30 Mayıs 2017 Salı

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 4


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 4



B. Doğu Karadeniz Bölgesinde Pontus Sorunu 


Doğu Karadeniz faaliyetleri yakından izleyen Osmanlı yöneticileri, Pontus çetelerine yönelik çeşitli önlemler almaya çalıştılar. 

Örneğin Balkan savaşları sırasında Trabzon valisi olan Mehmet Ali Avni Bey, bu durum karşısında en etkili yolun halkı bilgisizlikten kurtarmak olduğu kararına vararak sadece Maçka ilçesinde elliden fazla ilkokul açtı. Ancak geç kalınarak alınan bu ve benzeri önlemler, bölgedeki Pontusçuluk faaliyetlerini önleyemedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı Devleti’nin zayıflamaya başladığını 
gören Yunanistan ve Fener Rum Patrikhanesi, Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumlar arasında propaganda çalışmalarına hız verdi. 

Bu çalışmalara İngiltere, Rusya ve Fransa’nın yanında, bu devletlerin Türkiye’deki destekçileri olan cemiyetler de katıldı. Bu cemiyetler içinde en önemlisi Pontus Cemiyeti idi. Cemiyetin temeli, 1904 yılında Merzifon’da atılmıştı. Merzifon’daki Amerikan Koleji öğretim elemanları ve yönetim kurulu üyeleri tarafından kurulan bu cemiyetin örgütsel çalışmaları, kısa sürede Anadolu’daki Rum köylerine kadar yayıldı. Ayrıca cemiyet, 1908 yılında Müdafaa-i Meşrute adında bir ihtilal örgütü de kurdu. Cemiyetin kurucuları ve 
üyeleri, Fener Rum Patrikhanesi tarafından yetiştirilmişlerdi. 

Bölgede bu kuruluştan başka zenginlerden para toplayan ve gerektiğinde ölüm kararı da veren Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti adı altında faaliyet gösteren bir terör örgütü daha vardı. Gerçi bunlar, “ heyet ” veya “ Cemiyet ” adını kullanıyor ve siyasal parti gibi serbestçe hareket ediyorlarsa da gerçekte birer Rum terör örgütüydüler. Bu örgütler, siyasal faaliyetlerinin yanı sıra Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çetecilik yaptıkları gibi, soygun, cinayet, tecavüz gibi olaylara da karıştılar. 

Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgede yaşayan bazı Rumlar, örgütlenerek Yunanistan ve Rusya adına casusluk yaptılar. Rumların örgütlenmesinde ve çetecilik faaliyetine geçmelerinde din adamları ile patrikhane ve bu kuruluşa bağlı olan bazı cemiyetler rol oynamışlardı. İstanbul’daki patrikhaneye bağlı olarak çalışan ve özellikle Pontus Cemiyeti tarafından yönetilen Rum çeteleri, en iyi örgütlenmiş çetelerdi. Cemiyetin amacı, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Pontus Devleti kurmaktı. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesini de fırsat bilen cemiyet; Çarşamba, Samsun, Bafra yöresindeki Rum köylerinde depoladıkları silahları, hükümetin ilan ettiği seferberlik emrine uymayan ve birliklerinden kaçan Rum gençlerine dağıttı. Bölgedeki kilise ve yabancı okullar Pontusçuların silah ve cephane deposu hâline getirildi. Sayıları günden güne çoğalan çeteler, savaşın başlamasıyla faaliyetlerini daha da arttırdılar. 
Türk köylerini basarak yağmaladılar, yaktılar ve buralardaki masum insanları öldürdüler. Bu olaylar karşısında Osmanlı Hükümeti, bazı yerlerde güvenliği sağladı. Ancak Bafra yöresindeki Rumların Türk köylerine baskısı devam etmekteydi. 

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde faaliyet gösteren cemiyetlerden biri de Kordos Komitesiydi. Bu komitenin gerçek görevi; dışarıdan göçmen olarak getirilen Rum ve Ermeni çete üyelerinin kayıtlarını yapmak ve bunları asayişi bozmak amacıyla ülkenin çeşitli yerlerine göndermekti. Cemiyet bu amacına yönelik olarak Rusya’dan getirilen Rum ve Ermenilerden bir grup göçmeni Samsun çevresine 
yerleştirdi. İtilaf Devletleri de bu göçmen ve çetelere karşı hoşgörülü davranıyordu. Çünkü onların asıl amaçları; Osmanlı Devleti’ni parçalayarak topraklarından pay almak ve bir Pontus Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı.11 

Osmanlı Devleti’nin, Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığı cephelerden biri de Kafkasya Cephesi idi. Ruslarla çarpışan Türk kuvvetleri bu cephede yenilince Erzurum, Erzincan, Van, Bitlis, Muş ve Trabzon şehirleri Rus işgaline uğradı. Trabzon metropoliti Hrisantos, Rusların da desteğiyle kent yönetimini ele geçirdi. Belediye meclisini dağıttı ve Rumların egemen olduğu bir meclis kurdu. 
Bu durumdan yararlanan Rumlar daha çok silahlandı. Ayrıca, Rus generali komutasında Rumlardan oluşan 12.000 kişilik gönüllü bir tümen kuruldu. Şehirdeki bu karışık durum, Türklerin bir kısmının şehri terk ederek iç bölgelere çekilmesine neden oldu. 

1917 yılında Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin başlaması üzerine Rusya, savaştan çekildi. Rusya’da kurulan yeni yönetim, Osmanlı Hükümeti ile Erzincan Ateşkes Anlaşması (8 Aralık 1917)’nı imzalayarak Doğu Anadolu ve Trabzon’daki birliklerini geri çekme kararı aldı. Rus kuvvetlerinin işgal ettikleri Anadolu topraklarından çekilmeye başlamasıyla bölgedeki Rum tümeni de dağıldı. Rusların çekilmesiyle Osmanlı Hükümeti bölgede yeniden idareyi ele aldı. Böylece Rus işgali sırasında iyice açığa çıkan Pontusçuluk hareketi gizli 
olarak yürütülmeye başlandı. Ancak Ruslar işgal ettikleri Anadolu topraklarını boşaltınca bu sefer bölgede Ermenilerin mezalimi başladı. 

Güvenliği sağlamak üzere harekete geçen 3. Kafkas Ordusu, doğudan Trabzon’a kadar ilerledi. Bu harekât sırasında saldırgan Rumların büyük bir bölümü, Trabzon’u terk etti. 

Türk Kafkas Ordusunun harekâtı sırasında Ermeniler yöreden çekilmişti. Ancak geride kalan Rumlar hâlâ ayrılıkçı çete faaliyetlerine devam ediyorlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ruslardan yardım gören Pontusçu Rumlar, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, bu kez de İtilaf Devletlerinin desteğini aldılar. Böylece Yunanistan’ın Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kendisine bağlı 
bir Pontus Devleti kurmaya çalışması ile başlayan, İngiliz ve Fransızların da desteğiyle yapay olarak yaratılan Pontus Sorunu, bölgede yer yer ayaklanmaya dönüştü. Pontusçu Rumlar, saldırgan bir tutum izleyerek Karadeniz kıyılarında, özellikle Samsun ve Amasya yörelerinde silahlı saldırılarda bulundular. Karadeniz kıyıları ile iç kesimlerdeki kasaba ve köylerde bulunan Rum halkı, Mondros 
Ateşkes Anlaşması gereğince bölgeye serbestçe girip çıkan Yunan savaş ve ticaret gemileri aracılığı ile Yunanistan’dan gönderilen silah ve malzemeyi kolayca alabilmekteydi. Ayrıca bölgeden çekilen Rusların bıraktığı silah ve malzeme de Rumların eline geçmişti. İngilizler de bölgeye silah ve cephane sokmaktaydılar. Bu nedenle Rumlar, tamamen silahlanmışlardı. Yunanistan’dan özel olarak gelen subaylar tarafından eğitilen çeteler, etkinlik alanlarını daha da genişlettiler. Özellikle İngiliz birliklerinin Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 
7. maddesine dayanarak Samsun ve Merzifon’u işgal etmesi, Pontus çetelerinin cesaretlerini artırdı. Zaten İngiliz işgallerinin amacı da Samsun dolaylarında bir Pontus Devleti kurulması için çete faaliyetlerini teşvik etmek, böylece Türk vatanının parçalanmasını hızlandırmaktı. 

Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra İtilaf Devletlerinin katılımıyla 18 Ocak 1919’da toplanan Paris Barış Konferansı’nda, Türkiye üzerindeki düşüncelerini gerçekleştirmeye çalışan devletler azınlık durumundaki toplulukları, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiler. Paris Barış Konferansı’ndan isteklerde bulunan devletlerden biri de Yunanistan’dı. “Megali İdea” (Büyük Ülkü) 
olarak adlandırılan Büyük Yunanistan’ı gerçekleştirme düşüncesinde olan Yunanlılar, tüm Ege Adaları’nı, İstanbul’u, Trakya’yı ve Pontus olarak adlandırdıkları Doğu Karadeniz kıyılarını, Yunanistan’a bağlamayı düşünüyorlardı. Bu amaçla Yunan Başbakanı Venizelos, Paris Barış Konferansı’na sunduğu muhtırada Trakya, Batı Anadolu, Adalar ve Doğu Karadeniz bölgelerinin Yunanistan’a bırakılmasını istiyordu. Yunanlıların bu istekleri, konferansta en etkili devlet konumunda olan İngiltere tarafından da desteklenmekteydi. 
Çünkü İngiltere, Akdeniz’deki ticaret ve sömürge yollarının güvenliğinin Yunanistan’la sağlanacağına inanıyordu. Yunan isteklerinin sunulmasından sonra, bunların barış konferansında savunulması işini üstlenen Venizelos, isteklerini Wilson İlkelerinin 12. maddesine, “ Her toplumun kendi geleceğini kendisinin saptaması ” demek olan self-determination kuralına dayandırmaya çalışmıştı. Ancak isteklerinin aşırı bulunacağını düşünerek Trakya, İstanbul, Pontus ve Oniki Ada konularında ısrar etmemeyi uygun bulmuş, isteklerini Batı Anadolu ile İzmir yöresinde yoğunlaştırmıştı. 

Paris Barış Konferansı’nın devam ettiği günlerde Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumlar, Pontus Devleti kurmak için yoğun diplomatik faaliyet gösteriyor ve propaganda çalışmaları yapıyorlardı. Bu bölgedeki PontusKomitesi daha önce almış olduğu “Rum Karadeniz Cumhuriyeti” devleti kurma kararını da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’nin onayına sunmuştu. Bunun yanı sıra komite üyeleri, İstanbul’da Pontus adlı Rumca bir gazetenin yayımına başlamışlardı. Gazete, daha ilk sayısında Trabzon’da bir Rum Cumhuriyeti kurulmasına çalışacağını açıklamıştı. Ayrıca Rumlar, Pontus dedikleri 
bölgede egemenlik kurmak ve etnik çoğunluğu sağlayabilmek amacıyla Güney Rusya ve Kafkaslardaki Rumları gemilerle buraya taşıyorlardı. 

Trabzon metropoliti Hrisantos’un bildirdiğine göre, 1919 Mayısı sonlarına kadar 250.000 Rum, bölgeye taşınmıştı. Bu yeni göçmenlerden de yararlanılarak silahlı çeteler oluşturmuşlar, bölgede can ve mal güvenliğinin kalmadığı izlenimini yaratmak için de Türklerin oturdukları yerlere saldırmaya başlamışlardı. Ayrıca Hrisantos, Paris Barış Konferansı’na gönderdiği raporunda Türklerin Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumlara yaptıkları sözde zulümlerden de söz etmiş, özerk bir Pontus Devleti’nin kurulması ile ilgili istek ve önerilerde bulunmuştu. Bu istekler, İtilaf Devletleri tarafından ciddiye alınmadı. Sonuçta Hrisantos, Pontus Devleti kurulması için Avrupa’dan beklediği desteği bulamadı. 

Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ayrılıkçı Ortodoks çeteleri ile Ermeniler arasında da iş birliği kurulmuştu. Ermeni patriği Zaven Efendi, bir yandan Ermenilerin yaşadıkları yerlerde can ve mal güvenliğinin sağlanamadığını ileri sürerek, İtilaf Devletlerini Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesi gereğince buraları işgale yöneltmeye çalışırken, öte yandan da Rumlarla anlaşıp Osmanlı yönetimine karşı bir Rum-Ermeni Birliği Komitesi oluşturmuştu. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan önce de Cenevre’de “Türkiye’de Zulme Uğramış Milletler Birliği”nin kurulmasıyla bu iş birliği başlamıştı. Ermeni patriği Zaven Efendi, İstanbul Rum Patrikhanesi’nde kurulmuş olan Mavri Mira heyeti ile görüş birliği içinde çalışıyordu. Kısa sürede her iki taraf arasında iş birliği oluşmuştu. Rum basını Rumların göç ettirilmesinden söz ederken, aynı zamanda sözde Ermeni katliamı ve tehcirini 
de eklemeyi unutmuyordu. Ermeni ve Rumlararasındaki iş birliği uzun sürmedi. Londra Konferansı’nda Ermenilerin Trabzon’dan Tirebolu’ya kadar olan bölgeyi istemeleri üzerine Rum ve Ermeni basını ayrıldı. Patrikhaneler arasındaki iş birliği de bozuldu. Ermeni komiteleri ile Pontusçu ayırıcılıkçı çetelerin çıkarları çatışma noktasına gelince ayrılıklar başladı. Çünkü her iki çete gruplarının Trabzon ve çevresi üzerinde emelleri vardı. Kurtuluş Savaşı sırasında Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ayrılıkçı Ortodoks çetelerinin temel amacı; Pontus Devleti adı ile yeni bir devlet kurmak, Yunanistan’ın yayılma alanını ve sınırlarını genişletmek, çete faaliyetleri ile halkı silah kullanarak susturmak ve bölgeden göçe zorlamaktı. Göçler sonunda boşaltılan yerleşim yerlerine göçmen olarak getirilen Rumlar yerleştirilecek, böylece nüfus çoğunluğu sağlanacak ve bölgede kurulacak Pontus Devleti ile İtilaf Devletlerinin Anadolu’da nüfuz alanı 
elde etmesine olanak sağlanacaktı. Yunanlılar da Ege’nin iki kıyısını birleştirerek Bizans’ı yeniden kuracaktı. Böylece Büyük Ülkü gerçekleşmiş 
olacaktı.12 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder