Taha Akyol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Taha Akyol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2018 Çarşamba

Tehcir Uyğulamalari ve Amerikan Vatandaşı Osmanlı Ermenilerinin durumu,


Tehcir Uyğulamalari ve Amerikan Vatandaşı Osmanlı Ermenilerinin durumu, 



Kemal Çiçek,
Kitap Hakkında, Uzman görüşleri;

Profesör Kemal Çiçek bu eserinde bugüne kadar 1915 olayları hakkında taraflarca ileri sürülen iddiaları, ideolojinin etkisi altında kalmadan, araştırmaya ve belgelere dayanan gayet titiz bilimsel bir analize tabi tutuyor ve Osmanlı, Amerikan ve Avrupa kaynaklarına dayanarak tehcire yol açan nedenlerle, tehcir sırasında ve sonrasında cereyan eden olayları gerçek ve birçok bilinmeyen yönleriyle ortaya koyuyor. Bu eser, ayni zamanda, Lozan’dan günümüze uzanan zaman diliminde Ermeni sorununun kaydettiği gelişmelerin Türk dış politikası üzerindeki etkilerine de büyük bir yetenekle ışık tutuyor. Tarih boyunca Türk-Ermeni ilişkilerini, açık fikirlilik ve objektif bir bakışla incelemek isteyen herkese Profesör Çiçek’in bu eserini kuvvetle tavsiye ederim.

Dr. Şükrü M. Elekdağ,

(E) Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı

22. & 23. Dönem İstanbul Millet Vekili.”

Prof. Dr. Kemal Çiçek, ülkemizdeki Ermeni araştırmalarında özel bir yere sahiptir. Bu özelliği söylenmiş, ezberlenmiş olanla yetinmeyip yeni belge ve bilgiler araştırmasıdır. "Biz kesmedik, onlar bizi kesti” veya "mukatele oldu” ezberine indirgenmiş olan ‘soykırım’ tartışmalarında, yeni bilgi ve belgelerle Türk tezine zenginlik kattı.
Daha önce 1915 tehciri ve 1909 Adana olayları üzerine yaptığı araştırmalardan sonra şimdi "Ermeni Sorununda Tehcir ve Ötesi”ni kitaplaştırdı. 1915’ten sonra neler olduğu, Lozan’da neler yaşandığı konularında bizde çeşitli araştırmalar vardır. Çiçek bu kitabında hem bir ‘süreç’ halinde bu gelişmeleri anlatıyor, hem yine yeni bilgi ve belgelerle ilmi tarihçiliğimizi zenginleştiriyor.

Taha Akyol

Eserde Ermenilerin Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Rusya’nın sıkı bir müttefiki olduğu gözler önüne seriliyor. Ama eserin asıl katkısı ABD arşiv belgelerinden de yararlanarak büyük fotoğrafın son derece güzel bir Türkçe ile okuyucunun bilgisine sunulması. Çalışma okunduğunda aynı senaryo ve aktörlerin hala sahnede olduğunu hissetmek zorunda kalmak, Türk aydınlarının dikkatle not etmesi gereken önemli bir husustur. 1896’da Ermenilerin ABD’de katlettikleri Halil adlı Türk’ün hazin hikayesi kitaba bir roman tadı kazandırıyor. Yazarın daha da olgunlaşan ve mükemmelleşen bilgi birikimini okuyucu ile buluşturan Astana Yayınlarını tebrik ediyorum.

Prof. Dr. İlyas Doğan

Prof. Dr. Kemal Çiçek, Ermeni sorunu konusunda sadece Türkiye'de değil, bütün dünyadaki en yetkili otoritedir. TTK Ermeni Masası Başkanı olarak bu alanda araştırmalar yapmış, Osmanlı ve ABD arşivlerinde çalışmıştır. Bu eser, Ermeni meselesini her yönüyle aydınlatan çok önemli bir çalışmadır. Ermeni meselesiyle ilgilenen herkesin mutlaka okumasını tavsiye ediyorum.

Dr. Hasan Celâl Güzel

Önsöz’den,
                                                                  
Bu eser, son 15 yılda Ermeni sorunu üzerine yazdığım fakat yeni literatür ve gelişmeleri göz önüne alarak bazı ilave ve çıkartmalar yaptığım makalelerden oluşmaktadır. Makalelerin seçiminde kronolojiye sadık kalmayı ve konu bütünlüğünü sağlamayı amaçladım. Bu sebeple Ermeni sorunu hakkında yazdığım çok spesifik ve çok genel konulara dair çok sayıda çalışmama bu eserimde yer veremedim.

Bu eseri derlemekteki birincil amacım kuşkusuz yazıların daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktır. Çünkü Ermeni sorunu hakkında çeşitli dillerde kaleme aldığım çok sayıda makalem akademik dergilerde sınırlı bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı. Hâlbuki Ermeni sorunu üzerine gerek gazetelere verdiğim röportajlar gerekse de gazete ve dergilere yazdığım daha popüler nitelikteki yazılar toplumda daha yaygın etki yapıyordu. Bu yayınlar sonrasında okuyucularımdan Ermeni sorununun geneli hakkında görüşlerimi ortaya koyan akademik makalelerimi de kendileriyle paylaşmam konusunda çok sayıda talep aldım. Birçok okuyucum beni Ermenilerin 1915-1917 yılları arasında sevk ve iskânına dair kaleme aldığım ve İngilizce, Fransızca ve Almanca’ya da çevrilen "Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915-1916” adlı eserimle tanıyordu. Bu eser ise spesifik olarak Ermenilerin tehciri hakkında Amerikan diplomatik belgeleri ve misyoner raporlarını değerlendirilmesinden ibaret olduğu için Ermeni sorununun geneli hakkında sahip olduğum bilgi birikimini yansıtmaktan uzak kalıyordu. Bu eserim ise Türklerle Ermenilerin komşu olmasından neredeyse günümüze kadar Ermeni sorunu hakkında genel bir kanaat edinmeye olanak verecek boyuttadır. 


Kemal Çiçek,
Prof. Dr. Kemal Çiçek,

1989’da İngiltere’nin Birmingham Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Aynı üniversiteden 1992 yılında "Zimmis (non-Muslims of Cyprus) Before the Sharia Court 1698-1730” başlıklı tezi ile doktora derecesini aldı. 1993-2012 tarihleri arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2002 yılında Profesör oldu. 2002-2012 yılları arasında Türk Tarih Kurumu’nda çeşitli projelerde çalıştı. 2012 Eylül ayında DTCF’den ayrılarak İpek Üniversitesi’ne katıldı. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı olarak görev yapmaktadır.

Prof. Çiçek, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Azınlıklar ve Milliyetçilik hareketleri konusunda araştırmalar yapmaktadır. Prof. Çiçek’in son kitabı "The Great War and the Forced Migration of Ottoman Armenians” adıyla Athol Books tarafından İngiltere’de yayınlandı. Yazarın Ermeni tehciri konusunda yazmış olduğu "Ermenilerin Zorunlu Göçü” adlı eseri Almanca ve Fransızca olarak da yayımlanmıştır.

İçindekiler

Tarihi Süreçte Türk Ermeni İlişkileri,
Amerika’da Türk Ermeni Çatışması ve Harry The Turk Cinayeti          
Türkler Kürtler Ermeniler.
Adana Olayları Hakkında Bildiklerimiz Bilmediklerimiz
Balkan Savaşları Sonrasında Türk-Ermeni İlişkileri
I. Dünya Savaşı’nda Ermeniler: Bir Zorunlu Göç Hikâyesi.
Amerikan Kaynaklarında Tehcir.
_ Tehcir Uygulaması ve Amerikan Vatandaşı Osmanlı Ermenilerinin Durumları
Halep Amerikan Konsolosu J. B. Jackson ve Ermeni Tehcirindeki Yeri
Karekin Pastırmacıyan’a Göre I. Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve İtilaf Devletleriyle İlişkileri    
Göçmenlerin Yaşamı,
Amerikan Ermeni Derneklerinin Lozan Görüşmeleri Esnasındaki Faaliyetleri,
1934-1935 Türk-Amerikan Tazminat Anlaşması ve Günümüze Yansımaları,
Türk-Amerikan İlişkilerinde Ermeni Diasporasının Rolü
Ermenistan Penceresinden Türkiye İle Uzlaşma Şartları
Tehcire Dair Amerikan Kaynaklarının Genel Bir Değerlendirmesi



Prof. Dr. Kemal Çiçek

Ermenilerin tehciri, sebepleri ve sonuçları konusunda Osmanlı resmi belgelerinden sonra en değerli kaynaklar hiç kuşkusuz Amerikan diplomat yazışmaları ve misyoner raporlarıdır. Alman ve Avusturya belgeleri de önemlidir. Ancak onlar Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta müttefikleri olduğu için belgeler  bazı yazarların iddialarına göre sansürlenmiştir. Ayrıca, kamuoyu oluşturma konusunda İngiltere propaganda dairesinin üzerinde yoğun olarak çalıştığı ve kullandığı kaynaklar Amerikan çıkışlıdır. Günümüzde bile sözde soykırımın kanıtları olarak ortaya konulan belgelerin önemli bir kısmı Amerikan diplomat ve misyonerlerine aittir. Amerikan belgelerini tehcir konusunda başvurulması gereken birincil kaynak yapan ise Amerikan diplomat ve misyonerlerinin tartışma konusu olan dönemde Osmanlı İmparatorluğunda çok farklı yerlerde ve çok sayıda olmalarıdır. 

1 Nisan 1917 tarihine, yani Amerika’nın Almanya’ya resmen savaş ilan etmesine kadar, Amerikan diplomat ve misyonerleri tehcirin en önemli takipçisi, gözlemcisi ve hatta yardım faaliyetlerindeki durumlarını göz önüne alırsak, uygulayıcısı olmuşlardır.

Ancak bu öneme dikkat çekildikten sonra, Amerikan belgeleriyle ilgili vurgulanması gereken bir nokta vardır. Özellikle bugün Ermeni tarihçisi ve propagandacıları tarafından sözde soykırımı kanıtlamak için kullanılan misyoner raporlarının büyük bir kısmı savaşın bitiminden sonra Türkiye aleyhine koz olarak kullanılmak üzere American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) başkanı James L. Barton tarafından yazdırılmıştır. Dolayısıyla Amerikan tehcir kaynaklarını üç grupta değerlendirmek gerekir.

1.Tehcir esnasında Anadolu’da görev yapan diplomatların elçiliğe veya Dışişleri Bakanlığı’na yazdıkları resmi ve gizli raporlar,
2.Yardım kuruluşları veya Amerikan okullarında görev yapan misyoner lerin rapor ve hatıratları,
3.Savaş sonrasında görev yapanlara yazdırılan tanık ifadeleri ve hatıratlar.

Birinci maddede sözü edilen belgelerin büyük bir kısmı Morgenthau kanalıyla Amerika Dışişleri bakanlığına gönderilmiştir. Morgenthau Kasım 1913-Şubat 1916 tarihleri arasında elçilik yaptığı İstanbul’da her zaman iki Ermeni yardımcısının etkisinde kalmıştır. Asıl mesleği emlak yatırımcılığı ve müteahhitliktir. Bu nedenle diplomasi deneyimi ve bilgisi de yoktu. Ne Türkçe ne de Fransızca gibi görevini hakkıyla yerine getirebilmesi için gerekli dilleri bilmemekteydi. Morgenthau’nun bu zaaflarını Ermeni katipleri çok iyi değerlendirmiş ve onu Ermeni davasına hizmet eden bir diplomat haline getirmişlerdir (Morgenthau, 2004). Amerikan elçisi olarak tehcir ve uygulaması hakkında konsolos ve misyonerlerden gelen raporları kendi gözlemlerini de katarak sıklıkla merkeze iletmiştir. Bununla birlikte elçiliğin raporlarının nasıl hazırlandığını Heath Lowry eserinde (Lowry, 2001) çok ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur. Elçilik raporlarının Morgenthau’nun iki Ermeni katibi tarafından hazırlanması bu belgelere kuşkuyla yaklaşmamız için yeterli sebeptir. Ancak çok daha önemlisi konsolosların da yazdıkları raporlarda Ermeni yardımcılarının payı olduğudur. Unutulmamalıdır ki, konsolosluk tercümanlarının büyük bir çoğunluğu İngilizce bilen Batıda okumuş Ermeni gençlerinden seçilmiştir. Bunlar genelde hiç Türkçe bilmeyen konsolosları yazdıkları raporlarla yönlendirmişlerdir. Tercümanların tesadüfen konsolosluk çalışanı olamayacakları, o dönemde Anadolu’da Ermeni siyasi partilerinin etkinliği göz önüne alındığında mümkün gözükmemektedir. Kanaatimizce, Amerika’yı savaşa ikna etmek için Ermeni tehcirini kullanan İngiliz propaganda dairesi, Taşnak ve Hınçak partilerinin de yardımıyla adamlarını ABD konsolosluklarına yerleştirmişlerdir. İzmir Amerikan konsolosu Philip Hoffman ve Beyrut konsolosu Mr. Hollis’in yazdıkları birkaç raporda Ermeni tercümanların güvenilmezliğinden yakındıkları belgelere yansımıştır. Ne yazık ki, henüz o dönemde Türkiye’de bulunan konsolosluklar hakkında monografik çalışmalar yapılmadığı için bu konudaki muhtemel delilleri şimdilik ortaya koymak mümkün değildir. Fakat özellikle Bükreş’te üstlenen Taşnak Enformasyon bürosunun hazırladığı uydurma propaganda raporlarının elçilik ve konsolosluk raporuna dönüştüğü tarafımızdan tespit edilmiştir.

Amerikan diplomatlarının raporlarının genelde ekinde yer alan ve ikinci grupta değerlendirdiğimiz misyoner raporları ve hatıratlar ise, tehcir esnasında çekilen sıkıntıları tasvir etmesi bakımından sıklıkla kullanılmaktadır. Doğrusu misyonerlerin Anadolu’nun pek çok ücra yerinde görev yapmış olmaları tarihçiler için önemli bir şanstır. Sonuçta Osmanlı İmparatorluğu ile savaşa giren Batılı diplomat ve misyonerlerin sınır dışı edilmelerinden sonra olaylara en yakın kalan Batılı gözlemciler onlardır. Sayıları hiç de azımsanmayacak kadar fazladır. ABCFM verilerine göre savaş öncesinde Anadolu’da 145 misyoner yüzlerce merkezde görev yapmaktaydı. Kendilerine 800 kadar yerli Hıristiyan yardımcı oluyordu ve bunların çoğu Ermenilerdi (Barton, 1930). Ne var ki, misyonerlerin çoğu kez yazdıkları olaylara tanık olmadan, bağlantıda oldukları Ermenilerin ağzından bilgi verdikleri gözden kaçmaktadır. Gerçekten de misyonerlerin yazdıkları ciddi bir analize tabi tutulduğunda doğrudan tanık oldukları olayların son derece az ve sınırlı bir alana ait olduğu görülmektedir. Ancak, yine dikkat çekicidir ki, misyonerlerin büyük bir kısmı gerek gözlem raporlarında gerekse de hatıratlarında pek çok olayı tanıkmış gibi tasvir etmektedirler. Buna rağmen eleştirel bir göz, raporu dikkatle okuduğunda tanık olunan değil, tanık olduğunu söyleyenlerin tanıklığının anlatıldığını kolaylıkla görecektir.

Üçüncü grupta değerlendirdiğimiz ve 1918 yılından itibaren James L. Barton tarafından misyonerlerin yeminli raporları şeklinde ortaya konan kaynak grubu ise olayların üzerinden 3-4 sene geçtikten sonra kaleme alındığı için pek çok maddi hata içermektedir (Barton, 1998). Bu belgelere eleştirel bir gözle bakıldığında yer, tarih ve kişilerin birbirleriyle karıştırıldığı daha kolay tespit edilebilmektedir. Ancak çok daha önemlisi, bu tanık ifadeleri maksatlı olarak yazdırılmıştır. I. Dünya savaşının bitiminden sonra ve Paris Barış Konferansı öncesinde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin mağdur olduklarını, katliama uğradıklarını ve devlet kurma haklarının ellerinden alındığını öne süren Ermeni lobisi, konferansa katılan ülke delegasyonlarını ve özellikle kamuoyunu ikna etmek için abartılmış tehcir hikayelerine gereksinim duymuştur. Bu yüzden Ermenilerin suçlu ve tahrik edici olduklarını gösteren hiçbir tasvir bu misyoner raporlarında yer almamıştır. Hemen, bütün tanık ifadeleri tehcir esnasında Ermenilerin çektikleri sıkıntıları, tutuklamaları ve tanık olunmayan ama duyulan katliamları yazmışlardır. Sayıları Ermenilerden çok daha fazla olmasına rağmen Müslüman mültecilerin dramı bu ifadelere veya raporlara çok çok az yansımıştır. Misyonerler yazıklarıyla kafalarında adeta bir “getto” meydana getirmişlerdir: Halbuki Anadolu Hıristiyanları bu tür bir tecrit hayatı asla sürmemişlerdir. Mesela Kafkasya’dan sürgün edilen ve yollarda açlık, susuzluk ve salgın hastalıklardan dolayı Ermenilerden fazla kayıp veren Müslümanların trajedisi, misyonerler raporlarına hiç yansımamaktadır (McCarthy, 1998). Dolayısıyla misyoner raporları ve savaş sonrası kaleme alınan tanık ifadeleri duygu sömürüsü yapmak ve Ermenilere sempati duyulmasını sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır. Bunların yaşanan olayları tüm çıplaklığı ile yansıttığı söylenemez. Nitekim Amiral Bristol de raporlarında sıklıkla misyonerlerin tehcir sırasında tek taraflı, tutarsız, gerçek dışı, abartılı ve yanlış yönlendirici bilgilerle kamuoylarını yanılttığından yakınmıştır.

Bununla birlikte kuşkuyla bakılmak koşuluyla Amerikan belgeleri, Ermeni tehcirinin daha iyi anlaşılması için kullanılması elzem bir kaynak grubudur. Bir tarihçi için bu belgelerin kullanımındaki en tehlikeli tuzak, bu raporları mahkeme tutanağı gibi gerçek bir hukuki belge olarak ve Türk milletinin geçmişini mahkum etmek amacıyla kullanmaktır. Amerikan belgeleri Osmanlı belgeleriyle birlikte kullanıldığında, tehcir hakkında bugün Ermeni tarihçiliğinin ortaya attığı pek çok gerçek dışı detaya açıklık kazandırmaktadır.

EKLER;

EK 1

EK 2

 EK 3

EK 4



,

EK 5

 EK6
 EK7

 EK8





Kaynakça

Barton, James L. (1930). Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, New York

Barton, James L. (1998). Turkish Atrocities: Statements of American Missionaries on the Destruction of Christian Communities Ottoman Turkey, Michigan

Lowry, Heath W. (2001). The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, İstanbul

Morgenthau, Henry (2004). United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, Gomidas Institute[:en]

Barton, James L. (1930). Story of Near East Relief (1915-1930), An Interpretation, New York

Barton, James L. (1998). Turkish Atrocities: Statements of American Missionaries on the Destruction of Christian Communities Ottoman Turkey, Michigan Lowry, Heath W. (2001). The Story Behind Ambassador Morgenthau’s Story, İstanbul

McCarthy, Justin (1998). Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarına Karşı Yürütülen Ulus Olarak Temizleme İşlemi 1821-1922, İstanbul

Morgenthau, Henry (2004). United States Diplomacy on the Bosphorus: The Diaries of Ambassador Morgenthau, Gomidas Institute

Not;

Kemal Çiçek, “Amerikan Kaynaklarında Tehcir”, Türk-Ermeni İlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, 2008, s. 323-344’den kısaltılmıştır.

http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/tehcire-dair-amerikan-kaynaklarinin-genel-bir-degerlendirmesi/




http://www.astanayayinlari.com/Ermeni-Sorununda-Tehcir-ve-Otesi,PR-61.html



****

2 Şubat 2016 Salı

1914-1915 Felaket Yıllarında Osmanlı ve Ermeniler



1914-1915 Felaket Yıllarında Osmanlı ve Ermeniler 























Taha Akyol 

İstanbul, Doğan Kitap, Ekim 2015, 319 sayfa, ISBN 978-605-09-3043-6. 


Serhat DEMİR* 
∗ srhatdemir@gmail.com

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinin hemen hemen tamamı umum dünya açısından önemli olduğu gibi, özellikle Türkler için sonuçları itibariyle sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, siyâsi ve askeri alanlarda önemli gelişmeleri haizdir. Meşrutiyet’in hemen akabinde düvel-i muazzama’nın ihtiraslarının bir bir gün yüzüne çıkması yüzyıllardır geniş topraklar üzerinde hakimiyet sağlayan Osmanlıların artık tabiri caizse bir ‘’ Kış Mevsimi’’ yaşadığı, sükût ettiği anlamına gelir. Bu olaylardan tam bir asır sonra geldiğimiz yer itibariyle de geriye dönüp o devri iyi anlayıp hatalardan ders almaya çalışmak adına 2012 (Balkan Savaşı yıl dönümü) 2014-2015 (Umumi Harp ve Ermeni Meselesi) ülkemizde az da olsa bazı çalışmalar yapıldı. 

Gazeteci yazar Taha Akyol da bu çalışmaları gerçekleştirenlerden birisi olarak karşımıza çıkar. 


Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda ve Bilinmeyen Lozan gibi evvelinde belgesel olan fakat akabinde kitaplaşan çalışmalarının ardından yine aynı çerçevede ‘’1914-1915 Felaket Yıllarında Osmanlı ve Ermeniler’’ başlıklı çalışmayı, hem belgesel hem de daha geniş haliyle kitaplaştırarak okura sunuyor. Eser on bölümden oluşup, umumi harp öncesini, 1853 - 56 Kırım harbine kadar götürerek Batı ve Osmanlı’nın hangi hallerden geçerek hangi hallere evrildiğini; bilhassa iktisadi, askeri ve siyasi gelişmeleri istatistikî olarak ortaya koyar. 
Alanında uzman ve tanınmış tarihçiler konunun gidişatına göre belli yerlerde sözü teslim alarak yorumlarda bulunurlar. Zafer Toprak, Kemal Çiçek, Şevket Pamuk, Feroz Ahmad, İlber Ortaylı ve Hasip Saygılı gibi tarihçiler bir çırpıda sayılabilecek isimlerdendir. 

İlk bölümde Hangi konuların işleneceğine dair hulâsa mahiyetinde bir çerçeve çizilir. İkinci ve üçüncü bölümlerde ve hatta dördüncü bölümde de İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Osmanlı gibi devletlerin ekonomi, üretim, pazar, sanayi ve asker durumları istatistikî bir mukayeseye tabi tutulur. Ayrıca 19. Yüzyıl’da Avrupa’da bloklaşmalar, Sultan Hamid’in Osmanlı’yı siyasi yalnızlıktan kurtarmak maksadıyla müttefik arayışları ve nihayetinde yeni büyük güçlerden biri olan Almanya ile yakınlaşma, bu yakınlaşmanın getirdiği iç politikadaki bazı değişiklerle beraber bu değişikliklerin dünya üzerindeki yansımalarından bahsedilir. Komita hareketlerinin de 19.yüzyıl’ın son çeyreğinden itibaren emperyal devletlerin körüklemesiyle devlet içinde nasıl devlet olduklarını hangi evrelerden geçip Osmanlı’yı zor durumda bıraktıklarına da değinilir. 

Beşinci Bölümde yeni bir yüzyılla beraber yeni bir konjonktürün de geldiği, Sultan Hamid karşıtlarının küçümsenmeyecek sayı ve güce ulaştığı (Osmanlı tebaası içindeki her guruptan) ve devletin kötü gidişatının ancak meşrutiyetin ilânı ve Sultan’ın tahttan indirilmesiyle mümkün olabileceği, Meşrutiyetin ilanı, 31 Mart vak’ası ve Osmanlı toplumu içindeki ve dışındaki yansımaları, Türk tarihinin en kötü ve utanç verici yenilgilerinden olan Balkan Harbi, ülkedeki yeni söz sahibi İttihatçıların yine siyasi yalnızlıktan kurtulmak adına müttefik arayışları anlatılır. 

19.yüzyılın sonu ile, yirminci yüzyılın ilk on beş yılı içinde dünyanın ve bilhassa Osmanlı’nın geldiği yer çok mühimdir. Umumi harbe gidilen yolda pek çok anlatıya şahitlik edilir. Bu anlatıların çoğu ise dünyanın geldiği yeri okuyamama sebebiyle, tek taraflı ve ideolojik bakış açısı yüzünden olayların gelişi ve gidişatı isabetle anlaşılmaz. ‘’Alman hayranlığı’’, ‘’bazı serseri ve tecrübesiz subayların devleti uçuruma yuvarladığı’’, ‘’tarafsız kalınabileceği’’ gibi daha da çoğaltılabilecek yorumlar bu meyandadır. Tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun Balkan savaşlarının neticesinde özetle üç maddede söylediği üzere: 

‘’Birincisi: Büyük devletlerden birinin koruması olmadan Osmanlı İmparatorluğu’nun günleri sayılıydı. 1914’te Almanya ile ittifak yapılmasına bu açıdan bakılmalıdır. 

İkincisi: Savaş göstermiştir ki, Büyük Güçler’in diplomatik planda topluca yazılı garantiler vermesinin bir anlamı yoktur. İşte Büyük Güçlerin Balkanlarda sınırların değişmeyeceğini açıklamaları boş laftı. 

Üçüncüsü: Savaş Osmanlılara göstermişti ki, Büyük Güçler’le çatışmaları bir an önce çözmeleri ve bir an önce temel sorunları halletmeleri gerekiyordu.’’(s.128) 

Ayrıca dönemdeki olayların bizzat göbeğinde olan bazı paşalar da anılarında bahsettiğimiz üzere yorumlarda bulunurlar. Alman ittifakından çok önce İngiltere ve Fransa ile ittifak görüşmelerine başlanıldığı, hatta Almanya ile ittifak antlaşması imzalandıktan sonra bile harp patlak verene kadar olan süreçte de itilaf blokuyla müttefiklik için çabalar sarfedildiği bilinir. Fakat nafiledir. 

Altıncı bölümde İngilizlere sipariş edilen dretnotların son taksiti de ödendikten sonra İngilizlerce el konulduğu, Goeben ve Breslau’nun Yavuz ve Midilli oluşu, bazı Paşaların Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın kış mevsiminde savaşa girme isteğine karşı oluşları gibi mühim hadiselerden bahsedilir. Kurmay Binbaşı Kâzım Karabekir’in görüşü buna örnektir. Karabekir Paşa, Enver Paşa’yla görüşmelerinde ve gönderdiği raporlarda: “Evet harbe girmemiz kaçınılmaz ama şimdi değil, kış aylarını savaş dışında geçirelim, bahar aylarında harbe girelim.”  Fikrindedir.  Fakat Enver Paşa’nın endişeleri vardır. Karabekir ve onun gibi 
düşünen Osmanlı Subaylarına: “Herifler bize para vermezse halimiz haraptır. Bundan başka bu adamlar gemileri boşaltıp gitseler bile bunları nasıl kullanırız. Eğer Ruslar harbi kazanırsa bizimle hesap görmeye geleceklerine hiç şüphe yoktur…” demektedir (s.170). 

1905’te Japonlarla yaptığı savaşta çok mühim bir yenilgiye uğrayan Ruslar, yönlerini Doğu Anadolu ve Boğazlar çevresine yöneltir. Tabiri caizse Rusya’nın nefesi Osmanlı’nın ensesindedir. Osmanlı büyük bir endişe içinde sürekli olarak bir Rus baskısını hisseder. Balkanlar bunun en açık örneğidir. Böylece Osmanlı gemileri 29 Ekim’de Yavuz ve Midilli öncülüğünde Karadeniz’de bazı Rus gemi ve noktalarını vurmasıyla fiilen savaşa girer ve 2 Kasım’da kendisine Rusya, hemen ardından da İngiltere ve Fransa’nın savaş ilanıyla savaş sahnesinde yerini alır. 

Yedinci bölümde Sarıkamış, Kafkasya ve Çanakkale cepheleri ve bu cephelerde neler olup bittiğiyle ilgili kısa malumatlara yer verilir. Yedinci bölümün sonlarından itibaren kitabın nihayetine kadar ‘’Türkler ve Ermeniler: Kardeşlikten Çatışmaya ’’, ‘’ Osmanlı Milleti Bölünüyor ’’, ‘’  Savaş Felaketinde Türkler ve Ermeniler ’’  başlıkları altında Ermeni ve Türklerin tarihi süreçte hangi merhalelerden geçtiği, Selçuklu döneminde ve Osmanlı döneminde sosyal, siyasi ve ekonomik ilişkiler anlatılır. Fakat 19.yüzyıl’la beraber farklı bir döneme girildiği, yüzyılın sonundaki Rus Ermenileri ve Osmanlı Ermenilerinin faaliyetleri, 


Ermeni komitaları ve bunların yaptığı bazı eylemlere de yer verilirken, bölünmeye giden yolda Osmanlı hükûmetlerinin farklı bazı politikalarla komitaların eylemlerine engel olmak için yaptıkları ve yapamadıkları , Rusların Ermeniler üzerindeki etki ve kışkırtmaları ve dahi en sonunda 1915 tehcir olayı ve bu mühim olay olurken gerçekleşen bazı olayların olumsuzluğu, Talât ve Cemâl Paşalar başta olmak üzere olumsuzlukları önlemek adına yapılanlar ve dahi bu hadiselere ait olan pek çok şey çok yönlü olarak anlatılmaya çalışılır. 
Bu anlatılar yapılırken de Ermeni, Türk, Rus, İngiliz ve Amerikalı bazı tarihçilerin görüşlerine yer verilir. 

Dil ve üslûp açısından sade ve akıcı bir dili olan eser bazı yerlerde devrik cümleler olmasına rağmen akıcılıktan bir şey kaybetmez. Bazı yerlerdeki öznel görüşler ise nesnelliğin önüne geçer. Kitap popüler tarih alanında düzenlenmiş bilhassa bu alan üzerinde mühim çalışmalara imza atmış otoritelerin eserlerinin bir derlemesi mahiyetindedir. Bu da tahminimiz üzere genel bir okur kitlesine ulaşmak amacıyla yapılmış olmalıdır. Kaynakçaya bakıldığında ağırlıklı olarak araştırma eserlerin olduğu, daha az olarak da kaynak eserlerin olduğu görülür. Pek çok yerde verilen görüşler ise tek bir kaynağa dayalıdır. Dolayısıyla bir mukayeseye tabi tutulmaz. Buna örnek olarak da Enver Paşa gibi saraya damat olan, kendisine rakip ve Alman subaylarla çatışan Hafız Hakkı Paşa’yı Kafkas cephesine göndererek Hafız Hakkı’nın karargâhtan uzaklaştırıldığı görüşüdür. Ki tartışmalı bir görüş kesin gibi, mukayeseye tabi tutulmadan sunulur. Yine Sarıkamış’la ilgili eksik ve kalıplaşmış bilgiler vardır. 

‘’ Buna karşılık gerideki Türk birlikleri Sarıkamış önlerine zamanında gelemediler. Harekât plânına uymayan 10.Kolordu Komutanı Hafız Hakkı Bey, en kısa yolan Sarıkamış’a gelmek yerine mağlup ettiği bir Rus tugayının peşine takılıp kuşatma yolunu uzatarak birliklerini gereksiz yere Allahuekber dağlarına sürüklemişti ’’ 36 

‘’30 bin askerin tek kurşun sıkmadan şehit düştüğü bir faciadır’’(s.185) yorumu yine bahsini ettiğimiz kalıplaşmış yargılara bir misaldir. 

‘’… Allahuekber dağlarını aşan birliklerin 27 Aralık’ta Selim yakınlarında Sarıkamış-Kars demiryolunu kesmesi ciddi bir korku yarattı. Kapana kısıldığını zanneden Rus Ordusu Komutanı General Mişlayevski yerini General Yudeniç’e bırakarak Tiflis’e kaçtı. Böylece bütün Kafkasya’da büyük bir kargaşa çıktı.’’37 

Aynı makalede Allahuekber dağlarında donma vakalarının yaşanmasına rağmen geç de olsa Sarıkamışa ulaşıldığı ve boğaz boğaza, süngü süngüye çatışmalar yaşandığından bahsedilir. 

Bu eleştirilerin yanında genel olarak eser yukarıda bahsettiğimiz üzere dil ve üslûp ile okura mühim bilgiler sunacak ve tarihin mühim bir kesitini anlamaya yardım edecektir. 


36 Tuncay Öğün, ‘’ Zafer Mi, İhanet mi? 100 Yıllık Sarıkamış Muamması’’, Derin Tarih Dergisi, S.34 Ocak 2015, s.104-108. 
Daha geniş malûmat için mezkûr makaleye bakılmasını öneririz. 
37 Tuncay Öğün, ‘’a.g.m’’ s.104-108. 


..