”, bu olayın ne kadar çarpıtıldığının açık
bir kanıtını oluşturmaktadır.129
Atom Egoyan’ın senaryosundaki ki bir çok diyalog Dr. Ussher’in kitabında geçmez. Örneğin, Rouben, filmin içindeki filmde Dr. Ussher’i
canlandıran Martin’e “Siz bir misyonersiniz, düşündüğünüz şeyin manası nedir? Siz bu insanlarla birlikte olmak, onlara umut vermek ve yardım
etmek için Amerika’dan buraya geldiniz. Şimdi Hıristiyanlar yok ediliyor. Şehri çevreleyen askerler tarafından kadınların ırzına geçiliyor.
Erkekler katlediliyor (kesiliyor, boğazlanıyor, çocuklar ölüme yürütülüyor vs.) siz bir savaşın içerisindesiniz, bu tamamen bir dehşet.
Nerede Hıristiyanlar...”130 gibi Hıristiyanlık sömürüsü yapılarak izleyicinin ve özellikle de hedef kitle olarak seçilen Hıristiyan dünyasının dikkatleri
çekilmek istenmiştir.
Dr. Ussher’in kitabında her ne kadar bu tür diyaloglar olmasa da, kitabın genelinden bu anlamda bir ifade yorumlandırılabilir. Yani Dr. Ussher,
bu cümleleri destekleyici bir ruh hali ve görüşlerini kitabına yansıtmıştır. Zaten Dr. Ussher’in kaleme aldığı kitap, 1917’de savaşa giren Amerika
Birleşik Devletlerinin Amerikan kamuoyu nezdinde desteklenmesini gaye edinen bir şekilde kurgulandırılmıştır.
Ussher’in kitabı okunduğunda gayet net bir demogoji ve propaganda kokusu hissedilmektedir. Oysa, Van’da, Birinci Dünya Savaşı içerisinde
bulunan ve seferberlik ilan etmiş olan Osmanlı Devleti’ne ihanet içerisinde bulunan ve bu amaçla da isyan eden son derece teşkilatlı Ermeni
çetecilerden ve Ermeni halkından oluşan bir ordu vardır. Buna ilave olarak da İran sınırından Türkiye’ye giren silahlı Ermeniler vardır.131
Kısaca, Van Ermenilerinin hiçte zayıf veya acınacak bir halleri yoktur.
Ermeniler Dr. Ussher’in kitabında birer melek olarak, Türkler de canavar gibi gösterilmiştir. Dr. Ussher bunu o kadar abartmıştır ki,
“Rusya’ya kaçabilen Ermeniler Türkler yüzünden yakalandıkları hastalıktan burada yani Rusya’da dahi ölmeye devam etmişlerdir”şeklinde ifadeleri
hatıratına koymaktan geri kalmamıştır.132
Rus ve Ermenilerin Van’dan ayrılışları sırasında aynı kafileye katılarak Van’dan kaçıp giden Dr. Ussher’in sadece bu hareketi bile bir çok şeyi
anlamak bakımından önemlidir. Ermeni terör faaliyetlerinde öncü rol oynadığının artık aleni bir şekilde bilinmesi ve hastaneye getirilen
Türkleri ölüme terk etmesi gibi sebepler bu misyonerin Van’dan ayrılmasını zorunlu kılmıştır.133
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder