10 Mart 2018 Cumartesi

ABD nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları, BÖLÜM1

ABD nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları, BÖLÜM1


Ömer Lütfi Taşçıoğlu


Ermeni sorunu ve Ermenilerin I. Dünya Savaşı dönemindeki isyanları ele alınırken Ermeni isyanlarının çıkarılmasında rol alan ülkeler olarak İngiltere, Fransa ve Rusya sayılmakta, ancak ABD’nin rolü adeta görmezden gelinmekte dir. Oysa söz konusu isyanların çıkarılmasında ve Ermenilerin günümüzde de devam eden soykırım iddialarının ve Türkiye Cumhuriyetinden tazminat ve toprak taleplerinin arka planında ABD’den aldıkları desteğin de çok önemli rolü bulunmaktadır.

ABD’nin Ermeni isyanları üzerindeki etkileri “ABD’nin Osmanlı Devleti’ndeki Faaliyetleri ve Ermeni Politikası” adlı makalede ele alınmıştır. Bu çalışmada ABD’nin Cumhuriyet dönemindeki Ermeni politikaları ele alınmak suretiyle ABD’nin Ermeni politikalarının tamamının incelenme ve değerlendirmesine imkân sağlanmış olmaktadır.

Çalışmada Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki genel durumun ve Lozan Konferansında ABD’nin izlediği Ermenistan kurulmasına ilişkin politikaların kısa bir özeti verildikten sonra, ABD’nin 1923-1964 döneminde, 1965-1990 döneminde, 1991-2000 döneminde, 2001-2008 döneminde ve 2009 yılından sonra izlediği Ermeni politikaları ayrı başlıklar halinde ele alınarak incelenmiş ve sonuç bölümünde tüm bu bölümlerde ele alınan konuların genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı Sonrasındaki Genel Durum ve Lozan Konferansı;

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı coğrafyası yeniden şekillenirken Kafkasları terk etmek zorunda kalan İngiltere bölgede bıraktığı boşluğu ABD’nin doldurmasını ve bu kapsamda ABD mandasında bir Ermenistan kurulmasını arzu ediyordu. ABD yönetimi ise İngiltere’nin de teşviki ile Anadolu topraklarında bir Ermenistan kurulmasına sempati ile bakıyordu.

Bu ortam içinde 22 Nisan 1920’de Paris Konferansı’na çağırılan Osmanlı Devleti’ne Ege bölgesinin Yunanistan’a, Akdeniz bölgesinin İtalya’ya, Güneydoğu Anadolu bölgesinin Fransa’ya bırakılması, Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti kurulması ve Ermenistan’ın sınırlarının ABD Başkanı Wilson tarafından belirlenmesi 10 Mayıs 1920’de ön şart olarak bildirilmiştir.

San Remo Konferansı’nda alınan kararlar gereğince Ermenistan’ın sınırlarını belirleme görevini kabul eden ABD Başkanı Wilson, 24 Mayıs 1920’de Ermenistan’ın mandaterliği için Kongre’ye müracaatta bulunmuş, ancak ABD Senatosu 29 Mayıs 1920’de Ermenistan’ın mandaterliğini kabul etmediğini açıklamıştır[1].

Amerikan senatosu mandayı kabul etmese de Türk-Ermeni sınırını uygun bulduğu biçimde yeniden çizmeye davet edilen ABD Başkanı Wilson, 22 Kasım 1920’de Ermenistan’ın sınırlarını çizmiş[2], böylece kâğıt üzerinde bir Birleşik Ermenistan Devleti çizilmiştir[3]. Ancak İstiklâl Savaşının kazanılmasıyla İngiltere ve ABD’nin Türk topraklarında Ermenistan kurma planı hayal olmaktan öteye geçememiştir.

Millî mücadelenin kazanılmasını müteakip 20 Kasım 1922’de başlayan ve 4 Şubat-23 Nisan 1923 tarihleri arasında verilen aradan sonra 24 Temmuz 1923’e kadar devam eden Lozan Konferansı’na ABD, yetkili temsilcileri olarak; Roma Büyükelçisi Richard Washburn Child, İstanbul’daki Yüksek Komiseri Amiral Mark I. Bristol ve Bern Büyükelçisi Joseph C. Grew’u atamış, dolayısıyla konferansa gözlemci statüsü ile katılmıştır.

Konferansta Ermenilerle ilgili tüm oturumlarda İngiliz temsilciler ile birlikte Türk karşıtı bir tutum izleyen[4] ABD temsilcilerinin 30 Aralık 1922’de Azınlıklar Alt Komitesi’ne Ermeniler için ulusal yurt talebini içeren bir muhtıra vermesi üzerine Türk heyeti oturumu terk etmiştir[5].

1923-1964 Döneminde ABD’nin Ermeni Politikaları;

24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ile Türkiye Cumhuriyeti savaştığı ülkelerle diplomatik ilişki kurmuştur. 1925 yılına gelindiğinde Türkiye’nin normal diplomatik ilişki içerisinde olmadığı tek ülke ABD idi. 1923 yılında Lozan Barış Konferansı sırasında Türk ve Amerikalı yetkililer arasında görüşmeler yapılmış ve Lozan’ın imzasından iki hafta sonra 6 Ağustos 1923’te Türk-ABD İkili Antlaşmaları imzalanmıştır.

ABD’deki Lozan Antlaşması tartışmaları 1926 yılı sonuna kadar sürmüş ve nihayet 18 Ocak 1927’de Amerikan Senatosu Lozan Antlaşması’nı reddetmiştir[6].

ABD’nin Lozan Antlaşması’nı reddetmesinin gerekçesi ret kararından daha önemlidir[7]. ABD’nin Lozan Antlaşması’nı reddetme gerekçesi Lozan’ın kapitülasyonları kabul etmemesi ve “Ermeni Soykırımını” tanımamasıdır[8].

1923 yılında ABD’de “Lozan Antlaşması’na hayır” kampanyalarıyla yürütülen faaliyetler 1923-1965 yılları arasında da devam etmiştir. Bu yıllar arasında Ermeni Propagandası pasif olarak nitelendirilemeyecek bir dönem geçirmiştir. Söz konusu tarihler arasında okullar ve kiliseler hariç ABD’nin çeşitli eyaletlerinde 34 kuruluş ve bunlara bağlı yüzlerce büro ile Türkiye aleyhine çalışmalar yürütülmeye devam edilmiştir[9].

1923-1965 dönemi, ABD Ermeni politik aktivitelerinin veya daha geniş bir anlamda ABD’de Türkiye aleyhtarı propagandanın Amerikan halkına telkin edildiği yıllar olarak değerlendirilebilir. Zira 1930’lardan 1960’lara, hatta günümüze kadar Yunanlılar ve Ermeniler belli başlı Amerikan üniversitelerinde vakıf ve kürsüler kurmuşlar ve üniversite bünyesindeki Ortadoğu Enstitüleri’nin yönetimini ele geçirmişlerdir. Bunun sonucu olarak Türk tarihinin, Amerikalı öğrencilere Yunan ve Ermeni asıllı kişilerce öğretilmesi gibi son derece garip bir durum ortaya çıkmıştır. Bu suretle bir taraftan Amerikan halkında kötü bir Türk algısı oluşturulurken, diğer taraftan anılan grupların etkisiyle birçok Amerikan üniversitesi Türkiye hakkında olumsuz çalışmaların yürütüldüğü ve Türk düşmanlığının aşılandığı kurumlar haline getirilmiştir[10].

SSCB’nin 19 Mart 1945’te Türkiye’ye bir nota vererek Türk-Sovyet sınırında kendi lehine düzeltmeler yapılmasını ve Türk Boğazlarından kendisine kara ve deniz üssü verilmesini talep etmesinin ardından Türk hükümeti Sovyet tehdidine karşı sığınacağı bir güç arayışı içine girmiş ve 1947 Truman doktrini ve bunu takip eden Marshall yardımı kapsamında 12 Temmuz 1947’de ABD ile imzalanan yardım anlaşmasından ve takip eden süreçte NATO’nun Kore harekâtına katılmasından sonra Türkiye, ABD’ye her yönüyle bağımlı hale getirilmiştir. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde balayı havası yaşanan bu dönemde iki ülke arasında Ermeni sorunundan dolayı herhangi bir kriz yaşanmamıştır.

Ancak Kıbrıs krizi sırasında 1964 yılında Türkiye ile ABD arasında yaşanan Johnson mektubunu ve İnönü’nün cevabını takiben iki ülke arasındaki ilişkiler gerginleşmiş ve bu gerginlikten ABD’deki Rum ve Ermeni lobileri yararlanmıştır.

1965-1990 Döneminde ABD’nin Ermeni Politikaları;

Ermeniler tarafından sözde soykırımın ellinci yılı olarak kabul edilen 1965 yılından itibaren dünya üzerindeki Ermeni lobilerinin ve Diasporasının çabalarına paralel olarak ABD’deki Ermeni lobisi de faaliyetlerine hız vermiştir.

Bu döneme damgasını vuran en önemli olay 27 Ocak 1973 tarihinde Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir’in ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nin Santa Barbara şehrinde yaşlı bir Ermeni tarafından katledilmesi olmuştur. Bu dönemde ABD yönetiminin kendi vatandaşı olan Ermenilerin cinayetlerine engel olacak tedbirler almak yerine, Ermeni seçmenleri tatmin etmek üzere soykırım söylemlerine ve Ermenilerin haklılığına vurgu yapan açıklamalar yapmayı tercih ettiği, Amerikan basınının da bu tür açıklamalara destek olduğu müşahede edilmiştir.

1974 yılında Yunanlı Albay Nickos Sampson’un Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak üzere darbe girişiminde bulunması üzerine Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak başlattığı Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ABD’nin Türkiye’ye ambargo uygulamaya başlaması üzerine Türkiye buna cevap olarak 13 Şubat 1975’te Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan etmiş, 25 Temmuz 1975’te ise Türkiye-ABD Savunma İşbirliği Anlaşmasını feshederek ortak savunma tesislerindeki faaliyetleri askıya almıştır. Türkiye’nin ülkesindeki tüm ABD üslerini askıya alması iki ülke arasındaki ilişkileri tekrar gerginleştirmiş ve bu olaydan sonra ABD’deki Rum ve Ermeni lobilerinin Türkiye aleyhindeki faaliyetleri ivme kazanmıştır. Türk-ABD ilişkilerinin gerginleşmesinden kısa bir süre sonra ilginç bir şekilde Lübnan’da ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia-Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Gizli Ermeni Ordusu) örgütü kurulmuştur. ASALA terör örgütünün kuruluşunda ABD’deki Diaspora Ermenilerinin maddi destek sağladığı artık bilinen bir gerçek haline gelmiştir.

ASALA ile PKK (Partiya Karker Kurdistan -Kürdistan İşçi Partisi)’nın 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sidon kentinde ortak bir basın toplantısı düzenleyerek Türkiye’ye karşı ortak eylem kararı aldıklarını açıklamalarını takip eden süreçte Türkiye’nin yurt dışı temsilciliklerine düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. Ancak 1984 Eruh-Şemdinli baskınından sonra ASALA ilginç bir şekilde ortadan kaybolmuş, başka bir deyişle görevini PKK’ya devretmiştir.

ABD’de Türkiye Cumhuriyeti aleyhine faaliyette bulunan Ermeni örgütleri arasında en önemli iki örgüt Amerikan Ermeni Milli Komitesi (ANCA) ve Amerikan Ermeni Asamblesi (AAA)’dir. 1980’li yıllardan itibaren ABD Parlamentosu’nda etkin bir şekilde lobi faaliyeti yürüten ANCA ve AAA, Washington’un Ankara politikaları üzerinde oldukça etkili olmuş ve çeşitli aralıklarla Kongre’ye taşıdıkları “Ermeni tasarıları” ile Ankara-Washington ilişkilerinde gerginliklere yol açmışlardır[11]. Bu iki örgüt kontrol ettikleri Ermeni seçmenlerin oyları sayesinde ABD’li politikacılar üzerindeki oldukça etkili bir konuma sahip olmuşlardır. ABD’nin belirli bölgelerinde toplu olarak bir arada yaşayan Ermenilerin oyları hem başkanlık seçimlerinde başkan adaylarını hem de 100 üyeli Senato ve 435 üyeli Temsilciler Meclisi seçimlerinde yarışan Parlamento adaylarını cezbeder bir hal almıştır. Örneğin California eyaletine bağlı Pasadena, Burbank ve Glendale bölgelerinde Ermeni oylarını alacak kişi Temsilciler Meclisi’ne girmeyi garantilemiş olmaktadır. Bu üç bölge ve özellikle “Küçük Ermenistan” olarak adlandırılan Glendale bölgesindeki oylar, 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi’ne 50’nin üzerinde milletvekili gönderen California eyaletinin seçimlerdeki kaderini belirlemektedir[12]. Bölgedeki Ermeni kiliselerinin de katkısıyla Ermenilerin oylarını toplu olarak tek bir partiye yönlendirmesi bölgenin seçim sonuçlarını etkilediğinden seçimler sırasında ABD’li oy avcıları için Ermeni toplumu önemli bir kitle haline gelmiştir. Bu nedenle 1980’lerin sonunda “Baba Bush” döneminden başlayarak günümüze kadar ABD’nin tüm başkan adayları başkanlık seçimleri öncesinde ABD’de yaşayan Ermenilere yönelik özel politikalar geliştirmiş ve başkan seçildikleri takdirde “Ermeni soykırımını” tanıma sözü vermişlerdir[13]. Ermeni seçmenlerinin başkanlık ve parlamento seçimlerinde sahip olduğu etkiyi çok iyi değerlendiren Ermeni ileri gelenleri yönetim kademelerine geldiklerinde bu gücü sınırsız şekilde kullanmaktadır. Bu konuda somut bir örnek verecek olursak; California valisi George Dökmeciyan, 24 Nisan’ı “Ermeni soykırım” günü ilan eden bir açıklama yapmış ve 24 Nisan 1985’te eyaletteki tüm bayrakları yarıya indirtmiştir[14]. Benzer uygulamalara ABD’nin çeşitli eyaletlerinde hemen her gün rastlanmaktadır.

ABD’deki Ermeni lobisinin çalışma taktiklerinden birisi de Parlamento senatörlerini sık sık Ermenistan’a kısa gezilere götürmeleridir[15]. Bu gezilere katılan senatörler Ermeni sempatizanı haline gelmekte ve dönüşlerinde gerek kamuoyunda gerekse senato toplantılarında Ermeni Diasporasına destek veren açıklama ve faaliyetlerde bulunmaktadır[16].

7 Aralık 1988’de “Sovyet Ermenistan’ında” meydana gelen depremde ABD Başkanı Bush, kendisi deprem bölgesine gitmese de oğlu Jeb Bush ile 12 yaşındaki torunu George Bush’u yardım malzemesi götüren uçaklardan biriyle 23 Aralık 1988’de Ermenistan’a göndermiştir. Amerikan televizyonları Jeb Bush’u gözyaşlarını silerken görüntülemiş ve Jeb Bush’un ABD’ye dönüşünde Baba Bush; “Bu belki benim oğluma verebileceğim en büyük Noel hediyesi oldu” sözleriyle Ermenilerin sempatisini kazanmaya çalışmıştır[17].

Benzer şekilde 1990 yılında Ermenistan’a götürülen ABD’li Senatör Pell gezi dönüşünde 24 Nisan’da bölgeye gittiğini, Ermeni mültecilerle konuştuğunu ve onların ne kadar acılar çektiğini gördüğünü ABD basınına ve Senatosuna anlatmıştır[18].

Yukarıda örnekleri verildiği üzere ABD’de çok sayıda politikacı Ermeni oylarını alabilmek için Ermeni Diasporasını destekledikleri halde ABD’li bazı bilim adamları Ermeni sorununda daha gerçekçi ve tarafsız bir tutum izlemektedir. Ermeni Diasporasının ABD’deki faaliyetlerinde gerçek dışı beyanlarda bulunarak Amerikan halkını yanılttığını, bu amaçla ABD’li parlamenterleri kullandığını ve Ermenilerin zorunlu göçten önce yaşadıkları topraklara geri dönebilmek üzere soykırım yalanına başvurduklarını tespit eden bazı ABD’li bilim adamları ABD Başkanı’na ve Ermeni lobisine destek veren parlamenterlere mektuplar göndererek Türklerin haksız yere suçlanmasını önlemeye çalışmaktadır. Bunlardan ABD’li Psikoloji Profesörü Sarabehar Kosnik, Nisan 1985’te ABD Başkanı Ronald Reagan’a ve Kongre’de Ermeni lobisinin ileri gelen isimlerinden Senatör Carl Levil’e birer mektup göndererek tarihi bir yanılgı içinde bulundukları uyarısında bulunmuştur[19]. Ancak söz konusu mektuplar muhatapları üzerinde beklenen etkiyi sağlayamamıştır.

ABD’deki Ermeni lobisi soykırım iddialarıyla ilgili olarak sadece 1985 yılında Kongre’den dört tez tasarı çıkartma teşebbüsünde bulunmuştur[20].

Bunlardan birincisi Robert Roe tarafından sunulan H.J.R. 37 sayılı tasarı, ikincisi mart ayında California Milletvekili Tony Coelho tarafından sunulan 192 sayılı tasarı, üçüncüsü yine mart ayında Cari Levin tarafından sunulan S.J.R. 101 sayılı tasarı, dördüncüsü ise nisan ayı sonunda Ermeni kökenli California Milletvekili Charles Paşhayan tarafından sunulan H.R. 142 sayılı ABD dış politikasının Ermeni soykırımını dikkate almasını isteyen tasarıdır.

192 sayılı tasarıya karşı çıkan aralarında Bernard Lewis, Justin Mc Carthy, Dankward Rustow, Heath W. Lowry, J.J. Hurewitz’in de bulunduğu ABD’li 69 akademisyen bir bildiri hazırlayarak ABD Temsilciler Meclisine göndermiştir. Bildiride; “zorunlu göç sırasında hayatını kaybedenlerin acılarının paylaşıldığı, ancak bu acıların toplumlar arası mücadeleler, hastalık, açlık ve karşılıklı kıyımlar gibi nedenlerle meydana geldiği, her iki tarafın da olaylardan zarar gördüğü, bu dönemde yaşananların faturasının Türkiye Cumhuriyetine çıkarılamayacağı ve arşiv araştırmaları sonucunda belirlenebilecek olaylar hakkında ABD Parlamentosu tarafından karar alınmasının ABD yasama usullerinin güvenirliğine zarar vereceği” belirtilerek yasa tasarısının geri çekilmesi istenmiştir[21].

ABD’deki Ermeni lobisi Kongreye yasa tasarıları sunmanın yanı sıra Türkiye aleyhine faaliyet gösteren diğer gruplarla da işbirliğinde bulunmaktadır. ASALA ve PKK’nın 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sidon kentinde ortak bir basın toplantısı düzenleyerek Türkiye’ye karşı ortak eylem kararı aldıklarını açıklamasından[22] ve özellikle ASALA’nın görevini 1984’te PKK’ya devretmesinden sonra ABD’deki Ermenilerin Rumlarla ve bölücü Kürtlerle ilişkileri yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda 22 Mart 1986’da New York’ta Ermeniler ve Rumlar bölücü Kürtlerle “Strateji ve Eylem Birliği” adı altında bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıyı müteakip Ermeni ve Yunan lobisince sağlanan maddi destekle New York’ta bir “Kürt Kütüphanesi” kurulmuştur. Kütüphanede yapılan toplantıya Bonn’daki Kürt Enstitüsü yöneticilerinden Yekta Geylani de katılırken, Amerikan Helenik Enstitüsü Halkla İlişkiler Müdürü Dean Lomis, toplantıda yaptığı konuşmada ayrılıkçıları her bakımdan destekleyeceklerini söylemiştir. Kütüphanede yapılan toplantıya katılan Ermeni Ulusal Kongresi yöneticileri ise; “Kürtlerin, Ermeniler, Rumlar ve Yunanlılarla strateji ve eylem birliği yapmasını istemiş, böylece Amerikan kamuoyunu Türkiye aleyhinde yönlendirme çabalarının hız kazanacağını” belirtmiştir[23].

1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında yeni bir anlaşma daha yapılmıştır. Söz konusu anlaşmada Ermenilerin PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunması, bu kapsamda PKK terör örgütüne her yıl için eğiteceği adam başına 5.000 ABD Doları ödenmesi ve eğitilen Ermenilerin küçük çaplı eylemlere katılması kararlaştırılmıştır[24].

1987 yılının Nisan ayında ise Ermeni lobisinin California’da yaptığı çalışmalar sonucunda California Eyalet Senatosu, 24 Nisan’ı “Ermeni Soykırımını Anma Günü” ilan eden kararı çıkarmıştır. ABD Kongresi’nde de 23 Nisan’da Temsilciler Meclisi’nde, 24 Nisan’da ise Senato’da “Ermenileri Anma Günü” etkinlikleri düzenlenmiş, aynı yıl Ermeni lobisi “sözde soykırım” karar tasarısını tekrar Temsilciler Meclisi’ne sunmuştur. 1987 yılında ABD Temsilciler Meclisi’nce Genel Kurul’a sevk edilen 132 sayılı tasarının oylanması öncesinde dönemin Washington Büyükelçisi Şükrü Elekdağ’ın yoğun çabaları sonucu tasarı 201 evet oyuna rağmen 2/3 çoğunluk sağlanamadığından reddedilmiştir[25].

1989 yılından itibaren Ermeni lobisi, “sözde soykırımın” 75. yılı olan 1990 yılı için büyük hazırlıklar yapmış ve 29 Eylül 1989’da Kansas Senatörü Robert Dole tarafından Senato Genel Kurulu’na sunulan “Ermeni Tasarısı” 1990 yılının şubat ayının üçüncü haftasında görüşülmeye başlanmıştır[26].

Temsilciler Meclisi ve Senato’da yapılan tartışmalardan sonra, Adalet Komisyonu’na sevk edilen Senatör Dole’un 1990 yılının “Ermeni Soykırımı’nın 75. Yılını Ulusal Anma Günü” olarak anılmasını öngören 212 sayılı karar tasarısı Adalet Komisyonunda kabul edilerek Genel Kurul’a gönderilmiştir. 22 Şubat 1990’da ABD Senatosu’ndaki yoğun tartışmalardan sonra yapılan ilk tur oylamada 49 evet oyuna karşı 49 hayır oyu kullanılmış, ancak gerekli oy sayısı olan 60 oya ulaşılamadığından Ermenilerin istediği karar çıkarılamamıştır, Ermenilerin ve Senatör Dole’un yoğun çabaları sonucunda tasarının tekrar ele alındığı ve kabulü için 51 evet oyunun gerektiği ikinci tur oylamada ise tasarı 48’e karşı 51 oyla reddedilmiştir[27].

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder