19 Mart 2019 Salı

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 4

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 4


GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR) 

1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Rusya’yı destekleyen isyancı Ermeniler, 1. Dünya Harbi’nde de aynı desteği tekrarlamış ve Rusya’nın yanı sıra bu ülkenin müttefiki olan İngiltere ve Fransa’nın Anadolu’yu işgaline de destek vermişlerdir. 

Rus ordusu hududu geçer geçmez harp nedeniyle Osmanlı ordusunda silah altına alınan isyancı Ermeniler silahları ile topluca askerden kaçmışlardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılırken, geride kalanlar gönüllü alaylar ve çeteler teşkil ederek Türk ordusunun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılar düzenlemiş; Anadolu topraklarında ve Kafkasya’da Türk ve Müslüman katliamlarına girişmişlerdir. 

Sekiz ayrı cephede savaş veren Osmanlı Devleti ise askeri harekâtın yanı sıra Ermeni çetecilerin sivil halka karşı giriştiği katliamı önleyebilmek için geri bölgeye de kuvvet ayırmak zorunda kalmış, bu durum Türk ordusunun askeri harekâtını zaafa uğratmıştı. Cephe arkasının emniyete alınıp, askerin cepheye 
getirilmesi artık hayat-memat meselesiydi. Osmanlı Devleti’nin tüm ikazlarına rağmen Ermeniler özellikle masum sivil halka karşı soykırım denilebilecek ölçüde katliamlara devam etmekteydiler. 

Tarihte yukarıda anlatılan durumlarda Ruslar dâhil bazı ülkeler sivil halkı karşı cepheye doğru sürmüş, sivil halk iki ateş arasında kırdırılmıştır. Amerikalılar, tedbir olarak 2ci Dünya Harbi başlayınca Japon asıllı vatandaşlarını Japon sulhu imzalanıncaya kadar telle çevrili kamplarda ve Alman asıllı vatandaşlarını bu tür 
kamplar ile Ellis adasında 1948’e kadar tutmuşlardır. Oysa bu Amerikan vatandaşlarının her hangi bir isyanı veya düşmana hizmeti olmamıştı. Osmanlı bu dar zamanında kendisi için zor olanı, yani bela çıkartılan yerlerdeki halkın, ülke içinde savaşın olmadığı yerlerde bir süre ikamet ettirilerek, savaş kazanılınca dönmelerini, aşağıda detayları verilen geçici sevk ve iskânı 
arzulamıştır. 
Tarih, İtilaf ordularının Çanakkale'ye çıkarma yapmasının beklendiği ve İstanbul'un düşman eline geçme ihtimalinin arttığı, bu sebeple Osmanlı sarayı ve hükümetinin Eskişehir'e veya Konya’ya nakil kararının alındığı günlerdi. Köklü tedbirler almak zorunlu hale gelmişti. İsyana katılan Ermenilerin savaş 
bölgesinden uzaklaştırılması hayati bir önem arz ediyordu. Bunun için Osmanlı Hükümeti; 

. Vatan topraklarına göz diken emperyalistlerin (istilâcıların), Osmanlı tebaası olan Ermeniler arasına nifak soktuklarını ve bunları isyan ettirdiklerini, 
. İsyan eden Ermenilerin düşmanla işbirliği içinde, düşmana karşı savaşan ordunun harekâtını sabote etmek için cephe gerisinde her çeşit engellemeyi 
  yaptıklarını, askere erzak ve mühimmat nakline mâni olduklarını, 
. Bir kısmının düşman saflarına katıldıklarını, 
. Askerî birliklere ve masum halka silâhlı saldırıda bulunduklarını, şehir ve kasabalarda katl ve yağmacılık yaptıklarını, 
. Düşman deniz kuvvetlerine erzak temin ettiklerini ve 
. Müstahkem mevkileri düşmana gösterdiklerini açıkladıktan sonra; devletin selâmeti için köklü tedbirlere, bu çerçevede harp sahasında olaylar çıkaran 
  Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verdi ve bu hususta bir tezkere hazırladı. 

Mecliste -Tezkere kapsamı genişletilerek- 30 Mayıs 1915 tarihinde “Tehcir” olarak bilinen “Geçici Sevk ve İskân” kararı çıkarıldı. Bu karar ve tehcirin nasıl uygulanacağı aynı gün Dâhiliye, Harbiye ve Maliye Bakanlıklarına tamim edildi. Buna göre: 

. Ermeniler kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledilecekler. 
. Yeni evlerine yerleşinceye kadar iaşeleri muhacirin ödeneğinden karşılanacak. 
. Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazi verilecek. 
. Muhtaç olanlar için hükümet tarafından mesken inşa olunacak, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, âlet ve edevat temin edilecek. 
. Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları tespit ve kıymetleri takdir edildikten sonra, buralara yerleştirilecek olan Müslüman göçmenlere tevzi edilecek. Bu göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik,  dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerler, açık arttırma ile satılacak veya kiraya  verilecek, bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecek. 
. Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta bir talimatname hazırlanacaktır. 

Yukarıdaki kararlarla ilgili olarak, “seferde ordu tarafından alınacak tedbirler hakkındaki Geçici Sevk ve İskân Kanunu” 1 Haziran 1915 günü yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanun kapsamında ordu komutanlarına; 

. Savaş sırasında Hükümetin emirlerine, memleketin savunulmasına ve asayişin korunmasına karşı çıkanlara müdahale, 
. Silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askerî tertibat alma, 
. Tecavüz ve direnişte bulunan isyancıları imha etme, 
. Casusluk yaptıkları ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân etme yetkileri verildi. Böylece tehcir işi orduya devredilmiş oldu. 

Tehcir Bölgesi 

İstanbul Ermenileriyle Kütahya sancağı ve Aydın vilayetindeki Ermeniler göç ettirilmemiştir. Tehcir; Kafkas, İran ile Sina ve Filistin cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi amacıyla planlanmış, cephelerin güvenliğini tehlikeye sokacak bölgelerde uygulanmıştır. Bu bölgelerden birincisi Kafkas ve İran cephelerinin gerisinde bulunan Erzurum, Van ve Bitlis dolaylarıdır. Rusların -izlediği stratejilerden ve istihbarat 
raporlarından- Ermenileri kullanarak Eyâlet-i sitte adı verilen vilâyetlere hâkim olma planları ayan beyan ortadaydı. Bunu engelleme için ilgili bölgedeki Ermenilerin Rus sınırından daha uzak ve emniyetli bir yere sevki gerekiyordu. İkinci bölge ise Sina ve Filistin cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun 
dolaylarıdır. Ermenilerin bu bölgelerde düşmanla işbirliği yaptığı ve İskenderun limanından bir çıkarma hareketini kolaylaştıracak faaliyetler içinde bulundukları tespit edilmişti. Britanya savaş gemileri İskenderun Körfezi yakınlarında dolaşıyordu. İngilizlerin, Fransız donanması ve Ermeni taburlarının desteğini de alarak bir çıkarma yapma tehlikesi vardı. Daha sonra tehcir uygulaması isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenilere de teşmil edildi. 

Başlangıçta tehcire tabi tutulan Ermenilerin, Osmanlı Devleti toprakları içinde kalan Musul vilayetinin güney kısmı ile Zor ve merkez hariç olmak üzere Urfa sancaklarına ve Suriye vilayetinin doğu kısmı ile Halep vilayetinin doğu ve güney doğusuna nakledilmelerine karar verildi. Daha sonra ortaya çıkan riskler 
değerlendirilerek, 5 Temmuz 1915 tarihinde ilgililere gönderilen tebliğlerle Ermenilerin iskânlarına tahsis edilen bölge genişletildiği. Buna göre tehcire tabi tutulan Ermeniler; 

. Kerkük sancağının İran sınırına seksen kilometre mesafede bulunan köy ve kasabalarının dâhil olduğu, Musul vilâyetinin doğu ve güney bölgesinde; 
. Diyarbakır hududundan yirmi beş kilometre içerde, Habur ve Fırat nehirleri vadisindeki yerleşim yerleri dâhil olmak üzere Zor sancağının doğusu ve güneyinde, 
. Halep vilâyetinin kuzey kısmı hariç olmak üzere doğu, güney ve güneybatısında, 
. Suriye vilâyetinin Havran ve Kerek sancakları dâhil olmak üzere demiryolu güzergâhlarından yirmi beş kilometre dışında bulunan kasaba ve köylerde Müslüman nüfusunun %10'u nispetinde iskân edileceklerdi. 

Tehcire Tabi Tutulanlar ve Geride Kalanlar 

Tehcir bölgelerindeki Ermenilerden; 

. Hasta, âmâ, yetim çocuk ve dul kadınlar ile 
. Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar; 
. Orduda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenler ve 
aileleri, 
. Merkez ve taşradaki Osmanlı Bankası şubelerinde, Reji İdaresi'nde ve bazı konsolosluklarda çalışan memurlar, 
. Tüccar, bazı amele ve ustalar hükümete sadık ve iyi halleri görüldükleri sürece 

Tehcire tabi tutulmadılar. Arşiv bilgilerine göre 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar tehcirin uygulandığı muhtelif bölgelerde 33.921 kişi yerlerinde bırakılmıştır (Ek-2). 

Ereğli’de Müslümanlar tehcire karşı çıkmışlar ve buradaki Ermeniler büyük oranda yerlerinde kalmışlardır. Tehcir kanununa göre Müslüman evleri aranmadığından Anadolu’nun birçok kentinde Müslüman komşularının sakladıkları Ermeniler de tehcire tabi tutulmamıştır. 

Bazı kaynaklara göre Anadolu’da kendi imkânları ile tehcir yerlerinden ayrılanlar serbestçe yer değiştirmiş ve bunlar arasında Anadolu’dan İstanbul’a gelen yaklaşık 15.000 Ermeni de İstanbul Ermenilerinin evlerinde kalmışlardır. Arşavir Şiraciyan İstanbul’da saklananların büyük çoğunluğunun genç erkeklerden 
oluştuğunu, komiteci olduklarını ve silahlarının bulunduğunu yazmıştır. 

Yetim çocuklar ve dul kadınlar yetimhanelerde ve köylerde koruma altına alınmış, kendilerine maddî yardımda bulunulmuş, sevkiyat esnasında yetim kalan çocuklar yetimhanelere konulmuştur. Bununla ilgili olarak Hükümetin korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında yayınladığı genel emirnamede: 

. Erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin, Ermeni ve yabancı bulunmayan köy ve kasabalara yerleştirilerek, iaşelerinin muhacirin 
tahsisatından verilmesi, 
. 12 yaşına kadar olan çocukların, bölgelerindeki yetimhanelerin yeterli olmaması halinde, zengin Müslüman ailelerin yanına verilerek yetişmelerinin ve eğitimlerinin sağlanması, 
. Hali vakti yerinde olmayan Müslüman ailelere ise muhacirin tahsisatından, çocukların iaşe masrafını karşılamak üzere 30 kuruş ödenmesi, 


. Genç ve dul kadınların kendi rızalarıyla, Müslüman erkeklerle evlenmelerine izin verilmesi  yer almaktaydı. 

Başlangıçta bazı Ermeniler tehcirden kurtulmak için din değiştirme taleplerinde bulunmuş, ancak bunların İslâm adı altında yine fesatlıklarını sürdürebilecekleri kaygısıyla sevk edilmeleri emredilmiştir. Bununla beraber, tehcirin sonlarına 
doğru, din değiştirmek isteyen Ermenilerin müracaatları olumlu karşılanmıştır. 

Osmanlı Hükümeti tehcir sırasında yurt dışından gelecek veya yurt dışına çıkacak Ermenilerle ilgili tedbirler de aldı. Osmanlı tebaası olan 17-55 yaşları arasında bulunan erkek Ermenilerin yurt dışına çıkmaları yasaklandı. Tarafsız devletlerin vatandaşı olan Ermenilere ise savaş sonuna kadar dönmemek şartıyla Osmanlı ülkesinden ayrılmalarına izin verildi. Dışarıdan Osmanlı ülkesine girmek isteyen Ermenilere ise, hangi ülke vatandaşı olursa olsun katiyen müsaade edilmedi. 

Yanlışlıkla tehcire tabi tutulanlar, araştırılarak o sırada bulundukları şehirlere iskân edildi. Tehcir harici tutulanlardan zararlı faaliyetleri görülenler ister Katolik, ister Protestan olsun yeni iskân sahalarına sevk edildiler. 


5.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 3

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 3



İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar 

İmparatorluğun hızla parçalanmakta olduğunu gören İttihatçılar, II. Meşrutiyet 'in başlarında "ittihad-ı Anâsır" [2] stratejileri doğrultusunda Ermeni komiteleri ile birlikte hareket etme arayışlarına girdiler. 

[2] İttihad-ı Anâsır: Unsurların birliği anlamına gelmektedir. II. Abdülhamid tarafından ortaya atılmıştır. Osmanlıyı oluşturan unsurların güçlenen 
milliyetçilik akımına karşı eşit birer unsur olarak tanımlanarak, bir bütün oluşturmasına çalışılmıştır. 

Bundan Ermeni komitecileri azami ölçüde yararlandı. Ermeni siyasi suçlular, mahkûmlar ve kaçakçılar İstanbul'a doluştular. 

Bunlar, ihtilalci siyasetlerini bir tarafa bırakmış, Meşrutiyet’e yardımcı olma, memleketin iktisadi ve medenî gelişmesi için çalışma görüntüsü vererek İttihatçıları kandırıp, onların desteğini aldılar. Diplomatlık makamları dâhil, Devletin yüksek mevkilerine getirildiler. Bayram ve merasimlerde en önlerde önemli Devlet görevlileri yanında yer alıyor, rağbet görüyorlardı. 

Şişli mezarlığında sözüm ona Meşrutiyet uğruna ölen Ermeni fedaileri adına düzenlenen törene üst düzey Devlet bürokrasisi katılmış; 

Türk ve İslâm düşmanı Patrik Matyos İzmirliyan sürgünde bulunduğu Kudüs'ten İstanbul'a gelirken, Devlet görevlileri tarafından kahraman edasıyla karşılanmış tı. Taşnak, Hınçak ve diğer komiteler yeniden örgütlenmeye, şubeler açmaya başlamış, bunlar adına müsamere ve konserler verilmekteydi. Tüm bunlar olurken İstanbul'daki Ermeni basınında da Türk-İslâm düşmanlığını 
körükleyen yazılar birbirini takip ediyordu. 

İttihatçıların iyi niyetli girişimleri fayda vermemiş, ayrılıkçı isyanlar gün be gün artmış, İmparatorluk kan kaybetmeye devam etmiştir. Bu dönemin isyanlarından Adana Ayaklanması tipiktir. Adana piskoposu Muşeg, dönemin emperyalist devletlerin dikkatini çekmek ve Türkiye'de bir Ermenistan devleti kurabilmek için aylarca hazırlanmış, binlerce Ermeni çeteciyi silahlandırmıştı. 
Piskopos, Osmanlı Devletinin en nazik anında, 31 Mart Vakasını takip eden günlerde (14 Nisan 1909) isyan emrini verdi. Adana, Tarsus, Erzin, Misis, Dörtyol, Bahçecik ve diğer kazalardaki Ermeniler ayaklanarak savunmasız buldukları Türk evlerine girip, ırza, mala ve cana saldırmağa başladılar. Üç günde Adana ve çevresi altüst oldu. Ermeni çeteleri beşikteki Türk çocuklarını bile öldürüyor, hazırlıksız olan asker ve polis bu çetelere karşı koyamıyordu. İsyana bizzat Türk halkı müdahale etti, kendini savundu, Ermeni çetelerini bozguna uğrattı. Piskopos Muşeg Mısır'a kaçtı. Ermeniler durumu Avrupa basınına “Türklerin zulüm ve barbarlığı” şeklinde aksettirip, Avrupa ve Amerikan basınında mazlum olarak ilan edildiler. Ayaklanmanın sonunda harp divanı kuruldu. Uzun tahkikat ve muhakemeler sonucunda 9 Türk, 6 Ermeni idama mahkûm edildi. Dış baskılar sonucunda, dönemin yöneticileri Avrupa'ya şirin görünmek için yeniden harp divanı kurdular. 47 Müslüman Türk 
daha idam edildi. Ermenilerden ise yalnız bir kişi idam oldu. 

Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları 

Erzurum'da Taşnakların liderliğinde 28 Temmuz - 14 Ağustos 1914 tarihleri arasında bir kongre düzenlenmişti. 

Amaç, Ermenilerin Osmanlı-Rus savaşı çıkması durumunda takınacakları tavrın kararlaştırılmasıydı. İktidardaki İttihat ve Terakki iki önemli üyesini temsilci olarak kongreye yolladı. 

Bu temsilciler Ermenilerden; 

. Savaş çıkması durumunda devlete sadık kalmaları, 
. Ruslara karşı savaşacak orduya asker vermeleri ve 
. Rusya'daki Ermenilerin cephe gerisinde Osmanlılara yardım etmeleri taleplerinde bulundular. 
Ermeniler ise; 
. Osmanlı Devletine sadık olduklarını, ama İttihat ve Terakki hükümetiyle aynı görüşleri paylaşmayıp bağımsız hareket edeceklerini, 
. Kafkaslardaki ayaklanma teklifine karışmayacaklarını, çünkü oralardaki Ermenilerin Rusya’ya sadık olduklarını ilettiler. 


Büyükelçi Ahmet Esat Uras'a göre Taşnaklar Ruslarla işbirliği yapma ve Osmanlıya karşı ayaklanma kararını gizlice almışlardı. 

Askeri tarihçi Erikson'a göre, bu toplantı sonrasında İttihat ve Terakki Partisi, “Osmanlı Ermenilerinin Rusya ile işbirliği içinde oldukları ve bölgeyi Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayırmayı amaçladıkları” kanaatine vardı. İttihat ve Terakki yönetimi, Doğu'daki Ermenilerin muhtemel bir Rus istilasından önce ayaklanarak Ruslara destek olacağı endişesini taşıyordu. Nitekim bu kaygılarında haklı çıktılar. 

Osmanlı Hükümeti'nin Almanya yanında Birinci Cihan Harbi'ne girme kararı almasının en önemli nedenlerinden biri, devleti Rusya'ya karşı koruma düşüncesi idi. Bu karar; karşı cephede bulunan Rus, Fransız ve İngiliz “Müttefikler” (İtilaf devletleri) için ayrılıkçı Ermenileri önemli bir koz haline getirdi. Müttefikler, öteden beri siyasi çıkarlarına alet ettikleri ayrılıkçıları, Osmanlı devletine karşı kullanmak üzere harekete geçti. İngiliz ve Fransız Konsolosları bulundukları yerlerde, Çarlık Genel Valisi de Tiflis'te Ermeni komitelerini amaçları doğrultusunda organize etmeye, para ve cephane desteğiyle isyana hazırlamaya başladılar. 

Rus istihbarat raporlarına göre “Van, Bâyezid, Bitlis, Erzurum ve Trabzon vilayetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındaydılar. Bütün Ermeniler Türkiye'ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Ermeni toprakları olarak kabul ettiği bölgeyi, Rusya'nın işgal etmesini bekliyorlardı. Ermeni Patriği Rusya'ya Türkiye'deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmakta idı”. 

1914 yılında Ermeni komiteleri Türkiye'deki şubelerine "Bölgelerinde bir Osmanlı-Rus savaşı çıkması halinde, Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı ordusu geri çekilirse, her tarafta birden eldeki vasıtalarla başkaldırılacak” talimatını vermekteydiler. 
Bu durumda “Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, resmî binalar bombalanacak, iaşe depolarına sabotajlar düzenlenecek”; bunun tersi olur Osmanlı ordusu taarruza geçerse “Ermeni askerleri firar edip Ruslara katılacak ve silah altına alınanlar kıtalarından kaçarak, Türk birliklerinin geri cephelerine zarar vermek ve ülke içinde çeşitli olaylar çıkarmak için çeteler kuracaktı”. 
İstanbul’daki Ayrılıkçı Ermeni komitesi Osmanlı meclisinde Erzurum milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan’ı Kafkasya'ya gönderdi. Karakin ve ekibinin organizasyonunda firariler ve diğer ayrılıkçı Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, Türkiye'ye karşı savaşacak çetelere ve intikam alaylarına katılmak üzere Kafkasya'ya, Tiflis'e yönlendiriyordu. Ruslar, Osmanlı’yla savaşın 
olacağı bölgeyi iyi bilen Ermenileri ordularına almaya başlamışlardı. 

I. Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 tarihinde Avrupa'da başladı. Osmanlı Devleti; Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin bulunduğu İtilâf grubuna karşı savaşacaktı. Osmanlı savaş öncesi 20-45 yaş grubu Ermenileri askere aldı. Ancak, Ermeniler, seferberliğin ilan edildiği 3 Ağustos 1914 tarihinden itibaren ordudan kaçmaya başladılar. Firarilerden bir kısmı ülke içindeki çetelere, diğer bir kısmı da Rus Ordusu'nda kurulan Ermeni Gönüllü Tugaylarına katıldılar. 

Türk Boğazlarını geçerek Karadeniz’e giren iki Alman gemisinin Rus gemilerini ve limanlarını bombalaması, daha sonra da Osmanlıya sığınması üzerine 1 Kasım 1914’de Rus ordusu Kafkasya Cephesi’nde sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girdi. Böylece dört yıl sürecek kanlı bir savaş başlamış oldu. Eş zamanlı olarak Osmanlı’nın cephe gerisinde bulunan, Rusya tarafından teşvik edilen ve desteklenen Rum ve Ermeni çeteleri Türk ordusunun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılara, Anadolu topraklarında ve Kafkasya’da büyük bir Türk ve Müslüman katliamına başladılar. Seferberlik nedeniyle askere 
alınan Ermeniler, silahları ile topluca firar ediyorlardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılırken, diğerleri Ermeni gönüllü birlikleri ve çetelerine dâhil oldular. 

Doğu Anadolu’da bulunan Osmanlı 3. Ordusu, Rus saldırılarına karşı savaşı Erzurum’un doğusunda kabul edecek şekilde hazırlıklarını yapmıştı. Bir Türk birliği Batum yönünde harekete geçerek Artvin, Ardanuç ve Borçka’yı ele geçirerek Çoruh vadisini düşmandan temizledi. 3. Ordunun 9. ve 10. Kolorduları, Erzurum istikametinde saldırıya geçen Rusları, büyük zayiatlar verdirerek 
Köprüköy önlerinde durdurdular. 

Ruslar, Doğu Avrupa’da Almanlara karşı büyük bir askeri yığınak yapmışlardı. Almanlar, müttefikleri olan Türklerin Kafkas Cephesinde başlatacağı taarruz neticesinde Rusların önemli bir kuvveti Doğu Avrupa’dan Kafkaslara kaydıracağını düşünüyorlardı. Osmanlı Orduları Başkomutanı Enver Paşa’yı, Ruslara karşı bir baskın taarruz planı yapmaya ikna ettiler. Kafkas cephesinde bulunan 3. Orduya planın uygulanması talimatı verildi. 3. Ordu kurmayları bölgedeki çetin kış şartlarını göz önüne alarak taarruzun bahar aylarında yapılmasını teklif ettiler. Ancak, bu teklifi kaale almayan Enver Paşa sevk ve idareyi üzerine alarak askere 22 Aralık 1914’de taarruz emrini verdi. Sarıkamış Harekâtı olarak bilinen bu olayda Allahuekber ve Soğanlı dağlarında kar, 



Ermeni çeteciler tarafından Silvan yakınlarında Şeytankaya mevkiinde miladi 28 Haziran 1331 tarihinde öldürülen, Hamid Efendi kumandasındaki erzak kafilesi jandarma ve subayları. Kaynak: Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi: İlân-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra. İstanbul 1919 ad ve basın tarihli kitaptan tipi ve soğuktan Mehmetçiğin büyük bir bölümü donarak şehit 
düştü. Sarıkamış’a girebilen az sayıda kuvvet de Rus ordusu tarafından geri atıldı. Böylece 3. Ordu tamamen devreden çıktı. Doğu Anadolu’nun kapıları Rus ordusuna açılmış oldu. 

Bu ortamda Ermeni çeteleri rahatça Türk ve Kürt köylerine saldırabiliyor, cephe gerisinde ikmal yollarını kesip sabotajlar yapıyor, Müslüman halkı katledip bulundukları bölgelerden kaçırmak için birçok vilayette silahlı ayaklanmalar yapıyor, isyanlar çıkartıyorlardı. Tüm bu olaylar üzerine Osmanlı Devleti, Ermeni ıslahatı için 8 Şubat 1914'te imzalamış olduğu Yeniköy Anlaşması'nın geçersiz olduğunu ilan etmiş, 1915 Şubat ayından itibaren Osmanlı ordusundaki Ermenileri silahsızlandırmıştır. 

Bu dönem ayaklanmalarının başlıcaları; Zeytun Olayları, Kayseri Olayları, Bitlis ve Muş Olayları, Erzurum ve Erzincan Olayları, Elazığ (Harput) Olayları, Yozgat Olayları, Sivas Olayları, Adana Olayları, Trabzon ve Samsun Olayları, İzmit ve Adapazarı Olayları, Urfa Olayları ve Van İsyanı’dır. 

Bu Ermeni isyanları arasında en büyüğü Van'dakidir. 1915 Nisanında Osmanlı Ordusu Çanakkale ve Irakta ölüm kalım savaşı vermekte, Van bölgesindeki askerlerimiz ise Rusların Kafkaslardan yaptığı saldırılara karşı koymaya çalışmaktaydı. Bu durumu değerlendiren Ermeniler 15 Nisandan itibaren Van ve çevresinde isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu isyanlarda memur ve jandarmalar öldürülmüş, karakollar ve Türklerin evleri saldırıya uğramış, resmî binalar kundaklanmıştı [3]. Van Jandarması ve bazı aşiretler Ermenilere karşı savaşmış, ancak isyanları bastıramamışlardı. 

[3] O dönem Van’da bir Hıristiyan yetimhanesinde hemşire olarak görev yapan Käthe Ehrhold yaşananları şöyle anlatmıştır: “Van’da 20 bin kişi yaşıyordu. Rusların yaklaşması ile birlikte Ermeniler sakladıkları silahları çıkararak savaşa başladılar. Şehirde büyük bir iç savaş, kardeş savaşı başladı. Günlerce sokak çatışmaları oldu. Ruslar kente iyice yaklaşınca, Türkler kenti boşaltma kararı aldılar ve bir gecede sivil ve asker kenti terk etmek zorunda kaldı. Geriye yalnız kadınlar, yaşlılar ve hasta Türkler kaldı. Ertesi gün şehir Ermeni çetelerinin ve Rusların eline geçince, Ermeniler kaçamayan kadın, yaşlı ve hasta Türkleri katlettiler. Dindar bir Hıristiyan olarak önce kendilerine bu günü veren Tanrı’ya şükretmeleri gerekiyordu. Fakat onlar bunu yapmadılar, bağımsız oldukları ilk gün yaptıkları bucinayetleri büyük bir günahkârlık olarak görüyorum. 

Ermeniler, Türklerin geride bıraktıkları mal ve mülke el koydu ve sanki kendilerininmiş gibi kullanmaya başladı. Yetimhaneme, şimdi Ermeni 
köylüleri yerine çevre köylerden Türk kadınlar gelmeye başladı. Rusların bölgede bulup topladığı bu kadınları yetimhanemizde korumaya aldık. 

Yoksa bu zavallılar tutanın elinde kalacaklardı. Bu kadınlara çok fazla yardımcı olamadık. Çünkü çetecilerden çok kötü muamele görmüş, namuslarına tecavüz edilmiş bu kadınlar korkudan tir tir titriyorlardı.” 

Diğer bölgelerden de isyancı Ermenilerin yol kestikleri, Müslüman köylerini basarak halkını katlettikleri haberleri yayılıyordu. Fransız ve İngiliz donanması 1915 Mart ortalarında Çanakkale’deki tüm binaları, sivil ev ve hastaneler dâhil topa tutmuştu. Çıkartma yapacakları belliydi. 

Van'ın Rus ordusu tarafından işgalini kolaylaştırmak için isyan eden Ermenilerin Osmanlı askerlerine karşı siperlerdeki 
fotoğrafı. Kaynak: http://www.kurtulustv.itgo.com/. 

Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmişti. Bu ihtar isyancı Ermenilerce “blöf” olarak algılanmıştı. Onlara göre Türkler her yerde kaybediyordu, müttefikler her an Çanakkale’ye çıkartma yapabilir ve İstanbul’u işgal edebilirlerdir. 

Ermeni isyanlarının ve katliamlarının durmak yerine giderek yoğunlaşması üzerine, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatıldı, isyancılara yardım ettikleri tespit edilen 235 Ermeni İstanbul’da tutuklanıp trenle Ankara, Ayaş ve Çankırı istikametine yollandı. Bazıları hapishanelere, çoğunluğu da Polis nezaretinde evlere dağıtıldı. Bunlardan suçsuz bulunup bağışlanan ve yabancı 
uyruklu olan 31’i serbest bırakılmış, suçları sabit olanlardan 25’i Ayaş’a ve 57’si de Zor’a nakledilmiştir. Zor’a nakledilenlerden iki Ermeni’yi öldüren Osmanlı yurttaşı Çerkez Ahmet’le yandaşı Halil cinayetten suçlu bulunarak Şam’da asılmışlardır. Geri kalan Ermeniler Çankırı’da üç-beş kişilik gruplar halinde evlere yerleştirilmiş, parası olmayanlarına devlet yardımı yapılmış, bunların gün sonunda karakola gidip kaçmadıklarını kanıtlamaları istenmiştir. Türkiye dışındaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 235 komitecinin tutuklandığı tarihtir. Bu olayın ertesi gecesi ise yani 25 Nisan’da Çanakkale’de İngiliz-Anzak-Fransız kıtaları muhtelif yerlerde karaya çıktılar ve Kara Savaşları başladı. 

Ermeni çeteleri eşliğindeki Rus orduları Murat suyu vadisi, Malazgirt ve Tortum’u işgal etmişti. İşgalciler 17 Mayısta Van’ı da ele geçirdiler. Ermeni birlikleri Van’da korkunç katliamlara giriştiler. Ağustos ayı içinde Osmanlı Ordusu bir süreliğine Van'ı ele geçirdi ise de, Rus ve Ermeni kuvvetleri şehri tekrar geri aldılar. Van ve çevresinde 250 bin kadar Ermeni toplandı. Ermeniler şehir ve çevre halkından 60 bin Müslüman’ı katlettiler. Osmanlı Ordusunun ikmal yollarını kestiler. Ordu geri çekilmek zorunda kaldı. Saldırıya devam eden Ruslar Erzurum, Bitlis ve Trabzon’u da işgal ettiler. Ruslardan cesaret alan Ermeniler, Müslümanlara karşı tecavüzlerini iyice artırdılar. Pek çok Müslüman aile canlarını kurtarmak için Anadolu’nun iç bölgelerine çekildiler. 


http://www.ermenisorunu.gen.tr/images/fotobu/a1_38_1.jpg

İzmit'e bağlı Bahçecik, Arslanbey ve Yuvacık köylerinde ele geçirilen Ermeni silahları. 
Kaynak: Ermeni Ayaklanmaları ve İhtilal Hareketleri. 

Birinci Dünya Harbi döneminde Ermeni silahlı çeteleri tarafından İran’ın en çok gelişmiş Urmiye, Hoy, Makü, Salmas ve diğer Azerbaycan kentlerinde 150 ila 200 bin Türk ve Müslümanı feci şekilde katledilmişlerdir. Bu acımasız masum Müslüman katliamına, İran İslâm Cumhuriyetinin de aslında sessiz kalmaması gerekirdi. Ama ne yazık ki, günlük siyasetin çıkar hesapları sebebiyle bu büyük insanlık faciasına karşı duyarsız kalınabilmektedir. 


4.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 2

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 2


İSYANCI ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ 

İkinci Viyana bozgunundan sonra Osmanlı duraklama sürecine girince, batılı emperyalistler devletimizi yıkmak için planlar hazırlayıp iç işlerimize karışmaya başladılar. Azınlıkları, Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak için çeşitli çalışmalar yaptılar. 
Başta dönemin Rusya yöneticileri olmak üzere İngiltere, Fransa ve ABD’nin yetkilileri, konsoloslukları vasıtasıyla açtıkları misyoner okulları ve yönlendirdikleri kiliselerde Ermeniler arasında milliyetçilik ve ayrılık fikirlerinin gelişmesini sağladılar. Bu faaliyetlere 1860 yılından itibaren emperyalistlerin güdümündeki yurt içi ve dışında kurulan Ermeni dernekleri de dâhil oldu. Bu tür 
Ermeni okulları, kiliseleri ve dernekleri, ihtilalci fikirlerin aşılandığı en önemli merkezler haline geldi. Tüm bunların sonucu emperyalistlerin kandırdığı ayrılıkçı Ermeni grupları oluştu. 

1877’de Rusya’dan İsviçre’ye tahsile yollanan bir grup Ermeni genç Hınçak Partisini kurdular. Amaçları Osmanlı Ermenilerini kurtarmaktı. Hâlbuki Rusya’daki Ermeniler çok daha zor durumdaydılar. 

1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde Rus ordusu İstanbul kapılarına kadar dayandı. Ermeni Patriği Nerses, Ruslardan “İstanbul’u almalarını” talep etti. Ermeniler, Rusya'dan, "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" istediler. Yapılan Ayastafanos (Yeşilköy) anlaşmasıyla Osmanlı, Ruslara Kars’ı ve Ardahan’ı bırakmayı ve savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. Daha sonra 13.7.1878 tarihinde toplanan Berlin Konferansında Osmanlının Ayastafanos anlaşmasıyla verdiği tavizlerin bazıları hafifletildi. Buna karşılık “Ruslara, Osmanlı 
İmparatorluğundaki Hıristiyanların korunması yetkisi verilmesi” ve “Doğu Anadolu'da Ermeni azınlığının olduğu bölgelerde ıslahat yapması” kararları alındı. Osmanlı Devleti'nin içişlerine müdahalede en önemli unsuru teşkil edecek bu kararlar, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla azınlıklara tanınan haklar, ayrılıkçı Ermenileri iyice şımarttı. 

1880 yılında Hınçak Partisini yeterli sertlikte görmeyen üç Rus Ermeni genci, bu kez Tiflis’te İhtilâlcı Ermeni Partisi, “Taşnak”ı kurdular. Onlar da bahane olarak ezilen Rusya’daki Ermenileri değil de, Türk Ermenilerini kurtaracaklardı. Aynı tarihlerde İngiliz Başbakanı Gladstone avam kamarasında “Konuşmaya değmez Türk, ölümü hak etmiştir” diye bağırıyordu. 

Osmanlı Devletinde yaşayan ayrılıkçı Ermenilere ait Adana, Van ve Muş’ta ki dernekler 1880 yılında bir araya gelerek Ermenilerin Birleşik Derneği’ni oluşturdular. Bu dönemde ve daha sonraları kurulan ayrılıkçı derneklerin amaçları arasında “gerekli yerlerde isyanlar çıkartmak ve gençleri silahlandırmak” dahi vardı. Nitekim Erzurum'da 1881'de kurulan “Müdâfi Vatandaşlar Derneği” çeteler kurdu, dört yüzden fazla usta çeteci yetiştirip komutanlar atadı, bunları düzenli silahlı eğitime tabi tuttu, silâh ve cephane 
depoları kurdu. 

Bu ve benzeri dernekler zamanla dış yardım ve kışkırtmalarla, Ermenileri devlete karşı ayaklandıran Hınçak ve Taşnaksutyun komiteleri haline geldiler. Bunlardan İsviçre'de Kafkasyalı Ermeniler tarafından 1887'de kurulan Hınçak Komitesi, 
Sosyalizmi benimsemişti. Amacı Türkiye Ermenistan’ını kurmak, daha sonra Rusya ve İran Ermenistanlarıyla birleştirerek bağımsız bir Ermenistan yaratmaktı. 1890'da Kafkasya'da kurulan Taşnaksutyun Komitesi (Ermeni İhtilâl Cemiyetleri Birliği) ise ideoloji olarak Nasyonal-sosyalizmi benimsemişti. Amacı Ermeni örgütlerini birleştirmek, Türkiye'ye geçen çetelere yardım etmek, 
isyanlar çıkartmak suretiyle Türkiye Ermenistan’ı için siyasî ve iktisadi özgürlük elde etmekti. Bu Komitenin örgütüne verdiği emir şu idi: "Türkü, Kürdü her yerde, her türlü koşullar altında vur! Mürtecileri, ahdinden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür, intikam al!". 

Bu komiteler Osmanlı Devleti’nin zayıf zamanlarında çeşitli isyanlar çıkartarak yabancı devletlerin müdahalesini beklediler. 

Böylece “Balkan ülkeleri gibi bağımsızlıklarını kazanacaklarını, müstakil bir Ermenistan kuracaklarını” umuyorlardı. Her ne kadar nüfus içerisinde çoğunluğu teşkil etmemiş olsalar da (Ek-1) Anadolu toprakları üzerinde hak iddia etmeye, Osmanlı idarecilerine suikast teşebbüslerinden masum Müslüman halkın katledilmesine kadar geniş bir yelpazede cereyan eden teröre ve şiddete başladılar. Buna rağmen, Batı kamuoyunda taraftar buldular, Türk halkının "masum Ermeni halkının katlinden sorumlu barbarlar" olarak nitelendirilmesini sağladılar. Batılı emperyalistler her şartta destekçileri oldu. 

ERMENİ İSYANLARI 1908 Öncesi Ayaklanmalar 

İsyancı Ermenilerin Doğu Anadolu üzerindeki talepleri 1870'lerden sonra Osmanlı Devleti için siyasi bir sorun olmuştu. Bu bölgedeki Ermeni komiteleri önce Ermeni halkı üzerinde baskı kurdular. Zenginlerinden ağır tehditlerle büyük paralar sızdırdılar. Cyrus Hamlin 23.8.1895 tarihli New York Times gazetesinde “İhtilalci Ermenilerin istenilen parayı vermeyen kendi 
soydaşlarını da öldürdüklerini” yazıyordu. Bu suretle toplum terörize edildi; komitenin emirlerini dinlemeyen, tebaası olduğu Devletine sadık yüzlerce Ermeni’yi öldürdüler. Ermeni halkının büyük bir kısmını -tehdit, şantaj ve ham hayallerle- amaçları için kullanılacak konuma getirdiler. Ortamı amaçları için uygun hale getirdikten sonra, devlete karşı ayaklanmaya, bölgelerindeki 
Müslüman Türk ve özellikle aşiret köylerini basıp yağmalamaya, ahaliyi göçe mecbur bırakarak bölgeyi Müslümanlardan boşaltmaya yönelik akıl almaz işkencelerle öldürmelere başladılar. 

İsyancı Ermenilerin 1908 öncesi çıkardığı bazı önemli ayaklanmalar sırasıyla: 

. Sivas ayaklanması (11 Ekim 1881), 
. Erzurum olayı (20 Haziran 1890), 
. İstanbul'da Kumkapı ayaklanması (15 Temmuz 1890), 
. Yozgat olayı (Ekim 1893), 
. Tokat olayı (Ağustos 1894), 
. Birinci Sason isyanı (Haziran 1893 - Ağustos 1894), 
. İstanbul'da Bâb-ı Âli baskını (18 Eylül 1895), 
. 1892 - 1896 ayaklanmaları (Geyve, Yozgat, Kayseri, Develi, Diyarbakır, Siverek, Harput, Malatya, Arapgir, Adıyaman, 
   Maraş, Urfa, Antep, Sivas, Niksar, Divriği, Merzifon, Amasya, Trabzon, Gümüşhane, Bitlis, Muş, Erzincan, Bayburt, 
   Erzurum ve Hınıs ayaklanmaları), 
. Adana olayları (Ekim 1895 - Mart 1896), 
. Zeytun isyanları (Temmuz 1895 - Ocak 1896), 
. Van isyanları (Ekim 1895 - Ekim 1896), 
. Osmanlı Bankası baskını (14 Ağustos 1896), 
. İkinci Sason İsyanı (1898 - 1904) ve 
. Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi, bomba olayı (21 Temmuz 1905). 

11 Ekim 1881’deki Sivas ayaklanması, daha sonra Hınçak Partisi üyelerinin girişimleriyle Devlete karşı gerçekleşen 20 Haziran 1890'daki Erzurum İsyanı ve 15 Temmuz'da İstanbul'daki Kumkapı Nümayişi ile Türk ve isyancı Ermeni çatışmaları başlamış oldu. Çatışmalarda iki taraftan da ölenler oldu. Bu olaylarda yer alan Ermenilerin Batı ülkelerinin baskısı üzerine hafif cezalar almaları veya hiç cezalandırılmamaları, ilerleyen dönemde daha fazla olayın çıkması yönünde etkili olmuştur. 1891 yılında II. Abdülhamid olaylara karışan Ermeniler için bir af çıkarttı, ancak bu af da daha sonraki olayları durdurmadı. 

1892-1896 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon'da ayaklanmalar oldu. Hınçak ve Taşnaksutyun gibi Ermeni militan örgütleri 1894'ten itibaren tedhiş eylemlerini iyice artırdılar. Bu dönemde Sason olayı vuku buldu. Bunu müteakip 11 Mayıs 1895'de Avrupa devletleri, Ermenilere hamiliklerini tescilleyen bir notayı Osmanlı idaresine verdiler. 

Notada “Vilâyât-ı Sitte” [1] olarak isimlendirilen  Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ) ve Diyarbekir vilayetlerinde ıslahat yapılması istendi. 
Bu istekte yer alan vilayetlerin kapladığı alan ayrılıkçı Ermenilerin daha sonraları yapacakları toprak talepleri için kendilerince bir meşru zemin teşkil etmiştir. Avrupa devletlerinin kolladığı Ermeniler Birinci Sason isyanını, Bâb-ı Âli Gösterisini ve Zeytun İsyanlarını gerçekleştirdiler. 

[1] Vilâyât-ı Sitte: Osmanlı dönemi idari haritasına göre; Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ ili ve civarı) ve Diyarbekir vilayetleri olup bugünkü haritamıza göre yaklaşık Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Tunceli, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Gümüşhane, Bayburt ve Tokat illeri ile Giresun’un Şebinkarahisar ilçesini kapsamakta; o zaman dışarıda kalan Kars vilayeti de eklendiğinde Artvin, Iğdır, Ardahan ve Kars illerimizi de içine almaktadır. 

Bitlis Ayaklanması Ermeni isyanlarının nasıl çıkarıldığını göstermesi bakımından tipiktir. Bitlis'teki Amerikan kolejinin isyanı teşvikte çok önemli rolü olmuştur. Kolej, Bitlis'ten Amerika'ya gitmiş bir Ermeni tarafından açılmıştı, Amerikalının 
Bitlis'te doğmuş ve çocukluğunu geçirmiş olan Misyoner oğlu Corc'un idaresindeydi. Bitlis havalisinden gelen Ermeni çocukları burada yatılı olarak okumakta, kafaları hükümet aleyhine ihtilâl ve isyan düşünceleriyle doldurmaktaydı. Buradan mezun olanlar köylerine döndüklerinde yakınlarını ve komşuları olan Ermenileri -ihtilâl ve isyan fikirleri aşılayarak- bağımsızlık hayaline sürükleyip, Osmanlı Devleti ve Türk Milleti’ne düşman ettiler. 

Misyoner Corc ile yörenin piskopos vekili, Ermenilerin ileri gelenlerine, onlar da Ermeni halkına Hınçak komitesinin programını telkin ederek ayaklanma düşüncesini zihinlere yerleştirip isyan için fedai kaydına başladılar. Bu fedailer Bitlis'te toplandı ve hayalî vaatlerle cesaretlendirildi. Devlet memuru olan Ermeniler istifa ettirildi. Ermeni esnafı alış veriş için dükkânlarına gelen Müslümanlara küstahlığa başladı. Ortamın bu şekilde oluşturulmasından sonra Diyarbakır, Erzurum ve Van Ermeni komiteleri Bitlis Ermenilerini 1895 yılının Ekim ayında isyan ettirdiler. Ermeniler tenhalarda rast geldikleri Müslümanları 
öldürmeye, Müslüman kızları kaçırıp ırzlarına tecavüz etmeye, Cuma namazı kılmak için camilerde toplananlara saldırmaya başladılar. Müslümanların saygı duyduğu bir toplum liderini kaçırıp vahşice şehit ettiler. Tüm bunlar Müslüman ahalinin sabrını taşırdı ve Ermeni isyanına karşılık vermeleri sonucunu doğurdu. Ermeni isyanı ve Müslümanların karşılık vermesi Bitlis'in kaza ve köylerine de sıçradı. Bu ayaklanmalarda Müslümanlardan ve isyancı Ermenilerden ölenler ve yaralananlar oldu. 

1896 yılında Osmanlı Bankası Ermeniler tarafından basıldı ve işgal edildi. 1896 yılında Van İsyanı, 1903'te ise İkinci Sason İsyanı gerçekleşti. 21 Temmuz 1905'te Ermeni suikastçılar 

Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast düzenlediler, ancak başarılı olamadı lar. 1909'daki Adana Olayları patlak verdi. 

1896 yılındaki Osmanlı Bankası baskını ve sonrasında gelişen olaylar dikkate şayandır. Bu baskında 26 Ermeni teröristten oluşan çete dünyada ses getirmek için İstanbul’da Osmanlı Bankasına bombalarla saldırdı, 23 Türk’ü öldürdü ve 57’sini yaraladı. Çıkan silahlı çatışmada çete başı öldürüldü, yerine Pastırmacıyan Karakin geçti. Yabancı devlet elçilerinin araya girmesi ile silah bırakan çete üyelerinin Fransa’ya gitmelerine izin verildi. Bunlardan çete reisi olan Pastırmacıyan, daha sonra İsviçre’de okumuş, Kimya doktoru olmuş, Tiflis’e dönmüş ve 1913 Osmanlı Parlamento seçimlerinde sekiz Ermeni mebustan biri 
olarak meclise girmiştir. Ardından Birinci Dünya Savaşında Osmanlı-Rus muharebeleri başlamadan 1914 yılında 2000 atlısı ile Rusya tarafına geçmiş ve Osmanlı ordusuna karşı savaşmıştır. 1918 de ise Ermenistan Cumhuriyetinin Washington elçisi olarak Amerika’ya gitmiş, aynı yıl Boston’da İngilizce, Türk düşmanlığını körükleyen yalan ve yanlışlarla dolu iki kitap yayınlamıştır. 
Günümüzde bu kitaplar Diyaspora Ermenilerine propaganda malzemesi olmaktadır. Buna karşılık küçük kardeşi Berç Keresteciyan Kafkas cephesinde Osmanlı ordusundayken ayağından Rus veya Ermeni kurşunu ile vurulmuş, hizmetlerinden dolayı Osmanlı Bankası ikinci Müdürlüğüne kadar yükselmiş ve Atatürk tarafından “Türker” soyadıyla ödüllendirilmiştir. 

Ermeni isyanları olurken Yurtdışındaki Ermeni komiteciler, Avrupa ve Amerikan gazetelerinde “Türklerin Hıristiyanları doğradığı” yalanını yayıyor ve menfi propaganda yapıyorlardı. Büyük isyanlarda Avrupa ülkelerinin konsoloslarına müdahale ettiriyorlardı. Devlet, Anadolu’da yer yer çıkan küçük Ermeni isyanlarını bastırdı, imkânları ölçüsünde bazı tedbirler de aldı. 

3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 1

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 1




ALDATILAN KİMLİK
Gürbüz MIZRAK


Ermenistan’da bir ilkokul. Türk’e kin ve nefret duygularıyla yetişen Çocuklar


İÇİNDEKİLER 
SUNUŞ .................................................................................... 1 

İSYANCI ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ........................................ 9 
ERMENİ İSYANLARI ................................................................. 12 
1908 Öncesi Ayaklanmalar ........................................................ 12 
İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar ..................................... 17 
Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları ..................................... 19 
GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR) ................................. 29 
Tehcir Bölgesi ........................................................................ 32 
Tehcire Tabi Tutulanlar ve Geride Kalanlar ............................. ....34 
Tehcir Öncesi Hazırlıklar .......................................................... 37 
Tehcirin Başlatılıp Sonlandırılması ............................................. 39 
Musa Dağı Ermenileri ............................................................... 46 
TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI .. 50 
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ............................................ 68 
Dönüş Kararnamesi ................................................................ 68 
Tehcir Yargılamaları................................................................ 71 
Kurtuluş Savaşında Ermeni İsyanları ......................................... 76 
Malta Yargılamaları ................................................................ 78 
Tehcir Hakkında Yabancılar Tarafından Yürütülen İftira Kampanyaları ... 81 
Uluslararası Hukuk, Tehcir, Soykırım.......................................... 88 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı, 
Avrupa Adalet Divanı ve Fransa Anayasa Komisyonu Kararları....... 92 
TERÖR ÇETELERİ KANA DOYMUYORLAR ................................... 95 
BU DEFA DA HOCALI KATLİAMI ............................................. 105 
FELEĞİN İŞİNE BAK ............................................................. 113 
GÜNÜMÜZDE ERMENİ EMELLERİ VE İŞBİRLİKÇİLERİ ................. 116 
Ermeni Emelleri ................................................................... 116 
Ermeni-PKK İlişkileri ............................................................. 119 
NE YAPMALIYIZ ................................................................... 124 
Devlet ve Kamu Kuruluşlarının Yapması Gerekenler ................... 124 
Sivil Toplum Kuruluşlarının Yapması Gerekenler ........................ 131 
EKLER ................................................................................ 135 
Ek-1: TSK Genel Kurmay Başkanlığı arşivinde bulunan 
belgelerde Vilayet ve sancaklara göre 1914 Müslüman, Ermeni 
ve Rum nüfus sayıları ........................................................... 135 
Ek-2: 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar 
Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden iskân sahalarına nakledilen 
ve yerlerinde bırakılan Ermeni sayısı ....................................... 137 
Ek-3: ABD enformasyon kaynaklarına göre Anadolu'dan muhtelif 
iskân sahalarına gönderilen Ermeni sayısı (İaşe ihtiyaçlarının 
belirlenmesi amacıyla) ......................................................... 139 
Ek-4: 1906-1922 Yılları Arasında Anadolu'da Ve Kafkaslar'da 
Ermeniler Tarafından Katledilen Türklere Ait Tablo ................... 140 
Ek-5: Sayı Tespiti Yapılamayan Olaylar Tablosu ....................... 147 
Ek-6: Önemli Tarihi Olaylar ile İsyancı Ermenilerin Başkaldırı ve 
Terör Eylemleri ..................................................................... 151 
Ek-7: Atatürk ve Recep Çavuş ................................................. 162 
KAYNAKLAR ......................................................................... 164 



MİLLETLERİN BAYRAĞI ÇİĞNENİR Mİ? 

Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü’nde konaklayacaktı. Girişte kadınlı, erkekli muazzam bir topluluk birikmişti. Onları selamlayarak köşke yöneldiğinde, birden yüzü asıldı. Kaşlarını çattı. Çünkü geçeceği yerde boylu boyunca bir Yunan Bayrağı seriliydi. Karşılayıcılara bunun sebebini sordu. Onlar da, “Yunan Kralı Konstantin’in 1921 yılında İzmir’e geldiğinde bu köşkte ağırlandığını; yere serilen Türk Bayrağını çiğneyerek içeri girdiğini” anlattılar. 

Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı kısa ve kesindi: “Yunan Kralı hata etmiş. Çünkü bayrak bir milletin şerefidir. Ben bu hatayı tekrarlamam” diyerek, yerdeki bayrağı kaldırttı. Köşkün bembeyaz mermerlerinde ilerleyerek, içeri girdi. 

İşte size iki kimlik: Bir milletin şeref ve haysiyetini temsil eden bayrağa karşı; Yunan Milletini temsil eden Yunan Kralının tavrı ile Türk Milletini temsil eden Mustafa Kemal Paşa’nın tavrı. Hangisi asaleti, başkalarının kutsallarına saygıyı, yüksek insanlık değerini ve medeniyeti; hangisi ırkçılığı, bağnazlığı, kin, nefret, intikamı ve düşmanlığı temsil ediyor? 

Kapaktaki resme gelince; “Nefret, kin ve intikamı” kimlik yapan Ermenilerin, her yıl Türk Bayrağını yakması, meydanlarda yırtması ve yetişen çocuklarına, resmi törenlerde çiğneterek bu kirli ve hastalıklı kimliği aşılamaya çalışması, insanlık adına utanç verici değil mi? 

Cevabı; “Ben insanım, her millete ve insana saygılıyım, başkasının şeref ve haysiyetini, hak ve hukukunu, kendiminki gibi savunurum” diyenler versin!.. 

SUNUŞ 

Ermeniler ile Türkler arasındaki kapsamlı ilişkiler 1015-1020 yılları arasında Büyük Selçuklu Devleti kumandanı Çağrı Bey'in Doğu Anadolu'ya düzenlediği keşifler sırasında başlamıştır. O dönem Ermeniler, Doğu Roma İmparatorluğu himayesinde yaşamaktaydılar. 1071'deki Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Selçukluların galip gelmesi ve Anadolu'ya yerleşmesinin ardından bir kısım Ermeniler, Doğu Roma himayesinde Kilikya (Adana ve Mersin havalisi) bölgesine yerleşerek, burada bir prenslik kurdular. Haçlılarla sıkı ilişkiler içine girdiler. 

Bu dönemde bilhassa Fransızlardan etkilendiler. Kılık kıyafet ve yaşam tarzlarını Fransızlara benzettiler, hatta bazı Ermeniler Gregoryen mezhebinden Katolikliğe geçtiler. Moğol istilasından sonra ise İlhanlılara bağlanıp, birlikte Memluk Devletine karşı savaştılar. 1375 yılında Memlûk Sultanlığı tarafından prenslikleri yıkıldı. 
Memluklara bağlı Ramazanoğlu Beyliği hâkimiyetinde yaşamaya başladılar. 

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Ermeniler genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerindeki Beyliklerin altında yaşıyorlardı; Kütahya'da ise bir ruhani merkeze sahiptiler. Osmanlı Beyliği, 1324 yılında Bursa'yı başkent 
yapmasının ardından, Kütahya'daki Ermenilerin çoğunluğunu ve Ermeni ruhani merkezlerini Bursa'ya nakletti. İstanbul’un başkent oluşundan sonra da Fatih Sultan Mehmet Bursa'da bulunan 

Ermeni piskoposluğu ve Anadolu'daki bazı Ermenileri, devletin yeni başkenti İstanbul'a getirtti. Samatya'da bulunan Sulumanastır isimli kiliseyi Ermenilere veren Fatih, yayınladığı bir fermanla İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve bir patrik tayin etti. Yavuz Sultan Selim döneminde Ramazan Oğlu Beyliğinin Osmanlıya tabi olması ve Çukurova'da Osmanlı hâkimiyetinin kabul edilmesi üzerine Kilikya Ermenileri Osmanlı egemenliğine girmiş oldular. 1514-1516'da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu fethedildi ve buralardaki Ermeniler İstanbul Patrikliğine bağlandı. Ermeniler, zamanla Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturdular. Osmanlı ayrı dinden olanların mahallî teşkilatları na kendi kendini yönetme hakkı tanımış, Yahudi ve Rum gibi Ermeni cemaati de kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşamıştır. 

Ermeniler diğer gayrimüslim azınlıklar gibi askere gitmezlerdi. Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile Türk Musikisi olmak üzere sanatta büyük başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar. Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde bile İncil'in Türkçesi okunurdu. Osmanlı toplumunda orta sınıfın üstünde bir refah seviyesine ulaştılar. Zamanla devlet bürokrasisinde üst düzey dâhil görevlere getirildiler. Osmanlı idaresinde refah ve huzur içinde yaşayıp, Devletin sâdık tebaası (Millet-i Sâdıka) olup el üstünde tutulurlardı. Öyleyse: 

. Ne oldu da, sadık tebaa, can düşmanına dönüştü? 
. Ne oldu da, azınlıkta oldukları halde, Ermeni Devleti kurma ve kendilerinden olmayan Müslüman çoğunluğu soykırımla yok etme planları yaptılar? 
. Ne oldu da, isyancı Ermeniler, 1914-1922 yılları arasında vatanımızı işgal eden düşman tarafına geçerek kendi devletine ihanet ettiler? 
  Düşmanla bir olup aynı vatanda birlikte yaşadıkları Türklere ve özellikle masum sivil halka toplu katliamlar uyguladılar? Anadolu coğrafyasında 
  1.189.132 ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere toplam  1.692.132 Türk’ü ve Müslüman’ın katlinde rol aldılar? 
. Ne oldu da görevleri başındaki pek çok diplomatımızı katlettiler? 
. Ne oldu da Azerbaycan’da soydaşlarımızı 20. yüzyılın yüz karası kanlı terör, işkence ve aşağılayıcı hareketlerle katlettiler; soydaşlarımızın  evlerini, yurtlarını gasp ettiler. 
. Ne oldu da yalan, yanlış ve iftiralarla Dünya kamuoyuna Milletimizi “katil”, devletimizi “soykırımcı” göstermek için çabalayıp durmaktalar? 
. Ne oldu da Türk Vatanı’nın bir parçasını gasp etmek için rekabete girdikleri PKK ile birden bire can ciğer, kuzu sarması oldular. 

Ne mi oldu? 

Devletimiz zayıf düştüğünde, dönemin emperyalist devletleri sâdık tebaanın hamisi kisvesinde devreye girmeye başladı. Biryandan "Islahat" adı altında Osmanlı devletinin iç işlerine karışırken, diğer yandan da Ermenileri Osmanlı 
yönetimine karşı teşkilatlandırdı lar. Görevlendirdikleri misyonerler, açtıkları kolejler, kullandıkları papaz okulları vasıtalarıyla Ermeni gençlerinin beyinlerini yıkadılar. Onları Türk ve Müslüman düşmanlığı ile şartlanmış fedailere dönüştürüp Ermeni cemaatinin içine propagandist olarak saldılar. Bunların kandırıp kullandığı isyancılar, Ermeni cemaatine millî hisleri kullanarak, tehdit ve şantaj dâhil çeşitli yollarla tahakküm etmeye başladılar. Devletin sâdık tebaasının önemli bir kısmını Türk ve Müslüman düşmanına, eli kanlı katil çetelerine dönüştürüp istilacı emperyalist devletlerin kullanımına sundular. 

İsyancı Ermeniler Doğu Anadolu’daki Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ ili ve civarı), Diyarbakır ve Van vilayetlerinin kapladığı alanı “Batı Ermenistan” olarak adlandırdılar. Buralarda azınlıkta olmalarına rağmen bir ermeni devleti kurma çabasına giriştiler. Daha önce emperyalist devletlerin desteklediği isyancıların, Balkanlar’da, Kırım’da ve Kafkaslarda uyguladığı gibi, öldürerek ya da kaçırtarak Türk ve Müslüman ahaliden buraları “temizlemek” istediler. 

Tebaası oldukları devlete ihanet edip Çarlık Rusya’sı, Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptılar; bunlarla savaşan Osmanlı Ordularına saldırılar düzenleyip, cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine giriştiler. Tüm bu eylemler sonucu Kafkas cephesinde konuşlanan 3. Ordu’nun, Suriye ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordu’nun ve Irak’ta çarpışan 6. Ordu’nun 
güvenliği tehdit altına girmişti. Düşmanla çarpışan bu üç ordunun ikmal yollarının tıkanması, cephe gerilerindeki bölgelerde kanlı Ermeni saldırılarının yaygınlaşması ve bunların doğurduğu sonuçlar, Osmanlı hükümetini, tedbir olarak, detayları bu yayında verilen “Tehcir” (Sevk-i İskân) kararını almak zorunda bıraktı. Savaş hukukuna göre, düşman saflarında yer alan, düşman sayılır. Bu durumda, Osmanlı Devleti’nin önünde üç yol vardı: birincisi, düşmanla da savaşmak; ikincisi, düşmanı savaş sahasından uzaklaştırmak; üçüncüsü, düşmanın ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci kalmak. İşte Osmanlı Devleti, bunlardan en insanî olanını, savaş sahasından uzaklaştırmayı seçmiştir. “Tehcir” de zaten budur. 

Özet olarak; emperyalist devletler, Ermeni azınlığı yayılma siyasetleri doğrultusunda kullanmak için saldırgan hale getirdiler. 

Söz konusu devletler misyonerlik ve propaganda faaliyetleri ile düşmanlık tohumları ekerek Ermeni ırkçılığını teşvik ettiler, Ermeni militanları yetiştirdiler ve çeteleri silâhlandırdılar. Dünya kamuoyuna, Ermeni çetelerinin her saldırısını masum gösterirken, suçlu olan Türklermiş gibi tanıtmaya çalıştılar. 

Bu yaklaşımlar isyancı Ermenilerin şiddete yönelmelerini teşvik etmiş; hain planların figüranları olarak, patronlarına da dua okutacak derecede yukarıda bir kısmını özetlediğimiz tüm kötülükleri yapmalarını tetiklemiştir. Dolayısıyla Ermenilerin yaptığı kanlı olayların baş sorumluları ve azmettiricileri, bunları 
amaçları için kullanan emperyalist devletlerdir. 

Cumhuriyet döneminde de, Ermeni çetelerinin ve Ermenistan devletinin terör eylemleri, saldırganlığı ve geleceğe yönelik düşmanca emelleri devam etti: 

. Eli kanlı Ermeni çetelerinin mirasçıları, -kullanıcıların düğmeye basmasıyla-, 1973-1984 yıllarında, ASALA cinayetleriyle, 53 sene sonra yeniden saldırılara başladılar. Pek çok diplomatımızı ve vatandaşımızı kalleşçe pusu kurarak 
şehit ettiler. 
. Ermenistan Parlamentosu, 1989’da Türkiye’nin Ermenistan ile mevcut sınırının çizildiği Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak, Türkiye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini, açıkça Türkiye’den toprak talebinde bulunduğunu açıkladı. 
. Ermenistan devleti isyancı ve katliamcı dedelerini aratmadı; 1990’lı yılların başında Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Hocalı’da çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden işkence ve soykırımlar yaptı. 
. Ermeni örgütleri ASALA, ARF ve ANCA, PKK ile görüşmeler yaparak müşterek emelleri doğrultusunda, “Türkiye’den koparmayı kararlaştırdıkları toprakların, Ermeniler ile PKK arasında bölüşülmesi” planlarını yapmaya başladılar. 
. İsyancıların mirasçısı Diyaspora Ermenileri, suçluyu mazlum mazlumu suçlu yerine koyma konusunda oldukça başarılı oldular. Uluslararası toplumu “Türklerin, Ermenilere soykırım uyguladığı” yalanına kolayca inandırdılar. Zira emperyalist patronlar ile onların etki alanındaki uydu devletler zaten bu yalana inanmaya hazırdılar. Bu yalanı; 
. Haçlı zihniyetlerini hortlatarak Müslüman Türk Milletini karalamak, 
. İç politikada Ermeni kökenlilerin oylarını almak için seçim malzemesi yapmak ve 
. Şantaj olarak kullanarak kapalı kapılar ardında Devletimizden ticari ve siyasi tavizler koparmak amaçlarıyla kullandılar. 

Türkleri soykırımla suçlayan kararları parlamentolarında onaylamaya, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasaları çıkarmaya başladılar. 

Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bazı akademisyenler, yazarlar ve sanatçılar Ermeni iddialarının savunuculuğuna soyunup, kendi ülkesini ve atalarını soykırım yapmakla suçlamaktadırlar. Üstelik en üst düzeyde bir kısım 
devlet adamlarımız da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kampanyalarına destek vermektedirler. Ermeniler ve Ermeni iddialarını destekleyen yabancı ülkeler, “Türk Devleti’nin en üst yöneticileri bile Türklerin soykırım uyguladığını kabul ediyor” demeye başladılar. 

Tüm bunlar, Türkiye aleyhine menfi propaganda yapılmasına fırsat sağlamış, gerçekleri bilmeyen insanlarımızın zihinlerinde tereddütler oluşturmuştur. 

 Vatandaşlık görevlerini samimiyetle yerine getiren ve kanunlarımıza saygılı Ermeni asıllı vatandaşlarımız geçmişte olduğu gibi devletimizin ve insanlarımızın baş tacı olmaya devam edecekler; Milletimiz, bunları geçmişte olduğu gibi birinci sınıf vatandaşlar olarak kucaklamayı sürdürecektir. Yurt dışında yaşayan ve Diyaspora ya rağmen gerçekleri ifade eden Ermeniler bizlerden hep saygı görecekler, geçmişin mirası ortak kültürel değerlerimiz gelecekte de bunlarla iyi ilişkilerimizin sürdürülmesinde aramızda köprü olamaya devam edecektir. 

Netice olarak halkımızın ve namuslu dış dünyanın Ermeni olayları hakkında doğru bilgilendirilmesi, başta entelektüel insanlarımız olmak üzere tüm vatandaşlarımızın müştereken yürütmeleri gereken millî bir görev olmuştur. 

Bu görevi gereği gibi yapmak için de öncelikle doğru bilgi kaynaklarını kamuoyumuza sunmak gerekmektedir. Elinizdeki mütevazı yayın bu amaç için hazırlanmıştır. Ankara, Eylül 2014 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***