5 Aralık 2020 Cumartesi

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 4

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 4


Kıvanç Galip Över,Alman Belgelerinde, Ermeni Meselesi,ABD, İngiltere, Almanya, Ermeni tezlerini neden tanımıyor,1915 Soykırım Yalanı,

 
TÜRK BİNBAŞISI: '' BİZİM KURANIMIZDA ALMANLARIN YAPTIKLARINA MÜSADE ETMEZ ''

Neden 24 Nisan 1915'te İstanbul'daki Ermeni ayaklanma liderlerinin tutuklandığını anlatan 
telgrafın ve aynı zamanda tehcir kararını bildiren yazışma açıklanan arşiv belgeleri arasında yer almıyor? 

Halep, 27 Temmuz 1915 

1) Vali Celal Beyin görevden alınmasından beklendiği üzere, şimdi sürgünler Halep'teki sahil şeridine yayılıyor. … Antep ve Kilis'te boşaltılacakmış, sahil şeridinde yer almamasına rağmen. 
2) Sis'teki katolikosun aldığı haberlere göre Diyarbakır'dan güneye gönderilen 800 ile 1000 adam hiçbir yere varamamışlar. Hepsinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. 
3) Rumkale, Birecik ve Cerabulus’da görülen Fırat Nehri'nin üzerinde yüzen cesetler, bana bu ayın 17’sinde anlatıldığı üzere 25 gün boyunca devam etmiş. Cesetlerin hepsi aynı şekilde ikişerli olmak üzere sırt sırta bağlanmış bir haldeymiş. Bu düzenlilik, bunun bir katliam olmadığına ve hükümet tarafından bir öldürülme olduğuna işaret ediyor. 
4) Mutlak güvenirliği olan ve Tell Abiad'ta oturmakta olan yaşlıca bir İsviçreli çiftten öğrendiğime göre Tell Abiad'ta Ermeniler 8 ila 12 yaş arasında olan kız 
çocuklarını önce 2 Mecidiyeye (bir Medjidi (mecidiye) = 3,50 Mark), daha sonra bir Mecidiyeye ve daha da az paraya satıyorlarmış ya da para almadan 
veriyorlarmış. Büyük ihtimalle onlar çöldeki sıcak iklimi ve Bedeviler tarafından kesin beklenen şeyleri yaşatmak istememişlerdir. Tell Abiad Köyü'ne koşup gelen Türkler sürekli oradaki sürgün insanların çocukları için pazarlık yapıyorlardı. 
5) Kafiledekiler çektiklerinden dolayı artık duyarsızlaşmış ve yapılan her şeve ses çıkarmadan boyun eğer olmuşlar. Yeterince yiyecek ve içecek verilmiş onlara, ama çok düzensiz olarak. Suyun çok az olduğu Tell Abiad'ın güneyinde, küçük çocuklar ölmek zorunda kalıyor. … Bütün bir kafile susuzluktan öldü bile. … Gidilecek yerlerde hayatta kalanlar ne yapacak pekiyi? 
6) Hükümet aldığı tedbirlerin uygulamasında isteyerek ya da istemeyerek üzerinden kontrolü kaybettiğine ve uygulanan tedbirlerin Çerkezler ve Kürtler tarafından Ermeni katliamına dönüşmesine göz yumduğuna dair belirtiler çoğalıyor. 
7) Bağdat treninin şimdiki son istasyonu olan Ras ul Ain üzerinden şimdilerde Harput, Erzurum ve Bitlis'ten Ermeniler gelmekte. 
8) Harput'tan gelen Ermeniler, şehrin güneyinde birkaç saatlik mesafede bulunan bir köyde erkekleri kadınlarından ayırmışlar. Erkekleri öldürmüşler ve daha 
sonra kadınların geçeceği yolun sağına ve soluna bırakılmışlar. Kadın ve kızlardan oluşan bir kafile Mardin ve Ras ul Ain arasında bir yerde Bedeviler tarafından 
tamamen soyulmuşlar. 
9) … Urfa ve Diyarbakır arasındaki yolda hükümetin onları vurdurduğuna artık şüphe kalmamıştır. 
10) … Deniliyor ki, Türk hükümetinin Ermeni halkını tamamen önemsizleşinceye kadar dağıtma kararına sebep olan Almanya'dır. 

Türk hükümeti gerçekten olan ve olabilecek Ermeni entrika ve kışkırtmalara karşı haklı önlem uygulamaların sınırını daha çok talimatlarını yayması ve en sert ve kaba biçimde mahalli hükümetleri kadın ve çocuklarda bile uygulamaya mecbur kılması ile çoktan aşmıştır. Amacı Ermeni halkının mümkün olduğunca büyük bir kısmını ilk çağlardan kalma yöntemlerle bilinçli olarak yok etmek. 
Almanya ile müttefik olduğunu iddia eden, fakat bunları yapan bir hükümet, bu işbirliğine layık değildir. Hükümet, dörtlü müttefiklerle savaşta bulunduğu için ve müttefik Almanya'nın da itirazı uygun bulmamasından dolayı, bu fırsatı Ermeni sorununu gelecek için ortadan kaldırmaya, öyle ki mümkün olduğu kadar az birlik gösteren Ermeni grupları bırakarak kullanmak istemiş olması artık şüphe götürmez. Kitlelerce suçsuzu birkaç suçlu için kurban etti. 

Bu söylediklerine burada inanılabilir mi? Bir çok bölgenin yanı sıra Beylan, Soğukluk, Kesab gerçekten savaş bölgesi midir? Erkeklerin neredeyse hepsi silah altına alındığı halde kadın ve çocukların orada bulunmaları tehlikeli midir? 
Tel Ermen'de yapılan ve alışılmışın dışında iyi tanıklık edilmiş katliamlar hakkındaki telgraf ile gönderdiğim raporum, tekzipname yayınlanmadan önce elinizdeydi. Sayın Binbaşı von Mikusch olayların fotoğraflarını çekmiştir ve onları sunabilecek durumdadır. 
Türk hükümeti binlerce (Temmuz ortalarına kadar 30.000'den fazlasını Adana vilayetinden ve Maraş mutasarrıflığından. Bununla birlikte dağıtmaları gittikçe genişletiyor) -dikkatinizi çekerim- suçsuz Ermeni’yi savaş bölgesinden uzaklaştırılacakları bahanesiyle çöle sürdü, ne hasta ve hamileleri ne de silah altına alınan askerlerin ailelerini ayırt etti, onları düzensiz bir şekilde besledi ve su verdi, aralarında ortaya çıkan salgın karşısında bir şey yapmadı, kadınları 
bebeklerini ve yeni doğmuşlarını yolda bırakıp gidecek ve erişkin yaşa yaklaşmış kız çocuklarını sattıracak ve kendilerini küçük çocuklarıyla suya attıracak derecede sefalet ve çaresizliğe sürüklemiştir, onları refakatçi takımın iradesine ve böylece namussuzluğa teslim etmiştir, öyle bir refakatçi takım ki bu kızları kendilerine alıp sattılar, onları soyan ve kaçıran Bedevilerin ellerine düşürdü, erkekleri ıssız yerlerde kanunsuzca silahla vurdu ve cesetlerini köpeklere ve akbabalara yem olsun diye bıraktı, bir söylentiye göre sürgüne gönderilen milletvekillerini vurdur du, hapishanedeki suçluları serbest bırakıp onlara askeri kıyafet giydirerek sürgüne gönderilenlerin geçmek zorunda olduğu bölgelere gönderdiler, gönüllü 
Çerkezleri aldı ve Ermenilerin üzerine saldı. Ama yarı resmi açıklamalarında iddia ettikleri ne? 

Osmanlı hükümeti ... Türkiye'de dürüst ve barışçıl olarak yaşaya tüm Hıristiyanları devletin iyi niyeti ve koruması altında tutmaktadır ... " 

Halep, 7 Temmuz 1915 

24 Temmuz 1915 Cumartesi günü Ras ul Ain yolu üzerinden 8 Ermeni’yi yanımda getirdim. 3 kadın, 14 yaşında bir kız ve 5 - 8 yaşlarında 4 kız çocuğu kadınlardan birinin kocasını gözleri önünde öldürüp yakmışlar. Kadın Touem istasyonunda gar personeli (7-8 adam) tarafından o denli tecavüze uğramış ki tekrar kendine gelebileceğinden şüphe duyuluyordu. İki gün boyunca sürekli baygınlık geçirdi ve bu güne kadar benim evimde eşimin ve doktorun bakımı altında yaşamakta. Kadının açlıktan iskelete dönüşmüş 7 aylık tek oğlunu Nuss Tell’de bay mühendis Linsmeyer'in orda gömdük. 

İkinci kadını iki kızıyla birlikte bir taş ocağında işçi çadırının içinde buldum. Çadırın açık tarafına yönelik yanın dairede bir çavuş ve 15 er oturmakta idi ve çadırın içinde de sinmiş vaziyette bu kadın tek kişi olarak oturuyordu. Bay mühendis Linsmeyer yanıma bir jandarma vermişti, o gidip kadınla çadırdan alıp çıkardı; onu olduğunca çabuk bir şekilde emniyette olacağı Nuss Tell'e götürdük. 

14 yaşındaki kızı Hoca isimli istasyonda evli olmayan 22-25 yaşlarında bir istasyon şefinin barakasında bulduk. İstasyon şefi kıza tecavüz etmeye çalışıyordu ve kız buna iki gün boyunca direnmiş. Üçüncü günde istasyon şefi kızı 24 saat aç bırakmış ki, kendisini onun arzularına teslim etsin. Bay mühendis Linsmeyer'in sayesinde bu olayı telgrafla müdür Hasenfratz'a rapor edeceğini tehdit etmesiyle, kız bize teslim edildi. Ras ul Ain’da şu sıralar aşağı yukarı 1600 kadın ve çocuk var. Bunlar Harput ve civarından kocalarıyla birlikte sürülen binlerce kişiden geriye kalanlar. Bu 1600 kişinin arasında tek bir erkek ya da 12 yaşın üzerinde erkek bulunmuyor. 
Bakımsız ve güneşe karşı koruyan herhangi bir şey olmaksızın sağlıklı olanlarla hastalar birlikte 43 derece güneşin altında onlara refakat eden askerlerin vicdanlarına bırakılmış olarak yatıyorlar. Bay mühendis Linsmeyer geçen ayda "Ermeni ayak takımından" bahsederken şu sözleri sarf etti: “Kolay etkilenen bir adam değilim, ama bu zavallı ihsanlara bakarken göz yaşlarımı tutamadım.” 
Süleyman isminde çavuş 18 kadın ve kız alıp onları 2-3 mecidiyeye Kürtlere ve Araplara satıyordu. Bir Türk komiser bana şöyle dedi: “Artık kaç tane kadın ve kız zorla ya da hükümetin izni olarak Araplar ve Kürtler tarafından alınıp götürüldüğü hakkında ihatayı kaybettik. Bu sefer çoktandır yapmak istediğimiz gibi Ermenilerin işini bitirdik, on Ermeni’den dokuzunu yaşatmadık.” 

Ben bunları yazarken karım şehirde bir gezintiden dönüyor ve gözyaşları içinde bana az önce 800 Ermeni’den oluşan bir nakil ile karşılaştığını ve insanların yalın ayak ve yırtıklar içinde o azıcık eşyalarını sırtlarında taşıyarak yürüdüğünü anlattı. 
Besnice’de bütün halk yaklaşık 1.800 kadın ve çocuk ve çok az erkek ile sürüldü; sözde Urfa'ya nakledileceklerdi. Fırat nehrine akan Göksu nehrinde soyunmak zorunda kalmışlar, topluca öldürülüp nehre atıldılar. 

Son günlerde Fırat nehrinin üzerinde bir gün takriben 170 adet ceset görülmüş, diğer günlerde 50 ila 60 ceset. Bay mühendis Awdis muhasebecisiyle birlikte atla kısa bir gezintiye çıktığında takriben 40 ceset görmüş. Nehrin kenarında kalan cesetleri köpekler, nehrin ortasında takılıp kalan cesetleri de akbabalar yiyor. Yenilerde ağırlıklı olarak kadın ve çocuk cesetleri görülüyor. 

Yukarıda adı geçen 800 Ermeni Maraş civarından, Döngeli ve Çürükkos'tan sürülmüşler. 

Onlara Antep'e götürülecekleri söylenmiş ve yanlarına iki günlük nevale almaları öğütlenmiş. Antep'in yakınlarına varınca: “Yanıldık, siz aslında Nizip'ten gidecektiniz” denmiş, Nizip'te: “Siz Bumbuş'a gidecektiniz”, Bumbuş'ta: “Aslında Bab'a gidilecektiniz…” ve böyle devam etmiş. Ve 17 günün sonunda nihayet Halep'e varmışlar. Bu 17 gün içerisinde hükümetten hiçbir ihtiyaçları karşılanmamış ve pılı pırtılarını ekmek ile değişmek zorunda kalmışlar. 
Nisib yakınlarında eşyalarını 5 Ltq'ya satmak ve bedeli onlara refakat eden jandarmalara vermek zorunda kalmışlar, yoksa kadın ve kızları alıp ırzlarına geçmekle tehdit edilmişler. 
Ras ul Ain'e varan kadınlar yol boyunca birçok kez onlara refakat eden jandarma ların karşılarında soyunmak zorunda kalmışlar. Eşyaları para var mı diye aranmış, saçları da ve edep yerleri, oraya da para saklamış olabilirler mi diye. 
Bir kadının en büyük kızı zorla elinden alınmış. Çaresizlik içinde diğer iki çocuğunu alıp kendini Fırat nehrine atmış. Bir iş adamı bana kendi gözleriyle gördüğü bir şey anlattı: bir kadın nehrin kenarına varmış ve çocuğunu alıp çaresizlik içinde nehre atmış. 
Said adında Trablus'tan gelen bir göçmen, 4 yıldır Bay Linsmeyer'in seyisliğini yapar, aylık geliri 400 Piaster, gönüllü olarak askere yazıldı, kendi deyimiyle "birkaç Ermeni’yi doğramak için". 
Ödül olarak ona Urfa yakınlarında bulunan A. adında bir Ermeni köyünde bir ev vaat edilmiş. Tel Abiad'daki ambar memuru bay Seemann'ın yanındaki iki Çerkez de aynı sebepten savaş gönüllüsü olarak gitti. Göksu yakınlarındaki Çardaklı isminde bir Çerkez köyünün en yaşlısı bir tanıdığıma şöyle konuşmuş: “Ev yıkmak için giderler.” 
Arab Punar'da Almanca konuşan bir Türk binbaşı bana şunları anlattı: Ben ve kardeşim Ras ul Ain'den yolda bulduğumuz birer Ermeni kız aldık kendimize. Biz Almanlara çok kızgınız, böyle bir şey yaptıkları için. Ben ona itiraz edince şöyle dedi: bizim genelkurmay başkanımız bir Alman, v. D. Gotz komutan ve birçok Alman subay var bizim ordumuzda. Bizim Kuran'ımız şimdi Ermenilerin çektiği muamelelere izin vermez. 
Bu zor şartlarda kendisine Ermenileri dini ve kültürel açıdan yakın gören Rössler'in gelişmelerden çok etkilendiği, kendisini baskı altında ve çaresiz hissettiği anlaşılıyor. 
O nedenle Rössler'in Fırat gibi hızlı akan bir nehirde 25 gün gibi inanılmaz derecede uzun bir sürede cesetlerin yüzdüğünü yazmasını, bunu da “muhakkak hükümet yapmıştır” diye değerlendirmesini bu çerçevede görmek gerekir. 
Bu arada Rössler'in söze konu telgrafında sıklıkla Bedevilerden şikayet ediyor. Ayrıca tehcirde yer alan Ermenilere düzensiz de olsa yeterli yiyecek ve içecek verildiğini söylüyor. Adalet gibi, yiyeceğin ve içeceğin de kıt olduğu o dönemin Anadolu’sunda, Ermenilerden ziyade Türklerin de açlık, susuzluk ve adaletsizlikten muzdarip olduğunu biliyoruz. 
Tehcirde suistimaller yaşansa da, Cemal Paşa'nın emri üzerine düzenli dinlendirildiklerini ve düzenli olarak beslenme için ödemeler yapıldığını yine Rössler yazıyor. 
Burada Almanya'nın Beyaz Kitabı'na değinmek gerekiyor. Bu kitap Rusya'nın nasıl Almanya'yı zorladığını ve savaşa mecbur ettiğini anlatıyor. … “Alman Büyükelçisi, bazı Osmanlı gazetelerine, harp tahrikçiliği için para dağıtmış; Tanin'e 2000, Tasvir-i Efkar'a1500, İkdam'a 1500, Sabah'a 1000, Tercüman-ı Hakikat'e 500 Osmanlı lirası vermişti.” 

Muhtemelen Berlin'in, sefirin, konsolosların ve misyonerlerin Osmanlı ve Ermeniler konusunda farklı bakış açıları ve uygulamaları var. 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder