Ermeni Meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ermeni Meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2020 Cumartesi

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 5

 Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 5


Kıvanç Galip Över,Alman Belgelerinde, Ermeni Meselesi,ABD, İngiltere, Almanya, Ermeni tezlerini neden tanımıyor,1915 Soykırım Yalanı,Gregoryanlar, Katolikler, Protestanlar,Rohrbachın Planı,


Ermeni Sürgünü Rohrbach'ın Planı! 

Erzurum Konsolos Vekili Scheubner-Richter’den … İstanbul Büyükelçisi’ne yazılmış… 


Erzurum, 5 Ağustos 1915 


Ermenilerin göç ettirilmesi belli bir sonuca ulaştı. "Burada konsolosluğun görev alanı dahilinde artık Ermeni bulunmuyor. 

Mayıs ayının başlarına kadar buradaki Ermeniler özgür ve herhangi bir engelle karşılaşmadan yaşayabiliyor ve işlerini yürütebiliyordu. 
Banka Müdürü Pastormayjan'ın öldürülmesi gibi münferit olaylar sadece kısa süren huzursuzluklara neden oldu. Ancak Türkler tarafından bir kıyım başlatılacağına dair korkular sürüyordu. Bu korkular nedensiz değildi. General Posseldt ve Alman konsolosunun burada oluşları ve bu kişilerin yaptıkları çalışmalar böyle bir kıyımı engelledi denilebilir. 

Mayıs ayı başında Van'da meydana gelen ve bilinen olaylar hükümet ve ordunun Ermenilere karşı sert önlemler alınmasına yol açtı. Ordunun hizmetinde bulunan silah altındaki Ermeniler ordudan uzaklaştırıldı ve çalışma taburlarına gönderildi. Erzurum ve Pasin Ovası'nda bulunan ve sadece kadın, çocuk ve yaşlı erkeklerden oluşan halk zorla Mezopotamya'ya gönderilmek üzere köylerinden sürüldü. Askeri nedenle alınan bu önlem ilgili kişiler düşünülmeden ve zalimce yerine getirildi. 
Sürülenlere Erzincan yolunda, Mamşatun, Sansar, Fırat Köprüsü ve Perez'de Kürtler ve gönüllü 
Türkler tarafından saldırı düzenlendi, bu kişiler soyuldu ve öldürüldü. Ölenlerin sayısı 10 bin ile 20 bin arasında idi. Hükümet ölenlerin sayısının 3 bin ile 4 bin arasında olduğunu duyurdu. 

Aynı tarihte Erzincan Ovası sakinleri Kemah geçidinde soyuldu, bazıları öldürüldü, bazı kadınlar ise kaçırıldı. Bana ulaşan haberlere göre, bu saldırıya Türk askeri, yani jandarma da katılmış. 
Haziran ayı başlarında Ermeni eşrafından ilk grup Erzurum dışına çıkarılmış. Kendilerine şehri terk etmeleri için 14 gün süre tanınmış. 16 Haziran'da yaklaşık 500 kişi Erzurum'u terk etmiş, Harput Dağları üzerinden Urfa'ya gitmişler. Hükümet bu kişiler arasında yolda 14 kişinin öldürüldüğünü bildirdi. Bana ulaşan özel bilgilere göre ise erkeklerin tamamının öldürüldüğü yönündeydi. 19 ve 20 Haziran’da 3 bin kişiden oluşan ikinci grup Erzurum'u terk etmiş. Bayburt 
civarında gruptan bazılarının, özellikle de erkeklerin gruptan ayırıldığı haberi geldi. Gruptan ayrılanlar hakkında bilgi edinemedim. Muhtemelen öldürülmüş olmalılar. 
Kalanlar başlarına bir şey gelmeden Erzincan'a ulaşmışlar ve yol güvenliği sağlanıncaya kadar da orada kalmışlar. Yaklaşık 300 kişiden oluşan üçüncü grup ise 26 Haziran'da Erzurum'u terk etmiş. Kendileri iyi bir durumda ve herhangi bir tacize uğramadan Erzincan'a ulaşmışlar. Kendilerine daha önce hükümet tarafından oturma izni verilen ancak daha sonra ordu tarafından geri alınan, ağırlık olarak zanaatkar ve ailelerinden oluşan dördüncü grup ise yine sağlam bir şekilde Bayburt üzerinden Erzincan'a ulaşmışlar. Böylece 15 Temmuz'a kadar 
Ermenilerin neredeyse tamamı Erzurum'u terk etti. Şehirde kalanların ise hastalık vb. gerekçeleri gözetilerek kendilerine özel nedenlere bağlı oturma izni verildi. Vali ve benim şehirde olmadığımız bir sırada üst düzey asker Komutanların emriyle bu kişilere verilen oturma izinleri aniden geri alınmış. Yolculuğa çıkamayacak durumda olan birçok kişi kendilerine erzak dahi sağlayamadan Erzurum'u en kısa sürede terk etmek zorunda kaldı. Bu son grup Aşkale ve Bayburt'ta kısmen soyuldu. 

Komşu vilayetlerden sürülen Ermeniler arasında ölenlerin sayısının daha yüksek olduğu söyleniyor. Örneğin Hanus Ovası'nda büyük çapta Ermeni kıyımı yapıldı. Trabzon'da da Ermeni erkeklerin neredeyse tamamının öldürüldüğü söyleniyor. Gerçekten de Erzincan'da bulunduğum sırada oradan geçmekte olan Ermeniler arasında neredeyse hiç Ermeni erkeğe rastlayamadım. Sürülmenin biçimi de kaba oldu. Örneğin Trabzon vilayetinden yapılan sürülmelerde insanlara sadece birkaç saat zaman verildi ve eşyalarını satmaları yasaklandı. 

… Benzer kabalık Sivas'taki Ermenilere de uygulandı. 

Ekselanslarınızın talimatları ve bildiğim kadar da, sürülen, suçsuz Ermenileri herhangi bir şekilde koruma hakkımız yok. … Yaptığım müdahaleleri bu nedenle talimat gereği dostça tavsiyeler ölçü ve sınırında tuttum ve böyle yaparken makamımı kullanmadım. Valiye bu onur kırıcı tutumun sürmesinin, Türkiye'nin saygınlığına ve yurtdışındaki tarafsız dostluklarına zarar vereceğine uygun olduğunu belirttim. Ardından bu tür olayların yabancıların Ermeni sorununa kolayca karışmasını sağlayacağını ve Türkiye'nin konumunun gelecekte yapılacak olası barış görüşmelerini gereksiz yere zorlaştıracağım vurguladım. 

Vali konuya bakışımı haklı buldu. Ancak sorumluluğun kendisinde olmadığını, kendisinin de ordu emri altında bulunduğunu söyledi. Yolların güvensiz oluşu vali tarafından bilinmesine rağmen Ermenilerin korumasız olarak gönderilmesini ordu emretmiş. 

Türk halkı içinde akıllı düşünen geniş çevreler, toprak sahipleri, bu kıyımı onaylamıyor. Ermenilerle birlikte çalışmış ve iyi geçinmiş olan bu çevreler "Ermeni Sorununu Çözme Sistemi'nin ekonomik ve politik tehlikelerini görmekteler. 
Büyük toprak sahipleri bana Alman hükümetinin Türk hükümetini Ermenilere karşı neden böyle davranmaya götürdüğünü sordular. Soru soranlar arasından çok saygın bir bey, eskiden Ermeni kıyımı yapıldığını, ancak bunun genelde sadece erkeklere karşı yapıldığını, şimdi ise Kuran'a da karşı gelerek binlerce suçsuz kadın ve çocuğa kıyıldığını söyledi. 

Bunu söyleyen kişi ayrıca bu kıyımın halk tarafından değil, sistemli olarak ve hükümetin, yani "Komite"nin emri ile yapıldığını özellikle vurgulayarak sözlerine ekledi. 
Burada vurgulanması gereken, Ermenilerin sürgün edilmesinin Alman hükümetinin ısrarıyla yapıldığı dedikodusunun kasten yayıldığıdır. Eğitimli Türk ve Ermeni çevrelerinde Prof. Rohrbach'ın Alman Şansölyesi'ne sunduğu bir raporda, Mezopotamya bölgesinde, Bağdat Tren Yolu güzergahında çekilen insan varlığı sıkıntısının kapatılması için Ermenilerin uygun bir öğe olduğu yer almış. Alman hükümeti bu rapor üzerine Türk hükümetini Ermenileri buraya göndermeye yönlendirmiş. 
Ermeni Devrim Komitesi ve Rus gizli görevlilerinin desteklediği yerlerde ayaklanmalar düzenlendiği ve buradaki ayaklanmaları düzenleyen suçlulara karşı her türlü sert önlemin alındığı da oldukça doğal. 
Eğer burada bir ayaklanma planlansaydı, bunun için en uygun zaman Rusların Erzurum önlerine 35 km kadar yaklaştığı Ocak ayında olurdu. Erzurum Garnizonu'nda o sırada birkaç yüz jandarma, çalışma taburlarında ise üç dört bin kadar işçi bulunmaktaydı. 
Kendi hükümeti tarafından baskıya uğrayan ve kötü muamele gören, yani başka bir milliyete ve başka bir dine mensup, hoşnut olmayan sınır halkının zafer kazanmış ve ilerleyen, üstelik aynı dine mensup, kendisini kurtarıcı olarak göstermiş ve sınırdaki Ermenilere çeşitli vaatler veren bir düşmanla birleşmesi bana esef verici geliyor, ancak bunu aynı zamanda doğal da karşılıyorum. 
Ancak kendisini uygar olarak niteleyen bir hükümetin hoşnut olmayan bazı halk kesimlerinin haklı olarak baş kaldıracağını öngörerek, gerek uygun askeri önlemler açısından olsun, gerekse hükümetin kuracağı siyasi görüşme açısından olsun, en başta, zamanında önlem almayıp, polis teşkilatı ve "çetelerin" (atlı ve gönüllü Türkler) kışkırtmalarına da kayıtsız kalmasını, hatta bu kışkırtmaları desteklemesi ni doğal görmüyorum. 

Böylece hükümet kendi halkının geniş bir kesiminin dizginini elinden kaçırmış, "misilleme çılgınlığı" ve ırk nefretiyle de halk yığınları arasında kızgınlık uyandırmıştır. Sonra aynı hükümet kendi kayıtsızlığından kaynaklanan durumdan doğan sonuçları cezalandırarak, bilerek ya da bilmeyerek ayaklanmalara neden olarak, tüm bir halkı ekonomik ve kültürel olarak yok etmeyi, ortadan kaldırmayı bir fırsat olarak görmüştür. 

Bu yok etmenin, burada olduğu gibi mümkün oluşu, on binlerce Ermeni’nin karşı koymadan kendilerini az sayıdaki Kürt ve çeteciye kıydırmaları, Ermeni halkının ne kadar az bir devrimci ruha sahip olduklarını ve savaşkan olmadıklarını kanıtlıyor. Ermeniler, özellikle şehirde oturanlar, o “doğunun Yahudileri” iş bilir tüccarlardır, dar görüşlü siyasetçidir, ancak tanıdığım kadar onların çoğu aktif devrimci değildir. 

Eğer bu insanlar aktif devrimci ve silahlı olsalardı, her koşulda kendilerini ölümün beklediğinin bilincinde olarak sayılarının da fazla oluşu nedeniyle, sürgünlere şiddet kullanarak karşı koyarlardı. 

Ancak karşı koymalar sadece bazı yerlerde, (Ermeni) Devrim Komitesi yönetiminin bulunduğu yerlerde oldu. Oysa göçe zorlamalar sırasında herhangi bir olay olmamış ve bu insanlar kaderine razı olarak kıyıma uğramıştır. Türk Ermenilerinin korkusu karşısında Türklerin duyduğu korku herhalde daha fazlaydı. 

Ermeni sorununun ele almış biçimi hükümet erkinin sorumluluk taşımayan ve sadece kendi çıkarlarını bilen insanların elinde bulunduğunu açıkça gösterdi. 
Üstelik en büyük mülki erkan olan vali de yaşanan aksamalardan ve karşılıklı katliamlardan rahatsız. O nedenle sürülecek Ermenilere yolculuğa hazırlanmaları için zaman veriyor. Onların yanlarına eşya almaları ve eşyalarını satmaları için izin veriyor. Dahası ürün, eşya ve değerli mallarını Ermeni kilisesinin korumasına vermesini onaylıyor, Şayet kimilerinin iddia ettiği gibi, bütün mesele bazı kötü niyetli kişilerin Ermenilerin malına, mülküne ve parasına el koyma 
gayreti olsaydı, bu izin verilmezdi. O dönemde Anadolu'da kabaca iki kesim vardı. Bunlar kendisini “ümmet” olarak görenler ve "gayrimüslimler", o nedenle "ırk" kavramından da, "ırk nefreti" kavramında da söz etmek mümkün değil. 

TEHCİRDE AKSAMALAR;

Tehcirde Aksamalar ... 

Pera, 19 Ağustos 1915 


İzmit'teki Katolikler öbür Ermenilerle birlikte sürgün edildi. 
Sürülenlerin durumu oldukça kötü ve özellikle de fakir olanlar daha büyük acı çekiyor. Çoğu anne çocuklarının çektikleri acıları daha fazla görmemek için onları nehirlere atıyor. Başka analar da çocuklarını kaçınılmaz ölümden kurtarmak ve bir parça ekmek satın alabilmek için yavrularını satıyor. Beş yaşına kadar olan çocuklar 5 Kuruşa, yani bir Marktan daha az bir miktara satılıyor. 15-20 yaş arasındaki bir genç kız ise 20 Kuruşa satılıyor. Özellikle gece bastırdığında evli kadınlara ve kız çocuklarına çirkin şeyler yapılıyor. 
Güvenilir bir şahit yağışlı bir gecede açıkta ve yerde yatan, çoğu çocuk yüzlerce ceset gördüğünü anlattı. Talat Paşa Tehcirin Düzgün İşlemesi İçin Çabalıyor İstanbul Büyükelçisinden Almanya Şansölyesine… Pera, 4 Eylül 1915 
Talat Bey birkaç gün önce de konuya ilişkin şu ifadeyi kullandı: “la question armenienne n'existe plus (Ermeni Sorunu yok)”. 

İmparatorluk hükümeti Ermenilerin yaşadıkları yerleri önceden belirlenen bölgelerle değiştirmek suretiyle sadece bir tek şeyi hedeflemektedir. O da hükümet karşıtı Ermeni milliyetçiliği yönündeki eylem ve girişimleri önlemek ve ortadan kaldırmak ile bir Ermeni devletinin kurulması girişimini ortadan kaldırmak olmasa bile daha çok bunu engellemektir. 
Talat Paşa, yaşanan aksamaları ve eksiklikleri inkar etmiyor veya savunmuyor. Talat Paşa - tam aksine - bunların telafisi için gereken emirleri veriyor ve dahası, rahatsızlık duyanlara, bu emirleri ilgili makamlara ileten yazışmalardan da birer kopya veriyor. Bir soykırım (?) için pek alışılmadık bir durum ... 

Bulaşıcı Hastalıklar Mısır Harekatı Yolunu Tıkıyor 

Halep Konsolosu Rössler'den Olağanüstü Misyonla İstanbul Büyükelçi Hohenlohe-Langenburg'a giden bir yazı var. ... Halep, 27 Eylül 1915 
Daha önce kimsenin görmeyeceği şekilde gerçekleşen teker teker sahneler, kısa zaman önce Halep'te halkın kendi gözleri önünde cereyan etti. O günden bu yana hükümet tedbirlerini, sürgün edilenlerin sürüleri büyük ölçüde Halep'ten geçirmeden götürülmesi yönünde almıştır. 
Aynı ayın 10'unda ve 12'sinde iki kafile geldi, her birinde 2000 sürülmüş kadın ve çocuk ile Ras ul Ain üzerinden buraya vardı. Öyle bir kafile idi ki ancak bir Wereschtschagin'in fırçası ile resmedilebilecek bir dehşeti andırıyordu. Jandarmalar, korkunç derecede zayıflamış ve ölümün defalarca yüzlerine yazılmış olan yaratıkları kırbaçlarla vurarak Halep'in sokaklarında tren istasyonuna doğru, onlara şehirde bir yudum su içmelerine ya da bir lokma ekmek yemelerine izin vermeksizin sürüyorlardı. 
Su ve ekmek dağıtmak isteyen şehir halkı bunu yapmaktan alı koyuldu. 
Bağdat treninin işletme müdürü bana dedi ki, hayatımda çok şey görmüş ve dayanıklılık kazanmış, ancak bu kafile gibi bir şeyin mümkün olabileceğini hayal bile edememiş. Bu kafile ona Hindistan'daki açlık resimlerini hatırlatmış. Cemal Paşa'nın sürgün edilmiş kişilerin fotoğraflarının çekilmesini neden bu denli katı bir şekilde yasakladığı buradan anlaşılıyor. 

Sürgün edilen kişiler arasında Eylül ayı başından itibaren günde ortalama 25 olan ölüm olayları, Eylülün ortalarına doğru hızlı bir şekilde 40, 60 ve fazla sayılara yükseldi. (Adı geçen ayın 26'sında ölülerin sayısı 110 kişiydi, aynı ayın 27’sinde ölü sayısı 95 kişi. Eylülün ortasından beri ölü sayısı 80’den aşağıya düşmüyor). Tüm sürgün kişilere kalacak yer sağlanamadığı için ölmek üzere olan kişilerin yollarda yattığı oluyor. 
Cenaze hizmetleri geri kalan her şey gibi kötü bir organizasyon ile yürütülüyor. Bana anlatılanlara göre, birkaç defa gömülecek vücutların mezara yatırılmak istendiği anda – onları tabuta koymadan gömüyorlar - hala yaşam belirtileri gösterdiği olmuş. 
Bir mezarın yakınlarında ölmek üzere olan iki kadın yatıyordu. Etraflarında mezarcı ve sokak çocukları durup ölüm anını bekliyorlardı ki, onları mezara koyabilsinler. Bu kadınların buraya nasıl geldiklerini sorduğumda şu cevabı aldım. Bir öküz arabasının üzerinde beş ceset tabutsuz üst üste yerleştirilip getirilmiş. Mezarcı görevini yerine getirmek isterken o beş vücuttan üçünün hala yaşadığını fark etti. Ölüm zamanının henüz gelmediği anlaşılan bir çocuk mezarlıktan 
uzaklaştırılırken ölmek üzere olan iki kadını burada bıraktılar. Bir gün önce 15 yaşındaki kızı mezara yatırmak isterken onun hala yaşadığını fark eden mezarcıyla da konuştum. Bu olayı bana kendisi de doğruladı. 

     Mardin ve civarı için buralı bir Alman tüccar tarafından bana aşağıdaki veriler teslim edildi. 
Veriler mağdur kişilerin akrabaları tarafından oluşturulmuştur ve muhakkak araştırılması gerekmektedir. Objektif olarak doğru olup olmadığı ancak gelecekte anlaşılacaktır. Ancak şüphe götürmeyen bir şey var, o da, Ermenilerden başka Hıristiyanların da bu takibe dahil edilmiş olmalarıdır. 

Yerler Nüfus İslam Ermeni Katolik Esk. Süryani Süryani Kat. Protest. Keldani 
Mardin 50,000 27,000 10,000 10,000 1,500 1,400 100 
Tell Armen 4,500 
Goliye 5,000 


Siirt'te (Bitlis vilayeti) ve Djeziret ibn Omar'da (Diyarbakır vilayeti) KaIdeler, Mardin'in kuzeyinde kalan Djebel et Tor'da bütün Hıristiyanlar yok edildi. 
Gecikmiş olarak burada duyulduğu üzere Mardin'de iki mutasarrıf görevden alınmış, çünkü hükümetin verdiği emirleri Ermenilere karşı uygulamayı reddetmişler. 

Şayet Osmanlı askerleri ve subayları izin vermediyse ve engellediyse, "soykırım kurbanı fotoğrafları" nereden çıkıyor? Acaba Emeni mezaliminde hayatını kaybeden Türkler olabilir mi? Bu sorunun cevabı çok kişiye ezberini bozdurabilir. 
Almanlar Mağrur, Ermeniler Mağdur, Çeteler Mazur Halep Konsolosu Rössler'in 

Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg'e gönderdiği… 

Halep, 8 Aralık 1915 

Ranke, "Dünya Tarihi" adlı eserinde Büyük Karl'ın Saksonyalılara yönelik uygulanacak politika konuşmasında: "Sert yasalara karşı direnç oluşur. Bu tür iç içe geçmiş olgularda bu hep yaşanır. Muhalefetin karşı çıkmasını önlemek için alınacak zorunlu gerekli önlem ve ilkeler kendiliğinden muhalefeti doğurabilir" der. 
Bu cümle Türk hükümetinin 1895 yılından bu yana iniş çıkışlı olarak Ermenileri kıyma politikasına uyarlanabilir. … Hükümet Ermenilere karşı tarihte ender rastlanır sertlikle önlemler aldı ve böylece üç bölgede direnişle karşılaştı: Fundacık'ta, Suadiye’de ve Urfa'da. 

Türklere Karşı Ermenileri Destekleyelim 

Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg, İstanbul Maslahatgüzarına Neurath’a… 
15 Ekim 1915, Berlin İnandırıcı belgelerden yola çıkarak, eğer maruz kaldıkları insanlık dışı muameleye bir an evvel dur denmedikçe, Ermenilerin yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları kesindir. 

Zaten Rusya-Türkiye savaşından bu yana doğu vilayetlerindeki yüzlerce Ermeni köyü Kürtler ve yasadışı milislerce yağma edildikten ve binlerce savunmasız Ermeni katledildikten sonra, Mayıs sonunda tüm Ermeni halkı bütün Anadolu vilayetlerinden ve ilçelerinden Bağdat yolunun güneyine Arap steplerine nakledilmesi kararlaştırılmıştır. 

Bu kural insanlık dışı bir sertlikle geçtiğimiz aylarda uygulamaya konuldu. Ermeni halkının askerlik çağı gelmiş tüm erkekleri orduya alınıp iç bölgelerin silahsız bir halde cephe gerisi yollarında yük taşıyıcıları ya da yol inşaatları işçisi olarak görevlendirildiklerinde, erkek koruyucuları ellerinden alınmış kadın, çocuk, hasta ve yaşlıları oturdukları yerlerden kaçırdılar; varlıklarına el koydular ve donanımsız ve yiyeceksiz, çıplak ayaklı, aç, hakaretlere maruz kalmış ve sürekli işkence ve tacize maruz kalarak, yüzlerce, binlerce sürü benzeri yığınlar halinde yüzlerce mil sürgüne sürüklendiler. 
Nakledilen kadın, çocuk ve yaşlılılardan neredeyse yarılarından daha azı varış noktalarına ulaşabilmişlerdir. Kızlar ve genç kadınlar Türk haremlerine ve Kürt köylerine kaçırılmışlardı. Oralarda Müslüman olmalarından başka çareleri kalmamıştı. Aynı şekilde, sayısız çocuk ebeveynlerinden alıkonulmuştur ve şimdi Müslüman olarak yetiştirilmekteler. 
Ermeni patriğinin istatistiklerine göre nakil ile karşı karşıya kalan vilayetlerde yaklaşık 1.200.000 
Ermeni yaşamaktaydı. 

Nüfusun bir kısmının dağlara kaçabildiği ve uzak bölgelerin nakledilmediği varsayılsa bile, yine 
de geriye nakle ve katle maruz kalan yaklaşık bir milyon Ermeni Hıristiyan kalıyor, üstelik mezheplerine de bakılmaksızın Gregoryanlar, Katolikler ve Protestanlar. 
İçerideki, neredeyse tamamıyla Ermenilerin elinde bulunan ticaret ve zanaatkarlık yok edilmişti. İstanbul (yaklaşık 180,000), İzmir (28,000), Adana ve Ermeni bölgelerinin muhitinde bulunan ve şimdiye dek nakil işlemine maruz kalmayan diğer şehirlerde ticaret ve zanaatkarlıkla uğraşan Ermeni nüfusun göç ettirilme hazırlıkları, Almanya'yı son derece yakından ilgilendiren, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için vahim sonuçlar doğuracaktır. 
Ülkeyi tanıyan uzmanların yargılarına göre Türk ve Yahudi halklarının Ermenilerin bıraktığı boşluğu doldurmaları onlarca yılı alacaktır. 
Bizim vicdanımızı rahatsız eden, birer Hıristiyan olarak Alman halkına, Türkiye'nin müttefiki olarak söz konusu olaylar karşısında yükleneceği sorumluluktur. 
Ayrıca erkeklerin askere alınmasıyla korumasız ve aç kalan sadece Ermeniler değil, bütün Anadolu'ydu. Bu durumun getirdiği mahsurları Türkler çok uzun süredir yaşıyordu, bilhassa çevresinde Ermeni olanlar. 

Cemal Paşa Tehcirin Düzelmesi İçin Devrede 

Olağanüstü Misyonla İstanbul'da Bulunan Büyükelçi Wolff-Metternich'ten Alman Şansölyesi Bethmann 

Hollweg'e… Pera, 9 Aralık 1915 

Bu kez bilerek üçlü yönetimin üyelerinden birine değil, baş vezire gittim, çünkü onun Ermeni takibini onaylamadığını biliyordum. Gerçi baş vezirin Ermeni takibini sonlandırma gibi bir gücü yok, ancak düşüncelerimi arkadaşları karşısında değerlendirme arzusunda olacaktır. 

Hıristiyanlık Elden Gidiyor! 

İstanbul'da Bulunan Büyükelçi Wolff-Metternich'ten Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg'e…Pera, 24 Ocak 1916 Samsun Konsolos Yardımcısı Kuckhoff’un verdiği bilgiye göre, ki bu bilgi öbür taraflarca da doğrulandı, Karadeniz bölgesinin çeşitli ilçelerinde Ermenilerin kısmen ikna yoluyla kısmen de tehditle geniş çapta İslam'a geçmeleri sağlanmış. 

Öbür yandan da çok sayıda Ermeni, cezalardan ve sermayelerinin ya da mülklerinin ellerinden alınmasını önlemek için kendiliğinden İslamiyet'e geçmeyi kabul etmişler. Ancak bu süreç yetkilileri ikna etmemiş ve İslamiyet’e geçen bu kişileri yine de sürmüşler. 

Ermeni Patriği Aralık ayının ortalarında bana, Anadolu’da sürülen Ermeni ailelerinin eşi ölmüş ya da kayıp olan bayan üyelerini İslam'a geçmeleri için gruplar halinde Müslüman köylere dağıtıldığını iletti. 


***

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 3

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 3


Kıvanç Galip Över,Alman Belgelerinde, Ermeni Meselesi,ABD, İngiltere, Almanya, Ermeni tezlerini neden tanımıyor,1915 Soykırım Yalanı,



ERMENİ ÇETELER KAN DÖKÜYOR..,

Pera, 8 Mayıs 1915. 


Van'dan alınan haberlere göre, buradaki çarpışmalarda kısa bir süreliğine de olsa Ermenilerin başa geçmesi bu şehirdeki Ermeni halkın yeterli silah ve patlayıcı maddeyle donandıklarına işaret ediyor. … Ermeni tarafı hemşerileri olan Pastırmaciyan adında birinin oradaki Rus çıkarlarını aşırı şekilde aradığım yalanlamıyor. 
Bu tehlikeli kışkırtıcının Van'daki Osmanlı Bankası'na düzenlenen saldırıyı da yönettiği geniş çevrelerce biliniyordu. Bu kişi Meşrutiyetin ilanıyla buraya geri dönüp milletvekili oldu, daha sonra yeniden seçilemediği için Rusya'ya gitti. 
Ermeni halkının doğu eyaletlerinde silahlı oluşları Ermeniler tarafından itiraf ediliyor. Sözde bu silahlar Kürt çeteleri ve diğer ayak takımına karşı kendilerini savunmak için kullanılıyormuş. Ancak bu silahları uzun süredir Ermeni Devrim Komitesi tarafından buralarda yığıldığı muhtemel. 

Zeytun'da halkın bir bölümü ağırlıklı olarak Konya'ya nakledildi. Aynı önlem Sivas ve Suriye'nin bazı kuzey kesimleri içinde uygulama aşamasında. Burada, başkentte birkaç gün önce halkın elinde bulunan her türlü silahı teslim etmesi istendi. Ancak duyulan yoğun kaygıya rağmen burada şimdiye kadar bir kıyım yaşanmadı. Ne Zeytun'da, ne Maraş'ta, ne Antep'te ne de Erzurum 'da bir kıyım yaşanmadı. Hükümet gelecekte de bir kıyım yapılmasını önleyecektir. 

Fedailer Rusların eğittiği Ermeni cinayet şebekeleri idi. Belki nazikçe gayri nizami birlik de denebilir, ama askeri ahlaktan uzaktılar. 
Fedailer, özünde Çarlığa karşı savaşmak için eğitilmişlerdi. 
Rusya tarafından silahlandırıldılar ve başta Kars olmak üzere Türk-Rus sınır bölgesinde görevlendirildiler. Daşnak liderlerinin eğittiği bu gruplar, bölgedeki bütün Ermeni köylerinin yönetimine el koydular. 
Yasa çıkardılar, vergi saldılar, mülteci kabul ettiler ve bölgede seçtikleri Ermenilere askeri eğitim verdiler. 

Ermeni halk Sahte Düğünlere toplanıyor ve propaganda yapılıyordu. 
Fedailer, her Ermeni köyünde 30-50 kişilik çeteler kurdular. 

Fedailerin Mazrig Aşiretini 1897'de yok ettiği düşünüldüğünde, bölgede uzun süre devam eden mezalimin çok önemli bir aktörü olduğunu kabul etmek gerekir. 
 

ANADOLU'DA ALMAN - RUS REKABETİ.,

15 Mayıs 1915, Erzurum 

Van'daki huzursuzlukların görünen nedeni, daha önceden de bahsettiğim gibi, halk arasında 
büyük itibar gören Ermeni eşrafından kişilerin, özellikle de Işhans ve zavallı Van Milletvekili Vramiyan'ın tutuklanmaları ve öldürülmeleridir. 

Başlangıçta sadece bir katliam karşısında kendini savunmak amacıyla da olsa sonraları belli ki silahlı bir isyan için birçok yerde silahlar depolanmaya başlanılmıştı. 
Ekselanslarının daha iyi bildiği üzere Türkiye’deki Ermeniler Rusya'da daima doğal 
koruyucularını görmüşlerdir ve Rusya da bu koruma hakkını daima kendi hakkı olarak saklı tutmuş ve kullanmıştır. Rus Ermenilerin emniyette olmalarının yanı sıra ekonomik durumlarının da daha iyi olması tabii ki kitleler üzerinde aynı ölçüde büyük bir çekiş gücü yaratmaktadır. 

İki yönelim belirmiştir: biri ancak Türkiye'de mümkün olan ulusal özelliklerin korunmasını ön plana çıkarırken, diğeri ekonomik çıkarları ve Ruslar ile din birliği göz önünde bulundurmaktadır. 

Almanya ve Almanlardan sadece az sayıda eğitimli Ermeni haberdardı. Eğitimli Ermeni gençliğin çoğunluğu Fransız okullarında ve daha sonraları Fransa ve Rusya'da eğitim görüyordu. Hatta savaş çıktığında halkın arasında Almanların "Hıristiyan" olup olmadıklarına dair dahi şüpheler vardı, çünkü Türklerle ittifak halindeydiler. 

Almanya'nın, Ermenilere büyük acılar yaşatmış monarşik Türkiye hükümdarlığın dostu olduğu gerçeği, Ermenilerin şüpheyle dolu olmalarına neden oluyordu. 
Ancak bu değişim özellikle buradaki Ermenilerin, yaklaşık Mart ortalarında, neredeyse patlak vermek üzere olan katliamın yalnızca buradaki konsolosluğun varlığı ve faaliyetleri sayesinde engellendiğine inanmalarından kaynaklanmaktadır. 

Buradaki Türk askerlerinin az olmasına rağmen, bir Ermeni isyanın beklene meyeceği  yönünde dir. Rus sınırlarına daha yakın bulunan Ermeni yerleşim alanları ise halkları tarafından çoktan terk edilmiş ki bunların bir kısmı, Van'da da olduğu gibi, Türklere karşı savaşmak üzere Rus hücum kıtalarına katılmıştır, bir kısmı da Erzurum'a gelmiştir. 

Osmanlı Bankası Müdürü Pastormadyan'ın Şubat'ta öldürülmesi haricinde burada başka siyasi cinayet vakası görülmemiştir. Vali Taksim Bey … Ermenilerle hesaplaşma vaktinin geldiğini savunan askeri çevrelerin aksine daha ölçülü bir tutum sergilemektedir. Hükümetin tedbirleri şimdiye dek ev aramaları ve tutuklamalarla sınırlı kalmıştır. Tutuklananların çoğu tekrar salıverildi. Bazıları ülkenin iç kısımlarına gönderilecekler. Ev aramalarından benim bildiğim kadarıyla delil teşkil edilecek bulgulara rastlanmadı. … Hükümetin bu tutumu Ermenilerin sakinleşmesine büyük katkıda bulunuyor. 

Ekselanslarının talimatı doğrultusunda Ermeniler lehine doğrudan bir müdahaleden kaçındım. 
 
TÜRKLERİN GÜN IŞIGINA ÇIKAN ŞEYTANİ SEVİNCİ..!!!

27 Mayıs 1915, Pera 

Önü sürülen iddiaların doğruluğu söz konusu dahi olsa, bizim için bu olayları kamuoyuna taşımak için hiçbir neden yok. Maraş'tan 8 Nisan günü ayrılmıştım. … O zamandan bu yana farklı kaynaklardan elde edilen verilere göre Zeytun ve çevre köylerden sürgün edilme olaylarında artış gözlenmiştir. Ayrıca Blank'ın aynı ayın 9'undaki bir telgrafına göre Maraş'tan da göndermeler başlamıştır. 

Blank'ın tasvirlerine göre, göç edenlere şimdiye dek gösterilen muamele sürecek olursa, bu kişiler eğer yolda yaşamlarını kaybetmemişlerse, sefil ve hasta bir şekilde bölgeye ulaşıyorlar ve ekonomik olarak yeniden kalkınacak durumda olmuyorlar. Sürgün edilenlerin yerine Zeytun ve çevresine Balkanlar'dan Müslüman mülteciler yerleştirilmektedir. 

Bu arada hükümetin, geniş çaplı bir Ermeni komplosunun varlığı görüşüne, nasıl ulaştığını öğrenmeye çalıştım. Sadece tek olguya rastlayabildim. … Türk tarafından da adalet uğruna failler cezalandırılmadan önce söz konusu kişilerin sadakatsiz düşünceleri ya da sadakatsiz eylemleri kanıtlanmalıdır. Ancak bu kanıtlara anlaşıldığı kadarıyla gerek duyulmamıştır. 

Diğer konularda hükümet komploya büyütme mercekleriyle bakmış olmalı. Sürgün edilenlerin ağırlıklı çoğunluğunun haksız yere acı çektiğinin kesin kanısındayım. Hayırperverlik kurumunun üyeleri hükümete karşı daima açık hareket etmişlerdir. Bunun için de şimdi cezalandırılıyorlar. 

Hükümet, anlaşılan bir ya da birkaç kişinin suçu için tüm bir halkın cezalandırılma sı gerektiğine dair Ortaçağ'a ait bir görüşte ısrarlı görünmektedir. Çünkü onların ölçütleri tüm bölgelerdeki Ermenilerin yok edilmesine dayanıyor. Varlıklı, eğitimli ya da belirli bir etkisi olan tüm Ermenilerin, geriye başsız bir sürüsünün kalması için, yok edilmesi öngörülüyordu. 

İlgili kişilerin kendilerinden öğrendiğime göre Maraş'a götürülecekleri söylenen insanlar orada kalabiliriz ve yerleşebiliriz umuduyla her şeye sessizce katlanmışlardır. Maraş'a vardıklarında bir hana tıkılmışlar ve bir gün dinlendikten sonra yeniden nakledilmişlerdir. 

Nakledilmeleri sırasında kendi gözlerimle insanların askerler tarafından kaburgalarına kısa vuruşlarla ileri kakıldıklarını gördüm ki, insanlar zaten daha fazla ilerleyemeyecekleri kadar birbirlerine yakın, neredeyse üst üste yürüyorlar dı. 
Yanlarında neredeyse hiçbir şey yoktu ve Türklerin gözlerinde herhangi bir değerleri de yoktu. Kısa süre önce hükümetin emriyle şehirdeki sokak köpeklerinin vurulması emredilmiştir. Bir çok Türk bunu günah saydıklarından köpekleri evlerine almışlardı, ama bunun yanı sıra bir insanı öldürmek günah olmak şöyle dursun, bir başarıydı. … Hıristiyanlar Türklerin gözünde köpekten bile aşağıdır. 

Maraş'tan veda için Binbaşı Said Bey bir de olayların üzerine bir koz koydular Nakli gerçekleştirecek olan askerlere karşılarında ne kadar kötü insanların olduğunun bilincinde olmaları gerektiğini söylemiştir. 

Çünkü bu insanlardan her birinin isteğinin, eğer mümkün olsa, bir Müslüman öldürmek olduğunu, direnmeye ya da kaçmaya çalışan olursa derhal vurulması gerektiğini ve son olarak da bu zavallıların kadınlarının tüm haklarını onlara, kadınlarla istediklerini yapabileceklerini söyleyerek vermiştir. 
Bugün kimlerin getirildiğini duyduğumda içim parçalandı, çünkü aralarında hükümetin isteklerini yerine getirmek için ellerinden gelen her şeyi yerine getiren kişiler vardı ve yine de sürgüne gidiyorlardı, neden acaba? Varlıklı oldukları için! 

Bu benim kesin kanaatim. 


***

19 Haziran 2016 Pazar

Ermeni Meselesi Ve Görüşler..,




Ermeni Meselesi Ve Görüşler..,



Yazar: 21 YY DERGİSİ ARAŞTIRMA GRUBU

23 MAYIS 2005 PAZARTESİ  

Yedi başlık altında toplanan bu özetlerin özetini çıkarırsak tespitler şu şekilde.

1) Ne yapmış olurlarsa olsunlar mağdur taraf Ermenilerdir.(Yorum: Düşman ordusu ile işbirliğine giden, çeteler oluşturan, kentleri basan ve yok eden (Van) bir halk grubuna karşı her devlet meşru müdafaa hakkına sahiptir. Ermenilerin mağduriyet iddia hakkı yoktur. Ellerinde her türlü silahla fotoğraf makinalarının karşısına geçmiş olan Ermeni çeteleri her halde Uganda'da aslan avına çıkmamışlardı. Ermeniler Azerbaycan'ı işgal ederken Hocalı kentinde yüzlerce Azeri Türkünü katledileli daha 15 sene olmadı.

2) Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapmış olduğunu kabul etsek dahi masum Ermenilerin öldüğü şüphe götürmez. (Yorum:Masum Ermeni vatandaşlarımızın ölmesi üzüntü vericidir. Ancak sistematik bir soykırım söz konusu değildir. Irzlarına geçilmek üzere Akdamar adasına götürülürken Van gölüne atlayarak intahar eden Türk kadınlarından başlar, 1821-1920 arasında Kafkas ve Balkanlarda öldürülen 5 milyon Türk ve müslümanın, sürülen 5.4milyon Türkün hesabını açmanın vakti geldiği görülmektedir.)

3) Mesele Türkiye'nin iddia ettiği gibi tarihçilerin değil, siyasetçilerin işidir. 17 Aralık sonrasında AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir şart haline gelmiştir.(Yorum:Bizde bunu nerede ise iki seneden buyana söylüyor ve yazıyoruz. Sözde soykırımda bir şart haline geldi. AB, Türkiye'ye yine yalan söylüyor. Türk halkına yalan söylemeye devam ediyor bazı AB lobicileri.)

4) Ermeni Diasporası ve Türkiye'deki "istemezukçüler" (Başkaldıran Yeniçeriler böyle bağırırdı. Şimdi, Ermeni iddialarını kabul etmeyen bütün Türkler böyle nitelendiriliyor) bir rant ekonomisi oluşturmuşlardır.Çözüm istemiyorlar. (Sadece ABD'de Ermeni sözde soykırım sektörü yıllık 200 milyon Dolardır. Türkiye'de ise eğer son on senede 50 bin Dolar olsaydı çok etkili çalışmalar yapılırdı. Sonuç rant sadece Ermeniler için geçerlidir.)

5) Ermenistan'ın ekonomisinin kurtuluşu Türkiye'nin kapıları açmasına bağlıdır.(Doğru bir tespit. Ermeniler işgal altında tuttukları Azerbaycan'ın %20 sinden geri çekilsinler ve 1 milyon Azerinin geri dönmesine izin versinler, bizde sınırı açalım. Şimdi birileri Ermeni meselesi ile Türkiye-Ermenistan ve Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ayrı şeylerdir diyecek. Türkiye-AB ilişkileri Ermeni sözde soykırımına bağlanıyorda neden Türkiye-Ermenistan ile ile ilişkilerinde açık bir devletler hukuku ihlali olan işgalin sona ermesini istemesin.)

6) Türkiye büyük devlet olarak bu jesti yapmalıdır. (Bu da Batılıların biz Türkleri kandırmak için ortaya attıkları bir laftır. Bir yandan Kuzey Irak'taki çıkarlarını korumak istediğin zaman "sınır ötesine adım atarsan ilişkileri keseriz" derler, öte yandan " Ermenileri doyur çünkü sen büyüksün." Ciddiye alınacak yanı yok bunun.

7) Kars ve Iğdır halkı Ermeni sınır kapısının açılmasını istemektedirler.(Tabii en ciddiye alınacak talepde bu. Türkiye dış politikasını bir sınır kentinde iki kilo daha fazla peynir satacağım diye bekleyen bakkalların taleplerine göre yönlendirilmeli. Üstelik, kapının açılmasının özellikle et, süt ve sütlü ürünler, bazı temel kuru gıda ürünlerinde Kars ve Iğdırlıların aleyhine sonuçlar doğuracağı konusunda bu hususu bilimsel olarak tek inceleyen tebliğ 2004 Kars Kent Kurultayında sunulmuştu. Daha doğrusu sunulmaya çalışılırken, Kars Belediyesinde çalıştığı ileri sürülen bazı kişiler tebliği sahibi Kamil Ağacan'a saldırmışlardı.)

Bir öneri getirmek istiyorum. Madem AB standartlarını benimsiyoruz, Türkiye'de " Ermeni Soykırımı olduğu " görüşünü ileri sürenlere Türk veya yabancı beş sene hapis ve ağır para cezası verelim. Fransa'da " Ermeni soykırımı olmadı " derseniz hapise atılıyorsunuz da onun için. 

İşte Demokratik AB Standartı. Ne dersiniz?

http://www.21yyte.org/ sitesinden 18.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2005/05/23/386/ermeni-meselesi-ve-gorusler


..

30 Ocak 2016 Cumartesi

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 13





ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 13


EKLER 
EK-1 

İnal BATU ile Yapılan Röportaj ;

16.04.2007 tarihinde Hatay Milletvekili Emekli Büyükelçi Sn. İnal 
BATU ile “ Ermeni Meselesi ve ASALA ” üzerine T.B.M.M ‘deki ofisinde 
yapılan röportaj metni asagıda sunulmustur. 

Z.K.: Ermeni Sorununun bu kadar gündemde tutulması ve ASALA cinayetleri hakkında düsüncelerinizi sorarak röportajımıza baslamak istiyorum, görüsleriniz nelerdir, aktarabilir misiniz? 

İ.B: Ermeni sorunu bizim devekusu gibi yıllarca basımızı kuma sokup, uzaktan izledigimiz bir sorundur. Sorunun kökeninde Osmanlı’nın uyguladıgı tehcir vardır. Bunun da öncesinde Ermenilerin döktügü Türk ve Müslüman kanları var. Malum Osmanlı amansız bir savaş içerisinde sınır güvenligini saglamak için devlete isyan etmiş olan Ermenilere tehcir etmeye karar veriyor ve neticesinde kanlı hesaplasmalar oluyor. Her iki taraftan da çok insan ölüyor. 

Soykırımla ilgisi yok. Soykırımın tanımı, Birlesmiş Milletlerin 1975 sözlesmesinde açıkça yer almaktadır. Bu tanıma göre yapılan soykırım degildir. Niye mesele bugünlere kadar gelmistir? Ermeniler de aynı Yahudiler gibi dünyanın her tarafına yayılmış iyi örgütlü cemaatlerdir. Asimile olmamaları için her azınlık gibi birbirlerini çok tutuyorlar. Çok zengin oluyorlar, çok beceri sahibi insanlar, iyi okumuslar. Bir tek ortak davaları var, o da soykırım iddiaları. Ben bir diplomat olarak 1961 yılında Dısisleri Bakanlıgına girdim. 1972 yılı sonunda ilk ASALA cinayeti islendiginde hayretler içerisinde kalmıstım. Herhalde bir kindar bir meczubun isi demistim. 

Ciddiye almamıstım. Amerika’da Afrika’da bulundum. Birçok Ermeni arkadasım vardı. Bir anımı anlatayım. Afrika’da parasız kalmıstım. Kimden ödünç para alayım diye düsünürken, bir Ermeni tüccar sahip çıktı. Sonra maasım gelince ödedim. Yani Ermenilerle gayet dostça iliskiler içerisindeydim, onlarla Türkçe konusurduk ve bu Türkçe konusan insanlarla dostça konusurduk. 

İsin özü davalarını yasatmak için, toplanmış zengin, etkili Ermeni cemaatleri vardır ve bunları kısmen oy hesapları ve kısmen de davaya inandıkları için destekleyen politikacılar vardır, sonuçta iş çığ gibi büyümüstür. Ve o politikacılar meseleleri kendi parlamentolarına getirip soykırım yoktur demek suçtur denen bir yasayı geçirtiyorlar parlamentolarında. Avrupa Birligine hazırlık çalısması var bu çerçeve içerisinde. Bütün Avrupa’da suç haline getirme hazırlıkları var. ş 
büyüyor. Hem yayın yoluyla hem propaganda yoluyla kitleleri etkilemekte bizim çok önümüzdeler ve çok daha basarılı olmuslardır. Davaları budur. Ama yavaş 
yavaş Türkiye de isin önemini ve vahametini anlıyor, ben buna 3T diyorum; 
davayı “ Tanıtma, Tazminat ve Toprak ”. ASALA terörü ile Ermeniler birinci 
asama olan “Tanıtma” asamasını geçtiler. Simdi “ Tazminat ” konusunda yol 
aldılar. Amerikan mahkemelerinde “ Toprak ” konusunda da mutlaka 
hazırlıkları vardır, toprak talebinde bulunmak açısından. Ermenistan 
Cumhuriyeti kuruldu, diasporadan gelen sadakalarla yasıyorlar. Ermenistan 
da neredeyse bir düsman ülke gibi sınırlarımızın ötesinde, her türlü uzlasma 
önerilerini reddediyorlar. Bu arada, Türkiye önemli gelismeler kaydetti, Türk 
diasporası güçlenmeye basladı ama maddi kaynaklar açısından ise 
yetersizdir. Bu arada belirtmek gerekir ki, Washington ve Newyork Türk 
diasporaları kavgalıdır. 

Z.K.:ASALA ile ilgili görüslerinizi paylasır mısınız? 

İ.B.: Terörde, silahlı propaganda denilen bir kavram vardır. Türkiye’de de 
12 Eylül döneminde Silahlı Propaganda Birligi diye bir terör örgütü vardı, 
örnegin. Yani silah yoluyla davalarını tanıtmak. ASALA bununla baskı yaptı 
ama garip bir tesadüf degildir. ASALA’nın faaliyetleri, Kıbrıs Harekatıyla 
baslar. Eş zamanlıdır. Kıbrıs’ta ben diplomattım, çok yakından tanık oldum. 
ASALA’yı Kıbrıs Rum kesiminin nasıl destekledigini bizzat gördüm. Onlara 
nasıl lojistik destek verdiklerini gördüm. Pasaport verdiklerini, aynı Öcalan’a 
verdikleri gibi. Öcalan nasıl Rum pasaportuyla yakalandı, ASALA katilleri de 
Rum pasaportuyla yakalandı. Mesela Kıbrıs’a geliyorlardı, dinleniyorlardı, 
Rum pasaportu alıp cinayet isliyorlardı. Ermenilerin öldürdügü ilk diplomat 
çok yakın arkadasımdı. Diplomatın ölümü Ermenilere ilham kaynagı oldu. 
Bunun ASALA ile falan ilgisi yoktu. O bir meczup ihtiyardı. Ancak, Ermenileri 
dost sayan aynı benim gibi bir diplomatımızı öldürmüslerdir. Hunharca 
öldürdüler. Onun yarattıgı tepkiler ASALA’ya ilham kaynagı oluyor. Biz bir 
örgüt kuralım diyorlar. Kıbrıs ve Yunanistan onlara destek oluyor. ASALA, 
Türkiye’nin kendi mücadelesiyle ortadan kalkıyor ve yerini PKK’ya bırakıyor. 
Aynı model yani. Aynı Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye’nin düsmanı. Bu sefer 
PKK’yı desteklemeye baslıyorlar. Sırf Rumlar ASALA’yı yarattı demiyorum. 
ASALA cinayetinin yarattıgı geniş tepkiler onlara ilham kaynagı olmustur. 
Tanıtma dedim ya, onu silahlı propaganda ile yapmaya basladılar. Bu da bir 
tanıtma yöntemidir. Siddet ve kan dökerek bu insanları kendi davasıyla bir 
ilgisi olup olmadıgına bakmadan bilmem neredeki bir Türk Büyükelçiligi’ne 
katliam yapmıslardır. Halbuki ne alakası var onların soykırımla. Silahlı bir 
propaganda örgütüdür ASALA. 

Z.K.: ASALA’nın CIA ve KGB tarafından kurulup desteklendigi konusunda görüsleriniz nelerdir? 

İ.B.: Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan dogrudan dogruya ASALA’ya destek vermisler dir. Düsmanımın düsmanı benim dostumdur teorisine göre. Yaralılara bile kendi elleri ile bakmıslar iyilestirmislerdir. Aynı sonraki yıllarda PKK’ya yaptıkları gibi. Büyük gizli servislere geldigimizde süper devletler dünyadaki her gücü kontrol altında tutmak isterler, bir kere bu bir prensiptir. 

Süper devletler, bir ölçüde ngilizler, Fransızlar dünyanın neresinde olursa 
olsun güçleri ellerinde bulundurmak isterler. slerine geldigi ölçüde de 
desteklerler. Bir kart’tır bu, nasıl PKK kartını kullanıyor birçok devlet, hepsi de 
kullandı hala kullanıyor. Kime karsı Türkiye’ye karsı ve ran’a karsı Amerika 
kullanmaktadır. PKK, o apayrı bir konu. Onu ayrı konusmak gerek. Süper 
güçler mutlaka, etkili gücü, bu siyasi güç olabilir, siyasi parti olabilir, sivil 
toplum kurulusu olabilir, terör örgütü olabilir, hepsinin içine girip kontrol etmek 
isterler. KGB’nin ve CIA’nın ASALA’ ya yaptıgı budur. Ben sunu demek 
istemiyorum. CIA ve KGB Türk Diplomatlarını öldürülmesi için talimat verdiler 
demiyorum. Bu konuda bilgim yok. Ama mutlaka bu konunun içine 
girmislerdir. 

Z.K.: ASALA’nın Ermeni sorunundaki yeri nedir? 

İ.B.: ASALA 3T planının bir asamasıdır. Gerek kendi içlerindeki bölünmeler 
gerek antipatik olmaları ve ayrıca davaya zarar verdiklerini düsünerek silahlı 
propagandaya son vermislerdir. Ama ne yapmaya basladıklarını her gün 
görüyoruz, parlamentolara teklifler vererek, kararlar çıkartarak kitaplar 
yazarak, ana amacı tekrar ediyorum: Ermeni toplumlarına kisilik kazandırmak 
ve bir kimlik bunalımından kurtarmaktır. Ermenilerin hedefi asimile olmadan 
bu dava etrafında toplanmaktır. 

Z.K.: ASALA’nın PKK içerisinde faaliyetlerine devam ettigi yönünde 
görüsler var, sizin bu konu hakkındaki düsünceleriniz ve eklemek 
istedikleriniz nelerdir? 

İ.B.: ASALA diye bir örgüt artık su an yok, ancak esas olarak, zamanında 
ASALA’yı destekleyenler simdi PKK’ yı destekliyordur. PKK’ya Ermenilerin 
sempati duyduklarını düsünüyorum. 

Z.K.: Deneyimli ve basarılı bir diplomat olarak katledilen diplomatlarımız 
için neler hissettiniz, gerekli ilgiyi ve tepkiyi milletçe gösterebildigimiz 
hususunda düsünceleriniz nelerdir? 

İ.B.: Her cinayetten sonra yüregimiz yanmıstır. Hepsi çok kıymetli 
arkadaslarımızdı. Senede bir defa anılırlar o kadar. Tabii ki yeterli degil. Son 
olarak, sunu da ifade edeyim, Kıbrıs’ta diplomat iken bana karsı ciddi bir 
suikast girisiminde bulundukları bilgisini aldım. 

Z.K.: Ermeni sorunu ile ilgili olarak herkesin bu konuyla ilgilendigi ni, ama asıl ilgilenmesi gerekenlerin tarihçiler oldugu ve belgeler in kullanılması gerektigi yönünde görüsler bulunmaktadır. Siyasetçilerin bir adım geride durmaları gerektigi yönünde görüsler vardır. Siz bu konu hakkında ne düsünüyorsunuz? 

İ.B.: Hayır, hayır, sadece bilimsel savaş degil, siyası savastır. Çünkü siyasetçi ler var bizim karsımızda. Fransa’da bizim canımızı acıtan kim? Fransız Siyasetçileri. Avrupa Birligi, Almanya’da kim? Siyasetçiler. Arjantin ve Amerika’da kim? Yine siyasetçiler. Bilakis siyasetçiler daha da faal olmalılar. Tam tersine siyasetçiler öne geçmeli. Bilimsel bir komite kurulmalı. Ermeniler bilimsel komiteyi zaten reddetmislerdir. 

Z.K.: Verdiginiz degerli bilgiler ve yogunlugunuz içerisinde zaman 
ayırdıgınız için çok tesekkür ederim. 

İ.B.: Ben Tesekkür Ederim. 

EK-2 

Doç.Dr. Hasan OKTAY ile Yapılan Röportaj

09.04.2007 tarihinde Doç. Dr. Sn. Hasan OKTAY ile “ Ermeni meselesi ve ASALA ” Üzerine Ankara’da yapılan röportaj metni Asagıda sunulmustur. 

Z:K : Kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? 

H:O : Doç.Dr. Hasan OKTAY, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ögretim Üyesiyim ve bir dönem ASAM (Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi)’ da Ermeni Masası Baskanlıgı yaptım. 

Z.K: Asıl konumuz ASALA’ya geçmeden evvel, Ermeni meselesi 
hakkında bilgi verebilir misiniz? 

H.O: Türkiye’ de ve dünyada Ermeni meselesi denilince maalesef sözde 
soykırım tartısmaları gündeme getiriliyor. Türk ve Ermeni kelimeleri bir araya 
geldiginde akla güzel seyler gelmeli, 1000 yıla gölge düsmemeli idi akla 
soykırım degil de, baska seyler gelmeli idi. 1000 yıl bir kenara itilip son 10 
yılda, 20 yılda yasananlar yüzyıllara damgasını vurmamalıydı. Son 10 yılda 
20 yılda yasananlar o kadar acıdır ki iki toplum da, bu iki isim etrafında güzel 
seyleri hatırlamak istememektedirler. 

Z.K: 1915’ de ne oldu? Ermeni tehciri hakkında bilgi verebilir misiniz? 

H.O.: Ermeniler Anadolu’da güven telkin eden bir topluluktu, ne oldu da 
" Sadıka-i Millet" tehcir edildi. 1915’te Osmanlı Devleti, ne oldu da sadık millet 
dedigi Ermenileri göç ettirdi. Ermenilerle, Ermeniler adına siyaset yapanları 
ayrı tutmak gerekir. Bunu anlamak için öncelikle Ermeni toplumu kendi içersin de ikiye ayırmak gerekir. Birincisi Ermeni komitecileri, ikincisi de Ermeni toplulugudur. Ermeni meselesi aslında kilise etrafında Ermeni cemaati örgütlenmesidir. Ermeni örgüt ve komitecilerinin, kilise cemaati ve Ermenilerin yapısını bozma gayretidir. 19. yy’ın baslarındaki Fransız ihtilali ile birlikte "Romantik Milliyetçilik Akımı" ayrılıkçı harekete dönüstü, zamanla taraftar bulmaya basladılar. Ermeni terörü denilince, Ermenilerin Ermenileri öldürmesi akla gelmektedir, gelmelidir. lk Ermeni örgütlenmesi Ermeni cemaatine karsı yapıldı, önce bunu tespit etmek gerekir, bunu tespit etmezsek süreci iyi anlayamayız. Ermeniler üzerindeki otoritenin yok edilmesi için ilk olarak Ermeni din adamları, avukatlar, doktorlar, tüccarlar hedef alındı.1 Sonrasında ise çeteceliler ve komiteciler, Ermenilere yaptıkları isleri de mal ettiler, Avrupa devletleri ise bunu iyice kıskırttı, böylece içislerimiz de karıstırılmış oldu. Bu yapılanlarla, Reform, Özerklik ve nihai olarak Bagımsız Devlet hedeflenmekte idi. 
Bunun üzerine Osmanlı mparatorlugu toprak bütünlügünü korumak haklılıgı içerisinde Ermenileri tehcire tabi tutmuş ve bu noktada Ermeni bilinci 
ve Ermeni kültürü ciddi bir kesintiye ugramıstır. Ermeni insanında Osmanlı 
Devletine karsı bir kırılma meydana geldi. Ermenilerin göç ettirildikleri 
yerlerde Osmanlı’nın kontrolünün olmaması nedeniyle, Ermenilere Avrupa 
Devletleri ve Rusya kucak açmıs, nüfus kaygıları nedeniyle Ermeniler, 
Fransa, talya ve ABD gibi ülkelere götürülmüslerdir. Bu durum topraklara 
özlem duygusunu gelistirdi, bu duygu istismara açık bir duyguydu ve 
Osmanlı’dan genç Türkiye Cumhuriyetine geçiş sürecinde kullanılmak 
istenmistir. Avrupa devletleri, bu konuyu kasımıslar ve kontrolsüz güç haline 
dönüstürmüslerdir. Sürekli olarak Ermeni bilinci canlı tutulmaya çalısılmıs, bu 
da Ermeni toplumu içersinde yeni bir bilinç insasını dogurmus, gerekli 
psikolojik ve eylem altyapısı olusturulmustur. 

1 Daha Fazla Bilgi için Bkz. Recep Karacakaya, Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, İstanbul, 47 Numara Yayıncılık, 2006.  

Z.K.: Sanırım ASALA ile olan baglantı da bu noktada ortaya çıkmaktadır. 

H.O.: Evet, ASALA ile baglantı bu noktadan itibaren kendisini göstermektedir. 
Kimlik ve psikolojik kırılma, Ermeniyi kontrolsüz bir güç haline dönüstürmüstür. Bu da uluslararası güç odaklarının müdahale edebilecegi bir atmosferdi. 1917-1945 yılları arasında baktıgımızda, Ermenilerin bir örgütlenmeye dogru gittigi gözlemlenmektedir. Aslında kin ve nefret duygularının birinci kusak Ermenilerde olmadıgı hatta Türkiye’ye tekrar dönmek isteklerinin oldugu, 2.kusaklar da bu istegin daha azaldıgı, 3. kusak Ermenilerde ise bunun artık intikam ve kine dönüstügünü söyleyebiliriz. 
1923’ te devlet sürecine giren Türkler ile eskiden problemleri olan topluluklar hesaplasmaya girmislerdir. Geçmisi Türkiye unuttu, ancak Ermenilere Ermenilerden çok diger devletler unutturmadı, günümüze kadar gelen ve halende sürecek olan asıl hesaplasma Ermeni toplumu ve Türkiye üzerinden çıkar saglamaya çalısan gizli güçler tarafından gerçeklestirilmektedir. 

Z.K : ASALA terör örgütünden bahsedebilir misiniz? Sonuçta basarılı 
olmuslar ve dünyanın dikkatini çekmislerdir. Basarılarının aslında 
kendilerine ait olmadıgı, ASALA'nın CIA ve KGB tarafından desteklendi gi görüslerine katılıyor musunuz? 

H.O.: ASALA'nın yaptıgı eylemler nitelik ve malzeme açısından incelendiginde muhakkak uluslararası güç desteklidir. KGB’nin Ermeniler üzerinden komünizm propagandası yapmayı, CIA’nın ise Ermeniler üzerinden SSCB’ye karsı casusluk faaliyetleri yürütmeyi hedeflediklerini düsünürsek, Ermenilerin neden desteklendiklerini de anlayabiliriz. 2 ülke arasındaki çekisme de ASALA’yı dogurmustur. ASALA, 20 Ocak 1975'te, Lübnan'da, Bekaa'da kurulmustur. 1960’lardan itibaren ASALA gündeme getirildi. 1972 yılında Türk büyükelçimizin öldürülmesi ile faaliyetlerine basladıkları görülmektedir. 
ASALA’nın eylemlerine bakıldıgında tek basına eylem yapamayacaklarını görmekteyiz. ASALA örgütü kurulup eylemler yapıldıgında dahi, Ermeni milleti tarafından bilinmiyorlardı. Örgüt üyeleri Bekaa’da egitilmislerdir. 40 eylem bittikten ve egitimler tamamlandıktan sonra uluslararası güçler sahneden çekilmistir ve Ermeniler’e teslim edilmistir 

Neden Ermeni tehcirinden 50-60 yıl sonra ASALA ile Ermeni terörü baslamıstır? Neden bu kadar sene aradan geçtikten sonra bu tür kanlı eylemler yapılmıstır? Bu noktada, ASALA terörünün Kıbrıs harekatından sonra baslamasını ise dikkat çekici buluyorum. Türkiye’nin Kıbrıs’ı alması istenmiyordu. Uluslararası güçlerin bu durumu göz ardı etmeyecegi düsüncesindeyim. Kıbrıs alındıktan sonra eylemlerin daha çok arttıgı görülmektedir. Ermeniler kıskırtılmıstır. 1915’lerde meydana gelen olay neden 1974’ de ortaya çıktı? düsündürücüdür. 
1980’lerden sonra dünya 2 kutuplu düzenden çıkmış 1990’lara dogru Rusya havlu atmıstır. Bu yeni dönemde ABD güç kazanmıstır. ASALA’ ya artık ihtiyaç kalmamış ve ASALA Ermenilere teslime edilmistir. 

Uluslararası güçlerin ne yapacagını önceden kestirmek, bilmek mümkün degildir, bunu bilemedigimiz için de birçok olay aniden meydana gelmektedir. Örnegin en son Malatya’da meydana gelen olay. Bu tür bir eylem 3 Çocugun tek basına yapabilecegi bir eylem degil. 

Terör safhasının bitirilerek, ikinci safhaya geçildigi düsüncesindeyim. 

Yeni açılımlar pesindeler, dünya parlamentolarında karar alma asamasına 
geldiler. Dünyada terör denilince artık herkes aynı seyi anlıyor ve terör artık 
kabul görmüyor. Yeni açılımda Ermeni soykırımını dünya parlamentolarında 
kabul ettirmek ve Türkiye’yi mahkemelerde mahkum ettirmek istiyorlar. 
Bunun sürecegini inanıyorum ve birilerinin bunu organize ettigini düsünüyorum. 

Z.K.: Psikolojik olarak Türkiye’yi sarsıp soykırım yaptık dedirtip final 
sahnesini mi oynamak istiyorlar? 

H.O.: Evet mümkündür. Önümüzdeki dönemde karsılasacagımız senaryolar 
bunlar, amaç kurtuluş savası ruhumuzu bölüp parçalamak. Ayrıca, bu sıralarda, bazı büyükelçilerimiz tarafından öne sürülen Türkiye’de kendi kendimizi mahkemeye vermek gibi bir egilim var. Kendi kendimizi mahkemeye vererek haklılıgımızı savunmamalıyız. Ermeniler bir sey iddia ediyorsa, ispatlamak istiyorsa kendileri mahkemeye gitmelidir. Türkiye’nin Lahey Adalet Divanına gitmesinden bahsediyorum, bunu yaparak pesinen bazı seyleri kabul etmiş gibi oluyoruz. Böyle bir problemimiz var. 

Z.K.: ASALA terörünün Türkiye-Ermeni iliskilerine etksi naslı olmustur ? 

H.O.: ASALA vasıtası ile bizler Ermeni sorununu ögrendik. Ancak sunu da 
unutmamak gerekir ki ASALA varken Ermeni devleti diye bir devlet yoktu. 
Ermeni devleti 1992 yılında kurulmustur. Dolayısı ile ASALA üzerinden bir 
devlet politikası güdülmesi çok yanlış bir tutum olur. Terör örgütünün bu 
kadar kompleks bir eylem yapma sansı yoktur. Bu örgüt organize edilmiş 
ve örgüt üzerinden hesaplasmalar yapılmıstır. Verecekleri mesajlarıda 
vermislerdir. Daha sonra ise örgütü delil karartmak için Ermenilere teslim 
etmislerdir. 

Z.K.: ASALA terör örgütünün kurulmasında ve eylemlerinde, birinci 
etken olarak veya destekleyicileri arasında kimi veya kimleri 
görüyorsunuz? 

H.O.: Yarı yarıya KGB ve CIA, etkinlikleri ise zaman zaman degisir. Aslında 
organik bir örgüt yoktur. KGB ve CIA eylem yapmış , ASALA üstlenmistir. 

Z.K.: ASALA eylemlerini yurtiçinde degil de yurtdısında ve 
diplomatlarımıza yönelik yapmıstır, sizce bunun nedeni nedir? 

H.O.: lk neden uluslararası dikkatleri üzerlerine çekmekti, Türkiye’deki 
Ermeniler zaten bu ise karısmamıslardır ki! Türkiye’de Esenboga’da olmustur, onun da faili yakalanmıstır, hızlı bir sekilde de idam edilmistir, konu konuyu açıyor ama, idam edilmese örgütün bütün baglantıları ortaya çıkabilirdi. Hatta bu çocuk itirafçı olacaktı. Çözümleme maalesef yapılamadı. Türkiye’de tek eylem denediler, onun dısında ise Türkiye’de farklı isimler altındaki örgütlerde Ermenilerin oldugunu görmekteyiz. Orhan Bakıryan T KKO örgütünü kuran isimdir. Bunu da ek bilgi olarak vermek isterim, T KKO daha çok etnik kökene dayalı bir örgüt oldugu için Ermenilerin de yogun bir sekilde oldugu söyleniyor. 
ASALA eylemlerine karsı Türkiye’deki Ermeniler’in ciddi tepki verdikleri 
bilinir,Taksim meydanında Ermeni bir vatandasmız tepkisini kendini yakarak 
göstermiş ve ölmüstür, Türkiye ‘de Ermeniler kendilerine destek ve ortam 
bulamamıslardır, aksine tepki almıslardır. Burada ayrım iyi yapılmalıdır, 
Ermeniler ayrı ASALA ayrıdır. 

Z.K.: Peki Türkiye herhangi bir yaptırım uygulamış 
mıdır? 

H.O.: Ermenistan bagımsızlıgını ilan edince, ilk tanıyan devlet Türkiye 
olmustur. Tanıdık, ancak diplomatik bağ kurulmadı. Ermenistan kurulur 
kurulmaz Azerbaycan ile Karabağ sorunu yasadı ve savaş oldu. Ermenistan 
Karabag’ı aldıgı gibi yedi tane yerlesim merkezini ele geçirdi, ardından Hocalı 
Katliamı oldu. Bu gelismelerin ardından Türkiye Ermenistan sınır kapılarını 
kapattı, isgali gerekçe göstererek ve sart koyarak. Bu sıralarda Oskanyan ile 
Azerbaycan Dısisleri Bakanı yaklasık yirminci görüsmelerini yapıyorlar, benim tahminime göre söyle bir sonuç çıkabilir. Ermenistan isgal ettigi yerlerden çekildikten sonra hemen sınır kapılarını açarsak sorunların yüzde altmısı çözülür kanaatindeyim. 

Sunu da belirtmek isterim, burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus ise; Mayıs ayında seçimler olacak, Karabağ konusunda Ermeni halkı kendi iç dünyasındaki gerçekleri hazmedemiyor, yük oldugunu düsünüyorlar. 
Türkiye bunu kullanmalıdır. Ermeniler sınır kapılarının açılması yönünde 
büyük çaba sarfediyorlar. Türkiye Karabağ iktidarını sona erdirilip normal bir 
iktidarın gelmesi yönünde çalısmalar yapmalıdır. Sınır kapılarının kapalı 
tutulmasını faydası bir yaptırım gücü olusturmaktır. Bir bilgi olarak söyleyim, 
Azerbaycanın Ermeniler ile yıllık ticareti 150 milyon dolardır, neredeyse 
Türkiye’ni iki katıdır. 

Z.K: Ermeni sorununun Parlamentolarda kabulü nereye dogru gidisin 
isareti, bunu nasıl yorumluyor sunuz? 

H.O.: Tekrar ifade ediyorum. Ermeni sorunu Ermeniler ile degil, Ermeniler 
üzerinden çıkarları olanlarındır. Strateji belirleyip bu yolda adım adım ilerliyorlar, böyle bir açılım var, bizim yapmamız gereken bu açılımları sekteye ugratmak ve karsılık vermemizdir. Parlamentolar nezdinde bu konuyu kabul eden devletler ile bizim birebir dayatmamız gerekmektedir. Uruguay’dan baslayarak niçin kabul ettiniz ? gerekçeleriniz nelerdir ? seklinde ve dahası geri çekmeleri yönünde Türkiye ne yapılması gerekse onu yapmalıdır. Neticede parlamentoda alınan bir karardır, degistirilebilinir. 

Ayrıca, hangi parlamento bu kararı çıkarırsa çıkarsın biz bunu tanımıyoruz, karar alan devletleri de simdiden ikaz ediyoruz seklinde deklarasyon yayınlanmalıdır. Yine, Ermeniler ile önümüzdeki dönemde atılacak yeni adımlarda onlardan önce haberler yapmamız gerekecektir. 

Z.K.: Ne gibi haberler? 

H.O.: Ben Ermeniler’i Üç’e ayırıyorum. 
Birincisi, Diaspora Ermenileri, 
İkincisi  Ermenistan Ermenileri, 
Üçüncüsü Türkiye Ermenileri
En yakın gördügümüzden baslayarak iliskileri çok saglam tutmalıyız ve bunu bütün dünyaya göstermeliyiz. Yani dünya ülkeleri halen Türkiye’de Ermenilerin çok zor sartlarda yasadıklarını hatta Türkiye’de hiç bir Ermeni nin yasamadıgı nı düsünmektedirler. 
Bu Düsünceler yok edilmelidir. 
Bunun içinde Türkiye Ermenilerini çok daha cesur hale getirmek gerekmektedir. Diaspora Ermenilerinin lehte görüş bildirmeleri için onların da önünü açmamız gereklidir. Ermenistan ile ise, paket program koyup onu açıklamak sureti ile iliskilerimizi düzenlemeliyiz. 

Z.K.: Türkiye Dısisleri ve sivil toplum örgütlerinin ASALA’ya bakış 
açıları ve önerileri ne yöndedir? 

H.O.: Dısislerimizin bu konuya daha çok duygusal yaklastıkları düsüncesindeyim. Neticede 40 tane çok kıymetli mesai arkadaslarını kaybetmislerdir. Daha çok duygusal ve tepkisel yaklasım sergilemislerdir. Dısisleri bu konuda biraz soguk ve geri duruyor, benim tesbitim bu sekildedir. Konu ötelene ötelene bugünlere gelindi. 22 Subat’ta Ermeni Patrigi ile bir görüsme yaptım onun ifadesi su: ” Türkiye’de Cesur kararlar alabilen siyasi ve bürokratlara ihtiyacımız var ”. Rahmetli Alparslan Türkeş vefatından önce Petrosyan ile görüsme yapmıstır, bu görüsmeler iliskileri bir noktaya getirmistir, vefatıya birlikte ve Petrosyan devrilince görüsmeler bitmistir. 

Türkiye ile Ermeniler arasında aslında çözülemeyecek hiç bir problem yoktur. 
1915’deki olaylar her iki taraf içinde acıdır. Haklılıgımızı haksızlıga dönüstürme den uluslararası platformlarda çözüm yollları aranmalıdır. Tarihi belgelerle iyi duyguları harekete geçirerek atılımcı hareketler yapılmalıdır. Osmanlı İmparatorlugu’nda Hırıstiyan, Ermeni, Yahudi, Müslüman bir arada yasardı. Avrupa 16.y.y’da kendi varlıgını ortaya koyunca Osmanlı İmparatolugunu parçalama yoluna gitti. Fatura da Ermeniler’e çıktı. Ermeniler aslında bunun farkıdalar. Aynı metod simdi Türkler ile Kürtler arasında uygulanmaktadır. 

Z.K.: Tehcirin 100. yılında eylemlerin olabilecegi yönünde görüsler 
bulunmaktadır? Katılıyor musunuz? 

H.O.: Muhtemel olabilir, çabalar sarfediyorlar. Türkiye’de bu gayretsizligini 
devam ettirirse neticede Allah çalısana verir. Maalesef Türkiye kurumlar 
arasında bile bir konsorsiyum olusturma da dahi bir birliktelik saglayamamıs, 
çatlak sesler çıkmaktadır. Bu konuda ciddi çalısmalar yapılmıyor. Günü 
gününe takip yapılmıyor. Bunu yapamazsak 2015 yılında Ermeniler ve 
Ermeniler üzerinde hesaplar yapanların kazanım sansları yüksek olacaktır. 

Benim önerim 100. yılda Ermenilere çagrı yapılıp Türkiye’de yasayabilirsiniz, gelebilirsiniz mesajı vermek seklinde olur du. Bu iyi bir açılım olabilir, dolayısı ile Ermeniler’in iddialarının bir çogu da bertaraf edilmiş olur. Ayrıca, Ermeniler ile siyasi iliskilerimizi Türkiye’nin kontrolünde ciddi manada çözmeye çalısırdım. 

Z.K.: Ermenilerin gelmelerinde bir sakınca yok mu sizce? 

H.O.: Bunda bir sakınca olacagı nı zannetmiyorum. 
Biz kucaklayan millet olmalıyız, Aşmak durumundayız bazı seyleri. Türkiye’de zaten 100.000 Ermeni yasıyor. Ben olayı duygusal zeminde degerlendiriyorum. Bu travmatik vakayı bir sekilde normal bir sekle dönüstürmeliyiz. 2015 yılında 
Türkiye açılım yaparak iddiaları bertaraf etmeli ve dünyaya 1915’ de soykırım 
yapmadık ama bu bizimde acımızdır demeli ve tatlıya baglamalıdır. 

Z.K.: Taviz tavizleri getirmez mi? 

H.O.: Bu taviz degil, anayasal bütünlügümüzü devlet bütünlügümüzü 
tanıyacaksın ve vatandaş olarak yasayacaksın, kanunlar önünde esit. 

Z.K.: Musul Hatay sorununa dönüstürülmesin? 

H.O.: Biz sürekli 1873’den 1923’e kadar toprak kaybettik, bu nedenle bizde 
sürekli korkular olustu. Bundan bir kere kurtulmamız gerekir. Bir devlet 100. 
yılını idrak ettigi zaman Türkiye artık bölgede bölgesel bir güç olacaktır, 
olmakta zorundadır. aksi taktirde yasama sansımız kalmaz. 


Z.K.: BOP kapsamında, bildiginiz gibi Irak’la baslayıp ran Suriye ve 
Türkiye’ye dogru giden bir süreçten bahsediliyor. Topraklarımızı 
açtıgımız zaman bu süreci hızlandırıyor olmaz mıyız? 

H.O.: Biz mparatorluklar kurmuş bir devletiz. Her milletten insan yüzyıllar 
önce barındırmısız, simdi neden korkalım ki! 

Z.K.: Siyasetçilerden ziyade tarihçilerin bir araya gelerek bu konuyu incelemesi ne ve daha çok sivil toplum örgütlerinin bu konuyu arastırarak bir sonuca ulastırmak düsüncesindeler. Sizin düsünceleriniz nelerdir? 

H.O.: Türkler ile Ermeniler temas halinde olmalı, 3. taraflar arada olmamalı, 
iki taraf direkt olarak görüsmeli. ki tarafın bir arada yapacagı algılama ve 
irdeleme tahlil ve sonucu getirecektir. Önemli bir adımdır. Devlet tezi olmaktan çıkarılmalıdır. Daha çok tarihi ve psikolojik bir olaydır. Benim bir tezim var, Türkiye’de bu konuyla ilgilenen birçok kurum var, bu konu siyasetten arındırılmalı ve bu konu devletin kurumları aradan çekilerek, bagımsız baglantısız sivil toplum örgütlerine bırakılmalıdır. Temas noktalarını degistirmemiz ve güçlendirmemiz gerekiyor. Bu olayın tarihsel boyutlarının yanı sıra, psikolojik tarafları da mevcut. Ermenileri bu travmadan kurtarmak için aynı platformda, 3. tarafların olmadıgı bir ortamda bir araya gelmemiz gerekiyor. Çözümün kaynagının da biz oldugunu düsünüyorum. Ermenistan’da günlük yasama bakıldıgında Türkiye’dekinden bir fark yok, 1000 yıllık ortak bir geçmiş 
var, halen Türkçe konusuyorlar, Türk TV kanallarını izliyorlar, bir fırsat olsa da bir araya gelsek der gibi bir halleri var. 

Z.K.: ASALA’nın PKK örgütü ile baglantısı oldugu dile getirilmekte, sizin 
düsünceleriniz nelerdir? Daha somut bir iliski içerisinde olma ihtimali 
bulunuyor mu? 

H.O.: Muhtemeldir. PKK’nın da uluslararası güçler, devletler tarafından desteklen digi düsünüldügü zaman bu olasılık güçlüdür. ASALA 'nın ve PKK’ nın sahipleri aynıdır, amaç birligi kısa sürelidir, uzun dönemde birliktelik olabilecegi ihtimali ise zayıftır. Tarihi gelismeler incelendiginde Hamidiye alaylarını bilen Ermeniler ile Kürtler’in birlikte olamayacagını düsünmekteyim. Önemli bir konuya deginmek istiyorum. 1913-14’ lü yıllarda Kürt-Ermeni birligi olusturuldu, 1915 tehciri ile örgüt atıl kaldı ve Lübnan ‘a tasındı. Haugen örgütünün simdiler de faaliyette oldukları hakkında çesitli görüsler yer almakta, bunun ise daha ciddi bir tehlike oldugunu düsünüyorum 

Z.K.: ASALA ve PKK’nın birbirinin devamı yönünde oldugu görüsler 
bulunmaktadır, biri bitince digerinin baslayacagı görüslerine katılıyor 
musunuz? 

H.O.: Ben Doguda görev yapıyorum, gördügüm PKK bitmek üzeredir. Türkiye 
artık yetmislerin Türkiyesi degil! Bu da ekonomi ile ilgilidir. Su an olmamız 
gereken yerde degiliz. 

Z.K.: Benzer sekilde, ASALA’nın PKK’nın içinde devam ettigi yönündeki 
düsüncelere katılıyor musunuz? 

H.O.: Kanaatim, devam ettigi yönünde degildir. Kendilerini lagvedip PKK 
içerisinde olacaklarını sanmıyorum. Ancak PKK içerisinde Ermeni kökenli 
teröristlerin oldugu söylenmektedir. Bunun yanında Türkiye’deki sol örgütlerin 
içinde Ermeni kökenli kisilerin de oldugunu adliyeye intikal etmiş bilgilerden dolayı biliyoruz. Bunun nedenini bilmiyoruz. ASALA ile bu örgütlerin organik 
bagları üzerine masaya yatırılmış bir çalısma da yoktur. 

Z.K.: T.C. Devleti ASALA’nın bu eylemleri karsısında ne tür bir önlem 
almıstır? Düsüncelerinizi bizimle paylasır mısınız? 

H.O.: Türkiye’de kamuoyu tepki verince eylemlere tepki dogdu ve ASALA’ya 
karsı ciddi eylemler yapıldı, eylemlerin kimler tarafından yapıldıgı konusunda 
ise çesitli spekülasyonlar vardır. 

Z.K.: Ne yapmalıyız? Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? 

H.O.: Türkiye’de ciddi etki yapan eylemlere imza atan ASALA’nın arkasında 
kimlerin oldugunu bilmiyoruz, çünkü eylemleri yapanları hiçbirisi yakalanama mıstır. Uluslararası güçlerin oyunu oldugu ve ASALA üzerindeki çıkarlarının son bulmasıyla Ermenilere teslim edildigi, Ermeniler tarafından duygusal olarak sahiplendigini, Ermeniler adına eylem yapmaya baslayınca kendilerini ele verdiklerini ve daha sonra çorap sökügü gibi sonlarının geldigini söyleyebiliriz. 

Su anda resmen ve fiilen ASALA diye bir örgüt yoktur. Açılımlar yapmalıyız. Ermeni sorunu Ermeniler ile baslayan, Ermeniler ile ilgili bir sorun degildir. Oyuncak olmaktan kurtulmalıyız, Milli bilinci ve ekonomik gelismeyi saglayıp uluslararası platformda varız diyebilmeliyiz. Biz su an onların belirledigi problemlerle bogusuyoruz, ASALA bunlardan en önemlisi ve kanlısı idi. Olayları kendi tarzımızda çözmeliyiz. Kıyamete kadar varlıgımızı hür ve bagımsız sürdürecegiz. Bu inançla Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi yasatmalıyız. 

Z.K.: İnancımız sonsuzdur, verdiginiz degerli bilgiler için çok tesekkür ederim. 

H.O.: Ben tesekkür ederim. 

14.CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..


..