14 Şubat 2016 Pazar

AB’nin Türkiye’deki Terör Örgütüne Desteği



AB’nin Türkiye’deki Terör Örgütüne Desteği




OZAN CEYHUN
Avrupa Parlamentosu 4. ve 5. Dönem Milletvekili

Brüksel’deki dostlarıma sormak istiyorum: „Eğer bir Alman savcı odasında RAF terör örgütü mensubu teröristler tarafından rehin alında ve ardında öldürülseydi. Olayın peşinde Alman Polisi RAF terör örgütünün hücre evlerine yaptığı baskınlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir serbest gazeteciyi yakalasaydı ve bu serbest gazetecinin Türkiye’nin istihbarat teşkilatı MİT için çalıştığı ortaya çıksaydı ne olurdu?“

AB Türkiye’ye yönelik çok sert açıklamalar yapardı. AP milletvekilleri Türkiye hakkında demediklerini bırakmazlar ve „Türkiye’nin üyelik sürecinin sona ermesini“ bir kez daha talep ederlerdi. Almanya’da medya ve politika Türkiye’yi „Almanya’da teröristlere destek veren ülke olarak“ kelimenin tam anlamıyla „düşman“ ilan ederlerdi!

Böyle bir durumda „ haklı “ olduklarını söylerdim.

Peki ama geçen hafta Türkiye’de meydana gelen terör olaylarına baktığımızda nedense AB ve AP çok sessiz. Oysa örnekte dile getirdiklerimin hepsi gerçekleşti. Teröristler bir savcıyı katletti ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne saldırdılar.
Savcı Mehmet Selim Kiraz, adliyedeki odasında Almanya’da „ Dev-Sol “ adıyla yasaklanan bir terör örgütü kategorisinde olan terör örgütü DHKP-C’li iki terörist tarafından rehin alındı.

Saaterce süren müzakereler sırasında aniden odadan silah sesleri gelince polis operasyon düzenlemek zorunda kaldı ama savcıyı kurtaramadı. Çünkü teröristler Yunanistan’daki liderlerinden aldıkları emir ile savcıyı katledip polislerle çatışarak öldürülmeyi tercih ettiler. Bu olayın ardından ertesi gün bir kadın terörist İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne iki elbombası atarak ve elindeki uzun namlulu silah ile ateş ederek saldırdı ve iki polisi yaraladıktan sonra ölü ele geçirildi.

İstanbul Polisi olaylar sonrası terör örgütü DHKP-C’ye ait hücre evleri bastığında da Stephan Shak Kacynski (52) adında bir İngiliz pasaportlu şahsı da gözaltına aldı. İngiliz pasaportu olan bu şahsın Polonya asıllı Alman ajanı olduğu iddia edilmekte. Serbest gazeteci kimliği ile 1996, 2007, 2009, 2011 ve 2014 yıllarında sürekli Yunanistan ve Türkiye arasında DHKP-C terör örgütü liderleri ve militanları arasında kuryelik yaptığı da tespit edilen bu şahsın 2015 yılında iki kez Türkiye’ye geldiği ve üç terör eylemi planlamasında yer aldığı da iddialar arasında.

Türk istihbarat birimleri, bu şahıs ile ilgili soruşturmayı derinleştirdikten sonra onun DHKP-C ile Almanya İstibarat Teşkilatı „BND“ arasındaki irtibatı sağlayan isim olduğunu deşifre ettiklerini açıkladılar. İddialara göre örgütün Avrupa kanadı ile Türkiye arasındaki eylem talimatlarını taşımaktaydı. Daha da ötesi istihbarat kaynaklarına göre terör örgütüne finansal destek sağlıyan kişi.
Bu iddiaların sadece yarısı doğru ise AB açısından bu aslında tam bir „skandal“ olmalıydı. Nedense AB, AP ve adı geçen ülke olarak Almanya çok „sessiz“.
Üstelik DHKP-C örgütü „Dev-Sol“ adıyla Almanya’da yasaklanmış terör örgütleri listesinde de yer almakta. Interpol ve Europol bu terör örgütü hakkında çok detaylı bilgilere ve analizlere sahipler. Yani istendiği takdirde her türlü hareketini ve faaliyetini kontrol altında tuttukları bu terör örgütüne yönelik adım atmaları hiç güç değil.

Ancak buna karşın DHKP-C terör örgütünün tüm AB genelinde bir çok AB ülkesinde çok rahat hareket edebilir konumda olması kafalarımızı karıştırmakta. Terörün her türlüsüne karşı değil miyiz? Yoksa „AB’nin „desteklediği ya da kolladığı“ terör örgütleri de var mı?“ sorusunu sorarsak haklı değil miyiz?

İşte DHKP-C’nin terör merkezi olarak kullandığı ülke AB üyesi Yunanistan! Kendi memuruna maaş ödeyemeyen Yunanistan terör örgütüne her türlü desteği sunmakta! DHKP-C’nin eğitim kampının bulunduğu ülke Yunanistan bir AB ülkesi.

DHKP-C terör örgütünün AB üyesi ülkeler olan Belçika, Hollanda, Avusturya, Almanya, Romanya, Bulgaristan, Fransa ve İtalya’da çok sayıda militanını barındırdığı da AB ülkelerinin istihbaratçılarının çok iyi bildiği bir konu.

Yukarıda sıraladığım ülkelerin istihbarat teşkilatları nedense DHKP-C terör örgütünü sürekli izlemelerine ve Türkiye’deki terör faaliyetlerine yönelik hazırlıklarını bilmelerine rağmen hem Türkiye’yi uyarma hem de dost-müttefik Türkiye’ye zarar verememeleri için polisiye tedbirlerin alınmasını sağlamaya pek niyetli değiller.

Sözünü ettiğimiz DHKP-C’nin bir yönetim kadrosu Yunanistan’da yerleşik. Diğer yönetim kadrosu ise Suriye’de Diktatör Esed’in kanlı istihbarat örgütü „El Muhaberat’ın“ tamamen kontrolü altında ve Türkiye’ye yönelik kanlı eylemlerde kullanılarak ülke karıştırılmak isteniyor. Kısacası DHKP-C „taşeron“ bir terör örgütü olarak „ısmarlama“ eylemler yapmakta.

AB ve AB üyesi ülkeler nasıl oluyorda bu terör örgütünün bu şekilde kendi topraklarında serbest dolaşımına göz yumabilmekteler?

Tüm dünyaya „ demokrasi ve hukuk devleti “ örneği olma iddiasında olan AB ve AB üyesi ülkeler bu şekilde mi örnek olacaklar?
Suriye istihbaratı „El Muhaberat’ın taşeronu“ bir terör örgütünün AB üyesi Yunanistan’ı „ana karargah“ haline getirmesine AP milletvekilleri niçin ses çıkarmıyorlar?

AP’de niçin hiç bir milletvekili bu konuda AB Komisyonu’na „soru önergesi“ vermiyor?

Belçikalı, Alman, Yunanlı ve diğer AB üyesi ülkelerin AP’de oturan milletvekilleri niçin kendi ülkelerine yönelik olarak dile getirilen „Türkiye’de bir terör örgütünü destekleme“ iddiasını araştırma ihtiyacı duymamaktalar?

Bu „ Çifte standart “ değil de nedir?

AB ve AP bir kez daha kamuoyu nezdinde kendi inandırıcılıklarına en büyük zararı vermekte!

Willy Brandt’ın „daha fazla demokrasi“ talebi acilen AB için geçerli bir talep konumunda.

http://akademikperspektif.com/2015/04/15/abnin-turkiyedeki-teror-orgutune-destegi/


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder