21 Ocak 2017 Cumartesi

ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler, BÖLÜM 2





ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler, BÖLÜM 2



ASALA’nın Özellikleri
ASALA’nın tutum ve davranışlarına genel olarak bakıldığında tam bir terörü yansıtmaktadır. Yönetimin bütün kademelerinde, terör ve uygulamada terör bu örgütün simgesi sayılmaktaydı. Liderler, birbirlerini öldürüyor, beğenmediklerini tasfiye ediyorlar, öldürtüyorlardı. Bunun dışında, her terör timi sanki yeni bir Ermeni örgütü gibi dünya kamuoyuna tanıtılmak isteniyor, bu yolda her türlü propaganda yapılıyordu. Cinayetleri çeşitli, ismi yeni duyulan örgütler üstleniyordu .
1975 yılında kurulan ASALA’nın politik gelişmeleri iki safhada etkin bir durum almıştır. 1979 yılında Paris Ermeni Konferansı sırasında sağladığı yeni güçlerle kuvvetlenmiş ve 1983 yılında ikiye bölünmüştür. ASALA kurucularından Agop Tarakçıyan, bu terör örgütünün ilk eylemini 16.2.1976 tarihinde Beyrut Türk Büyükelçiliği Başkatibi Oktay Cerit’i öldürmekle gerçekleştirmiştir. 1979 yılına kadar, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışmalara karısan lider Agopyan yaralanmıştır. 1979 yılında Paris’te toplanan Ermeni Konferansı sırasında, Fransa’daki Ermeni teröristlerle
irtibat kurulmuş ve örgüte yeni elemanlar katılmıştır. Bunların içerisinde en ünlüleri Alex Yenikomsiyan ve Monte Melkiyan’dır. 1981 yılında birçok terör olaylarını bu yeni gruplar gerçekleştirmiştir. ASALA, bir taraftan İsviçre’yi, diğer taraftan Fransa’yı tehdit etmeye başlamış, Fransa’daki Yeni Ermeni Direniş Örgütünün Kanada’daki Azad Hayve İngiltere’deki Gaitzer gruplarının ASALA’ya katıldıklarını ilan etmiştir. Terörün büyük bir etkinlik ve yaygınlıkla devam ettiği bu yıllar içinde merkez kadrosunda ihtilaflar başlamış ve özellikle ASALA’nın masum insanlara da yönelmiş terör eylemleri, çeşitli kamuoylarında tepkiler nedeniyle durumlarını sarsmıştır. İsrail’in Lübnan’ı işgaliyle ASALA yöneticileri, Filistinlilerle birlikte Lübnan’ı terk etmek zorunda kalmış ve örgüt Temmuz 1983 tarihinde ise ikiye bölünmüştür. Agop Agopyan Grubu: Yunanistan ve Ortadoğu’ya yerleşmiştir. Türk ve yabancı, masum kadın ve çocuk ayırımı yapmadan teröre devam etmiş, Orly katliamı gerçekleştirmiş ve saldırılarını sürdürmüştür. Bölünmeden sonra, 2. grup Batı Avrupa’da, ASALA Devrimci Hareketi ismini almıştır. Daha ılımlı ve terörde sadece Türk hedefleri esas alan bir tutum izlemiştir. Bu hareketin liderlerinden biri, Monte Melkonyan diğeri Ara Toranyan’dır. Toranyan, Paris merkezli Ermeni Ulusal Hareketi adlı grubun liderliğini yapıyordu. Bu grup, Orly saldırısını tamamen Faşist bir saldırı olarak nitelemiştir.
LeRRMLpFT90
Melkonyan ise Ermeni mücadelesinin siyasi zeminini oluşturmayı amaçladığını ve mücadelelerinin Ermenileri harekete geçirmek, Türkiye’ye karşı harekete geçmiş diğer güçlerle işbirliğinde bulunmak seklinde iki yönü bulunduğunu ifade etmekteydi. İran doğumlu Melkoyan, ikinci aşamada ittifaklar kurma stratejisini ileri sürmüş, diğer taraftan Agopyan da faaliyetlerini devam ettirmiştir. İzlediği politikalar gereği ASALA’nın amaçları, üç yönlü bir destek sağlamaktadır:
1) Sovyetler – Doğu Bloğu ve Sosyalist ülkeler desteği,
2) Jeopolitik beklentileri bakımından, Türkiye’yi dış ve iç tehdit ve terörle yıpratmayı politikalarının esası sayan Yunanistan, Suriye gibi ülkelerin desteği,
3) Komünist partilerden, dolaylı olarak Hınçak Ermeni terör örgütünden ve sempatizanlarından, karşı görüşlere sahip bulunsalar da Ermeni kiliselerinden sağlanan desteklerdir.
ASALA’nın ilişkileri ise, uyguladıkları stratejiye paralel olarak Türkiye için tehdit ve terörü doğrudan veya dolaylı şekilde uygulamaya çalışan Ermeniler dışı terör örgütlerine öncelik verilmek üzere düzenlenmiştir. Bunlar 1975 -1980 dönemi içinde Filistin Kurtuluş Örgütü, Komünist partileri eylem grupları ve bazı devletlerin gizli örgütleridir. 1980 yılında Nisan ayında Sidon/Lübnan’da yapılan PKK ile ortak eylem anlaşmasıyla, ASALA ilişkilerini genişletmiştir . Bu yolla, aynı amaçları ve benzer yapı/görüşleri paylaşan ASALA ve PKK arasında görüş ve eylem birliği kurulmuştur. 1983 yılından sonra başlayan evrede ise ASALA ilişkileri Monte Melkonyan’ın stratejisine uygun şekilde gelişmiş, Türkiye içinde terörün uygulanmasına ağırlık verilerek, bu stratejiyi doğrudan veya dolaylı şekilde eylemleştirecek imkan ve kabiliyette bulunan her örgütle ilişkiler kurulması esas alınmıştır. Bunların başında yine PKK ve benzeri kuruluşlar ile TKP ve diğer komünist örgütler gelmektedir. ASALA’nın en önemli ve resmi yayın organı Hayastan’dır. Ayrıca, Hay-Baykar – Armenia – Londra’da yayınlanan Kaytzer adlı dergiler de yayın organlarının başında gelmektedir. ASALA ilk radyo yayınına 1981’de Beyrut’ta başlamış, Lübnanlı Ermenilerin Sesi adı altında günde bir saatlik yayınlar yapmıştır. Bunların dışında ilişkili olduğu ülkelerin haberleşme araçları ve kamu iletişim sistemleri de ASALA’ya yayın yönünden destek sağlamıştır .
ASALA’nın temel stratejisi, dünyadaki ilerici Ermeni hareketlerini bir noktada (Lübnan’da) toplamak ve bir merkezden yönlendirmektir. Kısaca, ilerici Ermeniler ASALA çatısı altında birleşecek ve ASALA Halk Hareketini başlatacaktır. Bu suretle, Ermenilerin ilerici güçleri, birbirleriyle resmi işbirliğine girebilecekler ve güçlerini birleştirebileceklerdir .
ASALA stratejisinin bu bölümünü 1981 yazında, dünyadaki tüm ilerici Ermenileri Lübnan’da toplantıya çağırmakla uygulamaya çalışmıştır. Stratejinin ikinci bir aşaması da, bu güç birliğinin sosyalist hükümetlerinde yardımıyla terörü yayarak, savaş dönemini başlatmasıdır. Ermeni terörü, Ortadoğu’daki kurtuluş mücadelelerinin bir parçasıdır ve Türkiye’nin bütünlüğüne yönelmiş her hareketle bütünleşebilir. Bu stratejinin sonucu olarak yukarıda da belirtildiği üzere ASALA-PKK işbirliği meydana gelmiştir .
ASALA’nın Faaliyetleri
ASALA aldığı destek ve işbirliği ile yurtiçi ve yurtdışında birçok kanlı eylem gerçekleştirmiştir. Her ne kadar verilen rakamlar kaynaklara göre değişik ise de yetkililere göre 1973-1984 arası Ermeni teröristleri 34 Türk diplomatını ve yakınını katletmiş ve ateş hatları içinde olmaktan başka hiçbir suçu olmayan 300 kişiyi yaralamıştır. ASALA tarafından yurtiçinde gerçekleştirilen eylemlerden bazıları aşağıda sunulmuştur:
29 Mayıs 1977’de İstanbul Yeşilköy Havaalanı’na ve Sirkeci garına patlayıcı madde atılması (4 ölü ve 31 kişi yaralı, saldırıları Aşırı Ermeni Hareketleri Örgütü üstlenmiştir).7 Ağustos 1982’de 3 Ermeni teröristin, Ankara Esenboğa Havaalanına silahlı, bombalı saldırı düzenlemesi ve katliam yapması (Otomatik silahlarla ve bombalarla orada bulunanlara saldıran teröristler, 3’ü emniyet görevlisi olan toplam 9 kişiyi öldürdüler ve 72 kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terörist yakalanmıştır)16 Haziran 1983’de Kapalı Çarşı’daki bombalama eylemleri (2 ölü, 21 yaralı), 3 Eylül 1984’de Topkapı Sarayı yakınlarında bir araca yerleştirilmek istenilen bombanın erken patlaması sonucu, eylem yapmak için İstanbul’a gelen ASALA militanı iki Lübnanlı Ermeni’nin ölümü . Bu eylemlerden bir kısmı ve aşağıdaki tabloda sunulmuştur.
Eylem Tarihi                      Eylem Yeri
22 Ekim 1975                       Viyana
24 Ekim 1975                       Paris
16 Şubat 1975                     Beyrut
29 Mayıs 1977                  İstanbul
9 Haziran 1977                  Roma
2 Haziran 1978                  Madrid
12 Ekim 1979                      Lahey
22 Aralık 1979                      Paris
31 Temmuz 1980               Atina
17 Aralık 1980                   Sidney
4 Mart 1981                        Paris
9 Haziran 1981               Cenevre
24 Eylül 1981                    Paris
28 Ocak 1982            Los Angeles
8 Nisan 1982                   Ottowa
4 Mayıs 1982                  Boston
7 Haziran 1982              Lizbon
7 Ağustos 1982 Esenboğa Havaalanı
27 Ağustos 1982         Ottowa
9 Eylül 1982                Burgaz
9 Mart 1983                Belgrat
16 Haziran 1983        İstanbul
14 Temmuz 1983      Brüksel
15 Temmuz 1983        Paris
27 Temmuz 1983       Lizbon
30 Nisan 1984           Tahran
21 Haziran 1984        Viyana
ASALA ağırlıklı Ermeni terörizminin 1973 ile Mart 1984 dönemi arasında takip ettiği seyir şöyledir. Coğrafi olarak terörist eylemler 4 değişik kıtada oluşmuştur: Kuzey Amerika, Asya, Avustralya ve büyük bir çoğunluğu Batı Avrupa. Toplam sayısı 182 olan eylemlerin ülkelere göre dağılımı aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Ülke                   Eylem Sayısı                       Ülke              Eylem Sayısı
Fransa                       37                              Kanada                      4
İsviçre                       25                            Yunanistan                    4
İtalya                        20                              Batı Almanya                4
Lübnan                    17                               Hollanda                      2
ABD                         15                                Portekiz                      2
Türkiye                   13                            Avusturya                      1
İspanya                  11                            Avustralya                      1
Irak                         1                                  İran                           7
SSCB                      1                                Belçika                         6
İngiltere                5                           Bulgaristan                       1
Danimarka          4                           Yugoslavya                        1

ASALA’nın İlişkileri ve İşbirlikleri
ASALA’nın ortaya çıkısı, kuruluşu ve eylemleri göz önüne alındığında birçok ülke ve örgütle ilişkisinin ve işbirliğinin olduğu görülmektedir. Bu ilişkiler aşağıda ayrı ayrı incelenmektedir.
ASALA – Rusya İlişkisi
monte-melkonian-48
1945 Haziran’ında Sovyetler Birliği, Türklerin Mihver devletlerine savaş açmasından sonra, 1925 tarihli Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını bitirerek Türkiye’den toprak talebinde bulunmuş ve Türkiye ile yeni bir anlaşma imzalamak için iki şart öne sürmüştür:
1) Kars ve Ardahan’ın kendilerine verilmesi,
2) Boğazlar’da Sovyetler Birliği’ne üs sağlanması . Bu isteklerin hemen ardından da Türkiye’ye karşı büyük bir propaganda ve tahrik kampanyasına girişmişlerdir.
Sovyetler Birliği’ndeki Ermeniler için Kars ve Ardahan’ın ilhakının milli bir dava olduğu görüşünü yayan Sovyet ajanları, dünyanın her tarafında Ermeni Komiteleri kurmaya başlamışlardır. Türkiye’nin Dışişleri Bakanı olan Feridun Cemal Erkin’e göre Sovyetler, İstanbul Başkonsolosluğu vasıtasıyla, Sovyetler Birliği’nin Ermeni kökenli tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiş, fakat Türkiye’nin manevrasıyla bu çabalar boşa çıkmıştır. Sovyetler Birliği Türkiye’yi NATO’dan ayırmak için hassas bir politika izlemeyi tercih etmişti. Sovyetlerin bu amacına ulaşmak için ASALA’yı aracı olarak kullandığı birçok Türk tarafından sezilmişti. Prof. Yalçın söyle demektedir: “Aynı toprak talepleri bu sefer Sovyetlerce desteklenen teröristler tarafından tekrarlanmaktadır… yani bunu açıkça belirten Ermeni teröristleri, ASALA’yı kastediyorum.
Paul Henze, ABD’de yayınlanan The Fletcher Forum adlı derginin Yaz 1985 sayısındaki Terörizmle Mücadele adlı makalesinin Ermeni terörizmi bölümünde söyle demektedir:
Modern Ermeni terörizmini destekleyenlerin asgari amacı;
1) Türkleri dünya kamuoyunun şiddetli kınamalarına yol açacak şekilde, Türkiye’de barış içinde yasayan küçük Ermeni topluluğundan öç almaya ve başka yerlerde yaşayan Ermenilere karşı, akılcı olmayan eylemlerde bulunmaya tahrik etmektir.
2) Türkiye’nin müttefikleriyle (NATO) olan ilişkilerini gerginleştirmektir. ASALA’nın en belirgin amacı ise; NATO’nun topraklarından bir parça koparıp Sovyetler Birliği’ne katmaktır .
Sovyetler Birliği’nin özellikle yumuşama dönemi diye bilinen 1970’lerde büyük terörist eylemlere girişen ajanları vasıtasıyla bölgede ve Türkiye’de karışıklık yaratmak için her türlü fırsatı kullandığını söylemek de mümkündür. Sovyetlerin, Türk terörist örgütlerine sağladığı destek yanında, Ermeni terörist örgütlerine de yardım etmesi, Türkiye’ye zor anlar yaşatmıştır. Ermeni örgütlerinin terörist faaliyetleri, Ermenistan’ın kurtulması için verilen mücadelenin bir parçası olarak tanıtılmıştır. Ermenilerin Türkiye’ye bir terör kampanyası başlatmak için 60 yıl beklemelerinin sebebi de belki budur. Sovyet Rusya’nın bu konu ile ilişkisi gayet açıktır. ASALA’nın yaptığı taleplere dikkat edildiğinde; KLM, Lufthansa ve Türk Hava Yolları’na karşı giriştiği üçlü saldırıdan sonra yayınladığı bildiride ASALA şöyle demektedir:
“Emperyalizm ve dünyadaki tüm uşakları ve kurumları kahramanlarımızın hedefleri olup, yok edileceklerini bilmelidirler. Öldürmeye ve yok etmeye devam edeceğiz, çünkü emperyalizmin
anladığı tek dil budur.”
Bu ise ASALA’nın Marksist-Leninist terörist bir örgüt olduğunu ve Rusya ile ilişkisinin bulunduğunu göstermektedir. Yukarıda nakledilen görüşlere ve bazı bilgilere dayanılarak Sovyetler Birliği’nin ASALA’yı desteklediğini rahatlıkla iddia etmek mümkündür. Ancak bu hususta kesin delil elde edilmesi mümkün değildir. Zaten gizli, totaliter bir hükümet tarafından düzenlenip, yalnızca KGB ve üst Sovyet hiyerarşisi tarafından bilinen, hiçbir iz bırakmayacak şekilde programlanmış bir iliksinin bundan daha iyi belgelenebilmesi de mümkün değildir. Bu konuda Paul Hemze, Çoğunluğu Lübnanlı Ermenilerin oluşturduğu genç grup, Türkiye’den bir parça toprak koparıp Sovyetlere katmak gibi büyük bir stratejik gayeyi, Sovyetlerin veya müttefiklerinin teşviki olmadan üstlenebilir mi? Bu Ermeniler öldürücü profesyonel yeteneklerini tecrübeli profesyoneller tarafından eğitilmeden geliştirmiş olabilirler mi? Böyle bir eğitim KGB’nin dışında gönüllü olarak nereden gelebilir? Gerekli para nereden gelebilir? demektedir .


****

ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler BÖLÜM 1



ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler, BÖLÜM 1




11 ARALIK 2015



ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler

Ermeni terör örgütlerinin amaçlarının ve bu amaçları gerçekleştirmek için izledikleri yol ve yöntemlerin tarih süreci içerisinde ve 1973–1985 yeni Ermeni terörü döneminde incelenmesi sonucunda, tamamının birer isyan ve terör örgütü olduğu görülmektedir. Bu örgütlerden en önemlisi, Türkiye’ye karşı birçok kanlı eylemi gerçekleştiren ve Ermeni meselesinin diri tutulmasında ve Ermeni milliyetçiliğinin hararetlendirilmesin de kilit bir role sahip olan ASALA’dır. Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia, Ermenice: Hayastani Azatagrut’yan Hay Gaghtni Banak ), Uluslararası Terör Hareketi’nin bir parçası olduklarını kabul eden, bu mücadelenin de ancak silahlı olarak gerçekleşeceğini ilan etmiş olan bir kuruluştur. ASALA, 20 Ocak 1975’te, Lübnan’da, muhtemelen Bekaa’da kurulmuştur . ASALA terör örgütü amaçlarını, işgal altında olduğunu iddia ettikleri Ermeni topraklarını kurtarmak; birleşik demokratik ve sosyalist bir Ermenistan kurmak; topraklarına döndüklerinde, Ermeni halkına en azından kendi kararını belirleme hakkının tanımasını sağlamak ve sözde katliamın tarihi bir gerçek olarak Türkiye tarafından kabulünü temin ettirerek, Türkiye’yi bu sebeple tazminat ödemeye mahkum etmek olarak bildirilerinde açıklamıştır.
ASALA sol görüşlü bir örgüttü ve Ermeni sorununa Marksist bir bakış açısından yaklaşmaktaydı. ASALA’nın kuruluşunu, Lübnan olaylarına bağlayan, Lübnan’daki Filistin Kurtuluşu örgütlerinin faaliyetleri içerisinde gören, onlardan esinlenerek ortaya çıktığını savunan görüşler olduğu gibi, birkaç Ermeni’nin bir araya gelerek kurduklarıyeni bir terör örgütü olduğu ve bu örgütün kısa zamanda dönemin en çarpıcı, en etkin terör olaylarını meydana getirdiğini iddia edenler de bulunmaktadır. Bütün bunlar,ASALA’nın kuruluşunu tam olarak açıklamaktan uzaktırlar. ASALA’nın bir örgüt olarak ortaya çıkması şartları bilinmeden ve doldurmuş olduğu boşluk yeterince açıklığa kavuşturulmadan mevcut tereddütler daha uzun zaman devam edecektir. ASALA kurulduğu dönemde George Habbas’ın FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, 1967’de kurulmuş Marksist nitelikli bir örgüt)’si ve FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü)’den geniş ölçüde lojistik destek ve eğitim almıştır. Lübnan’daki otorite boşluğu, ASALA’nın yaşama geçmesi açısından önemlidir. Habbas’a bağlı Filistinli gerillaların, El-Fetih ve Suriye istihbarat denetimindeki El-Saika gerillalarıyla birlikte 1970’li yıllarda Kırım’daki Simferepol Rus Askeri Akademisi’nde eğitildikleri, teorik eğitimlerinin ise KGB ve Sovyet askeri istihbarat örgütü GRU tarafından FKÖ Moskova temsilcisi Hikmet Abu Zaid gözetiminde verildiği hatırlanıldığında, ASALA’ya kuruluş aşamasında Moskova – Sam üzerinden Habbas aracılığıyla verilen desteğin önemi daha iyi anlaşılacaktır .
Ermenilere göre, organize Ermeni terörist kampanyası ilk olarak 1975 yılında başlatılmıştır. Arapça çıkan Al-Majallah gazetesinde yer alan bir röportajda ASALA temsilcilerinden biri, örgütünün giriştiği ilk eylemin, 1975 yılında Dünya Kiliseler Birliği’nin Ermenileri Amerika’ya göç etmeye teşvik eden Beyrut’taki bir bürosuna yapıldığını söylemiştir. 1980’de Beyrut’ta yayınlanan bildiride ASALA’nın Ermenistan’ı kurtarmak uğruna giriştiği devrimci hareketin 5. yılını kutladığı belirtilmektedir. Bu örgütün ilk terörist kampanyası 22 Ekim 1975’te Viyana’da Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Danis Tunalıgil’in öldürülmesi ile başlamaktadır. 24 Ekim 1975’te Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve makam şoförü Talip Şener öldürülür. Saldırıyı ASALA üstlenir.
Asala’nın Amaçları ve Hedefleri
Ermeni örgütlerinin genelinde mevcut olan 1915’te meydana gelen Zorunlu iskan olayının soykırım olarak algılanması ve bunun intikamının alınması fikri ASALA’da da bulunmaktadır. Ayrıca, bu sözde soykırım iddiasının uluslararası kamuoyunda kabul görmesi için şiddet ve terör eylemleri ile konuyu sürekli gündemde tutmayı amaçlamışlardır . ASALA, 1981 yılı sonunda açıkladığı siyasi programıyla amaçlarını ve hedeflerini dünya kamuoyuna yayınlamıştır. Buna göre, ASALA’nın amacı: Demokratik, sosyalist ve devrimci bir hükümetin önderliğinde birleşmiş bir Ermenistan’ın kurulmasıdır. Burada tanımlanan hükümetin neresi olduğu da açıkça anlaşılmaktadır. Sovyetler Birliği ve sosyalist devletlerden her türlü yardım istenilmekte ve Sovyet Ermenistan’ı halkın uzun savaşı için bir üs olarak kabul edilmektedir. Siyasi programda düşmanlar, iki grupta toplanmaktadır. Bunlardan birincisine “yerel gericiler” denilmektedir ki, bunlar ASALA karşısında yer alan veya yanında bulunmayan Ermenilerdir. Taşnak da bu grupta yer almaktadır. İkinci düşman grup ise, uluslar arası emperyalizmin desteklediği Türk emperyalizmi olarak gösterilmektedir. ASALA, Ermeni topraklarının(!) kurtarılması için temel yolun, devrimci şiddet eylemlerinden geçtiğini kabul ve ilan etmektedir. Programına göre; ASALA, üstün sınıfların hegemonyasını reddedenleri destekleyecek ve uluslararası devrimci hareket içinde koalisyonlar kurup güçlenmesine çalışılacaktır.
Bunun için şiddet ve terör vazgeçilmez yöntemdir .

ASALA’nın Örgüt Yapısı

2000px-ASALA_logo.svg
Gizlilik ilkesine çok önem veren terör örgütlerinden biri olan ASALA’nın kurucu ve lideri, Agop Agopyan olarak tanınmasına rağmen, gerçek adını örgütün üst düzey yöneticilerinin bile tam bilmediği, Vahram Vahramian, Mihran Mihrian, İran İrmian gibi takma adlar kullanan; yandaşlarınca Mücahit olarak da çağrılan (yardımcısı Mellonian tarafından bile gerçek adı bilinmeyen) muhtemelen Lübnan Ermenilerinden olan bir teröristtir. Örgütün yapısı, geleneksel Ermeni terör örgütleri modeline uygundur. Lübnan Merkez Komitesi, örgütün üst yönetimini üstlenmiştir . 
Örgüt, merkez komiteye bağlı komuta grupları biçiminde örgütlenmekte dir. Komuta merkezleri ise siyasi ve askeri merkezler olmak üzere iki ana bölüme ayrılmakta, siyasi merkezlerde çalışanlar ülke ve bölge sorumluları olarak görevlendirilmektedirler. Bölgeler komuta bölümlerine ayrılmakta, her bölümün önderi bölge sorumlusuna, bölge sorumlusu da piramidin en üst noktasında bulunan ülke sorumlusuna, ülke sorumlusu ise doğrudan merkez komiteye bağlı çalışmaktadır. Siyasi merkezlerde çalışanların, ASALA’nın örgütsel yapılanması içinde askeri; merkez ve askeri kanatla doğrudan ilişkisi bulunmamaktadır. Askeri merkezler de yine komuta gruplarına bölünmüşler ve doğrudan merkez komiteye bağlı hücreler biçiminde örgütlenmişlerdir. Hücreler genellikle iki veya dört kişiden oluşmaktadır. Hücreler, merkez komitenin bilgi ve isteği doğrultusunda bir ülkeye sızmakta; siyasi merkezlerle, merkez komitenin bilgi ve isteği doğrultusunda ilişki kurabilmektedirler. Bazen, aynı ülkeye birbirinden habersiz ve aynı eylem yapmak üzere birden fazla hücre de sevk edilebilmekte; ancak siyasi merkez eylemler konusunda önceden bilgilendirilmemektedir . Siyasi merkezler, propaganda çalışmalarında açık ve kapalı olmak üzere iki ayrı yol izlemekte; açık uygulamalarda siyasi merkez, kanuni sınırları içinde ve genellikle öğrencileri kullanarak, dergi, broşür, gazeteler yayınlamakta, toplantı, konferans, seminer ve yürüyüşler düzenlemektedirler. Ayrıca siyasi merkezler, kendi bulundukları ülkelerde, ideolojik yakınlığı olan örgütlerle açık veya kapalı ortak bir platform oluşturma; bulundukları ülkede kamuoyu oluşturmada yararlı olabilecek kişilerle (gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, tarihçiler, öğretim üyeleri, milletvekilleri), meslek kuruluşu temsilcileri, sendikacılar vb. ile birlik çalışması yapmaktadırlar. Siyasi merkezin bir başka görevi ise önemli eylem ve çalışmaları yapabilmek için mali finans kaynakları bulmaktır.
Askeri cenah, merkez komitenin belirlediği eylemleri gerçekleştirmek için, ya eylemden hemen önce eylemin yapılacağı ülkeye gitmekte ya da yeterli ve güvenli saklanma ve barınma yerleri varsa, daha önceden o ülkede eyleme hazır beklemektedirler. Fransa ve Yunanistan bu tür güvenilir ülkelerin başında gelmektedir. Buralarda örgüte ait daimi hücre evleri bulunmaktadır. Buralarda yapılacak eylemlerde, eylemin önderleri genellikle örgüt merkezinden gelmektedir. Barınma ve saklanma imkanı olmayan ülkelerde ise, vurucu timler, eylemi yaparak hemen geri dönmektedirler .
Asala’ya Bağlı Hücreler
Aşağıda isimleri sıralanan hücreler 1980–1981 döneminde Avrupa’nın değişik ülkelerinde Türk Dışişleri ve Türk kuruluşları gibi (THY vb.) yerlere yapılan eylemlerin
sorumluluklarını üstlenmişlerdir.
1) Şehit Refti Balian Komando Grubu,
2) Kara 24 Nisan Komando Timi,
3) Geourgen Yanikian Komando Grubu,
4) Yanikian ve Sasunian Komandoları,
5) Avrupa 21. Komando Grubu,
6) Ermeni Adalet Komitesi,
7) Antranig Pasa Komandoları,
8) Aleks Yenikomeshian Komando Grubu,
9) Shahan Natali İntihar Komando Timi,
10) Şehit Agop Darakcian Komando Timi,
11) Yeghid Kesisian İntihar Komando Timi,
12) 24 Eylül İntihar Komando Timi
ASALA’ya Bağlı Paravan Örgütler
ASALA, Ermeni davası ile ilgili olarak ne kadar ciddi olduklarını, dünya kamuoyu nezdinde sahip olunan desteğin boyutlarını mübalağa etmek ve terör olaylarını inceleyen güvenlik güçlerinin yanıltmak amacıyla değişik adlarla paravan terör örgütleri kurmuşlardır. ASALA’nın kurduğu paravan örgütlerin en çok bilinenleri:
1) 3 Ekim,
2) 9 Haziran,
3) Orly,
4) Ermenistan Gizli Ordusu,
5) Yeni Ermeni Direnişi,
6) Fransa Eylül Örgütü,
7) 15 İsviçre Grubu,
8) Kızıl Ermeni Ordusu,
9) Dünya Cezalandırma Teşkilatı,
10) 28 Mayıs,
11) Ermeni Milli Komitesi,
12) Ermeni Halk İhtilal Harekatı,
13) Kıbrıs Ermenilerini Mücadeleye Çağırıyor,
14) Kıbrıs Ermeni Rum Teşkilatı
Bu örgütler ASALA eylemcilerini sıkıştıran ülkelere gözdağı vermek görevini de üst lemislerdi. Örneğin, Orly ve Fransa Eylül örgütleri sadece Fransa’ya, 9 Haziran örgütü ise İsviçre’ye yönelik eylemler yapmışlardır.
9 Haziran Örgütü’nün de ASALA’nın paravan kollarından biri olduğu, 12 Ekim 1980’de Londra’da kesin olarak ortaya çıkmıştır. İngiliz polis teşkilatı Scotland Yard, Türk turizm ofisini bombalayan ve ASALA Antranik Paşa grubunun üstlendiği eylemde kullanılan bombalarla, 10 dakika sonra İsviçre Leicester Square turizm ofisine yapılan ve 3 Ekim örgütünün üstlendiği eylemdeki bombaların aynı kişi ya da kişilerce yapıldığını ortaya çıkarmıştır .

****

8 Ocak 2017 Pazar

Ermeni Başsavcı’nın talebi!


Ermeni Başsavcı’nın talebi!


 Arslan TEKİN
12.07.2013 


Ermeni Başsavcı’nın talebi! - 
Arslan TEKİN 
arslantekin53@yahoo.com

Hüseyin Çelik’in  “Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezâlimi”  kitabı elimdeydi. Gözüme bir haber ilişti. Ermenistan Başsavcısı Türkiye’den “kaybedilmiş”  
topraklarını istiyormuş.Başsavacı Agvan Ovsepyan, diyesiymiş ki: “Türkiye’de kalan kilise ve araziler Ermenistan Kilisesi’ne iade edilmeli. 
Ermenistan Cumhuriyeti ise kaybedilen toprakları geri almalı. Bu talepler yasal zeminde olmalı.” Sadece Türkiye’den değil Azerbaycan’dan da toprak istiyor 
Ermenistan Başsavcısı: “Ermenistan’ın hem Türkiye hem de Azerbaycan’la (Nahçivan bölgesi) arazi problemi var. Bunun halli için bütün hukukî delillerle birlikte bir dava dilekçesi hazırlamalı, Birleşmiş Milletler’e ve uluslar arası mahkemelere sunulmalı.” Başka ne istemiş Agvan Ovsepyan:  “Soykırım kurbanları”nın torunlarına kesinlikle maddî tazminat verilmelidir! “Soykırım”  ve Türk-Ermeni ilişkileriyle ilgili kanunî düzenlemeler için Ermeni hukukçular harekete geçmelidir!Toprak talebini zaten Taşnak Partisi, başka yetkililer de sık sık dile getiriyorlar. Türkiye’de  “Hepimiz Ermeni’yiz”  grubu vardır biliyorsunuz... 

Neo-İslâmcı kanattan da büyük destek alırlar. Kendilerine  “ Nefret Söylemcileri ” adını vermiş kanun dışı kuruluş” “ Hepimiz Ermeni’yiz ” grubunun tetikçisidir; önüne gelene saldırır. “ Soykırım olmamıştır.” deseniz, hemen sizi “Ermeni’den nefret eden ırkçı!” diye yaftalarlar ve dünya âleme duyururlar. (Asıl “ ırkçı ” kendileridir. )

Her şeyi tek taraflı düşünürler ve bir “ırk” için size, akla hayale gelmedik ithamlarda bulunurlar. O kadar şımarıklar ki, kimse onlara söz söyleyemez, “Yahu sizin bu kuruluşunuz kanunî midir; nasıl insanları yaftalarsınız?!” diye soramaz. Soranlar kendilerin mahkemede bulurlar. Benim başıma geldi. Birincisi savcıdan döndü. 

Çok inatlar... Savcının mütalaası, “ Söz hakkının katmedilemeyeceği ”ni ortaya koyduğu hâlde, hemen itiraz ettiler ve mahkemeye koştular. 

“ Türk” ten nefret etmeyenler onların nazarında “ düşman ” dır.Şunun için yazıyorum, Ermenistan Başsavcısı’nın, kanıksadığımız talepleri, bizdeki “Hepimiz Ermeni’yiz” grubunu cesaretlendirecektir ve yeni atışlar başlatacaktır.

Ermenistan Başsavcısının, bu konuşması “ Soykırım ” dedikleri 1915 yılının 100. yıldönümü hazırlıkları için yapılan toplantıda söylediğini hatırlatayım.
Hüseyin Çelik’in “ Görenlerin Gözü ile Van’da Ermeni Mezâlimi”ni “ Nefretçiler ” okusunlar!Hüseyin Çelik, bildiğiniz isim. Ak Parti’nin genel başkan yardımcısı. 
Asistanlığında, doğduğu yerde Taşnak çetelerinin katliamına şahit olanları dinlemiş ve bir belge kitap ortaya koymuş. 

Daha ön sözde “ Ermeni meselesi 19. asrın 2. yarısından itibaren önceleri ‘Şark Meselesi’, daha sonra da doğrudan Ermeni meselesi olarak gündemimize girmiş veya getirilmiştir.” der. Fazla söze gerek yok.  AKP’nin politikasına ne derece uyar bilmiyorum, Hüseyin Bey, kitabını Ermenistan Başsavcısına göndermeli! 

(Cedit Neşriyat, 0312 426 66 16).  
Kaynak: Ermeni Başsavcı’nın talebi! 
Arslan TEKİN 



http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ermeni-bassavcinin-talebi-27440yy.htm

****

17 Aralık 2016 Cumartesi

ALMANYA'NIN - ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ, BÖLÜM 3






ALMANYA'NIN - ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ,  
BÖLÜM 3

Kerem Çalışkan'ın İlber Ortaylı hoca ile 2008 yılında yaptığı söyleşiden kısa bir alıntı:

-ERMENİ KONUSUNDA ‘GENOSİD’ TANIMI İÇİN NE DİYORSUNUZ?

 
Ortaylı- Genosid değil tabii. Genosid devamlılık isteyen bir süreç. Osmanlı’da böyle bir şey yok. Böyle bir kültür yok. Millet-i sadıka demiş Ermenilere. Yaşam biçimi iç içe.
Almanların yaptığı ile bu iş aynı mı. Bu ALMANLARIN KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARMAK İÇİN YAPTIKLARI BİR ŞEY. Yani herkes böyle bir şey yapıyor. BİZDEN EVVEL TÜRKLER YAPMIŞTI, diyebilmek için çıkarılan bir şey. Yarın kalkacak, Amerikalılar yaptı diyecek, öbür gün kalkacak Ruslar yaptı Ukrayna’da diyecek. Bunu yayacak böyle. Bir sürü kitap çıkmaya başladı. Stalin’in Yahudi katliamı diye. Bir anlamda yaymak istiyorlar. ‘ENDÜSTRİ DEVLETİ İŞÇİ SINIFINI EZER’ gibi bir tez haline getirmek istiyorlar. Universal bir şey haline getirmek istiyorlar.
 
-ALMANLARIN ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ NE?

 
Ortaylı- Zaten o sırada (1. Dünya Savaşı sırasında) GENELKURMAY BAŞKANIMIZ ALMANDI. Bizim Genelkurmay Başkanımız. Bronsart Paşa (Bronsart von Schellendorf). Ama Alman Genelkurmayının adamı tabii. Onlarla yazışıyor. Onlardan emir ve telkin alıyor. Buraya da telkin ediyor. Ermeni tehciri konusu da onların telkin ve tavsiyesi. Ruslar ilerlerken Ermeniler cepheyi geriden vuruyor. Onların Ermenileri sürmekte gerekçesi cephe gerisini teminat altına almak.
-Bu konuda belge var mı?
Ortaylı- Almanların askeri arşivlerinde bu konu mutlaka vardır. Ama ben ulaşamadım. Bonn’daki araştırmalarım sırasında “Armenische Frage” (Ermeni sorunu) diye bir dosya vardı kayıtlarda.  Onu istedim. Gelmedi. ‘Yerinde değil’ dediler.
 
Tamamı aşağıdadır.


******************************


ERMENİ SÜRGÜNÜ ALMAN TAVSİYESİ



Kerem Çalışkan               
23.12.2008


Prof. Ortaylı Ermenilerden özür kampanyasına karşı çıkarak “özür devletten devlete olur” dedi. Ortaylı “Ermeni tehciri (sürgünü) olayını, Sarıkamış sonrası, cephe gerisini temizlemek için ALMAN GENELKURMAYI’NIN TAVSİYE ETTİĞİNİ” söyledi.
Tarihçi Prof. İlber Ortaylı, bir grup yazar ve akademisyenin Ermenilerden özür dileme girişimi konusunda “Böyle özür olmaz, özür devletten devlete olur” dedi. Halen müdürlük görevini sürdürdüğü Topkapı Müzesi’nde sorularımızı yanıtlayan Ortaylı, Ermeni sürgününü o sırada askeri gerekçelerle Alman Genelkurmayı’nın tavsiye ettiği görüşünü vurguladı. Ortaylı 35 yıldır bu konu gündemde olmasına rağmen, Türkiye’nin Ermenice bilen konusuna hakim Ermeni uzmanı yetiştirmemesini de “ağır bir ihmal” olarak niteledi.   
Prof. Ortaylı bu konudaki sorularımızı şöyle yanıtladı:
 
-Sayın Ortaylı, bir grubun Ermenilerden özür girişimi hakkında ne diyorsunuz?
Ortaylı- Özür devletten devlete konuşulacak iştir. Bir takım adamların kendilerini milletin temsilcisi yerine koymaları geçerliliği olan bir işlem değildir. Ermeni devleti ile görüşülür bu işler. Diasporadaki bazı Ermenilerle, buradaki adamların yaptıkları işler kimseyi ilgilendirmiyor. Ermenistan var ortada,  bunu onunla konuşacaksın. Ermenistan’la temas olursa öyle başlar bu işler. Devletler tartışır böyle işleri. Ayağa düşecek konular değil bunlar. Ayağa düşerse ne olur? Hiçbir netice alınmadığı gibi, insanlar birbirine düşman olurlar. Kutuplaşma da artar.
 
-Peki bu özür işine girişenlerin amacı nedir sizce?
Ortaylı- Onların problemleri ayrı. O beni ilgilendirmiyor. ne istiyorlar bilmem. Onların hangi tutku ile hareket ettiğini bilemem. Ama işte kalkıp da TANER AKÇAM’IN KİTABI demesinler. Onu gerekçe göstermesinler. O kitabın BİLİMSEL BİR TARAFI YOK. O KİTAP SAMİMİ BİR KİTAP DA DEĞİL. Hiçbir şekilde güvenilemez. Tez mez diye de savunulamaz.
 
-Peki Ermeni tarihçilerle bu konuda bir temas oldu mu?
 
Ortaylı-Benim katıldığım herhangi bir şey olmadı. Ama bu konuda Ermenistan’la Türkiye’nin bilim çevrelerinin, establishment’in yani, Oturup karşılıklı konuşmaları, çalışmaları, tartışmaları lazım. Devamlı çalışmaları, görüşmeleri lazim.
Devlet var karşında. Yani böyle özürdü, genosiddi gibi şeylerle olmaz.
Bir takım adamların ortaya çıkması ile olmaz. Kim kimi tanıyor? Kim kimi temsil ediyor? Kimin adına konuşuyor? Amerika’daki kim yani? Orada 50 tane Ermeni kuruluşu var. Hangisi ne diyor?

-ERMENİ KONUSUNDA ‘GENOSİD’ TANIMI İÇİN NE DİYORSUNUZ?

 
Ortaylı- Genosid değil tabii. Genosid devamlılık isteyen bir süreç. Osmanlı’da böyle bir şey yok. Böyle bir kültür yok. Millet-i sadıka demiş Ermenilere. Yaşam biçimi iç içe.
Almanların yaptığı ile bu iş aynı mı. Bu ALMANLARIN KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARMAK İÇİN YAPTIKLARI BİR ŞEY. Yani herkes böyle bir şey yapıyor. BİZDEN EVVEL TÜRKLER YAPMIŞTI, diyebilmek için çıkarılan bir şey. Yarın kalkacak, Amerikalılar yaptı diyecek, öbür gün kalkacak Ruslar yaptı Ukrayna’da diyecek. Bunu yayacak böyle. Bir sürü kitap çıkmaya başladı. Stalin’in Yahudi katliamı diye. Bir anlamda yaymak istiyorlar. ‘ENDÜSTRİ DEVLETİ İŞÇİ SINIFINI EZER’ gibi bir tez haline getirmek istiyorlar. Universal bir şey haline getirmek istiyorlar.
 
-ALMANLARIN ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ NE?

 
Ortaylı- Zaten o sırada (1. Dünya Savaşı sırasında) GENELKURMAY BAŞKANIMIZ ALMANDI. Bizim Genelkurmay Başkanımız. Bronsart Paşa (Bronsart von Schellendorf). Ama Alman Genelkurmayının adamı tabii. Onlarla yazışıyor. Onlardan emir ve telkin alıyor. Buraya da telkin ediyor. Ermeni tehciri konusu da onların telkin ve tavsiyesi. Ruslar ilerlerken Ermeniler cepheyi geriden vuruyor. Onların Ermenileri sürmekte gerekçesi cephe gerisini teminat altına almak.
-Bu konuda belge var mı?
Ortaylı- Almanların askeri arşivlerinde bu konu mutlaka vardır. Ama ben ulaşamadım. Bonn’daki araştırmalarım sırasında “Armenische Frage” (Ermeni sorunu) diye bir dosya vardı kayıtlarda.  Onu istedim. Gelmedi. ‘Yerinde değil’ dediler.
 
-Ermeni tehcirinin Sarıkamışla bağlantısı var mı?
 
Ortaylı-Sarıkamış’ta ordu yenildi. Orada birlikleri ricat ediyor. Ruslar ilerliyor. İlerledikçe arkada Ermeniler var. Onlar yardım ediyor Rusların ilerlemesine. Almanların tavsiyesi de cephe gerisinden Ermenileri temizlemek.
 
-Tehcire uğrayan Ermenilerin sayısı konusunda görüşünüz nedir?
 
Ortaylı-Rakamlarla ilgili bir çalışmam yok, olmadı. Ama 1.5 milyon olmadığı çok açık. Hiçbir istatistik  1.5 milyon Ermeni göstermiyor o tarihlerde. Böyle bir rakam yok.
 
-Siz bu konulari hiç Ermeni tarihçilerle konuştunuz mu?
 
-Hayır konuşmadım. Tabii Türkiye gerekeni yapmamış. 35 yıldır bu dava gündemde. Ermeni tetkikleri yok. Ermenice bilen akademisyen yetiştirmiyor.
Yani böyle 10,15, 20 tane Ermenice bilen Ermeni uzmanın olur. Ermeni tarihini, edebiyatını kültürünü araştırırlar, yazarlar. Bunların sözü ve tezi daha çok dinlenir.
Yoksa boş iştir böyle herkesin eline kalemi alıp yazması.

Tabii şu da açık ki, bu tezi candan savunan insanlar oluyor, bu işten para kazanmak isteyen insanlar oluyor. Bu da var. Onun için bunun uzmanının yetiştirilmesi lazım. Aldırış etmediler. Türkler için böyle uzman muzman çok önemli değil. Ne işe yaradığını anlamıyorlar. Yani bu işi çok savunan birinin makalesine bakıyorsun, III. Nikola diye başlıyor mesela. Anladın mı? Onun tezini dinlemez kimse. (Not: III. Nikola yok!)


Dil bilecek. İz bilecek. Ermeni kitlesine, kültürüne katkısı bulunacak. Öyledir bu iş yani. 35 yıldır yetiştirememişiz işte.
Yine doğru dürüst kitap Esat Bey’in kitabı (Esat Uras). Sonra Esat’tan falan arınarak Kamuran’ın kitabı (Gürün). Onu da basmıyorlar. Başka da doğru dürüst bir kitap yok.
 
-Ermeni konusunun arkasından tazminat ve toprak talebi de gelir mi?
 
Ortaylı- Gelir. Gün gelir tazminat da talep eder. Şimdi etmeyeceğim diyor. Sonra eder. Yani genosidi kabul ettirdikçe, onu da eder ilerde. Günün birinde yeri gelince!
-Bu Ermeni konusuna daha geniş tarihi açıdan bakınca nasıl görüyorsunuz?
 
Ortaylı- 19. yüzyılda milliyetçilik çıkıyor. Yunan ayaklanmasından sonra Ermeniler de istiyor. Öyle bir hayal onlara da geliyor. Ha hepsi istiyor mu? Hayır. Haşa. Ama o isteyen azınlık kuvvetleniyor, harekete geçiyor. Adam öldürüyor, etnik temizlik yapıyor. Berlin Kongresi’ne( 1878) heyet yolluyor. Islahat tedbirleri ile birlikte böyle kışkırtmalar, kavgalar başlıyor. Ermeniler o bölgede Kürtlere, Çerkeslere karşı da çeşitli hareketlere girişiyorlar.
Nihayet 1914 yılında İstanbul’da Yeniköy Anlaşması yapılıyor. Büyük devletlerle Osmanlı arasında. Ermeni ıslahatı için. Bir nevi muhtariyet demektir o. Doğudaki 6 vilayete mali, kültürel muhtariyet veriliyor. Ermenilerin ağırlıkta olduğu yerler. Vali de Norveçli olacak. Tarafsız olacak diye öyle isteniyor. Harp çıktı. Harp çıkmasa o sene gidiyordu bu iş.
Berlin Kongresi’nden beri (1878) Makedonya muhtariyeti ile Ermeni muhtariyeti sürekli gündemdeydi.
 
-Bir de Hamidiye alayları meselesi var
 
Ortaylı- Kürtler Ermeniler o bölgede birbirlerini kesiyorlar. Hamidiye alayları bir nevi meşruiyet. Kürtleri kontrol etmek için. Abdülhamit Ermenileri de kontrol ediyor. Kürtleri kontrol etmek için de böyle bir mekanizma çıkarıyor. Hamidiye alayları ile de katliam artmış değil. Ortalık düzene giriyor. Ortaya çıkan o yani. Emir dinleyen bir alay ortaya çıkıyor.  Yoksa başıboş tamamen. Kürtler bir yerde intikam alıyor. Orada başladı ya Ermenistan’da etnik temizlik Berlin Kongresi’nden sonra. Ermeni ayaklanmaları arttı. Kürtler Ermenilerin taleplerine muhatap oluyorlar o yıllarda. Tabii reaksiyonları da sert oluyor.
 
-Ermeni tehciri bu tabloda nereye oturuyor?
 
Ortaylı- Bu imparatorluk parçalanıyor. O parçalanmalar sırasında ayaklanmalar oluyor. Ayaklanmalara en başta tahammül ediliyor. Zaten o sırada çok dış kontrol altındasın. Ama harbe girdiğin zaman iş değişiyor. İşte orada Bronsart Paşa bile ‘Bunları sürün buradan’ diye tavsiyede bulunuyor. Genelkurmayı Almanların. Yoksa her cami çıkışı adam öldürüyor Ermeniler. Kavga çıkarıyorlar. Dolu Yıldız arşivleri. Yani adam ayaklanma ve iç harp halinde artık. Ermenistan istiyor.
Bu davaya inanmayan Ermeniyi de temizliyor kendisi. Bir de öyle bir şey de var. Dışardan gelen komitacı da çok. Hınçaklar, Taşnaklar. Basıyor, bomba atıyor. Ama harp çıkınca işler değişiyor. Ben sana gösteririm haline geliyor. Ermeni tehciri karşılıklı kanlı, hazin olaylarla dolu. Buna karşı Ermeni sürgünü sırasında komşusunu, Ermenileri çok koruyan da var. Saklayan var, koruyan var, evlenen var.


Çok var böyle.

Bugün artık Ermenistan devleti var. Bu işler devletler arasında yürütülür, orada görüşülür. Aklı selimle görüşülür. 

http://www.hurriyet.com.tr/index/ArsivNews.aspx?id=10628444




ALMANYA'NIN - ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ, BÖLÜM 2




ALMANYA'NIN - ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ,  BÖLÜM 2



ALMANYA’NIN ERMENİ SORUNUNA YAKLAŞIMI 

Büyük devletler, özellikle Berlin Kongresi ve sonrasında, Doğu Anadolu ve Makedonya bölgesinde kendi nüfuslarını yerleştirmek amacıyla ıslahat 
taraftarlığı yapıyorlardı. 

Almanya, Ermeni sorunu konusunda diğer büyük devletler gibi davranmadı. Almanya’nın Osmanlı Devleti’nde sempati kazanmasının nedenlerinden biri de, 
ıslahat konusunda Osmanlı yönetimine karşı daha ılımlı ve az baskıcı bir politika izlemesiydi.Almanya, Bismarck döneminde bile Osmanlı Devleti’nde 
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın uluslar arası bir sorun haline getirdiği adlî ve idarî ıslahat konusuna aktif olarak karışmadı. 

Bismark’tan sonra bu tarafsızlık politikası, Almanya’nın azınlıklar konusunda Osmanlı politikasını daha çok destekler görünen bir tavır takınmasına kadar 
vardı. Osmanlı Devleti’nin birlik ve bütünlüğünü destekler bir tutumla nüfusunu yerleştireceği inancı, Alman dış politikasının temel prensibi oldu. 

Osmanlı Devleti halklarının çoğu İslâm dininde olduğuna göre onları ancak Halife bir arada tutar ve diğer dünya Müslümanları da birleştirilebilirdi. Almanya bu 
ideolojiyi destekler göründü. Bir müddet sonra II. Abdülhamit rejiminin Güneydoğu Asya ve Hindistan’daki Müslümanlar arasında sağladığı sempatiden 
istifade etmek için bu ittifaka ve İslâm’a önem veren bir üslûp da benimsedi. 

Almanya’nın azınlıklar konusunda Osmanlı yönetimine paralel bir görüş ve davranışı vardı. Anadolu’daki Alman misyonerlerinin tek amacı bakir Osmanlı 
ülkesinin verimli topraklarını Almanlara açmak için çalışmaktı. 

Ermeni sorununda Alman dış politikası, başlangıçta karışmazlık ilkesini esas almıştı. 

Alman Şansölyesi Otto von Bismarck, Ermeni sorununda Osmanlı’ya baskı yapmama tutumunu yönetimi boyunca korudu. Örneğin, Ermeniler, özerk yönetim için Berlin Kongresi’ne ( 13 Temmuz 1878 ), Patrik Varjabedyan başkanlığında bir Temsilciler Heyeti gönderdiklerinde, Kongre Yöneticisi  Bismarck, Ermeni isteklerini önemsemedi ve gündeme almadı. 

Bunun üzerine Patrik, “ Hakkımızı ancak mücadele ile elde edebileceğimizi bize öğrettiniz ” dedi. 

Bu dönemde Ermenilerin talepleri, Ermenistan için daha çok Lübnan’ın statüsüne benzeyen, özerk ve karma meclisli bir idareye sahip olmak gibi görünüyor. 

A.Agopyan’ın 15 Ekim 1881’de Times’de yayınlanan “Ermeni reformu Doğu Anadolu ıslahatından ayrı olarak ele alınmalı ve Ermenilere Lübnan’daki gibi bir idare verilmedikçe mücadele devam etmelidir” sözlerinde, Ermenilerin hedeflerinin ne olduğu açıkça anlaşılıyor. 

(Elbette çoğunluğun değil) Belli bir grup Ermeni vatandaşımızın Birinci Dünya Savaşı’ndaki ayrılıkçı davranışlarının temelinde bu düşünce yatmaktadır.Ne yazıkki,çoğunluktaki Ermeniler, azınlıkta kalan ayrılıkçı Ermeni komitelerinin hayallerinin aleti oldular, en çok zararı da kendileri gördüler.) 

Alman diplomasisinin Ermeni sorunundaki tutumu, önceleri ısrarla işe karışmamak iken, zamanla işe karışmak şekline dönüştü. 

ERMENİ TEHCİRİNDE ALMAN SUBAYLARIN ROLÜ 

Birinci Dünya Savaşı içinde, Doğu’da Rus taarruzları ile koordineli olarak cephe gerisinde ayrılıkçı Ermeni çetelerinin isyanları başlayınca, ordunun cephedeki 
askeri emniyeti tehlikeye düşmüştü. 

Almanya, ortaya çıkan olayları şiddetle bastırmak konusunda akıl hocalığı yaptı. 

Komuta kademesinde ve karargâhlarda çalışan Alman subayların teklif ve önerileriyle, cephe gerisinde askeri açıdan sakıncalı bulunan bölgelerdeki 
Ermenilerin, ülke toprakları içinde, muharebelerin olmadığı daha emniyetli bölgelere gönderilmelerine karar verildi. 

Örneğin, Van’daki Ermeni katliamı üzerine, Kurmay Başkanı Alman Yarbay Felix Guse olan 3 ncü Ordu Komutanı Mahmut Kâmil Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’na bir telgraf çekerek, Ermenilerin bölgeden uzaklaştırılmasını istedi.  

Bu evrakın geldiği Genelkurmay Başkanlığı Harekât Dairesi’nde Alman Yarbay Otto von Feldmann bulunuyordu. 

Feldmann, Ermenilerin göç ettirilmesine karar veren Alman subaylardan birisinin kendisi olduğunu, açık açık yazar.  

Tehcir sırasında Osmanlı Ordusu Genelkurmay Başkan Vekili /Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan General Bronsart da, çeşitli yayınlarda, cephede beliren tehlikeli durumu bertaraf etmek için Ermenilerin tehcir edilmesi gerektiğini sık sık dile getirmiştir. 

Almanların olaya bakış açısını belirtmek için bir başka örneği de hatırlayalım: 

Birinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan, 1917 yılında resmen İtilâf Devletleri yanında Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa girmesine rağmen, Rumlar Osmanlı 
Devleti’ne karşı ayaklanmamışlardı. Buna rağmen Almanlar, Ege bölgesindeki Rumların bölgeden uzaklaştırılmasını istemişlerdi. 

Genelkurmay Başkan Vekili olmasına rağmen Genelkurmay Başkanlığı’nı fiilen yapan Alman General Bronsart, “Rumların Ege bölgesinden çıkarılması askeri yönden bir gereklilikti, fakat Talât Paşa, Rumların isyan etmediklerini ileri sürerek izin vermedi” demiştir. 

TEHCİR SONRASINDA ALMANLARIN KONU HAKKINDA AÇIKLAMALARI 

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Alman Genelkurmayı’nın tehcir gibi bir olayı tavsiye ettiği ve yönettiği, savaş sırasında ve sonrasında açıklanmış olmasına 
rağmen, savaşın gidişatından endişe duymaya başlamasıyla birlikte Almanya’da Ermeni sorununa bakış açısı değişti. 

Almanlar, Ermeni tehcirinden sıyrılmaya çalıştılar ve Ermeni görüşüne yakın bir tavır sergilemeye başladılar.Bu durum, Talat Paşa’nın öldürülmesinden sonraki 
tavırda açıkça belli olmaktadır. 

Çeşitli kaynaklarda, Osmanlı Devleti’nde, askeri güvenlik nedeniyle çıkarılan tehcir kararının uygulanmasına, birçok yerde Alman konsolosları ve subaylarının 
yönetici ve teşvikçi olarak katıldığı yönünde ayrıntılı bilgi vardır. (“The Treatment of Armenians in The Ottoman Empire 1915-1916”, Doucement Presented to 
Viscount Grey of Fallodon by Viscount Bryce, Londra Couster and Sons, 1916, N. 134.s.330; Canon J.T. Parfit, Twenty Years in Baghdad and Syria, Londra, Simpkin Marshall, Hamilton Kent and CO, 1916, s. 56-58; İlber Ortaylı, a. g. e. NAKLEN .s.154) 

Aksi görüş ileri sürseler de, resmi ya da gayri resmi Alman yayınlarında, Almanya’nın elinde kendi tezlerini destekleyecek bilgi ve belge yoktur. 

Bu konuda en popüler olan ve bilinen Johannes Lepsius’un Almanları temize çıkarmak için yazdığı “Deutschland und Armenien 1914- 1918” (Almanya ve 
Ermenistan 1915- 1918)adını verdiği bir kitaptır. 

Lepsius: dinî inançlarını yaymak için Osmanlı Devleti’ne ve İran’a giderek, bölgede yaşayan Müslüman Türkleri, Kürtleri ve Gregoryen Ermenileri din ve 
mezhep değiştirip Protestan Kilisesi’ne bağlamak için çalışmış Protestan Misyoner bir Papaz’dı. 1896’da Anadolu’ya geldi, aynı yıl Urfa’da “Ermenilere 
yardım Cemiyeti” ni kurdu. Bu cemiyetin adı dört yıl sonra “Alman Doğu Misyonu” olarak değiştirildi. 

Lepsius, gözlemlerini “Türkiye’de Ermenilerin Durumu hakkında Rapor” adıyla, 1916 yılında Almanya’da yayımladı. Ancak, Almanya, genel politikasına uygun 
bulmadığı bu yayını toplattı. 

1917 sonlarında, Berlin Üniversitesi Teoloji Fakülltesi, “Başta Ermeniler olmak üzere Doğu’daki hristiyanlar için yapmış olduğu başarılı çalışmalarından dolayı” 
Lepsius’a, Fahrî Doktora” payesi verdi. 

Lepsius, bundan sonra, kendini, Ermeni Tehciri konusunda, Almanya’nın suçsuz olduğunu kanıtlamaya adadı. Almanya’da Ermeniler’e yardım dernekleri kurdu. 
Alman Dışişleri Bakanlığı arşivlerini inceledi. Ermenilerle ilgili (Alman Askeri Islah Heyeti Raporları hariç/bunlar halen kayıp kabul ediliyor) tüm yazışmaları 
gözden geçirdi. Ortaya Osmanlı Devleti’ni suçlu konumuna düşüren bir çalışma çıktı. Lepsius, çalışmasını 1919 yılında yayımladı. 

Kitapta ilk anda dikkati çeken husus,evrakların ayıklanmış, aynı metin içinde önemli bölümlerin çıkarılmış olduğu ya da bazı konulara hiç değinilmemiş 
olduğuydu. 

Anadolu’da bu sırada millî mücadele başladığı için, Almanya’nın bu tek taraflı ve yanlı yayınları yeterli tepki görmedi.   

Prof. Dr. İlber ORTAYLI: 

“Burada, s.LV-LVIII arasında Rössler, Eckart vb. gibi Almanlar hakkındaki temize çıkarma çabaları ikna edici değil. Von der Goltz, Liman von Sanders ve elçilik 
yetkilileri hakkında yeterli ikna edici kanıtlar ileri sürülemediği gibi, belgelerin seçilmiş ve tek yanlı olduğu açık. Kaldı ki, bu belgelerde de kesin 
ifadeler yoktur. 

Ayrıca, Bonn’daki Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde AAA, Armenische  Frage, I.A.B.g Türkei, 133 adh. 13. Dosyasında 1914-15 ve 1916 Ağustos’una kadar olan belgeler yoktur.Bu belgelere bakmayan ve Proto- Alman kaynak kullanan U. Trumpener, Germany and Ottoman Empire,s. 203 d. Analizine itibar edilemez. 

Lepsius türü yazarları çürüten, ‘Burchard Brenties, Drei Jahrtausende Armenien, Verlag Anton Schroll, Viyana- Münih, 1976’, ‘Weber, Eagles on the Crescent, 
Cornell Univ.Press, Londra, 1970’ gibi eserleri mutlaka incelemek gerekir.”(İ.Ortaylı.a.g.e.s.154) 

Türk Tarih Kurumu eski başkanlarından Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU’nun görüşü de aynı yönde: 

“İsyanların devam etmesi üzerine, Almanya’nın da yönlendirmesiyle Ermenilerin savaş alanı dışında bulunan, ancak Osmanlı topraklarından olan Suriye’ye nakli 
kararı alınmıştır.” 

Aradan yıllar geçtikten sonra, Alman tarihçi Wolfgang Gang, Lepsius’un atladığı belgeleri tamamlayarak, Lepsius’un çalışmasını “Alman Belgeleri, Ermeni 
Soykırımı, 1915- 1916” adıyla yayımladı. 

Ermeni Tehciri sırasında Başbakan olan Talât Paşa, Berlin’de Sogomon Teyleryan tarafından  öldürüldükten sonra, yapılan mahkeme, Almanya’nın tavrını  açıkça 
ortaya koymasına neden oldu. 

Mahkemeye tanık olarak Ermeni yanlısı Lepsius ile Liman Von Sanders çıkarıldı. Elbette Lepsius Ermeniler lehine açıklamada bulunurken, Liman von Sanders olayı muğlak ifadelerle geçiştirdi. 

Dönemin Genelkurmay Başkan Vekili olan ve Genelkurmay Başkanlığı’nı fiilen icra etmekte olan Bronzart von Schellendorf, mahkemeye çağrılmamıştı. 

Bronzart, Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesine Osmanlı devletini aklayan yazılar yazdı.  

3 ncü Ordu Kurmay Başkanı Alman Yarbay Felix Guse, Türklerin Ermeni tehcir konusunda haklı olduklarını, asla bir Ermeni soykırımı yapmadıklarını, “Die 
Armenienaufstand 1915 und Seine Folgen” başlıklı makalesinde ayrıntılarla anlattı. 

Ermeniler tarafından Talât Paşa’ya atfedilen ve halen onun tarafından kullanıldığına inanılan, “Ermeni sorununu ortadan kaldırmanın tek yolu, Ermeni 
halkını ortadan kaldırmaktır” cümlesinin, Alman oryantalisti Ewal Banse tarafından 1919 yılında yazılan bir araştırma kitabında, yazarın kişisel görüşü 
olduğu ortaya çıktı. 

Ermeni Araştırmacı Vahakn N. Dadrian’a göre, Ermeni Tehciri’nde Alman etkisi iki başlık altında incelenebilir. 

  Tavsiye ve kolaylaştırma, Rıza ve icabet etme. 

Dadrian’a göre Alman askeri misyonuna bağlı askeri personelin bir kısmı karar vermiş, bir kısmı uygulamış, bir kısmı da olanlara göz yummuştur. 

Günümüzde de, Almanya’nın kendini aklama ya da Ermeni Tehciri’nden kendisini sıyırmak ve Türkiye’yi suçlama çabaları devam etmektedir. 

Almanya’da “Gesllschaft für Bedrohte Völker” adındaki kuruluş kendini Ermeni davasına adamıştır. 

Almanların olaya bakış açısını göstermesi bakımından küçük bir bilgiyi hatırlamanın zamanıdır: 

Birinci Dünya Savaşı başlangıcında fiilen Osmanlı Ordusu Genelkurmay Başkanlığını yürüten Bronsart Paşa, 1922 yılında, Liwa-el İslâm dergisine 
verdiği demeçte, Sarıkamış yenilgisinin suçunun Ermeniler’de olduğunu söylemişti; ilginçtir, Almanlar, Birinci Dünya Savaşı’nda da yenilginin nedeni 
olarak Yahudileri göstermişti. 

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE ALMANLARIN ÇİNGENE SOYKIRIMI 

Alman Çingeneleriyle ilgili yapılan araştırmalardan, Almanların Çingeneler üzerindeki baskısının ve terörünün Nazilerle birlikte başlamadığını, ama 
Nazilerin iktidara gelişiyle birlikte soykırımcı bir şekilde hızlandırıldığını görüyoruz. 1880 yılında Başbakan Bismack tarafından çıkarılan bir kanunla, ilk 
defa Çingenelerin ayrımcılığa tabi tutulması güçlendirildi. 

1925 yılında, Almanya’da yapılan “Çingene Sorunu” adlı bir konferansın arkasından çıkarılan bir kanunla, işi olmayan Çingenelerin toplum için tehlike 
yarattıkları gerekçesiyle, derhal çalışma kamplarına gönderilmesi kararı alındı. 

1929 yılına gelindiğinde, Almanya’nın Münih kentinde “Almanya’daki Çingenelere Karşı Mücadele Merkezi” oluşturuldu ve bu merkez çok geniş yetkilerle 
donatıldı.Bu ırkçı merkezin çalışmaya başlamasıyla birlikte, daha Naziler iktidara gelmeden 10 gün önce alınan bir kararla, Çingenelerin tüm Alman 
vatandaşlara tanınan hakları ellerinden alındı.  

Alman makamları, 1936 yılından itibaren aşağı ırktan olduklarını söyledikleri Çingeneleri, mahkûm iş gücü olarak çalıştırmak maksadıyla, çeşitli kamplara 
tehcir etmeye başladı.  

31 Temmuz 1941’de, Çingenelerin öldürülmesi için, Çingenelere ve Yahudilere karşı yapılacak soykırımın ayrıntılı bir şekilde nasıl yapılması gerektiğinin 
arkasındaki mimar diye bilinen Nazi liderlerinden Heydrich’in, “ Einsatzkommando’larına (özel infaz kuvveti) verdiği bir emirle, tüm Yahudilerin, 
Çingenelerin ve aklî dengesi yerinde olmayan hastaların öldürülmesine başlanması kararı alındı.  

GENEL  DEĞERLENDİRME 

Almanlar için esas olan, Osmanlı ordularının bulundukları cephelerde başarılı olması değil, müttefik kuvvetleri oyalayarak meşgul etmesiydi. 

Örneğin Doğu Cephesi’nde, Osmanlı ordusunun Rusları geri atmaktan ziyade oyalaması- meşgul etmesi, Rusların böylece Batı cephesine kuvvet kaydıramaması 
isteniyordu. 

Ermenilerin hem cephede, hem de cephe gerisinde Ruslarla birlikte hareket etmesi ise, Alman istekleriyle çakışmıyordu. Bu nedenle, Almanlar,  Ermeni tehcirini, Osmanlı ordusunun geri bölge emniyetinin sağlanmasından çok, Alman isteklerini yerine getirebilmesi için Osmanlı Devleti’ne empoze etmişlerdir. 

 Nazi Almanyası’nın Yahudileri Toplama Kampları’na nakletmedeki hedefi ile Osmanlı Devleti’nin Ermenileri Suriye’ye geçici olarak sevk etmesindeki hedef ve amaçlar aynı değildir. 

Unutmayalım ki: 

Yahudiler, Nazi Almanyası’na karşı isyan etmemişlerdi; Osmanlı Devleti’ndeki ayrılıkçı Ermeni komiteciler devlete karşı isyan ettiler. 

Almanlar, Yahudileri öldürdü; Türkler, Ermenileri öldürmedi. 

Almanya, Yahudileri kovdu, gidenler bir daha geri dönmedi; Osmanlı Devleti, Ermenileri kovmadı, onun için gidenlerin önemli bir kısmı geri döndü. 

Nazi Almanyası, Yahudileri kovarken, “nasıl giderseniz gidin” diye yola çıkardı; Osmanlı Devleti ise tehcire gidenlerin mal ve mülklerini koruduğu gibi gidenlere 
de dönenlere de kolaylık sağladı. 

Nazi Almanyası, toplama kamplarında Yahudileri kobay olarak kullandı, gözlerine kimyasallar enjekte ederek göz renklerini değiştirmeye çalıştı, insanları gaz 
odalarında boğdu, Osmanlı, Ermenilere bunların hiç birini yapmadı; üstelik tehcir sırasında ihmali görülenleri cezalandırdı. 

Osmanlı, Nazilerin hiç düşünmediği, kimsesiz çocuklar ve yetimleri, yetimhaneler ve zengin ailelerin yanına yerleştirdi. 

Örnekler bitmez. 

Yahudi Soykırımı ile Ermeni Tehciri arasında benzerlik bulmaya çalışana söylenecek tek şey olmalı. EL İNSAF! .. 

SON SÖZ: 

Hitler’in Yahudi Soykırımı’nda, 1915 yılında Osmanlı Devleti’nde yapılan Ermeni Tehciri’ni örnek aldığı iddiası, boş bir safsata, gerçek süsü verilmiş bir 
yalandır.Bu iddiayı ileri sürenlerin  Ermeni tehcirini ve Yahudi soykırımını hiç bilmediklerini düşünüyorum. 

SEÇİLMİŞ KAYNAKLAR: 

DADRİAN N. Vahakin, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller, Belge Yy, 2004. 

GAST Wolfgang, Alman Belgeleri, Ermeni Soykırımı, 1915- 1916, Belge Yy. 2012 

ORTAYLI İlber, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfusu, 9. Baskı, Alkım Yy. İstanbul, 2006. 

WALLACH L. Jehuda, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Gnkur.Basımevi, Ankara, 1985. 

YÜRÜKEL M. Sefa, Batı tarihinde İnsanlık Suçları, Marmara Grubu Vakfı Yy, İstanbul, 2004. 


http://www.ahmetakyol.net/almanlar-ermeni-tehciri/

3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
...