14 Şubat 2016 Pazar

ERMENİLERİN OSMANLIDAN TALEP ETTİĞİ TOPRAKLAR




ERMENİLERİN  OSMANLIDAN TALEP ETTİĞİ TOPRAKLAR


Osmanlı İmparatorluğu’ndan istenilen Topraklar..,


    Osmanlı İmparatorluğu’ndan istenen topraklar konusunda Ermenistan Cumhuriyeti ile Bogos Nubar Paşa arasında fark bulunduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
Aharonyan Erivan’dan ayrılmadan önce, o sıralarda parlamento görevini üstlenmiş olan Ermeni “Horhunt”u kendisine Barış Konferansı’nda altı vilayet ile Karadeniz’e bir çıkış istemesi talimatını verilmişti. Ancak adıgeçen Paris’te Ermenistan için istenilecek topraklar konusunda Bogos Nubar Paşa’nın görüşlerini benimsemiş ve böylelikle Konferansta iki Ermeni delegasyonunun aynı talepleri ileri sürmesi mümkün olmuştur.



HARİTA 1

Aharonyan’ın konuşmasındaki “Kafkas Ermenileri, Cumhuriyetin (Ermenistan’ın) Türkiye’nin Ermeni Vilayetleriyle birleşmesini... hararetle istemektedirler” sözleriyle esas
toprak taleplerinin Altı Vilayet olduğunu açıkça belirtmiştir. Buna karşın konuşmasında Bogos Nubar Paşa’nın ısrarla istediği Kilikya hakkında bir belirsizlik vardır. Adıgeçen bu
konuda “Ermenistan’ın iki kısmı, Kuzeyde Gori ve Borcalı’dan aşağıya Akdeniz’e ve güney’de Ermeni Toroslarına uzanan tek bir coğrafya ve ekonomik bütünlüğü temsil
etmektedir” sözleri Altı Vilayet dışında da bazı toprakların istendiğini düşündürmekte ve bu toprakların hem Akdeniz’e hem de Toroslara kadar uzanan yerler olduğu anlamı çıkmaktadır.
Ancak Akdeniz Torosların güneyinde olduğundan bu fiilen mümkün değildir. 

Bir yandan Erivan’dan aldığı talimata uymak diğer yandan Müttefiklerin karşısına tek cephe olarak çıkmak için Bogos Nubar Paşa’yı desteklemek durumunda kalan Aharonyan’ın, kasten
belirsiz beyanlarda bulunduğu, Akdeniz sözcüğünü telaffuz ederek Bogos Nubar Paşa’yı tatmin ettiği, toprak talebinin Toroslara kadar (Torosların ötesindeki Akdeniz’e kadar değil)
olduğunu ifadeyle de Erivan’ın talimatına sadık kalmaya çalıştığı izlenimi edinilmektedir. 

Aharonyan’ın Kilikya sözcüğünü hiç kullanmamış olması bu düşünceyi desteklemektedir. Bogos Nubar Paşa ise taleplerine Kilikya ile başlamaktadır. Kilikya Romalılardan kalma bir coğrafya terimidir. Genel olarak Toros Dağları ile Akdeniz arasında, Batıda yaklaşık Anamur, Doğuda ise İskenderun arasında kalan bölgedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Kilikya adında bir idari bilim yoktur.


HARİTA 2

Bogos Nubar Paşa Kilikya’ya ek olarak Maraş Sancağını talep etmektedir. Böylelikle Kilikya ile Altı Vilayet arasında bir köprü kurulmakta ve tek parça halinde bir Ermenistan vücuda getirilmeye çalışılmaktadır.

Bogos Nubar Paşa’nın diğer bir talebi Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Harput (Mamüret-ül Aziz) ve Sivas vilayetleri, diğer bir deyimle Altı Vilayet’tir. Son talep olarak da, Karadeniz’e bir çıkış sağlamak üzere, Trabzon Vilayeti’nin bir bölümü istemiştir. Bogos Nubar Paşa daha sonra bu taleplerinden bazılarından kısmen vazgeçerek Hakkâri’nin ve Diyarbakır’ın güneyinin Kürt, Sivas’ın batısının da Türk bölgesi olduğunu ifadeyle buraları istemediklerini bildirmiştir. 
Bu “ Çömertçe ” hareket, herhalde, istenilen diğer tüm yerlerin Ermeni toprağı olduğuna dinleyenleri ikna etmek amacıyla yapılmış olsa gerektir. Bogos Nubar Paşa’nın talep ettiği yerler 387.424 km2 kadardır. Bu yerler günümüz

Türkiyesinin yaklaşık yarısına (% 49,6) tekabül etmektedir. 


Türk Tarih Kurumu  
Sayfa 24,

DİĞERBİR  BAKIŞ  AÇISIYLA  KONU  ŞÖYLE  DEĞERLENDİRİLİYOR..
( ERMENİ ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ YAZISI )


Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeni bir uluslararası düzen  kurmak üzere Paris’te toplanan Barış Konferansı, taleplerini öğrenebilmek için bazı ülke veya toplumların temsilcilerini dinlemişti.

Osmanlı İmparatorluğu Ermenilerini temsilen Bogos Nubar Paşa, Kafkasya’daki Ermenistan Cumhuriyeti’ni temsilen de Avetis Aharonyan 26 Şubat 1919 tarihinde Barış Konferansı’nın Onlar Konseyi’nde birer konuşma yapmışlardır. Bu konuşmaların İngilizcesi ve tarafımızdan yapılan Türkçe çevirisi Derginin Arşiv Belgeleri bölümündedir.   

Bogos Nubar Mısırlı bir paşadır. Babası Mısır’da bakanlık yapmış, kendisi de bir süre Mısır Demiryolları Müdürlüğü’nde bulunmuştur. Zengin ve kozmopolit bir kişi olan Bogos Nubar Paşa 1912 yılında, Balkan Savaşlarından sonra, Eçmiyazin’deki Katolikos (Baş Patrik) Beşinci Kevork tarafından, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki “Ermeni Vilayetleri”nde[1] reform yapılmasını konularını görüşmek üzere, Avrupa ülkelerine özel temsilci olarak atamıştır. Bogos Nubar Paşa bundan sonra Osmanlı Ermenilerinin daimi temsilcisi gibi hareket etmeye başlamıştır. Ayrıca 1916 yılında büyük çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Fransız “Legion d’Orient’ının kurulmasına yardımcı olmuştur. Bilindiği gibi bu birlik Filistin ve Suriye’de çarpışmalara katılmış, savaştan sonra da Fransız bayrağı altında Güney Anadolu’nun bir kısmını işgal etmiştir.

Avetis Aharonyan bir yazardır. Taşnak Partisi üyesidir. 1918 yılında bir süre Tiflis’teki Ermeni Mili Konseyi’nin başkanlığını yapmış ve sıfatla İstanbul’da ateşkes müzakerelerini yürütmüştür. Ermenistan Hükümeti tarafından Paris Barış Konferansı’na temsilci olarak atanan Aharonyan’ın Erivan’dan Paris’e gelmesi yaklaşık iki ay sürmüştür. Bunun başlıca nedeni İngiliz makamlarının kendisine ve beraberindekilere Ermeni Devleti’nin temsilcisi olarak vize vermekte tereddüt etmeleridir. İngilizler, Komünist idareye karşı Beyaz Rusların isyan ettiği bir dönemde Rusya’nın bölünmesi anlamına gelebileceği için Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımaktan ve resmi temasta bulunmaktan bir süre kaçındıkları anlaşılmaktadır.

Onlar Konseyi’nde ilk konuşmayı Aharonyan yapmıştır. Ermenilerin savaş sırasında Müttefiklerin yanında yer aldığını uzun uzun anlatarak, Ermenistan Cumhuriyeti’nin usulüne uygun bir tarzda kurulduğunu vurguladıktan sonra, Konferanstan başlıca iki talepte bulunmuştur. Bunlardan birincisi Ermenistan Devleti’nin tanınmasıdır. Aharonyan bu talebini Paris Barış Konferansı’nda yer almalarına izin verilmesi olarak ifade etmiştir. İkinci talep ise Ermenistan Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin “Ermeni vilayetleriyle” birleşmesidir.

Bogos Nubar Paşa’nın konuşmasıysa çok daha uzundur. O da Ermenilerin savaşta Müttefiklerin yanında yer aldığını, Légion d’Orient’a da atıf yaparak söylemiş, Ermenilerin ayrıca Fransız Légion Etrangère içinde de çarpıştığını belirtmiş, İtilaf Devletlerinin Müttefiklerin davasına bağlılığının Ermenilerin “maruz kaldıkları katliam ve sürgünlerin saiklerinden biri” olduğunu iddia etmiş, Ermenilerin “savaşan taraf” olduğunu vurgulamış ve savaşta Ermenilerin yaşam olarak ödediği bedelin diğer ülkelerinkinden daha ağır olduğunu ileri sürmüştür. Bogos Nubar Paşa konuşmasında yeni kurulacak Ermenistan’ın sınırları konusuna uzun uzun değinmiş, Ermenistan’a verilmesini istediği yerlerdeki nüfustan da örnekler vererek bahsetmiştir. 

Bogos Nubar’ın taleplerine gelince bunlar Osmanlı İmparatorluğu’ndan bazı toprakların Ermenistan’a katılması ve Ermenistan Devleti’nin “mandat” idaresine verilmesi olarak özetlenebilir.

Her iki Ermeni temsilcinin konuşmalarında en önemli konu şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ermenistan’a verilmesini istedikleri topraklardır. Bu taleplerini desteklemek üzere de Ermeni nüfusu hakkında bazı bilgiler vermişlerdir. Bu iki konuyu aşağıda ayrıca inceliyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan istenilen topraklar

Osmanlı İmparatorluğu’ndan istenen topraklar konusunda Ermenistan Cumhuriyeti ile Bogos Nubar Paşa arasında fark bulunduğunu belirtmemiz gerekmektedir.

Aharonyan Erivan’dan ayrılmadan önce, o sıralarda parlamento görevini üstlenmiş olan Ermeni “Horhunt”u kendisine Barış Konferansı’nda altı vilayet ile Karadeniz’e bir çıkış istemesi talimatını verilmişti. Ancak adıgeçen Paris’te Ermenistan için istenilecek topraklar konusunda Bogos Nubar Paşa’nın görüşlerini benimsemiş[2] ve böylelikle Konferansta iki Ermeni delegasyonunun aynı talepleri ileri sürmesi mümkün olmuştur. 

Aharonyan’ın konuşmasındaki “Kafkas Ermenileri, Cumhuriyetin (Ermenistan’ın) Türkiye’nin Ermeni Vilayetleriyle birleşmesini... hararetle istemektedirler” sözleriyle esas toprak taleplerinin Altı Vilayet olduğunu açıkça belirtmiştir. Buna karşın konuşmasında Bogos Nubar Paşa’nın ısrarla istediği Kilikya hakkında bir belirsizlik vardır. Adıgeçen bu konuda “Ermenistan’ın iki kısmı, Kuzeyde Gori ve Borcalı’dan aşağıya Akdeniz’e ve güney’de Ermeni Toros’larına uzanan tek bir coğrafya ve ekonomik bütünlüğü temsil etmektedir” sözleri Altı Vilayet dışında da bazı toprakların istendiğini düşündürmekte ve bu toprakların hem Akdeniz’e hem de Toros’lara kadar uzanan yerler olduğu anlamı çıkmaktadır. Ancak Akdeniz Toros’ların güneyinde olduğundan bu fiilen mümkün değildir.

Bir yandan Erivan’dan aldığı talimata uymak diğer yandan Müttefiklerin karşısına tek cephe olarak çıkmak için Bogos Nubar Paşa’yı desteklemek durumunda kalan Aharonyan’ın, kasten belirsiz beyanlarda bulunduğu, Akdeniz sözcüğünü telaffuz ederek Bogos Nubar Paşa’yı tatmin ettiği, toprak talebinin Toros’lara kadar (Toros’ların ötesindeki Akdeniz’e kadar değil) olduğunu ifadeyle de Erivan’ın talimatına sadık kalmaya çalıştığı izlenimi edinilmektedir. Aharonyan’ın Kilikya sözcüğünü hiç kullanmamış olması bu düşünceyi desteklemektedir.

Bogos Nubar Paşa ise taleplerine Kilikya ile başlamaktadır. Kilikya Romalılardan kalma bir coğrafya terimidir. Genel olarak Toros Dağları ile Akdeniz arasında, Batıda yaklaşık Anamur,  Doğuda ise İskenderun arasında kalan bölgedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Kilikya adında bir idari bilim yoktur.

Bogos Nubar Paşa Kilikya’ya ek olarak Maraş Sancağını talep etmektedir. Böylelikle Kilikya ile Altı Vilayet arasında bir köprü kurulmakta ve tek parça halinde bir Ermenistan vücuda getirilmeye çalışılmaktadır.

Bogos Nubar Paşa’nın diğer bir talebi Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Harput (Mamüret-ül Aziz) ve Sivas vilayetleri, diğer bir deyimle Altı Vilayet’tir.

Son talep olarak da, Karadeniz’e bir çıkış sağlamak üzere, Trabzon Vilayeti’nin bir bölümü istemiştir[3].

Bogos Nubar Paşa daha sonra bu taleplerinden bazılarından kısmen vazgeçerek Hakkâri’nin ve Diyarbakır’ın güneyinin Kürt, Sivas’ın batısının da Türk bölgesi olduğunu ifadeyle buraları istemediklerini bildirmiştir. Bu “cömertçe” hareket, herhalde, istenilen diğer tüm yerlerin Ermeni toprağı olduğuna dinleyenleri ikna etmek amacıyla yapılmış olsa gerektir.

Bogos Nubar Paşa’ın taleplerini gösteren bir harita (HARİTA I)[4] eklidir. Talep edilen yerlerin 387.424 km2 kadar olduğu tarafımızdan hesaplanmıştır[5]. Bu yerler günümüz Türkiyesinin yaklaşık yarısına (% 49,6) tekabül etmektedir.

I. Dünya Savaşı sırasında Müttefikler arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına ilişkin anlaşmalarda[6] bağımsız bir Ermenistan kurulmasından ve bu ülkeye Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak verilmesinden bahis yoktur. Çarlık Rusyası devrilince bu anlaşmalarla Rusya’ya ilhak edilmesi öngörülen toprakların Ermenistan’a verilmesi gündeme gelmiştir. Bu hususta hem A.B.D. hem de İngiltere’de, savaşın bitiminden önce, hazırlık çalışmaları yapılmıştır.

A.B.D.’de kamuoyu ve Hükümet,  Ermenilere Osmanlı İmparatorluğu’nda eziyet yapıldığına ve katliama uğradıklarına, o itibarla Ermenilerin Osmanlılardan kurtarılması gerektiğine öteden beri inanmıştı. Bu kanının yerleşmesinde özellikle Anadolu’daki Amerikan misyoneri neden olmuştur. Başkanın talimatıyla,  savaş sonrası toprak düzenlemeleri ve diğer hususlarda tavsiyelerde bulunmak üzere kurulan ve Unites States Inquiry (Birleşik Devletler Araştırması) adını taşıyan bir uzmanlar örgütü, yukarıda değindiğimiz kanının etkisiyle, savaştan sonra Ermenilere en azından özerklik verilmesi ilkesini benimsemiş ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ermenistan’a hangi toprakların verileceği üzerinde çalışmaya başlamıştı. 21 Ocak 1919 tarihinde Başkan Wilson’a sunulan tavsiyeler arasında Ermenistan adını taşıyacak yeni bir ülke kurulması ve Milletler Cemiyeti adına hareket edecek bir büyük devletin “mandat”sına verilmesi hususu yer almıştır. Tavsiyeler Ermenistan’a verilecek toprakları da belirlemektedir. Bu topraklar Bogos Nubar Paşa’nın istediği toprakların hemen hemen aynıdır. Ancak Kayseri ile Kafkasya’daki Ahaltsih bölgesini de Ermenistan’a vermekle Bogos Nubar Paşa’nın taleplerinin bile ötesine geçmiştir[7]. ABD’nin Ermenistan’a vermeyi öngördüğü toprakları yaklaşık 390.318 km2 olarak hesapladık.

İngiltere’de de Ermeniler lehine Osmanlılar aleyhine bir hava mevcut bulunuyordu. Osmanlılar I. Dünya Savaşı’na Almanların yanında yer alınca bu hava daha da ağırlaşmıştı.

İngiltere Başbakanı David Lloyd George anılarında, savaşın başında bu insanlık dışı İmparatorluğu  (Osmanlı İmparatorluğu’nu kastediyor) yenmeyi başardıkları takdirde barışın koşullarından birinin, Türklerin alçakça hareketleriyle lekelenmiş olan Ermeni vadilerini onların kanlı ve kötü idaresinden kurtarmayı düşünmüş olduklarını yazmıştır [8]

İngiltere’de uzun çalışmalar sonunda hazırlanan, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına ilişkin 7 Şubat 1919 tarihli bir muhtırada büyük bir devletin “mandat” idaresine verilecek olan Ermenistan’ın sınırları şöyle belirleniyordu: Güneyde İskenderun-Diyarbakır hattından sonra Fırat Nehrini izlenerek oradan da İran sınırına ulaşan bir hat; kuzeyde Trabzon Sürmene arasında bir noktadan, Batum’a kadar Karadeniz kıyıları; batıda Mersin-Sivas hattı.

Bu plan Akdeniz’den Karadeniz’e kadar uzanan bir Ermenistan kurmakla beraber Bogos Nubar Paşa’nın talepleri ve Amerikan planına nazaran daha az toprak içermektedir. Hesaplarımıza göre İngilizlerin Ermenistan’a verilmesini uygun gördükleri yerler 226.644 km2 tutmaktadır. Diğer yandan İngiliz planında Karabağ Ermenistan’a verilmemiş, Rusya’nın Erivan Guberniia’sının (vilayetinin) Müslüman halkıyla Karabağ’ın Ermeni halkının mübadele edilmesi öngörülmüştür[9].

Amerikan ve İngiliz planlarında Ermenilere verilmesi öngörülen topraklarla Bogos Nubar Paşa’nın talepleri ekteki Harita II’ de gösterilmektedir[10].

Fransa’ya gelince bu ülkenin bağımsız bir Ermenistan kurulmasına itirazı yoktur. Ancak 1916 Skyes-Picot Anlaşması’yla Fransa’ya verilen Osmanlı topraklarıyla Bogos Nubar Paşa’nın toprak talepleri, Adana, Sivas, Mamuret-ül Aziz veDiyarbakır vilayetlerinde büyük ölçüde örtüşmektedir. Diğer bir deyimle bu bölgelerde Fransızlar ve Ermeniler aynı toprakları talep etmektedirler. Skyes-Picot Anlaşması’yla Fransa’ya bırakılması planlanan topraklar ile Bogos Nubar Paşa’nın talepleri Harita III’ de gösterilmiştir.

Fransız-Ermeni anlaşmazlığı zamanla Kilikya üzerinde yoğunlaşmıştır.  Fransa Kilikya’yı “mandat”sını alacağı Suriye’ye dâhil etmek istemiştir. Fransa’nın güdümünde olup, Suriye’nin çıkarlarını savunmak üzere kurulmuş Suriye Komisyonu Baş Temsilcisi Şükrü Ganem 13 Şubat 1919 tarihinde Onlar Konseyi’nde yaptığı konuşmada Suriye’nin iyi belirlenmiş sınırları bulunduğunu söylemiş ve bu sınırların Toros Dağları, Sina Çölü ve Akdeniz olduğunu söylemiştir [11]. Toros Dağlarını sınır olunca Kilikya’yı Suriye içinde kalmaktadır. O nedenle Bogos Nubar Paşa konuşmasında, Suriyelilerin Kilikya’nın büyük bir kısmını ülkelerine dahil etmek için, son derecede yersiz taleplerde bulunduklarını söylemiş ve ayrıca Suriye’nin kuzey sınırının Toros Dağları değil Amanos Dağları olduğunu ifade etmiştir.  

Ermeni Nüfusu

Gerek Aharonyan gerek Bogos Nubar Paşa konuşmalarında Ermeni nüfusu hakkında bilgiler vermiştir. Bogos Nubar Paşa ayrıca savaş sırasında Ermeni kayıplarından da bahsetmiştir.

Aharonyan’a göre Kafkasya’da 2 milyon Ermeni vardır. Bunlara, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kaçan, 400 ila 500 bin kişi dâhildir.

Bogos Nubar Paşa ise savaştan önce dünyada 4,5 milyon Ermeni olduğunu, bunun 2 milyonun Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşadığını ve savaşta Ermenilerin kaybının 1 milyonu aştığını söylemiştir; bunun dışında rakam vermemiştir. Ancak talep ettiği muazzam topraklar için, gerekçe olmak üzere, bazı iddialar ileri sürmüştür. Bu konudaki hayli uzun ve karışık ifadelerinin ana noktaları şöyle özetlenebilir:

- Türk (Osmanlı) Hükümeti istatistikleri Ermenileri az göstermek için tahrif etmiştir.
- Ermeniler Savaştan önce Türklerden fazlaydı.
- Savaş içinde katliam ve sürgünlerden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni kalmadığı veya az sayıda Ermeni kaldığı doğru değildir.
- Savaşta ölenler de yaşayanlar gibi sayılmalıdır.
- Türkler savaşta 2,5 milyon kayıp vermiştir. Bunun yarısı Ermeni vilayetlerindendir. Bu nedenle Ermeniler halen de çoğunluktadır.
- Savaştan sonra Ermeniler Türklerden, hatta Türk ve Kürtlerden daha fazla olacaklardır.
- Kafkasya’daki Ermenilerle birleşilirse bu çoğunluk daha da artacaktır.

Osmanlı İstatistikleri devleti oluşturan tüm halkları kapsamaktadır. O itibarla bu istatistiklerin sadece Ermeniler için tahrif edilmiş olması anlamsız bir ifadedir. Ayrıca

Bugos Nubar Paşa’nın bu sözde tahrif için verilmiş olan üç örnek de tutarsızdır[12].

Savaştan sonra Ermenilerin bu bölgede Türklerden fazla olduğuna gösteren hiçbir kaynak yoktur. Mevcut kaynaklar arasında Ermenilerin sayısın en fazla gösteren ancak doğruluğu kanıtlanamayan, Ermeni Patrikhanesine atfedilen istatistiklerinde bile Altı Vilayette Ermeni nüfusu bu vilayetlerdeki toplam nüfusun  % 39’u olarak gösterilmektedir[13]. Diğer bir deyimle Bogos Nubar Paşa’nın savaştan önce Ermenilerin çoğunlukta olduğu iddiası, Patrikhane istatistikleri tarafından bile desteklenmemektedir.

Bogos Nubar Paşa’nin istediği topraklarda, savaştan önce, 1912 yılında yaşayan Ermeni nüfusu şu şekilde hesaplanmaktadır[14].

Vilayet Ermeni nüfusu Toplam Nüfusun %

 Bitlis     191.156                 31.3
 Mamuret-ül Aziz 111.043 16,3
 Diyarbakır 89.131 11,8
 Van 130,500 15,6
 Sivas 182, 912 12,4

 Altı Vilayetin Toplamı 867.960 17,3

 Adana Vilayeti 74.930 11,2
 Trabzon Vilayeti 63.326 4,5

Toplam 1.006.216 14,02

Görüldüğü gibi o dönemde, Ermeni vilayetleri olarak da adlandırılan Altı Vilayetteki Ermeni nüfusunun oranı % 17,3’dür. Bu vilayetlere Adana ve Trabzonvilayetlerinin eklenmesiyle, yaklaşık olarak, Bogos Nubar’ın istediği topraklara ulaşılmaktadır. Buradaki Ermeni nüfusu daha da düşük olup toplam nüfusun %14,02 kadardır.

Bu vesileyle artık ciddi Ermeni yazarlarının, Altı vilayette veya Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir yerinde Ermenilerin çoğunluğu oluşturmadıklarınıkabul ettiklerini belirtelim[15].

Bogos Nubar Paşa’nın tüm gayretinin savaştan sonra Anadolu’da bir Ermeni çoğunluğu bulunduğuna veya olacağına Onlar Meclisi’ni inandırmak olduğu görülmektedir. Bunun için savaşta çok sayıda Türk öldüğünü, buna karşın, sürgün ve katliamlara rağmen, Anadolu’da az olmayan bir sayıda (ne kadar olduğunu söylememektedir) Ermeni kaldığını belirtmekte ve ayrıca ölen Ermenilerin de yaşayanlar gibi sayılması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu düşünceye göre ölen Ermeniler ölmemiş sayılacak, böylece Ermeniler, savaştan önce Türklerden fazla oldukları varsayımına göre savaştan sonra da fazla olacaklardır. Ölenleri de saymak mantığın garabetini ayrıca açıklamaya gerek görmüyoruz. Ne var ki, yukarıda belirttiğimiz gibi, Ermeniler, Bogos Nubar Paşa’nın istediği topraklarda, savaştan önce %14,02 oranında olduğundan savaştan sonra ölüleri de saymak bir çoğunluk yaratmamaktadır.

Ermeni Delegelerinin Barış Konferansı’nda yaptığı konuşmalarda, savaş sırasında Ermeni kayıpları hakkında bazı bilgiler bulunduğu görülmektedir.

Bu konuyu incelemeye başlamadan önce kayıp kavramına açıklık getirmek gerekmektedir. Ermeni Diasporası kayıpları sevk ve iskân sırasında öldürülen Ermeniler olarak kabul etmektedir. Oysa kayıp kavramı, bir ülke veya bölge nüfusunda belirli bir dönemdeki azalmayı ifade etmektedir. Bu azalmanın başlıca nedenleri yaşlılık, iyi beslenmeme, salgın hastalıklar, sağlık hizmetleri yetersizliği, kazalar ve son olarak da şiddet hareketlerinin neden olduğu ölümlerdir.

Aharonyan, Ermenilerin savaş sırasındaki fedakârlıklarından uzun uzun bahsetmesine rağmen, kayıplar hakkında doğrudan bir bilgi vermemektedir. Ancak verdiği rakamlardan Kafkas Ermenilerinin kayıplarının hesaplanması mümkündür. Ahoranyan’a göre Kafkasya’daki Ermenilerin nüfusu Birinci Dünya Savaşı’ndan önce de 2 milyon, savaştan sonra da 2 milyondur. Bu son rakama savaş içinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan kaçan 400 ilâ 500 bin Ermeni dâhildir. Ermenistan’a sığınan bu kişilere rağmen nüfus aynı kaldığına göre Kafkasya Ermenilerinin savaş içinde 400 ilâ 500 bin kayıp vermiş oldukları sonucuna varılmaktadır.

Bogos Nubar ise kayıplar hakkında birbiriyle çelişen ifadelerde bulunmaktadır. Konuşmasının başında Ermeni sevk ve iskânına değinerek, katliam ve sürgün kurbanlarının bir milyondan fazla olduğunu söylerken, daha sonra Ermenilerin savaşta verdiği 1 milyon kaybın en aşağı yarısının (Osmanlı İmparatorluğu’ndaki) Ermeni vilayetlerinden verildiğini ifade etmektedir. Böylelikle Osmanlı Ermenilerinin kayıpları için biri 500 bin diğeri 1 milyondan fazla olmak üzere iki rakam vermekte ancak ifadesindeki bu çelişkinin nereden ileri geldiğini açıklamamaktadır.

Bogos Nubar Paşa’nın birbirini tutmayan ifadaleri, ayrıca 4,5 milyonluk küçük bir Ermeni nüfusu için milyon ve yarım milyon gibi çok fazla yuvarlatılmış rakamlar vermesi aslında Ermenilerin sayısı hakkında sarih bir bilgisi olmadığını ve mümkün olduğu kadar fazla toprak koparabilmek için abartılı rakamlar öne sürdüğünü düşündürmektedir.

Diğer yandan Müttefiklerin de Ermenilere toprak verilmesini savunmak için bazı alışılmadık formüller icat ettiklerini ve Wilson ilkelerinden sapmaya çalıştıkları görülmektedir. Ermeniler için “ölenlerin yaşayanlar gibi sayılması” fikri bu çerçevededir.  Bu fikrin esasında Ermenilere değil İngilizlere ait olduğu saptanmıştır. 1918 yılı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun akıbeti hakkında İngiliz Dışişlerinde hazırlanan bir belgede,  bu bölgede tarafların taleplerin orantılı olarak saptanması çalışmalarında, Ermenistan için ölenlerin ve sürgüne gönderilenlerin de dikkate alınması gerekeceği belirtilmiştir. Ayrıca, Yahudi göçmenlere Filistin’de bir yurt kurmak için sağlanacak kolaylıkların yabancı ülkelerdeki Ermenilere tanınması, diğer bir deyimle bunların kurulacak Ermenistan’a göç etmelerine izin verilmesi öngörülmüştür [16]. Bu formülün ileri sürülmesi nedeninin, serf determinasyon ilkesinin uygulanması halinde, Osmanlı topraklarında bir Ermenistan kurulmasının (Filistin’de de bir Yahudi Yurdu yaratılmasının)  imkânsız olmasıdır.  Nitekim yukarıda değindiğimiz 7 Şubat 1919 tarihli İngiliz muhtırasında bu husus “Ermeniler ve Yahudilerin tarihi gerekçelere dayanan talepleri için, sayılarıyla orantılı olmayacak şekilde, self-determinasyon ilkesinin uygulanması“ olarak ifade edilmiştir[17]. Bu sözler, dolaylı bir şekilde, aslında bu bölgelerde self-determinasyon ilkesinin uygulanmayacağını belirtmektedir.

Bu düşünce tarzının adaletsiz olduğunda şüphe yoktur; “tarihi gerekçelere” dayanılarak bir halka toprak verildiği takdirde o topraklarda yaşamakta olan yerli halkın hakkı yenmektedir. Bu da yerli halkın tepkisini neden olmakta ve Arap-İsrail anlaşmazlığında olduğu gibi, çok uzun süren ve ne zaman sona ereceği belli olmayan kanlı bir mücadele başlamaktadır.

Bu vesileyle Anadolu’nun paylaşılmasında Müteffik Devletlerin bu bölgede Türklerin ve diğer Müslümanların büyük çoğunluğunu oluşturduğuna ve self determinasyon ilkesine göre bu bölgenin söz konusu çoğunluk tarafından idare edilmesini gerektiğine hiç önem verilmediklerini belirtelim. Bu davranışın altında mağlup tarafın cezalandırılması isteğinin yatmaktadır. O kadar ki Barış Konferansın başlarında bağımsız bir Türk devleti kurulması düşünülmezken sonraları, özellikle Hindistan Müslümanların halifeliğin ilgasına tepki göstereceği endişesiyle, Sevr Antlaşması’nda, küçük de olsa, bir Türk devletine müsaade edilmiştir.

Diğer yandan Müttefiklerin, Türklerin ülkelerinin paylaştırılmasına direniş göstermeleri olasılığını da dikkate almadıkları görülmektedir. Gerek İngiltere gerek Fransa’nın, fazla sorun yaşamadan idare ettikleri sömürgelerindeki Müslüman halkları örnek alarak, Türklerin de onlar gibi davranacaklarını zannetmiş oldukları anlaşılmaktadır. O dönemde sözünü ettiğimiz Müslüman halklar için önemli olan dini inanç ve geleneklerine karışılmamasıydı. Bu halklar, genellikle aşiret şeklindeki sosyal örgütlenmeleri korunduğu takdirde, yabancıların hâkimiyetini fazla zorlanmadan kabul ediyorlardı. Oysa Osmanlıların son yıllarında yetişmiş olan aydın kuşaklar büyük ve şanlı bir İmparatorluğun mensubu olmanın verdiği gurur ve güvenle kendilerini kimseden aşağı görmüyorlardı. Onların ne büyük devletler ne de düne kadar idare ettikleri haklar (Ermeniler, Yunanlılar) tarafından idare edilmeyi kabul etmeleri söz konusu değildi. Nitekim kısa sayılacak bir zamanda Anadolu’da, Müttefiklerin hayal dahi edemediği bir boyutta, direniş hareketleri başladı. Bir Meclis, bir hükümet ve bir nizami ordu kurularak yeni Türk devletinin temelleri atıldı. Müttefiklerin düşlediği büyük Ermenistan ancak Türklerin karşı çıkmaması halinde kurulabilirdi. Direniş başlayınca Müttefiklerin Ermenistan hakkındaki tutumları da değişti. Nitekim Sevr’in öngördüğü Ermenistan, Bogos Nubar’ın talep ettiği ve başlangıçta İngiliz ve Amerikalarılar tarafından da onaylanan Ermenistan’ın üçte biri kadardır. O dahi gerçekleşmedikten başka Kafkasya’daki Ermenistan Cumhuriyeti de Sevr’den dört ay sonra ortadan kalktı.

Paris Barış Konferansı’nda Ermeni taleplerinin nasıl geliştiği konusuna bir diğer yazınızla devam edeceğiz.


[1] O dönemde ABD ve Avrupa’da bazı basın ve çevreler tarafından kullanılan “Ermeni Vilayetleri” deyimi, Ermenilerin çoğunlukta olduğu iddia edilen, gerçekte azınlıkta oldukları altı vilayeti ifade etmektedir. Bu vilayetler Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamuret-ül Aziz (Malatya) ve Diyarbakır’dır.
[2] Anahide Ter Minassian, La République d’Arménie, Bruxelles:Editions Complexe, 1989, ss.158,159 ; Richard G. Hovannisian, The Republic Of , Cilt 1, Berkeley and Los Angeles: 1974, ss. 259-260; Claire Mouradian, L’Arménie, Paris: Que saia-je, 1995, s. 71.
[3] Bogos Nubar Paşa konuşmasında Trabzon ahalisinin çoğunluğunun Rum olduğunu kabul ettiğini ancak bu limanın kuzeyde Ermenistan’ın Karadeniz’e tek çıkış yeri olduğunu, Yunan Başbakanı Venizelos’un  (bu yerleri Ermenistan’a bırakmakla) konuyu büyük bir adalet duygusuyla ele aldığını söylemiştir. Venizelos Barış Konferansı Onlar Konseyi’nde 3 ve 4 Şubat 1919 tarihlerinde konuşmuştur. Amerikan Başkanı W. Wilson’un kendisine yönettiği bir soruya cevaben, 360.000 kişiyi barındıran Trabzon’da bir cumhuriyet kurulması istendiğini,  kendisinin bunu desteklemediğini zira fazla sayıda küçük devlet kurmanın gereksiz olduğunu, ayrıca Trabzon şehri cıvarının çok sayıda Türk tarafından çevrilmiş bulunduğunu ve Trabzon’un Ermeni Devletinin bir parçası olması gerektiği kanısını taşıdığını söylemiştir. (Papers Relating to the Foreign Relations of the . Paris Peace Conference 1919, Cilt IV, United States Government Printing Office,1948, ss. 872,873)
[4] Bu yazıdaki tüm haritalar çeşitlil kaynaklara dayanılarak  Pınar Güven tarafından çizilmiş   ve yüzölçümleri hesaplanmıştır.
[5] Boğos Nubar Paşa’nın ilk talepleri Kayseri ve civarını içermiyordu ve yaklaşık 369.955 km2
kadardı.  Bir yıl sonra, 1920’de, Ermeni Heyetinin konferansa sunduğu bir haritad Kayseri Ermenistan taleplerine dahil edilmiştir. Böylelikle istenen toprakların yüzölçümü 387.424 km2’ye çıkmıştır. 1920 yılı haritası şu kitapta bulunmaktadır: Anita L.P. Burdett, Der.,   Political and Ethnic Bounderies 1878-194,Chipenham, Wilts: Archive Editions, 1998. Map depicting proposed limits of c. 1920. Délégation Nationale Arménienne
[6] Söz konusu anlaşmalar şunlardır: İstanbul ve Boğazlara ilişkin 18 Mart 1915 tarihli Anlaşma, 26 Nisan 1915 tarihli Londra Anlaşması, 16 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması ve 17 Nisan 1917 tarihli St. Jean de Maurienne Anlaşması
[7] Richard G. Hovannisian, The Republic..., ss. 263–265.
[8] David Lloyd George, Memoirs of the Peace Conference, Cilt 2, London: Victor Gollancz Ltd., 1983, s.496.
[9] Richard G. Hovannisian, The Republic…, ss. 265-272.
[10] Richard G. Hovannisian, The Republic of Armenia..., s. 274’de yer alan harita esas alınmıştır.
[11] Papers Relating to the Foreign Relations..., s. 1025
[12] Bogos Nubar Paşa Türk Hükümeti’nin Van Vilayeti için 80.000 Ermeni gösterdiğini söylemektedir. McCarthy’nin verdiği rakam 130.500’dür; bkz.: Justin McCarthy,  The Population of Ottoman Armenians, The Armenians in the Late Ottoman Period, Ankara: TTK, 2001, s. 70. Maraş Sancaği ve Zeytun Köyü ise küçük yerlerdir. Buralardı Ermeni nüfusu toplam nüfus için bir örnek olamayacak kadar azdır.
[13] Justin McCarthy, The Population of..., s.67. 
[14] Bkz.: Justin McCarthy, The Population of..., s.70’deki tablo.
[15] Ronalds Grigor Suny, Looking Towards Ararat, in Modern History, Indianapolis: Indiana UniversityPress,1993, ss. 128, 129
Richard G. Hovannisian, The Republic of Armenia..., s.265
Anahide Ter Minassian, La République d’Arménie..., s.160
[16] Richard G. Hovannisian, The Republic of Armenia…, s. 267.
[17] Richard G. Hovannisian, The Republic of Armenia…, s. 270
  ----------------------
* Avrasya İncelemeleri Merkezi Başkanı - oelutem@avim.org.tr
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 22, Yaz 2006

http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=416

.. 
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder