RUSYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
RUSYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2021 Cumartesi

Ermenistan-Rusya: Eyalet-Merkez İlişkileri

Ermenistan-Rusya:  Eyalet-Merkez İlişkileri 


Ermenistan, Rusya, Eyalet-Merkez İlişkileri, Dr. Hatem Cebbarlı , Vladimir Putin, Azerbaycan, Dağlık Karabağ, Levon Ter-Petrosyan, 
Karen Demirciyan, Andranik Markaryan,




Dr. Hatem Cebbarlı 
AVRASYA GÜVENLİK VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ (ATSAM) BAŞKANI 

Son yıllarda Ermenistan-Rusya ilişkilerinde ciddi gerilimin yaşandığı hissediliyor. 
Bu gerilim özellikle de Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in 13 Ağustos 2013 tarihinde Azerbaycan gezisinden ve hükümetler arasında ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda birkaç anlaşmanın imzalanmasından sonra daha çok ilgi çekiyor. 

Ermenistan, bağımsızlığını ilan etmesinden bugüne kadar ekonomik, siyasi, güvenlik ve askeri alanlarda “yumurtaların hepsini aynı sepete” koyarak, Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Bu siyaset bağımsızlığını yeni ilan etmiş ve komşu devletlere karşı revizyonist siyaset yürüten (İran hariç) Ermenistan için bir anlamda perspektif vaat ediyordu. 

< Ermenistan, bağımsızlığını ilan etmesinden bugüne kadar ekonomik, siyasi, güvenlik ve askeri alanlarda “yumurtaların hepsini aynı sepete” koyarak, Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. >

Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenistan’a 1990’lı yılların sonlarına kadar Rusya’nın siyasi ve askeri desteği hava ve su gibi gerekiyordu. 
Mayıs 1994 tarihinde Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra Azerbaycan’ın tüm hoş niyetlerine rağmen, Ermenistan Dağlık Karabağ çatışmasının nihai barış anlaşması temelinde çözülmesi yönünde olumlu adım atmadı. 
Ermenistan Dağlık Karabağ’ı kendine birleştirmenin hukuken imkânsız olduğunu anladıktan sonra çatışmanın çözümünü uzatarak, uluslararası düzeyde Dağlık Karabağ’ın “bağımsızlığının” tanınması yönünde politika yürütmeye başladı. Ama bugüne kadar bu yönde ciddi sonuç elde etmediği bilinmektedir. 

Ermenistan 1994 senesinden sonra Dağlık Karabağ çatışmasının çözülmesi yönünde pragmatik adımlar atsaydı, Rusya’dan bağımlılığı zayıflar, bölgede gerçekleştirilen önemli uluslararası projelerde yer alarak, ekonomik ve sosyal sorunlarını önemli ölçüde halledebilirdi. 

Son günlerde Ermenistan Hükümetinin Rusya’nın denetimindeki stratejik sanayi kurumlarını millileştireceğine ilişkin haberler verilmektedir. 
Ermenistan-Rusya ilişkileri konusunda biraz bilgisi olan herkes böyle bir millileştirmenin mümkün olmayacağını biliyor. Ermenistan Hükümetinin böyle bir karar alması mümkün değildir ve bu mesele son zamanlarda Rusya’nın Ermenistan’a Avrasya Birliği ve Gümrük Birliği’ne üye olması için baskılarını artırdığı bir zamanda kasıtlı olarak gündeme getirilmiştir. 

Ermenistan ciddi bir ikilem karşısındadır. Zira son yıllarda Ermenistan kuzey ve batı yönünde siyasi manevralar yaparak, her iki tarafla ilişkilerini düzene sokmaya ve onların lojistik ve finans potansiyelinden faydalanmaya çalışıyor. 

Elbette kuzey ve batı Ermenistan’ın rock müziği sedaları altında “göbek dansı” yapmaya çalıştığını görüyor. 

24 Temmuz tarihinde Ermenistan ve Avrupa Birliği “Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi Hakkında” anlaşmanın metni üzerinde mutabakata vardı. 
Tarafların bu anlaşmayı imzalaması Ermenistan için belirli perspektifler vaat ediyor. 
Ama Rusya Ermenistan’ın bu anlaşmayı imzalamasına itiraz ederek, onu Avrasya Birliği ve Gümrük Birliği’nde görmek istiyor ve baskılar yapıyor. 
Ermenistan Hükümetinin Rusya’nın kontrolündeki stratejik sanayi kurumlarını millileştirmeye ekonomik ve siyasi gücü yeter mi? 
Bu soruya cevap vermek için Ermenistan ekonomisinin gelişim dinamiğine kısaca göz atalım. 
Ermenistan’ın eski Başbakanı Hrant Baqratyan Dünya Bankası’nın Ermenistan’la ilgili raporundan alıntı yaparak, son beş yılda ekonominin feci çöküş aşamasında olduğunu belirtiyor; 2008-2012 yıllarında GSMH 11.662 milyon dolar seviyesine geriledi. 
Bu yıllarda Azerbaycan’ın GSMH’sının hacmi 67.197 milyon dolara (%37,5 artış) kadar yükseldi. Kişi başına düşen GSMH verilerine göre, Ermenistan bölgede sonuncudur. 1993 yılından bu güne kadar Ermenistan’ın bu göstergeleri değişmedi. 

Göç ciddi bir sorun olarak kalıyor. Ermenistan’la kıyasta Gürcistan’da her bin kişiye düşen göçmen sayısı Ermenistan’dan 4 kat daha azdır. 

Azerbaycan ve Türkiye’de olumlu göç eğilimi yaşanıyor. 2013 senesinin birinci yarısında Ermenistan’ı 123 bin kişi terk etmiştir; 

< Son yıllarda Ermenistan kuzey ve batı yönünde siyasi manevralar yaparak, her iki tarafla ilişkilerini düzene sokmaya ve onların lojistik ve finans potansiyelinden fayd alanmaya çalışıyor. >
 
Ermenistan’ın dış borcu beş milyar dolara yaklaşıyor; Sanayi tesislerinin çoğunluğu uluslararası piyasaya sürülecek kadar kaliteli üretim yapma yeteneğinde değildir ve neredeyse hepsinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır; Ermenistan’ın dış ticaret hacmi Mayıs 2013 tarihine kadar 444 milyon dolar olmuştur ve bu 2012 senesinin benzeri istatistiklerine kıyasta % 9 azdır; Rusya halen Ermenistan’ın dış ticaretinde birinci sıradadır; Rusya’nın denetimindeki stratejik sanayi tesisleri tam gücüyle çalışmıyor ya da kasıtlı olarak çalıştırılmıyor. 

Siyasi nedenler ise şunlardır: 

-Rusya’nın Ermenistan’da 102 askeri üssü vardır; 
-Askeri ve güvenlik açısından Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığı devam ediyor; 
-Rusya’da bir milyona yakın Ermeni göçmen var ve Ermenistan Rusya’nın denetimindeki stratejik sanayi kurumlarını millileştirirse, Rusya birkaç yüz bin göçmeni Ermenistan’a geri gönderirse, bu Ermenistan ekonomisi için faciayla sonuçlanır; 
-Ermenistan Hükümetinde Rusya taraftarı güçler etkindir ve millileştirmeye imkân vermezler; 
-Enerji (petrol ve Metsamor Nükleer Santrali’nin çalışması için zenginleştirilmiş uranyum) açısından Ermenistan tamamen Rusya’dan bağımlı durumdadır. 
Böyle bir ortamda Ermenistan Rusya’ya karşı hangi baskı mekanizmalarını kullanarak, onun denetimindeki stratejik sanayi kurumlarını millileştirebilir? 

Bunu yapmaya teşebbüs eden hükümetin iktidarda kalma şansı sıfıra eşittir. 

Levon Ter-Petrosyan’ın istifaya zorlanması, Ermenistan parlamentosuna karşı düzenlenmiş saldırıda Karen Demirciyan’ın öldürülmesi ve Başbakan Andranik Markaryan’ın şüpheli ölümü buna örnek olarak gösterilebilir. 

***

28 Şubat 2017 Salı

ERMENİ MEZALİMİNİN SÜRGÜNDEKİ TANIKLARI MALAKANLAR


ERMENİ MEZALİMİNİN SÜRGÜNDEKİ TANIKLARI MALAKANLAR’IN 
TÜRKLER ve ERMENİLERLE İLİŞKİLERİ 

Sinan KIYANÇ*1 
*Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi 
sinankiyanc@gmail.com, 

Çarlık Rusya’sının Hıristiyanlığı resmi olarak kabul etmesinden sonra Kilise ve Çar’ın baskıları karşısında oluşan muhalif köylü hareketinin temsilcilerinden olan 
Malakanlar, Çarlık Rusya’sı tarafından Güney Kafkasya’ya sürülmüştür. Böylece Ruslar hem bu muhalif hareketten uzak kalmış, hem de bölgenin Ruslaştırılması 
için son derece önemli bir adım atmışlardır. 

1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonucunda Kars Ardahan ve Batum’un savaş tazminatı olarak Çarlık Rusya’nın eline geçmesiyle; zaten Anadolu sınırlarına kadar gelmiş olan Malakanlar bu bölgelere yerleştirilmiştir. 15 Ağustos 1918 yılında ise Kars’ın Osmanlı Devleti topraklarına katılmasıyla, Malakanlar’ın önemli bir kısmı ayrılsa da bir kısmı burada yaşamaya devam etmiştir. 

İşgal dönemlerinde Çarlık Rusya’sının askeri yöneticileri nedeniyle bölgede yaşayan Müslümanlar ile iyi ilişkiler kurulamazken, Kars’ın Osmanlı Devleti toprağına katılmasıyla, bölgede yaşayan ve sonra da göç eden Müslümanlar ile iyi ilişkiler kurulmuştur. Bu dönemde Ermeniler ile Malakanlar aynı dine sahip olmalarına karşın Ermenilere herhangi bir yakınlık duymamışlardır. Çünkü Ermeniler Müslümanlara yaptıkları katliamların yanı sıra Malakanlara da büyük zulümler yapmışlardır. 

Bu zulüm karşısında bazı Malakanlar göç etmek zorunda kalmışlardır. Malakan ve Müslüman köyleri hudut komutanlıklarına müracaat ederek yardım istemişlerdir. 

İnanışları gereği savaşı ve silah kullanmayı reddeden, insan öldürmeyi en büyük günahlardan birisi olarak gören Malakanlar bu mezalim karşısında Müslümanlar gibi savunmasız kalmışlardır. Halen Kars’ta yaşayan bir avuç Malakan’ın anılarında bu acı anılar tazeliğini korumaktadır. Ermeni Mezaliminden kaçan Türkler ise Malakanlar’ın evlerine sığınmışlardır. 

Bu çalışmada Kafkasya’ya sürgün edilen bir halk olan Malakanlar’ın I. Dünya Savaşı’nın sona erdiği yıllar ve sonrasında bölgede yaşadıkları olaylar, Ermeni mezalimi karşısında Türkler ve Ermenilerle olan ilişkileri, Osmanlı Arşiv belgelerinin ışığında ortaya konulacak; Kars’ta yapılan saha araştırmaları ve yöre halkı ile yapılan görüşmelerle birlikte değerlendirilecektir. 

Anahtar Kelimeler; Malakan, Müslüman, Ermeni Mezalimi, Rusya, Kars, Kafkasya. 


GİRİŞ 

Malakanlar Çarlık Rusya’sına hâkim olan ve Çarı Allah’la özleştiren hükümran kiliseye başkaldıran, Rus kilisesini protesto eden orta sınıf Rusya köylüleridir 
(Denisenko, 2011:181). 
Malakanlar Hıristiyanlığın bozulmamış özelliklerine dayalı Malakanizm inancını ortaya çıkarmışlardır. Malakanizm, Malakanlar’ın inançlarını ve toplumsal normlarını belirleyen, temeli İncil’e dayalı bir inanç sistemidir. 

Malakanlar’ın Kiliseye başkaldırmalarıyla başlayan sürgünleri günümüze kadar devam etmiştir. Günümüzde Rusya başta olmak üzere Amerika, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Türkiye ve Avustralya gibi birçok ülkede yaşamaktadırlar. 

Malakanlar’ın bir kısmı 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı (93 Harbi) sonunda, Kars ve çevresi Çarlık Rusya’nın hâkimiyetine girince Kafkaslardan Anadolu’ya göç etmişlerdir (Semyenov ve Karagöz, 2009:112). 

Malakanlar inanışları gereği savaşmayı en büyük günahlardan birisi olarak görmüşlerdir. Bu nedenle Ermeni Mezalimi Malakanlar Ermenilere seviyeli durmuşlardır. 

Buna karşın Malakanlar Kars ve civarında beraber yaşamaya başladıkları Müslüman halkla ilişkilerini güçlendirmişlerdir. Ermeni çetecilerinin bu dayanışmayı kırmak için bölgede yaşayan Malakanlara şiddet uygulamışlardır. 

1. Malakanlar’ın Anadolu’ya Gelmeden Önceki Tarihi 

Rusya’nın Hıristiyanlığı Resmikabulünden sonra Hıristiyan dininin yaygınlaştırılması için Kilise’nin baskısı her geçen gün artmıştır. Bunun yanı sıra ağır vergiler altında ezilen Rus köylüsü, daha resmikabulün ilk yıllarında başlayan muhalif akımların içinde olmuşlardır. İlk dönemlerde bu muhalif akım “ Dini Sapkınlar ” ya da “ Ruhani Hıristiyan ” olarak tanımlansa da ilerleyen zamanda bu muhalif akım kendi içinde farklılıklar göstermiştir. 

Tambov Kilise Yönetimi ise 1765’te Sinot’ta görüşülmek üzere hazırladığı raporda bu halkı Kilise tarafından oruç ve hayvansal gıdaların alınmasını yasaklanan dini perhiz günlerinde bu yasaklara karşı çıkmalarından ötürü “Malakan” olarak adlandırılmıştır. Malakanlara göre süt Tanrının insanlara sunduğu en temiz içecekti ve her zaman kullanılmalıydı. Malakan; Rusça Moloko (süt), kelimesinden türeyerek süt içen veya perhizi bozan anlamına gelmektedir.2 Malakan ismi önceleri aşağılamak için kullanılmışsa da bir süre sonra halk tarafından benimsenmişti (Semyenov ve Karagöz, 2009: 19-23). 

2. Malakanlar’ın Anadolu’ya Göçleri 

1877-1878 Osmanlı Rus (93 Harbi) savaşının sonunda toplanan 1878 Berlin Kongresinde İmparatorluğun üç önemli parçası (Bosna- Hersek, Kıbrıs Adası ve Kars Sancağı), üç büyük devletlerin geçici idaresine bırakılmıştı (Ortaylı, 2004: 399). Çarlık Rusya, Kafkas cephesinde Batum, Çıldır, Kars ve Beyazid sancaklarını işgal etmiş ve 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı Hükümeti, savaş tazminatının bir kısmına karşılık olarak Kars, Ardahan, Batum ve Beyazid (Karaköse) vilayetleriyle Dobriçe'yi Çarlık Rusya'ya vermeyi kabul etmiştir (Karal, 1988: 66). 

Çarlık Rusya sınır hattında bulunan Malakan ve onlar gibi zorla göç ettirilmiş muhalif toplulukları elde edilen yeni yerleşim yerlerine iskân ettirerek hem bölgedeki Rus nüfusunu artırmaya hem de Malakanlar gibi muhalif gurupları merkezden uzak tutmaya çalışmışlardı. 

Malakanlar 1878 sonbaharında Güney Kafkasya’dan; bir kısmı Rusya’nın içlerinden Ortodoks ve mezheplere ait olan (Dukhobor, Prigunı, Subbornik vb.) Ruslar, Rumlar ve Ermeniler Kars ve civarına gelmeye başlamışlardır (Badem, 2010: 59). Sınır güvenliğinin tam olmamasından dolayı göç hareketleri büyük oranda kontrol altına alınamadan devam etmiştir. Bu dönemde Rus ve Osmanlı sınırları sürekli ihlal edilmiştir (Aygün, 2007: 89-116). 

1881 yılında Rus yönetimi tarafından yapılan ilk sayımın sonuçlarına göre Kars vilayetinde toplam nüfus 125.634'tür (Alp, 2012: 96). 1882 yılında bu sayı 145.412'ye çıkmıştır. Toplam nüfus içerisinde Müslüman Türk nüfus yaklaşık % 62'lik bir orana sahipti (Badem, 2010: 50). 

Çarlık Rusya’sının Kars Vilayeti 1879 yılı durumuna ilişkin raporuna göre: 1879-1884 arası gelen Malakanlar Taht sancağına 474, Zaruşad sancağına 273, 
Ardahan Sancağına 47 olmak üzere toplam 794 hanedir (Badem, 2010: 60). Arazi komisyonunun 1881 yılı raporuna göre verdiği sayılarda ise 1881 yılında 
vilayete yerleşen Malakanlar’ın sayıları aşağıdaki tabloda belirtildiği gibidir. 




Kaynak: Badem, C. (2010), Çarlık Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul, s.60 

İşgalden sonra eski Kars sancağına katılan Oltu ve Ardahan’la birlikte bölgenin nüfusunda büyük değişme meydana gelmiştir. İşgalden 20 yıl sonra yapılan 
1897 nüfus sayımına göre, Kars sancağının nüfusu 162.723’ü erkek ve 129.755’i kadın olmak üzere 292.478’dir. Bu artışın bölgenin değişen etkin yapısına 
bakıldığında 20 yıllık bir artış hızından değil de yoğun bir kolonizasyondan ileri geldiği açıkça görülmektedir. Aşağıda 1897 Çarlık Rusya’nın sayımına göre 
bu gruplar belirlenmiştir. 




Kaynak: Ortaylı, İ. (2004), Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadi ve Sosyal Değişim Makaleleri I, Ankara, s.42 


Malakanlar Kars’a geldiklerinde kurdukları köyler aşağıda belirtilmiştir. 


Kaynak: Badem, C. (2010), Çarlık Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul, 304-352 

Bu köylerin büyük çoğunluğu Kars’ın Ruslar tarafından işgalinden sonra Türklerin boşalttığı köylerdir. Köyler fiziki yapı olarak geniş düzlükler üzerine kurulmuş ve sulak alanlardan oluşmaktadır. Malakanlar kullandıkları tarım metotları sayesinde kısa zamanda tarım alanında bölgenin kalkınması konusunda önemli katkılar sağlamışlardır. 

3. Osmanlı Devleti İdaresinde Malakanlar 

15 Ağustos 1918’de Sultan Vahdettin tarafından çıkarılan fermanla Kars Osmanlı Devletine katıldı. Kars’ın yeniden yapılandırılması için Dâhiliye Nezareti müsteşarı Abdülhalık Bey başkanlığındaki heyet bölgede mülki teşkilata ilişkin incelemelerini tamamlayarak ayrıntılı bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor 30 Temmuz 1918 tarihinde hükümete sunulmuştur. Raporda Malakanlar’ın Rus etkisini güçlendirdiği belirtilmiştir.3 Rapor 7 Ağustos 1918 tarihinde Dâhiliye Nazırı İsmail Bey tarafından dönemin sadrazamı Talat Paşa’ya sunulmuştur. Rapor 11 Ağustos 1918 tarihinde Meclis-i Vükela’da gündeme alınmış ve Kars’ın mülki teşkilatının yeniden yapılandırılması hususu görüşülmüştür.4 

Kafkaslarda yaşanan kuvvetler boşluğundan dolayı 1919'da Kars merkezli Güneybatı Kafkas Geçici Hükûmeti kurulmuştu. Bu hükümetin parlamentosuna her 10 bin seçmene karşılık 1 milletvekili olmak üzere toplam 64 milletvekili seçilmişti. Bunlardan 60'ı Müslüman, 3'ü Rum, biri ise Kafkasya doğumlu bir Malakandı (Denisenko, 2009: 64). Bu da bize o tarihlerde Malakan sayısının 10 binden fazla olduğunu göstermektedir. 

4. Ermeni Meselesi ve Malakanlar 

Çarlık Rusya’da yaşanan Bolşevik Devrimi sonrasında Kars’tan çekilmesiyle bir kısım Malakan Rusya başta olmak üzere Amerika ve Avrupa’ya göç etse de, bir kısmı göç etmeyerek yaşantılarını Kars’ta devam ettirmişti. Bu sırada Kafkaslardan ve Anadolu’dan gelen Müslümanlarla iyi komşuluk ilişkiler kurmuşlardı. Malakanlar inançları gereği savaşmayı en büyük günahlardan gördüklerinden dolayı Ermeni Mezalimine karşı bir tavır almışlardır. Ermeniler Malakanlar’ın bu tutumları karşısında bölgede yaşayan Malakanlara da zulüm etmişlerdir. 

Kafkas Cephesinden muhacirlerle beraber göç etmekte olan Malakanlar’ın da Sarıkamış’ta Ermeniler tarafından soyulmuşlardır. Bu durum Malakanlar arasında büyük korkuya ve endişeye neden olmuştur.5 

09 Haziran 1920 tarihinde Akçakale Çukurunda meydana gelen olaylardan dolayı o bölgedeki on altı köy Bardız’a göç etmiştir. 

Ermeniler Novoselim Malakan köyü ile Karaçayır, Iğdır, Akpınar, Kırkpınar ve Cavlah köylerini yağmalayıp on kişiyi katletmiş; hayvan ve eşyalarını yağmalamışlardı. 

Ahalinin bir kısmı bu nedenle zorunlu olarak Tiknis’e göç etmişlerdi.6 

07 Aralık 1920 tarihinde Ermeniler Kars’ın Belenköy’ü ahalisinden Malakan Değirmenci İstefan Semrin’den at, inek, un, arpa, yağ, bal ve bütün giyim malzemelerini gasp etmişlerdi.7 

Kars’tan firar eden Ermeniler, Sarıkamış yolunda Malakan bir değirmencinin erzak ile on beş adet kaz ve otuz adet tavuğu alarak çoluk çocuğun tüm eşyasını gasp etmişlerdi.8 

25 Mayıs 1920 tarihinde Kars’ın Malakan köyü olan Çakmak Köyüne top ve makineli tüfeklerle donanmış Ermeni müfrezesi saldırmış, ahalinin canını ve eşyalarını gasp etmişlerdi.9 Bu şiddet karşısında Çakmak Köyünde yaşayan Malakan ve Müslümanlar Hudud Komutanlığından yardım istemişlerdir.10 

30 Ocak 1920 tarihinde Ermeni Birlikler Komutanı tarafından Zarşat ve çevresi için yayınlanan bir bildiride Ermeni Tabiliğine katılmayan her kim olursa 
(Müslüman, Rus-Malakan hatta Ermenilerin bile) evlerin topçu ateşiyle yakılacağından ve mallarının gasp edileceği tehdidinde bulunmuştur.(Dayı, 2002: 11) 

Malakanlar Ermeni Çetelerinin yaptıkları mezalimden dolayı göç etmek zorunda 
kalmışlardı. Osmanlı Devleti tarafından Kars’tan güvenli yol olarak kullanılan Samsun’a oradan ise İstanbul’a elli bir kadın, erkek ve çocuktan oluşan Malakan iskân edilmiştir.11 

Kars iline bağlı Arpaçay ilçesinde yaşamakta olan Malakan Lavrenti Türkseven’nin 2 Temmuz 2012 tarihinde Aksiyon Dergisine verdiği röportajda Ermeni Meselesi ve bu dönemde yaşadıkları hakkında ifadesi şöyledir: “Ben Ermenileri hiçbir zaman tasdik etmem. Onların öldürüldüğünü tasdik etmem. Türkleri tasdiklerim. 

Çünkü yaşadıklarım var. Annemin babası ve annesi Kars’ın Karacaören köyünde yaşıyorlarmış. Ermeni ayaklanması baş gösterince yıllarca birlikte yaşadıkları Ermeni komşularınca esir edilmişler. 

Ermeniler büyükçe bir kazana su doldurup altına ateş yakmışlar. Suyu kaynatıp annemin yaşlı babası ile annesini kaynar suya basmak istemişler. Allah razı olsun, o sırada köye Türk askerleri yetişmiş. Havaya ateş açmışlar. Ermeniler dedem ile nenemi bırakıp kaçmışlar. Ermeniler büyük dedem ile nenemin Hıristiyan olduğunu bile bile yapmışlar bunu. Türklerle iyi geçindikleri için onları haşlamaya çalışmışlar. Ermeniler aynı dinde olduğu komşusunu haşlamak isterken, Müslüman Türkler Hıristiyan komşularının yardımına koşmuş. Bu yardımı nasıl unuturuz!”12 

5. Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Malakanlar 

Kars’ın kurtuluşu neticesinde Malakanlar ile tanışan Kazım Karabekir, onlarla sıcak ilişkiler kurmuştur. Kars’ın Çakmak köyünde Malakanlar tarafından misafir edilen Kazım Karabekir Malakanlar hakkında son derece olumlu izlenimler edinmiş ve bölgenin kalkınması hususunda Malakanlar’ı önemli bir unsur olarak görmüştür. 
Ancak bu olumlu hava SSCB etkisiyle artan Komünizm etkisiyle ortadan kalkmıştır. Bölgenin kalkınması için son derece önemli bir rol üstlenen Malakanlar bir anda SSCB ve Komünizm etkisinin ana etkenlerden birisi olarak görülmüştür. Bu tutum iki ülke arasında olumsuz bir hava oluşmasına da neden olmuştur. Malakanlar’ın askere alınma kararı dini inanışlarına göre savaşa, şiddete karşı olduklarından son derece olumsuz karşılanmıştır. Böylece Malakanlar’ın büyük bir kısmının yaşadıkları yerleri terk edip, Rusya'ya göç etmek için Rusya'nın Kars Konsolosluğu'na müracaat etmelerine yol açmış, böylece kendi istek ve arzuları ile Rusya'ya göç etmeyi kabul etmelerine neden olmuştur (Aslan, 2001: 284). 

Moskova Antlaşması'ndan sonra Türk-Sovyet ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle RKP Merkezi Komitesi Üyesi ve Bütün Ukrayna Orduları Başkomutanı M. Frunze Ankara’ya gelmiştir. Burada Mustafa Kemal ile 25 Aralık 1921'de yaptığı görüşmede Malakanlar Sorununu da gündeme getirerek, bu sorunun çözümlenmesi için Mustafa Kemal’den yardım istemiştir. Mustafa Kemal, bu konu ile ilgili olarak çok az bilgisi olduğunu ve Türk-Sovyet ilişkilerinde önemsiz bir sorun olduğunu belirterek, Rusya'nın durumunu anlayışla karşıladığını ve sorunu Frunze'nin istekleri doğrultusunda halledeceğini belirtmiştir (Aslan, 2001: 37). 

Yukarıda belirtilen durumlar neticesinde Malakanlar’ın 20 Ocak 1921 tarihine değin Türkiye’yi terk etmedikleri takdirde askere alınacağını mecliste karar altına alınmıştır.13 
Böylece Malakanlar’ın Anadolu’dan ilk göçü başlamıştır. Diplomatik girişimler ve notalar sonucu Kars ve Ardahan'a yerleşmiş olan Malakanlar’a 1926'da Rusya Rostov bölgesindeki kıraç Sal'ski steplerinde toprak teklif edilmiştir. Malakanlar’ın yüzde 90’ı SSCB’ye dönmeyi kabul etmişti (Denisenko, 2009: 65). 


1935 yılında Kars’a gelen İsmet İnönü Malakanlar’ın köylerini ziyaret etmişti. İsmet İnönü, Şark Raporunda Malakanlar’ın çalışkanlıkları ve tarım konusunda yeteneklerini belirtmişti (Öztürk, 2001: 57-58). Yine aynı yıl devlet üç yüz kadar nüfusu olan halka fert başına 14 dekar olmak üzere toprak dağıttığı gibi ayrıca her evin aile reisi için de 15 dekar vermişti. Böylece önceden tapusuz olan araziler tespit edilerek bir plana göre tanzim edilmiştir (Denisenko, 2011: 196). 

1962 yılında göç yaşanmadan önce Malakanlar’ın elinde bulunan toplam arazi 8.000-10.000 dekar arasındaydı (Türkdoğan, 2005: 68). 

6. Malakanlar’ın Anadolu’dan Ayrılışları 

Rusya'ya gitmek istemeyerek, Türkiye'de kalan Malakanlar’ın büyük bir bölümü Kars'ın Yalınçayır (Zöhrep), Atçılar ve Çalkavur Köylerinde ve ayrıca bir bölümü de Kars, Ağrı ve Erzurum'un çeşitli bölgelerine dağılmış bir şekilde 1962 yılına kadar yaşamışlardır. Bu dönemde bulundukları yerlerde Müslüman ailelere kız vermişlerdir. 

Ancak Müslüman aileler Malakanlara kız vermemişlerdir. Malakanlar az sayıda kalmalarından ötürü evlenmeler sonrasında akrabalık oluşması nedeniyle genç erkeklerin evlenmeleri sorun olmuştur. 
Malakan inanışlarına göre akraba ile evlilik büyük günahlardan sayılmaktadır. Amerika ve Rusya propagandasının da etkili olmasıyla Malakanlar’ın kalan kısımları da göç etmişlerdir. 

1960 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre, Türkiye'de bulunan Malakanlar’ın sayısı 1.500’den fazladır (Türkdoğan, 2005: 62). Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerinde ki belgeye göre 1964 yılında Kars iline bağlı 2.338 Malakan izinsiz olarak Sovyet Rusya’ya gittiklerinden dolayı İçişleri Bakanlığı’nın talebi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ve Cumhurbaşkanının imzasıyla Türk Vatandaşlığından çıkartılmıştır.14 


Kars’ın Atçılar Köyünde bulunan Malakanlar’ın ilk göçü 60 kişilik 10 aile hudut postası ile 22 Kasım 1961 tarihinde Rusya’ya göç etmiştir.15 Bu dönemde Malakanlar Sovyet Rusya ve Amerika’ya göç etmişlerdir. Bu son göç ile Malakanlar’ın 1877·1878 Osmanlı-Rus Savaşları sonrası başlayan Türkiye serüveni son bulmuştur. 

SONUÇ 

Çarlık Rusya’nın Hıristiyanlığı Resmikabulü sonrasında ortaya çıkan muhalif köylü hareketlerinden birisi olan Malakanlar inançları uğruna göç ve sürgünlere maruz kalmışlardır. 

Güney Kafkasya’nın Çarlık Rusya tarafından işgal edilmesiyle bu bölgeye sürgün edilen Malakanlar, Osmanlı Rus harbi sonrasında Anadolu’ya göç etmişlerdir. 
Çarlık Rusya’nın yıkılması sonrasında bir kısım Malakan geri dönmeyerek Kars başta olmak üzere çevre illerde yaşamaya devam etmişlerdir. 

Bu dönemde Anadolu’nun içlerinden ve Kafkaslardan gelen Müslüman halkla sıkı komşuluk ilişkileri kurmuşlardır. Bu ilişkiler neticesinde bazı Müslüman gençler 
Malakan kızlarla evlenmiştir. 

Ermeni çetelerinin Kars ve civarından başlattıkları Mezalim karşısında kesin bir tavır alan Malakanlar, Müslüman komşularıyla iyi ilişkilerini devam ettirmişlerdir. 

Bu durum karşısında Ermeni Çeteleri Malakanlar’ın da mal ve canlarına kast etmişlerdir. Belgelerle ortaya konan bu mezalimde Malakanlar da büyük acı çekmişlerdir. 

Bu acılar Kars ve civarında yaşayan halkın hafızalarında tazeliğini korumaktadır. 

Kars merkez, Susuz ilçesi, İncesu, Meliköy ve Çamçavuş köylerinde yapılan incelemeler de halen Malakan izleri bulunmaktadır. Yapılan alan çalışmasında Malakanlar’ın bölge insanının hafızasında geniş bir yer tuttuğu tespit edilmiştir. Bir miras olarak görülen Malakanlar’ın tarım ve hayvancılıkta geliştirdikleri teknikler halen bu bölgede eski isimleriyle kullanılmaktadır. Bu ilişkiler öylesine güçlüdür ki Rusçadan Türkçeye geçmiş birçok kelime bölge halkı tarafından kullanılmaktadır. 

DİPNOTLAR;

1 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi 
   sinankiyanc@gmail.com, 
2 Malakan ismi üzerine farklı tanımlar bulunmaktadır. Ancak biz bunlardan en yaygın olanı olan “ Süt İçen ” tanımını kullandık. 
3 BOA, DH/İ-UM, 20-20/13-9. 
4 BOA, MVM.212/127. 
5 BOA. HR. SYS. HU, 136, 1919 VII 9 
6 BOA. HR. SYS. 2878/38. 
7 BOA. HR. SYS.2878/72. 
8 BOA. HR. SYS. 2878/73. 
9 BOA. HR. SYS. 2878/3. 
10 BOA. HR. SYS. 2878/34 
11 BOA. MAD.d..23109. 
12 http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/kars-in-sakli-yuzu-malakanlar_532935/ 20.04.2015 
13 www.molokane.org/Malakanlar Kimdir?/20.04.2015 
14 BCA/30 18.1.2/179.46.1. 
15 www.milliyet.com.tr/23.11.1961 (Milliyet Gazetesi Arşivi)/20.04.2015 


KAYNAKÇA 

1. Arşiv Belgeleri 

BOA, DH/İ-UM, 20-20/13-9. 

BOA, MVM.212/127. 

BOA. HR. SYS. HU, 136, 1919 VII 9 

BOA. HR. SYS. 2878/38. 

BOA. HR. SYS.2878/72. 

BOA. HR. SYS. 2878/73. 

BOA. HR. SYS. 2878/3. 

BOA. HR. SYS. 2878/34 

BOA. MAD.d..23109. 

BCA/30 18.1.2/179.46.1. 

2. Kitap, Makaleler ve Tezler 

Alp, A. (2012), Kars Tarihi Bakımından Bir Kaynak Olarak Vilayet Gazetesi Kars”, TSA Dergisi, Yıl 16, Sayı 1, Nisan 2012 

Aslan, Y. (2001), Milli Mücadele Döneminde Türk-Sovyet ilişkilerinde Molokanlar (Malakanlar) Sorunu”, A.Ü. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 18, 

Aygün, N. (2007), Kafkasya’da Rus Osmanlı Mücadelesi ve Kars Dolaylarında Sınır İhlâlleri, 1826, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD), Yıl 3, Sayı 6. 
Badem, C. (2010), Çarlık Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul 

Dayı, S. Esin, Azerbaycan’ın Elviye-i Selase (Kars, Ardahan ve Batum)’deki Milli Mücadele Destekleri, (Atatürk Üniversitesi Atatürk İlke ve Inkılap Tarihi Enstitüsü 
Müdürlüğü) Atatürk Dergisi, Cilt III., Sayı: 2 (2002) 
Denisenko, L. (2009), “Rus Emperyalizmi Kafkasya’nın Ruslaştırılması ve Malakanlar”, Toplumsal Tarih, Sayı 187, Temmuz 
Denisenko, L. (2011), Böyle Bir Kars, İstanbul 
Karabekir, K.(1988), İstiklal Harbimiz, İstanbul 
Karal, E. Z.(1988), Osmanlı Tarihi, C. VIII, Ankara 
Kırzıoğlu, M. F. (1953), Kars Tarihi, İstanbul 
Kıyanç, S. (2014), Malakanlar, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Muğla Sıtkı 
Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 
Ortaylı, İ. (2004), Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars, Osmanlı İmparatorluğu.nda İktisadi ve Sosyal Değişim Makaleleri I, Ankara 
Öztürk, S. (2001), Kasadaki Dosyalar, Ankara 
Semyenov, I.Y. ve Karagöz, E.(2009), Sürgün Bahçesinin Solan Renkleri Molokanlar, İstanbul 
Türkdoğan, O. (2005), Kars.ta Bir Etnik Grup Malakanlar.ın Toplumsal Yapısı, İstanbul 

3. İnternet Kaynakları 

www.milliyet.com.tr/23.11.1961 (Milliyet Gazetesi Arşivi) 
www.molokane.org/Malakanlar Kimdir? 
http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/kars-in-sakli-yuzu malakanlar_532935/ 








25 Ekim 2016 Salı

XIX. Yüzyılda Rusya’nın Kafkas Politikası ve Ermeniler





XIX. Yüzyılda Rusya’nın Kafkas Politikası ve Ermeniler




(04.04.2014)



Yrd. Doç. Dr. Ahmet TOKSOY*
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Öğretim Üyesi

Türk milletinin Kafkasya ile ilişkileri milattan önceki tarihlere kadar uzanmakta dır. 
Prof. Dr. Mustafa Kafalı’ya göre Kafkaslardaki Türk varlığı üç bin yılı geçmektedir[1].  

Özellikle milattan sonra Avrupa Hunları ile başlayan Türk hâkimiyeti günümüze kadar devam etti.

Rusya, 1700’lü yıllarda ilk olarak, nüfusunun büyük kısmı Müslüman Türklerden oluşan Kırım’ı işgal ederek Kafkaslara doğru harekâta başladı. Bu harekâtı takiben, kendi sömürge politikaları gereği, bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yöneldi. Rusya’nın bu amacını gerçekleştirebilmesi için başlıca iki yönlü politika izlemesi gerekliydi. 

Birincisi, Kafkasya’dan Türklerin sürülmesi politikasıydı ki, bu sürgün politikası hem barış hem de savaş zamanlarında bütün hızıyla devam ettirildi. Bunun sonucu olarak XIX. yüzyıl boyunca iki milyondan fazla Müslüman-Türk yurdundan sürüldüğü gibi birçoğu da öldürüldü. Bu bölgeden kaçabilenler ise kendilerine en güvenli yer olarak Osmanlı Devleti’ni görerek bu devlete sığındılar. 

İkincisi ise, Kafkaslara, Hıristiyanların yerleştirilmesi politikasıdır. Bu politikasının gereği olarak bir taraftan Slav Hıristiyanları Kuzey Kafkasya’ya yerleştirilirken, diğer taraftan da Ermeniler Güney Kafkasya’ya davet edildiler[2]

Rusya, Kafkasya’ya indikten sonra, takip ettiği bu plan gereğince, burada bulunan Gürcü ve Ermeni cemaatleriyle ayrı ayrı dostluk ve ticaret antlaşmaları imzaladı. Bu anlaşmalara göre Ruslar, Gürcü ve Ermeni cemaatleriyle ticaret yapmayı ve bu iki topluluğun ileri gelenlerinin çocuklarını da okutmayı kabul ediyordu[3].

Esasen Osmanlı Devleti’nin gerileme alametlerini göstermeye başladığı XVIII. yüz yılda bazı Ermeni liderler de kurtuluş için gözlerini Rus çarlığına çevirdiği sırada Rus Çarı I. Petro’da, gerek Osmanlı Devleti ve gerekse İran’a karşı yaptığı savaşlarda Ermenileri değerli bir müttefik olarak gördü. Özellikle Kafkasları işgal etmek ve bölgenin ezici çoğunluğunu oluşturan Müslüman Türk nüfusunun büyük bir kısmını yok etmeye dayanan bu korkunç planında Ermenileri kullandı[4]. Nihayet 1722’de Rus ordularının İran’ın kuzeyine yönelik giriştiği kapsamlı bir istila harekâtı dolayısıyla Ermeniler büyük bir heyecana kapıldılar. Ancak Ruslar, Türk diplomatik ve askeri tehditleri karşısında bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Fakat yine de sadık müttefiki Ermenileri unutmadı. Çar, Ermenileri Rus topraklarında yerleşmeye davet ettiği gibi kendilerine dini ve dünyevi her türlü imtiyaz ve garantileri vermeye hazır olduğunu bildirdi[5].

II. Katerina, 1768’de ordularını Türklere karşı harekete geçirince, Ermenileri Türkler aleyhine kışkırtmaya başladı. Yani kısaca 1768–1774 Türk-Rus Harbi’nde Ermeniler, yeniden II. Katerina tarafından Rusya’nın himayesi altında bir Ermeni Krallığı kurulması ümidiyle cesaretlendirildiler. Rus orduları başkumandanı Prens Potemkim, Rusya’nın kontrolü altında olacak bir Ermeni krallığının hayallerini görmekteydi. Hatta bu teşviklerden cesaret alan Argotyan/Argutiyan adlı Ermeni Piskoposu, Osmanlı toprakları ile İran arasında “ Ararat Krallığı ” projesini hazırlayarak Petersburg’a takdim etti. Bu proje çariçe hükümeti tarafından da uygun görüldüyse de[6] uygulanamadı (veya uygulanmadı)[7].

Diğer yandan Rusya’nın yayılmacı ve istilacı siyasetinin karşısına Türkler parçalanmış olarak çıktılar. Safevi hanedanlığının çöküşünden sonra Azerbaycan ve İran’da yerleşen Oğuz boylarından birisi olan Afşar/Avşarlar hanedanı hâkimiyetini ilan etti[8]
Afşarların zayıflaması üzerine XVIII. yüz yılda Azerbaycan ve İran’da başka bir Oğuz hanedanı olan Kaçarlar hâkim oldular. Ancak merkezi otoritenin giderek sarsılması bölge için pek de hayırlı olamadı. Çünkü Kaçarların bölgeden çekilmesiyle Azerbaycan’da mahalli Türk beylikleri kuruldu[9]
Fakat bu durum Azerbaycan’ın aleyhine oldu. Zira Türkler hanlıklara ayrılırken güçlerinde de azalma oldu[10].

1783’de himaye usulüyle Gürcistan’ı kendisine bağlayan Rusya, bunun yanı sıra, henüz İran sınırları içerisinde bulunan Eçmidyazin ve Katolik tesirinden uzak kalmış Ermeniler üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırmaya başladı. Gürcü ve Ermeni cemaatleriyle daha önce yapılan antlaşmaları yenileyen Ruslar, Ermeni ve Gürcüleri Osmanlı Devleti’ne karşı korumayı vaat etti. Bu arada Türkleri de boş bırakmak istemeyen Rusya, Azerbaycan Hanlıkları’na çeşitli hediyeler göndererek kendi tarafına çekmeye çalıştı. Fakat bu politikasında pek başarılı olamadı. 
Bunu başaramayınca da onları tehdit etmeye başladı. Bunun üzerine harekete geçen Osmanlı idaresi, 1782 ve 1784’de Çıldır Valisi vasıtasıyla Azerbaycan Hanları’na hediye ve nişanlar göndererek morallerini düzeltmeye çalıştıysa da Osmanlı Devleti bu boş faaliyetlerinde başarılı olamadı. Çünkü Osmanlı Devleti’nin pasifliğini gören Azerbaycan Hanlıkları da Rusya tarafına meyletmeye başladılar. Fakat buna rağmen yine de hanlıkların çoğu İstanbul’a bağlılıklarını sürdürdüler[11].

1799 kışında Rus başkenti Petersburg’ta, Ermeni bağımsızlığı için önemli toplantılar yapıldı. Bu toplantıya Ermeniler adına katılan Argutyan ile Hovhannes Lazaryan adına, iki Ermeni okulunun açılmasına karar verildi. Böylece bu okullardan yetişecek Ermeni gençlerinin kurulacak olan Ermeni devletinde görev almaları sağlanacaktı. Yapılan toplantıda, Ermenistan’ın ancak böyle tedbirlerle ve Rusya’nın himayesinde ayakta kalabileceği kararlaştırıldı. Ayrıca Türkiye ve İran’dan alınacak topraklar üzerinde kurulacak bu Ermeni Devletine, Rusya gerekli askeri ve mali yardımı da yapacaktı. 
Fakat 1791’de Rus Çariçesi’nin ölmesi üzerine Rusya’da çıkan problemlerden dolayı Ermeniler, umduklarını bulamadılarsa da faaliyetlerine ara vermeden devam ettirdiler[12].

Çar orduları generali Sisyanov, 1805’de Çar’a gönderdiği raporda, Karabağ coğrafi bakımdan Anadolu, İran ve Azerbaycan’ın kapısıdır, diyerek Kür-Aras nehirleri arasındaki bölgenin stratejik önemini belirtti. Dolayısıyla Çarlık Rusyası, bu coğrafyaya sahip olabilmek için varını yoğunu harcadı. 1990’lı yıllarda Ruslar, “neden Karabağ sorununda Ermenileri desteklemişlerdir” sorusunun cevabını burada bulabiliriz. Nihayet Rusya, 1804–1805’de Kafkaslarda harekete geçerek Bakü, Nahçivan, Karabağ ve Revan Hanlıkları’nı işgal etti ve sınırlarını Hazar Denizi’nden Karadeniz istikametinde genişletti. Böylece Rus hâkimiyeti, Maveray-ı Kafkas bölgesinde yerleşerek Kuzey Azerbaycan’dan Aras Nehri’ne kadar uzandı[13].

Rusya, Napolyon sorununu hallettikten sonra yeniden Kafkasya’ya dönerek muhtemel bir İran saldırısına karşı Ermenileri ve Gürcüleri himaye edeceğine dair söz verdi ve 1813’de bu fırsatı yakaladı. 1813’de yapılan İran-Rus savaşında Ermenilerin yardımları sayesinde Ruslar, Tebriz’e kadar ilerlediler. Bundan dolayı da Çar I. Aleksandr, Ermenilere özel teşekkür etti[14]. Yapılan savaşta İran Ordusunun mağlup olması üzerine İran Şah’ı Rusya ile anlaşma yoluna giderek 12 Ekim 1813’de Karabağ’ın Gülistan Şehri’nde Rusya ile barış anlaşması imzalandı. Gülistan Anlaşması ile daha önce işgal edilen bütün Azerbaycan hanlıkları Rusya’ya bırakıldı. İran, Doğu Gürcistan ve Dağıstan’daki haklarından tamamen vazgeçti. Buna rağmen yine de Revan ve Nahçivan Hanlıkları İran’ın himayesi altında bağımsızlıklarını koruyabildiler[15]. Gülistan Antlaşması’nın getirdiği düzen, iki rakip gücün Trans-Kafkasya için düellolarının ilk raundunun sonu oldu[16]. XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başlarında Kafkasya’yı işgal eden Rusya’nın başlıca hedefi Revan Hanlığı’nı ele geçirmekti[17].

Rusya ile İran arasında 1813’de imzalandığını söylediğimiz Gülistan Anlaşması kısa sürdü. Kaçar hanedanından Abbas Mirza, 1826’da Çar I. Aleksandr’ın ölüm haberi üzerine Ruslarla mücadeleye başladı. Mayıs 1826’da Lenkeran, Şamahı ve Nuka’yı ele geçirerek Rusları Şuşa’da kuşatma altına aldı. Böylece bir kez daha ordusunun başında Kuzey Azerbaycan’a girdi. Bu sırada Taliş Han’ın da isyan etmesi üzerine Ruslar oldukça zor durumda kaldılar. Ermeniler, Rusların zor durumda kaldığını anlayınca bu mücadelelerde tekrar Ruslara yardım ettiler. 1827’de General Paskeviç komutasında Rus ordusu Kafkaslarda ilerlemeye başlayınca Eçmiyadzin[18] Katolikosu Nerses Asdarekes/Aşdaragesi, Ermenilere, Ruslarla birlikte savaşmalarını emretti. Hatta kendisi de her taraftan kuvvet toplayarak gönüllü Ermeni alayları kurdu. Bu yardım sayesinde, daha da güçlenen Ruslar, İran’ı mağlup etmeyi başardılar. Bu mağlubiyetle birlikte Revan, Ermeniler tarafından Rus komutanı General Paskeviç/Paskeyeviç’e teslim edildi. 8 Şubat 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Revan ve Nahçivan’ın Ruslara terk edildiği tasdik edildi. Böylece Rusya, Güney Kafkasya’daki topraklarına Revan’ı da ilave etmiş oldu[19].

Antlaşmaya göre Ruslar, bütün Kuzey Azerbaycan’ı Kür ve Aras Nehirleri arasındaki yerleri, Revan ve Nahçivan dâhil, Mugan Ovası’nın büyük bir kısmını ele geçirdiler. Bunu fırsat bilen Ruslar, Ermeni kilisesinin yardımıyla İran’ın hâkimiyet sahasındaki Güney Azerbaycan’dan kırk bin Ermeni’yi göç ettirerek, Revan Hanlığı topraklarına yerleştirdiler. Böylece Çar I. Nikola, Türkmençay Antlaşması ile ele geçirdiği bölgeleri, “Ermeni İli” olarak ilan etti. Rusya açısından, sınır boyuna yerleştirilen bu nüfus, bölgeye ekonomik yönden bir canlılık getireceği gibi askeri yönden de faydalar sağlayacak ve bir güvenlik koridoru oluşturacaktı. Ayrıca gelecekteki işgalleri için önemli stratejik bir üs olarak da kullanılacaktı[20].

1828’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı (1828–1829), aynı anda Balkan ve Kafkas cephelerinde devam etti. Bu savaşta Rus orduları Doğu Anadolu’da, Ermenilerin de yardımıyla Kars’ı ele geçirerek Erzurum’a kadar ilerledi. Esasen daha savaş başlamadan önce Ruslar, Ermenilere, kendilerine yardım etmeleri şartıyla çeşitli imtiyazlardan başka kendilerine özerklik verileceğini dahi vaat ettiler. Böylece Kars, Ahıska, Beyazıt ve Erzurum gibi kaleleri ele geçiren Rusların bu başarısında Ermenilerin rolü çok büyük oldu[21]. Nihayet savaş, Rusya’nın üstünlüğü ile kapandı. Sonuçta 2/14 Eylül 1829’da Edirne’de imzalanan anlaşmayla Osmanlı Devleti, Rusya ile İran arasında daha önce (10/22 Şubat 1828)  imzalanan “Türkmençay Barışı” ile Rusya’ya bırakılan Revan ve Nahçivan Hanlıkları’nın Rusya’ya ait olduğunu tanıdı[22].

Esasen 1828 yılı Revan için önemli bir dönüm noktası oldu. Çünkü Revan bölgesinde yapılanlar, daha sonra Rus işgaline girecek olan Doğu Anadolu’da yapılacak olanların ilk işaretidir. Zira 1828’den önce Revan’ın nüfusunun % 80’i Müslüman Türk’tü. Hatta Ruslar Erzurum’a doğru ilerlerken, yapılan anlaşmaya uyarak onları nümayişle karşılayan ve Ruslara açıkça sempati göstermiş olan yüz bin Ermeni, Erzurum ve Eleşkirt bölgesinden, Rusya’ya geçerek Türk halkının sürgün edildiği Karabağ, Revan, Ahılkelek ve Ahıska bölgelerine yerleştirildiler[23].

Çarlık Hükümeti, işgal ettiği bu bölgelerde daha sonra Ruslaştırma politikası yoluna giderek Ermenilerin Büyük Ermenistan hayallerinin ortaya çıkmasını engellemeye çalıştı. Çünkü Çarlık Rusya’sının ekonomik, politik çıkarları, bağımsız Ermenistan fikirleriyle çakışıyordu. Ancak bağımsız Ermenistan konusunda Rusya’ya yönelen Ermeni politikacılar, Rusya’nın amacının ve Çarlık Hükümeti’nin geleneksel politikasının Ermeni kitlesinin emellerini gerçekleştirmekten ziyade, Ermenilerin yaşadıkları toprakları işgal etmek, esaret ve sömürü altına almaktan ibaret olduğunu anlayamadılar[24].

Rus işgalinden yirmi yıl sonra nihayet Revan, Nahçivan, Gümrü, Yeni-Beyazıt ve Ordubad kazalarından oluşan ve aynı ad altında yeni bir vilayete merkez oldu. 1850’den sonra resmen kurulan Revan vilayetinin başında askeri bir vali bulunduruldu ve aynı zamanda vali muavini ile diğer yüksek Rus memurlarının katılımı ile bir vilayet meclisi oluşturuldu. Bu meclisten başka, yine Rus memurlarından oluşan bir vilayet mahkemesi, mahalli Şeyhül-İslam’ın başkanlığı altında Müslümanlara mahsus bir şer’i meclis kuruldu. 1868’de yapılan yeni taksim ile Revan vilayeti, Revan, Gümrü, Nahçivan, Yeni-Beyazıt, Sürmeli, Daralagez, Eçmiyadzin’den ibaret yedi kazaya ayrıldı[25].

Özellikle Selçuklu fethinden beri Türk hâkimiyeti altında yaşamış olan Ermeniler, tarihlerinin hiçbir döneminde görmedikleri bir özgür ortama kavuştular. Öyle ki, Bizans İmparatorluğu’nun zulmü altında ezildiklerinden dolayı Büyük Türk hakanları Alp Arslan ve Melik-şah’ın saltanat yıllarında vergiden de muaf tutulmuşlardır. Yaşadıkları özgür ortamda Türk ülkesinin her bölgesinde yaşama imkânına sahip olan bu kavim, önce Rusya’nın daha sonra da Avrupa’nın gözdesi durumuna geldiği zaman yıllar yılı hâkimiyetlerinde yaşadıkları insanları, gözlerini kırpmadan öldürmek ve yok etmekten çekinmemişlerdir. Dün olduğu gibi bugünde Kafkaslar dünyanın hâkimiyetini elde tutmak isteyen güçlerin faaliyet sahasıdır. Türkiye Türklüğü ile Azerbaycan Türklüğü yani Oğuzlar, bu pahalı coğrafya üzerinde yaşadıkları müddetçe yaşamları da pahalı olacaktır.  


*Bu makaleyi hazırlarken, - Hayatının baharında ebedi âleme uğurladım- sevgili eşim Doç. Dr. Nurcan Toksoy’un Revan’da Son Günler, adlı eserinden geniş ölçüde yararlandım. Bu Makalemi onun aziz hatırasına ithaf ediyorum.

KAYNAKÇALAR;

[1]Kenan Erzurumlu, Mustafa Kafalı, Ankara 2013, s. 75

[2]Justın Mc Carthy, Otoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question, İstanbul 1989, s. 74

[3]Mehmet Saray, “Türk-Sovyet Münasebetleri ve Ermeni Meselesi”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu 8–12 Ekim 1984, Ankara 1985, s. 127; Nurcan Toksoy, Revan’da Son Günler, Türk yönetiminden Ermeni Yönetimine, Ankara 2007, s. 23

[4]Salahi R. Sonyel, Türk-Ermeni Çıkmazı Barışma Ümitleri, Çvr. Hasan Ünal, Ankara, s. 21

[5]Sonyel, Türk-Ermeni Çıkmazı Barışma Ümitleri, s. 21; Kemal Beydilli, “1828–29 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, XIII/17 (1988), s. 368.

[6]Yusuf Akçura, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri, Ankara 1985, s. 21; Sonyel, Türk-Ermeni Çıkmazı Barışma Ümitleri, s. 22

[7]Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi 1906–1918, I, Ankara 1995, s. 11.

[8]Bu hanedanın Türk milli şuuruna sahip olan hükümdarı Nadir Şah, Osmanlı Devleti ile ilişkiler kurmuş ve iki hanedan arasında kavmi bir akrabalık olduğunu tekrarlamıştır. Bkz. Mustafa Kafalı Makaleler I, Hzl. Semih Yalçın, Süleyman Özbek, Ankara 2005, s. 419

[9]Kurulan bu hanlıklardan birisi de günümüzde bir sorun olarak Türk Dünyasının kanayan yarası olan Karabağ Hanlığıdır. Penah Ali Bey tarafından kurulmuştur.

[10]Mustafa Kafalı Makaleler I, s. 421

[11]Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara 1996, s. 20

[12]Nurcan Toksoy, Revan’da Son Günler, Ankara 2007, s. 24

[13]Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 50, Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri, s. 22–24; Mustafa Kafalı Makaleler I, s. 296

[14]Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, İstanbul 2003, s. 27; Mirza Bala Mehmetzade, Milli Azerbaycan Hareketi, yay. Hzl. Ahmet Karaca, Ankara 1991, s. 31

[15] Yavuz Aslan, “Rus İstilasından Sovyet Ermenistan’ına Erivan (Revan) Vilayetinin Demografik Yapısı (1827–1922), Yeni Türkiye, 2001, S: 38, s. 1018; İntikam Beşiroğlu, “19–20. Yüz yıllarda Ermenistan’daki Azeri Türklerinin Göç Ettirilmesi ve Soykırım Gerçekliği”, Avrasya Dosyası, İlkbahar 2001, VII/1, s. 456

[16]Tadeusz Swıetochowsk, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı 1905–1920, Çvr. Nuray Mert, İstanbul 1988, s. 23–24

[17]Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Türk Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri, I, Ankara 1992, s. 17

[18] Üç Kilise, Aras Nehrinin kuzeyinde ve Türkiye sınırına çok yakındır. Ermenilerin dini merkezi olarak kabul edilmiş, Ermeni patriği de burada ikamet etmiştir. Bkz. Edgar Ahmet Caferoğlu, “Azerbaycan Tarihine Umumi Bir Bakış”, Azerbaycan Yurt Bilgisi, Yıl. 1, S. 1, İstanbul 1932, s. 9; David Marshall Lang, Armenia, Cradle of Civilazation, London 1970, s. 158–159

[19]Richard G. Hovannisian, Armenia on The Road to Independance 1918, Los Angeles 1967, s. 8; Vassan Giray Cabağı, Kafkas- Rus Mücadelesi, İstanbul 1967 s. 48; V.V. Barthold, Rusya ve Avrupa’da Oryantalizm, İstanbul 2004; 392; Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 57; Fahir Atabek, Doğu Cephesi (1919–1921), s. 3; Swıetochowsk, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı 1905–1920, s. 23–24; Mehmet Emin Resulzade, “Kafkasya Türkleri”, Azerbaycan, Bakü 1990, S. 12, s. 149;  Revan, Rusların eline geçtikten sonra Çar I. Nikola, bu olayı Ermenistan’ın kurtuluşunun ilk adımı olarak ilan etmiş ve olay Eçmiyadzin kilisesi tarafından kutlanmış ve çara Ermenistan’ın kralı unvanı verilmiştir.  Nurcan Yavuz, İşgal ve Mezalimde Erzincan, Ankara 1996, s.
177
[20]Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi 1906–1918, C. I, s. 12; B.A. Boryan, Armeniya Mejdunarodnaya Diplomatiya İ SSSR, Cast II, Moskova 1929, s. 217; Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, s. 28; Hovannisian, Armenia on The Road to Independance 1918, s. 8; Arif (Şıhaliyev), Kafkasya Jeopolitiğinde Kafkasya, İran, Türkiye Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, s. 16

[21]Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi 1906–1918, C. I, s. 12;  Mc Carthy, Otoman Archives Yıldız Collection The Armenian Question, İstanbul 1989, s. 74; Sonyel, Türk-Ermeni Çıkmazı Barışma Ümitleri, s. 25  

[22]Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 57; Toksoy, Revan’da Son Günler, s. 29

[23] Toksoy, Revan’da Son Günler, s. 30; Hovannisian, Armenia on The Road to Independance 1918, s. 8; Mc Carthy, Otoman Archives Yıldız Collection, s. 74; Gürün, Ermeni Dosyası, s. 57; Allen, W.E.D., Poul Muratoff, 1828–1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Ankara 1966, s. 42–43; Arif (Şıhaliyev), Kafkasya Jeopolitiğinde Kafkasya, İran, Türkiye Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, s. 17; Fahrettin Kırzıoğlu, “Armenya Yukarı-Ellerde 2700 Yıllık Türk Varlığı, Ermenilerin Rus İstilasına Alet Olması ve Mezalimi”, XX. Yıl Armağanı Ermeniler Hakkında Makaleler ve Derlemeler, II, Ankara 1978, s. 58–59

[24]Boryan, Armeniya Mejdunarodnaya Diplomatiya, s. 15; Hüsamettin Yıldırım, Rus-Türk-Ermeni Münasebetleri (1914–1918), Ankara 1990, s. 31

[25] Hovannisian, Armenia on The Road to Independance 1918, s. 10; Mehmetzade Mirza Bala, “Revan”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1954, s. 314




,,