28 Şubat 2018 Çarşamba

Ermenilerin Tehciri ve Türkler'in Göçü (1915-1918)

Ermenilerin Tehciri ve Türkler'in Göçü (1915-1918) 


Erdal İLTER*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 9, Bahar 2003   
* Tarihçi-Yazar 


1. Ermeniler’in Davranışları ve Tehcir:

Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilân ettiği günlerden (30 Temmuz 1914) az önce, Ermeni Taşnak Partisi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılması halinde, kendilerinin nasıl bir durum almaları gerekeceğini, başka bir ifade ile, Osmanlı İmparatorluğu’nun ölüm kalım savaşı vereceği bir sırada, devleti nasıl arkadan vuracaklarını tâyin ve müzakere etmek için Erzurum’da Sekizinci Genel Kongre’lerini yapıyorlardı. İki hafta devam eden kongre sonunda, Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı açıkça cephe kararı almışlardı[1]. Diğer taraftan, Eçmiyazin Gregoryen (Apostolik) Kilisesi de boş durmuyordu. Katogigos V. Kevork (1912–1930), Rusya’nın Genel Valisi Voronçov Daşkov’a yaptığı 18 Ağustos 1914 tarihli yazılı müracaatında[2], Ermenilerin Çar tarafından himayesini istiyor, buna karşılık Ruslar ile birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaşacaklarını taahhüt ediyordu[3]. Yine aynı gün, Voronçov Daşkov, Tiflis’deki Ermeni Millî Konseyi üyeleri ve Belediye Başkanı Hadisyan ile görüşüyor ve ona, eğer Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput ve Sivas vilâyetleri Ermenilerin yardımı ile ele geçirilirse, buralarda bir Ermeni muhtariyetinin tanınacağını ilân ediyordu[4]. V. Kevork ayrıca, Katogigosluğun resmî yayın organı olan “Ararat” gazetesinde, bütün Ermenilere hitaben bir beyannâme yayınlayarak (Ağustos 1914)[5], isyan çığırtkanlığı yapıyordu.

Osmanlı Devleti, 11 Ekim 1914 tarihinde Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Rusların 31 Ekim 1914 tarihinde Bayezıt’dan ve 1 Kasım 1914 tarihinde de Erzurum tarafından Osmanlı sınırlarını geçerek ilerlemelerini fırsat bilen Ermeniler, plânları gereğince, bir taraftan çeteler kurdular, yolları kestiler, Türk köylerine saldırdılar bir taraftan da imkân buldukları şehirlerde isyanlar çıkardılar. Savaşı takip eden günlerde, “Hınçak” gazetesinde çıkan “Sosyal Demokrat Hınçak Komitesi Genel Merkezi” imzalı bir beyannâmede[6] de, Hınçak Komitesi’nin Rus orduları ile politik ve ihtilâlci anlamda çalışacağı belirtiliyordu.

Diğer taraftan, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da devlete karşı savaşacak “Ermeni Gönüllü Birlikleri” teşkil edilmişti. Bu amaç için Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan “Millî Müdafaa Komisyonu” nun üyeleri arasında, Adana eski Piskoposu Muşeg, Ankara eski Piskoposu Papken, Kütahya Piskoposu Papken Köleseryan, Feriköy ve Üsküdar eski vaizi rahip Dirayr da bulunuyordu. Komisyonu teşkil eden üyeler, Türkiye’de yıllarca piskoposluk yapmış olan ruhanî liderlerdi[7].

1915 İlk Baharının başlarında, yani Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesinden altı ay sonra, Rusya’nın desteğindeki Ermenilerin faaliyetlerini şöyle özetleyebiliriz[8].


1.       Seferberliğin ilânı üzerine askere gitmeyi reddetmişler, silâhlarını alarak dağlara çıkmışlar, savaş başlar başlamaz da Rus ordusuna katılarak onlarla birlikte Osmanlı ordusuna karşı çarpışmışlardır,

2.       Askere gidenler ise silâh ve cephaneleri de alarak kaçmışlar, komitecilerin emrindeki çetelere katılmışlardır,

3.       Anadolu’nun birçok yerinde gizli komiteler faaliyetlerini artırmışlar, bomba imalâthaneleri ve silâh depoları kurmuşlardır,

4.       Silâhsız ve müdafaasız Müslüman ahali üzerine baskınlar yapmışlar, günahsız pek çok masumu vahşice katletmişlerdir,

5.       Resmî binalara, askerlere, jandarmalara saldırılarını gittikçe şiddetlendirmişlerdir,

6.       Çeşitli bölgelerde isyanlar çıkarmışlar, özellikle Doğu Anadolu’ya yaklaştıkça isyan bölgeleri daha sıklaşır olmuştur,

7.       Van’da büyük bir isyan başlatmışlar, Rus ordusu şehri işgal etmeden önce ve işgal sonrası katliâm yaparak Van ahalisinin büyük kısmını öldürmüşlerdir,

8.       Bütün terör hareketleri, Osmanlı Ermeni milletvekilleri, papazları, tanınmış Ermeni doktor ve avukatları tarafından plânlanmış ve yönlendirilmiştir.

İşte Ermeniler böylece, tarihte “Ermeni Tehciri” adı ile anılan, kendilerinin savaş alanı dışına çıkarılmalarına sebep oldular. Türk hatları gerisinde geniş bir ihtilâl çıkarmaları ve Osmanlı Ordusu’nu iki ateş arasında bırakmaları sebebiyle, Osmanlı Hükümeti Ermenileri stratejik noktalardan kaldırabilmek için 27 Mayıs 1915 tarihinde “Sevk ve İskân (Tehcir) Kanunu” nu çıkardı ve yürürlüğe koydu. Kanun metninde, hükümet icraatına karşı çıkan, emirlerine itaat etmeyenler ile silâhlı direnmede bulunanlar, casusluk yapan köy ve kasaba ahalisinin askerî gereklerden dolayı, tek tek veya topluca diğer yerlere sevk ve iskân edile-ceği öngörülmekte idi[9]. Bu kanun, Ermenilerin fiilî ve silâhlı isyan hareketinden çok sonra, Van isyanını müteakip, Osmanlı Devleti’nin ordusunu ve silâhsız sivil halkını Ermeni taşkınlıklarına karşı korumak ve savaşı kazanmasına engel olacak faaliyetleri önlemek amacı ile başvurulan bir “millî nefis müdafaası” idi. Diyarbakır valisi Mehmet Reşit Bey, Tehcir ile ilgili olarak, “...Onlar (Ermeniler) bizleri yok etmek inancı ve kararı ile şartlanmışlardır...Yani anlayacağınız, bizleri meşru müdafaa için harekete sevk eden onlardır.”[10] demektedir.

Batı dünyası Tehcir olayını, kendi usullerince yapılan bir katliâm (jenosid/genocide) olduğunu sanırlar. Çünkü jenosid/genocide, batı kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bu cümleden olarak, Tehcir sırasındaki olayları katliâm olarak gösterme, Ermeniler tarafından da iddia edilen bir husustur. Halbuki Osmanlı Devleti, tehlikeli durumlarda ve gerektiğinde, katliâmı değil,başka bir yere sevk’i tercih etmiştir. Konu derinliğine incelendiğinde, gerçekler açıkça görülmekte ve öldürüldüğü iddia edilen 1.500.000 Ermeni, yerini Türk’e bırakmaktadır. Oysa ki en cömert tahminler dahi bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin nüfusunu 1.500.000 olarak tespit etmektedir[11]. Osmanlı İmparatorluğu’nda ve özellikle Anadolu’daki Ermenilerin nüfusu hakkında muhtelif taraflı araştırmalar yapılmıştır. Ermeni nüfusunun, Türk nüfusu yanında yüksek bir oranda bulunduğu iddiaları artık bugün ilmî veriler karşısında inanırlığını yitirmiştir[12]. Ermenilere yönelik yapıldığı iddia edilen soykırım konusu, Ermeni propagandası kampanyasının hiç değişmeyen temasıdır[13]. İddiaların tersine, sevk ve iskân sırasında Türk makamları en insancıl tedbirleri almışlardır[14].

2. Ermeni İsyanı ve Rus İşgali Esnasında Vukubulan Türkler’in Göçü (1915–1918):

Ermeni ve Ermeni sempatizanı yazarların kaleme aldıkları Birinci Dünya Savaşı’nın acı olayları ile ilgili son derece geniş literatürde, Ermeni isyanları ve korkunç sonuçları yüzünden hayatlarını kaybeden masum Türklere, bu insanların çektikleri acılara ve katlandıkları mahrumiyetlere ait, pişmanlık belirten tek bir söz olsun bulmak, nedense mümkün değildir[15].

Ermeni tehciri başlamadan önce, Ruslar Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerinde büyük bir taarruza başlamışlardı. Ermeni çeteleri de Van’ı işgal ederek binlerce Türk’ü yurtlarından sürmüşlerdi. Osmanlı İçişleri Bakanlığı’nın Başbakanlığa sunduğu 17 Aralık 1916 tarihli bir rapora göre[16], Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Muş vilâyetlerinden göç ederek mülteci durumuna düşen Türkler’in sayısı 800.000’e ulaşmıştır. Bu Türkler, aşağıda belirtilen 4 iskân bölgesine yerleştirilmişler ve her bölge hakkında ayrı ayrı bilgi verilmiştir.

1. İskân Bölgesi: 

Ordu, Giresun, Samsun, Sinop, Kastamonu, Ünye, Bafra, Çarşamba, Fatsa, Terme’yi kapsamaktadır.

Trabzon ile sahil ahalisi kısmen kayıklarla denizden Ordu, Giresun ve Samsun taraflarına gönderilmiştir. Ordu ve Giresun’dan gelerek kendiliklerinden Terme ve Çarşamba’da yerleştirilen mültecilerin büyük bir kısmı oralarda zarar veren sıtmadan etkilenmişlerdir. Samsun’da bulunanlardan da bir bölüm mülteci Türk, Kavak, Havza, Merzifon yolu ile Çorum’a ve bir bölümü de Bafra yolu ile Sinop-Kastamonu bölgesine gönderilmişlerdir. 1915 başlarında bu bölgede, 79.100 mülteci bulunmakta idi.

2. İskân Bölgesi:

Ankara, Kayseri, Niğde, Sivas, Çorum, Konya, Amasya, Kırşehir, Yozgat, Tokat, Merzifon’u kapsamaktadır. Sadece Sivas’a gelen Türk mülteci sayısı, 300.000’i aşmış bulunuyordu.

3. İskân Bölgesi:

Elazığ, Malatya, Maraş ve Adıyaman bölgesi idi.

4. İskân Bölgesi:

Diyarbakır, Urfa, Gaziantep, Adana, Mardin şeklinde düzenlenmişti. Diyarbakır’da 16.901, Mardin’de 16.162, Urfa’da 40.000 mülteci bulunmakta idi. Ayrıca, Diyarbakır, Mardin, Siverek ve Urfa’da birer çocuk yuvası (dar-ül-eytam) kurulmuş ve 10.500 civarında çocuk toplanmıştı. Adana’ya 10.000 mültecinin sevki karar altına alınmıştı.

Osmanlı Devleti, bir taraftan Ermeni göçmenlerin problemlerini çözmeye uğraşırken, aynı zamanda Türk mültecilerin yerleştirilmesi için de yoğun bir çaba içine girmişti.

Birinci Dünya Savaşı sona erdiği zaman, Doğu Anadolu ve Kafkasya’da 1,2 milyondan fazla Türk yerlerinden sürülmüştü. Doğu Anadolu’da 1,5 milyondan çok insan, Kafkas göçmeni Müslümanlar’dan da 130.000 kişi hayatını kaybetmiş bulunuyordu[17]. Neticede ölü sayısı akla durgunluk verecek bir seviye-ye ulaşmıştı. Van’da Türkler’in % 62’si, Bitlis vilâyetinde % 42’si, Erzurum vilâyetinde % 31’i ve Diyarbakır’da % 26’sı ölmüştür. Doğu Anadolu’nun beş vilâyetinde Türkler’in % 32’si ölmüştür[18]. Ermeniler tarafından, insanlık tarihinin en dehşetli olayı olarak gösterilmeye çalışılan olaylarda, Türkler son derece fazla sayıda ölüme maruz kalmışlardır.

Burada tarihçinin şu soruyu sormaya hakkı vardır: Devamlı olarak gündeme getirilen Ermeni kurbanları meselesi gibi, Türk kurbanları meselesi de ne zaman ve kimler tarafından uluslararası plâtformlarda gündeme getirilecektir?


DİPNOTLAR;

[1]  Geniş bilgi için bkz., Erdal İlter, ‘Taşnak Partisi’nin Ermeni İsyanları’ndaki Rolü (1892-1914),’ 21. Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış:Türk-Ermeni İlişkileri, (Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2000), s.  85 – 106.

[2]  Bu belgenin metni için bkz., Esat Uras, The Armenians in History and the Armenian Question, (İstanbul: Documentary Publications, 1988), s. 843 – 845.

[3]  Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce, binlerce silâhlı Ermeni Rus ordusuna katılmış, Rus subaylarının ku-mandasında Ermeni “drujina” ları (1000’er kişilik birlikler) kurulmuştu. Bu birliklere, Rus ordusunda General rütbesi alan Ermeni Tovmas Nazarbekyan kumanda etmekte idi.

[4]  Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994), s. 282.

[5]  Beyannâme’nin metni için bkz., Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens avant et aprés la proclamation de la Constitution Ottomane, (Constantinople: 1917), s. 139-141.

[6]  The Turco-Armenian Question: The Turkish Point of View, (Constantinople: The National Congress of Turkey, 1919), s. 105 – 106.

[7]  Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens..., s. 144.

[8]  Bu maddelerdeki olaylara ait geniş bilgi için bkz., Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens..., s. 221 – 307; Ayrıca bkz., Erdal İlter, Armenian and Russian Oppressions (1914-1916): Testimonies of Witnesses, (Ankara: KÖK Series of Social and Strategical Researches, 1999); Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (1914-1919), I, (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2001).

[9] Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens..., s. 316; Ayrıca bkz., Armenians in Ottoman Documents (1915-1920), (Ankara: The Turkish Republic Prime Ministry General Directorate of the State Archives Directorate of Ottoman Archives Publication, 1995), s. 33 – 35; Tehcir konusunda son olarak yapılan şu çalışmaya bakılmalıdır: Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler,1914-1918, (Ankara: Türk Ta-rih Kurumu Yayınları, 2001).

[10]  Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, yay., Turgut Bleda, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1979), s. 58.

[11]  Yavuz Ercan, ‘Ermeniler ve Ermeni Sorunu,’ Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2001), s. 93.

[12]  Msl.bkz., Stanford W. Shaw, ‘Ottoman Population Movements During The Last Years of the Empire, 1885-1914: Some Preliminary Remarks,’ The Journal of Ottoman Studies, Vol. I, (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1980), s. 197 tablo A; Justin McCarthy, Muslim and Minorities: The Population of Ottoman Anatolia and the End of the Empire, (New York and London: New York University Press, 1983), s. 47 – 88.

[13]  Msl.bkz., Vahakn N. Dadrian, The History of the Armenian Genocide: Ethnic Conflict from the Balkans to Anatolia to the Caucasus, (Oxford, England: Berghahn Books, 1995); Taner Akçam, Armenien und Völ-kermord, Die Istanbuler Prozesse und die türkische Nationalbewegung, (Hamburg: 1996).

[14]  Bkz., Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ..., s. 59 – 69.

[15]  Erich Feigl, Ein Mythos Des Terrors, (Salzburg: Edition Zeitgeschichte-Freilassing, 1986), s. 88 – 90.

[16]  Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sa: 81 (Ankara: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Aralık 1982), s. 219 – 222, Belge No: 1845, Bkz., Ek 1.

[17] Justin McCarthy, ‘Armenian Terrorism: History as poison and Antidode,’ International Terrorism and The Drug Connection, (Ankara: Ankara University Press, 1984), s. 89 – 90.

[18] Justin McCarthy, ‘Milli Felâket, Yeniden Doğuş, Türk Milleti ve Mustafa Kemal Atatürk,’ Atatürk, Cumhu-riyet-Türk Tarihi, (Ankara: 1984), s. 9.


http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=65


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder