19 Mart 2019 Salı

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 3

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 3



İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar 

İmparatorluğun hızla parçalanmakta olduğunu gören İttihatçılar, II. Meşrutiyet 'in başlarında "ittihad-ı Anâsır" [2] stratejileri doğrultusunda Ermeni komiteleri ile birlikte hareket etme arayışlarına girdiler. 

[2] İttihad-ı Anâsır: Unsurların birliği anlamına gelmektedir. II. Abdülhamid tarafından ortaya atılmıştır. Osmanlıyı oluşturan unsurların güçlenen 
milliyetçilik akımına karşı eşit birer unsur olarak tanımlanarak, bir bütün oluşturmasına çalışılmıştır. 

Bundan Ermeni komitecileri azami ölçüde yararlandı. Ermeni siyasi suçlular, mahkûmlar ve kaçakçılar İstanbul'a doluştular. 

Bunlar, ihtilalci siyasetlerini bir tarafa bırakmış, Meşrutiyet’e yardımcı olma, memleketin iktisadi ve medenî gelişmesi için çalışma görüntüsü vererek İttihatçıları kandırıp, onların desteğini aldılar. Diplomatlık makamları dâhil, Devletin yüksek mevkilerine getirildiler. Bayram ve merasimlerde en önlerde önemli Devlet görevlileri yanında yer alıyor, rağbet görüyorlardı. 

Şişli mezarlığında sözüm ona Meşrutiyet uğruna ölen Ermeni fedaileri adına düzenlenen törene üst düzey Devlet bürokrasisi katılmış; 

Türk ve İslâm düşmanı Patrik Matyos İzmirliyan sürgünde bulunduğu Kudüs'ten İstanbul'a gelirken, Devlet görevlileri tarafından kahraman edasıyla karşılanmış tı. Taşnak, Hınçak ve diğer komiteler yeniden örgütlenmeye, şubeler açmaya başlamış, bunlar adına müsamere ve konserler verilmekteydi. Tüm bunlar olurken İstanbul'daki Ermeni basınında da Türk-İslâm düşmanlığını 
körükleyen yazılar birbirini takip ediyordu. 

İttihatçıların iyi niyetli girişimleri fayda vermemiş, ayrılıkçı isyanlar gün be gün artmış, İmparatorluk kan kaybetmeye devam etmiştir. Bu dönemin isyanlarından Adana Ayaklanması tipiktir. Adana piskoposu Muşeg, dönemin emperyalist devletlerin dikkatini çekmek ve Türkiye'de bir Ermenistan devleti kurabilmek için aylarca hazırlanmış, binlerce Ermeni çeteciyi silahlandırmıştı. 
Piskopos, Osmanlı Devletinin en nazik anında, 31 Mart Vakasını takip eden günlerde (14 Nisan 1909) isyan emrini verdi. Adana, Tarsus, Erzin, Misis, Dörtyol, Bahçecik ve diğer kazalardaki Ermeniler ayaklanarak savunmasız buldukları Türk evlerine girip, ırza, mala ve cana saldırmağa başladılar. Üç günde Adana ve çevresi altüst oldu. Ermeni çeteleri beşikteki Türk çocuklarını bile öldürüyor, hazırlıksız olan asker ve polis bu çetelere karşı koyamıyordu. İsyana bizzat Türk halkı müdahale etti, kendini savundu, Ermeni çetelerini bozguna uğrattı. Piskopos Muşeg Mısır'a kaçtı. Ermeniler durumu Avrupa basınına “Türklerin zulüm ve barbarlığı” şeklinde aksettirip, Avrupa ve Amerikan basınında mazlum olarak ilan edildiler. Ayaklanmanın sonunda harp divanı kuruldu. Uzun tahkikat ve muhakemeler sonucunda 9 Türk, 6 Ermeni idama mahkûm edildi. Dış baskılar sonucunda, dönemin yöneticileri Avrupa'ya şirin görünmek için yeniden harp divanı kurdular. 47 Müslüman Türk 
daha idam edildi. Ermenilerden ise yalnız bir kişi idam oldu. 

Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları 

Erzurum'da Taşnakların liderliğinde 28 Temmuz - 14 Ağustos 1914 tarihleri arasında bir kongre düzenlenmişti. 

Amaç, Ermenilerin Osmanlı-Rus savaşı çıkması durumunda takınacakları tavrın kararlaştırılmasıydı. İktidardaki İttihat ve Terakki iki önemli üyesini temsilci olarak kongreye yolladı. 

Bu temsilciler Ermenilerden; 

. Savaş çıkması durumunda devlete sadık kalmaları, 
. Ruslara karşı savaşacak orduya asker vermeleri ve 
. Rusya'daki Ermenilerin cephe gerisinde Osmanlılara yardım etmeleri taleplerinde bulundular. 
Ermeniler ise; 
. Osmanlı Devletine sadık olduklarını, ama İttihat ve Terakki hükümetiyle aynı görüşleri paylaşmayıp bağımsız hareket edeceklerini, 
. Kafkaslardaki ayaklanma teklifine karışmayacaklarını, çünkü oralardaki Ermenilerin Rusya’ya sadık olduklarını ilettiler. 


Büyükelçi Ahmet Esat Uras'a göre Taşnaklar Ruslarla işbirliği yapma ve Osmanlıya karşı ayaklanma kararını gizlice almışlardı. 

Askeri tarihçi Erikson'a göre, bu toplantı sonrasında İttihat ve Terakki Partisi, “Osmanlı Ermenilerinin Rusya ile işbirliği içinde oldukları ve bölgeyi Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayırmayı amaçladıkları” kanaatine vardı. İttihat ve Terakki yönetimi, Doğu'daki Ermenilerin muhtemel bir Rus istilasından önce ayaklanarak Ruslara destek olacağı endişesini taşıyordu. Nitekim bu kaygılarında haklı çıktılar. 

Osmanlı Hükümeti'nin Almanya yanında Birinci Cihan Harbi'ne girme kararı almasının en önemli nedenlerinden biri, devleti Rusya'ya karşı koruma düşüncesi idi. Bu karar; karşı cephede bulunan Rus, Fransız ve İngiliz “Müttefikler” (İtilaf devletleri) için ayrılıkçı Ermenileri önemli bir koz haline getirdi. Müttefikler, öteden beri siyasi çıkarlarına alet ettikleri ayrılıkçıları, Osmanlı devletine karşı kullanmak üzere harekete geçti. İngiliz ve Fransız Konsolosları bulundukları yerlerde, Çarlık Genel Valisi de Tiflis'te Ermeni komitelerini amaçları doğrultusunda organize etmeye, para ve cephane desteğiyle isyana hazırlamaya başladılar. 

Rus istihbarat raporlarına göre “Van, Bâyezid, Bitlis, Erzurum ve Trabzon vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındaydılar. Bütün Ermeniler Türkiye'ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Ermeni toprakları olarak kabul ettiği bölgeyi, Rusya'nın işgal etmesini bekliyorlardı. Ermeni Patriği Rusya'ya Türkiye'deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmakta idı”. 

1914 yılında Ermeni komiteleri Türkiye'deki şubelerine "Bölgelerinde bir Osmanlı-Rus savaşı çıkması halinde, Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı ordusu geri çekilirse, her tarafta birden eldeki vasıtalarla başkaldırılacak” talimatını vermekteydiler. 
Bu durumda “Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, resmî binalar bombalanacak, iaşe depolarına sabotajlar düzenlenecek”; bunun tersi olur Osmanlı ordusu taarruza geçerse “Ermeni askerleri firar edip Ruslara katılacak ve silah altına alınanlar kıtalarından kaçarak, Türk birliklerinin geri cephelerine zarar vermek ve ülke içinde çeşitli olaylar çıkarmak için çeteler kuracaktı”. 
İstanbul’daki Ayrılıkçı Ermeni komitesi Osmanlı meclisinde Erzurum milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan’ı Kafkasya'ya gönderdi. Karakin ve ekibinin organizasyonunda firariler ve diğer ayrılıkçı Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, Türkiye'ye karşı savaşacak çetelere ve intikam alaylarına katılmak üzere Kafkasya'ya, Tiflis'e yönlendiriyordu. Ruslar, Osmanlı’yla savaşın 
olacağı bölgeyi iyi bilen Ermenileri ordularına almaya başlamışlardı. 

I. Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 tarihinde Avrupa'da başladı. Osmanlı Devleti; Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin bulunduğu İtilâf grubuna karşı savaşacaktı. Osmanlı savaş öncesi 20-45 yaş grubu Ermenileri askere aldı. Ancak, Ermeniler, seferberliğin ilan edildiği 3 Ağustos 1914 tarihinden itibaren ordudan kaçmaya başladılar. Firarilerden bir kısmı ülke içindeki çetelere, diğer bir kısmı da Rus Ordusu'nda kurulan Ermeni Gönüllü Tugaylarına katıldılar. 

Türk Boğazlarını geçerek Karadeniz’e giren iki Alman gemisinin Rus gemilerini ve limanlarını bombalaması, daha sonra da Osmanlıya sığınması üzerine 1 Kasım 1914’de Rus ordusu Kafkasya Cephesi’nde sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girdi. Böylece dört yıl sürecek kanlı bir savaş başlamış oldu. Eş zamanlı olarak Osmanlı’nın cephe gerisinde bulunan, Rusya tarafından teşvik edilen ve desteklenen Rum ve Ermeni çeteleri Türk ordusunun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılara, Anadolu topraklarında ve Kafkasya’da büyük bir Türk ve Müslüman katliamına başladılar. Seferberlik nedeniyle askere 
alınan Ermeniler, silahları ile topluca firar ediyorlardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılırken, diğerleri Ermeni gönüllü birlikleri ve çetelerine dâhil oldular. 

Doğu Anadolu’da bulunan Osmanlı 3. Ordusu, Rus saldırılarına karşı savaşı Erzurum’un doğusunda kabul edecek şekilde hazırlıklarını yapmıştı. Bir Türk birliği Batum yönünde harekete geçerek Artvin, Ardanuç ve Borçka’yı ele geçirerek Çoruh vadisini düşmandan temizledi. 3. Ordunun 9. ve 10. Kolorduları, Erzurum istikametinde saldırıya geçen Rusları, büyük zayiatlar verdirerek 
Köprüköy önlerinde durdurdular. 

Ruslar, Doğu Avrupa’da Almanlara karşı büyük bir askeri yığınak yapmışlardı. Almanlar, müttefikleri olan Türklerin Kafkas Cephesinde başlatacağı taarruz neticesinde Rusların önemli bir kuvveti Doğu Avrupa’dan Kafkaslara kaydıracağını düşünüyorlardı. Osmanlı Orduları Başkomutanı Enver Paşa’yı, Ruslara karşı bir baskın taarruz planı yapmaya ikna ettiler. Kafkas cephesinde bulunan 3. Orduya planın uygulanması talimatı verildi. 3. Ordu kurmayları bölgedeki çetin kış şartlarını göz önüne alarak taarruzun bahar aylarında yapılmasını teklif ettiler. Ancak, bu teklifi kaale almayan Enver Paşa sevk ve idareyi üzerine alarak askere 22 Aralık 1914’de taarruz emrini verdi. Sarıkamış Harekâtı olarak bilinen bu olayda Allahuekber ve Soğanlı dağlarında kar, 



Ermeni çeteciler tarafından Silvan yakınlarında Şeytankaya mevkiinde miladi 28 Haziran 1331 tarihinde öldürülen, Hamid Efendi kumandasındaki erzak kafilesi jandarma ve subayları. Kaynak: Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi: İlân-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra. İstanbul 1919 ad ve basın tarihli kitaptan tipi ve soğuktan Mehmetçiğin büyük bir bölümü donarak şehit 
düştü. Sarıkamış’a girebilen az sayıda kuvvet de Rus ordusu tarafından geri atıldı. Böylece 3. Ordu tamamen devreden çıktı. Doğu Anadolu’nun kapıları Rus ordusuna açılmış oldu. 

Bu ortamda Ermeni çeteleri rahatça Türk ve Kürt köylerine saldırabiliyor, cephe gerisinde ikmal yollarını kesip sabotajlar yapıyor, Müslüman halkı katledip bulundukları bölgelerden kaçırmak için birçok vilayette silahlı ayaklanmalar yapıyor, isyanlar çıkartıyorlardı. Tüm bu olaylar üzerine Osmanlı Devleti, Ermeni ıslahatı için 8 Şubat 1914'te imzalamış olduğu Yeniköy Anlaşması'nın geçersiz olduğunu ilan etmiş, 1915 Şubat ayından itibaren Osmanlı ordusundaki Ermenileri silahsızlandırmıştır. 

Bu dönem ayaklanmalarının başlıcaları; Zeytun Olayları, Kayseri Olayları, Bitlis ve Muş Olayları, Erzurum ve Erzincan Olayları, Elazığ (Harput) Olayları, Yozgat Olayları, Sivas Olayları, Adana Olayları, Trabzon ve Samsun Olayları, İzmit ve Adapazarı Olayları, Urfa Olayları ve Van İsyanı’dır. 

Bu Ermeni isyanları arasında en büyüğü Van'dakidir. 1915 Nisanında Osmanlı Ordusu Çanakkale ve Irakta ölüm kalım savaşı vermekte, Van bölgesindeki askerlerimiz ise Rusların Kafkaslardan yaptığı saldırılara karşı koymaya çalışmaktaydı. Bu durumu değerlendiren Ermeniler 15 Nisandan itibaren Van ve çevresinde isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu isyanlarda memur ve jandarmalar öldürülmüş, karakollar ve Türklerin evleri saldırıya uğramış, resmî binalar kundaklanmıştı [3]. Van Jandarması ve bazı aşiretler Ermenilere karşı savaşmış, ancak isyanları bastıramamışlardı. 

[3] O dönem Van’da bir Hıristiyan yetimhanesinde hemşire olarak görev yapan Käthe Ehrhold yaşananları şöyle anlatmıştır: “Van’da 20 bin kişi yaşıyordu. Rusların yaklaşması ile birlikte Ermeniler sakladıkları silahları çıkararak savaşa başladılar. Şehirde büyük bir iç savaş, kardeş savaşı başladı. Günlerce sokak çatışmaları oldu. Ruslar kente iyice yaklaşınca, Türkler kenti boşaltma kararı aldılar ve bir gecede sivil ve asker kenti terk etmek zorunda kaldı. Geriye yalnız kadınlar, yaşlılar ve hasta Türkler kaldı. Ertesi gün şehir Ermeni çetelerinin ve Rusların eline geçince, Ermeniler kaçamayan kadın, yaşlı ve hasta Türkleri katlettiler. Dindar bir Hıristiyan olarak önce kendilerine bu günü veren Tanrı’ya şükretmeleri gerekiyordu. Fakat onlar bunu yapmadılar, bağımsız oldukları ilk gün yaptıkları bucinayetleri büyük bir günahkârlık olarak görüyorum. 

Ermeniler, Türklerin geride bıraktıkları mal ve mülke el koydu ve sanki kendilerininmiş gibi kullanmaya başladı. Yetimhaneme, şimdi Ermeni 
köylüleri yerine çevre köylerden Türk kadınlar gelmeye başladı. Rusların bölgede bulup topladığı bu kadınları yetimhanemizde korumaya aldık. 

Yoksa bu zavallılar tutanın elinde kalacaklardı. Bu kadınlara çok fazla yardımcı olamadık. Çünkü çetecilerden çok kötü muamele görmüş, namuslarına tecavüz edilmiş bu kadınlar korkudan tir tir titriyorlardı.” 

Diğer bölgelerden de isyancı Ermenilerin yol kestikleri, Müslüman köylerini basarak halkını katlettikleri haberleri yayılıyordu. Fransız ve İngiliz donanması 1915 Mart ortalarında Çanakkale’deki tüm binaları, sivil ev ve hastaneler dâhil topa tutmuştu. Çıkartma yapacakları belliydi. 

Van'ın Rus ordusu tarafından işgalini kolaylaştırmak için isyan eden Ermenilerin Osmanlı askerlerine karşı siperlerdeki 
fotoğrafı. Kaynak: http://www.kurtulustv.itgo.com/. 

Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmişti. Bu ihtar isyancı Ermenilerce “blöf” olarak algılanmıştı. Onlara göre Türkler her yerde kaybediyordu, müttefikler her an Çanakkale’ye çıkartma yapabilir ve İstanbul’u işgal edebilirlerdir. 

Ermeni isyanlarının ve katliamlarının durmak yerine giderek yoğunlaşması üzerine, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatıldı, isyancılara yardım ettikleri tespit edilen 235 Ermeni İstanbul’da tutuklanıp trenle Ankara, Ayaş ve Çankırı istikametine yollandı. Bazıları hapishanelere, çoğunluğu da Polis nezaretinde evlere dağıtıldı. Bunlardan suçsuz bulunup bağışlanan ve yabancı 
uyruklu olan 31’i serbest bırakılmış, suçları sabit olanlardan 25’i Ayaş’a ve 57’si de Zor’a nakledilmiştir. Zor’a nakledilenlerden iki Ermeni’yi öldüren Osmanlı yurttaşı Çerkez Ahmet’le yandaşı Halil cinayetten suçlu bulunarak Şam’da asılmışlardır. Geri kalan Ermeniler Çankırı’da üç-beş kişilik gruplar halinde evlere yerleştirilmiş, parası olmayanlarına devlet yardımı yapılmış, bunların gün sonunda karakola gidip kaçmadıklarını kanıtlamaları istenmiştir. Türkiye dışındaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 235 komitecinin tutuklandığı tarihtir. Bu olayın ertesi gecesi ise yani 25 Nisan’da Çanakkale’de İngiliz-Anzak-Fransız kıtaları muhtelif yerlerde karaya çıktılar ve Kara Savaşları başladı. 

Ermeni çeteleri eşliğindeki Rus orduları Murat suyu vadisi, Malazgirt ve Tortum’u işgal etmişti. İşgalciler 17 Mayısta Van’ı da ele geçirdiler. Ermeni birlikleri Van’da korkunç katliamlara giriştiler. Ağustos ayı içinde Osmanlı Ordusu bir süreliğine Van'ı ele geçirdi ise de, Rus ve Ermeni kuvvetleri şehri tekrar geri aldılar. Van ve çevresinde 250 bin kadar Ermeni toplandı. Ermeniler şehir ve çevre halkından 60 bin Müslüman’ı katlettiler. Osmanlı Ordusunun ikmal yollarını kestiler. Ordu geri çekilmek zorunda kaldı. Saldırıya devam eden Ruslar Erzurum, Bitlis ve Trabzon’u da işgal ettiler. Ruslardan cesaret alan Ermeniler, Müslümanlara karşı tecavüzlerini iyice artırdılar. Pek çok Müslüman aile canlarını kurtarmak için Anadolu’nun iç bölgelerine çekildiler. 


http://www.ermenisorunu.gen.tr/images/fotobu/a1_38_1.jpg

İzmit'e bağlı Bahçecik, Arslanbey ve Yuvacık köylerinde ele geçirilen Ermeni silahları. 
Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri. 

Birinci Dünya Harbi döneminde Ermeni silahlı çeteleri tarafından İran’ın en çok gelişmiş Urmiye, Hoy, Makü, Salmas ve diğer Azerbaycan kentlerinde 150 ila 200 bin Türk ve Müslümanı feci şekilde katledilmişlerdir. Bu acımasız masum Müslüman katliamına, İran İslâm Cumhuriyetinin de aslında sessiz kalmaması gerekirdi. Ama ne yazık ki, günlük siyasetin çıkar hesapları sebebiyle bu büyük insanlık faciasına karşı duyarsız kalınabilmektedir. 


4.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder