BAĞIMSIZLIK SONRASI
ERMENİSTAN-RUSYA İLİŞKİLERİ I - II
Hatem
CABBARLI*
I. Giriş
21 Aralık
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, yaklaşık 50 yıl devam eden
Soğuk Savaş’ın bitmesi, Avrasya coğrafyasında büyük jeopolitik, askeri ve
siyasi değişimlerin başlangıcı olmuştur. İki kutuplu sistemin çökmesi sonucunda
Sovyetler Birliği coğrafyasında yeni bağımsız cumhuriyetler kurulmuş, dünyanın
siyasi haritasında önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu değişiklikler sadece
coğrafi alanla sınırlı kalmamış, eski Sovyetler Birliği mekanında etnik ve
siyasal sorunların ortaya çıkmasına ve etnik zeminde silahlı çatışmaların
başlamasına neden olmuştur. Bu sorunların en yoğun yaşandığı bölgelerden biri
de Güney Kafkasya’dır. 1980’li yılların sonlarından itibaren bağımsızlık
mücadelesine başlayan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 1990’da
egemenliklerini, 1991’de ise bağımsızlıklarını ilan etmiştir.
Bu çalışmada bağımsızlık
sonrası (23 Eylül 1991) Ermenistan-Rusya arasındaki ekonomik, siyasi ve askeri
ilişkiler değerlendirilmiştir. Ermenistan’da 1980’li yılların sonlarından
itibaren başlayan bağımsızlık mücadelesinde Ermeni milliyetçiliği, 1990’lı
yılların başlarına kadar komünist ideoloji ve Rusya karşıtı görüşleri
benimsemişse de, bu tarihten itibaren yeniden Rusya ile işbirliğine önem
verilmiş ve Ermenistan, Rusya’nın Kafkasya’daki varlığını koruyan tek ülke
haline gelmiştir. Ermenistan’ın bağımsızlığının ilanından günümüze kadar, bütün
komşu devletlere karşı toprak iddiasında (Türkiye’nin doğu vilayetleri, Azerbaycan’ın
Dağlık Karabağ bölgesi, Gürcistan’ın Cevaheti bölgesi, İran’ın kuzeyi ve
Rusya’nın güneyi-Krasnodar bölgesi ‘Büyük Ermenistan’ olarak telakki
edilmektedir) bulunması ve yayılmacı politikası Rusya’nın bölgedeki siyasi,
ekonomik ve askeri etkinliğinin devamına neden olmuştur. Zira, yayılmacı
politika izlemeyi hedefleyen Ermenistan, sadece Rusya’nın desteği ile bu
politikasını yürütebilirdi. Nitekim 1990’lı yılların başlarından itibaren
gelişen olaylar bu iddiayı doğrular niteliktedir.
Bağımsızlığın ilanından sonra
ciddi ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarla karşılaşan Ermenistan, Rusya ile
olan ilişkilerini daha da geliştirmeye çalışmıştır. Rusya Federasyonu da
Kafkasya’da çıkarlarını savunan Ermenistan’ı ekonomik, siyasi ve askeri olarak
desteklemiştir.
Azerbaycan ve Gürcistan,
Rusya’nın askeri ve siyasi etki alanından kurtulmak için mücadeleye devam
ederek, uluslararası siyasi ve ekonomik sisteme entegre olmaya çalışırken,
Ermenistan tam karşıt bir politika izleyerek, bölgede Rusya’nın çıkarlarını
savunmuştur.
Bu çalışmada 1990’lı yıllar
sonrası Ermenistan-Rusya ilişkilerini değerlendirmeden önce, tarihi süreçte
Ermeni-Rus ilişkisi hakkında bilgi verilmiş, Ermenistan jeopolitiğinde
Rusya’nın yeri ve önemi ele alınmış, özellikle Sovyetler Birliği’nin
çözülmesinden sonra Güney Kafkasya’da etnik sorunlar ve bölgesel güvenliğin
sağlanması için yapılan girişimler incelenmiştir. Rusların Kafkasya’yı işgali
zamanı Ermenileri kullanması ve işbirliği yapması ve Rusya’nın Kafkasya
politikasında Ermenilere verilen önem değerlendirilmiş, 19. yüzyılın sonu ve
20. Yüzyılın başlarında bölgede yaşanan siyasi gelişmeler incelenmiştir.
Bağımsızlık sürecinde
Ermenistan-Rusya ilişkilerine değinildikten sonra, 1991-2003 yıllarında
iktidarda bulunan devlet başkanları Levon Ter-Petrosyan (1991-1998) ve Robert
Koçaryan[1]
(1998) dönemi olarak ikiye ayrılmış, bu dönemlerde Ermenistan ve Rusya
arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri işbirliğine açıklık getirilmiştir.
Rusya’nın 1993’ten itibaren uygulamaya koyduğu ‘yakın çevre’ politikasında
Ermenistan’ın Rusya için arz ettiği önem vurgulanmıştır. Son olarak iki ülke
arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri incelenmiş, 1990’lşı yılların
başlarından itibaren Ermeni diasporasının örgütlenme sürecine açıklık
getirilmiş, Rusya’nın sosyal-siyasi hayatında ki rolü araştırılmış ve Karabağ
Savaşı’nda Rusya’nın Ermenistan’a verdiği siyasi, askeri ve ekonomik destek
değerlendirilmiştir.
II. Tarihi Süreçte
Ermeni-Rus İlişkileri
Ermenilerin Rusya ile ilişkilerini
inceleyen Ermeni araştırmacılar, 10-11. yüzyıllardan başlayarak Ermenilerin
Kiev Rusya’sına göç ettiklerini, özellikle 11. yüzyılın sonlarından itibaren
Kiev Rusya’sı ve güney devletler arasında ticari ilişkilerin kurulmasında
Ermeni tüccarların önemini vurgulamaktadırlar. Güneyde-İran ve Kafkasya’da
yaşayan Ermeniler 13. yüzyılın başlarından itibaren Rusya’nın güney bölgeleri
ile ticaret ilişkilerini kurmuş ve bu bölgeye yerleşmeye başlamışlardır. 13.
yüzyılın ortalarından başlayarak güney bölgelerde özellikle, Lvov’da Ermeni mahalleleri
kurulmaya başlamıştır. 13. yüzyılda Kırım’da yaşayan Ermenilerin birçoğu
Rusya’nın güneyinde bulunan Yazloviç kasabasına yerleşmiştir. Ermeniler burada
Aziz Bogorodiçı kilisesini, daha sonra Balagoveşenya Saat Kulesini ve Aziz
Grigor Manastırını inşa etmiştir. Yazloveç Ermenilerine tanınan haklara göre,
onlara toprak sahibi olmalarına, ev inşa etmelerine, zanaatkarlıkla
uğraşmalarına izin verilmiştir. Onların yerel mahkemelerden bağımsız kendi
mahkemeleri de olmuştur.
14. yüzyılda Kiev Ermeni cemaati
Ukrayna’yı yöneten Letonya Prensliği’nden ayrıcalık almış ve aynı yüzyılda
Ermeniler Moskova’ya yerleşmeye başlamıştır. Ermeniler 14. yüzyılın
ortalarında, Lvov’da kilise inşa etmek için izin almıştır. Rusya’da yaşayan
Katoliklere böyle bir imkânın tanınmamasına rağmen, Ermeniler bu hakkı
alabilmiştir. Askeri yükümlülük taşımayan Ermeniler ticarete olan yakınlıkları[2] nedeniyle yaşadıkları bölgelerin ticareti hayatında
birtakım başarılar elde etmiştir. 14. yüzyıldan itibaren Moskova’nın siyasi
açıdan önem kazanması ve merkezi Rus devletinin kurulması, Moskova’nın
güneydeki devletlerle yaptığı ticaretin gelişmesine imkân sağlamıştır. Ermeni
tüccarlar Volga nehri boyunca Moskova’ya kadar giderek ticaret ilişkilerini
devam etmiştir.
Moskova ticaretinde, sadece Kırım’dan gelen
tüccarlar değil, aynı zamanda Kafı’dan (Feodosiya) gelen tüccarlar da etkili
olmuştur. Bu tüccarlar arasında Kırım, Povoljye, ve Kafkasyalı Ermeniler de
olmuş ve onlar zamanla Moskova’ya yerleşmeye başlamıştır. 14. yüzyılın ortalarından
başlayarak Moskova panayırlarında Ermeni tüccarların ‘ticaret evleri’
kurulmuştur.[3]
15. yüzyılın ortalarında Letonya Prensi 4.
Kazimir’in Ermenilere tanıdığı ayrıcalık şartlarına göre kendi evlerinin
olmasına, zanaat ve ticaretle uğraşmalarına imkan sağlanmıştır. Ermeni
cemaatine iç yönetim hakkı tanınmış ve Ermenilerin kendi piskoposu ve mühürleri
olmasına izin verilmiştir.[4]
16. yüzyılın ortalarında Volga nehri havzasının Rusların
eline geçmesi, Rusların Hazar sahilleri ve Kafkasya’ya açılmaları, Hazar
havzası, Orta Asya ve İran’la doğrudan temasta bulunmaları, bölgedeki siyasi
güç dağılımını değiştirmiştir. Bunun bir sonucu olarak Rusya’nın güney ülkeleri
ile ticaretinde büyük bir gelişme yaşanmıştır. 17. yüzyıl sonlarında kapitalist
ekonominin geliştiği bir dönemde Rusya’da Ermenilerin ekonomik alanda
ağırlıkları hissedilmeye başlanmıştır.
İran’ın dış ticaretini kontrol altında tutan Nor Cugi şehri
Ermeni tüccarları, özellikle ipek ticaretini tekellerine almış, Asya ve
Avrupa’da büyük bir pazara sahip olmuştur. Ancak Avrupa ekonomisinin, özellikle
de İngiliz ekonomisinin gelişmesi üzerine Ermeni tüccarların Avrupa
pazarlarındaki rekabet güçlerinin zayıf kalması onları Rusya’ya yöneltmiştir.
Ermeni tüccarlar Rusya’nın ekonomik hayatında yer edindikten sonra
kendilerine bazı ayrıcalıklar almaya çalışmıştır. Cugi tüccarı Hoca Zakhar
Sagradyan 1659’da elmas ve başka değerli hediyelerle Rusya’ya giderek
Ermenilere sağlanacak kolaylıkların şartlarını görüşmüş ve 1667’de bu konuda
bir anlaşma imzalanmıştır. Rusya’nın Ermenilere sağladığı kolaylık sonucunda
Ermeni tüccarlara sadece beş kuruş vergi yükümlülüğü getirilmiştir.[5]
Rusya’nın
Ermeni tüccarlara tanıdığı bu kolaylık, Kafkasya ve İran’da ticaretle uğraşan
Ermenilerin Astrahan’a toplanmalarına ve ticaretin gelişmesine de yardımcı
olmuştur.
Rusya’nın Kafkasya politikasındaki başlıca amacı, Osmanlı
İmparatorluğu’na karşı Avrupa’dan müttefikler aramak, bu müttefiklerin arasına
İran’ı da alabilmek ve Kafkasya’da Hıristiyan halklar üzerinde daha etkili olarak
onları kazanmak olmuştur. 1695’te 1. Petro, Safevi Şahına mektup yazarak ipek ticaretini kontrol
eden Ermeni tüccarlara kolaylık sağlanmasını istemiştir. 22 Mart 1711 tarihli
kararname ile Ermenilerin Rusya ile ticaret yapmalarına daha geniş imkânlar
sağlamıştır. Ermeniler sınırda değil, Moskova’ya vardıkları zaman vergi
ödüyorlardı. Bu imtiyazla ilk defa olarak sadece Ermenilere vergi ödemeden
ülkeden mücevher çıkarma müsaadesi verilmiştir.[6]
Rusya, Ermenileri sadece ekonomik
açıdan desteklemiyordu. Onlara her zaman bağımsızlıklarını elde etmelerinde ve
devlet kurmalarında yardım edebileceklerini bildirmiştir. Ermeni meselesini
Çar’la görüşen İsrael Ori’nin planına göre, Ermeni halkının bağımsızlığını
kazanmasında Rusya’dan destek alınacak, Ermeni silahlı birlikleri
oluşturulacaktı. Ori, 1. Petro’dan Astrahan’da bir Ermeni alayı kurmak için
izin istemiştir. Petro, bu planı desteklediğini bildirse de Hazar havzasına ve
Kafkasya’da yerleşemedikleri için Ermenilere vaat ettikleri projeleri hayata
geçirememiştir.
17 Eylül 1746 tarihli bir başka
kararname ile Astrahan’da yaşayan ve ticaretle uğraşan Ermeniler bazı
vergilerden muaf tutulmuştur. Onlardan sadece askeri vergi alınmıştır.
Kararname gereğince yabancılara kendi mahkemelerini kurma yetkisi de verilmiştir.
Bu ise yabancılara sadece kendi mahkemelerini oluşturmak değil, aynı zamanda iç
yönetim hakkını veriyordu. Böylece, Astrahan’da milli Ermeni kolonisi oluşumu
süreci tamamlanmış, Rusya’daki Ermeni cemaatinin milli Ermeni kolonisi olma
sıfatlarının hepsine sahip olmuştur.[7]
Ermeni tüccarların yoğun olduğu
Kizlyar Kalesi, özellikle İran, Türkiye, Astrahan ve Kafkasya’dan gelen
Ermenilerin toplandığı bir merkez olmuştur. Burada yaşayan Ermeniler genellikle
dokumacılık, boyacılık, kuyumculuk ve meyvecilikle uğraşmıştır. Şarap ve konyak
üretimi de Ermenilerin kontrolünde olmuştur. 1746 tarihli kararnamede verilen
ayrıcalıklardan Kizlyar Ermenileri de yararlanmıştır. Ancak kendi mahkemelerini
kuramamış ve Astrahan Ermeni mahkemesi tarafından yargılanmışlardır. Bu durum
18. yüzyılın sonlarına kadar böyle devam etmiştir.
Bazı Ermeni kaynaklarında 1708’den
itibaren Ermenilerin Petersburg’a geldikleri bildirilmiştir.[8] Petersburg Ermenileri genellikle ticaret ve
boyacılıkla meşgul olmuştur. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Petersburg
Ermenileri kendi aralarında örgütlenmeye başlamıştır.
Rusya’da yaşayan Ermeniler artık
sadece ticaretle uğraşmıyor, üniversitelerde tahsil yapıyor ve öğretim elemanı
olarak çalışıyordu. 1842’de Kazan üniversitesinde, 1849’da ise Petersburg
üniversitesinde Ermeni dili ve edebiyatı fakültesi açılmıştır. Ermeniler
kendilerini daha iyi tanıtmak, burada yaşayan Ermenilerin birliği ve
beraberliğini korumak amacıyla kendi kitap ve dergilerini yayınlamaya
başlamıştır. 1863’te Yusis (Kuzey),
edebiyat ve sanat dergisi Araks, 1903-1904’te Banber Grakanutyun yev Arvest
(Edebiyat ve Sanat Haberleri), Arçunker (Göz yaşı) ve Sapriç (Kuaför) mizah
gazeteleri yayınlanmıştır.
Kafkasya’yı işgal etmeye çalışan
Rusları kendilerinin kurtarıcısı olarak karşılayan Ermeniler, gönüllülerden
oluşan silahlı birlikler kurarak Rus ordusu ile birlikte İran ve Osmanlıya
karşı savaşmıştır.[9] Kafkasya’nın işgal edilmesinden sonra, Çarlık
Rusya’nın güney sınırlarının güvenliğini sağlamak için Kafkasya Ordusu Baş
Kumandanı General Paskeeviç, Aras sahili boyu, Pembek-Şoragel’e ve Gökçe gölü
sahiline Rusları yerleştirmek için 5 Ocak 1829’da Çar’a mektup yazarak izin
istemiştir.[10] Ancak daha sonra bu plan hayata geçirilmemiş, Erivan Hanlığı işgal edildikten sonra burada
Ermeni nüfusunu artırmak ve Rusya’nın güney sınırlarında Ermenilerden oluşan
bir tampon bölge oluşturmak amacıyla, Osmanlı topraklarından ve İran’da yaşayan
Ermeniler Erivan Hanlığı ve komşu bölgelere zorla göç ettirmiştir.[11]
20. yüzyılın başlarına kadar Kafkasya,
Çarlık Rusya’sı tarafından yönetilmiştir. Ancak özellikle 1905’ten itibaren
Rusya’da Bolşevik hareketinin güçlenmesi, Ekim 1917 Bolşevik İhtilali ve
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya
Kafkasya’dan geri çekilmeye başlamıştır. 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Anlaşması
imzalanana kadar Rusya’nın Kafkasya’daki
varlığı devam etmiş ve daha sonra anlaşma şartları gereğince Rusya, Birinci
Dünya Savaşı’ndan çekilmiş ve
Kafkasya’daki ordusunu da geri çağırmıştır.
DEVAM EDECEK....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder