28 Şubat 2018 Çarşamba

Ermenilerin Tehciri ve Türkler'in Göçü (1915-1918)

Ermenilerin Tehciri ve Türkler'in Göçü (1915-1918) 


Erdal İLTER*
ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 9, Bahar 2003   
* Tarihçi-Yazar 


1. Ermeniler’in Davranışları ve Tehcir:

Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilân ettiği günlerden (30 Temmuz 1914) az önce, Ermeni Taşnak Partisi, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılması halinde, kendilerinin nasıl bir durum almaları gerekeceğini, başka bir ifade ile, Osmanlı İmparatorluğu’nun ölüm kalım savaşı vereceği bir sırada, devleti nasıl arkadan vuracaklarını tâyin ve müzakere etmek için Erzurum’da Sekizinci Genel Kongre’lerini yapıyorlardı. İki hafta devam eden kongre sonunda, Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı açıkça cephe kararı almışlardı[1]. Diğer taraftan, Eçmiyazin Gregoryen (Apostolik) Kilisesi de boş durmuyordu. Katogigos V. Kevork (1912–1930), Rusya’nın Genel Valisi Voronçov Daşkov’a yaptığı 18 Ağustos 1914 tarihli yazılı müracaatında[2], Ermenilerin Çar tarafından himayesini istiyor, buna karşılık Ruslar ile birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaşacaklarını taahhüt ediyordu[3]. Yine aynı gün, Voronçov Daşkov, Tiflis’deki Ermeni Millî Konseyi üyeleri ve Belediye Başkanı Hadisyan ile görüşüyor ve ona, eğer Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput ve Sivas vilâyetleri Ermenilerin yardımı ile ele geçirilirse, buralarda bir Ermeni muhtariyetinin tanınacağını ilân ediyordu[4]. V. Kevork ayrıca, Katogigosluğun resmî yayın organı olan “Ararat” gazetesinde, bütün Ermenilere hitaben bir beyannâme yayınlayarak (Ağustos 1914)[5], isyan çığırtkanlığı yapıyordu.

Osmanlı Devleti, 11 Ekim 1914 tarihinde Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Rusların 31 Ekim 1914 tarihinde Bayezıt’dan ve 1 Kasım 1914 tarihinde de Erzurum tarafından Osmanlı sınırlarını geçerek ilerlemelerini fırsat bilen Ermeniler, plânları gereğince, bir taraftan çeteler kurdular, yolları kestiler, Türk köylerine saldırdılar bir taraftan da imkân buldukları şehirlerde isyanlar çıkardılar. Savaşı takip eden günlerde, “Hınçak” gazetesinde çıkan “Sosyal Demokrat Hınçak Komitesi Genel Merkezi” imzalı bir beyannâmede[6] de, Hınçak Komitesi’nin Rus orduları ile politik ve ihtilâlci anlamda çalışacağı belirtiliyordu.

Diğer taraftan, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da devlete karşı savaşacak “Ermeni Gönüllü Birlikleri” teşkil edilmişti. Bu amaç için Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan “Millî Müdafaa Komisyonu” nun üyeleri arasında, Adana eski Piskoposu Muşeg, Ankara eski Piskoposu Papken, Kütahya Piskoposu Papken Köleseryan, Feriköy ve Üsküdar eski vaizi rahip Dirayr da bulunuyordu. Komisyonu teşkil eden üyeler, Türkiye’de yıllarca piskoposluk yapmış olan ruhanî liderlerdi[7].

1915 İlk Baharının başlarında, yani Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesinden altı ay sonra, Rusya’nın desteğindeki Ermenilerin faaliyetlerini şöyle özetleyebiliriz[8].


1.       Seferberliğin ilânı üzerine askere gitmeyi reddetmişler, silâhlarını alarak dağlara çıkmışlar, savaş başlar başlamaz da Rus ordusuna katılarak onlarla birlikte Osmanlı ordusuna karşı çarpışmışlardır,

2.       Askere gidenler ise silâh ve cephaneleri de alarak kaçmışlar, komitecilerin emrindeki çetelere katılmışlardır,

3.       Anadolu’nun birçok yerinde gizli komiteler faaliyetlerini artırmışlar, bomba imalâthaneleri ve silâh depoları kurmuşlardır,

4.       Silâhsız ve müdafaasız Müslüman ahali üzerine baskınlar yapmışlar, günahsız pek çok masumu vahşice katletmişlerdir,

5.       Resmî binalara, askerlere, jandarmalara saldırılarını gittikçe şiddetlendirmişlerdir,

6.       Çeşitli bölgelerde isyanlar çıkarmışlar, özellikle Doğu Anadolu’ya yaklaştıkça isyan bölgeleri daha sıklaşır olmuştur,

7.       Van’da büyük bir isyan başlatmışlar, Rus ordusu şehri işgal etmeden önce ve işgal sonrası katliâm yaparak Van ahalisinin büyük kısmını öldürmüşlerdir,

8.       Bütün terör hareketleri, Osmanlı Ermeni milletvekilleri, papazları, tanınmış Ermeni doktor ve avukatları tarafından plânlanmış ve yönlendirilmiştir.

İşte Ermeniler böylece, tarihte “Ermeni Tehciri” adı ile anılan, kendilerinin savaş alanı dışına çıkarılmalarına sebep oldular. Türk hatları gerisinde geniş bir ihtilâl çıkarmaları ve Osmanlı Ordusu’nu iki ateş arasında bırakmaları sebebiyle, Osmanlı Hükümeti Ermenileri stratejik noktalardan kaldırabilmek için 27 Mayıs 1915 tarihinde “Sevk ve İskân (Tehcir) Kanunu” nu çıkardı ve yürürlüğe koydu. Kanun metninde, hükümet icraatına karşı çıkan, emirlerine itaat etmeyenler ile silâhlı direnmede bulunanlar, casusluk yapan köy ve kasaba ahalisinin askerî gereklerden dolayı, tek tek veya topluca diğer yerlere sevk ve iskân edile-ceği öngörülmekte idi[9]. Bu kanun, Ermenilerin fiilî ve silâhlı isyan hareketinden çok sonra, Van isyanını müteakip, Osmanlı Devleti’nin ordusunu ve silâhsız sivil halkını Ermeni taşkınlıklarına karşı korumak ve savaşı kazanmasına engel olacak faaliyetleri önlemek amacı ile başvurulan bir “millî nefis müdafaası” idi. Diyarbakır valisi Mehmet Reşit Bey, Tehcir ile ilgili olarak, “...Onlar (Ermeniler) bizleri yok etmek inancı ve kararı ile şartlanmışlardır...Yani anlayacağınız, bizleri meşru müdafaa için harekete sevk eden onlardır.”[10] demektedir.

Batı dünyası Tehcir olayını, kendi usullerince yapılan bir katliâm (jenosid/genocide) olduğunu sanırlar. Çünkü jenosid/genocide, batı kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Bu cümleden olarak, Tehcir sırasındaki olayları katliâm olarak gösterme, Ermeniler tarafından da iddia edilen bir husustur. Halbuki Osmanlı Devleti, tehlikeli durumlarda ve gerektiğinde, katliâmı değil,başka bir yere sevk’i tercih etmiştir. Konu derinliğine incelendiğinde, gerçekler açıkça görülmekte ve öldürüldüğü iddia edilen 1.500.000 Ermeni, yerini Türk’e bırakmaktadır. Oysa ki en cömert tahminler dahi bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin nüfusunu 1.500.000 olarak tespit etmektedir[11]. Osmanlı İmparatorluğu’nda ve özellikle Anadolu’daki Ermenilerin nüfusu hakkında muhtelif taraflı araştırmalar yapılmıştır. Ermeni nüfusunun, Türk nüfusu yanında yüksek bir oranda bulunduğu iddiaları artık bugün ilmî veriler karşısında inanırlığını yitirmiştir[12]. Ermenilere yönelik yapıldığı iddia edilen soykırım konusu, Ermeni propagandası kampanyasının hiç değişmeyen temasıdır[13]. İddiaların tersine, sevk ve iskân sırasında Türk makamları en insancıl tedbirleri almışlardır[14].

2. Ermeni İsyanı ve Rus İşgali Esnasında Vukubulan Türkler’in Göçü (1915–1918):

Ermeni ve Ermeni sempatizanı yazarların kaleme aldıkları Birinci Dünya Savaşı’nın acı olayları ile ilgili son derece geniş literatürde, Ermeni isyanları ve korkunç sonuçları yüzünden hayatlarını kaybeden masum Türklere, bu insanların çektikleri acılara ve katlandıkları mahrumiyetlere ait, pişmanlık belirten tek bir söz olsun bulmak, nedense mümkün değildir[15].

Ermeni tehciri başlamadan önce, Ruslar Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerinde büyük bir taarruza başlamışlardı. Ermeni çeteleri de Van’ı işgal ederek binlerce Türk’ü yurtlarından sürmüşlerdi. Osmanlı İçişleri Bakanlığı’nın Başbakanlığa sunduğu 17 Aralık 1916 tarihli bir rapora göre[16], Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Muş vilâyetlerinden göç ederek mülteci durumuna düşen Türkler’in sayısı 800.000’e ulaşmıştır. Bu Türkler, aşağıda belirtilen 4 iskân bölgesine yerleştirilmişler ve her bölge hakkında ayrı ayrı bilgi verilmiştir.

1. İskân Bölgesi: 

Ordu, Giresun, Samsun, Sinop, Kastamonu, Ünye, Bafra, Çarşamba, Fatsa, Terme’yi kapsamaktadır.

Trabzon ile sahil ahalisi kısmen kayıklarla denizden Ordu, Giresun ve Samsun taraflarına gönderilmiştir. Ordu ve Giresun’dan gelerek kendiliklerinden Terme ve Çarşamba’da yerleştirilen mültecilerin büyük bir kısmı oralarda zarar veren sıtmadan etkilenmişlerdir. Samsun’da bulunanlardan da bir bölüm mülteci Türk, Kavak, Havza, Merzifon yolu ile Çorum’a ve bir bölümü de Bafra yolu ile Sinop-Kastamonu bölgesine gönderilmişlerdir. 1915 başlarında bu bölgede, 79.100 mülteci bulunmakta idi.

2. İskân Bölgesi:

Ankara, Kayseri, Niğde, Sivas, Çorum, Konya, Amasya, Kırşehir, Yozgat, Tokat, Merzifon’u kapsamaktadır. Sadece Sivas’a gelen Türk mülteci sayısı, 300.000’i aşmış bulunuyordu.

3. İskân Bölgesi:

Elazığ, Malatya, Maraş ve Adıyaman bölgesi idi.

4. İskân Bölgesi:

Diyarbakır, Urfa, Gaziantep, Adana, Mardin şeklinde düzenlenmişti. Diyarbakır’da 16.901, Mardin’de 16.162, Urfa’da 40.000 mülteci bulunmakta idi. Ayrıca, Diyarbakır, Mardin, Siverek ve Urfa’da birer çocuk yuvası (dar-ül-eytam) kurulmuş ve 10.500 civarında çocuk toplanmıştı. Adana’ya 10.000 mültecinin sevki karar altına alınmıştı.

Osmanlı Devleti, bir taraftan Ermeni göçmenlerin problemlerini çözmeye uğraşırken, aynı zamanda Türk mültecilerin yerleştirilmesi için de yoğun bir çaba içine girmişti.

Birinci Dünya Savaşı sona erdiği zaman, Doğu Anadolu ve Kafkasya’da 1,2 milyondan fazla Türk yerlerinden sürülmüştü. Doğu Anadolu’da 1,5 milyondan çok insan, Kafkas göçmeni Müslümanlar’dan da 130.000 kişi hayatını kaybetmiş bulunuyordu[17]. Neticede ölü sayısı akla durgunluk verecek bir seviye-ye ulaşmıştı. Van’da Türkler’in % 62’si, Bitlis vilâyetinde % 42’si, Erzurum vilâyetinde % 31’i ve Diyarbakır’da % 26’sı ölmüştür. Doğu Anadolu’nun beş vilâyetinde Türkler’in % 32’si ölmüştür[18]. Ermeniler tarafından, insanlık tarihinin en dehşetli olayı olarak gösterilmeye çalışılan olaylarda, Türkler son derece fazla sayıda ölüme maruz kalmışlardır.

Burada tarihçinin şu soruyu sormaya hakkı vardır: Devamlı olarak gündeme getirilen Ermeni kurbanları meselesi gibi, Türk kurbanları meselesi de ne zaman ve kimler tarafından uluslararası plâtformlarda gündeme getirilecektir?


DİPNOTLAR;

[1]  Geniş bilgi için bkz., Erdal İlter, ‘Taşnak Partisi’nin Ermeni İsyanları’ndaki Rolü (1892-1914),’ 21. Yüzyıla Girerken Tarihe Dostça Bakış:Türk-Ermeni İlişkileri, (Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2000), s.  85 – 106.

[2]  Bu belgenin metni için bkz., Esat Uras, The Armenians in History and the Armenian Question, (İstanbul: Documentary Publications, 1988), s. 843 – 845.

[3]  Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce, binlerce silâhlı Ermeni Rus ordusuna katılmış, Rus subaylarının ku-mandasında Ermeni “drujina” ları (1000’er kişilik birlikler) kurulmuştu. Bu birliklere, Rus ordusunda General rütbesi alan Ermeni Tovmas Nazarbekyan kumanda etmekte idi.

[4]  Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994), s. 282.

[5]  Beyannâme’nin metni için bkz., Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens avant et aprés la proclamation de la Constitution Ottomane, (Constantinople: 1917), s. 139-141.

[6]  The Turco-Armenian Question: The Turkish Point of View, (Constantinople: The National Congress of Turkey, 1919), s. 105 – 106.

[7]  Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens..., s. 144.

[8]  Bu maddelerdeki olaylara ait geniş bilgi için bkz., Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens..., s. 221 – 307; Ayrıca bkz., Erdal İlter, Armenian and Russian Oppressions (1914-1916): Testimonies of Witnesses, (Ankara: KÖK Series of Social and Strategical Researches, 1999); Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (1914-1919), I, (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2001).

[9] Aspirations et Agissement Révolutionnaires des Comités Arméniens..., s. 316; Ayrıca bkz., Armenians in Ottoman Documents (1915-1920), (Ankara: The Turkish Republic Prime Ministry General Directorate of the State Archives Directorate of Ottoman Archives Publication, 1995), s. 33 – 35; Tehcir konusunda son olarak yapılan şu çalışmaya bakılmalıdır: Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler,1914-1918, (Ankara: Türk Ta-rih Kurumu Yayınları, 2001).

[10]  Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, yay., Turgut Bleda, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1979), s. 58.

[11]  Yavuz Ercan, ‘Ermeniler ve Ermeni Sorunu,’ Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2001), s. 93.

[12]  Msl.bkz., Stanford W. Shaw, ‘Ottoman Population Movements During The Last Years of the Empire, 1885-1914: Some Preliminary Remarks,’ The Journal of Ottoman Studies, Vol. I, (İstanbul: Enderun Kitabevi, 1980), s. 197 tablo A; Justin McCarthy, Muslim and Minorities: The Population of Ottoman Anatolia and the End of the Empire, (New York and London: New York University Press, 1983), s. 47 – 88.

[13]  Msl.bkz., Vahakn N. Dadrian, The History of the Armenian Genocide: Ethnic Conflict from the Balkans to Anatolia to the Caucasus, (Oxford, England: Berghahn Books, 1995); Taner Akçam, Armenien und Völ-kermord, Die Istanbuler Prozesse und die türkische Nationalbewegung, (Hamburg: 1996).

[14]  Bkz., Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ..., s. 59 – 69.

[15]  Erich Feigl, Ein Mythos Des Terrors, (Salzburg: Edition Zeitgeschichte-Freilassing, 1986), s. 88 – 90.

[16]  Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sa: 81 (Ankara: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Aralık 1982), s. 219 – 222, Belge No: 1845, Bkz., Ek 1.

[17] Justin McCarthy, ‘Armenian Terrorism: History as poison and Antidode,’ International Terrorism and The Drug Connection, (Ankara: Ankara University Press, 1984), s. 89 – 90.

[18] Justin McCarthy, ‘Milli Felâket, Yeniden Doğuş, Türk Milleti ve Mustafa Kemal Atatürk,’ Atatürk, Cumhu-riyet-Türk Tarihi, (Ankara: 1984), s. 9.


http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=65


***

Tehcir Uyğulamalari ve Amerikan Vatandaşı Osmanlı Ermenilerinin durumu,


Tehcir Uyğulamalari ve Amerikan Vatandaşı Osmanlı Ermenilerinin durumu, 



Kemal Çiçek,
Kitap Hakkında, Uzman görüşleri;

Profesör Kemal Çiçek bu eserinde bugüne kadar 1915 olayları hakkında taraflarca ileri sürülen iddiaları, ideolojinin etkisi altında kalmadan, araştırmaya ve belgelere dayanan gayet titiz bilimsel bir analize tabi tutuyor ve Osmanlı, Amerikan ve Avrupa kaynaklarına dayanarak tehcire yol açan nedenlerle, tehcir sırasında ve sonrasında cereyan eden olayları gerçek ve birçok bilinmeyen yönleriyle ortaya koyuyor. Bu eser, ayni zamanda, Lozan’dan günümüze uzanan zaman diliminde Ermeni sorununun kaydettiği gelişmelerin Türk dış politikası üzerindeki etkilerine de büyük bir yetenekle ışık tutuyor. Tarih boyunca Türk-Ermeni ilişkilerini, açık fikirlilik ve objektif bir bakışla incelemek isteyen herkese Profesör Çiçek’in bu eserini kuvvetle tavsiye ederim.

Dr. Şükrü M. Elekdağ,

(E) Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı

22. & 23. Dönem İstanbul Millet Vekili.”

Prof. Dr. Kemal Çiçek, ülkemizdeki Ermeni araştırmalarında özel bir yere sahiptir. Bu özelliği söylenmiş, ezberlenmiş olanla yetinmeyip yeni belge ve bilgiler araştırmasıdır. "Biz kesmedik, onlar bizi kesti” veya "mukatele oldu” ezberine indirgenmiş olan ‘soykırım’ tartışmalarında, yeni bilgi ve belgelerle Türk tezine zenginlik kattı.
Daha önce 1915 tehciri ve 1909 Adana olayları üzerine yaptığı araştırmalardan sonra şimdi "Ermeni Sorununda Tehcir ve Ötesi”ni kitaplaştırdı. 1915’ten sonra neler olduğu, Lozan’da neler yaşandığı konularında bizde çeşitli araştırmalar vardır. Çiçek bu kitabında hem bir ‘süreç’ halinde bu gelişmeleri anlatıyor, hem yine yeni bilgi ve belgelerle ilmi tarihçiliğimizi zenginleştiriyor.

Taha Akyol

Eserde Ermenilerin Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Rusya’nın sıkı bir müttefiki olduğu gözler önüne seriliyor. Ama eserin asıl katkısı ABD arşiv belgelerinden de yararlanarak büyük fotoğrafın son derece güzel bir Türkçe ile okuyucunun bilgisine sunulması. Çalışma okunduğunda aynı senaryo ve aktörlerin hala sahnede olduğunu hissetmek zorunda kalmak, Türk aydınlarının dikkatle not etmesi gereken önemli bir husustur. 1896’da Ermenilerin ABD’de katlettikleri Halil adlı Türk’ün hazin hikayesi kitaba bir roman tadı kazandırıyor. Yazarın daha da olgunlaşan ve mükemmelleşen bilgi birikimini okuyucu ile buluşturan Astana Yayınlarını tebrik ediyorum.

Prof. Dr. İlyas Doğan

Prof. Dr. Kemal Çiçek, Ermeni sorunu konusunda sadece Türkiye'de değil, bütün dünyadaki en yetkili otoritedir. TTK Ermeni Masası Başkanı olarak bu alanda araştırmalar yapmış, Osmanlı ve ABD arşivlerinde çalışmıştır. Bu eser, Ermeni meselesini her yönüyle aydınlatan çok önemli bir çalışmadır. Ermeni meselesiyle ilgilenen herkesin mutlaka okumasını tavsiye ediyorum.

Dr. Hasan Celâl Güzel

Önsöz’den,
                                                                  
Bu eser, son 15 yılda Ermeni sorunu üzerine yazdığım fakat yeni literatür ve gelişmeleri göz önüne alarak bazı ilave ve çıkartmalar yaptığım makalelerden oluşmaktadır. Makalelerin seçiminde kronolojiye sadık kalmayı ve konu bütünlüğünü sağlamayı amaçladım. Bu sebeple Ermeni sorunu hakkında yazdığım çok spesifik ve çok genel konulara dair çok sayıda çalışmama bu eserimde yer veremedim.

Bu eseri derlemekteki birincil amacım kuşkusuz yazıların daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktır. Çünkü Ermeni sorunu hakkında çeşitli dillerde kaleme aldığım çok sayıda makalem akademik dergilerde sınırlı bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı. Hâlbuki Ermeni sorunu üzerine gerek gazetelere verdiğim röportajlar gerekse de gazete ve dergilere yazdığım daha popüler nitelikteki yazılar toplumda daha yaygın etki yapıyordu. Bu yayınlar sonrasında okuyucularımdan Ermeni sorununun geneli hakkında görüşlerimi ortaya koyan akademik makalelerimi de kendileriyle paylaşmam konusunda çok sayıda talep aldım. Birçok okuyucum beni Ermenilerin 1915-1917 yılları arasında sevk ve iskânına dair kaleme aldığım ve İngilizce, Fransızca ve Almanca’ya da çevrilen "Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915-1916” adlı eserimle tanıyordu. Bu eser ise spesifik olarak Ermenilerin tehciri hakkında Amerikan diplomatik belgeleri ve misyoner raporlarını değerlendirilmesinden ibaret olduğu için Ermeni sorununun geneli hakkında sahip olduğum bilgi birikimini yansıtmaktan uzak kalıyordu. Bu eserim ise Türklerle Ermenilerin komşu olmasından neredeyse günümüze kadar Ermeni sorunu hakkında genel bir kanaat edinmeye olanak verecek boyuttadır. 


Kemal Çiçek,
Prof. Dr. Kemal Çiçek,

1989’da İngiltere’nin Birmingham Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Aynı üniversiteden 1992 yılında "Zimmis (non-Muslims of Cyprus) Before the Sharia Court 1698-1730” başlıklı tezi ile doktora derecesini aldı. 1993-2012 tarihleri arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2002 yılında Profesör oldu. 2002-2012 yılları arasında Türk Tarih Kurumu’nda çeşitli projelerde çalıştı. 2012 Eylül ayında DTCF’den ayrılarak İpek Üniversitesi’ne katıldı. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı olarak görev yapmaktadır.

Prof. Çiçek, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Azınlıklar ve Milliyetçilik hareketleri konusunda araştırmalar yapmaktadır. Prof. Çiçek’in son kitabı "The Great War and the Forced Migration of Ottoman Armenians” adıyla Athol Books tarafından İngiltere’de yayınlandı. Yazarın Ermeni tehciri konusunda yazmış olduğu "Ermenilerin Zorunlu Göçü” adlı eseri Almanca ve Fransızca olarak da yayımlanmıştır.

İçindekiler

Tarihi Süreçte Türk Ermeni İlişkileri,
Amerika’da Türk Ermeni Çatışması ve Harry The Turk Cinayeti          
Türkler Kürtler Ermeniler.
Adana Olayları Hakkında Bildiklerimiz Bilmediklerimiz
Balkan Savaşları Sonrasında Türk-Ermeni İlişkileri
I. Dünya Savaşı’nda Ermeniler: Bir Zorunlu Göç Hikâyesi.
Amerikan Kaynaklarında Tehcir.
_ Tehcir Uygulaması ve Amerikan Vatandaşı Osmanlı Ermenilerinin Durumları
Halep Amerikan Konsolosu J. B. Jackson ve Ermeni Tehcirindeki Yeri
Karekin Pastırmacıyan’a Göre I. Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve İtilaf Devletleriyle İlişkileri    
Göçmenlerin Yaşamı,
Amerikan Ermeni Derneklerinin Lozan Görüşmeleri Esnasındaki Faaliyetleri,
1934-1935 Türk-Amerikan Tazminat Anlaşması ve Günümüze Yansımaları,
Türk-Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Rolü
Ermenistan Penceresinden Türkiye İle Uzlaşma Şartları
Tehcire Dair Amerikan Kaynaklarının Genel Bir Değerlendirmesi



Prof. Dr. Kemal Çiçek

Ermenilerin tehciri, sebepleri ve sonuçları konusunda Osmanlı resmi belgelerinden sonra en değerli kaynaklar hiç kuşkusuz Amerikan diplomat yazışmaları ve misyoner raporlarıdır. Alman ve Avusturya belgeleri de önemlidir. Ancak onlar Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta müttefikleri olduğu için belgeler  bazı yazarların iddialarına göre sansürlenmiştir. Ayrıca, kamuoyu oluşturma konusunda İngiltere propaganda dairesinin üzerinde yoğun olarak çalıştığı ve kullandığı kaynaklar Amerikan çıkışlıdır. Günümüzde bile sözde soykırımın kanıtları olarak ortaya konulan belgelerin önemli bir kısmı Amerikan diplomat ve misyonerlerine aittir. Amerikan belgelerini tehcir konusunda başvurulması gereken birincil kaynak yapan ise Amerikan diplomat ve misyonerlerinin tartışma konusu olan dönemde Osmanlı İmparatorluğunda çok farklı yerlerde ve çok sayıda olmalarıdır. 

1 Nisan 1917 tarihine, yani Amerika’nın Almanya’ya resmen savaş ilan etmesine kadar, Amerikan diplomat ve misyonerleri tehcirin en önemli takipçisi, gözlemcisi ve hatta yardım faaliyetlerindeki durumlarını göz önüne alırsak, uygulayıcısı olmuşlardır.

Ancak bu öneme dikkat çekildikten sonra, Amerikan belgeleriyle ilgili vurgulanması gereken bir nokta vardır. Özellikle bugün Ermeni tarihçisi ve propagandacıları tarafından sözde soykırımı kanıtlamak için kullanılan misyoner raporlarının büyük bir kısmı savaşın bitiminden sonra Türkiye aleyhine koz olarak kullanılmak üzere American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) başkanı James L. Barton tarafından yazdırılmıştır. Dolayısıyla Amerikan tehcir kaynaklarını üç grupta değerlendirmek gerekir.

1.Tehcir esnasında Anadolu’da görev yapan diplomatların elçiliğe veya Dışişleri Bakanlığı’na yazdıkları resmi ve gizli raporlar,
2.Yardım kuruluşları veya Amerikan okullarında görev yapan misyoner lerin rapor ve hatıratları,
3.Savaş sonrasında görev yapanlara yazdırılan tanık ifadeleri ve hatıratlar.

Birinci maddede sözü edilen belgelerin büyük bir kısmı Morgenthau kanalıyla Amerika Dışişleri bakanlığına gönderilmiştir. Morgenthau Kasım 1913-Şubat 1916 tarihleri arasında elçilik yaptığı İstanbul’da her zaman iki Ermeni yardımcısının etkisinde kalmıştır. Asıl mesleği emlak yatırımcılığı ve müteahhitliktir. Bu nedenle diplomasi deneyimi ve bilgisi de yoktu. Ne Türkçe ne de Fransızca gibi görevini hakkıyla yerine getirebilmesi için gerekli dilleri bilmemekteydi. Morgenthau’nun bu zaaflarını Ermeni katipleri çok iyi değerlendirmiş ve onu Ermeni davasına hizmet eden bir diplomat haline getirmişlerdir (Morgenthau, 2004). Amerikan elçisi olarak tehcir ve uygulaması hakkında konsolos ve misyonerlerden gelen raporları kendi gözlemlerini de katarak sıklıkla merkeze iletmiştir. Bununla birlikte elçiliğin raporlarının nasıl hazırlandığını Heath Lowry eserinde (Lowry, 2001) çok ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur. Elçilik raporlarının Morgenthau’nun iki Ermeni katibi tarafından hazırlanması bu belgelere kuşkuyla yaklaşmamız için yeterli sebeptir. Ancak çok daha önemlisi konsolosların da yazdıkları raporlarda Ermeni yardımcılarının payı olduğudur. Unutulmamalıdır ki, konsolosluk tercümanlarının büyük bir çoğunluğu İngilizce bilen Batıda okumuş Ermeni gençlerinden seçilmiştir. Bunlar genelde hiç Türkçe bilmeyen konsolosları yazdıkları raporlarla yönlendirmişlerdir. Tercümanların tesadüfen konsolosluk çalışanı olamayacakları, o dönemde Anadolu’da Ermeni siyasi partilerinin etkinliği göz önüne alındığında mümkün gözükmemektedir. Kanaatimizce, Amerika’yı savaşa ikna etmek için Ermeni tehcirini kullanan İngiliz propaganda dairesi, Taşnak ve Hınçak partilerinin de yardımıyla adamlarını ABD konsolosluklarına yerleştirmişlerdir. İzmir Amerikan konsolosu Philip Hoffman ve Beyrut konsolosu Mr. Hollis’in yazdıkları birkaç raporda Ermeni tercümanların güvenilmezliğinden yakındıkları belgelere yansımıştır. Ne yazık ki, henüz o dönemde Türkiye’de bulunan konsolosluklar hakkında monografik çalışmalar yapılmadığı için bu konudaki muhtemel delilleri şimdilik ortaya koymak mümkün değildir. Fakat özellikle Bükreş’te üstlenen Taşnak Enformasyon bürosunun hazırladığı uydurma propaganda raporlarının elçilik ve konsolosluk raporuna dönüştüğü tarafımızdan tespit edilmiştir.

Amerikan diplomatlarının raporlarının genelde ekinde yer alan ve ikinci grupta değerlendirdiğimiz misyoner raporları ve hatıratlar ise, tehcir esnasında çekilen sıkıntıları tasvir etmesi bakımından sıklıkla kullanılmaktadır. Doğrusu misyonerlerin Anadolu’nun pek çok ücra yerinde görev yapmış olmaları tarihçiler için önemli bir şanstır. Sonuçta Osmanlı İmparatorluğu ile savaşa giren Batılı diplomat ve misyonerlerin sınır dışı edilmelerinden sonra olaylara en yakın kalan Batılı gözlemciler onlardır. Sayıları hiç de azımsanmayacak kadar fazladır. ABCFM verilerine göre savaş öncesinde Anadolu’da 145 misyoner yüzlerce merkezde görev yapmaktaydı. Kendilerine 800 kadar yerli Hıristiyan yardımcı oluyordu ve bunların çoğu Ermenilerdi (Barton, 1930). Ne var ki, misyonerlerin çoğu kez yazdıkları olaylara tanık olmadan, bağlantıda oldukları Ermenilerin ağzından bilgi verdikleri gözden kaçmaktadır. Gerçekten de misyonerlerin yazdıkları ciddi bir analize tabi tutulduğunda doğrudan tanık oldukları olayların son derece az ve sınırlı bir alana ait olduğu görülmektedir. Ancak, yine dikkat çekicidir ki, misyonerlerin büyük bir kısmı gerek gözlem raporlarında gerekse de hatıratlarında pek çok olayı tanıkmış gibi tasvir etmektedirler. Buna rağmen eleştirel bir göz, raporu dikkatle okuduğunda tanık olunan değil, tanık olduğunu söyleyenlerin tanıklığının anlatıldığını kolaylıkla görecektir.

Üçüncü grupta değerlendirdiğimiz ve 1918 yılından itibaren James L. Barton tarafından misyonerlerin yeminli raporları şeklinde ortaya konan kaynak grubu ise olayların üzerinden 3-4 sene geçtikten sonra kaleme alındığı için pek çok maddi hata içermektedir (Barton, 1998). Bu belgelere eleştirel bir gözle bakıldığında yer, tarih ve kişilerin birbirleriyle karıştırıldığı daha kolay tespit edilebilmektedir. Ancak çok daha önemlisi, bu tanık ifadeleri maksatlı olarak yazdırılmıştır. I. Dünya savaşının bitiminden sonra ve Paris Barış Konferansı öncesinde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin mağdur olduklarını, katliama uğradıklarını ve devlet kurma haklarının ellerinden alındığını öne süren Ermeni lobisi, konferansa katılan ülke delegasyonlarını ve özellikle kamuoyunu ikna etmek için abartılmış tehcir hikayelerine gereksinim duymuştur. Bu yüzden Ermenilerin suçlu ve tahrik edici olduklarını gösteren hiçbir tasvir bu misyoner raporlarında yer almamıştır. Hemen, bütün tanık ifadeleri tehcir esnasında Ermenilerin çektikleri sıkıntıları, tutuklamaları ve tanık olunmayan ama duyulan katliamları yazmışlardır. Sayıları Ermenilerden çok daha fazla olmasına rağmen Müslüman mültecilerin dramı bu ifadelere veya raporlara çok çok az yansımıştır. Misyonerler yazıklarıyla kafalarında adeta bir “getto” meydana getirmişlerdir: Halbuki Anadolu Hıristiyanları bu tür bir tecrit hayatı asla sürmemişlerdir. Mesela Kafkasya’dan sürgün edilen ve yollarda açlık, susuzluk ve salgın hastalıklardan dolayı Ermenilerden fazla kayıp veren Müslümanların trajedisi, misyonerler raporlarına hiç yansımamaktadır (McCarthy, 1998). Dolayısıyla misyoner raporları ve savaş sonrası kaleme alınan tanık ifadeleri duygu sömürüsü yapmak ve Ermenilere sempati duyulmasını sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır. Bunların yaşanan olayları tüm çıplaklığı ile yansıttığı söylenemez. Nitekim Amiral Bristol de raporlarında sıklıkla misyonerlerin tehcir sırasında tek taraflı, tutarsız, gerçek dışı, abartılı ve yanlış yönlendirici bilgilerle kamuoylarını yanılttığından yakınmıştır.

Bununla birlikte kuşkuyla bakılmak koşuluyla Amerikan belgeleri, Ermeni tehcirinin daha iyi anlaşılması için kullanılması elzem bir kaynak grubudur. Bir tarihçi için bu belgelerin kullanımındaki en tehlikeli tuzak, bu raporları mahkeme tutanağı gibi gerçek bir hukuki belge olarak ve Türk milletinin geçmişini mahkum etmek amacıyla kullanmaktır. Amerikan belgeleri Osmanlı belgeleriyle birlikte kullanıldığında, tehcir hakkında bugün Ermeni tarihçiliğinin ortaya attığı pek çok gerçek dışı detaya açıklık kazandırmaktadır.

EKLER;

EK 1

EK 2

 EK 3

EK 4



,

EK 5

 EK6
 EK7

 EK8





Kaynakça

Barton, James L. (1930). Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, New York

Barton, James L. (1998). Turkish Atrocities: Statements of American Missionaries on the Destruction of Christian Communities Ottoman Turkey, Michigan

Lowry, Heath W. (2001). The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, İstanbul

Morgenthau, Henry (2004). United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, Gomidas Institute[:en]

Barton, James L. (1930). Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, New York

Barton, James L. (1998). Turkish Atrocities: Statements of American Missionaries on the Destruction of Christian Communities Ottoman Turkey, Michigan Lowry, Heath W. (2001). The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, İstanbul

Morgenthau, Henry (2004). United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, Gomidas Institute

Not;

Kemal Çiçek, “Amerikan Kaynaklarında Tehcir”, Türk-Ermeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, 2008, s. 323-344’den kısaltılmıştır.

http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/tehcire-dair-amerikan-kaynaklarinin-genel-bir-degerlendirmesi/




http://www.astanayayinlari.com/Ermeni-Sorununda-Tehcir-ve-Otesi,PR-61.html



****

FAHREDDİN PAŞA VE ERMENİ MESELESİ, BÖLÜM 2

FAHREDDİN PAŞA VE ERMENİ MESELESİ, 
BÖLÜM 2



Musa Dağ Vakası ve Fahreddin Paşa’nın Raporu


Samandağ’ın Çıralı sahilleri ve arka planda Musa Dağ

Musa Dağ, Hatay’a bağlı Samandağ (Süveydiye) İlçesi’nden geçen Asi Nehri’nin 
Akdeniz’e karıştığı Amanos Dağları eteklerinde bin metre yüksekliğinde büyük 
sivri kayalık ve çalılarla kaplı bir dağdır. Bu dağın dünya çapında meşhur 
olması, Ermenilerin burada yaptıkları isyanı anlatan ve daha sonra sinemaya da 
aktarılan, Franz Werfel’in “Musa Dağ’da Kırk Gün” adlı romanı ile olmuştur. 
Yanlış olarak bir tarih kitabı veya belgesel olarak algılanan roman ve film, 
Batı’da Türk aleyhtarı bir kamuoyunun oluşmasında hayli tesirli olmuştur. Bu 
roman ve film projesi daha o yıllarda Almanya, Türkiye ve ABD açısından bazı 
siyasî ve diplomatik gelişmelere sebep olmuştur. Biz burada 1933’te 
yayınlanmasından itibaren dünya kamuoyunu Türkler aleyhine etkileyen romanın dayandığı Musa Dağ Ermeni hâdiselerine kısaca temas edeceğiz.Birinci Dünya Savaşının başlamasından sonra İskenderun ve Halep bölgesini işgal imkânı arayan başta Fransa olmak üzere itilâf Devletleri İskenderun şehrini altı defa denizden bombalamakla kalmayarak Doğu Akdeniz’i de denizden abluka altına almışlardı. 

Yapmak istedikleri çıkarmayı kolaylaştırmak için bölgenin Hıristiyan halkını 
ayaklandırmaya çalışıyorlardı. Yine bir Ermeni araştırmacı tarafından yapılan 
çalışmaya göre 14 Eylül 1915 tarihine kadar Fransız savaş gemileri tarafından 
Port Said’e getirilen Musa Dağlılar 4.088 kişidir. Bu bilgilere rağmen hâlâ Musa 
Dağ Ermenilerinin devlet tarafından planlı yok edildiği propagandasını yapmanın 
ne kadar büyük bir yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Aynı gazetenin iddiasına 
göre Musa Dağ’da Osmanlı güvenlik kuvvetlerine direnen 5.000 kişiden 951’i 
ölmüştü. Bu rakamın da gerçeği yansıtmadığı rakamların tutarsızlığından 
anlaşılmaktadır. Mavi Kitap’ta ise Musa Dağı Ermenilerinin sayısı hakkında 4.058 ilâ 4.200 arasında çelişkili rakamlar verilmektedir. 21 Ekim 1915 tarihinde Egyptian Gazetesi bu haberi direnişçilerden aldığı bilgiye dayanarak şöyle vermektedir: “Tepe eteğindeki köylerimizi savunmanın imkânsız olduğunu düşünerek alabildiğimiz kadar yiyecek ve malzeme ile üç saat mesafedeki Musa Dağ’m Damlacık denilen tepelerine çekildik. Altı Ermeni köyü olarak toplam 5.000 kişi idik. Hayatta kalanlar, 4 yaşının altındaki bebek ve çoeuklar 413, 4-14 yaş arası kızlar 505,4-14 yaş arası oğlanlar 606,14 yaş üstü kadınlar 1.449, 14 yaş ve üzeri erkekler 1.076 olmak üzere toplam 4.049 kişidir”.

Amerika’da çıkan Outlook gazetesinin 1 Aralık 1915 tarihli sayısında Zeytun ve 
Musa Dağ isyanları اbilgi veren ?apaz Dikran Andreasyan ise Musa Dağ isyanımn 
1915 yılı baharında OsmanlI Devleti’nin 6.000 kadar askerini kasabanın yakının daki kışlalara yerleştirmesi ve Ermeni manastırının boşaltılmasını istemeyen Ermenilerin asker- lere direnmesiyle başladığım iddia etmektedir. Bu  ifadeler, Ermenilerin isyan çıkarmak için suni sebepler aradıklarını göstermektedir.

Papaz Dikran ın daha sonra anlattıkları da bu tespiti doğrulamaktadır. Çünkü 
İskenderun gibi düşman askerle- rinin çıkarma yapması ihtimali bulunan bir 
yerdeki kışlaya hükümetin asker yerleştirmesi çok normal bir harekettir. Bölgede Osmanlı vatandaşı olarak yaşayan Ermenilerin kendi güvenliklerini sağlamaya da yönelik bu teşebbüsten aslında memnunluk duymaları gerekirdi. Papaz Dikran, bu direnişten sonra hükümetin 13 Temmuz 1915 tarihinde


Bazı Ermeni ve Halep Amerikan konsolosluk kaynakları şehirde Ermenilerle 
Müslümanlar arasında çatışmaların olmamasını Fahreddin Paşanın dirayet ve 
gayretine bağlamıştı Askeri Yargıtay Divanı Üyeleri toplu halde (1933). 

Ön sıra, soldan sağa: 

1- Korgeneral Mustafa Muğlalı, 
2- Korgeneral Ali Fuat Erden, 
4- Orgeneral Fahrettin Altay, 
5- Mareşal Fevzi Çakmak, 
7- Orgeneral Ali Sait Akbaytugan, 
8- Korgeneral Fahrettin Türkkan, 
9- Korgeneral Salih Omurtak, 
10- Korgeneral Öner Halis Bıyıktay. 

Orta sıra, soldan sağa: 

3- Yüzbaşı Tevab Tarzi, 
5- Tümgeneral Şükrü Kanatlı, 
6- Korgeneral Cemil Cahit Toydemir, 
9- Korgeneral izzettin Çalışlar, 
10- Korgeneral Sabit Noyan, 
11- Albay Fehmi Türesel, 
12- Yüzbaşı Talat. 

Arka sıra, Soldan Sağa: 

1- Yüzbaşı Ali Uras, 
6- Yüzbaşı Cemal Tural, 
7- Yarbay Feyzullah Barshan, 
8- Binbaşı Arif… (Mareşal’in emir subayı), 
10- Binbaşı Şefik Erensu, 
13- Tümgeneral Zeki Doğan, 
15- Albay Şefik Çakmak.

İtilâf Devletlerinin İskenderun kıyılarına bir çıkarma yapacağı sözleri etrafa 
yayılınca Samandağ bucağına bağlı yedi Ermeni köyü halkı hükümete olan vergi 
borçlarını ödememişler, Osmanlı Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı için gereken 
yardımı yapmamışlar ve isyan etmişlerdir tehcir kararı aldığını ve bu karara uymak istemeyen altı Ermeni köyünün direnmek üzere Musa Dağ’a çıktıklarım belirtmektedir. Samandağ Ermenilerinin isyanlarında, itilâf Devletleri’nin Çanakkale’de başarılı olacağı ümidi de etkili olmuştur.




Antep’te Ermeni mülteciler, yardım komitesince hazırlanan çadırlarda, 1909

 İsyan eden Ermeniler yanlarına uzun süre yetecek yiyecek, içecek ve hayvan sürülerini de almışlardı. Musa Dağ’ın Damlacık mevkiine çıkan 5.000 kadar Ermeni siperler kazarak ve dağa çıkan önemli geçitleri tutarak muhkem bir savunma hattı kurmuşlardı. Ermenilerin ellerinde 120 adet son model tüfek, av tüfekleri, filinta tüfekler ve süvari tüfekleri bulunuyordu. 21 Temmuz’da Ermeniler ile Türk kuvvetleri arasında çatışmalar başladı. Bu çatışmalarda sayıca güvenlik kuvvetlerinden çok olan Ermeniler 200‘den fazla askeri şehit ettiler. Kırk gün kadar devam eden direnişlerinden sonra Ermeniler, yiyecek ve cephanelerinin azalması üzerine Halep’teki Amerikan Konsolosu Mr. Jakson’a ve İskenderun kıyılarında bulunan Ingiliz, Fransız, Rus ve Italyan savaş gemilerine haber göndererek onlardan Hıristiyanlık adına kendilerini 
Kıbrıs a götürmelerini, bu mümkün olmazsa yeterli silah ve cephane 
göndermelerini istediler.


Hasankale’de Ermeniler tarafından yaralanan Türkler

Alacakları silahlarla Türklerle savaşmaya devam ederek itilâf Devletleri’ne 
yardımcı olacaklarını da Eylemekten geri kalmadılar (2 Eylül .)واوا 
Papaz Dikran Andreasyan, dirençlerinin elli üçüncü günü Türk güvenlik kuvvetlerinin çatışmayı keserek Ermenilere teslim çağrısı yaptıkları bir sırada Guicheıı (Go$ın) adlı bir Fransız savaş gemisinin yardımıyla Jeanne D’arc (Jandark), Desaix kruvazörü, dört Fransız ve bir de İngiliz kruvazö- rü ile 14 Eylül 1915 tarihinde Port Said Limanı’na rahat bir şekilde nakledildiklerini anlatmaktadır. Bu kadar çok Ermeni’nin Kıbrıs’a gönderilmesi kabul edilmeyince Fransız muhripleriyle İskenderiye’ye nakline karar verildi. Musa Dağ Ermenileri $üveyş Kanalı’nın Asya tarafında fazaret toplama kampına yerleştirildiler. 4. Ordu Kuman- dam ve Bahriye n؛n’n،zaN Kudüs’ten Başkumandanlık Vekâleti’ne gönderdiği 14 Eylül 1915 tarihli şifreli yazıda bu hâdise şöyle anlatılmaktadır: “Musa Dag’da direnen Süveydiye Ermenileri büyük ihti- maile aldıkları davet üzerine Viktor Hugo, Hanri Fastersin, Lui ve isimleri anlaşılamayan diğer üç Fransız harp gemisin- de toplanmışlar. Asilere karşı 41. Fırka’nın 1.ci alayı ile bir cebel takımı sevk edilmiştir. Viktor Hugo ve Dördüncü Hanri,


Fransızarın Osmanlı’ya karşı silahlandırdığı Doğu Lejyonu

Fahreddin Paşa, devlete isyan ederek asayişi bozan ve masum insanları katleden Ermenilerin isyanlarını bastırması sebebiyle haksız yere Ermeni düşmanı olarak suçlanmakla kalmamış, Ermeni Komita Merkezi tarafından kara listeye alınarak öldürülmesine karar verilmişti

Fransızlar. Musa Dağından götürdükleri ve silahlandırdıkları 4000 kadar 
Ermeni’yi Türklere karşı kullanmak amacıyla 15 Kasım 1916‘da Doğu Lejyonunu (bu birliğin adı 1918’de Ermeni Lejyonu oldu) kurma kararı aldı. Bu lejyonun 
kurulmasında büyük payı olan Fransız Albav Bremond kendi Dışişleri Bakanlıgı’na verdiği raporda; “Musa Dağı’ndan getirdiğimiz Ermeniler için size daha önce de yazmıştım. Bunların kamp masraflarını -ayda 30.000 Frank’ın üzerinde- savaş sonunda nasıl olsa Ingiltere’ye ödemek zorundayız. Hiçbir teşebbüste bulunmazsak, üstelik parasını cebimizden ödeyerek, bu Ermenilerin 
İngilizleşmelerine, Amerikanlaşmalarına veya Ermenileşmelerine imkân vermiş 
olacağız. Bunun için de, şimdiye kadar olan davranışlarımızdan derhal vazgeçip 
tam bir geriye dönüş yapmamız lâzımdır. Bugün süratle davranırsak bu Ermeniler her istediğimizi yapacaklardır. Bunun gemileri Kabaklı (Mevaklı) civarındaki kıtaların ordugâhını da bombardıman ederek asker ve ahaliden 8 şehîd, 2 yaralı ve 20 hayvanın telef olmasına sebep olmuştur. 30 Ağustos 1331 (12 Eylül 1915) gecesi âsilerin saklandıkları Damlat’a gelen müfreze hiçbir âsiye 
rastlayamamıştır. Bunların gece yarısı düşman gemilerine gittikleri 
anlaşılmıştır.”

“Fransız filosuna karşı ordugâhın gizlenmesine ehemmiyet vermeyerek boş yere 
kayıp verdirenlerle, Ermenilerin kaçmasına sebep olanları şiddetli cezalandırmak 
için Fahreddin Paşa, Bahriye Nâzırı’nın emri üzerine derhal oraya gitti. Bundan 
sonra İskenderun ve Antakya’daki Ermenilerin tehciri hızlandırıldı.”

Fahreddin Paşa, Birinci Dünya Savası sırasında ortaya çıkan bu hadiseleri ve 
kendi ilgisini, yukarıda adı geçen romanın yayınlanmasından sonra şöyle 
anlatmaktadır: “Birinci Dünya Harbi sırasında İtilâf Devletleri’nin İskenderun 
kıyılarına bir çıkarma yapacağı sözleri etrafa yayılınca Samandağ bucağına bağlı 
yedi Ermeni köyü halkı hükümete olan vergi borçlarını ödememişler, Osmanlı 
Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı için gereken yardımı yapmamışlar ve isyan etmişler dir. Bu isyanın hemen bastırılması için askeri kuvvetlere ihtiyaç duyulmuş, bunun üzerine bir jandarma alayı bölgeye gönderilmiştir. Daha sonra da 
4. Ordu Kumandanlığı tarafından bu bölgelerde yaşayan Ermenilerin başka yerlere göç ettirilmesi Başkumandanlığa tavsiye edilmiştir. Başkumandanlıktan alınan yetkiye göre âsilere göç için yedi günlük bir süre verilmiş, fakat âsiler bu 
sürenin sonunda göç etmeyerek Musa Dağ’a çıkmışlardır. Bunun üzerine hükümet, emirlere uymaları için âsilere memurlar göndermişse de Ermeniler bunları dinlememiş ve silahla karşı koymuşlardır. Başka bir çıkar yol bulamayan bölge kumandanı Albay Galip jandarma alayıyla Musa Dag’a inen yollan kontrol altına aldırmış ve bizzat kendisi Musa Dagı’na çıkarak son bir defa daha isyancılarla konuşmak istemişse de, dağ üzerinde hiç bir kimsenin kalmadığını görmüştür. Yapılan incelemede, Ermenilerin denize doğru inen bir yamaçtan Akdeniz’e indikleri anlaşılmıştır, izleri takip ederek deniz kıyısına kadar inen Albay Galip, burada 20-30 kadar hayvan ölüsüyle karşılaşmıştır. Yapılan araştırmada İskenderun kıyılarını gözetleyen bir Fransız harp gemisinin Musa Dağı’ndan verilen işaret üzerine kıyıya bir sandal göndererek buradaki Ermeni çete başlarını ve diğer isyancıları gemiye taşıdıkları anlaşılmıştır. 
Bu konu Fransız hükümetinden sorularak, doğruluğu öğrenilebilir. 
Daha temini için de başlarına bir Fransız subayını kumandan tayin etmemiz ve bu subayı da doğruca Paris’e bağlamamız gereklidir. Böyleee elimizin altında 
güvenebileceğimiz bir güç bulunacaktır. Unutmayalım ki aksi bir davranış ile bu 
؛relinemrEkaybedeceğiz ve üstelik bunlardan faydalanacak olan Ingiltere’ye de 
para ödeyeceğiz.” (Erdal Ilter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma 
Faaliyetleri (1890-1923), İstanbul 1995, .100-101).



Ermeni Lejyonu, her biri 200 kişi olan altı bölükten kurul- du. 160 Suriyeli 
gönüllüden de bir bölük teşkil edildi. Bu bir- liklerin en iyileri OsmanlI 
ordusunda asker olan Ermeniler ve Musa Dağı ؛relinemrEidi. Bu lejyondaki 
Ermeniler Kıbrıs’ta Magosa’nın Bogaztepe Ermeni Lejyoner askerî kampında 
eğitildiler. Ermenilerden oluşturulan üç taburluk bu lejyon kuvveti 1919 ve 
sonrası Fransa adına Antep, Maraş, Adana ve Urfa bölgesinde Türk istiklâl 
Mücadelesine karşı savaşmıştır.sonra Musa Dağı’nda yapılan araştırmalarda, 
hiçbir insan cesedine rastlanmadığı gibi, yaralı veya hasta bir kimse de 
bulunamamıştır. Bu bakımdan Yahudi asıllı Werfel tarafından yazılan ve bütün 
dillere çevrilerek dağıtılan bu kitabın konusunun tamamen hayalî ve uydurma 
olduğu, Türkler aleyhinde kamuoyunu yanıltmak için bir propaganda niteliği 
taşıdığı sonucuna varılmıştır.” Görüldüğü gibi, bir Türk askeri olarak Fahreddin 
Paşa, bölgesi Suriye’de, Adana, Urfa, Zeytun (Süleymanlı) ve Haçin (Saimbeyli) Ermeni isyanlarının bastırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı Fahreddin Paşa Başkumandanlık Vekâleti tarafından 27 Eylül 1915’de muharebe gümüş madalyası ile taltif edilmiştir. Devlete isyan ederek asayişi bozan ve masum insanları katleden Ermenilerin isyanlarını bastırmış olması dolayısıyla İngiliz casusu Lawrence ve Fransız subayı Bremond tarafından haksız yere Ermeni düşmanı olarak suçlanmıştır. Ermeniler hakkında sadece vatanperver ve vazifeşinas bir Osmanlı subayı olarak hizmet eden Fahreddin Paşa yalnız suçlanmakla kalmamış, Ermeni Komita Merkezi tarafından kara listeye alınarak öldürülmesine karar verilmiştir. Ancak Ermeniler bu kararlarını uygulama imkânı bulamamışlardır.


Çarpıtılan Tarihî Gerçekler

Fahreddirı Paşanın sorumluluk sahasında meydana gelen Ermeni isyanlarında İtilaf Devletleri ve misyonerlerin önemli rolü olmuştur. Ermeniler hem bölgedeki 
misyonerler, hem de İtilaf Devletleri tarafından kışkırtılmış ve silahlandırılmıştı

VESİKA 1 Ermenilerin başka bölgelere yerleştirme yaşaya nedenleri hakkında 
Hariciye Hukuk Müşaviri Mehmed Münir Bey’in 1335 (1917) tarihli raporu. BOA. HR. HU, Kr.173/5 

VESİKA 2- Tehcir sırasında Ermenilere fenalıkta bulunanlar hakkında 
tahkikat (Tehcir sırasında Ermenilere fenalıkta bulunduğu bildirilen kişi ve 
memurlar hakkında tahkikat yapılması ve yapılan tahkikatın neticesinin 
bildirilmesi yolunda Dahiliye Nezareti’nden Kayseri Mutasarrıflığıma şifre 
telgraf.) 16 Ca. 1337 (17 Şubat 1919) BOA. DH. ŞFR, nr 96/214 

VESİKA 3- Zeytun, Demirkapu ve Pllümür köylerinde Ermeni askerleri tarafından yapılan yağma ve mezâlim. 

VESİKA 4- Erzurum köylerinde Ermenilerce katledilen Islâm nüfusu ile yakılan köy ve haneleri gösteren cetvel

Fahreddin Paşanın içinde bulunduğu hâdiseler incelendiğinde, tehcir uygulaması 
dışında bulunan Güneydoğu ve Çukurova Ermenilerinin Osmanlı Devletine isyan 
etmek amacıyla uzun bir süredir hazırlık içinde oldukları anlaşılmaktadır. 
Devlet görevlileri Ermeni isyanlarım yatıştırmak için elinden geleni yapmıştır. 
Fakat bütün bu iyi niyetlere Ermeni direnişçiler tarafından ateşle karşılık 
verilmiştir. Bununla da kalınmayarak isyanların bastırılması, Türklerin 
Ermenileri katli seklinde duyurulmuştur. Fahreddin Paşa’nın sorumluluk sahasında meydana gelen Ermeni isyanlarında itilaf Devletleri ve misyonerlerin önemli rolü olmuştur. Ermeniler hem bölgedeki misyonerler, hem de İtilaf Devletleri tarafından kışkırtılmış ve silahlandırılmıştır. Ermenilerin direnme imkânı kalmadığında ise Musa Dağ’da olduğu gibi Hıristiyan kardeşlik ve menfaatleri adına direnişçiler itilaf Devletleri tarafından kurtarılmışlardır. Musa Dağ’da Ermeniler çok az kayıp vermelerine rağmen isyan eden herkesin öldürüldüğünü öne sürecek kadar gerçek dışı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu hadiselerin ortak özelliği, mecburî göç sahası dışında olmalarına rağmen Ermenilerin isyan etmiş olmasıdır. Dolayısıyla bu isyanların tehcir edilme korkusuyla meydana geldiği iddia edilemez. 

Hatta bu bölge diğer yerlerden tehcir edilen Ermenilerin iskân mıntıkası olarak seçilmişti. 

Bu isyanlar hakkında batılı konsolos, görevli ve misyonerlerin verdiği bilgilerin çoğu taraflı, çelişkili ve yanlıştır. 

Urfa isyanında Alman Misyoner Kunzler, Fahreddin Paşa’yı sebepsiz yere Ermenileri öldürtmekle suçlarken, bazı Ermeni ve Halep Amerikan konsolosluk kaynaklarının Antep’te barış ve huzurun onun sayesinde sağlandığını belirtmesi bu tezada güzel bir örnektir. Bu çalışmada tekrar görülmüştür ki tarih; onu yaşayanın veya gerçeğin değil, yazanın, hatırlayanın, anlatanın, yansıtanın, canlı tutanın ve sahip çıkanın arzu ettiği tarzda şekillenmektedir. Türk-Ermeni ilişkilerindeki kırılmada yaşananların sonuçlarından çok sebeplerini anlamaya yönelik çabalar öğretici ve yararlı olacaktır. Bütün bu vakalar olduğu şekliyle ve tarafların hepsinin ifadesiyle incelendiğinde gerçeğe yakın bir resmin ortaya çıkması; düşmanlık ve nefreti sürdürme yerine birbirini anlama, analiz ve sentez etme gibi yararlı bir yola dönüştürülebilir. Son söz olarak görevini titizlikle 
yapmaktan başka bir maksadı olmayan Fahreddin Paşa’yı Ermeni kasabı ve vatanım korumaktan başka bir gaye gütmeyen milletimizi soykırımla suçlamak büyük bir haksızlık, yanlışlık ve gerçeği saptırmadır.


Osmanlı’ya İsyan eden Ermeni çetelerinin elebaşlarından biri

Kaynaklar: 

BOA, Dâhiliye ؛terâzeN Şifre Kalemi, nr. 54-A/220; İrâde, Taltifat 21 
Zilkade 1333/36; Naci Kâşif Kıcıman, Medine Müdafaası, İstanbul 1971;  

Feridun Kandemir  Peygamberimiz Gölgesinde Son Türkler Medine Müdafaası, İstanbul 1974; 
Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, 111, İstanbul 1972; 

İsmet Görgülü, On ¥ıllık Harbin Kadrosu, Ankara ؛3991 
Cemal Paşa. Hatıralar, Haz. Behçet Cemal, İstanbul 1977; 
Birinci Dünya H arbi’nde Türk Harbi IV.Cilt 1. Kısım: Sina-Filistin Cephesi, Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1979; 
Mekki Şebike, El-Arab ve’s-Siyasetü’l-Britaniyye Fi’l-HarbiT-Alemiyye El-ûlâ, Beyrut (Lübnan) 1971; 
Ihsan Sabis, Harb H atıralarım , 1, Ankara 1943, s. 171; 
Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, A nkara 1950; 
Mehmet Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976; Kâmurân Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983; Cevdet Küçük, ıl ؟a mr O Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, (1878-1897), İstanbul 1984; Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-1 Ihtilâliyesi, Haz. Cengiz Erdoğan Ankara 1984; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, A nkara 1990; Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü (1915-1917), A nkara 2005; Talat Paşa’nın Anıları, Haz. Alpay K abalalı. İstanbul 1994; Arnold ]. Toynbee, James Bryee, OsmanlI im paratorluğum da Ermeni- lere Yönelik Muamele 1915-1916,11, Çev. Atilla Tuygan-Jülidereli؟nemriğeD İstanbul 2006; Ergünöz Akçora, “Talat Paşanın 1915 Urfa isyanı Hakkmdaki R aporu”, ^ !. Türk Tarih Kongresi (Eylüll990), Ankara 1994, s. 1785; Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faali- yetleri (1914-1918), I, Ankara 2005; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, sayı 81 (Aralık 1982), nr. 1820, nr. 1823, ٨٢. 1824, nr. 1836, ٨٢. 1837, nr. 1840, nr. 1841, 1842 ,٢١؛. nr. 1843, nr. 2020; sayı 83 (Mart 1983), nr. 1922; sayı 85 (Ekim 1985), nr. 2017, nr. 2020; sayı 86 (Nisan 1987 ), nr. 2048, nr. 2053, nr. 2057, nr. 2058; H ansT ukas Keiser, şımnalak Barış Doğu ؟dnirelteyaliy Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İstanbul 2005; a.g.mlf., “Bir Misyoner Hastanesinin Çevresindeki Küçük Dünya: Urfa, 1897- 1922”, Falih Rıfkı (Atay), “Hicaz’daki Son Türk”, Büyük Mecmua, Sayı 1 (6 M art 1919), s. 4; Yenigün, 30 Teşrin-i Sani 1918; Halil Aytekin Kıbrıs’ta M onarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyoner Kampı, Ankara 2000; 
Edmond ,dnom؛؛rB ! e Hedjaz Dans Ea Guerre Mondiale, Paris 1931; Thomas E،lwards Lawrence, Seven Pillarş of The Wisdom, London 1983, Türkçe tere.: Bilgeliğin Yedi Direği: Bir Casusun Anıları, Çev. Yusuf Kaplan, İstanbul 1991; Kâz™ Karabekir, ¡stiklal Harbimiz, İstanbul 1988; Erich Feigle, “Franz Werfel And The Forty Days Of M usa Dagh: A Bestseller Serves As A Fake Bıble”, Ermeni A raştırm aları Dergisi, Sayı 4 (Şubat 2001), s. 155- 156, 243-254; Guenter Lewy, TheA rm enian Massacres in Ottoman Turkey, Salt !ake City 2005; Sedat Laçiner-Şenol Kantarcı, A rarat Sanatsal Ermem Propagandası, Ankara 2002.


2016-07-07 
Kursistemin Başkanı

https://haber.kursistem.com/fahreddin-pasa-ve-ermeni-meselesi.html


***