24 Nisan 2015 Cuma

Ermeni Sorunun Tarihsel Boyutu 2







             Ermeni Sorunun Tarihsel Boyutu  2



“(Ermeni) Halkın(ın) duygularını harekete geçirmek için tahrik ve teröre ihtiyaç vardır. Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetinden yararlanılacaktı. Terör, halkı korumak ve Hınçak programına güven duymasını sağlamak için bir yöntem olarak kullanılacaktı. Parti (komite), Osmanlı Hükümetini terörize etmeyi amaçlamıştı. Bu suretle rejimin prestiji azaltılacak ve tam anlamıyla dağılması için çaba harcanacaktı. Terörist taktiklerin tek odak noktası hükümet olmayacaktı. Hınçaklar, o sırada hükümet hesabına çalışan en tehlikeli Ermeni ve Türkleri öldürmek istiyor ve bütün casus ve muhbirleri yok etmeye çalışıyorlardı. Parti (komite), bütün bu terörist faaliyetlerde bulunabilmek üzere kendisine özgü bir kuruluş mey dana getirecekti.”

Taşnak Partisi Hınçak Partisinde pek de farklı sayılmazdı. Nitekim K. S. Papazyan Taşnak Partisi ile ilgili şunları yazmaktadır[26]:

“Komitenin programı isyan yoluyla Türkiye Ermenistan’ına siyasi ve ekonomik özgürlük sağlamaktı... Komitenin 1892 yılında yapılan Genel Kurulunda kararlaştırılan programın 8. metodu Hükümet yöneticilerini ve hainleri terörize etmek, 11. metodu ise Hükümet kuruluşlarını tahrip etmek ve yağmalamaktı.”

Bu iki etkili siyasi örgütün kurulmasının ardından Ermeni ayaklanmaları başlamaktadır. 1889 ile 1909 yılları arasındaki yirmi yılda yaklaşık kırk adet Ermeni isyanı ve terörist faaliyeti ortaya çıkmıştır. Aşağıda bu isyanlar tarih sırasına göre listelenmektedir:

· Musa Bey Vakası (Ağustos 1889),

· Erzurum Ayaklanması (20 Haziran 1890),

· Kumkapı Gösterileri (15 Temmuz 1890),

· Merzifon, Kayseri, Yozgat Gösterileri (1892- 1893),

· First Sasun Ayaklanması (Ağustos 1894),

· Zeytun (Süleymanlı) Ayaklanması (1–6 Eylül 1895),

· Divriği (Sivas) Ayaklanması (29 Eylül 1895),

· Babıâli Baskını (30 Eylül 1895),

· Trabzon Ayaklanması (2 Ekim 1895),

· Eğin (Mamuratü’l Aziz) Ayaklanması (6 Ekim 1895),

· Develi (Kayseri) Ayaklanması (9 Ekim 1895)

· Akhisar (İzmit) Ayaklanması (9 Ekim 1895),

· Erzincan (Erzurum) Ayaklanması (21 Ekim 1895),

· Gümüşhane (Trabzon) Ayaklanması (25 Ekim 1895), 

· Bitlis Ayaklanması (25 Ekim 1895),

· Bayburt (Erzurum) Ayaklanması (26 Ekim 1895),

· Maraş (Halep) Ayaklanması (27 Ekim 1895),

· Urfa (Halep) Ayaklanması (29 Ekim 1895),

· Erzurum Ayaklanması (30 Ekim 1895),

· Diyarbakır Ayaklanması (2 Kasım 1895),

· Siverek (Diyarbakır) Ayaklanması (2 Kasım 1895),

· Malatya (Mamuratü’l- Aziz) Ayaklanması (4 Kasım 1895),

· Harput (Mamuratü’l- Aziz) Ayaklanması (7 Kasım 1895),

· Arapkir (Mamuratü’l- Aziz) Ayaklanması (9 Kasım 1895),

· Sivas İsyanı (15 Kasım 1895),

· Merzifon (Sivas) Ayaklanması (15 Kasım 1895)

· Ayintab (Halep) Ayaklanması (16 Kasım 1895),

· Maraş (Halep) Ayaklanması (18 Kasım 1895),

· Muş (Bitlis) Ayaklanması (22 Kasım 1895),

· Kayseri (Ankara) Ayaklanması (3 Aralık 1895),

· Yozgat (Ankara) Ayaklanması (3 Aralık 1895),

· Zeytun Ayaklanması (1895–1896),

· Birinci Van Ayaklanması (2 Haziran 1896),

· Osmanlı Bankası Baskını (14 Haziran 1896),

· İkinci Sasun Ayaklanması (July 1897),

· II. Abdülhamid’e Suikast Girişimi (21 Temmuz 1905),

· Adana Ayaklanması (14 Nisan 1909)

Sonuç olarak, tüm bu isyanlar ve ayaklanmalar, Ermeni Devrimci örgütleri tarafından Avrupa ve Amerika’da Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmesi olarak yansıtılmış ve bu propaganda Avrupa kamuoyunda ciddi tepkilere yol açmıştır. 

Bu yanıltma haberler sonucunda Büyük Güçler hâlihazırda kabul edilen reformların uygulanması ve yeni reformların tasarlanması için Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskılarını arttırmaya karar verdiler. İngiltere Ermenilerin durumu ile ilgili olarak 11 Mayıs 1895 tarihinde bir memorandum göndererek hükümetten bütün Ermeni isyancıların salıverilmesi; reformların uygulanıp uygulanmadığının kontrol edilmesi için bir Yüksek Komiser atanması; Sasun, Zeytun ve diğer bölgelerde zarara uğrayan Ermenilere tazminat ödenmesi gibi kabul edildiği takdirde Doğu Anadolu’yu fiilen otonom yapacak düzenlemeler talep etti. Osmanlı İmparatorluğu bu talepleri kabul ettiyse de, gerek Doğu Anadolu’nun elden çıkmasını önlemek, gerekse de Ermeni isyanlarının bu reformların uygulanmasını imkânsız hale getirmesi nedeniyle uygulayamadılar[27]. Bununla ilgili olarak, Bitlis’te görev yapan Rus konsolosu General Mayewski 1912 yılında şunları kaydediyordu[28]:

“1895 ve 1896 yıllarında Ermeni komiteleri Ermenilerle yerel halk arasında öyle bir kuşku yaydılar ki, bu bölgelerde herhangi bir reformun yürütülmesi imkânsız hale gelmişti. Ermeni din adamları hemen hemen hiçbir dini eğitim gayreti içinde değillerdi. Buna karşılık, milliyetçilik fikirlerini yaymak için çok çalıştılar. Bu tür düşünceler esrarengiz manastırların duvarları içinde gelişti ve dini görevlerin yerini Hıristiyanların Müslümanlara olan düşmanlığı aldı. 1895 ve 1896 yıllarında Asya Türkiyesi’nin pek çok vilayetinde çıkan ayaklanmaların sebebi ne Ermeni köylülerin büyük sefaleti, ne de maruz bulundukları baskı idi. Zira bu köylüler komşularından çok daha zengin ve müreffehtiler. Ermenilerin ayaklanması şu üç sebepten ileri geliyordu: 1. Bunların siyasi konularda bilinen tekâmülleri, 2. Ermeni kamuoyunda milliyetçilik, kurtuluş ve bağımsızlık fikirlerinin gelişmesi, 3. Bu fikirlerin Batı hükümetlerince desteklenmesi ve Ermeni din adamlarının telkin ve çabalarıyla yayılması.”

1908 yılında, hemen hemen kansız bir darbe ile İttihat ve Terakki Partisi iktidarı ele geçirdi. Bir yıl sonra da Sultan Abdülhamid tahttan indirilerek yerine Mehmed Reşad geçirildi. İttihat ve Terakki bu değişikliğin ardından Alman yanlısı bir politika izlemeye başladı. Bunun sonucunda Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında katıldı. Böylelikle Osmanlı- Ermeni ilişkilerinde yeni bir safha başlıyordu.

5. Birinci Dünya Savaşı (1914–1918) ve Ermeni Tehciri (1915–1916) 

Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Dünya Savaşına Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında katılması Ermeni milliyetçileri tarafından büyük bir fırsat olarak kabul edildi. Aslında savaşa katılmadan önce Ağustos 1914’te, İttihat ve Terakki yetkilileri Erzurum’da Ermenilerle bir araya gelerek onların desteğini almaya çalıştı. Taşnaklar da Osmanlı İmparatorluğu savaşa girdiği takdirde sadık vatandaşlar olarak devletlerini destekleyeceklerini bildirdiler. Ancak bu sözlerini tutmayacaklardı, zira bu toplantıdan iki ay önce, Haziran 1914’te gizlice düzenlenen Taşnak Kongresi’nde yaklaşan savaşı Osmanlı Devletinden bağımsızlık kazanabilmek için kullanma kararı alınmıştı.

Rusya Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaş ilan eder etmez Rus Ermenileri Rusya ordusuna katılarak Osmanlılara saldırı hazırlıklarına girişmeye başladılar. Eçmiyadzin Katogikosu Rusya’nın Kafkasya genel valisi Vranzof-Dashkof’a Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğuna Ermeniler konusunda reform yapmak üzere bakıda bulunması halinde bütün Rus Ermenilerinin Rusya’yı koşulsuz olarak destekleyeceğini bildirdi[29]. Savaş başlar başlamaz da Taşnak Cemiyeti hücre örgütlerine bir talimatname yollayarak Osmanlı İmparatorluğu içerisinde isyanlar çıkarmalarını emretti[30]: “Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silahlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir.”

Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimatta, “komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak itilaf Devletlerinin ve özellikle Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya, Kafkasya ve Azerbaycan'da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilaf Devletlerine yardım edeceğini” bildirmiştir[31].

Bu saldırgan açıklamalar yalnızca Ermeni siyasi organizasyonlarına has değildi. Meclis-i Mebusan’da görev yapan Papazyan, Pastırmacıyan ve Boyacıyan gibi Ermeni milletvekilleri de kısa süre içerisinde gerilla liderlerine dönüştüler. Ermeni toplumuna hitaben yazdığı bir bildiride Papazyan şunları söylüyordu[32]: “Kafkasya'da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmalı, bunlar Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmeli ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleşmelidirler”

Rus orduları Doğu Anadolu içlerine doğru ilerledikçe gönüllü Osmanlı ve Rus Ermenileri tarafından oluşturulmuş birlikler tarafından karşılanıyor ve yönlendiriliyordu. Osmanlı ordusunda görev yapan Ermenilerin büyük bir kısmı da orduyu terk ederek silah ve cephaneleri ile Rus ordusuna katılıyorlardı. Ayrıca yıllardır Amerikan misyoner okullarında depolanan silah ve mühimmat bu gönüllü ordusunu silahlandırmak için kullanılıyordu. Savaş başladıktan bir kaç ay sonra, Rus ordusu tarafından desteklenen Ermeni gerilla birlikleri Doğu Anadolu’daki şehir ve kasabalara saldırmaya başladılar. İşgal ettikleri kentlerdeki Müslüman halka büyük zulümlerde bulundular, pek çoklarını vahşice öldürdüler. Aynı zamanda yolları ve köprüleri tahrip ederek Osmanlı ordularının ilerlemesini engellemeye başladılar. Ermenilerin gerçekleştirdikleri zulümler o derece ileri boyutlardaydı ki, bölgede görev yapan Rus komutanların raporları bile bu vahşeti anlatmakta yetersiz kalıyordu.

1915 Martında Rus orduları Van’a doğru ilerlemeye başladılar. Bunu fırsat bilen Ermeniler 11 Nisan 1915’te Van’da büyük bir ayaklanma başlattılar, Türk mahallelerine girerek büyük katliamlara giriştiler ve şehrin kolayca teslim olmasını sağlamaya çalıştılar. O dönemde Amerika’da yayınlanmakta olan Ermeni gazetesi Goçnak 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında “Van'da yalnızca 1.500 Türk'ün kaldığını"” iftiharla bildirmekteydi[33].

Van’daki bu ayaklanma ve katliamdan sonra bile Osmanlı Hükümeti Ermenilerin ayaklanmalarına ve Rus ordularına verdikleri desteğe son vermek amacıyla son bir şans vermeye karar verdi. Patrik ve Ermeni kökenli milletvekillerinin de aralarında bulunduğu Ermeni kanaat önderleri ile bir toplantı düzenledi ve bu saldırılar önlenemezse ciddi önlemler alınacağını bildirdi. Toplantıdan sonra da saldırıların azalma yerine artma eğiliminde olması üzerine hükümet sonunda harekete geçti. 24 Nisan 1915’te Ermeni devrimci komiteleri kapatıldı ve bu komitelerin ileri gelen 235 üyesi devlete karşı suç işlemekten tutuklandı. İşte her yıl Ermenilerin soykırım günü olarak andıkları bu tarihte değil bir soykırım, bir idam dahi yaşanmamış olup, tutuklamaların tehcir ile bir bağlantısı da yoktur. 

Bu tutuklamaların ardından 27 Mayıs 1915 tarihinde hükümet savaş bölgelerinde yaşayan Ermeni nüfusun tehcirine ilişkin bir kanun kabul etti. Ermeniler bu kanunu soykırım kanunu olarak algılamaktadırlar. Oysa kanun maddeleri incelendiğinde tehcirin İmparatorluğun devamının sağlanması için geçici bir önlem olduğu ve Ermenilere zarar verilmeden uygulanması konusunda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Kanunun bazı maddeleri aşağıda gösterilmektedir[34]:

Bahsi geçen kasaba ve köylerde yerleşik ve nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır. 

Varışlarından yeni yurtlarına tamamıyla yerleşmelerine kadar iaşeleri mülteci tahsisatlardan karşılanmalıdır; bunlara daha önceki mali durumları ve hali hazır ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmalıdır; ihtiyaç sahipleri için Hükümet evler yapmalı, çiftçi sahibi zanaatkârlara tohum, alet, teçhizat temin etmelidir. 

Bu emrin tamamıyla Ermeni isyancı komitelerinin genişlemesine karşı bir önlem olması nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarının karşılıklı katliama girişimlerine yol açacak şekilde yerine getirilmesinden kaçınılmalıdır. 
Yeniden yerleştirilen Ermeni gruplarına refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapılacak, bunların yiyecek ve diğer ihtiyaçları sağlanacak, bu amaçla gerekecek harcamalar göçmenlere ayrılan hükümet tahsisatından karşılanacaktır. 

Göçmenlerin yolculukları sırasında varış yerlerine kadar gerekli iaşeleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yerleşebilmeleri için kredi verilmelidir. Yolculuk halindeki kişiler için kurulan kamplar muntazaman denetlenmelidir; bu kişilerin refahı için gerekli önlemler alınmalı, ayrıca asayiş ve güvenlikleri sağlanmalıdır. 
Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve sağlık durumları her gün doktor tarafından denetlenmesidir... Hasta, kadın ve çocuklar trenle, diğerleri ise dayanıklılıklarına göre katırla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir. 

Her konvoya bir müfreze muhafız refakat etmeli, her konvoyun yiyecek malzemeleri varış yerine kadar korunmalıdır... Kamplarda veya yolculuk sırasında göçmenlere karşı bir saldırı vuku bulursa, bu saldırılar derhal püskürtülmelidir. 

Sonuç itibariyle tehcir edilen Ermenilerin güvenliği ve rahatı için devlet elinden geldiği kadar tedbir almaya çalışmıştır. Ancak savaş koşulları altında yeterli yiyecek, temiz su, ulaşım araçları ve hijyen koşulları olmadığı için büyük sorunlar yaşanmıştır. Bunun yanı sıra ordu savaşta olduğundan iç güvenlik yeterince sağlanamamış ve çeteler tehcir konvoylarına saldırılarda bulunmuşlardır. Açlık ve salgın hastalıklar gibi Müslüman nüfusun da muzdarip olduğu felaketler Ermenileri de vurmuş ve tehcir sırasında binlerce Ermeni ölmüş veya öldürülmüştür.

Ermeni ölümlerinin sayısı günümüzde bile ciddi bir tartışma konusudur. Bu sayı 250.000 ila 3.000.000 arasında değişmektedir. Özellikle Ermeni propagandacılar devletin organize olarak düzenlediği katliamlar sonucunda yaklaşık 1,5 milyon Ermeninin öldüğünü dile getirmektedir. Ancak bu rakamlar başında Ermeni veya diğer gayrimüslim tebaadan yetkililerin bulunduğu Osmanlı nüfus idaresinin istatistikleriyle çelişmektedir. Fransız din adamı Monseigneur Touchet 1916 Şubatında Oeuvre d'Orient kurumunda verdiği bir konferansta 500 bin Ermeninin öldüğünün sanıldığını, ancak bunun abartılmış olabileceğini ifade etmiştir. Toynbee Ermeni kaybını 600 bin olarak göstermektedir. Encyciopedia Britanica'nın 1918 baskısında da aynı rakam vardır. Ermeniler de önce bu rakamı ileri sürmüşlerdir. Paris Barış Konferansına katılan Ermeni Heyeti Başkanı Bogos Nubar o sırada Türkiye'de hala 280 bin Ermeni bulunduğunu, 700 bin Ermeninin ise başka ülkelere göç ettiğini söylemiştir. Bogos Nubar'ın bu hesabı doğru ise, toplam Ermeni nüfusu 1.300.000 olduğuna göre, Ermeni kaybı yine 300 bin dolaylarındadır[35].

Rusya’daki 1917 Ekim Devriminin ardından Rusya Brest-Litowsk antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmiş ve Doğu Anadolu’yu boşaltmaya başlamıştır. Çekilirken bölgeyi Ermeni gerilla liderlerinin insafına terk etmiş, onlara silah ve mühimmat da sağlamıştır. Ermeni çeteleri bu güç boşluğundan yararlanarak pek çok şehir ve kasabayı işgal ederek büyük zulümlerde bulunmuşlardır. Arşiv belgelerine göre 1914 ila 1921 arasında Ermeniler tarafından katledilen Müslüman nüfusun sayısı 518.000’i bulmuştur.

Savaşın sonlarına doğru toparlanan Osmanlı ordusu Ermenileri geri püskürtmeyi başarmış ve Erivan ve Eçmiyadzin dışında kalan topraklarda ilerleyerek Bakû’ye kadar olan bölgeyi kontrollerine almışlardır. Ancak Mondros mütarekesinden sonra bir kez daha geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Artık Ermeni meselesi savaş alanında değil diplomatik konferanslarda, masada çözümlenecektir.

6. Ermenilerin ‘Büyük Ermenistan’ Hayali (1918–1922) 

Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde savaşın tüm tarafları Paris’te Avrupa’nın ve Osmanlı Devletinin savaş sonrası durumunu tartışmak üzere bir araya geldiler. 1919 yılında düzenlenen Paris Barış Konferansına Ermeniler de Bogos Nubar Paşa’nın başkanlık ettiği bir heyetle katıldılar. Konferansta Bogos Nubar Paşa neredeyse Doğu Anadolu’nun tümünü talep etti. Talep ettiği bölge Artvin, Kars, Rize, Trabzon, Giresun, Tokat, Sivas, İçel, Adan, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Elazığ, Tunceli, Gümüşhane, Erzincan, Bayburt, Erzurum, Ağrı, Van, Diyarbakır, Batman, Siirt ve Muş’tan müteşekkil bir bölgeydi. Bu illerin kapladığı alan da yaklaşık 390.000 km2’ye ulaşmaktaydı ki bu neredeyse Anadolu’nun yarısı demekti. Osmanlı İmparatorluğunun azılı düşmanlarından İngiliz Başbakanı Lloyd George bile Bogos Nubar’ın bu taleplerine Bogos’un peri masalları diyerek dalga geçecekti.

1920 yılında Osmanlı İmparatorluğu Sevr antlaşmasını kabul etmek zorunda kaldı; ancak bu anlaşma asla uygulanamadı. Antlaşmanın altıncı bölümü Ermenistan’la ilgili düzenlemelere ayrılmıştı. Antlaşmanın 89. maddesinde şunlar yazmaktadır: “Öteki Bağıtlı Yüksek Taraflar gibi, Türkiye ile Ermenistan da, Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis İllerinde, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın saptanması işini Amerika Birleşik Devletleri Başkanın hakemliğine sunmayı ve bu konudaki kararını olduğu kadar, Ermenistan’ın denize çıkışı ile sözü geçen sınıra bitişik bütün Osmanlı topraklarının askersizleştirilmesine ilişkin ileri sürebileceği bütün hükümleri kabul etmeyi kararlaştırmışlardır. ABD Başkanı Woodrow Wilson kendisine verilen hakemlik görev sırasında hazırladığı raporda Ermenilere Doğu Anadolu’dan yaklaşık 120.000 km2’lik alan verilemesini istedi. Bu da şu illeri kapsıyordu: Van, Ağrı, Kars, Artvin, Erzurum, Bingöl, Muş, Bitlis, Siirt, Erzincan, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Sivas’ın bir bölümü.

Sevr antlaşmasının ardından Ermeniler bir kez daha kendilerine vaat edilen toprakları işgal etmek üzere Doğu Anadolu’ya girdiler. Ancak Aralık 1920’de Türk orduları Ermenileri geri püskürttü ve Gümrü Antlaşması imzalanarak bugünkü Türk-Ermeni sınırı çizildi. Ermenistan o günlerde Sovyetler Birliği’ne katıldığı için bu antlaşma uygulanamadı. Ancak daha sonra 1921 yılında Rusya ile yapılan Moskova ve Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile yapılan Kars antlaşmalarıyla Gümrü Antlaşmasındaki hususlar kabul edildi.

Kurtuluş Savaşındaki Türk zaferinin ardından Ermeni meselesi ile ilgili yeni bir sayfa açılıyordu. Bu sorun Lozan Antlaşması ile hukuken çözülecekti. Lozan Konferansı sırasında Ermeni meselesinin nasıl ele alındığı ise E. Büyükelçi Gündüz Aktan tarafında yazılan ve bu CD’de de mevcut olan bir diğer makalenin konusu olacaktır.

Dipnotlar

[1] Uzman, ASAM, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, mspalabiyik@eraren.org
[2] Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Belgelerle Ermeni Sorunu, (Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1992), s. 3
[3] Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri: Cilt I (287-1851), (İstanbul: Pars Yayın, 2004), s. 1
[4] A.y.
[5] A.y., s. 9
[6] A.y., s. 17
[7] A.y., s. 24
[8] Selçuklu-Ermeni ilişkileri ile ilgili detaylı bilgi için bkz., Ali Sevim, ‘Selçuklu ve Ermeni İlişkileri’, (Yeni Türkiye, Cilt 7, No. 38, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, ss. 595-601)
[9] Moğol-Ermeni ilişkileri ile ilgili detaylı bilgi için bkz., Mehmet Ersan, ‘Selçuklular Döneminde Türk Ermeni İlişkileri’, (Yeni Türkiye, Cilt 7, No. 38, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, ss. 603-615), özellikle 611 ve devamı.
[10] Tuğlacı, a.g.e, s. 143
[11] İlber Ortaylı, ‘Osmanlı Ermenileri’, (Yeni Türkiye, Cilt 7, No. 38, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, ss. 630-632), s. 631
[12] Bu göçlerden en önemli ikisi 1486 ve 1487 yıllarında gerçekleşmiştir. Tuğlacı, a.g.e, s. 164
[13] A.y., s. 178
[14] A.y. s. 187
[15] Tülay Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine göre XVI. Yüzyılda İstanbul’da Hayat (1582-1599), (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983), aktaran, Tuğlacı, s. 191
[16] Ercüment Kuran, ‘Tarihte Türkler ve Ermeniler’, (Yeni Türkiye, Cilt 7, No. 38, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, ss. 616-620), s. 617
[17] Enver Konukçu, ‘Osmanlılar ve Millet-i Sadıkadan Ermeniler’, (Yeni Türkiye, Cilt 7, No. 38, Ermeni Sorunu Özel Sayısı, ss. 621-629), s. 623
[18] Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, a.g.e, s. 26
[19] Justin McCarthy ve Caroline McCarthy, Turks and Armenians: A Manual on the Armenian Question, (Washington D.C.: Committee on Education, Assembly of Turkish American Associations, 1989), s. 31
[20] Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, a.g.e, s. 26
[21] Antlaşmanın tam metni için bkz. www.polisci.ucla.edu/faculty/wilkinson/ps123/treaty_paris_1856.htm
[22] Islahat Fermanının tam metni için bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, (Ankara
[23] Turgay Uzun, ‘Osmanlı Devlet’inde Milliyetçilik Hareketleri İçinde Ermeniler’ in Hasan Celal Güzel (ed.), Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2001), s. 167
[24] Bu bölümdeki bilgiler derlenirken Dış İşleri Bakanlığının web sitesinin ilgili bölümleri kullanılmıştır.
[25] http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/ErmeniSoykirimIddiaları/OnSoruOnCevap.htm
[26] http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/ErmeniSoykirimIddiaları/OnSoruOnCevap.htm
[27] Musa Şaşmaz, ‘Ermeniler Hakkındaki Reformların Uygulanması’, in Hasan Celal Güzel (ed.), Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2001), s. 173
[28] http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/ErmeniSoykirimIddiaları/OnSoruOnCevap.htm
[29] http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/ErmeniSoykirimIddiaları/OnSoruOnCevap.htm
[30] Ay. y.
[31] Ay. y. 
[32] Ay. y. 
[33] Ay. y.
[34] Ay. y.
[35] Ay. y.

http://www.eraren.org//bilgibankasi/tr/index1_1_1.htm

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder