Rohrbachın Planı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rohrbachın Planı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2020 Cumartesi

Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 5

 Alman Belgelerinde Ermeni Meselesi., BÖLÜM 5


Kıvanç Galip Över,Alman Belgelerinde, Ermeni Meselesi,ABD, İngiltere, Almanya, Ermeni tezlerini neden tanımıyor,1915 Soykırım Yalanı,Gregoryanlar, Katolikler, Protestanlar,Rohrbachın Planı,


Ermeni Sürgünü Rohrbach'ın Planı! 

Erzurum Konsolos Vekili Scheubner-Richter’den … İstanbul Büyükelçisi’ne yazılmış… 


Erzurum, 5 Ağustos 1915 


Ermenilerin göç ettirilmesi belli bir sonuca ulaştı. "Burada konsolosluğun görev alanı dahilinde artık Ermeni bulunmuyor. 

Mayıs ayının başlarına kadar buradaki Ermeniler özgür ve herhangi bir engelle karşılaşmadan yaşayabiliyor ve işlerini yürütebiliyordu. 
Banka Müdürü Pastormayjan'ın öldürülmesi gibi münferit olaylar sadece kısa süren huzursuzluklara neden oldu. Ancak Türkler tarafından bir kıyım başlatılacağına dair korkular sürüyordu. Bu korkular nedensiz değildi. General Posseldt ve Alman konsolosunun burada oluşları ve bu kişilerin yaptıkları çalışmalar böyle bir kıyımı engelledi denilebilir. 

Mayıs ayı başında Van'da meydana gelen ve bilinen olaylar hükümet ve ordunun Ermenilere karşı sert önlemler alınmasına yol açtı. Ordunun hizmetinde bulunan silah altındaki Ermeniler ordudan uzaklaştırıldı ve çalışma taburlarına gönderildi. Erzurum ve Pasin Ovası'nda bulunan ve sadece kadın, çocuk ve yaşlı erkeklerden oluşan halk zorla Mezopotamya'ya gönderilmek üzere köylerinden sürüldü. Askeri nedenle alınan bu önlem ilgili kişiler düşünülmeden ve zalimce yerine getirildi. 
Sürülenlere Erzincan yolunda, Mamşatun, Sansar, Fırat Köprüsü ve Perez'de Kürtler ve gönüllü 
Türkler tarafından saldırı düzenlendi, bu kişiler soyuldu ve öldürüldü. Ölenlerin sayısı 10 bin ile 20 bin arasında idi. Hükümet ölenlerin sayısının 3 bin ile 4 bin arasında olduğunu duyurdu. 

Aynı tarihte Erzincan Ovası sakinleri Kemah geçidinde soyuldu, bazıları öldürüldü, bazı kadınlar ise kaçırıldı. Bana ulaşan haberlere göre, bu saldırıya Türk askeri, yani jandarma da katılmış. 
Haziran ayı başlarında Ermeni eşrafından ilk grup Erzurum dışına çıkarılmış. Kendilerine şehri terk etmeleri için 14 gün süre tanınmış. 16 Haziran'da yaklaşık 500 kişi Erzurum'u terk etmiş, Harput Dağları üzerinden Urfa'ya gitmişler. Hükümet bu kişiler arasında yolda 14 kişinin öldürüldüğünü bildirdi. Bana ulaşan özel bilgilere göre ise erkeklerin tamamının öldürüldüğü yönündeydi. 19 ve 20 Haziran’da 3 bin kişiden oluşan ikinci grup Erzurum'u terk etmiş. Bayburt 
civarında gruptan bazılarının, özellikle de erkeklerin gruptan ayırıldığı haberi geldi. Gruptan ayrılanlar hakkında bilgi edinemedim. Muhtemelen öldürülmüş olmalılar. 
Kalanlar başlarına bir şey gelmeden Erzincan'a ulaşmışlar ve yol güvenliği sağlanıncaya kadar da orada kalmışlar. Yaklaşık 300 kişiden oluşan üçüncü grup ise 26 Haziran'da Erzurum'u terk etmiş. Kendileri iyi bir durumda ve herhangi bir tacize uğramadan Erzincan'a ulaşmışlar. Kendilerine daha önce hükümet tarafından oturma izni verilen ancak daha sonra ordu tarafından geri alınan, ağırlık olarak zanaatkar ve ailelerinden oluşan dördüncü grup ise yine sağlam bir şekilde Bayburt üzerinden Erzincan'a ulaşmışlar. Böylece 15 Temmuz'a kadar 
Ermenilerin neredeyse tamamı Erzurum'u terk etti. Şehirde kalanların ise hastalık vb. gerekçeleri gözetilerek kendilerine özel nedenlere bağlı oturma izni verildi. Vali ve benim şehirde olmadığımız bir sırada üst düzey asker Komutanların emriyle bu kişilere verilen oturma izinleri aniden geri alınmış. Yolculuğa çıkamayacak durumda olan birçok kişi kendilerine erzak dahi sağlayamadan Erzurum'u en kısa sürede terk etmek zorunda kaldı. Bu son grup Aşkale ve Bayburt'ta kısmen soyuldu. 

Komşu vilayetlerden sürülen Ermeniler arasında ölenlerin sayısının daha yüksek olduğu söyleniyor. Örneğin Hanus Ovası'nda büyük çapta Ermeni kıyımı yapıldı. Trabzon'da da Ermeni erkeklerin neredeyse tamamının öldürüldüğü söyleniyor. Gerçekten de Erzincan'da bulunduğum sırada oradan geçmekte olan Ermeniler arasında neredeyse hiç Ermeni erkeğe rastlayamadım. Sürülmenin biçimi de kaba oldu. Örneğin Trabzon vilayetinden yapılan sürülmelerde insanlara sadece birkaç saat zaman verildi ve eşyalarını satmaları yasaklandı. 

… Benzer kabalık Sivas'taki Ermenilere de uygulandı. 

Ekselanslarınızın talimatları ve bildiğim kadar da, sürülen, suçsuz Ermenileri herhangi bir şekilde koruma hakkımız yok. … Yaptığım müdahaleleri bu nedenle talimat gereği dostça tavsiyeler ölçü ve sınırında tuttum ve böyle yaparken makamımı kullanmadım. Valiye bu onur kırıcı tutumun sürmesinin, Türkiye'nin saygınlığına ve yurtdışındaki tarafsız dostluklarına zarar vereceğine uygun olduğunu belirttim. Ardından bu tür olayların yabancıların Ermeni sorununa kolayca karışmasını sağlayacağını ve Türkiye'nin konumunun gelecekte yapılacak olası barış görüşmelerini gereksiz yere zorlaştıracağım vurguladım. 

Vali konuya bakışımı haklı buldu. Ancak sorumluluğun kendisinde olmadığını, kendisinin de ordu emri altında bulunduğunu söyledi. Yolların güvensiz oluşu vali tarafından bilinmesine rağmen Ermenilerin korumasız olarak gönderilmesini ordu emretmiş. 

Türk halkı içinde akıllı düşünen geniş çevreler, toprak sahipleri, bu kıyımı onaylamıyor. Ermenilerle birlikte çalışmış ve iyi geçinmiş olan bu çevreler "Ermeni Sorununu Çözme Sistemi'nin ekonomik ve politik tehlikelerini görmekteler. 
Büyük toprak sahipleri bana Alman hükümetinin Türk hükümetini Ermenilere karşı neden böyle davranmaya götürdüğünü sordular. Soru soranlar arasından çok saygın bir bey, eskiden Ermeni kıyımı yapıldığını, ancak bunun genelde sadece erkeklere karşı yapıldığını, şimdi ise Kuran'a da karşı gelerek binlerce suçsuz kadın ve çocuğa kıyıldığını söyledi. 

Bunu söyleyen kişi ayrıca bu kıyımın halk tarafından değil, sistemli olarak ve hükümetin, yani "Komite"nin emri ile yapıldığını özellikle vurgulayarak sözlerine ekledi. 
Burada vurgulanması gereken, Ermenilerin sürgün edilmesinin Alman hükümetinin ısrarıyla yapıldığı dedikodusunun kasten yayıldığıdır. Eğitimli Türk ve Ermeni çevrelerinde Prof. Rohrbach'ın Alman Şansölyesi'ne sunduğu bir raporda, Mezopotamya bölgesinde, Bağdat Tren Yolu güzergahında çekilen insan varlığı sıkıntısının kapatılması için Ermenilerin uygun bir öğe olduğu yer almış. Alman hükümeti bu rapor üzerine Türk hükümetini Ermenileri buraya göndermeye yönlendirmiş. 
Ermeni Devrim Komitesi ve Rus gizli görevlilerinin desteklediği yerlerde ayaklanmalar düzenlendiği ve buradaki ayaklanmaları düzenleyen suçlulara karşı her türlü sert önlemin alındığı da oldukça doğal. 
Eğer burada bir ayaklanma planlansaydı, bunun için en uygun zaman Rusların Erzurum önlerine 35 km kadar yaklaştığı Ocak ayında olurdu. Erzurum Garnizonu'nda o sırada birkaç yüz jandarma, çalışma taburlarında ise üç dört bin kadar işçi bulunmaktaydı. 
Kendi hükümeti tarafından baskıya uğrayan ve kötü muamele gören, yani başka bir milliyete ve başka bir dine mensup, hoşnut olmayan sınır halkının zafer kazanmış ve ilerleyen, üstelik aynı dine mensup, kendisini kurtarıcı olarak göstermiş ve sınırdaki Ermenilere çeşitli vaatler veren bir düşmanla birleşmesi bana esef verici geliyor, ancak bunu aynı zamanda doğal da karşılıyorum. 
Ancak kendisini uygar olarak niteleyen bir hükümetin hoşnut olmayan bazı halk kesimlerinin haklı olarak baş kaldıracağını öngörerek, gerek uygun askeri önlemler açısından olsun, gerekse hükümetin kuracağı siyasi görüşme açısından olsun, en başta, zamanında önlem almayıp, polis teşkilatı ve "çetelerin" (atlı ve gönüllü Türkler) kışkırtmalarına da kayıtsız kalmasını, hatta bu kışkırtmaları desteklemesi ni doğal görmüyorum. 

Böylece hükümet kendi halkının geniş bir kesiminin dizginini elinden kaçırmış, "misilleme çılgınlığı" ve ırk nefretiyle de halk yığınları arasında kızgınlık uyandırmıştır. Sonra aynı hükümet kendi kayıtsızlığından kaynaklanan durumdan doğan sonuçları cezalandırarak, bilerek ya da bilmeyerek ayaklanmalara neden olarak, tüm bir halkı ekonomik ve kültürel olarak yok etmeyi, ortadan kaldırmayı bir fırsat olarak görmüştür. 

Bu yok etmenin, burada olduğu gibi mümkün oluşu, on binlerce Ermeni’nin karşı koymadan kendilerini az sayıdaki Kürt ve çeteciye kıydırmaları, Ermeni halkının ne kadar az bir devrimci ruha sahip olduklarını ve savaşkan olmadıklarını kanıtlıyor. Ermeniler, özellikle şehirde oturanlar, o “doğunun Yahudileri” iş bilir tüccarlardır, dar görüşlü siyasetçidir, ancak tanıdığım kadar onların çoğu aktif devrimci değildir. 

Eğer bu insanlar aktif devrimci ve silahlı olsalardı, her koşulda kendilerini ölümün beklediğinin bilincinde olarak sayılarının da fazla oluşu nedeniyle, sürgünlere şiddet kullanarak karşı koyarlardı. 

Ancak karşı koymalar sadece bazı yerlerde, (Ermeni) Devrim Komitesi yönetiminin bulunduğu yerlerde oldu. Oysa göçe zorlamalar sırasında herhangi bir olay olmamış ve bu insanlar kaderine razı olarak kıyıma uğramıştır. Türk Ermenilerinin korkusu karşısında Türklerin duyduğu korku herhalde daha fazlaydı. 

Ermeni sorununun ele almış biçimi hükümet erkinin sorumluluk taşımayan ve sadece kendi çıkarlarını bilen insanların elinde bulunduğunu açıkça gösterdi. 
Üstelik en büyük mülki erkan olan vali de yaşanan aksamalardan ve karşılıklı katliamlardan rahatsız. O nedenle sürülecek Ermenilere yolculuğa hazırlanmaları için zaman veriyor. Onların yanlarına eşya almaları ve eşyalarını satmaları için izin veriyor. Dahası ürün, eşya ve değerli mallarını Ermeni kilisesinin korumasına vermesini onaylıyor, Şayet kimilerinin iddia ettiği gibi, bütün mesele bazı kötü niyetli kişilerin Ermenilerin malına, mülküne ve parasına el koyma 
gayreti olsaydı, bu izin verilmezdi. O dönemde Anadolu'da kabaca iki kesim vardı. Bunlar kendisini “ümmet” olarak görenler ve "gayrimüslimler", o nedenle "ırk" kavramından da, "ırk nefreti" kavramında da söz etmek mümkün değil. 

TEHCİRDE AKSAMALAR;

Tehcirde Aksamalar ... 

Pera, 19 Ağustos 1915 


İzmit'teki Katolikler öbür Ermenilerle birlikte sürgün edildi. 
Sürülenlerin durumu oldukça kötü ve özellikle de fakir olanlar daha büyük acı çekiyor. Çoğu anne çocuklarının çektikleri acıları daha fazla görmemek için onları nehirlere atıyor. Başka analar da çocuklarını kaçınılmaz ölümden kurtarmak ve bir parça ekmek satın alabilmek için yavrularını satıyor. Beş yaşına kadar olan çocuklar 5 Kuruşa, yani bir Marktan daha az bir miktara satılıyor. 15-20 yaş arasındaki bir genç kız ise 20 Kuruşa satılıyor. Özellikle gece bastırdığında evli kadınlara ve kız çocuklarına çirkin şeyler yapılıyor. 
Güvenilir bir şahit yağışlı bir gecede açıkta ve yerde yatan, çoğu çocuk yüzlerce ceset gördüğünü anlattı. Talat Paşa Tehcirin Düzgün İşlemesi İçin Çabalıyor İstanbul Büyükelçisinden Almanya Şansölyesine… Pera, 4 Eylül 1915 
Talat Bey birkaç gün önce de konuya ilişkin şu ifadeyi kullandı: “la question armenienne n'existe plus (Ermeni Sorunu yok)”. 

İmparatorluk hükümeti Ermenilerin yaşadıkları yerleri önceden belirlenen bölgelerle değiştirmek suretiyle sadece bir tek şeyi hedeflemektedir. O da hükümet karşıtı Ermeni milliyetçiliği yönündeki eylem ve girişimleri önlemek ve ortadan kaldırmak ile bir Ermeni devletinin kurulması girişimini ortadan kaldırmak olmasa bile daha çok bunu engellemektir. 
Talat Paşa, yaşanan aksamaları ve eksiklikleri inkar etmiyor veya savunmuyor. Talat Paşa - tam aksine - bunların telafisi için gereken emirleri veriyor ve dahası, rahatsızlık duyanlara, bu emirleri ilgili makamlara ileten yazışmalardan da birer kopya veriyor. Bir soykırım (?) için pek alışılmadık bir durum ... 

Bulaşıcı Hastalıklar Mısır Harekatı Yolunu Tıkıyor 

Halep Konsolosu Rössler'den Olağanüstü Misyonla İstanbul Büyükelçi Hohenlohe-Langenburg'a giden bir yazı var. ... Halep, 27 Eylül 1915 
Daha önce kimsenin görmeyeceği şekilde gerçekleşen teker teker sahneler, kısa zaman önce Halep'te halkın kendi gözleri önünde cereyan etti. O günden bu yana hükümet tedbirlerini, sürgün edilenlerin sürüleri büyük ölçüde Halep'ten geçirmeden götürülmesi yönünde almıştır. 
Aynı ayın 10'unda ve 12'sinde iki kafile geldi, her birinde 2000 sürülmüş kadın ve çocuk ile Ras ul Ain üzerinden buraya vardı. Öyle bir kafile idi ki ancak bir Wereschtschagin'in fırçası ile resmedilebilecek bir dehşeti andırıyordu. Jandarmalar, korkunç derecede zayıflamış ve ölümün defalarca yüzlerine yazılmış olan yaratıkları kırbaçlarla vurarak Halep'in sokaklarında tren istasyonuna doğru, onlara şehirde bir yudum su içmelerine ya da bir lokma ekmek yemelerine izin vermeksizin sürüyorlardı. 
Su ve ekmek dağıtmak isteyen şehir halkı bunu yapmaktan alı koyuldu. 
Bağdat treninin işletme müdürü bana dedi ki, hayatımda çok şey görmüş ve dayanıklılık kazanmış, ancak bu kafile gibi bir şeyin mümkün olabileceğini hayal bile edememiş. Bu kafile ona Hindistan'daki açlık resimlerini hatırlatmış. Cemal Paşa'nın sürgün edilmiş kişilerin fotoğraflarının çekilmesini neden bu denli katı bir şekilde yasakladığı buradan anlaşılıyor. 

Sürgün edilen kişiler arasında Eylül ayı başından itibaren günde ortalama 25 olan ölüm olayları, Eylülün ortalarına doğru hızlı bir şekilde 40, 60 ve fazla sayılara yükseldi. (Adı geçen ayın 26'sında ölülerin sayısı 110 kişiydi, aynı ayın 27’sinde ölü sayısı 95 kişi. Eylülün ortasından beri ölü sayısı 80’den aşağıya düşmüyor). Tüm sürgün kişilere kalacak yer sağlanamadığı için ölmek üzere olan kişilerin yollarda yattığı oluyor. 
Cenaze hizmetleri geri kalan her şey gibi kötü bir organizasyon ile yürütülüyor. Bana anlatılanlara göre, birkaç defa gömülecek vücutların mezara yatırılmak istendiği anda – onları tabuta koymadan gömüyorlar - hala yaşam belirtileri gösterdiği olmuş. 
Bir mezarın yakınlarında ölmek üzere olan iki kadın yatıyordu. Etraflarında mezarcı ve sokak çocukları durup ölüm anını bekliyorlardı ki, onları mezara koyabilsinler. Bu kadınların buraya nasıl geldiklerini sorduğumda şu cevabı aldım. Bir öküz arabasının üzerinde beş ceset tabutsuz üst üste yerleştirilip getirilmiş. Mezarcı görevini yerine getirmek isterken o beş vücuttan üçünün hala yaşadığını fark etti. Ölüm zamanının henüz gelmediği anlaşılan bir çocuk mezarlıktan 
uzaklaştırılırken ölmek üzere olan iki kadını burada bıraktılar. Bir gün önce 15 yaşındaki kızı mezara yatırmak isterken onun hala yaşadığını fark eden mezarcıyla da konuştum. Bu olayı bana kendisi de doğruladı. 

     Mardin ve civarı için buralı bir Alman tüccar tarafından bana aşağıdaki veriler teslim edildi. 
Veriler mağdur kişilerin akrabaları tarafından oluşturulmuştur ve muhakkak araştırılması gerekmektedir. Objektif olarak doğru olup olmadığı ancak gelecekte anlaşılacaktır. Ancak şüphe götürmeyen bir şey var, o da, Ermenilerden başka Hıristiyanların da bu takibe dahil edilmiş olmalarıdır. 

Yerler Nüfus İslam Ermeni Katolik Esk. Süryani Süryani Kat. Protest. Keldani 
Mardin 50,000 27,000 10,000 10,000 1,500 1,400 100 
Tell Armen 4,500 
Goliye 5,000 


Siirt'te (Bitlis vilayeti) ve Djeziret ibn Omar'da (Diyarbakır vilayeti) KaIdeler, Mardin'in kuzeyinde kalan Djebel et Tor'da bütün Hıristiyanlar yok edildi. 
Gecikmiş olarak burada duyulduğu üzere Mardin'de iki mutasarrıf görevden alınmış, çünkü hükümetin verdiği emirleri Ermenilere karşı uygulamayı reddetmişler. 

Şayet Osmanlı askerleri ve subayları izin vermediyse ve engellediyse, "soykırım kurbanı fotoğrafları" nereden çıkıyor? Acaba Emeni mezaliminde hayatını kaybeden Türkler olabilir mi? Bu sorunun cevabı çok kişiye ezberini bozdurabilir. 
Almanlar Mağrur, Ermeniler Mağdur, Çeteler Mazur Halep Konsolosu Rössler'in 

Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg'e gönderdiği… 

Halep, 8 Aralık 1915 

Ranke, "Dünya Tarihi" adlı eserinde Büyük Karl'ın Saksonyalılara yönelik uygulanacak politika konuşmasında: "Sert yasalara karşı direnç oluşur. Bu tür iç içe geçmiş olgularda bu hep yaşanır. Muhalefetin karşı çıkmasını önlemek için alınacak zorunlu gerekli önlem ve ilkeler kendiliğinden muhalefeti doğurabilir" der. 
Bu cümle Türk hükümetinin 1895 yılından bu yana iniş çıkışlı olarak Ermenileri kıyma politikasına uyarlanabilir. … Hükümet Ermenilere karşı tarihte ender rastlanır sertlikle önlemler aldı ve böylece üç bölgede direnişle karşılaştı: Fundacık'ta, Suadiye’de ve Urfa'da. 

Türklere Karşı Ermenileri Destekleyelim 

Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg, İstanbul Maslahatgüzarına Neurath’a… 
15 Ekim 1915, Berlin İnandırıcı belgelerden yola çıkarak, eğer maruz kaldıkları insanlık dışı muameleye bir an evvel dur denmedikçe, Ermenilerin yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları kesindir. 

Zaten Rusya-Türkiye savaşından bu yana doğu vilayetlerindeki yüzlerce Ermeni köyü Kürtler ve yasadışı milislerce yağma edildikten ve binlerce savunmasız Ermeni katledildikten sonra, Mayıs sonunda tüm Ermeni halkı bütün Anadolu vilayetlerinden ve ilçelerinden Bağdat yolunun güneyine Arap steplerine nakledilmesi kararlaştırılmıştır. 

Bu kural insanlık dışı bir sertlikle geçtiğimiz aylarda uygulamaya konuldu. Ermeni halkının askerlik çağı gelmiş tüm erkekleri orduya alınıp iç bölgelerin silahsız bir halde cephe gerisi yollarında yük taşıyıcıları ya da yol inşaatları işçisi olarak görevlendirildiklerinde, erkek koruyucuları ellerinden alınmış kadın, çocuk, hasta ve yaşlıları oturdukları yerlerden kaçırdılar; varlıklarına el koydular ve donanımsız ve yiyeceksiz, çıplak ayaklı, aç, hakaretlere maruz kalmış ve sürekli işkence ve tacize maruz kalarak, yüzlerce, binlerce sürü benzeri yığınlar halinde yüzlerce mil sürgüne sürüklendiler. 
Nakledilen kadın, çocuk ve yaşlılılardan neredeyse yarılarından daha azı varış noktalarına ulaşabilmişlerdir. Kızlar ve genç kadınlar Türk haremlerine ve Kürt köylerine kaçırılmışlardı. Oralarda Müslüman olmalarından başka çareleri kalmamıştı. Aynı şekilde, sayısız çocuk ebeveynlerinden alıkonulmuştur ve şimdi Müslüman olarak yetiştirilmekteler. 
Ermeni patriğinin istatistiklerine göre nakil ile karşı karşıya kalan vilayetlerde yaklaşık 1.200.000 
Ermeni yaşamaktaydı. 

Nüfusun bir kısmının dağlara kaçabildiği ve uzak bölgelerin nakledilmediği varsayılsa bile, yine 
de geriye nakle ve katle maruz kalan yaklaşık bir milyon Ermeni Hıristiyan kalıyor, üstelik mezheplerine de bakılmaksızın Gregoryanlar, Katolikler ve Protestanlar. 
İçerideki, neredeyse tamamıyla Ermenilerin elinde bulunan ticaret ve zanaatkarlık yok edilmişti. İstanbul (yaklaşık 180,000), İzmir (28,000), Adana ve Ermeni bölgelerinin muhitinde bulunan ve şimdiye dek nakil işlemine maruz kalmayan diğer şehirlerde ticaret ve zanaatkarlıkla uğraşan Ermeni nüfusun göç ettirilme hazırlıkları, Almanya'yı son derece yakından ilgilendiren, Türkiye'nin ekonomik gelişimi için vahim sonuçlar doğuracaktır. 
Ülkeyi tanıyan uzmanların yargılarına göre Türk ve Yahudi halklarının Ermenilerin bıraktığı boşluğu doldurmaları onlarca yılı alacaktır. 
Bizim vicdanımızı rahatsız eden, birer Hıristiyan olarak Alman halkına, Türkiye'nin müttefiki olarak söz konusu olaylar karşısında yükleneceği sorumluluktur. 
Ayrıca erkeklerin askere alınmasıyla korumasız ve aç kalan sadece Ermeniler değil, bütün Anadolu'ydu. Bu durumun getirdiği mahsurları Türkler çok uzun süredir yaşıyordu, bilhassa çevresinde Ermeni olanlar. 

Cemal Paşa Tehcirin Düzelmesi İçin Devrede 

Olağanüstü Misyonla İstanbul'da Bulunan Büyükelçi Wolff-Metternich'ten Alman Şansölyesi Bethmann 

Hollweg'e… Pera, 9 Aralık 1915 

Bu kez bilerek üçlü yönetimin üyelerinden birine değil, baş vezire gittim, çünkü onun Ermeni takibini onaylamadığını biliyordum. Gerçi baş vezirin Ermeni takibini sonlandırma gibi bir gücü yok, ancak düşüncelerimi arkadaşları karşısında değerlendirme arzusunda olacaktır. 

Hıristiyanlık Elden Gidiyor! 

İstanbul'da Bulunan Büyükelçi Wolff-Metternich'ten Alman Şansölyesi Bethmann Hollweg'e…Pera, 24 Ocak 1916 Samsun Konsolos Yardımcısı Kuckhoff’un verdiği bilgiye göre, ki bu bilgi öbür taraflarca da doğrulandı, Karadeniz bölgesinin çeşitli ilçelerinde Ermenilerin kısmen ikna yoluyla kısmen de tehditle geniş çapta İslam'a geçmeleri sağlanmış. 

Öbür yandan da çok sayıda Ermeni, cezalardan ve sermayelerinin ya da mülklerinin ellerinden alınmasını önlemek için kendiliğinden İslamiyet'e geçmeyi kabul etmişler. Ancak bu süreç yetkilileri ikna etmemiş ve İslamiyet’e geçen bu kişileri yine de sürmüşler. 

Ermeni Patriği Aralık ayının ortalarında bana, Anadolu’da sürülen Ermeni ailelerinin eşi ölmüş ya da kayıp olan bayan üyelerini İslam'a geçmeleri için gruplar halinde Müslüman köylere dağıtıldığını iletti. 


***