18 Mayıs 2017 Perşembe

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 1


ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 1



Ermeni Terör Örgütlerinin  Türkiye’deki Terör  Örgütleriyle İlişkileri
Mehmet Bicik*
(*) Uzman, Tarih Öğretmeni, Balıkesir.

Özet

Türklerin Anadolu’ya gelmeleriyle başlayan Türk-Ermeni İlişkileri, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde gelişerek devam etmiştir. 

Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik düşüncesinin etkisi ve Batılı devletlerin kışkırtmaları ile büyük hayallere kapılan Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne ihanet etmiştir.

Rusya’nın ve İngiltere’nin kaşımasıyla 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları’nda Ermenilerle ilgili bir maddenin 
yer almasıyla Ermeni Meselesi ortaya çıkmıştır. 

Batılı devletlerin de desteğini arkalarına alan Ermeniler, Doğu Anadolu’da bağımsız Büyük Ermenistan Devleti kurmak için 1880’lerden itibaren örgütler 
kurmuşlar ve Türklere karşı terör saldırılarına başlamışlardır.

Ermeni terör örgütleri, amaçlarına engel olan Osmanlı Türk devlet adamlarına ve savunmasız halka karşı katliamlara girişmişlerdir. 

1980’lerden itibaren yeniden hortlayan Ermeni terörü, Marksist-Leninist ideolojiden beslenen Türkiye’deki PKK, TİKKO, DHKP-C, TKP gibi 
terör örgütleriyle işbirliğine giderek hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Ermeni, Terör, Ermeni Terörü, ASALA, PKK, TİKKO, DHKP-C,II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti, Tehcir

I. Giriş

Ermeni terörü, Türkiye’nin karşılaştığı en eski ve en karmaşık terör hareketlerinden biridir. Dışa bağımlı olması ve devamlılık göstermesiyle 
birçok terör hareketinden ayrılan Ermeni terörü, Türkiye’ye büyük zararlar vermiştir.

Osmanlı Devleti döneminde seslerini duyurmak, kamuoyunu yönlendirmek ve Ermeniler arasında milli bilinci uyandırmak için terörü etkili bir silah olarak kullanan Ermeniler, Osmanlı Bankası Baskını, II. Abdülhamid’e suikast girişimi, İstanbul’da ve Anadolu’da değişik şehirlerde çıkardıkları ayaklanmalarla Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmışlardır. 

Osmanlı Devleti’nin siyasi ve ekonomik yönden zayıf olduğu bir dönemde başlayan terör olayları, Batılı devletlerin “Şark Meselesi” kapsamında Osmanlı’yı zayıflatmak için verdikleri destekle giderek yaygınlaşmıştır. Özellikle Rusya ve İngiltere, Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak ve parçalamak için Ermenileri bir maşa olarak kullanmışlardır.

Osmanlı topraklarında dağınık olarak yaşayan ve hiçbir bölgede çoğunluk oluşturamayan Ermeniler, dinî bakımdan da Hıristiyanlığın Gregoryen, Ortodoks ve Protestan mezheplerinden olmak üzere bir birlik oluşturamamışlardı. Ermeni terörünün amaçlarından biri de Ermeniler arasında siyasi ve dinî bir birlik oluşturmaktı. Ne yazık ki Ermeniler hayalci liderler ve gruplar peşinde 
koştuklarından başarısız olmuşlar ve teröre bir çare olarak sarılmışlardır.

Osmanlı Devleti döneminde başlayan Ermeni kaynaklı terör hareketleri şekil ve kısmen içerik değiştirse de devamlılık göstermiştir. 19. yüzyılın sonlarında terör hareketlerine girişen Ermeniler, özellikler Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslarla işbirliği yapmak suretiyle Doğu Anadolu bölgesinde terör estirmişlerdir. Türkleri ve Kürtleri katleden Ermeniler, terör hareketlerini tasvip etmeyen kendi ırkdaşlarına da terör uygulamaktan geri kalmamışlardır. 

Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen Tehcir’den sorumlu tuttukları Türk devlet adamlarını bir bir ortadan kaldırmak için militanlar görevlendiren Ermeni terör örgütleri, Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk’ü öldürmek için iki kez suikast tertip etmiştir. 1920’lerden 1965’lere kadar uykuya dalan Ermeni terörü, 1965’lerde yeniden hortlamış ve yurtdışında Türkiye’yi temsil eden Türk diplomatlara yönelik acımasız bir terör saldırısı başlatmıştır. Türk diplomatlarına yönelik saldırılarında Türkiye dostu devletleri de hedef alan Ermeni terörü, 1980’lerden itibaren gelen tepkiler üzerine Marksist-Leninist amaç güden
Türkiye’deki terör örgütleriyle işbirliği yaparak eylemlerini bu örgütler içinde günümüze kadar devam ettirmiştir.

Tarihin her döneminde Batılı devletlerin desteğini arkalarına alan Ermeniler, Batılı devletlerin maşası olmaktan kurtulamamışlardır. 
Gerek Osmanlı Devleti döneminde, gerekse Cumhuriyet’in ilanından sonra kurdukları terör örgütleri ve giriştikleri eylemlerle sürekli olarak Türkleri ve Türkiye’nin menfaatlerini hedef alan Ermeniler, günümüzde de Büyük Türkiye idealinin önündeki en büyük engellerden biri olmaya devam etmektedirler. 

Bu çalışmamızda, 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve 1980’li yıllara kadar aralıklarla devam eden Ermeni terörü, iki başlık altında incelenecektir. İlk bölümde Ermeni Meselesinin ve Ermeni terörünün başlaması, ilk Ermeni terör örgütleri ve Cumhuriyet döneminde Ermeni terörü konuları ele alınacaktır. İkinci bölümde ise, Ermeni terörünün, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek 
için Türkiye’deki terör örgütlerinden hangileriyle ilişki kurduğu ve eylem birliği yaptığı açıklanacaktır.

II. Ermeni Meselesi ve Ermeni Terör Örgütleri


II.1. Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı

Türklerin, 11. yüzyılda Anadolu’ya gelmeleriyle başlayan Türk-Ermeni ilişkileri, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde gelişerek devam etmiştir. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed’in tanıdığı haklarla Osmanlı toplumunda önemli bir yer edinen Ermeniler, 19. yüzyıla gelinceye kadar devlet için bir problem teşkil etmemişlerdir. 

Osmanlı Devleti’nde çiftçilik, ticaret ve sanayi alanında çalıştıklarından durumları gayet iyi olan ve devlete bağlılıklarından dolayı “Millet-i sâdıka” olarak isimlendirilen Ermeniler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ni en fazla uğraştıran milletlerden biri olmuştur. Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik düşüncesinin etkisi ve Batılı devletlerin kışkırtmaları sonucu 
millet olma bilincine ulaşan Ermeniler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bağımsızlık hayallerine kapılmışlardır. Amaçlarına ulaşmak için Rusya, Fransa ve İngiltere gibi devletlerin desteğini arkalarına alan Ermeniler, Türklere karşı harekete geçmişlerdir.

Ermeni Meselesi, 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı esnasında Rusların Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenileri, Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmasıyla başlamıştır. Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Doğu Anadolu’da Ruslara yardımcı olmuşlardır. Bu yardımın karşılığı olarak Ermeni Patriği Narses’in, Rusya Grandükü Nikola’nın karargâhına giderek yapılacak antlaşmaya Ermeniler lehine hükümler konulmasını istemesi üzerine 1878’de yapılan Ayastefanos 

Antlaşması’na Ermenilerle ilgili bir madde konmuştur1. 
Böylece, Rusların Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmaları ve antlaşmaya, onlarla ilgili bir hüküm koydurmaları ile 3 Mart 1878’de, Ermeni Meselesi resmî olarak ortaya çıktı2. 

1878’de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması’yla Rusya’nın sıcak denizlere inmek için büyük bir fırsat elde etmesi İngiltere’yi telaşlandırmıştır. Doğu çıkarlarının tehlikeye düşmesi ve Rusya’nın tek başına Ermeniler üzerinde etkili olması üzerine harekete geçen İngiltere’nin girişimiyle 13 Haziran-13 Temmuz 1878 tarihleri arasında İngiltere, Fransa, 
Almanya, Rusya, Avusturya, İtalya ve Osmanlı Devleti’nin katılımıyla Berlin Konferansı toplanmıştır. İngiltere, Berlin Konferansı’nda Ermeni meselesini kendi koruyuculuğu altına alarak, bunu bir İngiliz meselesi haline getirmiştir3. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’yla büyük devletler Ermenilerin bulunduğu yerlerde Osmanlı Devleti’nin ıslahat yapması ve bunun kontrolünün 
de kendileri tarafından yapılmasını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmişlerdir. Böylece Ermeni Meselesi, devletlerarası bir sorun haline getirilmiştir4.

Ermeni Meselesi ortaya çıktığında Osmanlı Devleti’nin başında bulunan II. Abdülhamid, Ermeni Meselesi ve Doğu Anadolu’da Ermenilerin yaşadığı yerlerde ıslahat yapılması talepleri karşısında kararlı bir tutum sergilemiş ve Berlin Antlaşması’nda belirlenen hususları uygulamayarak Ermenilerin hedefi haline gelmiştir5. Ermeni meselesi konusunda bütün baskılara direnen II. Abdülhamid, 
Doğu Anadolu’daki aşiretlerden Hamidiye Süvari Alayları’nı oluşturarak Ermeni ayaklanmalarını genişlemeden durdurma imkânları aramıştır6.

Osmanlı Devleti’nin Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili hükümlerini yerine getirmemesi, Ermenileri harekete geçirmiştir. 
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın kışkırtması ve koruyuculuğunda harekete geçen Ermeniler, süratle örgütlenerek, bağımsız bir Ermeni Devleti kurmaya yönelmişlerdir.

II.2. Ermeni Terörünün Başlaması ve İlk Ermeni Örgütleri


Selçuklu ve Osmanlılar döneminde Türklerle birlikte huzur ve sükûn içinde varlıklarını sürdüren Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlılar’ın yenilmesiyle 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imzalanınca tutumlarını değiştirmiş lerdir. Ermeniler, bağımsız bir Ermeni devleti kurmak amacıyla Rusya’nın ve bazı Avrupa devletlerinin kışkırtması sonucu örgütlenmeye başlamışlardır. Başta İngiltere olmak üzere, Avrupa devletleri, Osmanlı ülkesine gönderdikleri misyonerlerin açtıkları okullar ve konsolosları eliyle Ermenileri Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırmışlardır. 
Misyoner faaliyetleri, Türkiye’de Ermeni ihtilal hareketlerinin ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır7.

Ermeni terörü, 1880’li yıllardan itibaren Batı devletlerin destekleri neticesinde kurulan Ermeni komiteleri ile birlikte ortaya çıkmıştır. Ermeni hareketi başlangıçtan itibaren yöntem olarak şiddeti benimsemiştir. Ermeniler, ilk örgütleri, görünürde hayır cemiyeti adı altında, 19. yüzyılın son çeyreğinde kurmaya başlamışlardır8. Özellikle Rusya’nın kışkırtması sonucu bağımsız bir Ermeni devleti kurmak amacıyla süratle örgütlenen bir grup Ermeni’nin başlatmış olduğu şiddet hareketleri zamanla teröre dönüşmüştür. Böylece 
Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde ve dışında misyonerlerin telkin ve teşvikleriyle birçok Ermeni Örgütü kurulmuştur.

Osmanlı Devleti sınırları içinde Ermeni cemaatinin kurduğu ilk cemiyet, 1860’ta İstanbul’da faaliyete başlayan Hayırsever Cemiyeti’dir. “Hayır Cemiyeti” olarak kurulan bu örgütün üyelerinin, gizli isyanlara karıştıkları görülmüştür9. 1870-1880 yılları arasında Van’da “Araratlı, Kara Haç, İttihat ve Halas Cemiyetleri”, Muş’ta “Okul Sevenler, Şarklı ve Kilikya”, Erzurum’da “Milliyetçi Kadınlar 
ve Silahlılar Cemiyeti” adında cemiyetler kurulmuştur10. 1881’de de Erzurum’da “Anavatan Müdafileri Cemiyeti” kurulmuştur. Ermenileri silahlandırarak Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırmayı amaçlayan Anavatan Müdafileri Cemiyeti, hükümet tarafından gizli faaliyetleri tespit edildiğinden, 1882’de dağıtılmış ve üyeleri de yakalanarak cezalandırılmıştır11.

Osmanlı Devleti döneminde kurulan ve gerçekleştirdiği terör eylemleriyle adından söz ettiren Ermeni terör örgütlerinin en önemlileri, Osmanlı sınırları dışında kurulmuş olan Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri ile Ramgavar Partisi ve Van’da kurulmuş olan Armenakan Komitesi idi. 

Hınçak Örgütü, Osmanlı döneminde dışarıda kurulmuş Ermeni terör örgütlerinin en önemlilerindendir. Hınçak, kelime olarak Ermenice’de “çan sesi, çıngırak” anlamına gelir. Örgüt, 1887’de İsviçre’nin Cenevre şehrinde kurulmuş, bir süre sonra İngiltere’nin desteğiyle merkezini Londra’ya taşımıştır. Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurmak ve bunu, Rus ve İran Ermenistanları 
ile birleştirmek amacını güden örgüt, Avedis Nazarbegian, Maro Markarian, Kapriel Gafian, Roupen Khanazad, Kevork Gharajian ve Kristapor Ohanian ve bir grup öğrenci tarafından kurulmuştur12. Üye ve yöneticileri, daha çok Rusyalı Ermenilerdir. Görüş olarak da Marksist ideoloji savunmuşlardır. 

Hınçak Cemiyeti’nin kurucularından hiç biri Osmanlı vatandaşı olmadığı gibi, Osmanlı topraklarına ayak basmış kişiler de değildi. Avrupa’ya tahsile gidip oraya yerleşen, bölge gerçeklerinden habersiz bir grup hayalperest genç bir araya gelmiş, bağımsız ve hayallerindeki Ermenistan’ı kurmak için yola çıkmışlardır13. 

İstanbul’u merkez seçen Hınçaklar, diğer bölgelerde de teşkilatlanmış, halkı silah ve cephane ile donattıktan sonra hemen faaliyete başlamıştır. Kumkapı gösterisi, Babıali gösterisi, Sasun ve Zeytunİsyanı bu örgütün önemli faaliyetleri arasındadır. Hınçak terörü sadece Müslüman halkı ve devleti hedef almamış, Hınçaklar’a destek olmayan Ermeniler de bu örgütün hedefi olmuşlardır.

1902’de şiddetli bir örgüt içi çatışma yaşayan Hınçak örgütü mensupları İngiltere, Rusya, İran ve Mısır gibi ülkelerde birbirlerini öldürmüşler ve bu iç çatışma örgütü zayıflatmıştır. 

Osmanlı döneminde dışarıda kurulan önemli Ermeni terör örgütlerinden bir diğeri de Daşnak ve Daşnaksutyun gibi isimlerle anılmış olan Taşnak örgütüdür. Daşnak Sutyan’un Ermenice’deki manası, “Ermeni İhtilalcı Federasyonu”
demektir. Özellikle Rusya’dakiler olmak üzere çeşitli Ermeni cemiyetlerinin bir araya gelmesi ile ortaya çıktığı için bu ad verilmiştir14.

Milliyetçi Ermeniler tarafından 1890’da Tiflis’te kurulan örgüt, büyük ve bağımsız bir Ermenistan kurmak için yola çıkmıştır. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için 
Osmanlı Devleti’ne çete sokmak suretiyle Osmanlı Ermenilerine silahlı eğitim vermişlerdir. Osmanlı Ermenilerinin bir girişiminden çok onları kurtarmak isteyen diğer ülkelerdeki Ermenilerin çabaları sonucu kurulmuştur. Daha çok Osmanlı ülkesinde karışıklık çıkarmayı amaç edinmiştir. 

Taşnak Örgütü’nün, Osmanlı Devleti’ne karşı başlatılan Ermeni isyanlarında en aktif grup olduğu söylenebilir. Taşnaklar, Doğu Anadolu’da Kürt aşiretleri ve 
çeteleriyle yoğun bir çatışmaya girmişlerdir. Taşnaklar’ın Osmanlı dönemindeki parolası, “Türkü, Kürdü, nerede ve hangi şartlarda görürsen öldür. Gericileri, sözünden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür, intikam al.” şeklindedir15.

Önemli Ermeni terör örgütlerinden biri de Ramgavar Partisi’dir. Örgüt, 1921 yılında Mısır’da kurulmuştur. Sovyet Ermenistan’ında yaşayan Ermenilerin 
şartlarının düzeltilmesini isteyen Ramgavarlar, merkezi Massachusetts olmak üzere “Ermeni Demokratik Liberal Parti” adı altında örgütlenmişlerdir16.

Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermeniler tarafından, misyonerlerin desteğiyle kurulan ilk önemli Ermeni terör örgütü de Armenakan Örgütü’dür. Armenakan Örgütü, 1885’de Van’da, Portakalyan’ın yetiştirdiği 9 kişi tarafından kurulmuştur. Aslen İstanbullu Ermeni bir öğretmen olan Portakalyan, bağımsız Ermenistan idealini gerçekleştirmek için Doğu illerini uygun bir mekan olarak seçmiş, bu uğurda silahlı mücadeleyi meşru görmüştür. Van’da militan yetiştiren bir okul 
açan Portakalyan, olaylara karışınca Fransa’ya gitmiştir. Portakalyan, “Kan dökmeden hürriyet olmaz” sloganını benimsemiştir. 

Armenakan Örgütü, çıkardığı ayrılıkçı “Armenia” gazetesiyle fikirlerini yaymaya çalışmıştır. Osmanlı Devleti, 1885’de; Rusya da 1896’da bu gazetenin ülkelerine 
girişini yasaklamışlardır17. 

1892’de Polis memuru Nuri Efendi’nin öldürülmesi ve 1896 Van İsyanı, Armenakan örgütünün katıldığı önemli terör olaylarıdır. 1896 Van İsyanı’nda bir çok sivilin öldürülmesinde sorumluluğu bulunan örgüt, saldırılarında Ruslarla işbirliği yapmıştır. Çatışmalarda üyelerinin bir kısmını kaybeden Armenekan örgütü, dağılma sürecine girmiş, üyelerinden sağ kalanlar ya Hınçak, ya da Taşnak örgütüne katılmışlardır.

Bu ilk önemli Ermeni terör örgütleri, ya Kafkasya’da ya da Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Ayrıca bunların hiçbir üyesi Osmanlı vatandaşı Ermenilerden oluşmamıştır. 
Bunun nedeni milliyetçilik kavramının Osmanlı Ermenilerinde diğer Ermenilere oranla daha geç gelişmesidir. Dışarıda başlayan terör örgütleri 
çok kısa zaman içerisinde Osmanlı topraklarına yerleşmiş, devlet bunlara müdahale bile edememiştir. 

Dini ve sosyal amaçlarla kurulmuş olan bu cemiyetler, Ermeniler arasında etnik bilincin ve siyasi birliğin oluşmasında önemli rol oynamışlardır18.

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ve II. Abdülhamid’in bir yıl sonra tahttan indirilip Osmanlı devlet yönetimine İttihat ve Terakki’nin hâkim olması, 
Ermenilerin yeniden umutlanmasına yol açmıştır. İttihat ve Terakki’nin, Ermenilere, (bütün Ermeni mahkûmların serbest bırakılması, Ermenilere 
silah taşıma serbestliği verilmesi gibi) bir sürü hak tanımasına rağmen Ermeniler, çok geçmeden isyan etmişlerdir19. Ermeni Terör Örgütleri, Berlin Antlaşması’ndan Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen dönemde, aldıkları uluslararası desteğin de etkisiyle Erzurum, Merzifon, Kayseri, Sasun, Zeytun, Adana, Van, Trabzon, Bayburt, Muş ve Bitlis’te isyanlar çıkarmışlardır. 

Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Doğu Anadolu’da Rusların yanında yer alarak yıkıcı ve ayrılıkçı tutumlarını sürdürmüşlerdir. 
Ermenilerin Müslüman halkı katletmeye başlaması üzerine Osmanlı Devleti, 27 Mayıs 1915’te bir kanun çıkararak Ermeniler’in savaş alanı olmayan 
Suriye’ye mecburi göç ettirilmesine karar verdi20. Birinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Türk savaşlarda ve Ermeniler tarafından yapılan katliamlarda; 200 bine yakın Ermeni de savaşlarda, isyanlarda ve tehcir sırasında hayatını kaybetmiştir. I. Dünya Savaşı hem Türkler, hem de Ermeniler için tam bir yıkım olmuştur21.

Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan ve bu ayaklanmalarda başarılı olamayan Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, Tehcir’i bahane ederek “Nemesis”22 adı verilen büyük bir operasyon başlatmışlardır. Böylece Taşnaklar’ın alt kanadı olarak “Nemesis” adında yeni bir örgüt ortaya çıkmıştır. 1915 Ermeni Tehciri’nin intikamını almak için harekete geçen Ermeniler, olaylardan sorumlu tuttukları Talât Paşa23, Cemal Paşa, Said Halim Paşa, Dr. Nazım, Bahattin Şakir ve Cemal Azmi Bey gibi dönemin üst düzey Osmanlı yöneticilerini 1919’da Erivan’da toplanan Batı Ermenistan II. Kongresi’nde gıyaben idama mahkûm etmişler ve bulundukları yerde vurulmaları için militan timler görevlendirmişlerdir24. Nemesis adlı Taşnak alt örgütü, bugünkü Ermeni terörizminin ilk öncüsüdür. Bu örgüt, ASALA’ya kadar uzanan vahşet yolunun kilometre taşlarının ilklerinden biri olarak tarihte adını yazdırmıştır25. 

Nemesis adlı Taşnak alt örgütü, bir dönem Osmanlı Devleti’nin yönetiminde bulunan devlet adamlarının korkulu rüyası olmuştur. Talat Paşa, 5 Mart 1921’de Berlin’de Erzurum asıllı Ermeni komiteci Sogomon Tehlerian tarafından tek kurşunla şehit 
edilmiştir. 6 Aralık 1921’de Said Halim Paşa Roma’da; 17 Nisan 1922’de Bahattin Şakir Bey Berlin’de, 21 Temmuz 1922’de Cemal Paşa Tiflis’te Talat Paşa’nın suikastına benzer tertipler sonucu peş peşe hayatlarını kaybetmişlerdir26. 

Türk devlet adamlarına karşı düzenlenen bu suikastların arkasında görünürde Ermeniler olmasına rağmen söz konusu tertiplerin bazı büyük güçler, özellikle Türkiye’nin batıya yaklaşmasından rahatsız olan Sovyet Rusya tarafından, kışkırtıldığı ve desteklendiği görülmüştür.

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Sevr Antlaşması ile Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasının hükme bağlanması, Ermenileri yeniden umutlandırmıştır. Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurma hayaline kapılan Ermeniler, Millî Mücâdele Dönemi’nde İngilizler ve Fransızlarla birlikte “Lejyon birlikleri” ile Türklere karşı 
düşmanlıklarını sürdürmüşlerdir27. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Fransızlar ile birlikte hareket eden Ermeniler, Türk halkının oluşturduğu Kuva-yı Milliye karşısında başarılı olamadı ve kovuldu. Fransızlarla 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Ermeniler, Fransızlar ile birlikte Antep ve Adana’daki işgallerine son vererek bölgeyi terk ettiler. Ermeniler, bölgeyi terk ederken arkalarında yakılmış yıkılmış şehirler ve yüz binlerce şehit bırakmışlardır28.

Sovyet sınırları içinde kalan Ermenistan’da kalan hükümet de Mondros Mütarekesi’yle Anadolu’nun işgal edilmesini fırsat bilerek doğudan saldırıya geçmiştir. Ermenilerle yapılan savaş sonunda 2-3 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması ile Ermenistan Hükümeti, TBMM Hükümeti’nin varlığını kabul etmiş, Misak-ı Milli’yi tanımış ve en önemlisi de Türk topraklarındaki taleplerinden vazgeçtiğini açıklamıştır29. 
Böylece bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırı çizilerek Sevr Antlaşması’nın geçersizliği onaylatılmıştır. 
Bu gelişmelerle birlikte Ermeni terörü de bir duraklama dönemine girmiştir.

II.3. Cumhuriyet Dönemi Ermeni Terörü ve Ermeni Terör Örgütleri


II.3.a. Cumhuriyet Dönemi Ermeni Terörü

1920 yılından 1973 yılına kadar ciddi bir Ermeni terörü yaşanmamıştır. Buna karşın Ermeni terörü açısından en önemli süreçlerden biri yaşanmış, Ermeni terörünün zemini hazırlanmış ve güçlendirilmiştir.

Ermenistan, 3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması’nı kabul ederek, Türk topraklarındaki taleplerinden vazgeçtiğini açıklamıştı. 
1920’de Şark Harekâtı ve onu takiben de Lozan Barış Görüşmeleri’nde Ermeni Meselesinin tarihe gömüldüğünü anlayan Ermeni komiteleri, Sovyetler Birliği’nin de desteğiyle kendilerine yeni bir hedef belirlemişler; 1920’lerden başlayarak, artık siyasi nitelikli suikastlerle mücadelelerini sürdürmeye başlamışlardır30. 

Ermeniler, 1920’lerden itibaren Beyrut’ta bir yetimhane açarak genç çocukları Türklerden intikam almak için eğitmişler ve mutlaka gelecekte Diyarbakır’dan başlamak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu almak için azmettirmişlerdir. 1923 ile 1983 arasında Ermeni hareketlerinin kuluçka devri yaşanmış, bu dönemde gençler yoğun bir propaganda ile Türklere ve Türkiye’ye karşı 
şuurlandırılmışlardır31.

Cumhuriyet dönemindeki Ermeni terörünün temel amacı, asıl hedef olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu da içine alan bir Büyük Ermenistan hedefinin yanı sıra Osmanlı Devleti’nin Ermenilere yönelik iddia edilen kötü muamelelerinin ve sözde Ermeni soykırımının intikamının alınması ve de bu iddiaların propagandası yapılarak tüm dünyada kabulünün sağlanmasıdır. Bu amaçla 15 Haziran 1921’de, merkezi İsviçre’de olup Paris’te ve İstanbul’da şubeleri bulunan bir Ermeni komitesi, Yunanlılarla işbirliği yapmak suretiyle, Türk ileri gelenlerine suikastler tertip etmek üzere, teşkilatlanmıştır. Ermeniler, İttihat ve Terakki ileri gelenleri ile bazı askeri ve mülki erkân ile Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemeyi planlamışlardır. Cumhuriyet devrinde Ermeni komiteciler, ilki 1925 
Nisanında Manok Manokyan ve ikincisi 14 Eylül 1927’de Mercan Altunyan adlı terörist ve arkadaşları tarafından olmak üzere Atatürk’e suikast düzenleme cüretini göstermişlerdir. Ermeni militanlar etkisiz hale getirilerek bu girişimler sonuçsuz bırakılmıştır32.

Ermeniler, Cumhuriyet sonrası, bilhassa 1965 yılından sonra büyüyen bir hızla, bütün dünyada Türk ve Türkiye düşmanı faaliyetlere girişmişler, gösteri ve mitingler düzenlemişler, anıtlar dikmişlerdir. Böylece sözde Ermeni meselesini tüm dünyaya terör yoluyla tanıtmaya çalışmışlardır. Ermenilerin, Türk milletine olan nefreti 1973’ten itibaren şiddete ve teröre dönüşmüştür. 1973-1994 
yılları arasında 33 Türk diplomatı öldürülürken, 34 diğer ülke vatandaşı da terör eylemleri sonucu hayatını kaybetmiştir. 200’den fazla eylemde toplam ölü sayısı 80’i aşmış, yaralı sayısı da 500 kişiye yaklaşmıştır.

Şu anki bilgilerimize göre 1970’lerden sonra Ermeniler tarafından gerçekleştirilen ilk eylem bireysel bir eylemdir. Anadolu’da kaybetmiş olduğu ailesinden Türkiye’yi sorumlu tutan 78 yaşında Kaliforniyalı bir Ermeni olan Geourgen Yanikian, intikamını almak için bir plan yapmış, Türkiye’ye tarihi eserler hediye etmek bahanesiyle Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’le buluşmuştur. 27 Ocak 1973’de gerçekleşen bu buluşmada her iki Türk diplomatını da vurmuştur. Yanikian’ın bu eylemi bireysel bir eylem gibi görünmekle birlikte Ermeni terör örgütlerine Türklere karşı nasıl etkili bir eylem yapılacağını da göstermiştir33. Ancak bir ASALA mensubunun El-Maşallah Dergisi’ne verdiği demeçte belirttiği gibi örgütlü Ermeni hareketine geçiş, 1975 yılında başlamıştır34. 1975 yılından sonra Ermeni teröründe büyük bir artış görülmüştür.

1975’lerden sonra Ermeni terörünün artmasında Türkiye ile Yunanistan, Suriye, Rusya, Bulgaristan ve Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki ilişkilerin bozulması etkili olmuştur. 

Yine Türkiye ile Batı dünyası arasındaki ilişkilerin bozulması, Türkiye’nin Batı yanlısı bir siyaset izlemesinden rahatsız olan Sovyet Rusya’nın tutumu, ABD ile haşhaş ekimi ve Kıbrıs nedeniyle patlak veren kriz, Türkiye’yi Ermeni terörünün hedef tahtasına oturtmuştur. Türkiye’nin ekonomik olarak zayıf olması, iç çekişmeler sonucu istihbarat ve güvenlik birimlerinin de zaafa uğraması Ermeni terörünün yeniden hortlamasına neden olmuştur. Ermeniler arasındaki nefretin büyük boyutlara ulaşması da terör olaylarının artmasında etkili olmuştur. 

Türklerin 1915 yılında Ermenilere sözde Soykırım uyguladığını düşünen bir grup Ermeni, intikam alma duygusuyla hareket ederek 1973-1984 yılları arasında 4 T (Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak) Planı35’nı Türkiye’ye, Türklere ve de müttefiklerine uygulanacak terör saldırıları ile gerçekleştirmek üzere çeşitli isimlerde örgütler kurmuşlardır. Kurulan bu örgütler içerisinde en bilineni ve en çok kanlı eylem gerçekleştireni ASALA’dır36.

II.3.b. Cumhuriyet Dönemi Ermeni Terör Örgütleri


ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu)

Kısa adı ASALA olan Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu, Agop Agopyan’ın liderliğinde 20 Ocak 1975’de Lübnan’ın Beyrut şehrinde kurulmuştur. Sol görüşlü Marksist-Leninist bir çizgi takip eden ASALA’nın S.S.C.B. tarafından kurdurulduğu iddia edilmektedir37. 

Kuruluşu hakkında kesin bilgiler bulunmayan ASALA, kuruluşu sırasında, liderliğini Hıristiyan George Habbaş’ın yaptığı Filistin’in Kurtuluşu İçin Halkçı Cephesi’nden büyük ölçüde eğitim ve lojistik desteği görmüştür. ASALA’nın kurucusu Agop Agopyan, Filistin Kurtuluş Örgütlerinin elemanı olarak tanınmış ve Mücahit ismini de taşımıştır. Örgütün ikinci önemli ismi ise cinayet eylemlerini bizzat gerçekleştiren, terör olaylarının faili bulunan ve Agop Agopyan’ın yokluğunda örgütün ayakta kalmasını sağlayan Agop Tarakçıyan’dır38.

ASALA’nın amacı, Doğu Anadolu bölgesini kopararak S.S.C.B. Ermenistan’ına katmak, tüm Ermenileri S.S.C.B. önderliğinde toplamak, kapitalist ülkelerin çıkarlarına zarar vermektir. Taşnaklar’dan ayrılan en önemli yönü ise S.S.C.B.’yi doğal müttefiki saymasıdır. Taşnaklar ise tamamen bağımsız bir Ermenistan yaratmak amacıyla faaliyette bulunmuşlardır39. ASALA, işgal altında olduğunu 
iddia ettiği toprakları kurtarmanın haricinde, 1915’te meydana gelen Tehcir Olayı’nı “Soykırım” olarak kabul ettirmek ve Türkiye’yi bu sebeple tazminat ödemeye mahkûm ettirmek gibi amaçları da gütmüştür40.

ASALA, adını ilk kez, 20 Ocak 1975 tarihinde Beyrut’taki Dünya Kiliseler Birliği Bürosu’na yaptığı bombalı saldırıyla duyurmuştur41. 
Kendisini uluslararası devrim hareketinin bir parçası olarak gören ve Türkiye ile müttefiklerini can düşmanı sayan ASALA, Türkiye’de tabana sahip olmadığı için daha çok yurtdışında yaşayan Türk diplomat ve vatandaşlarına yönelik eylemlerde bulunmuştur. Örgüt, Türk diplomatlarına yönelik ilk terör eylemini ise, 22 Ekim 1975’te Viyana’da Türkiye’nin Avusturya büyükelçisi Daniş Tunalıgil’i öldürerek başlatmıştır. Bu saldırılar 1979’a kadar Türk hedeflerine yönelik olarak sürmüştür. 1979 Kasım’ından itibaren Batılı ülkeler de saldırıya uğramışlardır. ASALA, dört ayrı kıtada (Kuzey Amerika, Asya, Avustralya ve Avrupa’da) eylemlerde bulunmuştur. ASALA, 1981 de 49 saldırı gerçekleştirmiştir. Bu saldırılardan pay alan ülkeler şunlardır: Fransız (21); İsviçre (18); Türk (8); İtalyan (1); Amerika (1)… İRA’dan sonra en çok eylem yapan terör örgütü olan ASALA’nın toplam eylem sayısı, 200’ü aşmaktadır.

ASALA, cinayet, uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı, kadın ticareti, kara para aklama, araç kaçırma eylemleri, döviz operasyonları gibi bir çok eylem çeşidi uygulamıştır. ASALA’nın, 1975 yılından 12 Eylül 1980 tarihine kadar Türkiye’ye 400 milyar değerinde silah ve kaçak eşya soktuğu tespit edilmiştir42. 

ASALA, 1982 yılında İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi üzerine Filistinliler ile birlikte Lübnan’ı terk etmek zorunda kalmış ve örgüt, Ermeni nüfusunun etkin olduğu İran ve Yunanistan’a geçmiştir. ASALA lideri Agop Agopyan’ın 28 Aralık 1988 tarihinde Atina’da öldürülmesinden sonra örgüt, ASALA-MR (DEVRİMCİ HAREKET), ASALA-PMLA (HALK KAREKETİ) ve SASSOON diye üç gruba bölünmüş, 19 Aralık 1991 tarihinde Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi’ne karşı girişilen saldırıyı SASSOON adlı grup üstlenmiştir43.

ASALA, 3 Ekim, Orly, 9 Haziran, Ermenistan Gizli Ordusu, Yeni Ermeni Direniş, Fransa Eylül Örgütü, 15 İsviçre Grubu, Kızıl Ermeni Ordusu, Dünya Cezalandırma Teşkilatı, 28 Mayıs, Ermeni Milli Komitesi, Ermeni Halk İhtilal Harekâtı, Kıbrıs Ermeni Rum Teşkilatı ve Kıbrıs Ermenilerini Mücadeleye Çağırıyor gibi paravan örgütler kanalıyla birçok eylem gerçekleştirmiştir44.

ASALA -MR (ASALA-İhtilalci Hareketi)

ASALA lideri Agop Agopyan’ın örgüt içinde diktatörlük ilan ederek örgüt içi infazlara başlaması ve 15 Temmuz 1983’te Paris Orly Havalimanı’ndaki THY 
bürosunun önünde patlatılan bomba ile Türkler haricinde yabancıların öldürülmesi ve saldırıların Türk müttefiklerine de yönelmesi ASALA içinde bölünmeye yol açmıştır45. 

ASALA-MR, Agop Agopyan’la görüş ayrılığına düşen Monte Melkonian tarafından 1983 Eylül’ünde Fransa’da kurulmuştur. 

Doğu Anadolu bölgesini kopararak S.S.C.B. Ermenistan’ına katmak, tüm Ermenileri S.S.C.B. önderliğinde toplamak amacını güden örgüt, “Dünya Ermenilerini seferber etmeyi ve diğer etnik terör örgütleri özellikle ayrılıkçı Kürt örgütleri ile Türkiye’ye karşı ittifak yapmayı” strateji olarak hedeflemiş, Fransa hükümetiyle bozulan ilişkileri düzeltmeye çalışmıştır. 

ASALA-MR; “Artık kalemim silahımdır romantik fikrini yüksek sesle terk etmenin zamanı gelmiştir. Kalem kalemdir, silah ise silahtır. Diasporada gereğinden fazla entelektüel vardır. Bizim ihtiyacımız olan dövüşçüler, askerler ve fedailerdir.” sözü ile terörü amaç edindiğini ortaya koymuştur46. 

Monte Melkonian, ASALA ve ASALA-MR’nin çözülmesinden sonra Ermenistan’a geçmiş ve Karabağ’ın işgaline katılmıştır. Melkonian’ın, 1993’te Karabağ’daki çatışmalar sırasında Azeriler tarafından öldürüldüğü iddia edilmiştir47. Örgüt, 1985’ten sonra etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. 

ASALA-PMLA (ASALA-Halk Hareketi)

Asala lideri Agop Agopyan’ın 28 Aralık 1988 tarihinde Atina’da öldürülmesi üzerine ASALA’dan ayrılanlar tarafından Londra merkezli olarak faaliyet göstermiştir. Kapitalizme ve genel olarak dünya emperyalizmine karşı mücadele etmek amacını güden bu teröristler, kendi meselelerini sosyalizme ulaşmada 
bir vasıta olarak görmüşlerdir.

JCAG (Ermeni Soykırımı İçin Adalet Komandoları)

“Ermeni Soykırımı İçin Adalet Komandoları” olarak bilinen JCAG, ASALA ve Hınçak Partisi’ne rakip olarak Taşnak Partisi ve bunun ABD uzantısı Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından 1975 yılında Beyrut’ta kurulmuştur. Taşnak Partisi’nin askeri kanadı olarak faaliyet göstermiştir48. Örgüt, ilk defa 22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil’in öldürülmesi olayı ile adını 
dünya kamuoyuna duyurmuştur49.

Sağ görüşlü, milliyetçi bir örgüt olan JCAG’ın üyelerinin önemli bir kısmı ırkçıdır. ASALA’nın aksine batılı hedeflere saldırı düzenlememiş, S.S.C.B. güdümünde bir Ermenistan’a karşı çıkmıştır. Örgütün amacı, bağımsız büyük Ermenistan devletini kurmaktır. Marksist olmaması nedeniyle ideolojik olarak ASALA’dan ayrılsa da Türkiye’ye karşı girişilen terör konusunda her iki örgüt de aynı yolu izlemişlerdir. Her iki örgüt de bağımsız Büyük Ermenistan devletini kurmak için mücadele vermiştir.

Orly katliamından sonra ASALA ile JCAG arasında çatışmalar yaşanmış ve her iki taraf da büyük kayıplar vermiştir. ASALA’nın 
terör yoluyla sağladığı başarı karşısında Ermeniler arasında etkilerini kaybetme korkusuna kapılan Taşnaklar, terörü bir yol olarak 
seçmişler ve JCAG’ı kurmuşlardır. Bu nedenle de ASALA tarafından taklitçilikle suçlanmışlardır50.

ARA (Ermeni İhtilalci Ordusu)


ASALA’dan ayrılanlar tarafından Fransa’da kurulmuştur. JCAG’a yakın görüşler savunmuştur. İlk defa 14 Temmuz 1983 tarihinde Brüksel Büyükelçiliğimiz idari ataşesi Dursun Aksoy’un öldürülmesi olayını ASALA ve JCAG ile birlikte üstlenerek adını duyurmuştur. Brüksel’de, Viyana’da ve 

Lizbon’da Türk diplomatlara yönelik terör faaliyetinde bulunmuşlardır.

ASALA’nın fikirlerine ve metotlarına tamamen karşı olan ARA, ırkçılığı savunmuş; teorik ve pratik olarak JCAG’nin paralelinde hareket etmiştir51.

NAR (Yeni Ermeni Direniş Örgütü)


Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen örgütün, Paris’te kurulduğu sanılıyor. Yeni Ermeni Direniş Teşkilatı’nın başında meşhur 
“Balyan Ailesi”nden Harutin Balyan adında bir halı tüccarı vardır. Yeni Ermeni Direniş Teşkilatı Sosyalist bir teşkilattır52. 

Yeni Ermeni Direnişi, ilk kez 14 Mayıs 1977’de Paris Türk Turizm ve Tanıtma Bürosu’nu bombalayarak adını duyurmuştur. Örgüt, 1980’e kadar 7 saldırının sorumluluğunu üstlenmiştir53. 

GEKO (Gizli Kurtuluş Ordusu)


Suriyeli Ermeniler tarafından Beyrut’ta kurulmuştur. Ne zaman kurulduğu belli olmayan örgüt, ASALA tarafından yapıldığı sanılan bazı saldırıları üstlenmiştir. Cenevre’nin Türkiye Başkonsolosu’nun sekreterini katletmiştir.

NUPA (Ermenistan Milli Birlik Partisi)


1963 yılında Rusya’da kurulmuştur. Amacı diğer Ermeni örgütlerden farksızdır. Çalışmalarına hala devam etmektedir.

AHHRMG (Ermeni Helsinki İnsan Hakları Azınlık Grubu)


1977’de Rusya’da kurulmuştur. Amacı diğer Ermeni örgütlerinden farksızdır. Çalışmalarına hala devam etmektedir.

VEDO (Fransız Kökenli)


Fransa’da yaşayan Ermeniler tarafından kurulmuş bir terör örgütüdür. Hakkında pek bilgi yoktur.

GEGE (Beyrut Kökenli)


Lübnan’da yaşayan Ermeniler tarafından kurulmuştur.

Bunların dışında “Ermeni Yeraltı Ordusu” ve “Yeni Ermeni Uyanışı” adlı terör örgütleri de Ermeni terörüne hizmet eden önemli terör örgütlerindendir.

Ermeni terör örgütlerinin farklı ideolojik kaynaklardan beslenmelerine rağmen sözde soykırımın kabul ettirilmesi, Türkiye’den toprak ve tazminat talebi ve de 
bağımsız bir Ermenistan kurma amacında birleştikleri görülmüştür. 


Ermeni terörü, 1980’lerin ortasında sona ermiş, daha doğrusu etkisiz hale getirilmiştir. Ermeni terörünün sona ermesinde etkili olan faktörleri şöyle sıralamak mümkündür:


• Terörün batılı ülkeleri de vurması üzerine batılı ülkelerin Ermeni terörüne verdikleri desteği sınırlandırmaları, 
• Türkiye’nin terör ile tüm dünyada aktif bir mücadeleye girmesi ve militanları ortadan kaldırması, 
• Türk ve İsrail istihbarat birimlerinin yaptıkları işbirliği,
• PKK’nın Ermeni teröründen çok daha etkin bir unsur olarak ortaya çıkması,
• Türkiye’nin Ermeni sorunu konusunda daha aktif bir tutum takınması ve mücadeleyi arttırması54. 


III. Ermeni Terör Örgütlerinin Türkiye’deki Terör Örgütleriyle İlişkileri


Türkiye’de bir kısım hain teröristin devlet ve millet aleyhinde faaliyette bulun duğunu gören ve bilen Ermeniler, kendilerini tehlikeye atmaktansa bazı 
terör örgütlerine sızarak işbirliğine gitmeyi tercih etmişlerdir. Ermeni terör örgütlerinin Türkiye’deki terör örgütleriyle gerçekleştirdiği işbirliği iki şekilde 
olmuştur: Birincisi maddi olarak komünist-bölücü eylemcilere destek olmuşlardır. Bilhassa para ve silah yardımında bulunmuşlardır. 
İkincisi ise eylem gruplarının akıl hocalığını yaparak onları işlerine yarayacak eylemlere sevk etmişler ve Ermeni kimliklerini gizlemek suretiyle anarşistlerin arasına girip onlara eylemler yaptırmışlardır55. 

Türkiye’nin bütünlüğüne yönelmiş her hareketle bütünleşebilecek bir yapıda olan Ermeni terör örgütleri, özellikle 1970’li yıllardan sonra Türkiye’deki terör örgütleriyle işbirliğine gitmiştir. Ermeni terör örgütlerinin Türkiye’deki terör örgütleriyle temasa geçmesinde ve ilişki kurmasında S.S.C.B, Yunanistan, Suriye, Bulgaristan ve Kıbrıs Rum Kesimi gibi devletler önemli rol oynamışlardır. 
Ermeni terör örgütleri, Türkiye’deki terör örgütleriyle özellikle Lübnan’da, Yunanistan’da ve Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki eğitim kamplarında birlikte silahlı eğitim görmüşler ve kendileri geri plana çekilerek bu örgütlerle işbirliğine gitmişlerdir.

1974 yılı sonunda Kıbrıs Barış Harekâtı yüzünden dünyanın gözünün Türkiye üzerine çevrildiği bir dönemde İsveç’in başkenti Stockholm’de Svea Vagen’de eski bir binanın üst katında büyük bir gizlilik içinde yapılan toplantıda Kürt, Ermeni ve Rum temsilcileri Türkiye’ye karşı işbirliği kararı almıştır56. Türkiye’nin Kıbrıs politikasından rahatsız olan Batılı devletlerin de desteğiyle Türkiye üzerinde emelleri olan üç faklı millet, Türkiye’yi bölmek için ittifak kurmuştur. 

Türklere ve Türkiye’ye karşı kin ve intikam hırsıyla bir araya gelen bu üç topluluk, yaptıkları toplantıda şu kararları almışlardı: 
“Türkiye’de bir Kürt Devleti kurulması için, Ermeni ve Rum örgütleri, maddi ve manevi bütün güçleri ile destek olacaklardı. Ermenilerle Rumlar, özellikle Batı dünyasında propaganda görevini yüklenecekler, bu arada Türkiye’deki gizli Kürt örgütlerine de maddi yardım sağlayacaklardı. Türkiye dışındaki suikastleri Kürt ve Rum örgütlerinin yardımı ile Ermeniler organize edeceklerdi.57” 

Ermeni terör örgütleri, Türkiye’deki Marksist-Leninist fikirler savunan bir çok terör örgütüyle ya doğrudan yada dolaylı olarak işbirliğine gitmiştir. Bu işbirliği bazen silahlı eğitim, terör eylemi, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, soygun, adam kaçırma, kara para aklama şeklinde olurken; bazen de Türkiye’deki terör örgütlerine akıl hocalığı yapmak şeklinde gerçekleşmiştir. 

Ermeni Terör örgütlerinden özellikle ASALA’nın, Türkiye’deki terör örgütlerinden PKK, TKP-ML/TİKKO, DHKP-C, DDKO ve TKP ile çok sıkı ilişkiler içinde olduğu tespit edilmiştir. 

III.1. ASALA ile PKK İlişkisi


Doğu Anadolu bölgesini Türkiye’den kopararak S.S.C.B. Ermenistan’ına katmak, tüm Ermenileri S.S.C.B. önderliğinde toplamak ve kapitalist ülkelerin çıkarlarına zarar vermek amacıyla kurulan ASALA, Ermeni topraklarının kurtarılmasının temel yolunun devrimci şiddet olaylarından geçtiğini kabul ve ilan etmişti. Üstün sınıfların hegemonyasını reddeden uluslararası devrimci hareketlerle işbirliği yapmayı amaçlayan ASALA, Türkiye’deki bölücü-etnik terör örgütü PKK ile de işbirliğine gitmiştir. 

PKK terör örgütü, 1974 yılında kurulmuş olmakla birlikte, 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır/Lice/Fis Köyü’nde yapılan toplantı neticesinde kuruluş bildirgesini açıklayarak silahlı bir terör örgütü kimliğine kavuşmuştur58. Türkiye, PKK terör örgütünü ilk defa 15 Ağustos 1984 yılında Eruh Baskını ile tanımış tır59. Marksist-Leninist ideoloji çerçevesinde hareket eden bir terör örgütü olan PKK, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak suretiyle Kürt halkının kurtuluşunu sağlamayı amaçlamıştır. 

ASALA-PKK ilişkisinin temelleri, birlikte siyasi ve askeri eğitim gördükleri Filistin kamplarında başlamıştır. ASALA ve PKK, 1979 yılında Lübnan’ın Sidon şehrinde Türkiye Cumhuriyetini faşist olarak ilan etmiş ve Ermeni ve Kürt halkları adına ortak eylem kararı aldıklarını açıklamışlardır60. Bu açıklamanın hemen arkasından Uluslararası Af Örgütü, Kürt Dayanışma Komitesi, Ermeni Öğrenci Organizasyonu, Avrupa Ermeni Öğrenci Birliği, Avrupa Kürt Öğrenci Birliği, Ermeni Basın ve Haber Örgütü, İngiliz Komünist Partisi gibi Marksist örgütler ortak bir cephe oluşturarak İngiltere’de Türkiye’de Kürtlerin azınlık olduğu ve Türk hükümetinin onlara baskı yaptığı iddialarıyla Türkiye aleyhtarı bir kampanya başlatmışlardır61.

Tercüman Gazetesi’nin 4 Ekim 1983 tarihli sayısında, PKK ile ASALA arasındaki işbirliğinin 1979 yılında Beyrut’ta başladığını itiraf eden bir haber yayınlanmıştır. Bu haberde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sağ kolu, idam talebi ile yargılanan Şahin Dönmez’in şu açıklaması dikkat çekmektedir: “Abdullah Öcalan, 1979’da Beyrut’ta ASALA ile anlaştı… PKK, Sovyetler Birliği Komünist Partisi emrine girdiği yıl ASALA ile anlaştı. Bu gerçeği kimse unutmamalıdır.62” 

ASALA ve PKK liderleri, 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sayda şehrinde, PFLB lideri George Habbaş’a bağlı silahlı gerillaların koruması altında bir araya gelerek Türkiye’ye karşı ortak eylem deklârasyonu yayınlamışlardır. Bu toplantı sonrası ASALA temsilcisi şu görüşleri dile getirmişti: “… Savaşçılarımız çok yakın bir gelecekte Kürt savaşçılar ile yan yana geleceklerdir. Bu, faşist Türk rejimine 
karşı en büyük silahımız olacaktır. Biz, Türkiye dışında iken Türk Ermenistan’ını kurtarmamız mümkün değildir.

Ermenistan’ı, Kürt savaşçı kardeşlerimizle birlikte kurtaracağız ve çok yakında varlığımızı işgal edilmiş Ermenistan’ın en iç noktalarında göstererek kanıtlayacağız. Bu, ASALA’nın atacağı gelecek adımdır…”63. 

ASALA’nın lideri Agop Agopyan, yayımlanan deklârasyondan sonra yine basın mensuplarına sözlü olarak “Biz aynı dava için çalışan iki ayrı toplumuz. Ermenistan ve Kürdistan’ın, yani ülkemizin kurtuluşu için savaşıyoruz. Planlarımız gerek Türk, gerekse Kürt kardeşlerimizle el ele mücadelemize devam etmektir”64 demiştir.

ASALA ve PKK liderleri, 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sayda şehrinde vardıkları mutabakatta Türkiye’den koparılacak Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarında yeni bir devlet kurmak üzere anlaşmışlardı. PKK ve ASALA’nın üzerinde anlaşmaya vardıkları devletin adı “Ermeni-Kürt Federe Devleti” olacak, Doğu Anadolu, Federe Devletin Ermeni sektöründe, Güneydoğu Anadolu Kürt 
sektöründe kalacaktır65.

ASALA ile PKK temsilcileri arasında bu deklârasyonun imzalanmasının ardından Abdullah Öcalan, yurtiçindeki örgüt militanlarına 21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl Hafta olarak ilan ettiğini belirtmiş ve bugünler içerisinde bütün imkânlar kullanılarak silahlı eylemlerin tırmandırılması talimatını vermiştir66. Daha sonra ise Siverek’te 21 Nisan günü orta dereceli okullarda Kızıl Hafta’nın önemini belirten konuşmalar yapılmış, sözde devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulduktan sonra tüm okullara bir haftalık boykot konulmuştur 67. 

PKK’nın etnik Ermeni terör örgütü ASALA ile işbirliğine gitmesi ve ortak eylem kararı almasıyla 1980 yılından itibaren PKK tehdidi daha da etkili olmaya başlamıştır. Bu kapsamda Ocak-Nisan 1980 tarihi içerinde PKK liderlerinden Cuma kod adlı Cemil Bayık ile Ermeni terör örgütü ASALA mensupları arasında iki kez güç ve eylem birliğine dair ortak karar alınmıştır. 
PKK-ASALA ilişkileri, bir süre sonra ASALA militanlarının PKK mensuplarına, özellikle patlayıcı maddeler konusunda askeri dersler vermeye başlamasıyla daha da gelişmiştir 68.

ASALA ile işbirliğine giden PKK’nın liderleri, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin hemen bir ay öncesinde Türkiye’yi terk ederek Suriye’ye geçmiştir. Böylece PKK, lider kadrosunu korumayı başarmıştır. Bu dönemde bazı gizli servislerin PKK’nın lider kadrosunun kaçmasında rol aldıkları iddia edilmiştir. Özellikle Öcalan’ı Suriye’ye götüren kişinin KGB’nin Ortadoğu sorumlusu ve sonrasında Rusya’nın Başbakanı Primakov olduğu iddia edilmiştir 69. 

ASALA ile PKK, ilk ortak eylemlerini 9 Kasım 1980’de Türkiye’nin Strazburg Konsolosluğu’na ve 19 Kasım 1980 tarihinde de Roma Türk Hava Yolları Bürosu’na saldırarak gerçekleştirmişler ve yapılan bu kanlı eylemler PKK ve ASALA tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. 

ASALA, 24 Eylül 1981’de “Kürt ve Türk Halklarına Başvuru” adlı bir bildiri yayınlayarak “PKK’ya her konuda destek vereceğini, aynı etnik kökene sahip(!) Kürtler ve Ermenilerin, aynı ulustan (Türklerden) gördükleri baskılara ortak eylemlerle cevap vereceklerini açıklamıştır70. ASALA; 1982 yılında merkezini Atina’ya taşırken, militanları da PKK safına geçmiş, Suriye’de ve Kuzey 
Irak’ta eylemlere katılmıştır.

ASALA, 1984’te yapılan ikinci bir anlaşmayla Türkiye’deki terör hareketini Karabağ’a kaydırmış, yerini PKK terör örgütüne bırakmıştır71. 

ASALA, 1984’te yapılan bu anlaşmayla tecrübesini, destek odaklarını ve kadrosunu PKK’ya devrederek Türkiye’ye karşı terör bütünlüğü sağlamıştır. 
Bu sayede Ermeni militanlar PKK bünyesinde Türkiye’ye karşı eylemlerini sürdürmüşlerdir. Bunun en büyük kanıtı, geçtiğimiz yıllarda  PKK terör  örgütüne yönelik yapılan operasyonlarda ele geçirilen teröristlerin büyük bir çoğunluğunun Ermeni asıllı olmasıdır. Ayrıca, 1987 ve 1990 yıllarında PKK ile Ermeniler arasında yapılan anlaşmalar da PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu gerçeğini ortaya koymuş tur72. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder