30 Mayıs 2017 Salı

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 1


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 1 



Salih Yılmaz
(*) Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İTBF, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara-Türkiye 
(e-posta:salihyilmaz76@yahoo.com) 

Özet 




Birinci Dünya Savaşı henüz çıkmamışken Avrupalı devletler kendi aralarında anlaşarak Osmanlı Devleti’nin paylaşımı konusunda birleşmişlerdi. 
Osmanlı Devleti ile girecekleri muhtemel bir savaşta onu güçsüz duruma düşürmek için kendilerine içeriden müttefikler aramaya başladılar. Türlü uğraşlar ve vaatlerle Osmanlı tebaası olan Ermenileri ve Rumları ikna ederek Osmanlıyı parçalamak için onları desteklemeye başladılar. Millet-i sadıka (sadık millet) diye de adlandırılan Ermeniler, bir süre sonra diğer azınlıklar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için harekete geçtiler. Avrupa Devletleri Osmanlı 
Devleti’ni parçalamak için Ermenileri kullanmaya başladıkları gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların oturdukları yerlerde bir “Pontus Devleti” kurulması hedefine yönelik “Pontus Sorunu”nu ortaya attılar. Bu iki sorun Birinci Dünya Savaşı öncesine ve sonrasında Osmanlı Devleti’ni siyasi, ekonomik, 
sosyal ve kültürel anlamda etkilemiştir. Bu makalede bu iki sorun genel anlamda işlenmiştir. 

Anahtar kelimeler: Ermeni Sorunu, Tehcir, Birinci Dünya Savaşı, Pontus Devleti, Rumlar, Pontus Sorunu. 

Giriş 

Birinci Dünya Savaşı öncesi ve devamında Avrupalı devletler ve Rusya tarafından Osmanlı Devletini güçsüz duruma düşürmek amacıyla desteklenen Ermeniler ve Pontusçu Rumlar kendilerinden beklenildiği biçimde Avrupalı devletlerin emellerine hizmet etmişler ve ülkede birçok yıkıma neden olmuşlardır. 
Osmanlı Devleti’nde yaşayan azınlıklardan olan Ermeniler, devlete bağlılıkları ile övülmüşlerdir. Bu nedenle “ Millet-i Sadıka ” (Sadık Millet) diye de adlandırılan Ermeniler, her dönem Devletin yüksek ve önemli yerlerinde görev aldılar. Tanzimat Fermanı’nın verdiği ayrıcalıklardan yararlanan Ermeniler, bir süre sonra diğer azınlıklar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için harekete geçtiler. 
Sıcak denizlere inmek için Doğu Anadolu üzerinde emelleri olan Rusya da bu amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoksları himaye amacıyla Ermenileri kışkırtmaktaydı. Ermeniler, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Doğu Anadolu’yu elde eden Rus ordularına yardımcı oldular. Savaş sonunda Rusya’nın Doğu Anadolu üzerinde denetimi ele geçirmesi, Avrupa devletlerini rahatsız etmişti. 
Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, Orta Doğu’da denetimi ele geçirmek isteyen batılı devletler de Ermenileri desteklemeye başladılar.1 Rusya’dan sonra Avrupa’nın da desteğini kazanan Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne yönelik siyasal örgüt ve komitalar kurmaya başladılar. 

19. yüzyılda Avrupa Devletleri Osmanlı Devleti’ni parçalamak için özellikle Tanzimat’tan sonra Ermenileri kullanmaya başladıkları gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların oturdukları yerlerde bir “Pontus Devleti” kurulması hedefine yönelik “ Pontus Sorunu ”nu ortaya attılar.2 Bu bölgedeki Rumlar arasında başlayan ayrılma çalışmaları, 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra daha da hızlandı. 

Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesinden de yararlanan Rumlar, dinî kuruluşlar içinde örgütlendiler. Bu dinî kuruluşlar, Pontus Devleti kurma çabalarına katılınca, Hıristiyan din adamları kendilerini siyasi bir görevi yerine getirmekle yükümlü gördüler. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki dönemde, Trabzon ve çevresinde Hıristiyanlık propagandası daha da yoğunlaştı. Bölgedeki Pontusçular, çalışmalarını gizleme ihtiyacı bile duymuyorlardı. Yunanistan’ın bağımsızlığı için 1813’te Odessa’da kurulmuş olan Etniki Eterya Cemiyeti de yeniden harekete geçerek Doğu Karadeniz Bölgesinde Pontus Devleti’ni kurma çalışmalarına yöneldi.3 Bu iki sorun Birinci Dünya Savaşı öncesine ve sonrasında Osmanlı Devleti’ni siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda etkilemiştir. 
Başlıklar altında bu iki sorunun tarihi geçmişini ve günümüze yansımalarını inceleyelim. 

A. Ermeni Sorunu ve Tehcir 

Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinin desteğini alarak siyasal örgütler kurmaya başlayan Ermenilerin bu konuda en büyük icraatları İsviçre’de kurulan Hınçak ile Rusya’daki Taşnak adlı örgütlerdi. Ermeniler, bu örgütler aracılığıyla koordine ettikleri ayrılıkçı faaliyetlerini büyük ölçüde Doğu Anadolu’da yoğunlaştırmışlardı. Çünkü Ermenilerin dini merkezlerinden olan Ahtamar bu bölgede; Erivan ise buraya yakın idi. Ermenilerin nüfusu, imparatorluğun diğer yerlerine göre Doğu Anadolu’da daha yoğun idi. Ayrıca bu bölge Rusya’ya komşu olduğundan, Ermeni faaliyetleri için uygun bir konuma sahipti. Ermenilerin 1886 yılında kurdukları Hınçak Cemiyeti, “ Vilayat-i Sitte ”, yani Doğu Anadolu’daki altı vilayetin [Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Mamuratulaziz ( Elazığ ) ve Sivas] özerkliği için mücadele etmeyi amaç edinmişti. 1870-1880 yılları arasında Van’da “Araratlı”, Muş’ta “ Okulsevenler ” ve “ Doğu ”, Erzurum’da ise “ Milliyetçi Kadınlar ” adında Ermeni dernekleri ortaya çıktı. Araratlı, Okulsevenler ve Doğu cemiyetleri, daha sonra birleşerek “Ermenilerin Birleşik Cemiyeti”ni meydana getirdiler. Bunların yanında, 1878’de Van’da “ Kara Hac ”, 1881’de Erzurum’da “Anavatan Müdafileri” adında ihtilalci cemiyetler kuruldu. Bu cemiyetler daha sonra bu bölgede meydana gelecek olan Ermeni terör ve isyan hareketlerinde önemli rol oynayacaklardır. Çar II. Aleksandr zamanında, onun takip ettiği siyaset yüzünden Kafkasya’da Ermeni millî duygusu oldukça gelişmişti. Çar’ın 1881 yılında öldürülmesi üzerine, yerine gecen oğlu III. Aleksandr (1881-1894) Ruslaştırma siyasetine ağırlık vermiş, Kafkas Ermenilerinin millî duygularını köreltmeye, kiliselerine el uzatmaya ve baskı yapmaya başlamıştı. Bunun üzerine Ermeni millî örgütleri, daha çok Anadolu’da faaliyet göstermeye, uygun bir ortam olunca da Ermenistan devletinin temellerini Osmanlı ülkesinde atmaya kalkıştı.4 Bu durum, Osmanlı Doğu vilayetlerindeki Ermeni faaliyetlerinin 
yoğunluğunu daha da artırdı. Osmanlı Hükümeti, Doğu Anadolu’daki Ermeni faaliyetlerine karşı bir önlem olarak 1890’da “Hamidiye Alayları” adıyla askeri bir örgüt kurdu. Osmanlı Hükümetinin bu önlemine karşın, Doğu Anadolu’daki Ermeni hareketlerinde 1890’dan itibaren önemli bir artış görülür. 

Ermeniler, Avrupa devletlerinin dikkatini çekmek ve Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle Babıâli’nin yapmayı kabul ettiği Doğu Anadolu’daki ıslahatın gerçekleştirilmesini sağlamak için bölgede gösteri ve terör hareketlerine başlamışlardır. 20 Haziran 1890’da Erzurum’da bir Ermeni ayaklanması meydana gelmiştir. Ermeniler 15 Temmuz 1890’da İstanbul Kumkapı’da izinsiz gösteri 
yapmışlar; 1893 Eylülünde Merzifon’da güvenlik kuvvetlerine ateş açarak 25 askerin ölümüne sebebiyet vermişlerdir. 4 Ağustos 1894’te de Tokat’ta, posta arabasını basıp soymak istemişler ve çıkan çatışmada bir jandarma eri şehit olmuştur. Doğu Anadolu’da Ermeni olaylarının en şiddetlisi Sason’da meydana gelmiştir. Kumkapı gösterisinin düzenleyicilerinden Mihran Damadyan ve 
Hamparsum Boyacıyan adındaki Ermeniler, Siirt vilayeti yanındaki Sason’a gelerek Ermeni halkı kışkırtmışlar; devlete vergi vermemeye ve Müslümanlara karşı şiddet göstermeye davet ederek yaklaşık üç bin kadar Ermeni’yi 1894 yılında ayaklandırmışlardır.5 Bunun üzerine bölgeye asker sevk edilmiş ve isyan bastırılmıştır. Bu olayın hemen sonrasında Avrupa’da Türk aleyhtarı büyük bir propaganda başlatılmış, çatışmada ölen Ermenilerin sayısı mübalağalı rakamlarla verilmeye çalışılmıştır. 

Sason’daki isyancıları kışkırtanlar arasında, İngiliz ve Rus memurlarının bulunduğunun ortaya çıkması ve yakalanan çetelerin ellerindeki silahların Rusya ve İngiltere tarafından verilmiş olması, bu iki devleti telaşa düşürmüştür. Babıâli’nin ıslahatı kabul etmesine karşın, ülkedeki Ermeni isyanları durmadı; Avrupa devletleri, Balkanları Osmanlı Devleti’nden nasıl ayırdılar ise aynı 
oyunu şimdi de Doğu Anadolu’da sergilemek istiyorlardı. İleri sürdükleri konuların başında, gayrimüslimlerin yönetimde daha fazla söz sahibi olması gelmekteydi. Bu arada Ermeniler, Avrupa’nın dikkatini çekecek olaylar meydana getirmekten geri kalmıyorlardı. 30 Eylül 1895 tarihinde, Kadırga Limanı ile Patrikhaneden hareket eden Ermeniler, ıslahat isteğiyle İstanbul’da gösteriye başladılar. Doğu Anadolu’nun Ermeni Patriği İzmirliyan’ın idaresine verilmesi; kendilerine mali özerklik tanınması; Hamidiye Alaylarının kaldırılması ve silah yasağına son verilmesi gibi konular yer almakta idi. Göstericiler Sultan Ahmet Meydanı’ndan Sultan Mahmut türbesine kadar yürümüşler ve oradan Babıâli’ye doğru harekete geçmişlerdir.6 

Avrupalı devletler, Hükümetin İstanbul’daki olaylar konusunda aldığı önlemleri, 3 Ekim 1895 tarihinde elçileri aracılığıyla Babıâli düzeyinde protesto etmişlerdir. Bu olaylar İngilizlerin ıslahat konusundaki girişimlerini daha da güçlendirmiştir. Batı kamuoyu, bütünüyle Osmanlı Devleti aleyhine çevrilmiştir. Sonunda Hükümet, Avrupa devletlerinin doğudaki ıslahat konusunda ısrar ettikleri 
maddeleri inceleyerek bazı yeni önlemler almaya karar vermiş ve bir ıslahat kararnamesi hazırlamıştır. Bu kararname, 20 Ekim 1895 tarihinde üç büyük devletin elçilerine bildirilmiştir. Yine Ermeniler, dışarıdaki Ermeni komitacılarınca hazırlanan ve Ermeni Patriği İzmirliyan tarafından da onaylanan bir plan gereğince 26 Ağustos 1896 günü, İstanbul’da Osmanlı Bankasına saldırmışlar ve tarihte Banka Vakası ” olarak bilenen olayı çıkarmışlardır. Öte yandan Ermeniler, Viyana’da yaptırılan ve içine saatli bomba yerleştirilen bir arabayı, cuma günü II. Abdülhamit’in geçiş yoluna yakın bir yere park etmişlerdir. Ancak Sultan, camiden gecikerek çıktığı için patlayan bombadan yara almadan kurtulmuştur. Fakat bombanın patlaması etrafta bulunan 26 kişinin ölümüne, 58 kişinin yaralanmasına ve 20 kadar da atın telef olmasına neden olmuştur. 

Adana olayları, Osmanlı Devleti’nde “ 31 Mart Vakası ” olarak bilinen (13 Nisan 1909) hadisenin hemen ertesi günü başlamıştır. 
Ermeniler, diğer olaylarda olduğu gibi bu kez de Osmanlı yönetiminin en güçsüz olduğu zamanda hadise çıkartıp bağımsız bir “ Ermenistan ”ın bir an önce kurulmasını amaçlamışlardır. Ermeniler, Adana ve çevresinde zayıf buldukları Müslüman mahallelerine saldırmışlar ve kadın, çocuk demeden Türkleri öldürmeye başlamışlardı. Dörtyol Ermenileri, kendi bölgelerindeki Müslümanları 
etkisiz duruma getirdikten sonra, Cebelibereket Sancağı’nın merkezi olan Erzin kasabasına doğru ilerleyince Cebelibereket mutasarrıfı Asaf Bey, civar sancaklara telgraf çekerek onlardan yardım istemiştir. Böylece olaylar giderek şiddetlenmiştir. 
Piskopos Muşeg de olayların daha ikinci günü Adana’dan İskenderiye’ye kaçmıştır. 

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Ermeni olayları yeniden şiddetlendi. Rusya; Doğu Anadolu’da Erzurum, Erzincan, Bitlis ve Muş’u işgal etti. Bu bölgelerde Ermenileri tekrar silahlandırdı. Türk köylerine baskınlar düzenleyen Ermeniler sivil halka zararlar verdiler. 
Şubat 1915’te Van’da olaylar başlattılar. Komitecilerle kilisenin ortaklığında gelişen bu olaylarda Akdamar Ruhban Okulu, yönetim merkezi olmuştu. Dönemin Van valisi Cevdet Bey Türkleri Ermeni vahşetinden korumak için bölgeden göç ettirdi. Ancak göç eden Türkler yollarda Ermeni çeteleri tarafından katledildiler. Örneğin Van’ın Zeve Köyü’nün bütün halkı; kadın, çocuk ve yaşlı 
demeden Ermeniler tarafından katledildi. Bunun gibi yüzlerce köy daha yakılıp yıkıldı.7 

Ermeni Tehciri 

Osmanlı Devleti’nin ölüm kalım savaşı verdiği bu sırada Ermeniler, gerek cephede gerek cephe gerisinde düşmanların işine yarayacak faaliyetlerini bütün ülkeye yaymışlardı. 
Hatta Ermenilerin top yekûn bir isyana hazırlandıkları seziliyordu. Nitekim Ermeniler tarafından sistemli olarak köylere kadar iletilen talimatta: 

• Kim olursa olsun her Ermeni aslî ihtiyaçlarından bazılarını satmak suretiyle silahlanmalıdır. 
• Seferberlik ilanıyla silah altına çağrılan Ermeniler bu çağrıya uymayacaklar, Müslümanlar da dâhil çevrelerindeki halkı da orduya katılmaktan men edeceklerdir. 
• Her ne suretle olursa olsun silah altına alınmış olan Ermeniler ordudan firar edip Ermeni çetelerine ve gönüllü birliklerine katılacaklardır. 
• Rus ordusu sınırı geçer geçmez komiteciler, firariler ve çeteler, Rus ordusuna katılarak Osmanlı ordusuna saldıracaklardır. 
• İkmal yollarını ve telgraf hatlarını kesmek suretiyle Osmanlı ordusunun iaşe ve istihbaratını sekteye uğratacaklardır. 
• Cephe gerisinde, iki yaşına kadar olan bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta katledeceklerdir. 
• Müslüman halkın yiyecek, mal ve mülkünü ele geçirecek veya yakıp yıkacaklardır. 
• Terk edecekleri ev, hububat, kilise ve hayır kurumlarını yakıp Müslümanları bunların suçlusu olarak ilan edeceklerdi. 
• Resmî devlet dairelerini kundaklayacak, Osmanlı zaptiye ve jandarmalarını pusuya düşürüp katledeceklerdir. 
• Cepheden yaralı dönen Osmanlı askerlerini öldüreceklerdir. 
• Şehir, kasaba ve köylerde isyan ve ihtilaller çıkaracaklardır. 
• Müslüman askerlerin ve sivil halkın morallerini bozarak göçe mecbur edeceklerdir. 
• Bomba, silah imal, tedarik veya ithal ederek bütün Ermenileri silahlandıracaklardır. 
• Ermenilerin yaptıkları isyan, ihtilâl ve katliamın faturasını Müslümanlara çıkararak, bunu iç ve özellikle dış kamuoyunda neşredeceklerdir. 
• İtilaf Devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapacaklardır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder