10 Mart 2018 Cumartesi

ABD’Lİ MİSYONERLERİN GÖZÜNDE 1830-1917 YILLARI TÜRKLER VE ERMENİLER, BÖLÜM 1

ABD’Lİ MİSYONERLERİN GÖZÜNDE 1830-1917 YILLARI TÜRKLER VE ERMENİLER, BÖLÜM 1


ABD'li Misyonerlerin 1830-1917 Yılları Arasında, 
Osmanlı Topraklarındaki Faaliyetleri ve Bu Faaliyetlerin iki Ülke Diplomatik ilişkilerine Etkisine Genel Bir Bakış

İsmail KÖSE,

Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi,
ismailkosetr@hotmail.com




Giriş,

Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminden çöküş evresine geçişi tarihçiler tarafından Karlofça Antlaşması ile başlatılır. Karlofça Antlaşması’ndan yaklaşık yüzyıl sonra gerçekleşen Fransız Devrimi ve devrimin yaymış olduğu milliyetçilik akımları Osmanlı azınlıklarını hareket geçiren ve dağılmayı hızlandıran en etkin tarihi gelişmelerden bir tanesi, belgide en önemlisidir. Amerikalı Misyonerler bu şartlar altında, Fransız Devrimi’nden yaklaşık otuz yıl gibi kısa bir süre sonra Osmanlı topraklarında faaliyete başladılar ve milliyetçilik akımlarının Osmanlı Devleti’nin ücra köşelerine kadar yayılmasında büyük rol oynadılar. Misyonerlerin çalışmaları on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin artık bir arada tutulamayan özellikle Hıristiyan uyruklarının en büyük ayrılıkçı düşünce kaynağı haline geldi ve dağılmayı hızlandırdı.
Aslında yönetim şekli her ne olursa olsun tarih boyunca kurulmuş hiçbir devlet, kendisine karşıt insanların yetişmesine ya da dış müdahale ile vatandaşlarının kendine karşıt hale gelmesine müsaade etmez.

Osmanlı Devleti yönetimi ve hukuki yapısı ile Sultan Halifeye bağlı bir İslam Devleti’ydi. Toplum yapısı farklı örf, adet, dil, ırk ve inançta vatandaşlardan oluştuğu için Müslüman olmayan tebaaya kendi inançlarını ve geleneklerini yaşatabilmeleri sağlamak amacıyla geniş özgürlük alanı tanınmıştı. Millet Sistemi olarak bilinen bu uygulama misyonerlerin de etkisi ile daha sonra Osmanlı Devleti’nin parçalanmasında etkin rol üstlenecektir.1

Belirtilen yapı içinde Amerikalı Misyonerlerin faaliyetleri ve kurmuş oldukları teşkilatlar daha önce de söylendiği gibi çok uluslu Osmanlı Devlet yapısının parçalanmasını hızlandırmış hatta hiç hesapta olmayan sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin American Board of Commissioners for Foreign Missions – Amerika Yabancı Ülkelerdeki Misyoner Komiserleri Üst Kurulu (ABCFM), Doğu illerinde Alevi Türkler ile Ermeniler arasında ittifak kurarak Osmanlı Devleti’ne karşı ortak bir cephe oluşturmaya özel önem vermiştir. Tehlikeyi zamanında fark eden II. Abdülhamit’in tedbirleri sayesinde bu tertip başarıya ulaşamamıştır.
Bu hadise de göstermektedir ki, misyonerlik, misyonerlerin iddia ettiği gibi dinsel bir olgu olmaktan çok, sosyal, kültürel, eğitim ve ekonomik araçları kullanarak geri kalmış uluslara nüfuz etme aracıydı.3 Misyonerlerin kurmuş oldukları okullar bu nüfuzun çok hızlı ve etkili bir şekilde yayılmasını sağlamıştır.

Oysa misyonerler her fırsatta Osmanlı idaresine olan sadakatlerinden bahsetmekte idiler fakat bu söylemlerinde hiçbir zaman samimi olmamışlardır.
Misyonerlerin faaliyetlerine izin vererek Osmanlı Devleti bilerek ya da bilmeyerek sonunu getirecek, kendine muhalif vatandaşlar yetiştirerek iç depremlerin şiddetini artıracak eylemleri peşinen kabul etmişti. Bu öngörüsüzlük ve akıl tutulmasının bedelini de hem koca imparatorluk hem de arkada kalan Türk nesli ağır bir fatura ile ödedi ve halen ödemeye devam etmektedir. Misyonerlerin amaçlarına ulaşmak için kendi fikirleri doğrultusunda yetiştirdikleri saha elemanlarının asıl amacı Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmaktı ve bu yöndeki çalışmalar halen devam etmektedir.

Amerika Devleti oluşturulurken, kuruluşta Protestanlık ve Püriten Ahlak etkin rol oynamıştı. Avrupa’da inançları, mülkleri ve canları tehdit edilen, Katolik hoşgörüsüzlük dolayısıyla ezilen sınıfları temsil eden Protestanlar kitleler halinde yeni keşfedilen Amerika’ya göç etmişler ve burada zor şartlar altında fakat liberal bir ortamda kendilerine yeni yaşamlar kurmuşlardı. Avrupa’daki Katoliklik aksine Püriten Ahlak, dünya için çalışmayı, sermaye biriktirmeyi, karlı işlere yatırım yapmayı inancın gereği olarak kabul ediyordu. 

Amerika’daki örgütlenmesini tamamlayan ve güçlenen Protestanlar Katoliklerin Cizvit papazlarının faaliyet göstermekte olduğu misyoner teşkilatlarına benzer misyoner yapıları oluşturmaya başladılar. Başlangıçta amaç diğer din mensupları olan Müslümanları ve Yahudileri Hıristiyanlığa kazandırmaktı.4

ABD’li Misyonerlerin Osmanlı Topraklarında ki Faaliyetleri 147


Osmanlı ülkesine gelen Protestan misyonerler Osmanlı topraklarındaki Müslümanları ve Yahudileri Hıristiyanlaştırmanın hemen hemen imkânsız olduğunu tespit edince, Osmanlı tebaası Hıristiyanları ve Marjinal Türk grupları Protestanlaştırma çalışmalarına ağırlık verdiler.

5 İlk olarak iki büyük azınlık grubu Rumlar ve Ermeniler ele alındı. Rumların da Protestanlaştırılması nın güç olduğu görüldü. 
Bu esnada Ermeniler ile misyonerlerin ilk teması misyoner rahip Parsons vasıtasıyla 1821 yılında gerçekleşmişti. Daha sonra misyoner Dwight Ermenice
öğrendi ve Ermeni tarihi ile ilgili araştırmalar yapmaya başladı. 

Dwight, Ermeniler için ders kitapları hazırlanması ve okullar açılması gerektiğini düşünüyordu.6 Bu çalışmalardan sonra misyonerler 1844 yılından sonra
dikkatlerini daha kolay protestanlaştırılabilen Ermenilere çevirdiler.

Rumlar artık ikinci planda kalmıştı. Bu yönelimde Rufus Anderson’un Anadolu gezileri büyük etkiye sahiptir.7 Ürünlerini yaklaşık bir asır sonra vermeye başlayacak olan yıkıcı adımlar böylece atılmış oldu. Müslüman Türklerin Hıristiyanlaştırılma çalışmaları bir süreliğine ertelenmiş olmakla birlikte I. Dünya Savaşına bir yıldan az bir süre kala misyonerler Boston’dan gelen bir emirle Müslüman Türklerin Hıristiyanlaştırılması için çalışmaları yeniden yoğunlaştırma ya karar verdiler. Resmi tepkiden kaçınılarak Hıristiyanlaştırma faaliyeti gizlice
yürütülecekti. Bu amaçla, anaokulları, çocuk ve gençlik, kadın ve kız kulüpleri kurularak faaliyetler bunların altında yürütülecek, okuma yazma bilmeyenlerin evine gidilerek propaganda yapılacaktı.8 

Milli Mücadele sonrasındaki gelişmeler bu girişimi sonuçsuz bırakacaktır. Misyonerlerin çalışmaları ilerleyen yıllarda gayrimüslim cemaatler içinde şikâyetlere neden oldu. 1880’li yıllarda Anadolu’yu gezmiş olan William W. Ramsay, “Türklerin aradan çekilmesi halinde, bölgede yaşamakta olan üç farklı Ermeni grubun birbirinin boğazını keseceğini” kaydetmiştir.9 Çalışmalarında belirledikleri yöntem, bağnaz Hıristiyan milliyetçisi tutumları  ve Müslümanlardan nefret etmelerini göz önüne alarak Amerikalı misyonerlerin Ortaçağ haçlı ruhu ile hareket ettiklerini söylemek abartılı olmayacaktır. 

Uygur Kocabaşoğlu da “misyonerlerin haçlı zihniyeti ile hareket ettiklerini ve karşılarındaki insanlara buyurgan, idareci bir yaklaşım takındıklarını” kaydetmektedir.10 

Bu çalışmada Amerikalı misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki kışkırtıcı faaliyetleri ve bu faaliyetlerin iki ülke diplomatik ilişkilerine etkileri dönemin
Amerikan kamuoyu algısı da dikkate alınarak incelenecektir.

Çalışmalarında belirledikleri yöntem, bağnaz Hıristiyan milliyetçisi tutumları ve Müslümanlardan nefret etmelerini göz önüne alarak Amerikalı misyonerlerin Ortaçağ haçlı ruhu ile hareket ettiklerini söylemek abartılı olmayacaktır. Uygur Kocabaşoğlu da “misyonerlerin haçlı zihniyeti ile hareket ettiklerini ve karşılarındaki insanlara buyurgan, idareci bir yaklaşım takındıklarını” kaydetmekte dir.10  
Bu çalışmada Amerikalı misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki kışkırtıcı faaliyetleri ve bu faaliyetlerin iki ülke diplomatik ilişkilerine etkileri dönemin Amerikan kamuoyu algısı da dikkate alınarak incelenecektir.

Misyonerlerin Osmanlı Topraklarındaki Faaliyetlerinin Başlaması

Osmanlı topraklarına ilk ayak basan misyoner 1815 yılında Mısır’a
gönderilen İngiliz Church of Missionary Society’ye bağlı bir papazdır.11
Bu tarihten birkaç yıl sonra Osmanlı topraklarına yerleşen Amerikan
misyonerleri zaman içinde arkalarına Amerika’nın askeri gücünü de alarak, kendilerinden rahatsız olunduğu ya da ülke topraklarını terk etmeleri istendiği zamanlarda bile bulundukları yerlerden ayrılmamak için direnç göstererek kapitüler hakların da sağladığı ayrıcalıklarla misyonlarını devam ettirmişlerdir.12 Misyonerler, bilerek ya da bilmeyerek bulundukları ülkelerde Amerika Devleti’nin siyasi ve ticari emellerine hizmet etmişlerdir.13

Osmanlı topraklarında örgütlenen Amerikalı misyonerler büyük oranda ABCFM14 altında örgütlenmişlerdi ve ABCFM’nin yönergelerine göre faaliyet göstermekte idiler. Misyon merkezlerinin daha kolay kontrol edilebilmesi için örgütsel alt birimler stations oluşturulmuştu.

İlk başta Anadolu’da İzmir, Bursa, İstanbul ve daha sonra Trabzon
istasyonları oluşturuldu.15  ABCFM’nin Osmanlı topraklarında faaliyet
göstermeye ve misyon istasyonları kurmaya karar verdiği yıllarda
Osmanlı Devleti iç ve dış karışıklıklar, iç isyanlar, kapitülasyonlardan
doğan sorunlar ve idari, askeri yapısındaki zaafiyetlerle boğuşmaktaydı.
Misyonerler bu şartlar altında, 1830 tarihli Türk-Amerikan Ticaret ve
Seyrüsefayin Antlaşması imzalanmadan önce 1820 yılında iki misyoner,
Plinky Fisk ve Levi Perrons ile İzmir’de çalışmaya başladı. Osmanlı
ülkesindeki ilk hedef yerler, İzmir, Beyrut, Selanik, İstanbul ve Kudüs’ten
oluşuyordu.16 Osmanlı topraklarında kurulan ilk Amerikan Misyoner
okulu, 1830 antlaşması yürürlüğe girmeden yedi yıl önce, 1824 yılında
Beyrut’ta açıldı. Amerikan Dışişleri raporlarına göre; bu tarihten başlamak
üzere 50 yıl gibi kısa bir sürede Osmanlı topraklarındaki misyoner okullarının sayısı 400’ü aştı ve okulların %70’ten fazlasının mülkiyeti de misyonerlere aitti.17

1830 antlaşmasından önce Osmanlı Devleti topraklarında faaliyet gösteren misyonerlerin en büyük destekçisi, bulundukları bölgedeki İngiliz konsolosları idi. 1830 antlaşması, misyonerlere ve Amerikan vatandaşlarına kapitüler koruma sağladı ve çalışmalarını kolaylaştırdı.

Kapitüler ayrıcalıklar, daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin hareket alanını ve egemenlik ilkesinin altını oyan araçlar olarak kullanıldı.

Babıali, misyonerlere ve misyon teşkilatlarına karşı uzun erimli bir politika oluşturamadı, Müslim ve gayrimüslim cemaatlerden gelen şikayetler üzerine; misyonerlere, teşkilatlarına ve okullarına yönelik kısa vadeli çözümler arandı. Ayrıca, 1830 antlaşmasının sağlamış olduğu kapitüler haklar misyonerler için koruyucu zırh vazifesi görmekteydi ve böylece misyonerler ile teşkilatları Osmanlı hukuk sisteminde ayrıcalıklı bir pozisyona yükselmişti. Amerikan temsilcileri bu süre içerisinde misyonerlerin haklarının ve faaliyetlerinin korunması için azami çaba sarf etmişlerdir.18

ABCFM tarafından 1830 yılında iki misyoner Eli Smith ve H. G. O. Dwight, İstanbul’a gönderilerek buradan tüm Anadolu’dan İran sınırına kadar bir yıl sürecek inceleme gezisi yaptılar. İki misyonerin raporları daha sonra misyoner istasyonlarının kurulmasında öncü rol oynadı.

Smith araştırmalarında Müslümanların Hıristiyanlaştırılması nın
imkansızlığını fark etmişti ve Hıristiyanların Protestanlaştırılması ile
düşman topraklarına nüfuz edilebileceğini belirtmişti.19 Bundan sonra
özellikle Alevi Kürt ve Ermeni Osmanlı vatandaşlarının yaşadığı bölgelerde
incelemeler yapmak üzere misyoner görevlendirmesi yapıldı.20
Bununla birlikte, İstanbul’a ilk atanan Amerikan mukim elçi ve maslahat güzarlarının ticari ilişkilere zarar vermemek için ilk dönemlerde misyonerler lehinde girişimde bulunmaya istekli olmadıkları görülmektedir.

Bu politika 1840’lı yıllardan sonra terk edilecektir.21 

Misyonerler 1857’li yıllarda İmparatorluğun Balkan topraklarına da el atmışlar,
örneğin Bulgaristan’da saha durum tespit çalışmalarını başlatmışlardı.
Çalışmalar sonuç vermeye başlamış, misyonerlerden önce birkaç adi adli
vaka haricinde hadisenin meydana gelmediği Bulgaristan topraklarında
bir Bulgar milliyetçiliği ve Osmanlı Devleti’ne isyan duygusu uyanmaya
başlamıştır. Bu esnada misyonerler gönderdikleri raporlar ile Amerikan
ve Avrupa kamuoyunu Bulgaristan ayaklanması için hazırlıyorlardı.22
Bulgaristan’da deneyim kazanan misyonerler aynı çalışmaları daha
sonraki yıllarda Osmanlı tebaası Ermeniler arasında yürürlüğe koyacaklar,
gönderdikleri yanlı rapor ve haberler ile Amerikan kamuoyunda
Türk karşıtı bir kanı oluşturacaklardır.23 Merkezden gelen talimat ve
misyonerlerin şikâyetleri neticesinde Amerikan elçileri misyonerleri
koruma hususunda o kadar ileri gitmişlerdir ki, bazen kendi vatandaşlarının
ve özellikle misyonerlerin çalışmalarını zorlaştıran valilerin dahi
görevden alınmasını isteyebilmişler dir. 

Örneğin; 1861-1862 yıllarında Amerikan elçisinin telkinleri ile iki vali görevden alınmıştır.

Misyonerlerin çalışmaları ve örgütlenmelerine uzun süre dokunmayan
Babıali, özellikle misyonerlerin muzır yayınlarının kontrol altına alınabilmesi için 1862 yılına kadar Amerika’da ve diğer Avrupa ülkelerinde basımı gerçekleştirilip Osmanlı topraklarına kontrolsüz bir şekilde sokulan külliyatlı kitap, gazete ve yayınların meydana getirmiş olduğu karışıklıklara son vermek için 1862 yılında yabancı yayınlara sınırlama koyan bir notayı elçilik ve diplomatik temsilciliklere gönderdi.

1862 yılı itibarıyla Osmanlı topraklarına sokulacak tüm kitap, gazete ve
benzeri yayınların kontrolden geçirildikten sonra dağıtılmalarına izin verilmesi kararı alındı. Babıali’nin bu kararı Osmanlı topraklarında istedikleri gibi hareket eden ve propaganda yapan Amerikalı misyonerlerin rahatını kaçırmıştı. Kararın kaldırılması için girişimlerde bulunmakta gecikmediler. Fakat Hariciye Nazırı Ali Paşa, diğer ülkelerin de kendi topraklarında benzer kamu güvenliğini bozucu yayınlara izin vermediğini söyleyerek bu isteği reddetti. Misyonerlerin ve dağıttıkları yayınların Osmanlı topraklarında neden olduğu olumsuzluğun farkında olan Orta elçi E. Joy Morris Bakanlığına göndermiş olduğu notta bu konuda Babıali’nin hassasiyetinin dikkate alınarak ajite edilmemesini tavsiye
etmekteydi. Bununla birlikte misyonerlerin dağıtılmasına izin verilmeyen
yayınlarının büyük kısmı Morris’in girişimleri ile müsaade almayı başarmıştır.24
Misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki basım ve yayım faaliyetleri o derece ilerlemiştir ki, 1875 yılında İstanbul’da basılmakta olan misyoner kitaplarının sayısı 393’e, dil çeşitliliği ise yediye ulaşmıştı. Misyonerlerin bu derecede büyük bir külliyata ulaşmaları 40 yıllık bir çalışma neticesinde mümkün olmuştur ve artık kitap satışlarından para kazanarak diğer çalışmalarını finanse edecek düzeye ulaşmışlardı. Bu nedenle misyonerler yeni getirilen düzenlemelere şiddetle karşı çıkarak Babıali’nin eski uygulamaya dönmesini ya da kendileri için bir istisnai durum oluşturulmasını istiyorlardı.25

Misyonerler Osmanlı topraklarında çalışmaya başladıklarında “Türkiye Misyonu” altında örgütlenmişlerdi. 1860 yılına kadar elde edilen gelişme ve teşkilatlanma misyon yapılarında alt istasyonların kurulmasını gerekli hale getirmiştir. Bu nedenle Türkiye Misyonu üç ana bölgeye ayrılarak yeni bir idari düzenleme gidildi. Doğu Misyonu’nun merkezi Harput olarak belirlenmişti.

Bu esnada özellikle Kudüs ve Yafa etrafında Amerikalı misyonerlerin
teşviki ile koloni kurma çalışmaları sürmekteydi. 1866 yılında Amerikan
ABD’li Misyonerlerin Osmanlı Topraklarında ki Faaliyetleri 151 vatandaşı 40 aileden oluşan bir topluluk Kudüs Valiliği’ne başvurarak koloni kurmak üzere kendilerine toprak satılmasını talep etti. Amerikan elçisi Morris, kolonici Amerikalılara yardım ediyordu. Fakat Babıali bu isteği geleneksel dış politikaya ters düştüğü ve bölgedeki düzeni bozacağı gerekçesi ile reddetmiştir.26
Buna rağmen misyonerler; Kudüs, İstanbul, Suriye ve Doğu Anadolu gibi çok geniş bir coğrafyada Amerikan konsoloslarının koruması altında faaliyet göstermeye, özellikle Kudüs havalisinde koloniler kurulabilmesi için gerekli alt yapıyı hazırlamaya devam ettiler. Misyonerler, özellikle Müslüman Türklerin Protestan Hıristiyanlar yapılabilmesi için ancak kendi ırkdaşları tarafından din değiştirmelerinin sağlanmasının mümkün olduğunun farkına varmışlardı ve çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırmışlardır.27 Daha önceleri uygulamada olan Hıristiyanlığı seçen Müslümanların ölümle cezalandırılması kuralından vazgeçilmesi misyonerlerin işini kolaylaştırmıştı. Her ne kadar serbest bırakılsa da Müslümanların Hıristiyanlaştırılması kolay olmadığı için misyonerler
diğer cemaatlerdeki yerli Hıristiyanları Protestanlaştırmaya yoğunlaştılar.
Buna karşın özellikle Suriye’deki diğer Hıristiyan cemaatleri Protestanlığı ateizm ile eş tutarak Amerikalı misyonerlere karşı Türk makamlarından sürekli yardım istiyorlardı.28

Misyonerler ulaştıkları muazzam büyüklükteki yazılı külliyatın yanında yoğun şekilde okul ve hastane de kurmuşlardır. Bu kuruluşları kurarken pek çok durumda Osmanlı Hükümeti’n den izin almaya gerek görmeksizin faaliyet göstermişler, kendilerine dokunulmaması için de özellikle Amerika’da yayınlanmakta olan gazetelerde okullarının kapandığı propagandasını yapmışlardır.

Misyonerlerin Osmanlı ülkesindeki ilk organize geniş çaplı eğitim
kurumu girişimi Robert Koleji’dir. Misyoner Cyrus Hamlin’in girişimleri
ile 1863 yılında Amerikalı işadamı Christopher R. Robert tarafından
kurulan Robert Koleji29 1875 yılında, Ermeni, Rum, Türk, Fransız,
Amerikan, Bulgar, Yahudi ve diğer milletlerden yaklaşık 200 öğrenciye
eğitim veriyordu.30 Eğitim dili İngilizce olan Kolej daha önce de söylendiği
gibi ilerleyen yıllarda Bulgar isyanının önderlerini yetiştirecektir.
ABD’nin İstanbul Büyükelçisi (1913-1916) Henry Morgenthau,
“Robert Koleji’ni Amerikan yönteminin Osmanlı topraklarına nasıl
mükemmel bir şekilde nüfuz ettiğinin en güzel örneklerinden bir tanesi
olduğunu” belirtmektedir.31 Kurulduktan 30 yıl sonra, misyonerlerin
kontrolündeki Robert Koleji’nde on farklı milliyetten 200’ün üzerinde
öğrenci eğitim görüyordu.32 Uygur Kocabaşoğlu, Amerikan kolejlerini,
“Amerikan misyoner eğitim dizgesinin mostralık malları, bir başka
deyişle ABCFM’nin vitrine koyduğu yüksek okullar…”33 olarak niteler.
Osmanlı eğitim sisteminin çağın gereklerini karşılayamaması ve geri
kalması Amerikan kolejlerine rağbetin hızla yükselmesine neden olmuş
ve kolejler vitrindeki yerlerinin hakkını vermişlerdir.

1875’li yıllardan sonra misyonerler öncülüğünde artık gücünü kazanmış
ve örgütlenmesini tamamlamış olan Protestanlar diğer Hıristiyan
cemaatlere tanınmış olan hakların kendilerine de tanınmasını ve bu
amaçla Babıali tarafından bağımsız bir cemaat olduklarını belirten beratın
kendileri için de düzenlenmesini talep etmeye başladılar. Bu amaçla
Protestan Topluluğu temsilcisi Hagoss Mattosyan Osmanlı, Alman ve
İngiliz makamlarına başvurularından sonuç alamayınca Amerikan elçisinden
yardım istendi.34

Her ne kadar cemaat statüsünü henüz elde edememiş olsalar da misyonerler
geniş Osmanlı arazisinde istedikleri gibi hareket ediyorlardı.

Bu hareketlere bir kısıtlama koyabilmek için özellikle Ermenilerin
yoğun olarak yaşamakta olduğu Güneydoğu bölgesinde Babıali’nin talimatı
ile misyonerlere bir ilden başka ile geçiş izni sağlayan teskere verilmiyordu.
Bu durumlarda Amerikan ortaelçileri devreye girerek gerekli teskereler ve misyonerlerin yolculuk esnasındaki güvenliklerini garanti altına alacak korumalar eşliğinde seyahat etmeleri sağlanıyordu.35

Misyonerlerin Yayın Faaliyetleri Misyonerler, İstanbul’da haftalık bir dergi çıkartıyorlardı. Dergi üç farklı alfabede, Ermeni, Yunan ve Osmanlı Alfabesinde Türkçe dilinde basılıyordu. Çünkü hedef kitle olan Ermeniler ve Rumlar kendi ulusal dillerinden ziyade Türkçe bilmekteydiler. Derginin Ermenice basımı
1846, Ermeni harfleri ile Türkçe basımı 1858 ve Yunan harfleri ile Türkçe basımı 1872 yılında başlamıştı. Misyoner raporlarında zikredilen dergilerin bazı güçlük ve engellemelere rağmen yukarıda belirtilen tarihlerden itibaren aralıksız yayınlandığı bildirilmektedir. Dergilerin ilk sayfasında ahlaki ve dini makaleler, ikinci sayfasında eğitsel yazılar, üçüncü sayfada yerli görüşler ve dördüncü sayfada güncel siyasi haberlere yer veriliyordu. Dergiler vasıtasıyla Protestan cemaat kendi içinde haberleşebiliyor, toplantı ve benzeri ilanlar bu sayede duyuruluyordu.

Dergiler tüm Osmanlı topraklarındaki abonelere posta yoluyla ABD’li Misyonerlerin Osmanlı Topraklarında ki Faaliyetleri 153 gönderilmekteydi. Bu dergilerin yanında çocuklara Protestanlık propagandası yapılabilmesi için aylık resimli dergiler çıkartılıyordu. Haftalık dergilerin dillerinde çıkan zikredilen aylık yayınlar, ek olarak Bulgarca da yayınlanıyordu.36

Amerikalı Misyonerler 1870 yılında bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan alanın tümünü etki alanları içine almayı başarmışlardı.
Aynı zamanda 1870’ler misyonerlerin kuluçka evresinin bitmesiyle
ve yaklaşık 50 yıldır ektikleri fesat tohumlarının ilk meyvelerini vermeye
başladığı yıllardır.37 Bununla birlikte misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki
gayrimüslimleri, özellikle Ermenileri Protestanlaştırmaya çalışmaları Hıristiyan cemaatler içinde huzursuzluğa neden olmuştu.

Örneğin; 

Bitlis ilindeki misyonerler 13 yaşındaki bir Ermeni çocuğu  Protestanlaştırarak korumalarına almışlar ve şikayet üzerine çocuk misyonerlerden alınarak babasına geri verilmişti. Misyonerler bu durumu elçiliklerine şikayet etmekte gecikmediler. Hariciye Nazırı Ali Paşa şikayete verdiği cevapta yerel idarenin kanunlara göre hareket ettiğini bildirerek misyonerlerin talebini reddetti.38 
Daha önce de söylendiği gibi, misyonerlerin Hıristiyan tebaayı Protestanlaştırması cemaatler içinde huzursuzluğa neden oluyordu. İhtida eden Hıristiyanlar diğerleri tarafından tehdit ediliyordu. Misyonerler mühtedilere yönelik tehdidin yakın zamanda kendi hayatlarını da riske edeceği korkusu ile zaman zaman elçiliklerine başvurarak koruma talep etmekteydiler. İhtida eden
Hıristiyanların hayatlarını tehdit edenler genellikle Rusya ve Yunanistan
tarafından kapitüler koruma sağlanacağı garantisi verilerek ajite edilen Osmanlı uyruğu Rumlar ya da Ermenilerdi. Bu gibi durumlarda Amerikan Elçiliği Babıali’ye başvurarak vatandaşlarının korunmasını talep ediyordu.39

Peşpeşe meydana gelen hadiseler ve isyanlar neticesinde Babıali, misyonerlerin faaliyetlerinden ve müesseselerinden kuşkulanmaya başlamıştı.

1899 yılından itibaren özellikle Trabzon, Beyrut, Halep, İzmir, Harput, Elazığ, Bitlis ve Erzurum valilerine misyonerlerin faaliyetleri ile ilgili düzenli raporları merkeze göndermeleri talimatı verildi. 1905 yılında ise vilayetlere gönderilen ferman ile Misyonerler denetimindeki Amerikan okulları ve bu okullara giden Müslüman talebeler hakkında bilgi istendi.40 Oysa Babıali şüphelenmekte geç kalmıştı. Çünkü 1900 yılına varıldığında, misyoner teşkilatları Trabzon Mersin çizgisinin batısında kalan yedi istasyonda (Trabzon, Merzifon, Sivas, Kayseri, Bursa, İzmir ve İstanbul) ve toplam 102 uç alt birimde örgütlenmesini tamamlamıştı.41 
Kapitülasyonlar gibi kurşun geçirmez bir zırha sahip bu örgütleri artık söküp atmak imkansızdı.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder