Levon Ekmekçiyan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Levon Ekmekçiyan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2016 Perşembe

28-29 Kânunisânî’yi Unutmayanlar, 28-29 Ocak 1983’ü de anmalılar !


   28-29 Kânunisânî’yi Unutmayanlar, 28-29 Ocak 1983’ü de anmalılar !






ASALA






12 eylül 1980 askeri faşist darbesi yapılmadan epeyi önce mahpusanedeydim. Hapisliğim öncesi ve esnasında içinde bilfiil aktif bir militan olarak bulunduğum, ideolojik, politik düşünce ve duruşunu savunduğum örgüt, tüm dünyada olduğu gibi benim doğup-büyüdüğüm topraklarda da 1968’de esen sol rüzgârın getirisi 1971’lerin THKP-C hareketini “kitlelerden kopuk bir silahlı mücadele” anlayışının mirasçılığıyla eleştirerek, 1976’da o gelenekten yolunu ayıran devrimci bir yapılanmaydı.
Dünyaya gözlerimi açtığım günden itibaren Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı olan Alevi Kızılbaş köyüm Kırkısrak’ın en saygın insanı olarak kabul gören dedem “Yusuf onbaşı”, yerlilerin deyimiyle “Doç Drej” ve akranı diğer ihtiyarlardan duyarak büyüdüğüm hemen tüm anlatılar, 1915 sonrasında mucizeyle hayatta kalarak “Boğos’un mağarası” olarak adlandırılan mağaraya sığınmış olan bir avuç mazlum Ermeni insanı bağırlarına basarak sahip çıkmasıyla ilgili insanî duruş ve davranışın birebir varislerinden biri olsam da, 1980 yılının 1 mayıs günü Kayseri’de faşistlerin otomatik silahlarla delik deşik ederek katlettiği Sivas Gemerekli Ermeni devrimci Hayrabet Hançer’le, ondan sadece 12 gün sonra Karakoçan’da pusuya düşürülerek öldürülen TKP/ML-TİKKO’nun Diyarbakırlı efsanevî komutanı, asıl isminin çok yıllar sonra Armenak Bakırcıyan olduğunu öğreneceğim Orhan Bakır’ın ve ne de Hollanda’da kahpece vurulan Silopili Nubar Yalımyan’la, İstanbul’da işkence edildikten sonra delik deşik edilerek katledilen Kayserili hemşehrim Manuel Demir gibi değerli kayıplardan hiçbirini devrimci duyarlılıkla yüreğimin derinliklerinde hissederek, arkalarından göz yaşı dökmüş olduğumu hatırlamıyorum.
24 eylül 1981 günü Paris’teki T.C. Konsolosluğu’nu silahlı bir eylemle ele geçiren ASALA üyesi dört Ermeni devrimcinin “12 eylül faşizminin zindanlarında işkence gören politik tutuklulardan, 5 Ermeni, 5 Türk ve 5 de Kürt insanın serbest bırakılması” isteminin basına yansıması sonucu değişik hapishanelerde devletin insanlık dışı işkencelerine aralıksız ve sistematik olarak maruz kalındığı halde, ne Paris eylemini gerçekleştiren Ermeni gençlerin isteklerini, ne onların acılı tarihten omuzlayarak bugünlere taşıdığı Ermeni sorununu, ne de uğratıldıkları vahşi soykırım ve feci sonuçlarıyla, insanlığa karşı işlenmiş bir suça karşı o halkın tek başına vermiş olduğu mücadele ile adalet arayışındaki davalarının bir kez bile önemsenip, konu edilerek mahpusanelerde kendi aramızda konuştuğumuz veya tartıştığımızı da hatırlamıyorum.
Oysa, Ermeni dendiğinde aklımdan çıkmayan tek şey, çocukluğumun geçtiği köyümün insanlarının gurur verici anlatıları dışında, 7 ağustos 1982 günü, Ankara Esenboğa havaalanında ASALA tarafından gerçekleştirilen askeri eylem sonrasında ağır yaralı olarak esir edilen Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan’ın asılmasına mahpusanelerde bulunan ‘devrimcilerin’ tepkisizliği nedeniyle hissettiğim şahsen payıma düşen utancın manevi ağırlığı altındaki ezikliğimdir. Nedenini bildiğimden emin olmadığımdan anlatamasam da, o tarihte bulunduğum Bartın mahpusanesinin avlusunda dondurucu bir kış soğuğunda tek başıma volta atarken, O’nun idam edilişine duyduğum tepkinin elimde olmaksızın boğuk hıçkırıklarla gözyaşlarına dönüşmesiyle ifade edilmesini, o günkü samimi duygularımı kaleme aldığım şu an gibi hatırlıyorum. Vicdanlarımızla yüzleşemeyişimizin verdiği utanç ve zalimin zulmüne karşı biçarelikten ileri gelen kızgınlık ve öfkeden olsa gerek ki, zaten gergin olan sinirlerimin ancak ağlayarak boşaldığını kimselere söyleme cesaretini gösteremediğimi aynı o gün olduğu gibi unutmadım, unutamadım hiç ! Ancak, Levon’un idam edilişinin hemen ertesinde, birkaç günlüğüne yemeden içmeden kesilerek, ölüm sessizliğiyle durgunlaştığım ve her canlıya ‘tek defalığına bahşedildiği’ söylenen yaşamın yerküremizin birbirinden olabildiğince farklı olduğunu düşündüğümüz insanlar için ifade ettiği anlamların da biribirlerinden ne kadar farklı olduğunu sanırım ilk defaya mahsus olmak üzere ciddi ciddi sorgulamayı o dönemimde denediğimi de unutabilmiş değilim.
Şair Nâzım’ın sol dünyanın istisnasız tüm insanları tarafından eminim ezbere bilinen ‘Davet’ başlıklı şiirinin “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim” dizelerinin doğruluğunun vicdanlarımızda sorgulanması anlamında, Levon’un, evet Levon Ekmekçiyan’ın yoldaşı Zohrab Sarkisyan’la Beyrut’tan Ankara’ya gelerek gerçekleştirilen eylemle bilinçaltımızda varedilen ‘Nâzım’ın sözleri doğruyu ifade ediyorsa eğer, bu gencecik Ermeniler niye hiç görüp yaşamadıkları bu memleket için hayatlarını feda ediyorlar peki ?’ sorusuna verilmesi gereken mantıkî cevabın da “o halde bu memleket onların demek” düşüncesine de pekâlâ yaşam hakkı verdiği halde, tarihin onulmaz acılarla yoğurduğu sayfalarının eğrileriyle doğrularını, yalanlarıyla gerçeklerini öğrenme ihtiyacının dahi insanî kişiliğimizin gelişmesi ve uygarlığa aidiyet anlamında ne denli önemli bir kıstas olduğu hâlâ bilincimize ulaşmış değil ne yazık ki !
Benim Mamak’tan Bartın cezaevine götürülmemden az zaman sonra Levon Ekmekçiyan’ın esir tutulduğu Mamak’ın idam edilenlere tahsis edilen 34 No’lu zindanında ölümü beklerken, faşist cuntaya muhalif olduğu iddiasındaki hemen her türden politik örgütün oldukça geniş yelpazesinin insanları tarafından görmezden gelinerek, ona ve gerçekleştirdiği eyleme faşist cuntanın gösterdiği pencereden bakma gibi bir suçu bilinçli olarak işledikleri halde, devrimcilere hiç yakışmayan bir duruşla, prangalanıp, zincirlenerek darağacına götülüşünü de affedilmez bir sessizlik ve tepkisizlikle karşılandığını, aynı dönemde onunla aynı koğuşta bulunmuş “yoldaşlarımdan” daha sonra bizzat duyup-dinlemiş olmanın tüm ezikliğini bunca yıl yüreğimin derinlerinde saklamamın nedeni ise, dedem Yusuf onbaşı-Doç Drej’in öncülüğünde tüm Kırkısrak köylülerinin kendi hayatlarını riske atarak, 1915 mağduru o mazlum insanların erkeklerini anaları, bacıları ve çocuklarına el koyduktan sonra, boğazlayıp-öldürmek yerine koruyup-kollamanın cezasının ölüm olduğunu bile bile, insanca sahiplenişlerinden, yani öylesine onurlu bir duruş sergilemiş olan insanlardan birinin öz torunu olduğum için gizliden gizliye utanmamdı kuşkusuz !
Utanç insana özgü bir hissiyattır ve insanın utandığını yüksek sesle beyan etmesini bir itiraf değil, bir onur olarak kabul edenlerdenim. Mahpusane yıllarımdan beri içimde gayr-ı ihtiyarî hep buruk bir acı olarak kalakalmış bu idama karşı tepkisizliğin aslında kendisini devrimci olarak tanımlayan kesimin öncelikle özeleştiride bulunarak, manevî olarak işlenmiş bir suç olarak değerlendirp, ‘eşyanın tabiatına uygun olarak adlandırması’ gerekirken, sergilenen utanç verici duyarsızlığını, Kırkısraklı Alevi Kızılbaş atalarımın, 20. yüzyılın başlarında onların 1980’lerdeki duruşundan çok ama çok daha ileride, daha onurlu ve insana yakışır bir duruş sergilemiş olduklarıyla karşılaştırdığım için de, kendini “devrimci 78’liler” olarak adlandıran birimde yan yana gelen tüm hareketlerin insanlarına karşı o zamandan beri haklı bir kırgınlık hissiyle dolu oluşumun yanında, onların şimdi de hissettiğini gözlemleyemediğim utancı, onlar adına ve onların yerine de hissedip, taşımanın onurlu sorumluluğuyla kaleme aldığım bu yazının, sözkonusu kesimden insanların ruh sağlığına katkıda bulunacağını sanıyor, doğrudan yana tavır almanın her derde deva olduğuna da samimi olarak inanıyorum.
1982 eylülünde tek celselik göstermelik bir mahkemenin Levon Ekmekçiyan hakkında verdiği idam kararının, 1983’ün o kara 28 ocak günü faşist generallerin emirlerini yerine getiren Milli Güvenlik Kurulu’nun B.29 No’lu kararıyla onaylanmasından sadece saatler sonra, O’nun 29 ocak sabahı darağacında katledilmesi bence, T.C.’de kendisini devrimci adlandıran hemen tüm oluşumların geçmişlerini temellendirmede hep ve sanki vazgeçilmez bir ihtiyaçmış gibi sundukları 1920 TKP’sinin yönetici kadrolarından Bakû’den Ankara’ya yollanan 15’inin Karadeniz’in kara sularında boğdurularak katledildikleri 28-29 Kânunisânî (ocak ayı) gecesi, zalimin zulüm tarihinin de tekerrürden ibaret olduğu gerçeğinin reddedilmez örneklerinden biridir kuşkusuz !
Bu böyle olduğu halde, tarihi geçmişleriyle yüzleşme cesaretini hiç bir zaman gösterememiş ve şimdi de gösteremeyen sol kesimin kendilerini halen devrimci tanımlayan örgütlenmelerinden birçoklarının 1921 yılı “28-29 Kânunisânî”-sini, yani Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz açıklarında hunharca katlinin sembolü o kara geceyi geleneksel olarak unutmazken, hiç ama hiç bir zaman, hiç bir yerde ve hiç bir şekilde “28-29 ocak” gecesi idam edilen Levon Ekmekçiyan’ı anmaması, bu kesimlerin ilericiliğinden de, devrimciliğinden de pek haklı olarak şüphe etmek için ‘yeter de artar bile’ denilesi bir gerekçedir !
Ve böyle düşünmemin doğruluğunu, Osmanlı feodalizminin zifiri karanlığında yaşayan bu toprakların ilk devrimcisi, 1871’de Paris komününü gerçekleştirerek, tarihin onurlu sayfalarına girişini sağlayan öncü kadrolar içerisinde onurlu yerini alan İzmirli Ermeni aydını Stepan Voskanyan’ın Osmanlı tebaalı hem ilk, hem de tek insan olmasından biliyorum. Böyle düşünmemin haklılığını, K. Marx ve F. Engels’in “Komünist Manifesto”sundan esinlenerek 1887 yılında kurulan ilk sosyalist örgütün Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve devrimci ilk yayın organının da Hınçak (Çan) olmasından biliyorum.
İlk defa 1848 yılında Londra’da kaleme alındığı Almanca yayınlanmış olan “Komünist Manifesto”nun Osmanlı topraklarında yaşayan 72 milletten ilk defa Ermeni devrimciler tarafından Ermenice’ye çevrilmiş olması da aynı 1887 yılına rastlar. O günden son baskısının yapıldığı 1979’a kadar Ermenicesi tam 17 kez yayınlanan bu eserin, Türkçe diline ilk çevirisinin Ermenice yayınından 33 sene sonra, 1920 yılında yayınlandığını da burada tarihe not düşerken, o günden 1979’a dek Ermenice çevirisinden tam üç defa daha az sayıda, sadece 6 kez yayınlanmış olduğu bilgisini de bir köşeye kaydetmek gereklidir.
Bu topraklarda olsun gizli, olsun açık ilk devrimci hücrelerden başlayarak, devrimci ilk öğrenci gençlik örgütlenmelerine, işçilerle, köylülerin Ermeniler tarafından örgütlenen ilk sendikal kuruluşlar sayesinde, insan emeğinin sömürülmesine karşı ilk başkaldırı eylemleriyle, grevlerin de yine Ermeniler tarafından örgütlendiğini bilmek, bilinmiyorsa araştırıp, öğrenmek gerek diye düşünüyorum. Osmanlı Meclis-i Mebusanı, yani parlamentosunda insan hakları, kadın-erkek eşitliği, çocuk yaştakilerin çalıştırılmasının engellenmesi, iş günü saatleri ve emeğiyle yaşayanların iş tatili ve dinlenme hakları, mesleki eğitim ve çalışma hakkı, vb. gibi daha birçok sosyal hakkın kanuna dönüşmesi amacıyla sunulan tasarıların da yine, Ermeni Sosyal Demokrat Hınçak Partisi milletvekillerinin çabasıyla gündeme getirildiği, tartşılıp, oylandığı bilinmelidir.
Böylesine insanî bir duruşla, içinde bulunulan koşullar gözönüne alındığında tam anlamıyla devrimci bir tutum sergileyen Hınçak Partisi’nin, panislamist-panturanist-pantürkist ırkçı İttihat ve Terakki hükümetinin başı Talât-Enver-Cemal üçlüsüne karşı planlamakta olduğu silahlı bir eylem hazırlığındayken, haince yapılan bir ihbar sonucu esir edilen üyelerinden 20’sinin, 1915’in 15 haziran günü İstanbul Beyazıt meydanında kurulmuş olan idam sehpalarında 19 yoldaşıyla ölümsüzleşen Paramaz’ın “Yaşasın sosyalizm, yaşasın Ermenistan” şiarıyla ölümü gerçek devrimcilere özgü onurla karşılamış Ermeni devrimcilerin tarihte bıraktıkları iz, her nedense yakınen tanıdığımız ‘sol’ tarafından görülmezden gelinirken, mezar yerleri bile bu devletin her insanından saklanan bu yiğitlerin, ölümsüz anısının yaşatılması için sembolik anlamda bile olsa bir mezar-anıtının yaratılması gibi kalıcı bir çabaya rastlanmadığı da bir sır değildir.
Üyelerinden çok çokları gizli veya açık ittihatçı oluvermiş, içlerinden Ermeni soykırımına en aktif olarak katılmış Tâlat’ın iki celladından biri olarak Der Zor mütasarrıflığı yapmış, “Ermeni kasabı” lakabıyla tanınan Salih Zeki (Zor soyadını gönüllü olarak Der Zor’daki vahşetin Ermenilerce hatırlanması için almış olduğunu düşündüğüm) insan müsveddesi bile sayılamayacak bir mahlûkatın üyesi ve temsilcisi olduğu 1920 TKP’si, yani Mustafa Suphi, Ethem Nejat gibi eski ittihatçılardan başlayarak, onların ardılı Dr. Şefik Hüsnü (Değmer), Vedat Nedim (Tör), Şevket Süreyya (Aydemir), Reşat Fuat (Baraner), Zeki Baştımar (Yakup Demir), İsmail Bilen (S. Üstüngel), Yaşar Nabi Yağcı (Haydar Kutlu)’ya kadar varolagelmiş gelenek örneğinde olduğu gibi, T.C.’de komünist ve devrimci hareketin 1920’den günümüze ulaşan bütünsel tarihinin mirasçılığını üstlenme iddiasındaki, irili ufaklı her ama her yapının “28-29 Kânunisânî” anmalarına paralel olarak, aynada kendilerine bakarak, bundan 33 yıl önce idam edilen Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan’ı hiç anmamış olmaları nedeniyle utanmaları yanında, naaşının da sadece bir ay kadar önce aynı idam edilişi gibi, sessiz-sedasız Ankara’dan götürülüşünün pasif seyircileri olmalarına ‘insanlık adına’ yanmaları gereklidir diye düşünüyorum.
Levon Ekmekçiyan, geçmiş yıllardaki bakışımızla komünist bir şair olarak kabullendiğimiz Nâzım Hikmet’in “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim” dizelerinde ifade edilenin katiyetle gerçeği yansıtmadığı ve doğru olmadığını, soykırıma uğratıldıkları atatopraklarından zorla sökülüp atılmış olan atalarının topraklarına geri dönerek, o toprakların işgalcisi T.C. devletinin başkentinde “ bu memleket bizim” şiarıyla, şiir sadece “ sözlerle değil, uğruna feda edilen yaşamla da yazılır ” gerçeğini tarihe silinmezcesine kazıyan bir yiğittir. O, yaşamdan çok daha değerli idealler olduğunu, ve bu ideallerden en önde geleninin yurtseverlik olduğunu, ölümüne feda ettiği gencecik hayatıyla kanıtlamış Ermeni bir devrimcidir. Öyleki, mangal gibi yürek sahibi bu değerli insanı sonsuzluğa uğurlama görevini insan gibi yerine getirmemiş olan her, ama herkesin hep manen borçlu kalacağı tartışılmaz olduğundan, nasıl 9 yıldan beri her yılın 19 ocak günü değerli Ermeni aydını Hrant Dink’in alçakça katledildiği gün olarak anılıyorsa, 33 yıldan bu yana kendi soydaşları ve birkaç aydın kalem dışında hiç hatırlanmamış olan 28-29 ocak da, bundan böyle Levon’un anısını yaşatma günleri olarak anılmalıdır düşüncesindeyim.
Ermeni halkının yiğit evlâdına tamı tamına İsa peygamberin dünyevî yaşı kadar, tam 33 sene boyunca gösterilen vefasızlık örneğinden bu gün itibarı ile vazgeçilerek, O’nun anısına onca yıldan beri biriken bu manevi borcun, hemen her metrekaresi Ermeni kanına bulanmış bu topraklarda her yılın 30 mart günü Kızıldere şehitlerini, 6 mayıs’ında Deniz, Yusuf, Hüseyin’i, 18 mayıs’ında İbo, ve kitlesel kıyımlardan başta Koçgiri, Ararat, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas katliamları olmak üzere Roboski, Lice, Cizre, Silopi ve Sur vahşetine kurban giden tüm mazlumların anısını yaşatma çabalarında bulunan tüm kesimleri temsil eden insanların boynunun borcu olduğunu düşünüyorum.
Birkaç hafta önce geride bıraktığımız 2015’te, 100 yılda bir türlü yüzleşmeyi beceremediğimiz Ermeni soykırımı gerçeğiyle nihayetinde yüzleşebilme çabalarımızın, öncelikle o korkunç facianın mağduru durumundaki 10 milyon Ermeni tarafından samimi olarak kabul edilmesi için, aslında sahip olması gereken içeriğinden olabildiğince arındırılmış 28-29 Kânunisânî anmalarına, ancak böylesine dürüst ve namuslu bir şartın yerine getirilmesiyle manevi bir anlam yüklenebileceğine inanıyor, hangi halk ve inançtan olurlarsa olsunlar, tüm devrimci şehitlerin ölümsüz anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Mahmut UZUN
Londra, 28-29 ocak 2016


29 Ocak 2016 Cuma

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 7



ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 7




3.4.1. ASALA'ya Baglı Hücreler 

Asagıda isimleri sıralanan hücreler 1980-1981 döneminde Avrupa'nın degisik ülkelerinde Türk Dısisleri ve Türk kurulusları gibi (THY vb.) yerlere 
yapılan eylemlerin sorumluluklarını üstlenmislerdir.10 

a) Sehit Refti Balian Komando Grubu, 
b) Kara 24 Nisan Komando Timi, 
c) Geourgen Yanikian Komando Grubu, 
d) Yanikian ve Sasunian Komandoları, 
e) Avrupa 21. Komando Grubu, 
f) Ermeni Adalet Komitesi, 
g) Antranig Pasa Komandoları, 
h) Aleks Yenikomeshian Komando Grubu, 
i) Shahan Natali ntihar Komando Timi, 
j) Sehit Agop Darakcian Komando Timi, 
k) Yeghid Kesisian ntihar Komando Timi, 
l) 24 Eylül ntihar Komando Timi. 


9 Bal, Dünden....s.655. 
10 Bal, Dünden....s.656. 


3.4.2. ASALA'ya Baglı Paravan Örgütler 


ASALA, Ermeni davası ile ilgili olarak ne kadar ciddi olduklarını, dünya kamuoyu nezdinde sahip olunan destegin boyutlarını mübalaga etmek ve 
terör olaylarını inceleyen güvenlik güçlerinin yanıltmak amacıyla degisik adlarla "paravan" terör örgütleri kurmuslardır. 

ASALA'nın kurdugu paravan örgütlerin en çok bilinenleri:11 

a) 3 Ekim, 

b) 9 Haziran, 

c) Orly, 

d) Ermenistan Gizli Ordusu, 

e) Yeni Ermeni Direnisi, 

f) Fransa Eylül Örgütü, 

g) 15 sviçre Grubu, 

h) Kızıl Ermeni Ordusu, 

i) Dünya Cezalandırma Teskilatı, 

j) 28 Mayıs, 

k) Ermeni Milli Komitesi, 

l) Ermeni Halk htilal Harekatı, 

m) Kıbrıs Ermenilerini Mücadeleye Çagırıyor, 

n) Kıbrıs Ermeni Rum Teskilatı 


Bu örgütler ASALA eylemcilerini sıkıstıran ülkelere gözdagı vermek görevini de üstlemislerdi. Örnegin, Orly ve Fransa Eylül örgütleri sadece 
Fransa'ya, 9 Haziran örgütü ise sviçre'ye yönelik eylemler yapmıslardır. 

11 Senol Kantarcı, Sedat Laçiner ve digerleri, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara, Ankara Ün. Basımevi, 2003, s.111. 


9 Haziran Örgütü’nün de ASALA'nın paravan kollarından biri oldugu, 12 Ekim 1980'de Londra'da kesin olarak ortaya çıkmıstır. ngiliz polis teskilatı 
Scotland Yard, Türk turizm ofisini bombalayan ve ASALA Antranig Pasa grubunun üstlendigi eylemde kullanılan bombalarla, 10 dakika sonra sviçre 
Leicester Square turizm ofisine yapılan ve 3 Ekim örgütünün üstlendigi eylemdeki bombaların aynı kisi ya da kisilerce yapıldıgını ortaya çıkarmıstır.12 


3.5. ASALA’nın Özellikleri 


ASALA'nın tutum ve davranıslarına genel olarak bakıldıgında tam bir terörü yansıtmaktadır. Yönetimin bütün kademelerinde, terör ve uygulamada 
terör bu örgütün simgesi sayılmaktaydı. Liderler, birbirlerini öldürüyor, begenmediklerini tasfiye ediyorlar, öldürtüyorlardı. Bunun dısında, her terör 
timi sanki yeni bir Ermeni örgütü gibi dünya kamuoyuna tanıtılmak isteniyor, bu yolda her türlü propaganda yapılıyordu. Cinayetleri çesitli, ismi yeni 
duyulan örgütler üstleniyordu. 13 

1975 yılında kurulan ASALA'nın politik gelismeleri iki safhada etkin bir durum almıstır. 1979 yılında Paris Ermeni Konferansı sırasında sagladıgı 
yeni güçlerle kuvvetlenmiş ve 1983 yılında ikiye bölünmüstür. 

ASALA kurucularından Agop Tarakçıyan, bu terör örgütünün ilk eylemini 16.2.1976 tarihinde Beyrut Türk Büyükelçiligi Baskatibi Oktay Cerit'i 
öldürmekle gerçeklestirmistir. 1979 yılına kadar, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatısmalara karısan lider Agopyan yaralanmıstır. 

1979 yılında Paris'te toplanan Ermeni Konferansı sırasında, Fransa'daki Ermeni teröristlerle irtibat kurulmuş  ve örgüte yeni elemanlar  katılmıstır.

12 Bal, Dünden....s.656. 
13 Bal, Dünden...s.692-693. 


Bunların içerisinde en ünlüleri Alex Yenikomsiyan ve Monte Melkiyan'dır. 1981 yılında birçok terör olaylarını bu yeni gruplar gerçeklestirmistir. ASALA, bir taraftan 
İsviçre'yi, diger taraftan Fransa'yı tehdit etmeye baslamıs, Fransa'daki “ Yeni Ermeni Direniş Örgütünün ” Kanada'daki “ Azad Hay ” ve İngiltere'deki 
“  Gaitzer ” gruplarının ASALA'ya katıldıklarını ilan etmistir. 

Terörün büyük bir etkinlik ve yaygınlıkla devam ettigi bu yıllar içinde merkez kadrosunda ihtilaflar baslamış ve özellikle ASALA'nın masum insanlara da yönelmiş 
terör eylemleri, çesitli kamuoylarında tepkiler nedeniyle durumlarını sarsmıstır. srail'in Lübnan'ı isgaliyle ASALA yöneticileri, Filistinlilerle birlikte Lübnan'ı terk etmek 
zorunda kalmış ve örgüt Temmuz 1983 tarihinde ise ikiye bölünmüstür. 

Agop Agopyan Grubu: Yunanistan ve Ortadogu'ya yerlesmistir. Türk ve yabancı, masum kadın ve çocuk ayırımı yapmadan teröre devam etmis, 
Orly katliamı gerçeklestirmiş ve saldırılarını sürdürmüstür. 

Bölünmeden sonra, 2. grup Batı Avrupa'da, “ASALA Devrimci Hareketi” ismini almıstır. Daha ılımlı ve terörde sadece Türk hedefleri esas 
alan bir tutum izlemistir. Bu hareketin liderlerinden biri, Monte Melkonyan digeri Ara Toranyan' dır. Toranyan, Paris merkezli Ermeni Ulusal Hareketi adlı 
grubun liderligini yapıyordu. Bu grup, Orly saldırısını tamamen “Fasist bir saldırı” olarak nitelemistir. 

Melkonyan ise Ermeni mücadelesinin siyasi zeminini olusturmayı amaçladıgını ve mücadelelerinin “(1) Ermenileri harekete geçirmek 

(2) Türkiye'ye karsı harekete geçmiş diger güçlerle isbirliginde bulunmak” seklinde 2 yönü bulundugunu ifade etmekteydi. ran dogumlu Melkoyan, 
ikinci asamada “ İttifaklar ” kurma stratejisini ileri sürmüs, diger taraftan Agopyan da faaliyetlerini devam ettirmistir. 

İzledigi politikalar geregi ASALA'nın amaçları, üç yönlü bir destek saglamakta dır: 

(1) Sovyetler -Dogu Blogu ve Sosyalist ülkeler destegi, 
(2) Jeopolitik beklentileri bakımından, Türkiye'yi dış ve iç tehdit ve terörle yıpratmayı politikalarının esası sayan Yunanistan, Suriye gibi ülkelerin destegi, 
(3) Komünist partilerden, dolaylı olarak Hınçak Ermeni terör örgütünden ve sempatizanlarından, karsı görüslere sahip bulunsalar da Ermeni kiliselerinden saglanan 
desteklerdir. 


ASALA'nın iliskileri ise, uyguladıkları stratejiye paralel olarak Türkiye için tehdit ve terörü dogrudan veya dolaylı sekilde uygulamaya çalısan Ermeniler dısı terör 
örgütlerine öncelik verilmek üzere düzenlenmistir. 
Bunlar 1975 -1980 dönemi içinde Filistin Kurtuluş Örgütü, Komünist partileri eylem grupları ve bazı devletlerin gizli örgütleridir. 

1980 yılında Nisan ayında Sidon/Lübnan'da yapılan PKK ile ortak eylem anlasmasıyla, ASALA iliskilerini genisletmistir.14 Bu yolla, aynı 
amaçları ve benzer yapı/görüsleri paylasan ASALA ve PKK arasında görüş ve eylem birligi kurulmustur. 1983 yılından sonra baslayan evrede ise ASALA 
iliskileri Monte Melkonyan'ın stratejisine uygun sekilde gelismis, Türkiye içinde terörün uygulanmasına agırlık verilerek, bu stratejiyi dogrudan veya 
dolaylı sekilde eylemlestirecek imkan ve kabiliyette bulunan her örgütle iliskiler kurulması esas alınmıstır. Bunların basında yine PKK ve benzeri 
kuruluslar ile TKP ve diger komünist örgütler gelmektedir. 

ASALA’nın en önemli ve resmi yayın organı “HAYASTAN” dır. Ayrıca, “Hay-Baykar” -“Armenia” -Londra'da yayınlanan “Kaytzer” adlı dergiler de 
yayın organlarının basında gelmektedir. ASALA ilk radyo yayınına 1981’de 

14 İsmail Özçelik, Ermeni Sorunu ve Gerçekler, Ankara, Gündüz Egitim ve Yayıncılık, 2005, s.347. 


Beyrut'ta baslamıs, “Lübnanlı Ermenilerin Sesi” adı altında günde bir saatlik yayınlar yapmıstır. Bunların dısında iliskili oldugu ülkelerin haberlesme 
araçları ve kamu iletisim sistemleri de ASALA’ya yayın yönünden destek saglamıstır.15 

ASALA'nın temel stratejisi, dünyadaki ilerici Ermeni hareketlerini bir noktada (Lübnan'da) toplamak ve bir merkezden yönlendirmektir. Kısaca, 
ilerici Ermeniler ASALA çatısı altında birlesecek ve "ASALA Halk Hareketi"ni baslatacak tır. Bu suretle, Ermenilerin ilerici güçleri, birbirleriyle resmi 
isbirligine girebilecek ler ve güçlerini birlestirebilecekler dir.16 

ASALA stratejisinin bu bölümünü 1981 yazında, dünyadaki tüm ilerici Ermenileri Lübnan'da toplantıya çagırmakla uygulamaya çalısmıstır. 
Stratejinin ikinci bir asaması da, bu güç birliginin sosyalist hükümetlerinde yardımıyla terörü yayarak, savaş dönemini baslatmasıdır. Ermeni terörü,  
Ortadogu'daki kurtuluş mücadelelerinin bir parçasıdır ve Türkiye'nin bütünlügüne yönelmiş her hareketle bütünlesebilir. Bu stratejinin sonucu 
olarak yukarıda da belirtildigi üzere ASALA-PKK isbirligi meydana gelmistir.17 

16 Bal, Dünden....s.692. 
17 Bal, Dünden....s.693. 


3.6. ASALA’nın Faaliyetleri 

ASALA aldıgı destek ve isbirligi ile yurtiçi ve yurtdısında birçok kanlı eylem gerçeklestirmistir. Her ne kadar verilen rakamlar kaynaklara göre degisik ise de yetkililere göre 
1973-1984 arası Ermeni teröristleri 34 Türk diplomatını ve yakınını katletmiş ve ateş hatları içinde olmaktan baska hiçbir suçu olmayan 300 kisiyi yaralamıstır. 

ASALA tarafından yurtiçinde gerçeklestirilen eylemlerden bazıları asagıda sunulmustur: 

29 Mayıs 1977’de İstanbul Yesilköy Havaalanı'na ve Sirkeci garına patlayıcı madde atılması (4 ölü ve 31 kisi yaralı, saldırıları " Asırı Ermeni Hareketleri Örgütü" üstlenmistir). 

7 Agustos 1982’de 3 Ermeni teröristin, Ankara Esenboga Havaalanına silahlı, bombalı saldırı düzenlemesi ve katliam yapması (Otomatik silahlarla ve bombalarla orada 
bulunanlara saldıran teröristler, 3'ü Emniyet görevlisi olan toplam 9 kisiyi öldürdüler ve 72 kisiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terörist yakalanmıstır) 

16 Haziran 1983'de Kapalı Çarsı'daki bombalama eylemleri ( 2 ölü, 21 yaralı), 3 Eylül 1984'de Topkapı Sarayı yakınlarında bir araca yerlestirilmek istenilen bombanın erken 
patlaması sonucu, eylem yapmak için İstanbul'a gelen ASALA militanı iki Lübnanlı Ermeni’nin ölümü. 

Bu eylemlerden18 bir kısmı ve teröre verilen kayıplar19 asagıdaki tablolarda sunulmustur (Detaylı bilgiler EK-3 ve EK-4’te verilmistir). 

18 Bal, Dünden...s.695. 



Tablo 3.6.1. ASALA Tarafından Gerçeklestirilen Eylemler 

Tarih Eylem              Yeri 

22 Ekim 1975           Viyana 
24 Ekim 1975           Paris 
16 Subat 1975         Beyrut 
29 Mayıs 1977         İstanbul 
9 Haziran 1977        Roma 
2 Haziran 1978        Madrid 
12 Ekim 1979          Lahey 
22 Aralık 1979        Paris 
31 Temmuz 1980    Atina 
17 Aralık 1980        Sidney 
4 Mart 1981            Paris 
9 Haziran 1981       Cenevre 
24 Eylül 1981         Paris 
28 Ocak 1982         Los Angeles 
8 Nisan 1982         Ottowa 
4 Mayıs 1982         Boston 
7 Haziran 1982      Lizbon 
7 Agustos 1982     Ankara Esenboga Havaalanı 
27 Agustos 1982   Ottowa 
9 Eylül 1982           Burgaz 
9 Mart 1983           Belgrat 
16 Haziran 1983    İstanbul 
14 Temmuz 1983   Brüksel 
15 Temmuz 1983   Paris 
27 Temmuz 1983   Lizbon 
30 Nisan 1984       Tahran 
21 Haziran 1984    Viyana 


Tablo 3.6.2. Ermeni Terörüne Verilen Kayıplarımız 

Sehir   /            Görev 
Santa Barbara/Baskonsolos 
Konsolos 
Viyana/            Büyükelçi 
Paris /             Büyükelçi  - 
Soför 
Beyrut /           Baskatip 
Vatikan/          Büyükelçi 
Madrid /          Büyükelçi  -
Emekli Büyükelçi 
Lahey /           Büyükelçi Oglu 
Paris /            Turizm Müsaviri 
Atina /           İdari Atase 
Atina /             İdari Atase Kızı 
Sydney /         Baskonsolos  
Güvenlik Atasesi 
Paris /             Çalısma Atasesi  - 
Din Görevlisi 
Cenevre/         Sözlesmeli Sekreter 
Paris/              Güvenlik Atasesi 
Los Angeles /   Baskonsolos 
Ottava /          Ticaret Müsaviri 
Boston /          Fahri Baskonsolos 
Lizbon /         İdari Atase 
Ottowa /         Askeri Atase - Albay 
Burgaz /         İdari Atase 
Lizbon /          İ dari Atase Esi 
Belgrat /         Büyükelçi 
Brüksel /       İdari Atase 
Lizbon /         Müstesar Elçi 
Tahran /        Sözles.Sek. Elçi 
Viyana /        Çalısma Atasesi 
Viyana /        Uluslararası Memur 
Atina /          Basın Atasesi 
Bagdat /      İdari Atase 
Atina /          Müstesar 


ASALA agırlıklı Ermeni terörizminin 1973 ile Mart 1984 dönemi arasında takip ettigi seyir söyledir. Cografi olarak terörist eylemler 4 degisik 
kıtada olusmustur: Kuzey Amerika, Asya, Avustralya ve büyük bir çogunlugu Batı Avrupa. Toplam sayısı 182 olan eylemlerin ülkelere göre 
dagılımı asagıdaki tabloda verilmistir. Ancak diger raporlar göz önüne alındıgında bu sayı çok düsük kalmaktadır. 

Tablo 3.6.3. Eylem Sayılarının Ülkelere Göre Dagılımı 

Ülke               Eylem Sayısı 

Fransa                 37 
Kanada                  4 
İsviçre                 25  
Yunanistan             4 
İtalya                  20 
Batı Almanya          4 
Lübnan                 17 
Hollanda                2 
ABD                     15 
Portekiz                  2 
Türkiye                 13 
Avusturya               1 
spanya                11 
Avustralya              1 
İran                       7 
Irak                       1 
Belçika                   6 
SSCB                      1 
İngiltere                 5 
Bulgaristan             1 
Danimarka              4 
Yugoslavya             1 

Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini ‘Armenian National Liberation’ baslıklı etüdünde, Michael M. Gunter su sekilde 
açıklamaktadır: Surası açıktır ki, günümüzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve kisinin açıkça bu 
mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektigini öne sürmesidir. Amerika'nın 
Massachusetts eyaletindeki Cambridge kentinde bulunan Zoryan Çagdaş Ermeni Arastırmaları Enstitüsü yöneticisi ve Armenian 
Review gazetesinin Yazı sleri Müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu dönemi Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin 60 yıl süren barış 
çabalarından sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme yönündeki isteksizligi yeni bir terörizm döneminin açılmasıyla 
sonuçlanmıstır" seklinde anlatmakta ve mesrulastırmaya çalısmaktadır. ASALA lideri Agop Agopyan ise geleneksel Ermeni 
partilerinin sürdürdügü politikanın basarısızlıklarının anlasılmasından sonra Ermeni siddet olaylarının ortaya çıktıgını iddia etmektedir.20 



3.7. ASALA'nın İliskileri ve İsbirlikleri 

ASALA’nın ortaya çıkısı, kurulusu ve eylemleri göz önüne alındıgında birçok ülke ve örgütle iliskisinin ve isbirliginin oldugu görülmektedir. 
Bu iliskiler asagıda ayrı ayrı incelenmektedir. 

3.7.1 ASALA-Rusya İliskisi 

1945 Haziran'ında Sovyetler Birligi, Türklerin Mihver devletlerine savaş açmasından sonra, 1925 tarihli "Dostluk ve Saldırmazlık” Antlasmasını 
bitirerek Türkiye'den toprak talebinde bulunmuş ve Türkiye ile yeni bir anlasma imzalamak için iki sart öne sürmüstür: 21 

1) Kars ve Ardahan'ın kendilerine verilmesi, 

2) Bogazlar'da Sovyetler Birligi'ne üs saglanması. 

Bu isteklerin hemen ardından da Türkiye'ye karsı büyük bir propaganda ve tahrik kampanyasına girismislerdir. 

Sovyetler Birligi'ndeki Ermeniler için Kars ve Ardahan'ın ilhakının milli bir dava oldugu görüsünü yayan Sovyet ajanları, dünyanın her tarafında 
"Ermeni Komiteleri" kurmaya baslamıslardır. Türkiye'nin Dısisleri Bakanı olan Feridun Cemal Erkin'e göre Sovyetler, stanbul Baskonsoloslugu vasıtasıyla, 
Sovyetler Birligi'nin Ermeni kökenli tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaslarını kabul etmeye hazır oldugunu bildirmis, fakat Türkiye'nin manevrasıyla bu çabalar bosa çıkmıstır. 

Sovyetler Birligi Türkiye'yi NATO'dan ayırmak için hassas bir politika izlemeyi tercih etmisti. Sovyetlerin bu amacına ulasmak için ASALA'yı vekil / aracı olarak kullandıgı 
birçok Türk tarafından sezilmisti. 21  
Prof. Yalçın Bal, Dünden....s.659. söyle demektedir: "Aynı toprak talepleri bu sefer Sovyetler'ce desteklenen teröristler tarafından tekrarlanmaktadır... 
yani bunu açıkça belirten Ermeni teröristleri, ASALA'yı kastediyorum. 22 

Paul Henze, ABD'de yayınlanan "The Fletcher Forum" adlı derginin Yaz 1985 sayısındaki "Terörizmle Mücadele" adlı makalesinin Ermeni terörizmi bölümünde söyle demektedir: 

Modern Ermeni terörizmini destekleyenlerin asgari amacı; 

1) Türkleri dünya kamuoyunun siddetli kınamalarına yol açacak sekilde, Türkiye' de barış içinde yasayan küçük Ermeni 
toplulugundan öç almaya ve baska yerlerde yasayan Ermenilere karsı, akılcı olmayan eylemlerde bulunmaya tahrik etmektir. 

2) Türkiye'nin müttefikleriyle (NATO) olan iliskilerini gerginlestirmektir. ASALA'nın en belirgin amacı ise; NATO'nun topraklarından bir parça koparıp Sovyetler Birligi'ne 
katmaktır.23 

Sovyetler Birligi'nin özellikle yumusama (“detant”) dönemi diye bilinen 1970'lerde büyük terörist eylemlere girisen ajanları vasıtasıyla bölgede ve 
Türkiye'de karısıklık yaratmak için her türlü fırsatı kullandıgını söylemek de mümkündür. 

Sovyetlerin, Türk terörist örgütlerine sagladıgı destek yanında, Ermeni terörist örgütlerine de yardım etmesi, Türkiye'ye zor anlar yasatmıstır. Ermeni 
örgütlerinin terörist faaliyetleri, Ermenistan'ın kurtulması için verilen mücadelenin bir parçası olarak tanıtılmıstır. Ermenilerin Türkiye'ye bir terör 
kampanyası baslatmak için 60 yıl beklemelerinin sebebi de belki budur. 

22 Bal, Dünden....s.659. 
23 Bal, Dünden....s.660. 


Sovyet Rusya'nın bu konu ile iliskisi gayet açıktır. ASALA'nın yaptıgı taleplere dikkat edildiginde; KLM, Lufthansa ve Türk Hava Yolları'na karsı 
giristigi üçlü saldırıdan sonra yayınladıgı bildiride ASALA söyle demektedir: "Emperyalizm ve dünyadaki tüm usakları ve kurumları kahramanlarımızın 
hedefleri olup, yok edileceklerini bilmelidirler. Öldürmeye ve yok etmeye devam edecegiz, çünkü emperyalizmin anladıgı tek dil budur." 24 Bu ise 
ASALA'nın Marksist-Leninist terörist bir örgüt oldugunu ve Rusya ile iliskisinin bulundugunu göstermektedir. 

Yukarıda nakledilen görüslere ve bazı bilgilere dayanılarak Sovyetler Birligi’nin ASALA'yı destekledigini rahatlıkla iddia etmek mümkündür. Ancak 
bu hususta kesin delil elde edilmesi mümkün degildir. Zaten gizli, totaliter bir hükümet tarafından düzenlenip, yalnızca KGB ve üst Sovyet hiyerarsisi 
tarafından bilinen, hiçbir iz bırakmayacak sekilde programlanmış bir iliskinin bundan daha iyi belgelenebilmesi de mümkün degildir. 

Bu konuda Paul Henze, 

Çogunlugu Lübnanlı Ermenilerin olusturdugu genç grup, Türkiye'den bir parça toprak koparıp Sovyetlere katmak gibi büyük bir stratejik gayeyi, 
Sovyetlerin veya müttefiklerinin tesviki olmadan üstlenebilir mi? Bu Ermeniler öldürücü profesyonel yeteneklerini tecrübeli profesyoneller tarafından 
egitilmeden gelistirmiş olabilirler mi? Böyle bir egitim KGB'nin dısında gönüllü olarak nereden gelebilir? Gerekli para nereden gelebilir? 25 demektedir. 

24 Bal, Dünden....s.660. 
25 Bal, Dünden....s.661. 



..