11 Mart 2018 Pazar

TEHCİR KARARI ÜZERİNE AMERİKA KAMUOYUNDA ERMENİ PROPAGANDASI BÖLÜM 1

TEHCİR KARARI ÜZERİNE AMERİKA KAMUOYUNDA ERMENİ PROPAGANDASI  BÖLÜM 1

Mahir KÜÇÜKVATAN*
* Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uzmanı, 
(kucukvatan@gmail.com).



TEHCİR KARARI ÜZERİNE AMERİKA KAMUOYUNDA ERMENİ PROPAGANDASI

Özet;

Ermenilerin I. Dünya Savaşı yıllarında İtilaf devletleri ile işbirliği yapmaları nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu tehcir kararını alır ve Ermenileri cephe gerisini tehlikeye düşürmeyecekleri bölgelere sevk eder. Osmanlı İmparatorluğunun tehcir kararı Ermeni propagandası için büyük bir kaynak haline gelerek ABD kamuoyunun gündemine yerleşir. 
Tehcir uygulaması süresince ABD kamuoyunu meşgul eden Ermeni propagandası, uygulamanın sona ermesiyle giderek önemini yitirir ve ABD kamuoyunun gündeminden çıkar.

Giriş;

Osmanlı İmparatorluğunun çok uluslu yapısı içerisindeki azınlıklar zaman içerisinde büyük devletlerin onun iç işlerine karışabilmesine imkân 
sağlayan unsurlar haline gelmişlerdi. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Osmanlı Devleti’ndeki azınlıkları ve azınlıkların bağlı oldukları din ya da mezhepleri 
konu ederek menfaat elde etme yarışına diğer büyük devletlerden geç başlamıştı. ABD geç başladığı bu yarışta kendisine hedef olarak Ermenileri seçmişti. Bu ülkenin misyonerlik faaliyetleriyle nüfuz etmeye çalıştığı gayrimüslim tebaa arasında Ermenilerin en başta yer almasının iki önemli nedeni bulunmaktaydı. ABD ile Osmanlı Devleti arasında 1830 yılında yapılan ticaret anlaşması uyarınca, ABD Osmanlı Devletinde çalışacağı simsarları kendisi seçebilecekti 1. O dönemde Osmanlı ticaretinde Rumların, Yahudilerin ve Ermenilerin konumları değerlendirildiğinde, ABD’nin Osmanlı Devleti içerisindeki Rum ve Yahudi toplumları üzerinde misyonerlik faaliyetleri yürütmesi pek olası değildi. ABD bu değerlendirmelerle Osmanlı Devleti içerisindeki ticari ilişkilerini Ermenileri merkez alarak kurdu. O dönemdeki Osmanlı Ermenilerinin sosyal yapıları değerlendirildiğinde, Ermenilerin diğer azınlıklara kıyasla kendi toplumları içerisindeki eğitim problemini çözememiş oldukları gözlemlen mekteydi. Ermeni toplumunda merkezi ve kontrollü bir eğitim sisteminin mevcut olmamasının dışında, Ermeniler batılı ve laik eğitim tarzına karşı bir arayış içerisindeydiler 2. 

Ticari bağlantılarla temelleri atılan ilişkilere Ermenilerin eğitim konusundaki ihtiyaçları da eklenince, Amerikalı misyonerler kendilerine nüfuz alanı olarak 
Ermenileri seçtiler. 

I. Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde ABD-Ermeni ilişkileri yaklaşık yüzyıllık bir geçmişe sahip olmuştu. Yüzyıllık süreç içerisinde ABD-Ermeni ilişkileri artarak devam ederken Osmanlı tebaası olan pek çok halk batılı devletlerin desteği ile bağımsızlıklarını kazanmıştı. Bağımsızlık fikirlerinin alevlendiği bu yıllarda Osmanlı Devletini de içerisine alan bir savaşın başlaması Ermenilerin zihinlerinde bağımsızlık fikirlerinin güç kazanmasına neden oldu. 
Ermenilerin bağımsızlık fikirleri çıkarlar doğrultusunda büyük devletlerden yoğun destek görüyordu. Savaş sebebiyle Osmanlı Devletinde seferberlik ilan 
edilmişti. Seferberliğin ilanı ile birlikte Ermeniler orduya katıldılar ve silahları ile birlikte firar ederek düşman tarafına geçmeye başladılar3. Rusların planı 
Ermenilerin Osmanlı ordusunun arka saflarını emniyetsiz hale getirerek Rus ilerlemesini kolaylaştırmaları idi. Çanakkale savaşlarının yaşandığı dönemde 
Ermeniler Osmanlı Devletini iki cephe arasında bırakmak ve zayıflatmak için 15 Nisan 1915 tarihinde Van, Çatak ve Bitlis’te ayaklandılar4. 

Ermeniler başlattıkları ayaklanmalarda bölgedeki Türklere karşı katliamlar gerçekleştirirlerken, yaşananların ABD’ndeki yansımaları gerçeklerin tam aksi yönünde oldu.

Tehcir Kararı Öncesinde Ermeni Propagandası Ermenilerin Van’daki isyanları ile birlikte ABD kamuoyu Türkiye’deki Ermenilere karşı ilgisini arttırmış ve basın yayın organlarında sıklıkla Ermenilerden bahsedilmeye başlanmıştı. Ermenilerin isyan hareketlerine haklılık kazandırmak adına Ermenilerin yaşadığı yerlerdeki nüfus oranları gerçekte olduğundan farklı gösterilmekteydi. Diyarbakır, Van, Harput, Elazığ gibi yerlerde nüfusun büyük çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu ve bu bölgelerde Türklerin kendilerini ev sahibi gibi hissetmelerinin yanlış olacağı ifade ediliyordu5. Ayrıca Ermenilerin Van’da başlayan ve çevre illere de yayılan isyanları Türklerin Ermenilere zulmü olarak nitelendiriliyordu. Van bölgesinde Türklerin ve Kürtlerin Ermeni köylerini yıktıkları6, saldırılarda 5.000 ile 10.000 arasındaki Hıristiyan’ın katledildiği ve 850 Ermeni kadınının Kürtler tarafından köle olarak satıldıkları iddia ediliyordu7. Haber kaynakları saldırılarda Türk ve Kürtlerin Van’a 17.000 top atışı yaptıklarını, Ermeni savunmasının zayıfladığını ve Van’da bulunan otuz Amerikalı misyonerin hayatlarının tehlikede oluğunu belirtiyordu8. Çatışmalarla ilgili olarak yapılan haberlerde Ermenilerin 
masum oldukları vurgusu yapılmaktaydı. Bu masumiyet nitelemesine; bir de türlü kötülüklere karşı onların kendilerini savundukları yönünde bir kanı 
eklenmekteydi. Ermenilerin dışında Amerikalı misyonerlerin hayatlarının da tehlikede olduğuna vurgu yapılıyordu. Bunun nedeni ise Ermeni olaylarına ilgi 
göstermeyen kesimlerin duruma olan ilgilerini arttırmaya çalışmaktı. Ayrıca uygulamaya başlanılan karşı propaganda da Türk yönetimi karalanmaya 
başlanmıştı. Mevcut yönetimin II. Abdülhamit rejimini benimseyerek azınlıklar üzerinde baskı uyguladığı iddia ediliyordu9. Osmanlı Devletinin Ermenilere 
uyguladığı iddia edilen baskının sadece Anadolu’da değil İstanbul’da da uygulandığı, Ermeni ileri gelenlerinin tutuklandığı ve hatta bu Ermeniler 
arasında bir meclis üyesinin de bulunduğu haberleri yapılmaktaydı10.

Ermeni sorunu sadece ABD kamuoyunun değil aynı zamanda ABD dışişlerinin de gündemindeydi. ABD’nin İstanbul Büyükelçisi olan Henry Morgenthau gelişmeleri yakından takip ediyordu. Savaş yıllarında birçok devlet Osmanlı Devleti ile olan diplomatik ilişkilerini ABD büyük elçiliği arabuluculuğu ile devam ettirebileceğini değerlendiriyordu. 11. Diğer devletlerin bu yaklaşımı sayesinde ABD büyük elçiliğinin elde etmiş olduğu diplomatik avantaj  büyük elçi Morgenthau’nun önemli bir siyasi güç haline gelmesini sağlamıştı.

Ayrıca elde edilen bu diplomatik arabuluculuk sıfatı; Osmanlı cephesindeki tüm gelişmelere ABD’nin nüfuz etmesine de imkân sağlamaktaydı. ABD uluslararası dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmenin dışında, yaklaşık yüzyıllık misyonerlik ve ticaret ilişkilerinin bulunduğu ABD-Ermeni  ilişkilerinin savaş nedeniyle zedelenmesini istemiyordu. ABD diplomatik fırsatları kullanmaya başladığında Büyükelçi Morgenthau’nun; başta kendi vatandaşları olmak üzere diğer ülke vatandaşları için de endişe duyduğu ifade edildi12. Morgenthau Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine dostane bir şekilde devam etmek istiyorsa yabancılara iyi davranmak zorunda olduğuna inanmaktaydı13. ABD’nin Ermeniler üzerindeki ilgisi bir anda ABD’nin savaşa girmeye yaklaştığı 
konusunda düşüncelerin artmasına neden olmuştu ki, ABD yönetimi savaşa girmemeyi konu alan bir karar aldı14.

ABD gündeminde konu sıcaklığını korurken Van’da silahlanan Ermeniler Türk kuvvetlerini meşgul ederek15 16/17 Mayıs gecesi Rusların Van’ı ele geçirmelerine yardımcı oldular16. Ermeniler ile işbirliği içerisinde olan Ruslar bir yandan Doğu Anadolu’ya askeri harekât düzenliyorlar diğer yandan da 
Ermeni çıkarlarına hizmet eden siyasi faaliyetleri yürütmeye devam ediyorlardı. Siyasi faaliyetler kapsamında İstanbul’daki Rus Büyükelçisi ABD yönetimine 
Osmanlı Devletindeki Hıristiyanların durumları hakkında İstanbul yönetimine baskı yapılması yönünde görüş bildirdi17. Artan propagandanın etkisiyle İtilaf 
devletleri bir açıklama yaparak Ermeni olaylarından Osmanlı yönetimini ve yönetimle ilişiği olan herkesi sorumlu tutacaklarını açıkladılar18. Rusların Van’ı 
ele geçirmeleri ve İtilaf devletlerinin destekleri Ermenileri cesaretlendirmiş olmalıdır ki ABD’nde yaşayan bin kadar Ermeni Türklere karşı Rus ordusunda 
savaşmak üzere ABD’nden yola çıkmak için hazırlanmaya başladı19. Artan Ermeni milliyetçiliği ABD kamuoyunda da büyük yankılar yaratmaya başlamıştı. ABD kamuoyuna Türklerin binlerce Ermeni’yi katlettiklerini, Ermeni erkeklerinin Osmanlı ordusunda görev aldıklarını ve bu nedenle geride kalan savunmasız ailelerinin katledildiğini iddia eden haberler yayılmaya başlamıştı. ABD basınına göre yüzyıllardır kültürlerini koruyan Ermeniler doğunun Belçika’sı konumundaydılar ve Ermenilere yapılanların bir bedeli olmalıydı20. 


ABD kamuoyunun Ermeni sorunu ile yoğun olarak ilgilendiği bu dönemde Osmanlı yönetimi cephe gerisinin güvenliğini almak üzere çalışmalar 
yapmaktaydı. Osmanlı Dâhiliyesi Ermenilerin Rusya ile işbirliği yaparak ordu ve halk için tehlike oluştur hale geldiklerini değerlendirerek, Ermenileri 
cephe gerisini tehlikeye atmayacakları yerlere sevk etme kararını aldı. Tehcir kararı 26 Mayıs 1915 tarihinde Dâhiliye Nezaretinden Sadarete gönderildi. 
Sadaret ise Dâhiliye Nezareti tarafından gönderilen kararı 29 Mayıs tarihinde Vükela Meclisine sevk etti. Vükela Meclisinin 30 Mayıs 1915 tarihinde kararı 
onaylaması üzerine Ermeni tehciri resmen uygulamaya konuldu21. Osmanlı Devletinin tehcir kararını alması ve uygulamaya koyması ABD’nde süregelen 
Ermeni propagandası için yeni ve büyük bir kaynak oluşturmuştu. 

Kullanılan propaganda malzemelerinin büyük çoğunluğunu yaşanan ya da yaşandığı iddia edilen olaylarda görgü şahidi olduğu varsayılan kişilerin 
ifadeleri oluşturmaktaydı. Bir Kürt görgü şahidinin ifadelerine göre Muş bölgesinde bir polis şefinin “Savaştayız; Ermeniler Rusların arkadaşı, bu yüzden ne kadar az kalırlarsa o kadar iyi” sözlerini sarf ettiği iddia edilmekteydi ve aktarılan ifadeler ABD basını tarafından ustalıkla kullanıldı. Aynı dönemde İstanbul’daki ABD Büyükelçisi Morgenthau ise ABD hükümetinin Ermenilere yardım etmesi için girişimlerde bulunmaya devam etmekteydi. Morgenhau’ya göre doğuda açlık tehlikeli seviyelere gelmişti ve insanlar kendilerine yardım edilmesi için yalvarmaktaydılar. Ayrıca bölgede Amerikalı misyonerlerinin çalışmalarına devam ettikleri bilgisi de diğer ifadelerin arasına eklenmişti22. Morgenthau’nun Ermenilere yardım yapılmasını istemesinden kısa süre sonra aynı konu bir kez de Amerikan Misyonerler Yönetimi tarafından dile getirildi. Misyonerler Yönetimi bölgeye yardım gönderilmesinin gerekliliğinden bahsederken konuyu sadece Ermeniler olarak ele almadı ve Müslümanların da açlık içerisinde olduklarını vurguladı23. Misyonerler açlığın yanında salgın hastalıkların bölge insanları arasında çok yaygın olduğu ve bölgede kırk bin kişiye bir doktor düştüğü bilgilerini de veriyorlardı24. O dönemde büyük bir tifüs salgını vardı ve hastalık savaş şartları içerisinde kontrolsüz hale gelmekteydi25. 

Tehcir kararının uygulamaya konulması ile birlikte ABD kamuoyundaki Ermeni propagandasında büyük bir artış söz konusu oldu. Ermeniler Osmanlı 
Devletinin cephe gerisini tehlikeye düşürmeyecekleri bölgelere taşınırken bu durum ABD basınına olduğundan farklı yansıyordu. ABD basınına göre; Ermeniler Osmanlı yönetimi içerisinde şimdiye kadar hiç böyle zulme uğramamış lardı. Sistematik olarak evlerinden tahliye edilen Ermenilerin evleri yıkılıyordu. Ermeniler açlık ya da kılıç korkusu altında Konya yakınlarındaki, yukarı Mezopotamya’daki ve Arabistan’daki çöllere ölüme götürülüyorlardı. 
Geri kalan Ermeniler ise Kürtler tarafından soğukkanlılıkla öldürülmekte ya da Türk yönetimi tarafından yargılanmadan asılmaktaydılar26. Sadece Doğu Anadolu’daki Ermeniler değil diğer bölgelerdeki Ermeniler de küçük gruplara ayrılarak uzak bölgelere sevk ediliyorlardı. Son dönemde Çanakkale 
bölgesinden 56.000, Büyükada’dan 10.000 ve İzmit bölgesinden 6000 kişi sevke tabi tutulmuştu27. 

Aynı günlerde Türk karşı harekâtı ile Ruslar ve Ermeniler geri çekilmeye başlamışlardı. Rus geri çekilmesi ABD basınında Türklerin yıkımı olarak 
gösterilirken, bu duruma örnek olarak Başkale veriliyordu. Başkale’nin iyi mağazaların, Avrupa mobilyaları ile döşenmiş iki katlı evlerin bulunduğu güzel 
bir yer olduğundan, ancak şuan Başkale’de bir tek insanın bile yer almadığından bahsediliyordu. İddialara göre Başkale’deki Ermeniler küçük gruplara ayrılarak 
göç ettirilirlerken kadınlar Kürt beylerinin haremleri arasında paylaşılmışlardı28. Türk birliklerinin Van’a yaklaşması sonrasında Ermeniler Rusya’ya doğru 
kaçmaya başlamışlardı29. Basın Türklerin Bitlis ve çevresinden 9.000 Ermeni’yi toplayarak Dicle nehrinin yanına götürdüklerini, budara her bir Ermeni’yi tek 
tek kurşuna dizdiklerini ve ardından kaçmaya çalışan binlerce Ermeni için bu katliamı tekrarladıklarını iddia ediyordu. Haberlerin devamında Türklerin dört 
taburunun Muş bölgesine gönderildiği ve bölgedeki 12.000 Ermeni’nin hepsini öldürmeleri için emir aldıkları yer almaktaydı. Diğer iddialar ise Diyarbakır’da 
var olan tüm Ermenilerin öldürüldüğü yönündeydi30. Birer propaganda malzemesi niteliğinde yayımlanan bu abartılı ifadeler Ermeni çıkarlarına 
tam anlamı ile hizmet etmekteydi. Aynı dönemde Osmanlı yönetimi tehcir uygulaması hakkında kararlar almaktaydı. Osmanlı yönetiminin tehcire tabii 
tutulan Ermenilerin masraflarının devlet tarafından karşılanması, sevk edilen Ermenilerin emniyetlerinin sağlanması ve sevk edilenlere saldıranların şiddetle 
cezalandırılması yönünde aldığı karar, Türkler hakkında ABD basınında yer alan iddiaları çürütür nitelikteydi31. Türkler hakkında karalamalar devam ederken Ermenileri destekleyen ya da haklı gösteren propagandalara da devam edilmekteydi. Van’daki Rus işgali sırasında 1.000 kadar Ermeni Türk kuvvetleri 
ile çarpışmışlardı. 1.000 kişilik Ermeni grubunun sadece 150 kişi kadarı Rusya Ermeni’si idi. Ermeni grubunun geri kalan kısmını ABD’nden gelen iki kişi, Çin’den gelen bir kişi ile Bulgaristan ve Romanya’dan gelen Ermeniler oluşturmaktaydı. Bu Ermeniler arasında New York’ta iyi bir işi olmasına rağmen 
işini bırakarak Ermeni çetelerine katılan bir Ermeni olduğu gibi; Petrograd’da arkeoloji Profesörü olan, Yalta’da Ermenice öğretmenliği yapan ve Beyrut’ta 
Amerikan okulunda eğitim görerek cerrah olan Ermeniler de vardı. Ermenilerin Osmanlı Devletine karşı savaşmak için dünyanın farklı yerlerinden gelmelerinin 
yanı sıra birçoğunun savaş sonrasında ABD’ne yerleşmek istemeleri ise oldukça düşündürücüdür32 .

Tehcir uygulamaları devam ederken katliam haberleri de basında yer alamaya devam ediyordu. İddiaya göre Zeytun’da Ermeniler Osmanlı ordusuna 
katılmayı reddetmişlerdi. Bunun üzerine Türk birlikleri Zeytun’a gönderilmiş ve Türkler ile Ermeniler arasında çatışma çıkmıştı. Çıkan çatışmalarda 300 
Türk askerinin öldürülmesi Türklerin Zeytun’a ezici miktarda yeni askeri birlikler göndermelerine neden olmuştu ve ardından Zeytun Ermenileri sürgün 
edilmişlerdi. Diğer iddialarda Zeytun’un asıl sahipleriymiş gibi nitelendirilen Ermenilerin imparatorluğun uzak köşelerine, çöllere, bataklıklara ve İran 
körfezi bölgesine sürgün edildikleri ifade ediliyordu. Sürgün esnasında yaşlı Ermeni erkekleri askerlerden dayaklar yemiş, çocuklar yol kenarlarına ölüme 
terk edilmişti. Kimi Ermenilerin acılarını dindirmek için çocuklarını su kuyularına attıkları da ifade ediliyordu. Ayrıca Büyükelçi Morgenthau’nun yollarla İstanbul’ daki 70.000 Ermeni’nin Türklerin elinden kaçmasına yardımcı olduğu da aktarılan bilgiler arasındaydı. Ermeniler ya da Amerikalı misyonerler dışında Türk yetkililerin yorum ve görüşlerine basında nadiren yer verilmekteydi. Tehcir uygulaması hakkında yorum yapan bir Türk yetkilisi; Ermenilerin sadece Van’da değil birçok yerde Ruslarla işbirliğinde bulunduklarını, 200.000 kişinin arasından suçlu olanların ayrılmasının mümkün olmadığını ve tehcir uygulamasına bu nedenlerle mecbur kalındığını ifade etmişti 33. Tehcir uygulamalarının kamuoyuna katliam olarak yansıtılmaya devam edildiği dönemde, Rus yetkililer Ermenilerin kendileri ile birlikte savaştıklarını ifade etmekte herhangi bir çekince duymuyorlardı 34. Ermeniler kendilerine yapılan genel dış desteğin yanında ABD’nden özel olarak yardım da istemekteydiler. Bu doğrultuda Ermeni kilisesi Ermenilere karşı işlendiğini iddia ettiği katliamları durdurması için ABD Başkanı Wilson’a bir mektup göndererek çağrıda bulunmuştu 35.

ABD basınında Ermeniler hakkında asılsız birçok haber yer almaya devam ederken 36, garip bir şekilde Osmanlı Devletinin Ermeni olaylarının 
dış basına çıkmasını engellediğini ifade eden haberler de yapılıyordu37. Aynı dönemde New York Tribune editörü Ermeni meselesi hakkında uzun soluklu 
bir yazı yayınladı. Editöre göre; Türklerin kötü yönettiği Ermeniler Avrupalı kardeşleri tarafından hayal kırıklığına uğratılmışlardı. Jön Türkler Ermenileri 
katletme konusunda 300.000 Ermeni’yi öldüren Kızıl Sultan Abdülhamit’i geçmek üzereydiler. Kanlarına Alman virüsü girmiş olan Türkler Ermeni toplumundan tamamen kurtulmak istiyorlardı ve katliamlara sadece Ruslarla savaştıkları yerlerde değil İstanbul ve diğer bölgelerde de devam etmekteydiler. 
Zeytun sürekli olarak Osmanlı Devletine başkaldırmıştı ve bu nedenle tüm nüfusu hayvan sürüleri gibi sürülmüştü. Ermenilerin durumları hakkında 
Morgenthau ABD hükümetini bilgilendirmişti ancak çok fazla sonuç alamamıştı. 

Rusya ve Almanya Polonya’ya özerklik vermek konusunda söz verirken Türkler Ermenileri tamamen yok etmekle tehdit ediyorlardı. Ayrıca editör 
Osmanlı yönetimindeki Enver Paşa ve arkadaşlarını insani duygular ve politik bilgelikten yoksun kişiler olarak niteliyor, katliamcı Hamit’in çocuklarından 
kurtulmanın tam zamanı olduğunu vurguluyordu38. ABD basınının Türkler hakkındaki görüşlerinin kısa bir özeti niteliğindeki yazı Ermeni propagandasının 
ABD’nde ne kadar yoğun bir şekilde yürütüldüğünü gözler önüne seriyordu. Diğer haberlerde Ermenilerin Türkleri Avrupa’dan atmak için İtilaf devletleri 
ile aynı safta savaştıklarından bahsediliyor39, Türk ordusunun ileri harekâtı ile 225.000 Ermeni’nin Kafkaslarda Rus ordusu arkasına sakladığı belirtiliyordu40. 
Ermenilerin bulunduğu cepheye yakın bir yerde Kızıl Haç için görev alan ve Tolstoy’un kızı olan Alexandra ise yaşananlar hakkında “Hayatımda böyle ıstırap 
görmedim” ifadelerini kullanıyordu41. Farklı bir açıdan gözlemlendiğinde ABD basını Ermeniler tarafından sadece kara propaganda amaçlı değil organizasyon 
amaçlı da kullanılıyordu. ABD’ndeki Ermeniler yardım kampanyaları oluşturarak Rusya ve Osmanlı Devletindeki Ermenilere yardım etmeye çalışıyorlardı ve yapılan yardımların yeterli görülmemesi nedeniyle yardımların artması için basın yoluyla çağrılar yapılmaktaydı 42.

 ABD basınının geneli yaşanan olayları Ermeni çıkarları açısından değerlendirirken bazı haberlerde konunun ABD çıkarları açısından da 
değerlendirildiği görülmekteydi. The Sun gazetesi Ermeni sorunu nedeniyle gerginleşen ilişkileri değerlendirerek ABD’nin Osmanlı Devletindeki 
yatırımlarından bahsediyordu. ABD basınında yoğun bir şekilde Ermeni propagandası olmasına rağmen The Sun gazetesinin Ermenilerin “Anarşist 
Hınçak” örgütüne katıldıklarını ve Rus entrikalarıyla Osmanlı Devletine karşı isyan ettiklerini ifade etmesi ABD’nin Osmanlı Devleti topraklarında kendi 
çıkarlarını da değerlendirdiğini ispatlar nitelikteydi43. The Sun gazetesinin haberleri ABD kamuoyunun genelini yansıtmazken, New York Tribune 
gazetesi editörünün yazdıkları ABD kamuoyundaki Ermeni propagandasının aslını temsil ediyordu. Editöre göre; Türkler en vahşi saldırılarını geride 
kalan korumasız kişilere karşı yapıyorlardı. Bebekler parçalara ayrılarak ve kaynar sulara atılarak öldürülüyorlardı. Öldürülen bebekler gümüş tepsiler 
içerisinde aç annelerine geri veriliyordu. Ayrıca Türkler ve Kürtler doğal ürünler ile üretilenleri malları da kullanılmaz hale getirerek Ermenileri gıdasız 
bırakmaktaydılar. Cinayetler dünyadaki ilk Hıristiyanların torunlarına karşı işlenmekteydi. Ermeni krallığı ilk Hıristiyan krallığı idi ve insanlığın beşiği 
durumundaydı. “Kendilerini çevreleyen devletler paganizm karanlığı içerisindeyken İsa’nın hakikatinin ışığı bu tarihi ülkeden yükseliyordu”. Hıristiyanlık haçına sıkıca tutunan Ermeniler Muhammet’in hilali karşısında eğilmeyi “asilce, dirençlice ve meydan okuyarak reddettiler” ifadeleri ise editörün fanatizm derecesindeki Ermeni yandaşlığını yansıtma şekliydi. Ermenileri överken Türkleri karalayan editör yazısının sonunda “Ermenilerin Hıristiyan aleminde hiç mi değeri yok? Ermeniler diğer ülkelerdeki Hıristiyan kardeşlerinin yardımlarını hak etmiyorlar mı?” sözleri ile Amerikalıların vicdanlarını sorguluyordu44.

Türkleri siyaseten yalnız bırakmak için yaşanan olaylara Almanların da katliam gözüyle baktığı yansıtılmaya çalışılıyordu. Bu amaçla basında Türk karşıtı 
Almanların görüşlerine yer verilmekteydi. Alman bir yetkilinin açıklamalarında Türklerin Hıristiyan ırkları yok ettikleri ve ölenlerin tek suçunun Müslüman 
olmamak olduğu iddia ediyordu45. Zaman içerisinde Ermeni propagandası dini ve etnik unsurların dışında ekonomik unsurları da içermeye başlamıştı. ABD’nin 
Tahran Büyükelçisinin ilettiği bilgilere göre Ermenilere ait mallar Türkler tarafından soyulmuştu ve Ermenilerin toplam zararı 250.000 Dolardı46. ABD’deki Ermeni Yardım Fonuna iletilen diğer bir raporda ise Ermenilerin Mezopotamya yabanına doğru sürüldükleri, Kilikya’daki Ermenilerin tamamının göç ettirildiği, Erzurum, Trabzon, Sivas, Harput, Bitlis, Van, Diyarbakır, Samsun ve Urfa’dan 1.500.000 Ermeni’nin gönderildiği iddia edilmekteydi. Raporun devamında sürülen Ermenilerin yalnızca az bir miktarının istenilen noktalara varabildikleri, Ermenilerin haberleşmelerine izin verilmediği ve yollarda her gün en az on kişinin öldüğü belirtiliyordu47. 

ABD’de yaşayan R. Hashishian adındaki Ermeni bir terzinin Tiflis’teki Urchain adındaki Ermeni bir Profesör ile mektuplaştığına dair doğruluğu şüpheli bilgiler basında yayınlanmıştı. Mektuplaşmada ABD’nde terzilik yapan R.Hashishian Tiflis’teki ailesi hakkında meraklanarak ailesine bir mektup göndermişti. R.Hashishian’ın mektubuna Hashishian’ın ailesini tanıyan Profesör Urchain cevap yazmıştı. Profesör mektupta R.Hashishian’ın anne, baba, iki erkek 
kardeş ve bir kız kardeşinin öldürüldüğünü yazmıştı. İddiaya göre Türkler aileye işkence etmişlerdi. Aile bireylerinin mengene ile parmakları parçalanmış, 
dişleri sökülmüştü. Ardından atardamarları parçalanarak sokağa atılmışlar ve orada kan kaybından ölmüşlerdi. Mektupta Hashishian ailesi dışında sokakların 
Türklerden kaçamayacak kadar zayıf olan insanların cesetleri ile dolu olduğu da yazılmıştı48. Ermenilerin varlıkları, yaşadıkları ve tarihleri sürekli abartılı ifadeler içerisinde okurlara sunulan diğer haberler arasındaydı. The Public Ledger gazetesinin ifadelerine göre; Ermenilerin neredeyse tamamı Ermeni kilisesine 
bağlıydı ve Ermeni kilisesi Ermeniler için sadece dini ifade etmiyordu. Onlar için kilise aynı zamanda vatanseverlik, kurtuluş için umut, eğitim ve adalet 
anlamlarını da taşımaktaydı. St.Gregory kilisesi Aya Sofya kilisesinden bile eski bir kiliseydi ve kilise Asya’daki barbarlara karşı Hıristiyanlığın siperi olmuştu49.

Ermeni olayları sadece ABD’ndeki diplomatik çevrelerden destek bulmuyordu. Sağlanan destekler arasında Rockefeller vakfının para yardımı yapması50 ile Papa’nın girişimlerde bulunması da sayılabilirdi51. Ermenilere yardım konusunda yapılan girişimlerden herhalde en sıra dışı olanı Büyükelçi Morgenthau tarafından yapılan teklifte görülmüştü. Morgenthau Ermenilerin kitleler halinde ABD’ne taşınmasını gündeme getiriyordu. Morgenthau’nun teklifinin hemen ardından ABD yönetiminden konu ile ilgili bir açıklama geldi. ABD yönetimi açıklamasında Ermenilerin ABD’ne göçü konusunda büyük bir yanlış anlaşma olduğunu ifade ediyordu. Amerikalı yetkililer büyük kitleler halinde ve bir plan dâhilinde Ermenilerin ABD’ne taşınmasına destek vermeyeceklerini ifade ederlerken, ABD’ne göçün şartlarını da belirtmişlerdi52. Herhangi bir Ermeni’nin göç etmek için ABD’ne gelmesi durumunda diğer göçmenlerin tabii oldukları şartlara tabii olacağı, Ermenilerin yararına mevcut herhangi bir uygulamadan vazgeçilmeyeceği ve bu konuda hükümetin özel bir sorumluluk almayacağı da net bir şekilde ifade edilmişti53. ABD yönetimi Ermenilerin ABD’ne toplu olarak göç etmesini kabul etmese de Morgenthau’nun bu konudaki çabaları sonlanmamıştı. Morgenthau Ermeni göçünün gerçekleşmesi durumunda ABD hükümetinin Ermenilerin Musa’sı olacağını ifade etmekle birlikte, Ermenilerin ABD’nin az gelişmiş batı yakasına göç ettirilebileceklerini savunmaktaydı. Ermenilerin ABD’ne taşınmasının toplamda 5.000.000 Dolara mal olacağını ve 500.000 Ermeni’nin taşınacağı kabul edilirse kişi başı 100 Dolar gibi bir maliyetle taşıma işinin gerçekleştirilebileceğini ortaya koymaktaydı54. Ermeniler konusunda çaba gösteren sadece Amerikalı diplomat ya da misyonerler değildi. İsviçre Protestan kilisesi Ermeni meselesine müdahale etmesi için bir mesaj ile ABD Başkanı Wilson’a istek gönderirken55, İngiltere’nin eski ABD büyükelçisi olan James Bryce da aynı konuda ABD yönetimine ricada bulunuyordu56. Fransızlar ise Musa dağında iki aydır mahsur bırakıldıklarını ifade ettikleri Ermenileri kurtardıklarını ve Fransız kruvazörü ile Port Said yakınındaki geçici bir kampa götürdüklerini açıklıyorlardı57.

Basın ABD’nin tutumunun tarafsız devletleri hareketlendirdiğini ve bu durum karşısında Almanya’nın Ermeniler konusunda Türkiye’yi kontrol etmeye 
yönelebileceği ifade etmekteydi58. Aynı dönemde Morgenthau bir yandan Belçikalılara yapıldığı gibi Ermenilere de yardım yapılmasını istiyor59 diğer 
yandan da Türk yönetiminin kendi askeri politikasına dışarıdan bir müdahaleyi kabul etmeyeceğini ifade ediyordu. Çelişkili açıklamalar yapan Morgenthau 
ABD’nin Ermenilere yardım yapması durumunda ise Türklerin Amerikalı misyonerlerden intikam alacaklarını iddia ediyordu. ABD’nin Türkiye’de 200 
misyoner ile misyoner faaliyetlerine yatırılmış 3.000.000 Dolarının olduğuna vurgu yapan60 Morgenthau yardımların misyoner kuruluşlara gayri resmi 
olarak aktarılmasını teklif ediyordu61. Misyonerler Yönetimi ise ABD yönetimi Ermenilerin ABD’ne taşınmasını kabul etmemiş olmasına rağmen Ermenileri 
taşıma planlarından bahsetmeye devam ediyordu. Misyonerler Yönetimi Ermenilerin taşınması için gerekli parayı sağlamak için Amerikalı hayırseverlerin 
gönüllü olduklarını savunmaktaydı62.

Diğer devletler tarafından Ermeni çıkarlarına yapılan bunca çalışma süresince Ermeniler de kendi çalışmalarına devam ediyorlardı. Ermenistan 
kilisesinin Paris’teki diplomatik temsilcisi olan Nubar Paşa askere gitmemek için para ödeyen Ermenilerin hapse atıldıklarını iddia ediyordu63. Nubar Paşa 
yorumlarında son aylarda Kilikya ve Ermenistan’da inanılmaz şeyler yaşandığını ifade etmekteydi. Aktarılan diğer mektup ve raporlardan elde ettikleri bilgilere 
göre yaklaşık 450.000 Ermeni’nin öldürüldüğünü 600.000 Ermeni’nin ise yerlerinden sürüldüğünü tahmin ediyorlardı. Sürülen Ermeniler bir iki ay 
sürecek yolculuklarına yalınayak devam etmek zorunda bırakılıyorlardı. Türkler Van ve Bitlis’i yağmalamışlar ve halkı kılıçtan geçirmişlerdi. Ermenilerin 
boşalttığı yerlere ise Müslümanlar yerleştirilmekteydi64. Nubar Paşanın aktardıklarına ek olarak ABD basını benzer haberleri kamuoyu ile paylaşmaya 
devam ediyordu. The Sun gazetesinin aktardıklarına göre; Ermenilere hendekler kazdırılmakta ve kazdıkları bu hendekler kendilerine mezar olmaktaydı. Nüfuz 
sahibi Ermeniler sıradan Ermenilere göre daha fazla zulüm görmekteydiler. Hiçbir Ermeni emniyette değildi ve sadece sıranın kendilerine ne zaman 
geleceğini bekliyorlardı. Ermeni propagandası Türk ve Ermeni toplumlarının kıyaslanması şeklinde devam ediyordu. İddialarda Ermenilerin Türklerden 
daha zeki oldukları vurgulanmaktaydı. Eğer 2-3 Ermeni’nin sıradan bir köye iş yapma izni ile bırakılması ve engel olunmaması durumunda Ermenilerin birkaç 
yıl içerisinde köyün tamamını satın alabilecekleri ortaya atılıyordu. Ayrıca yerel Türk makamları ile yalın vatandaşların katliam amaçlarının olmadığından 
ve katliamların sorumlularının Talat ile Enver Paşalar olduklarından bahsediliyordu. Yaşananlar konusunda pasif davranması nedeniyle Almanya 
da sorumluluğa ortak ediliyordu65.

İtalyan elçiliğinin Vatikan’a sunduğu raporda Almanya ya da Avusturya’nın Ermeni sorunu konusunda müttefik olmaları nedeniyle Türkiye’yi durduramayacak ları belirtilirken, ABD yönetiminin Ermeni sorununa müdahale etmesi için Almanya’dan istekte bulunmayı değerlendirdiği haberleri 
yapılıyordu66. ABD’nin Almanya’dan böyle bir istekte bulunması durumuna gerekçe olarak ABD’nin konuya müdahalede bulunmak için yasal dayanağının 
olmaması gösteriliyordu67. ABD yönetimi Ermeni sorunu konusunda herhangi bir sorumluluk altına girmek istemiyordu ancak bu durum Misyonerler 
Yönetiminin çabalarını sonlandırmadı. Amerikan Misyonerler Yönetimi konuyu ABD hükümetinin gündemine taşımaya çalışıyordu. Misyonerler Yönetiminin 
girişiminden sonra yetkililerden konu ile ilgili açıklama geldi. Açıklamada ABD meclisinin Ermeni sorunu ile ilgili raporları incelediği belirtilirken, 
incelemelerde elde edilen bilgilerin duyum ya da bireysel ifadeler oldukları belirtiliyordu. Ayrıca o zamana kadar herhangi bir Amerikan vatandaşının zarar 
görmediği ve böyle bir durumun söz konusu olması halinde ABD yönetiminin doğrudan Almanya ile irtibata geçeceği açıklanmaktaydı. ABD başkanının 
Ermeni konusuna büyük bir yakınlık gösterdiği, konu ile ilgili Türk yönetiminin dikkatinin çekildiği ve Ermeniler konusunda Türk yönetimi ile irtibata geçmek 
için kesinlikle söz verilemeyeceği ABD yönetiminin aktardığı diğer bilgiler arasındaydı68. ABD yönetiminin Ermeniler konusunda tavrını belirttiği her 
açıklamadan sonra farklı kişi ya da kurumlar tarafından ABD yönetiminin Ermenilere yardım etmesini isteyen yeni bir girişimde bulunuluyordu.

Ermeni Ulusal Savunma Birliği başkanı ve Amerika Evanjelik Birliği yöneticisi Haig Y. Yardumian Ermenilerin ABD’ne taşınması konusunda Morgenthau ile bir görüşme yapmıştı. Görüşmede Morgenthau Ermenilerin taşınması için hemen 1.000.000 Dolar ardından ise 4.000.000 Dolar yardımda bulunulabileceğini vaat ediyordu. Morgenthau’nun Ermeni konusundaki bu yaklaşımı sonrasında Yardumian; Morgenthau’nun diplomatik kısıtlar olmasa daha iyi şeyler de yapabileceğini ifade etmişti69. Morgenthau ve diğer Ermeni teşkilatlarının girişimleri ABD yönetimi üzerinde baskı yaratmış olmalıdır ki ABD yönetimi Ermeni sorununda Türk yönetimine karşı tavrını değiştirmeye başladı. ABD yönetimi Türk yönetimine Morgenthau vasıtası ile bir mesaj gönderdi. 
Mesajın içeriği eğer Türk yönetimi Ermenilere karşı olan tavrını değiştirmez ise ABD ile Türkiye arasındaki sıcak ilişkilerin devamlılığı tehlikeye girecekti70. 
Ermeni propagandası ABD yönetiminin kesin tavırlarını dahi değiştirirken sürülen Ermenilerin sayısının da 1.000.000 ulaştığı haberleri yapılmaktaydı71. 
ABD Türk yönetimine Ermeni sorunu konusunda adım atılmaz ise ikili ilişkilerin bozulabileceği uyarısını yapsa da ABD Türkiye’ye karşı doğrudan bir siyaset 
uygulamaktan titizlikle kaçınmaktaydı. ABD Türkiye’deki Ermeni sorununun sadece Almanya tarafından çözümlenebileceğine inanmaktaydı. Görüşler 
Kaiser Wilhelm’in bir sözünün katliamları durdurabileceği yönündeydi ancak Wilhelm’in duruma yaklaşımı ABD’nin beklentisinin tersine olmuştu. Wilhelm 
Türklerin Ermenileri katletmediklerini ve eğer herhangi bir uygulama var ise Ermenilerin vatan hainliği yapmış olduklarından bunu hak etmiş olduklarını 
ifade etmişti72.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder