İnal BATU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnal BATU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ocak 2016 Cumartesi

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 13





ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 13


EKLER 
EK-1 

İnal BATU ile Yapılan Röportaj ;

16.04.2007 tarihinde Hatay Milletvekili Emekli Büyükelçi Sn. İnal 
BATU ile “ Ermeni Meselesi ve ASALA ” üzerine T.B.M.M ‘deki ofisinde 
yapılan röportaj metni asagıda sunulmustur. 

Z.K.: Ermeni Sorununun bu kadar gündemde tutulması ve ASALA cinayetleri hakkında düsüncelerinizi sorarak röportajımıza baslamak istiyorum, görüsleriniz nelerdir, aktarabilir misiniz? 

İ.B: Ermeni sorunu bizim devekusu gibi yıllarca basımızı kuma sokup, uzaktan izledigimiz bir sorundur. Sorunun kökeninde Osmanlı’nın uyguladıgı tehcir vardır. Bunun da öncesinde Ermenilerin döktügü Türk ve Müslüman kanları var. Malum Osmanlı amansız bir savaş içerisinde sınır güvenligini saglamak için devlete isyan etmiş olan Ermenilere tehcir etmeye karar veriyor ve neticesinde kanlı hesaplasmalar oluyor. Her iki taraftan da çok insan ölüyor. 

Soykırımla ilgisi yok. Soykırımın tanımı, Birlesmiş Milletlerin 1975 sözlesmesinde açıkça yer almaktadır. Bu tanıma göre yapılan soykırım degildir. Niye mesele bugünlere kadar gelmistir? Ermeniler de aynı Yahudiler gibi dünyanın her tarafına yayılmış iyi örgütlü cemaatlerdir. Asimile olmamaları için her azınlık gibi birbirlerini çok tutuyorlar. Çok zengin oluyorlar, çok beceri sahibi insanlar, iyi okumuslar. Bir tek ortak davaları var, o da soykırım iddiaları. Ben bir diplomat olarak 1961 yılında Dısisleri Bakanlıgına girdim. 1972 yılı sonunda ilk ASALA cinayeti islendiginde hayretler içerisinde kalmıstım. Herhalde bir kindar bir meczubun isi demistim. 

Ciddiye almamıstım. Amerika’da Afrika’da bulundum. Birçok Ermeni arkadasım vardı. Bir anımı anlatayım. Afrika’da parasız kalmıstım. Kimden ödünç para alayım diye düsünürken, bir Ermeni tüccar sahip çıktı. Sonra maasım gelince ödedim. Yani Ermenilerle gayet dostça iliskiler içerisindeydim, onlarla Türkçe konusurduk ve bu Türkçe konusan insanlarla dostça konusurduk. 

İsin özü davalarını yasatmak için, toplanmış zengin, etkili Ermeni cemaatleri vardır ve bunları kısmen oy hesapları ve kısmen de davaya inandıkları için destekleyen politikacılar vardır, sonuçta iş çığ gibi büyümüstür. Ve o politikacılar meseleleri kendi parlamentolarına getirip soykırım yoktur demek suçtur denen bir yasayı geçirtiyorlar parlamentolarında. Avrupa Birligine hazırlık çalısması var bu çerçeve içerisinde. Bütün Avrupa’da suç haline getirme hazırlıkları var. ş 
büyüyor. Hem yayın yoluyla hem propaganda yoluyla kitleleri etkilemekte bizim çok önümüzdeler ve çok daha basarılı olmuslardır. Davaları budur. Ama yavaş 
yavaş Türkiye de isin önemini ve vahametini anlıyor, ben buna 3T diyorum; 
davayı “ Tanıtma, Tazminat ve Toprak ”. ASALA terörü ile Ermeniler birinci 
asama olan “Tanıtma” asamasını geçtiler. Simdi “ Tazminat ” konusunda yol 
aldılar. Amerikan mahkemelerinde “ Toprak ” konusunda da mutlaka 
hazırlıkları vardır, toprak talebinde bulunmak açısından. Ermenistan 
Cumhuriyeti kuruldu, diasporadan gelen sadakalarla yasıyorlar. Ermenistan 
da neredeyse bir düsman ülke gibi sınırlarımızın ötesinde, her türlü uzlasma 
önerilerini reddediyorlar. Bu arada, Türkiye önemli gelismeler kaydetti, Türk 
diasporası güçlenmeye basladı ama maddi kaynaklar açısından ise 
yetersizdir. Bu arada belirtmek gerekir ki, Washington ve Newyork Türk 
diasporaları kavgalıdır. 

Z.K.:ASALA ile ilgili görüslerinizi paylasır mısınız? 

İ.B.: Terörde, silahlı propaganda denilen bir kavram vardır. Türkiye’de de 
12 Eylül döneminde Silahlı Propaganda Birligi diye bir terör örgütü vardı, 
örnegin. Yani silah yoluyla davalarını tanıtmak. ASALA bununla baskı yaptı 
ama garip bir tesadüf degildir. ASALA’nın faaliyetleri, Kıbrıs Harekatıyla 
baslar. Eş zamanlıdır. Kıbrıs’ta ben diplomattım, çok yakından tanık oldum. 
ASALA’yı Kıbrıs Rum kesiminin nasıl destekledigini bizzat gördüm. Onlara 
nasıl lojistik destek verdiklerini gördüm. Pasaport verdiklerini, aynı Öcalan’a 
verdikleri gibi. Öcalan nasıl Rum pasaportuyla yakalandı, ASALA katilleri de 
Rum pasaportuyla yakalandı. Mesela Kıbrıs’a geliyorlardı, dinleniyorlardı, 
Rum pasaportu alıp cinayet isliyorlardı. Ermenilerin öldürdügü ilk diplomat 
çok yakın arkadasımdı. Diplomatın ölümü Ermenilere ilham kaynagı oldu. 
Bunun ASALA ile falan ilgisi yoktu. O bir meczup ihtiyardı. Ancak, Ermenileri 
dost sayan aynı benim gibi bir diplomatımızı öldürmüslerdir. Hunharca 
öldürdüler. Onun yarattıgı tepkiler ASALA’ya ilham kaynagı oluyor. Biz bir 
örgüt kuralım diyorlar. Kıbrıs ve Yunanistan onlara destek oluyor. ASALA, 
Türkiye’nin kendi mücadelesiyle ortadan kalkıyor ve yerini PKK’ya bırakıyor. 
Aynı model yani. Aynı Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye’nin düsmanı. Bu sefer 
PKK’yı desteklemeye baslıyorlar. Sırf Rumlar ASALA’yı yarattı demiyorum. 
ASALA cinayetinin yarattıgı geniş tepkiler onlara ilham kaynagı olmustur. 
Tanıtma dedim ya, onu silahlı propaganda ile yapmaya basladılar. Bu da bir 
tanıtma yöntemidir. Siddet ve kan dökerek bu insanları kendi davasıyla bir 
ilgisi olup olmadıgına bakmadan bilmem neredeki bir Türk Büyükelçiligi’ne 
katliam yapmıslardır. Halbuki ne alakası var onların soykırımla. Silahlı bir 
propaganda örgütüdür ASALA. 

Z.K.: ASALA’nın CIA ve KGB tarafından kurulup desteklendigi konusunda görüsleriniz nelerdir? 

İ.B.: Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan dogrudan dogruya ASALA’ya destek vermisler dir. Düsmanımın düsmanı benim dostumdur teorisine göre. Yaralılara bile kendi elleri ile bakmıslar iyilestirmislerdir. Aynı sonraki yıllarda PKK’ya yaptıkları gibi. Büyük gizli servislere geldigimizde süper devletler dünyadaki her gücü kontrol altında tutmak isterler, bir kere bu bir prensiptir. 

Süper devletler, bir ölçüde ngilizler, Fransızlar dünyanın neresinde olursa 
olsun güçleri ellerinde bulundurmak isterler. slerine geldigi ölçüde de 
desteklerler. Bir kart’tır bu, nasıl PKK kartını kullanıyor birçok devlet, hepsi de 
kullandı hala kullanıyor. Kime karsı Türkiye’ye karsı ve ran’a karsı Amerika 
kullanmaktadır. PKK, o apayrı bir konu. Onu ayrı konusmak gerek. Süper 
güçler mutlaka, etkili gücü, bu siyasi güç olabilir, siyasi parti olabilir, sivil 
toplum kurulusu olabilir, terör örgütü olabilir, hepsinin içine girip kontrol etmek 
isterler. KGB’nin ve CIA’nın ASALA’ ya yaptıgı budur. Ben sunu demek 
istemiyorum. CIA ve KGB Türk Diplomatlarını öldürülmesi için talimat verdiler 
demiyorum. Bu konuda bilgim yok. Ama mutlaka bu konunun içine 
girmislerdir. 

Z.K.: ASALA’nın Ermeni sorunundaki yeri nedir? 

İ.B.: ASALA 3T planının bir asamasıdır. Gerek kendi içlerindeki bölünmeler 
gerek antipatik olmaları ve ayrıca davaya zarar verdiklerini düsünerek silahlı 
propagandaya son vermislerdir. Ama ne yapmaya basladıklarını her gün 
görüyoruz, parlamentolara teklifler vererek, kararlar çıkartarak kitaplar 
yazarak, ana amacı tekrar ediyorum: Ermeni toplumlarına kisilik kazandırmak 
ve bir kimlik bunalımından kurtarmaktır. Ermenilerin hedefi asimile olmadan 
bu dava etrafında toplanmaktır. 

Z.K.: ASALA’nın PKK içerisinde faaliyetlerine devam ettigi yönünde 
görüsler var, sizin bu konu hakkındaki düsünceleriniz ve eklemek 
istedikleriniz nelerdir? 

İ.B.: ASALA diye bir örgüt artık su an yok, ancak esas olarak, zamanında 
ASALA’yı destekleyenler simdi PKK’ yı destekliyordur. PKK’ya Ermenilerin 
sempati duyduklarını düsünüyorum. 

Z.K.: Deneyimli ve basarılı bir diplomat olarak katledilen diplomatlarımız 
için neler hissettiniz, gerekli ilgiyi ve tepkiyi milletçe gösterebildigimiz 
hususunda düsünceleriniz nelerdir? 

İ.B.: Her cinayetten sonra yüregimiz yanmıstır. Hepsi çok kıymetli 
arkadaslarımızdı. Senede bir defa anılırlar o kadar. Tabii ki yeterli degil. Son 
olarak, sunu da ifade edeyim, Kıbrıs’ta diplomat iken bana karsı ciddi bir 
suikast girisiminde bulundukları bilgisini aldım. 

Z.K.: Ermeni sorunu ile ilgili olarak herkesin bu konuyla ilgilendigi ni, ama asıl ilgilenmesi gerekenlerin tarihçiler oldugu ve belgeler in kullanılması gerektigi yönünde görüsler bulunmaktadır. Siyasetçilerin bir adım geride durmaları gerektigi yönünde görüsler vardır. Siz bu konu hakkında ne düsünüyorsunuz? 

İ.B.: Hayır, hayır, sadece bilimsel savaş degil, siyası savastır. Çünkü siyasetçi ler var bizim karsımızda. Fransa’da bizim canımızı acıtan kim? Fransız Siyasetçileri. Avrupa Birligi, Almanya’da kim? Siyasetçiler. Arjantin ve Amerika’da kim? Yine siyasetçiler. Bilakis siyasetçiler daha da faal olmalılar. Tam tersine siyasetçiler öne geçmeli. Bilimsel bir komite kurulmalı. Ermeniler bilimsel komiteyi zaten reddetmislerdir. 

Z.K.: Verdiginiz degerli bilgiler ve yogunlugunuz içerisinde zaman 
ayırdıgınız için çok tesekkür ederim. 

İ.B.: Ben Tesekkür Ederim. 

EK-2 

Doç.Dr. Hasan OKTAY ile Yapılan Röportaj

09.04.2007 tarihinde Doç. Dr. Sn. Hasan OKTAY ile “ Ermeni meselesi ve ASALA ” Üzerine Ankara’da yapılan röportaj metni Asagıda sunulmustur. 

Z:K : Kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? 

H:O : Doç.Dr. Hasan OKTAY, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ögretim Üyesiyim ve bir dönem ASAM (Avrasya Stratejik Arastırmalar Merkezi)’ da Ermeni Masası Baskanlıgı yaptım. 

Z.K: Asıl konumuz ASALA’ya geçmeden evvel, Ermeni meselesi 
hakkında bilgi verebilir misiniz? 

H.O: Türkiye’ de ve dünyada Ermeni meselesi denilince maalesef sözde 
soykırım tartısmaları gündeme getiriliyor. Türk ve Ermeni kelimeleri bir araya 
geldiginde akla güzel seyler gelmeli, 1000 yıla gölge düsmemeli idi akla 
soykırım degil de, baska seyler gelmeli idi. 1000 yıl bir kenara itilip son 10 
yılda, 20 yılda yasananlar yüzyıllara damgasını vurmamalıydı. Son 10 yılda 
20 yılda yasananlar o kadar acıdır ki iki toplum da, bu iki isim etrafında güzel 
seyleri hatırlamak istememektedirler. 

Z.K: 1915’ de ne oldu? Ermeni tehciri hakkında bilgi verebilir misiniz? 

H.O.: Ermeniler Anadolu’da güven telkin eden bir topluluktu, ne oldu da 
" Sadıka-i Millet" tehcir edildi. 1915’te Osmanlı Devleti, ne oldu da sadık millet 
dedigi Ermenileri göç ettirdi. Ermenilerle, Ermeniler adına siyaset yapanları 
ayrı tutmak gerekir. Bunu anlamak için öncelikle Ermeni toplumu kendi içersin de ikiye ayırmak gerekir. Birincisi Ermeni komitecileri, ikincisi de Ermeni toplulugudur. Ermeni meselesi aslında kilise etrafında Ermeni cemaati örgütlenmesidir. Ermeni örgüt ve komitecilerinin, kilise cemaati ve Ermenilerin yapısını bozma gayretidir. 19. yy’ın baslarındaki Fransız ihtilali ile birlikte "Romantik Milliyetçilik Akımı" ayrılıkçı harekete dönüstü, zamanla taraftar bulmaya basladılar. Ermeni terörü denilince, Ermenilerin Ermenileri öldürmesi akla gelmektedir, gelmelidir. lk Ermeni örgütlenmesi Ermeni cemaatine karsı yapıldı, önce bunu tespit etmek gerekir, bunu tespit etmezsek süreci iyi anlayamayız. Ermeniler üzerindeki otoritenin yok edilmesi için ilk olarak Ermeni din adamları, avukatlar, doktorlar, tüccarlar hedef alındı.1 Sonrasında ise çeteceliler ve komiteciler, Ermenilere yaptıkları isleri de mal ettiler, Avrupa devletleri ise bunu iyice kıskırttı, böylece içislerimiz de karıstırılmış oldu. Bu yapılanlarla, Reform, Özerklik ve nihai olarak Bagımsız Devlet hedeflenmekte idi. 
Bunun üzerine Osmanlı mparatorlugu toprak bütünlügünü korumak haklılıgı içerisinde Ermenileri tehcire tabi tutmuş ve bu noktada Ermeni bilinci 
ve Ermeni kültürü ciddi bir kesintiye ugramıstır. Ermeni insanında Osmanlı 
Devletine karsı bir kırılma meydana geldi. Ermenilerin göç ettirildikleri 
yerlerde Osmanlı’nın kontrolünün olmaması nedeniyle, Ermenilere Avrupa 
Devletleri ve Rusya kucak açmıs, nüfus kaygıları nedeniyle Ermeniler, 
Fransa, talya ve ABD gibi ülkelere götürülmüslerdir. Bu durum topraklara 
özlem duygusunu gelistirdi, bu duygu istismara açık bir duyguydu ve 
Osmanlı’dan genç Türkiye Cumhuriyetine geçiş sürecinde kullanılmak 
istenmistir. Avrupa devletleri, bu konuyu kasımıslar ve kontrolsüz güç haline 
dönüstürmüslerdir. Sürekli olarak Ermeni bilinci canlı tutulmaya çalısılmıs, bu 
da Ermeni toplumu içersinde yeni bir bilinç insasını dogurmus, gerekli 
psikolojik ve eylem altyapısı olusturulmustur. 

1 Daha Fazla Bilgi için Bkz. Recep Karacakaya, Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, İstanbul, 47 Numara Yayıncılık, 2006.  

Z.K.: Sanırım ASALA ile olan baglantı da bu noktada ortaya çıkmaktadır. 

H.O.: Evet, ASALA ile baglantı bu noktadan itibaren kendisini göstermektedir. 
Kimlik ve psikolojik kırılma, Ermeniyi kontrolsüz bir güç haline dönüstürmüstür. Bu da uluslararası güç odaklarının müdahale edebilecegi bir atmosferdi. 1917-1945 yılları arasında baktıgımızda, Ermenilerin bir örgütlenmeye dogru gittigi gözlemlenmektedir. Aslında kin ve nefret duygularının birinci kusak Ermenilerde olmadıgı hatta Türkiye’ye tekrar dönmek isteklerinin oldugu, 2.kusaklar da bu istegin daha azaldıgı, 3. kusak Ermenilerde ise bunun artık intikam ve kine dönüstügünü söyleyebiliriz. 
1923’ te devlet sürecine giren Türkler ile eskiden problemleri olan topluluklar hesaplasmaya girmislerdir. Geçmisi Türkiye unuttu, ancak Ermenilere Ermenilerden çok diger devletler unutturmadı, günümüze kadar gelen ve halende sürecek olan asıl hesaplasma Ermeni toplumu ve Türkiye üzerinden çıkar saglamaya çalısan gizli güçler tarafından gerçeklestirilmektedir. 

Z.K : ASALA terör örgütünden bahsedebilir misiniz? Sonuçta basarılı 
olmuslar ve dünyanın dikkatini çekmislerdir. Basarılarının aslında 
kendilerine ait olmadıgı, ASALA'nın CIA ve KGB tarafından desteklendi gi görüslerine katılıyor musunuz? 

H.O.: ASALA'nın yaptıgı eylemler nitelik ve malzeme açısından incelendiginde muhakkak uluslararası güç desteklidir. KGB’nin Ermeniler üzerinden komünizm propagandası yapmayı, CIA’nın ise Ermeniler üzerinden SSCB’ye karsı casusluk faaliyetleri yürütmeyi hedeflediklerini düsünürsek, Ermenilerin neden desteklendiklerini de anlayabiliriz. 2 ülke arasındaki çekisme de ASALA’yı dogurmustur. ASALA, 20 Ocak 1975'te, Lübnan'da, Bekaa'da kurulmustur. 1960’lardan itibaren ASALA gündeme getirildi. 1972 yılında Türk büyükelçimizin öldürülmesi ile faaliyetlerine basladıkları görülmektedir. 
ASALA’nın eylemlerine bakıldıgında tek basına eylem yapamayacaklarını görmekteyiz. ASALA örgütü kurulup eylemler yapıldıgında dahi, Ermeni milleti tarafından bilinmiyorlardı. Örgüt üyeleri Bekaa’da egitilmislerdir. 40 eylem bittikten ve egitimler tamamlandıktan sonra uluslararası güçler sahneden çekilmistir ve Ermeniler’e teslim edilmistir 

Neden Ermeni tehcirinden 50-60 yıl sonra ASALA ile Ermeni terörü baslamıstır? Neden bu kadar sene aradan geçtikten sonra bu tür kanlı eylemler yapılmıstır? Bu noktada, ASALA terörünün Kıbrıs harekatından sonra baslamasını ise dikkat çekici buluyorum. Türkiye’nin Kıbrıs’ı alması istenmiyordu. Uluslararası güçlerin bu durumu göz ardı etmeyecegi düsüncesindeyim. Kıbrıs alındıktan sonra eylemlerin daha çok arttıgı görülmektedir. Ermeniler kıskırtılmıstır. 1915’lerde meydana gelen olay neden 1974’ de ortaya çıktı? düsündürücüdür. 
1980’lerden sonra dünya 2 kutuplu düzenden çıkmış 1990’lara dogru Rusya havlu atmıstır. Bu yeni dönemde ABD güç kazanmıstır. ASALA’ ya artık ihtiyaç kalmamış ve ASALA Ermenilere teslime edilmistir. 

Uluslararası güçlerin ne yapacagını önceden kestirmek, bilmek mümkün degildir, bunu bilemedigimiz için de birçok olay aniden meydana gelmektedir. Örnegin en son Malatya’da meydana gelen olay. Bu tür bir eylem 3 Çocugun tek basına yapabilecegi bir eylem degil. 

Terör safhasının bitirilerek, ikinci safhaya geçildigi düsüncesindeyim. 

Yeni açılımlar pesindeler, dünya parlamentolarında karar alma asamasına 
geldiler. Dünyada terör denilince artık herkes aynı seyi anlıyor ve terör artık 
kabul görmüyor. Yeni açılımda Ermeni soykırımını dünya parlamentolarında 
kabul ettirmek ve Türkiye’yi mahkemelerde mahkum ettirmek istiyorlar. 
Bunun sürecegini inanıyorum ve birilerinin bunu organize ettigini düsünüyorum. 

Z.K.: Psikolojik olarak Türkiye’yi sarsıp soykırım yaptık dedirtip final 
sahnesini mi oynamak istiyorlar? 

H.O.: Evet mümkündür. Önümüzdeki dönemde karsılasacagımız senaryolar 
bunlar, amaç kurtuluş savası ruhumuzu bölüp parçalamak. Ayrıca, bu sıralarda, bazı büyükelçilerimiz tarafından öne sürülen Türkiye’de kendi kendimizi mahkemeye vermek gibi bir egilim var. Kendi kendimizi mahkemeye vererek haklılıgımızı savunmamalıyız. Ermeniler bir sey iddia ediyorsa, ispatlamak istiyorsa kendileri mahkemeye gitmelidir. Türkiye’nin Lahey Adalet Divanına gitmesinden bahsediyorum, bunu yaparak pesinen bazı seyleri kabul etmiş gibi oluyoruz. Böyle bir problemimiz var. 

Z.K.: ASALA terörünün Türkiye-Ermeni iliskilerine etksi naslı olmustur ? 

H.O.: ASALA vasıtası ile bizler Ermeni sorununu ögrendik. Ancak sunu da 
unutmamak gerekir ki ASALA varken Ermeni devleti diye bir devlet yoktu. 
Ermeni devleti 1992 yılında kurulmustur. Dolayısı ile ASALA üzerinden bir 
devlet politikası güdülmesi çok yanlış bir tutum olur. Terör örgütünün bu 
kadar kompleks bir eylem yapma sansı yoktur. Bu örgüt organize edilmiş 
ve örgüt üzerinden hesaplasmalar yapılmıstır. Verecekleri mesajlarıda 
vermislerdir. Daha sonra ise örgütü delil karartmak için Ermenilere teslim 
etmislerdir. 

Z.K.: ASALA terör örgütünün kurulmasında ve eylemlerinde, birinci 
etken olarak veya destekleyicileri arasında kimi veya kimleri 
görüyorsunuz? 

H.O.: Yarı yarıya KGB ve CIA, etkinlikleri ise zaman zaman degisir. Aslında 
organik bir örgüt yoktur. KGB ve CIA eylem yapmış , ASALA üstlenmistir. 

Z.K.: ASALA eylemlerini yurtiçinde degil de yurtdısında ve 
diplomatlarımıza yönelik yapmıstır, sizce bunun nedeni nedir? 

H.O.: lk neden uluslararası dikkatleri üzerlerine çekmekti, Türkiye’deki 
Ermeniler zaten bu ise karısmamıslardır ki! Türkiye’de Esenboga’da olmustur, onun da faili yakalanmıstır, hızlı bir sekilde de idam edilmistir, konu konuyu açıyor ama, idam edilmese örgütün bütün baglantıları ortaya çıkabilirdi. Hatta bu çocuk itirafçı olacaktı. Çözümleme maalesef yapılamadı. Türkiye’de tek eylem denediler, onun dısında ise Türkiye’de farklı isimler altındaki örgütlerde Ermenilerin oldugunu görmekteyiz. Orhan Bakıryan T KKO örgütünü kuran isimdir. Bunu da ek bilgi olarak vermek isterim, T KKO daha çok etnik kökene dayalı bir örgüt oldugu için Ermenilerin de yogun bir sekilde oldugu söyleniyor. 
ASALA eylemlerine karsı Türkiye’deki Ermeniler’in ciddi tepki verdikleri 
bilinir,Taksim meydanında Ermeni bir vatandasmız tepkisini kendini yakarak 
göstermiş ve ölmüstür, Türkiye ‘de Ermeniler kendilerine destek ve ortam 
bulamamıslardır, aksine tepki almıslardır. Burada ayrım iyi yapılmalıdır, 
Ermeniler ayrı ASALA ayrıdır. 

Z.K.: Peki Türkiye herhangi bir yaptırım uygulamış 
mıdır? 

H.O.: Ermenistan bagımsızlıgını ilan edince, ilk tanıyan devlet Türkiye 
olmustur. Tanıdık, ancak diplomatik bağ kurulmadı. Ermenistan kurulur 
kurulmaz Azerbaycan ile Karabağ sorunu yasadı ve savaş oldu. Ermenistan 
Karabag’ı aldıgı gibi yedi tane yerlesim merkezini ele geçirdi, ardından Hocalı 
Katliamı oldu. Bu gelismelerin ardından Türkiye Ermenistan sınır kapılarını 
kapattı, isgali gerekçe göstererek ve sart koyarak. Bu sıralarda Oskanyan ile 
Azerbaycan Dısisleri Bakanı yaklasık yirminci görüsmelerini yapıyorlar, benim tahminime göre söyle bir sonuç çıkabilir. Ermenistan isgal ettigi yerlerden çekildikten sonra hemen sınır kapılarını açarsak sorunların yüzde altmısı çözülür kanaatindeyim. 

Sunu da belirtmek isterim, burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus ise; Mayıs ayında seçimler olacak, Karabağ konusunda Ermeni halkı kendi iç dünyasındaki gerçekleri hazmedemiyor, yük oldugunu düsünüyorlar. 
Türkiye bunu kullanmalıdır. Ermeniler sınır kapılarının açılması yönünde 
büyük çaba sarfediyorlar. Türkiye Karabağ iktidarını sona erdirilip normal bir 
iktidarın gelmesi yönünde çalısmalar yapmalıdır. Sınır kapılarının kapalı 
tutulmasını faydası bir yaptırım gücü olusturmaktır. Bir bilgi olarak söyleyim, 
Azerbaycanın Ermeniler ile yıllık ticareti 150 milyon dolardır, neredeyse 
Türkiye’ni iki katıdır. 

Z.K: Ermeni sorununun Parlamentolarda kabulü nereye dogru gidisin 
isareti, bunu nasıl yorumluyor sunuz? 

H.O.: Tekrar ifade ediyorum. Ermeni sorunu Ermeniler ile degil, Ermeniler 
üzerinden çıkarları olanlarındır. Strateji belirleyip bu yolda adım adım ilerliyorlar, böyle bir açılım var, bizim yapmamız gereken bu açılımları sekteye ugratmak ve karsılık vermemizdir. Parlamentolar nezdinde bu konuyu kabul eden devletler ile bizim birebir dayatmamız gerekmektedir. Uruguay’dan baslayarak niçin kabul ettiniz ? gerekçeleriniz nelerdir ? seklinde ve dahası geri çekmeleri yönünde Türkiye ne yapılması gerekse onu yapmalıdır. Neticede parlamentoda alınan bir karardır, degistirilebilinir. 

Ayrıca, hangi parlamento bu kararı çıkarırsa çıkarsın biz bunu tanımıyoruz, karar alan devletleri de simdiden ikaz ediyoruz seklinde deklarasyon yayınlanmalıdır. Yine, Ermeniler ile önümüzdeki dönemde atılacak yeni adımlarda onlardan önce haberler yapmamız gerekecektir. 

Z.K.: Ne gibi haberler? 

H.O.: Ben Ermeniler’i Üç’e ayırıyorum. 
Birincisi, Diaspora Ermenileri, 
İkincisi  Ermenistan Ermenileri, 
Üçüncüsü Türkiye Ermenileri
En yakın gördügümüzden baslayarak iliskileri çok saglam tutmalıyız ve bunu bütün dünyaya göstermeliyiz. Yani dünya ülkeleri halen Türkiye’de Ermenilerin çok zor sartlarda yasadıklarını hatta Türkiye’de hiç bir Ermeni nin yasamadıgı nı düsünmektedirler. 
Bu Düsünceler yok edilmelidir. 
Bunun içinde Türkiye Ermenilerini çok daha cesur hale getirmek gerekmektedir. Diaspora Ermenilerinin lehte görüş bildirmeleri için onların da önünü açmamız gereklidir. Ermenistan ile ise, paket program koyup onu açıklamak sureti ile iliskilerimizi düzenlemeliyiz. 

Z.K.: Türkiye Dısisleri ve sivil toplum örgütlerinin ASALA’ya bakış 
açıları ve önerileri ne yöndedir? 

H.O.: Dısislerimizin bu konuya daha çok duygusal yaklastıkları düsüncesindeyim. Neticede 40 tane çok kıymetli mesai arkadaslarını kaybetmislerdir. Daha çok duygusal ve tepkisel yaklasım sergilemislerdir. Dısisleri bu konuda biraz soguk ve geri duruyor, benim tesbitim bu sekildedir. Konu ötelene ötelene bugünlere gelindi. 22 Subat’ta Ermeni Patrigi ile bir görüsme yaptım onun ifadesi su: ” Türkiye’de Cesur kararlar alabilen siyasi ve bürokratlara ihtiyacımız var ”. Rahmetli Alparslan Türkeş vefatından önce Petrosyan ile görüsme yapmıstır, bu görüsmeler iliskileri bir noktaya getirmistir, vefatıya birlikte ve Petrosyan devrilince görüsmeler bitmistir. 

Türkiye ile Ermeniler arasında aslında çözülemeyecek hiç bir problem yoktur. 
1915’deki olaylar her iki taraf içinde acıdır. Haklılıgımızı haksızlıga dönüstürme den uluslararası platformlarda çözüm yollları aranmalıdır. Tarihi belgelerle iyi duyguları harekete geçirerek atılımcı hareketler yapılmalıdır. Osmanlı İmparatorlugu’nda Hırıstiyan, Ermeni, Yahudi, Müslüman bir arada yasardı. Avrupa 16.y.y’da kendi varlıgını ortaya koyunca Osmanlı İmparatolugunu parçalama yoluna gitti. Fatura da Ermeniler’e çıktı. Ermeniler aslında bunun farkıdalar. Aynı metod simdi Türkler ile Kürtler arasında uygulanmaktadır. 

Z.K.: Tehcirin 100. yılında eylemlerin olabilecegi yönünde görüsler 
bulunmaktadır? Katılıyor musunuz? 

H.O.: Muhtemel olabilir, çabalar sarfediyorlar. Türkiye’de bu gayretsizligini 
devam ettirirse neticede Allah çalısana verir. Maalesef Türkiye kurumlar 
arasında bile bir konsorsiyum olusturma da dahi bir birliktelik saglayamamıs, 
çatlak sesler çıkmaktadır. Bu konuda ciddi çalısmalar yapılmıyor. Günü 
gününe takip yapılmıyor. Bunu yapamazsak 2015 yılında Ermeniler ve 
Ermeniler üzerinde hesaplar yapanların kazanım sansları yüksek olacaktır. 

Benim önerim 100. yılda Ermenilere çagrı yapılıp Türkiye’de yasayabilirsiniz, gelebilirsiniz mesajı vermek seklinde olur du. Bu iyi bir açılım olabilir, dolayısı ile Ermeniler’in iddialarının bir çogu da bertaraf edilmiş olur. Ayrıca, Ermeniler ile siyasi iliskilerimizi Türkiye’nin kontrolünde ciddi manada çözmeye çalısırdım. 

Z.K.: Ermenilerin gelmelerinde bir sakınca yok mu sizce? 

H.O.: Bunda bir sakınca olacagı nı zannetmiyorum. 
Biz kucaklayan millet olmalıyız, Aşmak durumundayız bazı seyleri. Türkiye’de zaten 100.000 Ermeni yasıyor. Ben olayı duygusal zeminde degerlendiriyorum. Bu travmatik vakayı bir sekilde normal bir sekle dönüstürmeliyiz. 2015 yılında 
Türkiye açılım yaparak iddiaları bertaraf etmeli ve dünyaya 1915’ de soykırım 
yapmadık ama bu bizimde acımızdır demeli ve tatlıya baglamalıdır. 

Z.K.: Taviz tavizleri getirmez mi? 

H.O.: Bu taviz degil, anayasal bütünlügümüzü devlet bütünlügümüzü 
tanıyacaksın ve vatandaş olarak yasayacaksın, kanunlar önünde esit. 

Z.K.: Musul Hatay sorununa dönüstürülmesin? 

H.O.: Biz sürekli 1873’den 1923’e kadar toprak kaybettik, bu nedenle bizde 
sürekli korkular olustu. Bundan bir kere kurtulmamız gerekir. Bir devlet 100. 
yılını idrak ettigi zaman Türkiye artık bölgede bölgesel bir güç olacaktır, 
olmakta zorundadır. aksi taktirde yasama sansımız kalmaz. 


Z.K.: BOP kapsamında, bildiginiz gibi Irak’la baslayıp ran Suriye ve 
Türkiye’ye dogru giden bir süreçten bahsediliyor. Topraklarımızı 
açtıgımız zaman bu süreci hızlandırıyor olmaz mıyız? 

H.O.: Biz mparatorluklar kurmuş bir devletiz. Her milletten insan yüzyıllar 
önce barındırmısız, simdi neden korkalım ki! 

Z.K.: Siyasetçilerden ziyade tarihçilerin bir araya gelerek bu konuyu incelemesi ne ve daha çok sivil toplum örgütlerinin bu konuyu arastırarak bir sonuca ulastırmak düsüncesindeler. Sizin düsünceleriniz nelerdir? 

H.O.: Türkler ile Ermeniler temas halinde olmalı, 3. taraflar arada olmamalı, 
iki taraf direkt olarak görüsmeli. ki tarafın bir arada yapacagı algılama ve 
irdeleme tahlil ve sonucu getirecektir. Önemli bir adımdır. Devlet tezi olmaktan çıkarılmalıdır. Daha çok tarihi ve psikolojik bir olaydır. Benim bir tezim var, Türkiye’de bu konuyla ilgilenen birçok kurum var, bu konu siyasetten arındırılmalı ve bu konu devletin kurumları aradan çekilerek, bagımsız baglantısız sivil toplum örgütlerine bırakılmalıdır. Temas noktalarını degistirmemiz ve güçlendirmemiz gerekiyor. Bu olayın tarihsel boyutlarının yanı sıra, psikolojik tarafları da mevcut. Ermenileri bu travmadan kurtarmak için aynı platformda, 3. tarafların olmadıgı bir ortamda bir araya gelmemiz gerekiyor. Çözümün kaynagının da biz oldugunu düsünüyorum. Ermenistan’da günlük yasama bakıldıgında Türkiye’dekinden bir fark yok, 1000 yıllık ortak bir geçmiş 
var, halen Türkçe konusuyorlar, Türk TV kanallarını izliyorlar, bir fırsat olsa da bir araya gelsek der gibi bir halleri var. 

Z.K.: ASALA’nın PKK örgütü ile baglantısı oldugu dile getirilmekte, sizin 
düsünceleriniz nelerdir? Daha somut bir iliski içerisinde olma ihtimali 
bulunuyor mu? 

H.O.: Muhtemeldir. PKK’nın da uluslararası güçler, devletler tarafından desteklen digi düsünüldügü zaman bu olasılık güçlüdür. ASALA 'nın ve PKK’ nın sahipleri aynıdır, amaç birligi kısa sürelidir, uzun dönemde birliktelik olabilecegi ihtimali ise zayıftır. Tarihi gelismeler incelendiginde Hamidiye alaylarını bilen Ermeniler ile Kürtler’in birlikte olamayacagını düsünmekteyim. Önemli bir konuya deginmek istiyorum. 1913-14’ lü yıllarda Kürt-Ermeni birligi olusturuldu, 1915 tehciri ile örgüt atıl kaldı ve Lübnan ‘a tasındı. Haugen örgütünün simdiler de faaliyette oldukları hakkında çesitli görüsler yer almakta, bunun ise daha ciddi bir tehlike oldugunu düsünüyorum 

Z.K.: ASALA ve PKK’nın birbirinin devamı yönünde oldugu görüsler 
bulunmaktadır, biri bitince digerinin baslayacagı görüslerine katılıyor 
musunuz? 

H.O.: Ben Doguda görev yapıyorum, gördügüm PKK bitmek üzeredir. Türkiye 
artık yetmislerin Türkiyesi degil! Bu da ekonomi ile ilgilidir. Su an olmamız 
gereken yerde degiliz. 

Z.K.: Benzer sekilde, ASALA’nın PKK’nın içinde devam ettigi yönündeki 
düsüncelere katılıyor musunuz? 

H.O.: Kanaatim, devam ettigi yönünde degildir. Kendilerini lagvedip PKK 
içerisinde olacaklarını sanmıyorum. Ancak PKK içerisinde Ermeni kökenli 
teröristlerin oldugu söylenmektedir. Bunun yanında Türkiye’deki sol örgütlerin 
içinde Ermeni kökenli kisilerin de oldugunu adliyeye intikal etmiş bilgilerden dolayı biliyoruz. Bunun nedenini bilmiyoruz. ASALA ile bu örgütlerin organik 
bagları üzerine masaya yatırılmış bir çalısma da yoktur. 

Z.K.: T.C. Devleti ASALA’nın bu eylemleri karsısında ne tür bir önlem 
almıstır? Düsüncelerinizi bizimle paylasır mısınız? 

H.O.: Türkiye’de kamuoyu tepki verince eylemlere tepki dogdu ve ASALA’ya 
karsı ciddi eylemler yapıldı, eylemlerin kimler tarafından yapıldıgı konusunda 
ise çesitli spekülasyonlar vardır. 

Z.K.: Ne yapmalıyız? Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? 

H.O.: Türkiye’de ciddi etki yapan eylemlere imza atan ASALA’nın arkasında 
kimlerin oldugunu bilmiyoruz, çünkü eylemleri yapanları hiçbirisi yakalanama mıstır. Uluslararası güçlerin oyunu oldugu ve ASALA üzerindeki çıkarlarının son bulmasıyla Ermenilere teslim edildigi, Ermeniler tarafından duygusal olarak sahiplendigini, Ermeniler adına eylem yapmaya baslayınca kendilerini ele verdiklerini ve daha sonra çorap sökügü gibi sonlarının geldigini söyleyebiliriz. 

Su anda resmen ve fiilen ASALA diye bir örgüt yoktur. Açılımlar yapmalıyız. Ermeni sorunu Ermeniler ile baslayan, Ermeniler ile ilgili bir sorun degildir. Oyuncak olmaktan kurtulmalıyız, Milli bilinci ve ekonomik gelismeyi saglayıp uluslararası platformda varız diyebilmeliyiz. Biz su an onların belirledigi problemlerle bogusuyoruz, ASALA bunlardan en önemlisi ve kanlısı idi. Olayları kendi tarzımızda çözmeliyiz. Kıyamete kadar varlıgımızı hür ve bagımsız sürdürecegiz. Bu inançla Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi yasatmalıyız. 

Z.K.: İnancımız sonsuzdur, verdiginiz degerli bilgiler için çok tesekkür ederim. 

H.O.: Ben tesekkür ederim. 

14.CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR..


..

28 Ocak 2016 Perşembe

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 2





 ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA  BÖLÜM 2





Tüm dünya kamuoyunda mazlum millet rolünü oynayan Ermeniler bu sayede diasporada birlik halinde durmuslar ve güçlü konumda 
oldukları ülkelerde Türk düsmanlıgı yaparak uluslararası düzeyde Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturmuşlar dır. 



1960'lı yıllardan sonra Ermeni’ler terörü bir yöntem olarak benimsemisler ve belirledikleri Türk hedeflere yönelik saldırılara baslamıslardır. 
Bunlardan 1974-1985 döneminde sahneye çıkan ASALA terör örgütü Ermenilerin davasını savundugunu iddia ederek ortaya çıkmıs, 
Türkiye'ye yönelik siddet ve terör eylemlerine basvurmuş ve Türkiye'yi sosyal, kültürel ve siyasal anlamda oldukça büyük zorluklara sürüklemistir. 

Yukarıda özetle bahsedilen Ermeni meselesi ve Ermeni terörü ile ilgili detaylı bilgiler ve analizler bu çalısmanın 2. bölümünde sunulmustur. 

Belirtilen dönemde basta ASALA olmak üzere Ermeni terör örgütleri Türkiye aleyhine çalısan diger terör örgütleri ile isbirligine baslamış ve 
bunlardan PKK ile sıkı isbirligi yapmıstır. ASALA'nın öncelikli hedefi, ilk asamada 1915 yılında yasanan tehcirinin intikamını almak, daha sonra da 

Türkiye'nin dogusundaki bazı illeri kapsayacak bir Ermeni devleti kurarak Büyük Ermenistan hayalini gerçeklestirmekti. PKK'nın amacı ise bagımsız bir 

Kürt devletinin kurulmasıydı. Kurulusları ve amaçları farklı gibi gözükse de bu iki terör örgütü birbirinin devamı niteligindedir ve böl-parçala-yönet 

stratejisiyle Türkiye'yi zayıflatmak isteyen devletler tarafından bu iki örgütün desteklendigi degerlendirilmektedir. 

Bir bütün olarak bakıldıgında ASALA’nın veya genel olarak Ermeni terörünün amacı; tarihi gerçekleri tamamıyla göz ardı ederek, sözde Ermeni 
soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmak ve nihai olarak ta, " Büyük Ermenistan " rüyasını gerçeklestirmektir. Büyük 

Ermenistan rüyasını gerçeklestirebilmek için, Ermenilerin zorunlu olarak göç ettirilmesini soykırım seklinde istismar eden " 4T Planı " Ermeniler ve 

destekçileri tarafından uygulamaya koyulmustur. Bu plan, Ermeni iddialarının dünyaya " Tanıtılması ”nı, Türkiye tarafından " Tanınması "nı, Türkiye'den 

" Tazminat " alınmasını ve nihayet " Batı Ermenistan " olarak adlandırılan " Toprak " parçasının Türkiye'den koparılmasını amaçlamaktadır. 

Bu çalısmanın ana konusunu olusturan ASALA terör örgütü; kurulusundan baslanarak tarihte son bulmasına kadar, hedefleri, baglantıları, 
iliskileri ve eylemleri gibi farklı yönleriyle 3. bölümde ele alınmıstır. 

ASALA terörü ve Ermeni meselesine birlikte bakıldıgında, ASALA’nın yaptıgı eylemlerle sözde Ermeni soykırımının gündemde kalmasına neden 
olması ve Ermeniler arasındaki bilincin ve milliyetçilik duygularının canlı tutulması ve siddetlendirilmesi açılarından, Ermeni meselesinde önemli bir 
role sahip oldugu görülmektedir. Önemli bir husus oldugu degerlendirilen ASALA’nın Ermeni meselesindeki bu tür etkilerine 4. bölümde yer 
verilmistir. 

Ülkemizde ASALA’nın etkisizlestirilmesine yönelik çalısmaların ancak 1980'den sonra baslamıstır. 1980 ortalarında Ermeni terörünün etkisiz hale 
geldigi, getirildigi görülmektedir. ASALA’nın etkisizlesmesi noktasında iki farklı görüş bulunmaktadır: 

(1) ASALA’nın dünya kamuoyundaki destegini kaybetmesi ve örgüt içindeki farklı görüsler nedeniyle bölünmeler. 
(2) Türkiye’nin yapmış oldugu gizli operasyonlar. ASALA dönemi sona ermesine ragmen, Ermenilerin “ Sözde soykırım iddiaları ” sürekli bir sekilde devam 
etmistir. 

Bunun bir yansıması olarak, son dönemde sviçre’de, Kanada’da, Fransa’da ve son olarak da ABD’de “ Sözde Ermeni soykırımı ” ile ilgili çesitli düzeylerde kararlar alınmıstır. 
ASALA baglantılı silahlı Ermeni terör eylemleri günümüzde etkisiz hale getirilmiş olmakla birlikte, Ermeni’lerin faaliyetleri uluslararası düzeyde siyasi bir boyut kazanmış 
ve ülkelerin aldıkları bu tür kararlar Türkiye’yi baskıya ve kıskaca almaya baslamıstır. Bu asamada, ASALA’ya yönelik Türkiye’nin izledigi politikalar, yaptıkları ve yapması 
gerekenler önem kazanmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin ASALA’ya yönelik izledigi politikalarla ilgili bu hususlara 5. bölümde yer verilmistir. 


Ermeni terör örgütü ASALA üzerine hazırlanan bu çalısma ile günümüzde halen önemli bir gündem olusturan Ermeni meselesinin ve sözde 
Ermeni soykırımı iddialarının tetikleyicisi görevini yapmış olan ve Türkiye tarihinin bir dönemine damgasını vuran ASALA’nın; örgütsel yapısı, 

özellikleri, baglantıları, eylemleri ve Ermeni meselesine katkıları göz önüne alınarak incelenmesi esas olarak amaçlanmıstır 

ASALA’nın farklı açılardan incelenmesi bakımından ve ayrıca sadece kanlı eylem yapan ve intikam pesinde kosan bir örgütten ziyade hem dünya 
kamuoyunda hem de Ermeniler arasında Ermeni iddialarının canlı tutulması asamasında ASALA’nın oynadıgı rolün gösterilmesi açısından, bu çalısmanın 

önem arz ettigi düsünülmektedir. 

Çalısmanın gerçeklestirilmesi asamasında temel olarak, literatürden elde edilen bilgilerin güncel gelismeler ve bakış açılarıyla harmanlaması, 
analiz edilmesi ve yorumlanması yöntem olarak benimsenmistir. Ayrıca, farklı bir bakış açısı getirilmesi amacıyla da Milletvekili Emekli Büyükelçi 

Sayın İnal BATU ve ayrıca Doç. Dr. Sayın Hasan OKTAY ile ASALA ve Ermeni meselesi üzerine röportajlar yapılmıstır (EK-1 ve EK-2). 

ASALA ile ilgili olarak, ASALA’nın nasıl ortaya çıktıgının ve terör eylemlerini yapanlar gibi ASALA ile ilgili diger birçok hususun net olarak 
bilinememesi nedenleriyle somut bilgilere ve belgelere dayalı bir inceleme yapılması mümkün olamamıs, bu nedenle birçok noktada çıkarımlar 

yapılması gerekmistir. 


BÖLÜM II 

ERMENİ MESELESİ ve ERMENİ TERÖRÜ 


2.1. Giriş 

ASALA terörünün sonraki bölümlerde daha iyi analiz edilebilmesine uygun bir altyapı hazırlayabilmek için Ermeni meselesinin ve Ermeni terörünün 
okuyucuya anlatılması bu bölümde amaçlanmıstır. 

Ermeni meselesi ve Ermeni terörü varlık nedenlerini birbirlerinden almaktadırlar. Ermeni terörü, Ermeni meselesinin sürdürülebilmesi ve canlı 
tutulması için hayat bulmus, Ermeni meselesi de terör ile gündemde kalmayı basarmıstır. Bu nedenle bu iki kavramı beraberce incelemek konunun 

anlasılması açısından yararlı olacaktır. 

Ermeni meselesinin tarih sahnesine çıkısı 1877-1878 olarak isaretlenmiş olmakla birlikte, bu bölümde Ermenilerin ilk rahatsızlıkların basladıgı 19. 
yüzyılın baslarından günümüze kadar olan dönemde Ermeni meselesi ele alınarak; Ermeni meselesinin ortaya çıkış süreci, sebepleri ve etkili olan faktörler, 
Ermeni hareketlerinin gelisimi, Ermeni terör örgütleri, terörün gelisim süreci ve gösterdigi özellikler ele alınacak ve Ermeni meselesinin genel bir degerlendirme si 

yapılacaktır 

2.2. Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 

Osmanlı Devleti’nin tarihte var oldugu 650 yıl boyunca Müslüman olan ve olmayan tüm halkını ayırt etmeksizin adalet içerisinde 
yönettigi bütün dünya ilim çevrelerince kabul edilmektedir. 


19. yüzyılda ekonomik ve sanayi reformlarını tamamlayan Avrupa devletleri ve Rusya, olusturdukları endüstriyel yasamın ham maddelerini 
karsılamak için yeni bir isgal ve sömürge hareketini baslatmıslardı. Asya'da, Afrika'da çesitli ülkeleri isgal eden bu Avrupalı emperyalist sömürgeci 

devletler, 19. yüzyılla birlikte gözlerini Osmanlı ülkesine çevirmisler, Osmanlı Türkiye'sini parçalamak ve kendilerine sömürge bölgesi yaratmak için asırlar 

boyu Türklerle sulh ve refah içinde yasayan Müslüman olmayan kesimlerden, özellikle Ermenilerden yararlanmaya çalısmıslardır. 

Sadık millet olarak adlandırılan Ermenilerin, “emperyalist güçlerin tahriklerine kapılarak Türkiye aleyhinde hareket etmeye baslamalarının” ve 
“Türkiye aleyhtarı faaliyetleri, diger gayrimüslim halklara göre kanlı bir mücadele sekline dönüstürmesinin” nedenlerini su önemli gelismelerde 
aramak daha yol gösterici olacaktır: 1 

1) Fransız ihtilali özellikle baskalarının yönetiminde olan halkların akıllarına hürriyet ve esitlik fikrini sokmuş ve milliyetçi akımları 
dogurmustur. Osmanlı Devleti'nin karsılastıgı sorunları çözümlemekte gösterdigi basarısızlıklar, yaptıgı reformların beklentileri karsılamaması, bu 

büyük devleti adım adım yıkılmaya dogru götürdügü görülmeye baslanmış ve bu durumu degerlendirmek isteyen, Osmanlı Devleti'ni parçalamak ve 

nüfuz bölgelerine almak için bu devletin idaresi altında yasayan gayrimüslim halkları bazen gizlice, bazen de açıkça isyana tesvik etmeye 

kalkısmıslardır. Rusya, ngiltere, ihtilalin merkezi Fransa basta olmak üzere, sömürgeleri olan Hollanda, Portekiz ve spanya gibi devletlerin 
hakimiyetleri altında yasayan toplumlara ve milletlere degil de, Osmanlı idaresinde yasayan halklar arasında bu ayrılıkçı milliyetçilik hareketlerinin 
propagandasının yapılması üzerinde özellikle düsünülmesi gereken bir husustur. 

Türk devletinin ve insanın güvenini ve dostlugunu kazanan Ermeniler, Fransız ihtilalinden sonra baslayan milliyetçilik hareketlerinden az da olsa etkilenmişler dir. 

1 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk Ermeni liskileri, Genisletilmiş 2.bs.,Ankara, 2005. 

Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen Avrupa devletlerinin kıskırtmaları ile bazı Ermeni aydınları Türkiye aleyhtarı bir tutum içine girmistir. 

2) Kendileri gibi Osmanlı yönetiminde kalıp da yüzyıllar boyu ticari rekabet ettikleri Rumların, Rusya ile Avrupa devletlerinin Türkiye'ye 
baskıları sonucu 1820'lerin sonlarında Yunanistan Devleti’ni kurmaları, Ermenilere hem hırs kazandırmış ve hem de bir emsal teskil etmistir. 

Bu paralelde Ermeniler de Avrupa’nın büyük devletlerine, özellikle Rusya, İngiltere ve Fransa'ya bagımsızlıklarını elde etmede yardımcı olmaları için 

müracaat etmeye baslamıslardır. Açtıgı misyoner okulları kanalıyla Amerika'nın da devreye girmesiyle Ermeniler, kendilerine yeterli sayıda destekçi bulmustur. 

3) Osmanlı Devleti'nin vatandasları arasında ayrım yapmaması, özellikle gayrimüslim halkların dini kültürel ve ekonomik konularda istedikleri 
gibi hareket etmelerine izin vermesi, 1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanları ile vatandasları arasında hukuken de tam bir esitlik saglaması, dış 
kuvvetlerin gayrimüslimler lehine müdahale etmesine ortam hazırlamıstır. Bununla yetinmeyen Osmanlı Devleti, 29 Mart 1863'te bu 
halkın egitim, kültür, din ve cemaat islerini kendilerine bırakılması hususunda tanıdıgı hakları içeren "Ermeni Milleti Nizamnamesi"ni yayımlamıstır. 
Osmanlı Devleti, tanıdıgı bu özgürlük ve haklara herhangi bir sınırlama getirmediginden, Ermenilere ve diger gayrimüslimlere yardım etmek isteyenler rahatlıkla 
istediklerini yapabilmislerdir. 

Osmanlı Devleti'nin büyük bir hosgörü ve insancıl düsüncelerle kurulmasına izin verdigi Ermeni Patrikliginin, Avrupa Kiliselerinin kıskırtmaları sonucu Ermeni halkını 
yanlış yönlendirmesi ile Ermeniler, Osmanlı aleyhtarı faaliyetlere baslamıstır. 

4) 1839'lardan itibaren ABD ile Avrupa devletlerinin açtıgı misyoner okullarının ve bu okullarda okuyan Ermeni ögrencilerinin sayısının çoklugu; 
bu okullardan yetisen Ermeni gençleri, kendilerine ögretildigi gibi, bagımsızlık mücadelesi yapan Ermenilerin potansiyel destekçileri haline 
getirmistir. Ayrıca Ermeni zenginleri, hem Türkiye'de hem de Avrupa ülkelerinde, özellikle de Fransa ve talya'da özel okullar açarak, Ermeni 
halkının önderligini yapabilecek sahsiyetler yetistirmeye ortam hazırlamıslardı. 

Avrupa Devletleri ile Amerikan yetkililerinin Osmanlı Türkiye’sinde açtıkları misyoner okullarında Ermeni gençlerini okutmaları ve onlara Türkiye aleyhtarı fikirler aşılamaları Ermenileri bağımsızlık için arayışa yöneltmiştir.

5) Bütün yabancı gözlemcilerin de hemfikir oldugu gibi, Osmanlı Devleti'nin gayrimüslimlere, özellikle Ermenilere, dini ve milli konularda tanıdıgı özgürlüklere bir sınır ve kontrol getirmemesi yabancılar tarafından rahatlıkla istismar edilmesini sağlamıştır.

Fatih Sultan Mehmet'in emri ile kurulan Ermeni Patrikligi, maalesef Ermenileri bir araya getirmede basarılı olamamıs, bunun üzerine Devlet Katolikler ve Protestanlar için de ayrı ayrı kiliseler kurmak mecburiyetinde kalmıştır.  
Serbest bir ortam yakalayan Ermeni Kiliseleri ve din adamları 

bilhassa 19. yüzyılın basından itibaren yabancı kiliselerin yardım ve tesvikleri ile Türkiye ve Türkler aleyhinde faaliyette bulunmaya baslamıslar 

ve Türkiye aleyhtarı eleman yetistiren birer okul haline dönüsmüstür. 

6) Basta Ruslar olmak üzere, ngilizler ile Fransızlar emperyalist emelleri dogrultusunda Ermenileri bir masa gibi kullanmıslar, Amerikan 
misyonerleri de bunlara destek çıkmıslardır. Ayrıca, Balkan halklarından Sırplar ve Bulgarların komitecilik hareketleri ile bagımsızlık mücadelesi 
yapmaları Ermenileri de etkilemistir.2 

2 Hasan Kundakçı, Emperyalizmin Kullandıgı Ermeniler, Ankara, Türkiye Gaziler Vakfı Yayınları No:4, 2001, s.23. 


Balkan Hıristiyanlarını, Osmanlı hakimiyetinden kurtarma misyonunu yüklendigini iddia eden Rusya 1877-1878 savasında Osmanlı Devleti'ni 
yenince, Bulgaristan'ın yanı sıra Ermenilerin bagımsızlıgı konusunda da taleplerde bulunmaya baslamıstır. Rusya, daha önce kendi kontrolünde 
olusturdugu Ermenistan topraklarına Dogu Anadolu'yu da katarak, güneye inme siyasetinde kendisine bir yasal devlet olusturmak istiyordu. Öte 
yandan, ngiltere, Rusya'nın daha da güneye inerek Hindistan sömürgesini tehdit etmesini istemediginden, bölgede kendi hakimiyetinde bir Ermeni 

devleti kurmayı veya Dogu Anadolu'da ıslahat yaptırarak kendi nüfuzunda bir Ermeni bölgesinin olusması yönünde isteklerde bulunmaya baslamıstı. 

Bu sayılan 6 ana faktör Ermenilerin, Türkler ve Türkiye aleyhinde harekete geçmelerine sebep olmustur. Ermenilerin, daha medeni yöntemler 
seçme sansları varken, Türkiye'yi yıkmak isteyen emperyalist devletlerle isbirligine girmeleri son derece üzücü ve düsündürücüdür. 

2.3. Ermeni Meselesinde Etkili Olan Faktörler 

Ermeniler, 19. yüzyılın baslarından itibaren ngiltere, Rusya gibi devletlerin kıskırtmalarıyla ayrılıkçı hareketlere girismislerdir. Esasında 
sosyo-ekonomik sebeplere dayanmayan Ermeni meselesi, bu devletlerin Osmanlı İmparatorlugu üzerindeki emellerine ulasmaları için ortaya atılmış 

ve desteklenmistir. Fransız htilali'nden sonra milliyetçilik olaylarının artmasıyla birlikte bunu Osmanlı'ya karsı koz olarak uygulamak isteyen Rusya ve İngiltere 


Osmanlı 
bünyesinde ki Ermenileri kışkırtarak teşkilatlandırmış lar ve ülke içinde çeşitli isyanlar çıkmasına sebep olmuşlardır.3 


Bagımsız Ermeni Devleti'nin kurulmasının benimsenmesi ve Ermeni meselesinin ortaya çıkısı 1877-1878 Osmanlı Rus Savası sonrası Ayastefanos Antlasmasıyla 
baslamaktadır.4 


3 İsmet Binark, Asılsız Ermeni ddiaları ve Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara, ATO Yayını, 1995, s.27-32. 

Bu olayları hazırlayan sebepler arasında Ermeni kilisesi, din faktörü, misyoner faaliyetleri ve propaganda faaliyetleri, Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika'nın
   

Osmanlı 

Devleti' ne ve Ermenilere karsı takip ettikleri siyaset çok etkili olmuştur. 
Ayrıca, Ermeni tehcirinin Ermeni meselesinin ortaya ilk çıkısında bir rolü bulunmamakla birlikte, daha sonraları çok sıkça kullanılan önemli bir dayanak noktası olmuştur. 
Bu unsurlar sırasıyla incelenecek olursa; 



2.3.1. Ermeni Kilisesi 

Ermenilere siyasi bagımsızlık saglanabilmesi amacıyla Türkiye toprakları üzerinde eskiden beri birçok tesebbüslerde bulunulmustur. 

Türkiye'yi hedef alan ve karanlık güçlerin tahrikleri ile yapılan bu hareketlerin basında Ermeni toplumu üzerinde dini nüfuz sahibi olan Ermeni kilisesi görülmektedir. 

Kiliseye mensup bazı sahısların asagıdaki ifadeleri incelendiginde, söz konusu sahısların bu yolda oynadıkları rolün önemi ve agırlıgı kendiliginden ortaya çıkmaktadır: 
Ermeni tarihçi Hrand Pasdermadjian (Pastırmacıyan), Kilise için: 
"Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin kilise tarafından can verilen ruhunun yeniden dünyaya gelmek için yasadıgı vücuttur." 5 tespitini yapmıştır. 

4 Münir Süreyya, Ermeni Meselesinin Siyasi Tarihçesi (1877-1914), Ankara, Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü,Osmanlı Arsivi Daire Baskanlıgı, Yayın No:53, 2001, s.7. 

5 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, stanbul, Remzi Kitabevi, 2006, s.49. 


Bir başka Ermeni tarihçisi Dickran Boyaciyan da: 



“Ne kadar sümullü olursa olsun, Ermeni kilisesini aynı derecede ele almayan herhangi bir Ermeni tarihi, Ermenilerin gerçek hayatını ortaya koymayı basaramaz Ermeni kilisesi ile Ermeni milleti o derece iç içedir ki, birisi olmadan digerini düsünmek mümkün degildir.” 6 demektedir. Ermeni Patrigi M. Ormanyan'a göre Ermeni kilisesi: " Kayıp ülkenin (Ermenistan) görünen ruhu" dur. Yine bir Ermeni tarihçisi olan Louise Nalbandian, bu konuda şunları
ifade eder:

    

“Bu nasyonalist çabada en büyük rol bazı müstesna liderler ve belli baslı manastırları vasıtasıyla hem; dini, hem entelektüel bir kuvvet olarak çalısan, Ermeni Kilisesi tarafından oynanmıştır.” 7 

Bir Osmanlı vatandaşı olan Ermeni Piskoposu Gevand Turyan, Ermeni Kilisesi ve ruhanilerinin, Ermeni meselesi ve Ermeni komitelerinin Anadolu’da 
masum Türk halkına yaptığı mezalimde oynadıkları rolü su satırlarla açıklamaktadır: 

Dini cemaatler, uzun zamandan beri, Ermeni İhtilal Partileri' nin ihtilal ocakları olmuş ve en şeytani programlar buralarda hazırlanmıştır. Dini 
merkezler, silah depoları ve komplo ocakları olmuştur... Dini liderler, söz ve yazı ile kendilerine güvenmiş olan halkı isyana teşvik ediyorlardı. 
Artık vaazlarda yüce sözler ve incil’in doktrini zikredilmiyordu. Sadakat ve doğruluk yerine isyan, insanlık yerine kin ve intikam; ahlak yerine 
alçaklık ve rezillik vaaz ediliyordu... Dini liderler, komiteler, tarafından organize edilmiş bayramlara, toplantılara, törenlere başkanlık ediyorlardı.8 

6 Gürün, Ermeni.... s.50. 
7 Binark, Asılsız....s.27. 
8 Binark, Asılsız....s.28.