5 Aralık 2020 Cumartesi

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 6

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 6


Kıvanç Galip Över,Alman Belgelerinde, Ermeni Meselesi,ABD, İngiltere, Almanya, Ermeni tezlerini neden tanımıyor,1915 Soykırım Yalanı,
Ortodoks Ermeniler,Katolik Ermeniler,

 
"Ermeni Sorunu" İçin Çözüm Paketi? 

Alman Milletvekili Matthias Erzberger'den Dışişleri Bakanlığında merkez görevindeki Rosenberg’e gönderilen … 


Berlin, 3 Mart 1916 

Milliyetçi-Ermeni bağımsızlık fikrinin temsilcileri Rusya'ya dayanan Ortodoks Ermenilerdi. 

Katolik Ermenilerin sadık tutumlarına ve onlara verilen teminatlara rağmen yurttaşlarının 
başlarına gelen kaderin aynısı onları da buldu. Onlarda can ve mal kaybı aşağı yukarı diğerlerindeki kadar büyük, uygulamada genelde yapılan tek fark infaz ve sürgünlerin birkaç gün ya da hafta ertelenmesiydi. 

15 piskoposluktan 11'i artık faal durumda değil. … Örneğin İzmit'te Katolik Ermeniler Gregoryen Ermeniler gibi kovuldu, yaşadıkları semtler yakıldı, malları sözde kovulanlara dağıtıldı ama aslında Türk memurların zenginleşmesi için verildi. 

Sürgün insana öldürülmekten daha hafif bir cezaymış gibi gelir. Ama aslında ikisinin birbirinden pek bir farkı yoktur. Çünkü yapılan genel katliamlardan her zaman bazıları kaçabiliyor, saklanabiliyor ya da dağlarda gizlenebiliyorken, sürgünlerde hayatta kalma şansları çok daha düşüktür. 
Sürgün yerine vardıklarında onlar için durup dinlenmek yok, hemen tekrar yeni bir sürgün yerine doğru sürülmeye başlarlar ve oradan da yine yeni bir yere, öyle ki asla dur durak yok. 
Türklerin yerleşim yerlerinde yaşayan aileler dağıtılır ve genel olarak erkekleri, kadınlardan ayırdıkları için kadınlar geçimlerini kendi başlarına sağlamak zorunda kalıyorlar. Açlık ve tehditler onları Türklerin ellerine düşürmektedir. Bu durumda çocuklar kendiliğinden Türk olmayı kabul ediyorlar ya da "savaşta öksüz kalmış çocuk olarak" devlet tarafından resmi yollarla Türkleştirilirler. 
 
Türklerin Ölçülü Tutumu Düşmanda Şaşkınlık Yarattı 

Erzurum' da bulunan Konsolos Vekili Scheubner-Richter'in Alman Şansölyesine… 
Münih, 4 Aralık 1916 Bitlis'e kadar geçtiğimiz yollardaki bölgelerde bulunan harap edilmiş köylerde katledilen Ermenilerin korkunç manzarasının etkisi diğer baylara da ulaşmıştı. … Tekrar tekrar tüm suçu Kürtlere yükleyen açıklamalarla bizim gözümüzdeki kötü izlenimi hafifletmeye çalıştılar. 

Ermenilere uygulanan nakillerin onların imhasına eşit olacağına, daha doğrusu tam da bunun amaçlandığına ilişkin duyduğum ve Erzurum'dan gönderdiğim raporumda da belirttiğim kaygılarım, ne yazık ki gerçekleşti. Bu nakledilen milletten hala Mezopotamya'da yaşayanlar, acınası bir halde bulunmaktalar. İstanbul'da ve başka büyük şehirlerde yaşayan birkaç yüz binin dışındakiler hariç Türk Ermenilerin kökünün kurutulduğu söylense abartılmış olmaz. 

Ne yazık ki şimdilik bu konu kapandı. Artık yardımlarımızı ve ilgimizi sadece Mezopotamya'da hayatta kalanların durumunu kolaylaştırmaya yönlendirebiliriz. 
Önemli Türk şahsiyetlerle yaptığım bir dizi konuşmalar bende şu izlenimleri bıraktı: 

Genç Türk Komitesinin büyük bir bölümü, Türk devletinin yalnızca saf Müslüman ve Türk yanlısı temeller üzerine kurulması gerekli olduğu görüşünde buluşuyor. Burada yaşayıp da Müslüman ve Türk olmayanlar zorla Müslümanlaştırılmalı ve Türkleştirilmeli, bunun mümkün olmadığı kimseler ise yok edilmeli. 

Bu planı gerçekleştirmek için bu baylara bu zamanlar en uygun görünüyor. 
Programlarının ilk noktası olarak Ermenilerin ortadan kaldırılması geliyordu. 
Türkiye’ye müttefik olan o güçlere ise, söylenenlere göre düzenlenmiş bir isyan mazeret olarak öne sürüldü. Bazı yerlerdeki yolsuzluklar ve Ermenilerin kendini koruma çabalarıysa abartıldı ve Ermenilerin savaş bölgelerinden tehcir edilmelerine teşvik etmek için sebep olarak alındı. 

Yollardaki Ermeniler Komitenin kışkırtmalarıyla Kürt ve Türk çeteler tarafından, kısmen jandarmalar tarafından bile öldürüldü. 

Aşağı yukarı aynı zamanda Doğu Kürdistan'da Nesturiler kahramanca karşı koymalarına rağmen Musul Valisi Haydar Bey tarafından yerlerinden kovuldular ve kısmen öldürüldüler. 

Tarlaları ve evleri tahrip edildi. Hayatta kalmayı başaranlar Ruslara sığındı ve şimdi onların saflarında Türkiye'ye karşı savaşıyorlar. 
Halil Beyin Kuzey İran’a düzenlediği sefer, Ermeni ve Suriyeli taburlarının katledilmesine ve Ermeni, Suriyeli, İran’lı halkın Kuzey İran'dan kovulmasına sebep oldu ve arkasında Türklere karşı büyük bir nefret bıraktı. 
Araplarla bir hesaplaşma da düşünülüyor, ancak bu sıralar askeri olarak uygun olmayan durum bugün için henüz zamanın gelmediğine işaret ediyordu. Bunun yerini tutacak başka uygun bir yol olarak, şimdi sıkı bir şekilde acemi Arapları silah altına alıp onları Arap birlikleri olarak iklim şartlarının zor olduğu yerlere (Kış seferi 1914 Erzurum, 1915 Kuzey İran) en zayıf teçhizatla göndermeyi buldular. 
"Eğer biz Türkler, Osmanlı Devletinin yaşaması için olan bu savaşta kan kaybından öleceksek, o zaman bunda başka bir millet de kalmasın." Genç Türklerden olan bir politikacının bu cümlesi, Genç Türklerin bakış açısını en iyi şekilde anlatıyor. 
 
Türkler Aşağılık Irkmış! 

Alman Angelikan Kilisesi Yardım Misyonu Müdürü A.W. Schreiber'den Almanya Dışişleri Bakanlığı'na 

Berlin, Steglitz, 14 Haziran 1917 

Sürülenlerden geriye kalanlar Suriye ve Mezopotamya'nın kuzeyinde yokluk içinde barınıyor. Bu grup her geçen gün salgın hastalık ve zorla din değiştirmeler sonucu azalıyor. Geriye çok az erkek kaldı. Anadolu şehirlerinde çoğunlukla İslamiyet'e geçmiş olan firari ve dağılmış insanlar bulunmaktadır. Yığınlar halinde zorla din değiştirmelerin yanı sıra, bir karakteristik belirti de Ermeni çocuklarının yığınlar halinde evlat edinilmesidir. Burada binlerce çocuk söz konusu. Bu çocuklar evlat edindirildikten sonra fanatik Müslüman olarak yetiştiriliyor. 

Cinayetler azaldı. Ancak yok etme süreci henüz bitmedi, sadece biçim değiştirdi. 
Yapılanların sorumluluğunu devrimci Ermeni çevrelerine yüklemek anlamsız. 

Devrimci Ermeni çevreleri Türk bakış açısıyla yok sayılıyordu. Ermeni bakış açısıyla ise durum böyle değildi. Türk ulusunun bütünü Ermenilere yapılanlar konusunda suçlanamaz. 

Konudan ancak küçük bir azınlık sorumludur. 
Ermeni halkına yapılan ve yapılmakta olanlar, dünya tarihinin en büyük cinayetidir. Yeniden yapılanmış bir ülkenin halkı bir Hıristiyan ulusunun dejenere olmuş, aşağılık bir ırk tarafından yok edilmesini öylece kabul mü edecek? 
Yarım Milyon Ermeni Kafkasya’ya Gitti Kafkasya Alman Heyeti Başkanı Kress von Kressenstein'ın Alman Şansölyesi Hertling’e 11 Temmuz 1918 tarihinde 
gönderdiği bir rapor var. Tiflis, 11 Temmuz 1918 Ermeni çevrelerinin tehcir konusundaki temelsiz iddiaları ve rakamlardaki bazı kalem oynatmaları arasında önemli bir tanesi vardır. Ermeniler, tehcir döneminde Kafkasya'ya göç edenleri görmezlikten gelirler ve onları da "kayıplar" arasında gösterirler. 

Bugün Ermenistan'da kökeni Anadolu olan ve tehcir sırasında ailesi Ermenistan'a göç eden çok aile vardır. Ama onlar da “Madem Anadolu'da Ermenilerin hepsi çöle gönderildi ve yolda öldü. O zaman biz nasıl buradayız?” sorusunu kendisine sormaz. 
Kafkasya Alman Heyeti Başkanı Kress von Kressenstein'ın Alman Şansölyesi Hertling'e yazdığı bu rapora göre, Ermeni Piskoposu Meşrop, Türkler tarafından ele geçirilen ve tehdit edilen bölgelerden kaçmak zorunda kalan yarım milyon kadar Ermeni Nisan ayının ilk yansında panik içinde köylerini terk etmişler. Ardından Erivan civarında toplanmışlar" diyor. 

Yine aynı patrik Anadolu'da 1,2 milyon Ermeni olduğunu söylüyordu. 1,2 milyondan yarım milyon çıkarsa, geriye 700,00 kalır. Tehcir sadece belli vilayetlerde 15-55 yaş aralığında ve Ortodoks olanları kapsıyordu. 
Osmanlı rakamlarına göre tehcirden sonra Anadolu'ya dönenler 644,900 kişi olduğuna göre, salgın hastalıklar, eşkıya saldırıları ve görevi suiistimal sonucu hayatını kaybedenlerin rakamı 55,100 olabilir. Elbette tehcirden sonra Suriye'ye ve Lübnan'a yerleşenler de var. Ama hiç olmadığını varsaysak dahi, rakam 55,100 olabilir. 
Ancak bu rakamdan, 55,100'den Katolik ve Protestan ve diğer vilayetlerde olan Ermenileri de çıkarmak gerekiyor. Ermeni Patriğinin telaffuz ettiği 1,2 milyonun sadece tehcire tabi tutulanlar olduğunu varsaysak da, rakamlar daha fazla esnemiyor. Nitekim TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu'da elindeki belgelerden hareketle 438,758 Ermeni’nin tehcir edildiğini ve 382,148 Ermeni’nin tehcir bölgesine ulaştığını yazıyor ve salgın hastalıklar ve eşkıya saldırıları ile hayatını kaybedenlerin sayısının, 30,000-40,000 arasında olduğunu ifade ediyor. 
Nakil, Osmanlı Devleti'ne karşı silaha sarılan Ermeni gruplarını ve onlara lojistik destek verenleri kapsamaktadır. Göç hazırlığı yapmaları için bir hafta ile 15 gün arasında süre verilmiştir. 

Göçen Ermenilerin tüm ihtiyaçları (yiyecek, sağlık, bilet temini v.s.) devlet tarafından "Muhacirin tahsisatı"ndan karşılanmış, bir şehir ve kasabada yaşayan Ermenilerin tümü sürgüne gönderilmemiş, hastalar, yetimler, Katolik ve Protestan mezhebi mensuplarıyla, zanaat sahipleri ve orduda görev yapanlar tehcir kapsamı dışında tutulmuştur. 

Hasta göçmenler için kamplarda hastaneler kurulmuş, göçmenlerin sağlık sorunları ile ilgili olarak çeşitli ülkelerin sağlık ekiplerine kamplarda görev yapmaları için izin verilmiştir. 

Kimsesiz çocuklar ve yetimler, yetimhanelere ve bazı zengin ailelerin yanına yerleştirilmiş, 1919 yılında geri dönüş izni verilince bu çocuklar yakın akrabalarına teslim edilmiştir. Zorunlu göçten kurtulmak için Müslümanlığı kabul ettiğini söyleyenler de göç ettirilmiş, fakat bir Müslüman’la evlenmiş kadınlar göçten muaf tutulmuştur. Savaş, kuraklık, çekirge istilası, seferberlikten dolayı iş yapabilecek hemen bütün erkeklerin silah altına alınması gibi nedenlerle, tarladaki mahsulün kaldırılamamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yiyecek sıkıntısından dolayı, başta Amerika olmak üzere çeşitli devletlerin yardım kuruluşlarının yardım talepleri kabul edilmiş, bunlar tarafından Suriye'deki Ermenilere yardım edilmiştir. 

Ermeni Patrikhanesi'nin tespitlerine göre 644.900 Ermeni geri dönmüştür. 
Bu noktada Prof. Dr. Metin Ayışığı’nın "Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler" adlı çalışmasına da değinmek gerekiyor. Prof. Ayışığı, şöyle diyor; 
Nitekim 1918 yılında Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa'nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Yüksek Yetkili Bakanı Monsieur Gout'a gönderdiği raporda: Kafkasya'da 250.000, İran'da 40.000, Suriye-Filistin'de 80.000, Musul - Bağdat’ta 20,000 olmak üzere 390.000 kişinin Türkiye'den sürgün edildiğini, aslında sürgünlerin toplam sayısının 600-700 bin kişiye ulaştığını ve bunlardan ayrı olarak çöllerde şuraya buraya dağılmış sürgünleri kapsamadığını bildiriyor. 
Boghos Nubar Paşa'nın verdiği rakamlardan 290 bin kişinin yer değiştirme uygulaması dışında Osmanlı topraklarını terk edenler olduğu anlaşılıyor. Göç ettirilenlerin toplam sayısı olarak verilen 500-700 bin kişiden 290 bin kişi çıkarılacak olursa, yer değiştirmeye tabi tutulan nüfusun 100 bin olduğu görülüyor. Bu da Ermeni delegasyonu başkanının, yer değiştirmenin 
gerçekleştirilmesi sonrasına, yani 1918 yılına ait verdiği sayılarla, Osmanlı belgelerinde verilen rakamlar arasında büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve Ermenilerin iddia edildiğinin aksine sağ salim iskan yerlerine vardıklarını ve dolayısıyla soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır. 
Prof. Ayışığı Ermeni kaynaklarından şu bilgiyi de aktarıyor: 

Bir başka Ermeni, Richard Hovannisyan ise, Kafkasya’ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin, Suriye dışındaki Arap ülkelerinden Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır’a 40 bin, Irak’a 25 bin, Fransa ve Amerika'ya da 35 bin Ermeni'nin göç ettiğini belirtiyor. 
Bu durumda tehcir uygulaması sırasında toplam 855 bin Ermeni'nin göçe tabi olduğu anlaşılıyor. Bu 855 bin sayısı 1 milyon 250 bin olan 1914'teki toplam Ermeni nüfusundan çıkarıldığında, geriye yaklaşık 366 bin kişi katıyor. Göçe tabi tutulmayan nüfusun ise 82 bin 880'inin İstanbul, 60 bin 119'unun Bursa'da, 4 bin 548'inin Kütahya Sancağı'nda ve 10 bin 237'sinin de Aydın vilayetinde bulunmak üzere 167 bin dolayında tahmin ediliyor. Göçe tabi tutulmayanların sayısı 366 binden çıkartıldığında, geriye kayıp gözüken 200 bin kişi kalıyor. Bu sayı da Ermeni lobisinin 1,5 milyon Ermeni’nin öldüğü iddiasının ne kadar abartılı olduğunu gösteriyor. 

Ermeni belgeleri esas alınırsa, buradan hareketle 855 bin rakamı 1914 Ermeni nüfusundan çıkarıldığında, geriye 366.850 kişi kalmaktadır. Göçe tabi tutulmayan nüfus ise 167.778'dir. 82.880'i İstanbul, 60.119'u Hüdavendigar'da (Bursa). 4.548'i Kütahya Sancağı ve 20.237’si Aydın vilayetinde bulunmaktaydı. 366.850'den göçe tabi tutulmayan 167.778 kişi çıkarıldığında ise yaklaşık 200.000 kişi kalmaktadır. Ermeni belgelerine dayanılarak yapılan bu çalışma sonucunda, İtilaf Devletleri saflarına katılarak Osmanlı ile savaşta ölen yurt dışına kaçan, tehcir sırasında çeşitli nedenlerle ölen veya eşkıya tarafından öldürülen Ermeni 
sayısının yaklaşık 200.000 kişi olduğu söylenebilir. 

Buradan görüleceği üzere Ermeni iddialarında esas alınan rakamların, tamamen hayal mahsulü ve propaganda maksatlı olduğu anlaşılmaktadır. 

Sonuç 

Alman belgeleri bir trajedi yaşandığını, ama hadisenin asla bir soykırım olmadığını ve Osmanlı makamlarının şartların getirdiği trajedinin boyutunu küçültmek için mücadele verdiğini söylüyor. Yaşananların bir trajedi olduğu muhakkak. Kayıpların olduğu ve küçümsenemeyeceği de kesin. Ama hiçbir şekilde ortada "soykırım" diye nitelenmeye uygun bir durum yok. 

Bu belgelerden yola çıkarak, Almanya'nın tehciri istediği, ama daha sonra şartların gelişiminin paralelinde Ermenilere siyasi destek verdiği anlaşılıyor. 
Dünyada yine bir küreselleşme sürecinin yaşandığı ve devamında dünya savaşının çıktığı o günlerde tırmanan dinsel ve etnik kamplaşmaların ve romantizmin yoğun bir biçimde etkisi altında gerçekleşen bu yazışmaların bütün tarafgirliğine rağmen, Ermeni iftiralarında en çok suçlanan İttihat ve Terakki yöneticilerin dahi Ermenilerin selameti için çaba harcadığını ortaya koyması da ayni derecede önemli. 
Özetle, 
Ermeniler Yalan söylüyor! 

 
****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder