Müslüman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müslüman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2017 Salı

ERMENİ MEZALİMİNİN SÜRGÜNDEKİ TANIKLARI MALAKANLAR


ERMENİ MEZALİMİNİN SÜRGÜNDEKİ TANIKLARI MALAKANLAR’IN 
TÜRKLER ve ERMENİLERLE İLİŞKİLERİ 

Sinan KIYANÇ*1 
*Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi 
sinankiyanc@gmail.com, 

Çarlık Rusya’sının Hıristiyanlığı resmi olarak kabul etmesinden sonra Kilise ve Çar’ın baskıları karşısında oluşan muhalif köylü hareketinin temsilcilerinden olan 
Malakanlar, Çarlık Rusya’sı tarafından Güney Kafkasya’ya sürülmüştür. Böylece Ruslar hem bu muhalif hareketten uzak kalmış, hem de bölgenin Ruslaştırılması 
için son derece önemli bir adım atmışlardır. 

1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonucunda Kars Ardahan ve Batum’un savaş tazminatı olarak Çarlık Rusya’nın eline geçmesiyle; zaten Anadolu sınırlarına kadar gelmiş olan Malakanlar bu bölgelere yerleştirilmiştir. 15 Ağustos 1918 yılında ise Kars’ın Osmanlı Devleti topraklarına katılmasıyla, Malakanlar’ın önemli bir kısmı ayrılsa da bir kısmı burada yaşamaya devam etmiştir. 

İşgal dönemlerinde Çarlık Rusya’sının askeri yöneticileri nedeniyle bölgede yaşayan Müslümanlar ile iyi ilişkiler kurulamazken, Kars’ın Osmanlı Devleti toprağına katılmasıyla, bölgede yaşayan ve sonra da göç eden Müslümanlar ile iyi ilişkiler kurulmuştur. Bu dönemde Ermeniler ile Malakanlar aynı dine sahip olmalarına karşın Ermenilere herhangi bir yakınlık duymamışlardır. Çünkü Ermeniler Müslümanlara yaptıkları katliamların yanı sıra Malakanlara da büyük zulümler yapmışlardır. 

Bu zulüm karşısında bazı Malakanlar göç etmek zorunda kalmışlardır. Malakan ve Müslüman köyleri hudut komutanlıklarına müracaat ederek yardım istemişlerdir. 

İnanışları gereği savaşı ve silah kullanmayı reddeden, insan öldürmeyi en büyük günahlardan birisi olarak gören Malakanlar bu mezalim karşısında Müslümanlar gibi savunmasız kalmışlardır. Halen Kars’ta yaşayan bir avuç Malakan’ın anılarında bu acı anılar tazeliğini korumaktadır. Ermeni Mezaliminden kaçan Türkler ise Malakanlar’ın evlerine sığınmışlardır. 

Bu çalışmada Kafkasya’ya sürgün edilen bir halk olan Malakanlar’ın I. Dünya Savaşı’nın sona erdiği yıllar ve sonrasında bölgede yaşadıkları olaylar, Ermeni mezalimi karşısında Türkler ve Ermenilerle olan ilişkileri, Osmanlı Arşiv belgelerinin ışığında ortaya konulacak; Kars’ta yapılan saha araştırmaları ve yöre halkı ile yapılan görüşmelerle birlikte değerlendirilecektir. 

Anahtar Kelimeler; Malakan, Müslüman, Ermeni Mezalimi, Rusya, Kars, Kafkasya. 


GİRİŞ 

Malakanlar Çarlık Rusya’sına hâkim olan ve Çarı Allah’la özleştiren hükümran kiliseye başkaldıran, Rus kilisesini protesto eden orta sınıf Rusya köylüleridir 
(Denisenko, 2011:181). 
Malakanlar Hıristiyanlığın bozulmamış özelliklerine dayalı Malakanizm inancını ortaya çıkarmışlardır. Malakanizm, Malakanlar’ın inançlarını ve toplumsal normlarını belirleyen, temeli İncil’e dayalı bir inanç sistemidir. 

Malakanlar’ın Kiliseye başkaldırmalarıyla başlayan sürgünleri günümüze kadar devam etmiştir. Günümüzde Rusya başta olmak üzere Amerika, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Türkiye ve Avustralya gibi birçok ülkede yaşamaktadırlar. 

Malakanlar’ın bir kısmı 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı (93 Harbi) sonunda, Kars ve çevresi Çarlık Rusya’nın hâkimiyetine girince Kafkaslardan Anadolu’ya göç etmişlerdir (Semyenov ve Karagöz, 2009:112). 

Malakanlar inanışları gereği savaşmayı en büyük günahlardan birisi olarak görmüşlerdir. Bu nedenle Ermeni Mezalimi Malakanlar Ermenilere seviyeli durmuşlardır. 

Buna karşın Malakanlar Kars ve civarında beraber yaşamaya başladıkları Müslüman halkla ilişkilerini güçlendirmişlerdir. Ermeni çetecilerinin bu dayanışmayı kırmak için bölgede yaşayan Malakanlara şiddet uygulamışlardır. 

1. Malakanlar’ın Anadolu’ya Gelmeden Önceki Tarihi 

Rusya’nın Hıristiyanlığı Resmikabulünden sonra Hıristiyan dininin yaygınlaştırılması için Kilise’nin baskısı her geçen gün artmıştır. Bunun yanı sıra ağır vergiler altında ezilen Rus köylüsü, daha resmikabulün ilk yıllarında başlayan muhalif akımların içinde olmuşlardır. İlk dönemlerde bu muhalif akım “ Dini Sapkınlar ” ya da “ Ruhani Hıristiyan ” olarak tanımlansa da ilerleyen zamanda bu muhalif akım kendi içinde farklılıklar göstermiştir. 

Tambov Kilise Yönetimi ise 1765’te Sinot’ta görüşülmek üzere hazırladığı raporda bu halkı Kilise tarafından oruç ve hayvansal gıdaların alınmasını yasaklanan dini perhiz günlerinde bu yasaklara karşı çıkmalarından ötürü “Malakan” olarak adlandırılmıştır. Malakanlara göre süt Tanrının insanlara sunduğu en temiz içecekti ve her zaman kullanılmalıydı. Malakan; Rusça Moloko (süt), kelimesinden türeyerek süt içen veya perhizi bozan anlamına gelmektedir.2 Malakan ismi önceleri aşağılamak için kullanılmışsa da bir süre sonra halk tarafından benimsenmişti (Semyenov ve Karagöz, 2009: 19-23). 

2. Malakanlar’ın Anadolu’ya Göçleri 

1877-1878 Osmanlı Rus (93 Harbi) savaşının sonunda toplanan 1878 Berlin Kongresinde İmparatorluğun üç önemli parçası (Bosna- Hersek, Kıbrıs Adası ve Kars Sancağı), üç büyük devletlerin geçici idaresine bırakılmıştı (Ortaylı, 2004: 399). Çarlık Rusya, Kafkas cephesinde Batum, Çıldır, Kars ve Beyazid sancaklarını işgal etmiş ve 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı Hükümeti, savaş tazminatının bir kısmına karşılık olarak Kars, Ardahan, Batum ve Beyazid (Karaköse) vilayetleriyle Dobriçe'yi Çarlık Rusya'ya vermeyi kabul etmiştir (Karal, 1988: 66). 

Çarlık Rusya sınır hattında bulunan Malakan ve onlar gibi zorla göç ettirilmiş muhalif toplulukları elde edilen yeni yerleşim yerlerine iskân ettirerek hem bölgedeki Rus nüfusunu artırmaya hem de Malakanlar gibi muhalif gurupları merkezden uzak tutmaya çalışmışlardı. 

Malakanlar 1878 sonbaharında Güney Kafkasya’dan; bir kısmı Rusya’nın içlerinden Ortodoks ve mezheplere ait olan (Dukhobor, Prigunı, Subbornik vb.) Ruslar, Rumlar ve Ermeniler Kars ve civarına gelmeye başlamışlardır (Badem, 2010: 59). Sınır güvenliğinin tam olmamasından dolayı göç hareketleri büyük oranda kontrol altına alınamadan devam etmiştir. Bu dönemde Rus ve Osmanlı sınırları sürekli ihlal edilmiştir (Aygün, 2007: 89-116). 

1881 yılında Rus yönetimi tarafından yapılan ilk sayımın sonuçlarına göre Kars vilayetinde toplam nüfus 125.634'tür (Alp, 2012: 96). 1882 yılında bu sayı 145.412'ye çıkmıştır. Toplam nüfus içerisinde Müslüman Türk nüfus yaklaşık % 62'lik bir orana sahipti (Badem, 2010: 50). 

Çarlık Rusya’sının Kars Vilayeti 1879 yılı durumuna ilişkin raporuna göre: 1879-1884 arası gelen Malakanlar Taht sancağına 474, Zaruşad sancağına 273, 
Ardahan Sancağına 47 olmak üzere toplam 794 hanedir (Badem, 2010: 60). Arazi komisyonunun 1881 yılı raporuna göre verdiği sayılarda ise 1881 yılında 
vilayete yerleşen Malakanlar’ın sayıları aşağıdaki tabloda belirtildiği gibidir. 




Kaynak: Badem, C. (2010), Çarlık Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul, s.60 

İşgalden sonra eski Kars sancağına katılan Oltu ve Ardahan’la birlikte bölgenin nüfusunda büyük değişme meydana gelmiştir. İşgalden 20 yıl sonra yapılan 
1897 nüfus sayımına göre, Kars sancağının nüfusu 162.723’ü erkek ve 129.755’i kadın olmak üzere 292.478’dir. Bu artışın bölgenin değişen etkin yapısına 
bakıldığında 20 yıllık bir artış hızından değil de yoğun bir kolonizasyondan ileri geldiği açıkça görülmektedir. Aşağıda 1897 Çarlık Rusya’nın sayımına göre 
bu gruplar belirlenmiştir. 




Kaynak: Ortaylı, İ. (2004), Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadi ve Sosyal Değişim Makaleleri I, Ankara, s.42 


Malakanlar Kars’a geldiklerinde kurdukları köyler aşağıda belirtilmiştir. 


Kaynak: Badem, C. (2010), Çarlık Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul, 304-352 

Bu köylerin büyük çoğunluğu Kars’ın Ruslar tarafından işgalinden sonra Türklerin boşalttığı köylerdir. Köyler fiziki yapı olarak geniş düzlükler üzerine kurulmuş ve sulak alanlardan oluşmaktadır. Malakanlar kullandıkları tarım metotları sayesinde kısa zamanda tarım alanında bölgenin kalkınması konusunda önemli katkılar sağlamışlardır. 

3. Osmanlı Devleti İdaresinde Malakanlar 

15 Ağustos 1918’de Sultan Vahdettin tarafından çıkarılan fermanla Kars Osmanlı Devletine katıldı. Kars’ın yeniden yapılandırılması için Dâhiliye Nezareti müsteşarı Abdülhalık Bey başkanlığındaki heyet bölgede mülki teşkilata ilişkin incelemelerini tamamlayarak ayrıntılı bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor 30 Temmuz 1918 tarihinde hükümete sunulmuştur. Raporda Malakanlar’ın Rus etkisini güçlendirdiği belirtilmiştir.3 Rapor 7 Ağustos 1918 tarihinde Dâhiliye Nazırı İsmail Bey tarafından dönemin sadrazamı Talat Paşa’ya sunulmuştur. Rapor 11 Ağustos 1918 tarihinde Meclis-i Vükela’da gündeme alınmış ve Kars’ın mülki teşkilatının yeniden yapılandırılması hususu görüşülmüştür.4 

Kafkaslarda yaşanan kuvvetler boşluğundan dolayı 1919'da Kars merkezli Güneybatı Kafkas Geçici Hükûmeti kurulmuştu. Bu hükümetin parlamentosuna her 10 bin seçmene karşılık 1 milletvekili olmak üzere toplam 64 milletvekili seçilmişti. Bunlardan 60'ı Müslüman, 3'ü Rum, biri ise Kafkasya doğumlu bir Malakandı (Denisenko, 2009: 64). Bu da bize o tarihlerde Malakan sayısının 10 binden fazla olduğunu göstermektedir. 

4. Ermeni Meselesi ve Malakanlar 

Çarlık Rusya’da yaşanan Bolşevik Devrimi sonrasında Kars’tan çekilmesiyle bir kısım Malakan Rusya başta olmak üzere Amerika ve Avrupa’ya göç etse de, bir kısmı göç etmeyerek yaşantılarını Kars’ta devam ettirmişti. Bu sırada Kafkaslardan ve Anadolu’dan gelen Müslümanlarla iyi komşuluk ilişkiler kurmuşlardı. Malakanlar inançları gereği savaşmayı en büyük günahlardan gördüklerinden dolayı Ermeni Mezalimine karşı bir tavır almışlardır. Ermeniler Malakanlar’ın bu tutumları karşısında bölgede yaşayan Malakanlara da zulüm etmişlerdir. 

Kafkas Cephesinden muhacirlerle beraber göç etmekte olan Malakanlar’ın da Sarıkamış’ta Ermeniler tarafından soyulmuşlardır. Bu durum Malakanlar arasında büyük korkuya ve endişeye neden olmuştur.5 

09 Haziran 1920 tarihinde Akçakale Çukurunda meydana gelen olaylardan dolayı o bölgedeki on altı köy Bardız’a göç etmiştir. 

Ermeniler Novoselim Malakan köyü ile Karaçayır, Iğdır, Akpınar, Kırkpınar ve Cavlah köylerini yağmalayıp on kişiyi katletmiş; hayvan ve eşyalarını yağmalamışlardı. 

Ahalinin bir kısmı bu nedenle zorunlu olarak Tiknis’e göç etmişlerdi.6 

07 Aralık 1920 tarihinde Ermeniler Kars’ın Belenköy’ü ahalisinden Malakan Değirmenci İstefan Semrin’den at, inek, un, arpa, yağ, bal ve bütün giyim malzemelerini gasp etmişlerdi.7 

Kars’tan firar eden Ermeniler, Sarıkamış yolunda Malakan bir değirmencinin erzak ile on beş adet kaz ve otuz adet tavuğu alarak çoluk çocuğun tüm eşyasını gasp etmişlerdi.8 

25 Mayıs 1920 tarihinde Kars’ın Malakan köyü olan Çakmak Köyüne top ve makineli tüfeklerle donanmış Ermeni müfrezesi saldırmış, ahalinin canını ve eşyalarını gasp etmişlerdi.9 Bu şiddet karşısında Çakmak Köyünde yaşayan Malakan ve Müslümanlar Hudud Komutanlığından yardım istemişlerdir.10 

30 Ocak 1920 tarihinde Ermeni Birlikler Komutanı tarafından Zarşat ve çevresi için yayınlanan bir bildiride Ermeni Tabiliğine katılmayan her kim olursa 
(Müslüman, Rus-Malakan hatta Ermenilerin bile) evlerin topçu ateşiyle yakılacağından ve mallarının gasp edileceği tehdidinde bulunmuştur.(Dayı, 2002: 11) 

Malakanlar Ermeni Çetelerinin yaptıkları mezalimden dolayı göç etmek zorunda 
kalmışlardı. Osmanlı Devleti tarafından Kars’tan güvenli yol olarak kullanılan Samsun’a oradan ise İstanbul’a elli bir kadın, erkek ve çocuktan oluşan Malakan iskân edilmiştir.11 

Kars iline bağlı Arpaçay ilçesinde yaşamakta olan Malakan Lavrenti Türkseven’nin 2 Temmuz 2012 tarihinde Aksiyon Dergisine verdiği röportajda Ermeni Meselesi ve bu dönemde yaşadıkları hakkında ifadesi şöyledir: “Ben Ermenileri hiçbir zaman tasdik etmem. Onların öldürüldüğünü tasdik etmem. Türkleri tasdiklerim. 

Çünkü yaşadıklarım var. Annemin babası ve annesi Kars’ın Karacaören köyünde yaşıyorlarmış. Ermeni ayaklanması baş gösterince yıllarca birlikte yaşadıkları Ermeni komşularınca esir edilmişler. 

Ermeniler büyükçe bir kazana su doldurup altına ateş yakmışlar. Suyu kaynatıp annemin yaşlı babası ile annesini kaynar suya basmak istemişler. Allah razı olsun, o sırada köye Türk askerleri yetişmiş. Havaya ateş açmışlar. Ermeniler dedem ile nenemi bırakıp kaçmışlar. Ermeniler büyük dedem ile nenemin Hıristiyan olduğunu bile bile yapmışlar bunu. Türklerle iyi geçindikleri için onları haşlamaya çalışmışlar. Ermeniler aynı dinde olduğu komşusunu haşlamak isterken, Müslüman Türkler Hıristiyan komşularının yardımına koşmuş. Bu yardımı nasıl unuturuz!”12 

5. Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Malakanlar 

Kars’ın kurtuluşu neticesinde Malakanlar ile tanışan Kazım Karabekir, onlarla sıcak ilişkiler kurmuştur. Kars’ın Çakmak köyünde Malakanlar tarafından misafir edilen Kazım Karabekir Malakanlar hakkında son derece olumlu izlenimler edinmiş ve bölgenin kalkınması hususunda Malakanlar’ı önemli bir unsur olarak görmüştür. 
Ancak bu olumlu hava SSCB etkisiyle artan Komünizm etkisiyle ortadan kalkmıştır. Bölgenin kalkınması için son derece önemli bir rol üstlenen Malakanlar bir anda SSCB ve Komünizm etkisinin ana etkenlerden birisi olarak görülmüştür. Bu tutum iki ülke arasında olumsuz bir hava oluşmasına da neden olmuştur. Malakanlar’ın askere alınma kararı dini inanışlarına göre savaşa, şiddete karşı olduklarından son derece olumsuz karşılanmıştır. Böylece Malakanlar’ın büyük bir kısmının yaşadıkları yerleri terk edip, Rusya'ya göç etmek için Rusya'nın Kars Konsolosluğu'na müracaat etmelerine yol açmış, böylece kendi istek ve arzuları ile Rusya'ya göç etmeyi kabul etmelerine neden olmuştur (Aslan, 2001: 284). 

Moskova Antlaşması'ndan sonra Türk-Sovyet ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle RKP Merkezi Komitesi Üyesi ve Bütün Ukrayna Orduları Başkomutanı M. Frunze Ankara’ya gelmiştir. Burada Mustafa Kemal ile 25 Aralık 1921'de yaptığı görüşmede Malakanlar Sorununu da gündeme getirerek, bu sorunun çözümlenmesi için Mustafa Kemal’den yardım istemiştir. Mustafa Kemal, bu konu ile ilgili olarak çok az bilgisi olduğunu ve Türk-Sovyet ilişkilerinde önemsiz bir sorun olduğunu belirterek, Rusya'nın durumunu anlayışla karşıladığını ve sorunu Frunze'nin istekleri doğrultusunda halledeceğini belirtmiştir (Aslan, 2001: 37). 

Yukarıda belirtilen durumlar neticesinde Malakanlar’ın 20 Ocak 1921 tarihine değin Türkiye’yi terk etmedikleri takdirde askere alınacağını mecliste karar altına alınmıştır.13 
Böylece Malakanlar’ın Anadolu’dan ilk göçü başlamıştır. Diplomatik girişimler ve notalar sonucu Kars ve Ardahan'a yerleşmiş olan Malakanlar’a 1926'da Rusya Rostov bölgesindeki kıraç Sal'ski steplerinde toprak teklif edilmiştir. Malakanlar’ın yüzde 90’ı SSCB’ye dönmeyi kabul etmişti (Denisenko, 2009: 65). 


1935 yılında Kars’a gelen İsmet İnönü Malakanlar’ın köylerini ziyaret etmişti. İsmet İnönü, Şark Raporunda Malakanlar’ın çalışkanlıkları ve tarım konusunda yeteneklerini belirtmişti (Öztürk, 2001: 57-58). Yine aynı yıl devlet üç yüz kadar nüfusu olan halka fert başına 14 dekar olmak üzere toprak dağıttığı gibi ayrıca her evin aile reisi için de 15 dekar vermişti. Böylece önceden tapusuz olan araziler tespit edilerek bir plana göre tanzim edilmiştir (Denisenko, 2011: 196). 

1962 yılında göç yaşanmadan önce Malakanlar’ın elinde bulunan toplam arazi 8.000-10.000 dekar arasındaydı (Türkdoğan, 2005: 68). 

6. Malakanlar’ın Anadolu’dan Ayrılışları 

Rusya'ya gitmek istemeyerek, Türkiye'de kalan Malakanlar’ın büyük bir bölümü Kars'ın Yalınçayır (Zöhrep), Atçılar ve Çalkavur Köylerinde ve ayrıca bir bölümü de Kars, Ağrı ve Erzurum'un çeşitli bölgelerine dağılmış bir şekilde 1962 yılına kadar yaşamışlardır. Bu dönemde bulundukları yerlerde Müslüman ailelere kız vermişlerdir. 

Ancak Müslüman aileler Malakanlara kız vermemişlerdir. Malakanlar az sayıda kalmalarından ötürü evlenmeler sonrasında akrabalık oluşması nedeniyle genç erkeklerin evlenmeleri sorun olmuştur. 
Malakan inanışlarına göre akraba ile evlilik büyük günahlardan sayılmaktadır. Amerika ve Rusya propagandasının da etkili olmasıyla Malakanlar’ın kalan kısımları da göç etmişlerdir. 

1960 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre, Türkiye'de bulunan Malakanlar’ın sayısı 1.500’den fazladır (Türkdoğan, 2005: 62). Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerinde ki belgeye göre 1964 yılında Kars iline bağlı 2.338 Malakan izinsiz olarak Sovyet Rusya’ya gittiklerinden dolayı İçişleri Bakanlığı’nın talebi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ve Cumhurbaşkanının imzasıyla Türk Vatandaşlığından çıkartılmıştır.14 


Kars’ın Atçılar Köyünde bulunan Malakanlar’ın ilk göçü 60 kişilik 10 aile hudut postası ile 22 Kasım 1961 tarihinde Rusya’ya göç etmiştir.15 Bu dönemde Malakanlar Sovyet Rusya ve Amerika’ya göç etmişlerdir. Bu son göç ile Malakanlar’ın 1877·1878 Osmanlı-Rus Savaşları sonrası başlayan Türkiye serüveni son bulmuştur. 

SONUÇ 

Çarlık Rusya’nın Hıristiyanlığı Resmikabulü sonrasında ortaya çıkan muhalif köylü hareketlerinden birisi olan Malakanlar inançları uğruna göç ve sürgünlere maruz kalmışlardır. 

Güney Kafkasya’nın Çarlık Rusya tarafından işgal edilmesiyle bu bölgeye sürgün edilen Malakanlar, Osmanlı Rus harbi sonrasında Anadolu’ya göç etmişlerdir. 
Çarlık Rusya’nın yıkılması sonrasında bir kısım Malakan geri dönmeyerek Kars başta olmak üzere çevre illerde yaşamaya devam etmişlerdir. 

Bu dönemde Anadolu’nun içlerinden ve Kafkaslardan gelen Müslüman halkla sıkı komşuluk ilişkileri kurmuşlardır. Bu ilişkiler neticesinde bazı Müslüman gençler 
Malakan kızlarla evlenmiştir. 

Ermeni çetelerinin Kars ve civarından başlattıkları Mezalim karşısında kesin bir tavır alan Malakanlar, Müslüman komşularıyla iyi ilişkilerini devam ettirmişlerdir. 

Bu durum karşısında Ermeni Çeteleri Malakanlar’ın da mal ve canlarına kast etmişlerdir. Belgelerle ortaya konan bu mezalimde Malakanlar da büyük acı çekmişlerdir. 

Bu acılar Kars ve civarında yaşayan halkın hafızalarında tazeliğini korumaktadır. 

Kars merkez, Susuz ilçesi, İncesu, Meliköy ve Çamçavuş köylerinde yapılan incelemeler de halen Malakan izleri bulunmaktadır. Yapılan alan çalışmasında Malakanlar’ın bölge insanının hafızasında geniş bir yer tuttuğu tespit edilmiştir. Bir miras olarak görülen Malakanlar’ın tarım ve hayvancılıkta geliştirdikleri teknikler halen bu bölgede eski isimleriyle kullanılmaktadır. Bu ilişkiler öylesine güçlüdür ki Rusçadan Türkçeye geçmiş birçok kelime bölge halkı tarafından kullanılmaktadır. 

DİPNOTLAR;

1 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi 
   sinankiyanc@gmail.com, 
2 Malakan ismi üzerine farklı tanımlar bulunmaktadır. Ancak biz bunlardan en yaygın olanı olan “ Süt İçen ” tanımını kullandık. 
3 BOA, DH/İ-UM, 20-20/13-9. 
4 BOA, MVM.212/127. 
5 BOA. HR. SYS. HU, 136, 1919 VII 9 
6 BOA. HR. SYS. 2878/38. 
7 BOA. HR. SYS.2878/72. 
8 BOA. HR. SYS. 2878/73. 
9 BOA. HR. SYS. 2878/3. 
10 BOA. HR. SYS. 2878/34 
11 BOA. MAD.d..23109. 
12 http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/kars-in-sakli-yuzu-malakanlar_532935/ 20.04.2015 
13 www.molokane.org/Malakanlar Kimdir?/20.04.2015 
14 BCA/30 18.1.2/179.46.1. 
15 www.milliyet.com.tr/23.11.1961 (Milliyet Gazetesi Arşivi)/20.04.2015 


KAYNAKÇA 

1. Arşiv Belgeleri 

BOA, DH/İ-UM, 20-20/13-9. 

BOA, MVM.212/127. 

BOA. HR. SYS. HU, 136, 1919 VII 9 

BOA. HR. SYS. 2878/38. 

BOA. HR. SYS.2878/72. 

BOA. HR. SYS. 2878/73. 

BOA. HR. SYS. 2878/3. 

BOA. HR. SYS. 2878/34 

BOA. MAD.d..23109. 

BCA/30 18.1.2/179.46.1. 

2. Kitap, Makaleler ve Tezler 

Alp, A. (2012), Kars Tarihi Bakımından Bir Kaynak Olarak Vilayet Gazetesi Kars”, TSA Dergisi, Yıl 16, Sayı 1, Nisan 2012 

Aslan, Y. (2001), Milli Mücadele Döneminde Türk-Sovyet ilişkilerinde Molokanlar (Malakanlar) Sorunu”, A.Ü. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 18, 

Aygün, N. (2007), Kafkasya’da Rus Osmanlı Mücadelesi ve Kars Dolaylarında Sınır İhlâlleri, 1826, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD), Yıl 3, Sayı 6. 
Badem, C. (2010), Çarlık Yönetiminde Kars Vilayeti, İstanbul 

Dayı, S. Esin, Azerbaycan’ın Elviye-i Selase (Kars, Ardahan ve Batum)’deki Milli Mücadele Destekleri, (Atatürk Üniversitesi Atatürk İlke ve Inkılap Tarihi Enstitüsü 
Müdürlüğü) Atatürk Dergisi, Cilt III., Sayı: 2 (2002) 
Denisenko, L. (2009), “Rus Emperyalizmi Kafkasya’nın Ruslaştırılması ve Malakanlar”, Toplumsal Tarih, Sayı 187, Temmuz 
Denisenko, L. (2011), Böyle Bir Kars, İstanbul 
Karabekir, K.(1988), İstiklal Harbimiz, İstanbul 
Karal, E. Z.(1988), Osmanlı Tarihi, C. VIII, Ankara 
Kırzıoğlu, M. F. (1953), Kars Tarihi, İstanbul 
Kıyanç, S. (2014), Malakanlar, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Muğla Sıtkı 
Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü, 
Ortaylı, İ. (2004), Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars, Osmanlı İmparatorluğu.nda İktisadi ve Sosyal Değişim Makaleleri I, Ankara 
Öztürk, S. (2001), Kasadaki Dosyalar, Ankara 
Semyenov, I.Y. ve Karagöz, E.(2009), Sürgün Bahçesinin Solan Renkleri Molokanlar, İstanbul 
Türkdoğan, O. (2005), Kars.ta Bir Etnik Grup Malakanlar.ın Toplumsal Yapısı, İstanbul 

3. İnternet Kaynakları 

www.milliyet.com.tr/23.11.1961 (Milliyet Gazetesi Arşivi) 
www.molokane.org/Malakanlar Kimdir? 
http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/kars-in-sakli-yuzu malakanlar_532935/ 








23 Temmuz 2016 Cumartesi

1915 Olaylarina Dair Türk Ermeni Uyuşmazlığının Tarihi Arka Planı




1915 Olaylarina Dair Türk Ermeni Uyuşmazlığının Tarihi Arka Planı




I. UYUŞMAZLIĞIN TARİHİ ARKA PLANI, 

Türkler ve Ermeniler arasında yüzyıllara dayanan birlikte yaşama deneyimine rağmen, Birinci Dünya Savaşı koşullarında yaşananlar iki halkın birbirinden uzaklaşmasına yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşı daha önce benzeri yaşanmamış bir felakettir. En az 16 milyon insan hayatını kaybetmiş, 20 milyon kişi yaralanmıştır. 

Osmanlı, Avusturya - Macaristan ve Rus İmparatorlukları çökmüş; sınırlar önemli ölçüde değişmiş, kitlesel insan göçleri yaşanmıştır. 

Esasen, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş süreci Birinci Dünya Savaşından önce başlamıştır. 

Batıdan esen Milliyetçilik Rüzğârları İmparatorluğun özellikle Balkanlardaki büyük toprak kayıplarını beraberinde getirmiş, Osmanlı devlet yapısının daha da zayıflamasına yol açmıştır. 
1864’ten 1922’ye kadar en az 4,5 milyon Osmanlı tebaası Müslüman hayatlarını kaybetmiştir. 
Ayrıca, İmparatorluğun dağılma döneminde, yaklaşık 5 milyon Osmanlı vatandaşı Balkanlar ve Kafkaslardaki Anayurtlarından sürülmüşler, İstanbul’a ve Anadolu’ya sığınmak zorunda kalmışlardır

Bu süreçte, İmparatorluğu oluşturan tüm topluluklar acılar yaşamışlardır. Ermenilerin de bu çalkantılı dönemde büyük acılar yaşadıkları, İmparatorluğun ortak kaderini paylaştıkları hakikattir. 

Etkili bazı Ermeni örgütlerin, 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, Çarlık Rusya’sının Osmanlı İmparatorluğu’nu zayıflatmaya ve parçalamaya yönelik siyasasına verdikleri destek Osmanlı için ciddi bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmiştir. Sözkonusu grupların ayrılıkçı faaliyet ve isyanları, çoğunluğu Osmanlı Müslümanlarından oluşan bölgelerdeki silahlı saldırıları, bu tehdidin giderek artmasına yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni radikaller, etnik açıdan homojen bir Ermenistan kurulması için işgalci Rus ordusunun saflarına 
katılmaktan geri kalmamıştır. 


“Taşnak programı İmparatorluğun çatısı altında özgürlük ve özerkliği amaçlarken, Hınçak programı tam ayrılık ve bağımsızlığı hedeflemekteydi. Sonuç olarak, bu gruplar amaçlarına ulaşmak için farklı taktikler kullandılar. Örneğin, Hınçaklar Ermeni Sorunu’nu hızlı bir şekilde Avrupa’nın dikkatine getirebilmek için kitlesel gösteriler organize ettiler. En dikkate değer eylemleri; 27 Temmuz 1890 Kumkapı Gösterileri, Anadolu’da 1893 Yafta Vakası ve göçebe Kürt aşiretlerine ve Hükümetin vergi tahsildarlarına karşı Ağustos 1894’te başlatılan 
Sason Ayaklanmasıdır.” (Bedross Der Matossian, Shattered Dreams of Revolution: From Liberty to Violence in the Late Ottoman Empire, 2014 sf.13.) 

Bunun üzerine, Osmanlı Hükümeti, savaş bölgesinde ya da yakınındaki stratejik bölgelerde ikamet eden Ermeni nüfusun, işgalci Rus ordusunun ikmal ve ulaşım hatlarından uzaklaştırılarak, İmparatorluğun güney vilayetlerine yerleştirilmesine karar vermiştir. Savaş hattından uzakta yaşayan, ancak düşmanla işbirliği yaptığı bilgisi alınan veya şüphelenilen bazı Ermeniler de bu uygulamaya tabi olmuşlardır. 

“……Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin katliamının Nazi Almanyası’ndaki 
Yahudilerin başına gelenlerle aynı olduğunun öne sürülmesi yanıltıcıdır... Ermenilerin başına gelen, Ermenilerin Türklere karşı savaştan da önce başlayan ve daha geniş ölçekte devam eden kitlesel silahlı isyanının bir sonucudur...” Bernard Lewis, Notes on a Century: Reflections of a Middle East Historian, 2012 

Osmanlı Hükümeti yerleri değiştirilen Ermenilerin korunması ve beslenmeleri yönünde planlamalar yapmışsa da, günün koşullarında büyük acılar yaşanmasına mani olamamıştır. İç çatışmalar nedeniyle daha da zorlaşmış savaş koşulları, intikam peşindeki yerel gruplar, eşkiyalık, açlık, salgın hastalıklar ve dağılmakta olan İmparatorluktaki genel hukuksuzluk durumu, tüm ihtimaliyet hesaplamalarının ötesinde büyük bir trajedi yaşanmasına yol açmıştır. 

Arşiv belgeleri, emirlere karşı gelerek Ermeni konvoylarına karşı suç işleyen bazı Osmanlı devlet görevlilerinin bulunduğunu ve bunların Ermeni kayıplarından sorumlu tutularak 1916 yılında idam dahil çeşitli cezalara tabi tutulduklarını ortaya koymaktadır. 

Birinci Dünya Savaşı sonunda fiilen yok olan Osmanlı İmparatorluğunun yerine, 
İmparatorluğu oluşturan unsurların verdikleri “Kurtuluş Savaşı” sonunda Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu yaşam mücadelesinde Türkiye Cumhuriyeti ’ni kuran milli hareket, işgalci devletlerle olduğu gibi Ermeni isyancılarla da, özellikle 1918-1920 döneminde savaşmak zorunda kalmıştır. Savaştan zaferle çıkan Türkiye Cumhuriyeti, 1923’te Osmanlı İmparatorluğu’nun ardılı olarak “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesiyle dünya sahnesinde yerini alırken, kaybettiği milyonlarca evladının ve yüzbinlerce kilometrekarelik toprağın acısını kalbine gömerek, barış, huzur ve dostluk temelli bir geleceğe odaklanmıştır. 

II. 1915 OLAYLARININ DÜNYA GÜNDEMİNE GİRİŞİ 

1915 olaylarından neredeyse yarım asır sonra, geçmişin acılarından türetilen yeni bir tarih yazımı hareketi başlamıştır. Yaşanılanları sadece Ermenilerin gözünden anlatmaya ve dünya kamuoyunda popülerleştirilmeye yönelik bu hareketin iki kutuplu dünya düzeni hüküm sürerken ortaya çıkması anlamlıdır. 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği içinde yaşayan Ermeni grupların ön ayak olmasıyla 1915 olayları organize bir propaganda kampanyasıyla dünya 
gündemine yerleştirilmeye başlanmıştır. Soğuk Savaş koşullarında Batı dünyası yanında yer alan ve Batının güvenliği bakımından hayati rol oynamış olan Türkiye’ye yönelik bu kampanya önemli bir sınama ve mücadele alanı olmuştur. 

III. RADİKAL ERMENİ GRUPLAR VE TERÖR 

Sovyetler Birliği içinde başlayan bu kampanya bir süre sonra tüm dünyadaki Ermeni gruplara yayılmış, radikalizmi körüklemiş, Türkiye ve Türk kimliğine karşı şiddet eylemlerine neden olmuştur. Türkler için hatırlamanın acı verici olduğu menfur terör saldırıları gerçekleşmiş, dünya kamuoyunun dikkatinin Ermeni tezlerine çekilmesi için 1973’ten itibaren 37 Türk diplomat ve aile mensupları Ermeni teröristlerce, 1915 olayları gerekçe gösterilerek gaddarca 
katledilmişlerdir. 

IV. 1915 OLAYLARINA İLİŞKİN “ERMENİ ANLATISININ” İNŞA SÜRECİ 

Terörle meseleyi popülerleştiren ve dünya gündemine yerleştiren terör grupları amaçlarına ulaştıktan sonra, Ermeni radikalizmi bir sonraki safhaya geçmiştir. Zira artık dünyanın merak ettiği ve çok az şey bildiği bir “Ermeni meselesi” vardır. Sıra, zaman zaman sahte belgelerin/fotoğrafların bile kullanıldığı, her şeyden önce sadece Ermenilerin hissiyatına odaklı bir “anlatı/söylem” inşası dönemine gelmiştir. Bu anlatıyı desteklemek için güvenilir olmayan metotlara başvurulması, abartılı veya gerçekdışı hatıratlar kullanılması yoluna da gidilmiştir. 


“ İnkar ” Kelimesinin Yersiz ve Hukuksuz Şekilde Kullanılması, 

Ermeni anlatısı, 1915 olaylarını, tarihsel arka planını ve somut olguları bir yana bırakarak, hukuki boyutu ise tamamen gözardı ederek, -a priori- “soykırım” olarak tanımlamaktadır. Soykırım eksenli bu anlatı, bu “sihirli” sözcük Ermeni tezlerine hem görünürlük kazandırmakta, hem de meseleyi adeta kutsayarak dokunulmazlık/sorgulanmazlık sağlamaktadır. 

Üstelik böylece, ağır bir mağduriyet hissiyatı yaratılarak insani duygular rahatlıkla istismar edilmekte, Ermeni anlatısına sahip çıkmak siyaseten tek doğru (politically correct) yaklaşım olarak dayatılmakta, aksine bir tutum ise “inkârcılıkla” yaftalanmakta ve suç haline getirtilerek bastırılmaya çalışılmaktadır. Oysa, doğası gereği bir iddia “inkar” edilemez, ancak 
sorgulanabilir. “İnkar” kelimesi, karşıt söylemi dolayısıyla tartışmayı engellemek için kasten kullanılmaktadır. 

Bu taktikle Ermeni diasporası, vatandaşı olduğu Batılı ülkelerdeki geniş olanakların da yardımıyla, Ermeni söylemini odak alan sayısız yayın bastırmış, dünya kamuoyuna 1915 olaylarını tek yanlı bir bakış açısından okutmuştur. Bu yayınların birçoğu aslında tartışmaya açık birkaç ana kaynağın farklı sürümleri dir. 

Bu noktada Ermeniler için, “ Soykırım Tezinin ”, dünyanın dört bir yanındaki Ermenileri bütünleştiren bir “üst kimlik” unsuru olduğu da unutulmamalıdır. Ne var ki bu “negatif bir kimliktir” ve Ermeniler için olumlu etki yaratmadığı, Ermenistan’ı ise dünyadan izole bir konuma ittiği ortadadır. 

“1915’de ve müteakip yıllarda cereyan eden olaylardan mağdur olanların torunlarının birçoğu -özellikle Ermeni diasporasına mensup olanlar- kimliklerini, toplumlarının soykırım mağduru olduğu algısı etrafında inşa etmektedir.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek v. İsviçre Davası Büyük Daire Kararı, 15.10.2015, para.156. 


Üçüncü ülkelerin bazıları içinse “ Soykırım Tezleri ”, Konjonktüre bağlı olarak zaman zaman Türkiye’ye karşı değerlendirilmek istenilen bir dış politika aracıdır. 


Osmanlı Ermenilerinin Acılarını İnkar Etmek Mümkün Değildir. 

Tüm bu tespitlerimiz soykırım tezinin temelsizliğine dikkat çekmek içindir. 
Ermenilerin büyük acılar yaşadıklarını ve birçoğunun hayatını kaybettiğini kimse inkâr edemez. Aynı dönemde hayatlarını kaybeden ve Batılı tarihçiler tarafından çoğunlukla görmezden gelinen milyonlarca Müslüman Osmanlı’nın olması, Ermenilerin kayıplarının göz ardı edilmesini veya küçümsenmesini gerektirmez. “Ateş düştüğü yeri yakar.” 

Ne var ki, tarihi olguları, savaş koşullarını ve hukuku göz ardı ederek, 1915’te yaşananları tanımlamak için tek seçenek olarak soykırım üzerinde ısrarcı olmak, hayatını kaybedenlerin hatıralarını onurlandırmanın tek yolu olmadığı gibi, bu anomali, Türklerle Ermenilerin yeniden bir araya gelerek, uzlaşmalarını da engellemektedir. 


“… I. Dünya Savaşı’ndaki ölümleri soykırım olarak nitelendiren Ermeni iddialarının dayanakları Jöntürk rejiminin kasıtlı olarak katliam yaptığı suçlamasını kanıtlamakta yetersiz kalmaktadır…” (Guenter Lewy, Revisiting the Armenian Genocide, Middle East Quarterly, Fall 2005, sf. 3-12) 

1915 Olaylarının Ne Şekilde Tanımlanacağına Dair Siyasi, Bilimsel veya Hukuki 
Oydaşmadan Bahsedilemez. Mesele, Meşru Bir Tartışma Konusudur. 


“[Doğu Perinçek dava konusu sözleriyle], Mahkeme’nin kamu menfaatini ilgilendiren bir mesele olarak gördüğü (…) ve “yalnızca Türkiye’de değil, uluslararası alanda da hararetli bir tartışma” olarak tanımladığı, eskiden beri var olan bir ihtilafa iştirak etmiştir.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek v. İsviçre Davası Büyük Daire Kararı, 15.10.2015, para. 231. 

Acılı bir geçmişe sahip Ermenilerle dayanışma halinde olunduğunu göstermek için Ermeni görüşlerini tartışılmaz biçimde kabul etmek, diğer halklar tarafından yaşanan büyük acı ve kederi göz ardı etmekte, Türkleri haksız şekilde şeytanlaştırmaktadır. 

Parlamentoların Tanıma Kararları, Sadece Gündelik Siyasi İradeyi Yansıtmakta, 
Hukuki Bağlayıcılık Taşımamaktadır. 

Batı ülkelerinde yaşayan Ermeni toplulukları 1915 olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak tanınmasına odaklanmış, Ermeni kimliği yaratmayı hedeflemiş ve çok iyi örgütlenmiş milliyetçi dernekler tarafından temsil edilmektedir. Böylece, Ermeni anlatısının, genel kabul gördüğü, hatta üzerinde oydaşma bulunduğu gibi bir kamuoyu algısı yaratılmıştır. Aktif halkla 
ilişkiler kampanyaları bu algının yaygın şekilde duyulmasına yol açmıştır. Oysa, konu üzerinde bir “siyasi oydaşma” yoktur. Yaklaşık 200 ülke arasından 25 ülke parlamentosunun Ermeni tarih anlatısını destekleyen, çoğunluğu bağlayıcı olmayan kararları uluslararası konjonktürel şartlara bağlı olarak almış olmaları herhangi bir anlam ifade etmemektedir. Bu kararların bir kısmının oldubittilerle alındığı, oylamalarda Ermeni anlatısı aleyhine oy vermiş parlamenterler de bulunduğu; karmaşık bir tarihi meselenin bütününü görmeden, kanaatler, 
çoğu kez de önyargılar veya dini gerekçelerle meseleye yaklaşıldığı ortadadır. 

Örneğin, 1915 olaylarının soykırım olarak tanınmasını öneren bir karar tasarısını 2008 yılında 37’ye karşı 245 oyla reddeden İsveç Parlamentosu, iki sene sonra 2010 yılında benzer içerikte bir karar tasarısını 150’ye karşı 151 oyla kabul etmiştir. Acaba aradan geçen bu iki senelik sürede ortaya çıkartılıp da İsveç Parlamentosu’nu tutum değişikliğine sevk edecek derecede yeni tarihsel bulgular nelerdir? İsveç örneği, bu tür kararların değişkenliğini ve tutarsızlığını açıkça göstermektedir. 

“Gerçek hakem halklar ve onların vicdanlarıdır. Benim vicdanımda ise, hiçbir devlet erkinin vicdanı, hiçbir halkın vicdanı ile boy ölçüşemez. Benim tek isteğim canım Türkiyeli arkadaşlarımla ortak geçmişimi alabildiğine etraflıca ve de o tarihten hiç de husumet çıkarma dan özgürce konuşabilmek…” Hrant Dink, 1 Kasım 2004 


1915 Olaylarına İlişkin “ Akademik Oydaşma ”dan Bahsetmek de Sözkonusu Değildir. 

Ermeni tezlerini savunan akademisyenler kadar, soykırım tezini desteklemeyen yabancı tarihçiler de mevcuttur. Bunlar Ermenilerin acılarını kabul etmekte ama yaşananları bütün cül bir anlayışla değerlendirerek, 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanamayacağını öne sürmektedirler. 

“….tarihsel araştırmanın, doğası gereği, ihtilaflı ve tartışmalı olması, kesin sonuçlara ulaşmaya, objektif ve mutlak gerçekleri ifade etmeye pek imkan vermemesi nedeniyle, işbu dava da kine benzer olaylar hakkında, özellikle akademik düzeyde, bir “ genel oydaşma ” olabilmesi şüphelidir.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek vs. İsviçre Davası Daire Kararı, 17.12.2013, para.117. 

V. 1915 OLAYLARININ HUKUKİ BOYUTU 

Belki de her şeyden çok konunun hukuki boyutuna ilişkin bilgisizlik üzerinde durulmalıdır. 
Soykırım uluslararası hukukta açıkça tanımlanmış spesifik bir suçtur. İlk defa 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ’nde tanımlanmış olup, yürürlük tarihinden önce gerçekleşmiş olaylar Sözleşme’nin uygulama alanı dışındadır. 

“Uluslararası Adalet Divanı, Sözleşme’nin geçmişe dönük olmadığı kanaatinde dir… Sözleşme’nin esasa ilişkin hükümleri devlete, Sözleşme’ye taraf olmasından önce gerçekleşmiş olaylarla ilgili yükümlülükler getirmemektedir.” Uluslararası Adalet Divanı, Hırvatistan v. Sırbistan, 3.2.2015, para.99-100. 

Kaldı ki, bir olayın soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, 1948 tarihli Soykırım 
Sözleşmesi’nde aranan şartların var olduğunun kesin kanıtlarla ortaya konulması gerekmektedir. Peşin hükümler ve kanaatler üzerinden 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamak hukuku yok saymaktır. Bu anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. 

“….soykırım suçunun oluşması için, yalnızca hedef alınan grubun üyelerinin bu gruba üye olmaları nedeniyle hedef alınmaları değil, aynı zamanda işlenen fiillerin, kısmen veya bütünüyle, grup olarak yok etmek amacıyla gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla, dar bir şekilde tanımlanan ayrıca kanıtlanması zor olan hukuki bir kavram söz konusudur. Mahkeme, Perinçek’in mahkûmiyetini meşru kılmak için, İsviçre mahkemelerinin atıfta bulunduğu (1915 olaylarının soykırım olduğu yönünde) “ Genel Oyla manın ” sözkonusu çok özel hukuki hususları kapsadığına ikna olmamıştır. Avrupa 
İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek vs. İsviçre Davası Daire Kararı, 17.12.2013, 
para.116. 

1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren herhangi bir uluslararası ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır. 

Bir olayın soykırım olup olmadığına ancak yetkili bir uluslararası mahkeme karar verebilir. Ayrıca, bir olayın soykırım olarak tanımlanması çok ciddi bir iddiadır ve özellikle kasıt unsurunu da açıkça ortaya koyarak, iddia sahibince yetkili bir mahkeme önünde ispatlanması gerekir. Holokost, Ruanda , Srebrenitsa soykırımlarında olduğu gibi, sadece uzman bir mahkemenin titizlikle çalışması ile bu suçun tespit edilmesi mümkündür. Bu itibarla, 1915 olayları için soykırım tanımını kullanmak hukuka aykırıdır. 

 1915 olaylarının Holokost ile bir tutulması da mümkün değildir. İkisi arasında hem hukuksal hem tarihsel olarak, ayrıca, günümüze dek uzanan yansımaları açısından ciddi farklar vardır. 

“ İşbu dava, Holokost suçlarının inkarı davalarından açıkça farklıdır (…) [Holokost davalarında] inkar edilen, Nazi rejimi tarafından işlenmiş ve (…) sarih bir hukuki temele dayanılarak mahkumiyetlerle sonuçlanmış suçlardır (…) [Holokost davalarında] sorgulanan tarihsel olguların açıkça ispat edildiği, uluslararası bir mahkeme tarafından saptanmıştır (…) Mahkeme, Holokost’un inkârının bugün antisemitizmin asıl itici gücü olduğu görüşünü paylaşmaktadır. Halen güncelliğini sürdüren ve uluslararası toplumun karşısında kararlılık ve ihtiyat göstermesi gereken bir fenomenin sözkonusu olduğu kanaatindedir. 1915’te ve izleyen yıllarda yaşanan trajik olayların hukuken “ soykırım ” 
olarak nitelenmesini reddetmenin aynı etkilere sahip olduğu söylenemez.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Perinçek vs. İsviçre Davası Daire Kararı, 17.12.2013, para.117 ve 119. 

VI. TARİHİ DOSTLUK VE İŞBİRLİĞİNİ YENİDEN İNŞA ETMEK. 

Türkler ve Ermeniler ortak geçmişlerindeki zorlu dönemleri unutmaksızın tarihi dostluklarını yeniden inşa etmek için çalışmalıdırlar. Bir asır önce yaşanmış bir konunun iki komşu ve yakın halkın bugününü ve geleceğini bu ölçüde esir alması normal değildir. Ermeni terör örgütlerinin Türk diplomatlarına yönelik suikastları ve sonrasındaki soykırım propagandasına kadar Ermeni ve Türklerin tüm dünyada sosyal düzeyde birbirlerine çok yakın olduklarını bugün pek çok 
insan hatırlamamaktadır. 

Yeniden bu yakınlığın sağlanabilmesi için diyalog sürecini başlatmak, farklı görüşlere saygı göstermek ve empati kurmaya çalışmak gerekir. Böylece Türk ve Ermeni tarih anlatılarının “ Adil bir Hafıza ” etrafında birbirine yakınlaşmasının yolu da açılabilir. 

Bunun gerçekleşebileceği inancıyla, Türkiye, kendi arşivleri ile Ermenistan ve üçüncü ülkelerdeki arşivlerde 1915 olayları konusunda araştırma yapılması için Türk, Ermeni ve diğer ülkelerin uzmanlarından oluşacak bir ortak tarih komisyonunun kurulmasını önermiştir. Sözkonusu komisyonun bulguları, bahsekonu trajik dönemin her iki tarafta daha iyi ve adil şekilde anlaşılabilmesini sağlayabilecek, Türkler ile Ermeniler arasındaki normalleşmeye katkıda bulunabilecektir. 

Geleceğe odaklanan bir anlayışla, önyargıları kıran, çatışma kültürüne ait ezberleri yıkan, zamanın ruhuna uygun yapıcı bir söylem oluşturulması da ayrı bir gerekliliktir. 

Bu anlayışla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 tarihinde Başbakanken yayınladığı taziye mesajı önemli bir dönüm noktasıdır. 1915 olaylarında hayatını kaybedenlere saygıyı merkez alan, tarihi hakikatleri adil bir hafıza temelinde araştırırken, geleceğe odaklanmayı öngören mesaj, incitici söylemlerden uzak durulmasının ve farklı görüşlere empatiyle yaklaşılmasının önemini vurgulamaktadır.
 Aynı biçimde, Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun, 20 Ocak 2015 günü Hrant Dink’in ölüm yıldönümü dolayısıyla ve 24 Nisan 2015 günü, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminde hayatını kaybeden Ermeniler için yaptığı açıklamalarda da Türkiye’nin bu söyleminin içselleştirildiği görülmektedir. 

“ Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının,  geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.” 
Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan 2014 


Türkiye, bu samimi söylemi sürdürme ve içini doldurma yolunda yeni adımlar atmaya devam etmektedir. Bu çerçevede, Osmanlı Ermenilerinin hatırasına ve Ermeni kültürel mirasına sahip çıkılması öncelikli bir hedeftir. 24 Nisan 2015 günü İstanbul Ermeni Patrikhanesince 1915’teki kayıpları anmak için düzenlenen dini törene ilk kez Türkiye Cumhuriyetini temsilen Bakan düzeyinde katılım sağlanmıştır. 

“Ermeni toplumunun geçmişte yaşadığı üzüntü verici hadiseleri bildiğimizi ve acınızı samimiyetle paylaştığımı bir kez daha ifade ediyorum. Osmanlı Ermenilerinin dünyanın her yerindeki torunlarına gönül kapımızın sonuna kadar açık olduğunu da bilmenizi istiyorum.” 

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde yapılan dini törene 
gönderilen mesajdan, 24 Nisan 2015) 

Dostluk ve normalleşme yönündeki bu adımların Ermenistan tarafında henüz karşılık bulmaması cesaret kırıcıdır. 

Son tahlilde, uzlaşma yollarını açmak, samimi ve insani bir duruşla geleceğe odaklanmak, genç kuşakların kalplerine ve zihinlerine yerleştirilmeye çalışılan nefret ve intikam hisleri yerine, karşılıklı anlayış ve duygudaşlık kavramlarını öne çıkarmak bu çağa yakışan yegâne tutumdur. 

“İki kadim halkın birbirini anlama ve Birlikte geleceğe bakma olgunluğuna ulaşmaları mümkündür. Aynı coğrafyayı ve uzun bir tarihi paylaşan Türkler ve Ermeniler, tüm meselelerini yalnızca kendi aralarında konuşabilirler; çözüm yollarını da yine yalnızca birlikte arayabilirler.” (Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Hrant Dink’in ölüm yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamadan, 20 Ocak 2015) 

“Geride bıraktığımız yıllar, çatışan hafızaların birbirine dayatılmasının sonuç 
getirmeyeceğini göstermiştir. Hakikate ulaşmak için adil hafıza, duygudaşlık, saygılı bir dil, makul ve nesnel bakış yeterlidir. Yüz yıl önce, sevinç ve hüzünde aynı kaderi paylaşmış iki halkın torunları olarak bize düşen ortak sorumluluk, yüzyılın yaralarını sarıp, insani bağlarımızı yeniden tesis etmektir.” 
(Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminde hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerine ilişkin açıklamadan, 24 Nisan 2015) 

 http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/2016/1915-olaylarina-dair-turk_ermeni-uyusmazliginin-tarihi-arka-plani-_turkce.pdf

***

13 Aralık 2014 Cumartesi

Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Halka Zulüm Yaptıklarının Belgeleri





Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Halka Zulüm Yaptıklarının Belgeleri



Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm. Sayfa 1. 

Kaynak:Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri(1914-1919).





Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm. Sayfa 2. 

Kaynak:Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri(1914-1919).



Fransız Askerleriyle Birlikte Ermenilerin Ayıntap, Maraş ve Adana Civarında Müslüman Ahâliye Yaptıkları Zulüm. Sayfa 3. 
Kaynak:Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri(1914-1919).