Agop Agopyan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Agop Agopyan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2017 Perşembe

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2


ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2



    1985’te Washington’da yayınlanan Ermenian Struggle Dergisi’nde çıkan bir makalede ASALA-PKK ilişkisi hakkında ASALA yandaşlarının şu ifadeleri önemli ipuçları vermektedir: “Türk askerlerine karşı Kürt kardeşlerimizle omuz omuza verdiğimiz mücadelemizde bir üst düzey militanımızla 22 savaşçımızı yitirdik. Kürt kardeşlerimizle beraber silahlı mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Şimdilik toparlanmak için daha geri mevzilere çekileceğiz; ancak bir süre sonra Kürt savaşçılarla eylemlerimizi Anadolu’nun içine kadar taşıyacağız. 
Bundan kimsenin şüphesi olmasın”73.

1987 yılında Bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında yapılan anlaşmayla şu hükümler kayıt altına alınmıştır: 

• Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar,
• PKK terör örgütüne her yıl militan başına 5.000 dolar ödenecek,
• Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar 74. 

Bu antlaşmadan sonra Ermenilerin örgüt içinde sivrilmeleri üzerine, PKK ile ASALA arasında 18 Nisan 1990 tarihinde yeni bir toplantı yapılmıştır. 
PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samuro uyan’nın başkanlığında yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:

• PKK ve ASALA terör örgütleri artık ortak yönetilecektir,
• Türkiye’de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak,
• Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek,
• Kamp masraflarının %75’ini Ermeniler karşılayacak,
• Türkiye’deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak75.

Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında Ermeni terör örgütü ASALA ile terör örgütü PKK militanlarının birlikte eğitim gördükleri ortaya 
çıkmıştır76. 
PKK’nın Ermeni terör örgütü ASALA’dan patlayıcı maddeler konusunda ders aldığı iddia edilmektedir77. ASALA ile PKK’nın, 1980’li yıllardan itibaren 
uyuşturucu kaçakçılığı alanında işbirliği yaptıkları tespit edilmiştir. Uyuşturucu kaçakçılığından yakalanan bazı kişilerin sorgularında ASALA ile PKK’nın ortak uyuşturucu ticareti yaptığı yönünde ifadeler yer almış ve basına da yansımıştır 78. 

ASALA ve PKK, birbirinden farklı etnik kimlikten hareket etmelerine rağmen Türkiye’yi bölme ve zayıflatma konusunda işbirliğine gitmişlerdir. Türkiye’ye daha fazla zarar vermek ve amaçlarına daha hızlı erişmek için birbirlerine destek vermişlerdir. Türkiye’de tabana sahip olmadığı için Türkiye’de eylem yapamayan ASALA; PKK ile işbirliğine giderek Türkiye’de eylemlerini yoğunlaştırmayı amaçlamıştır. 

ASALA’nın tamamen yok olduğunun düşünülemeyeceğini belirten Reyhan İŞERİ, ASALA uyutularak, PKK terör örgütü canlandırılırken; ASALA militanlarının PKK terör örgütü bünyesinde faaliyetlerine devam ettiği yönündeki iddiaların hala geçerliliğini koruduğunu iddia etmiştir 79.

ASALA ile PKK arasında etnik ayrılık dışında hiçbir farklılık bulunmaması, PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu iddialarını arttırmıştır. ASALA’nın eylemleri azalırken, 
PKK’nın sansasyonel eylemlerle adını duyurması ve arkalarındaki dış odakların aynı olması da bu iddiayı desteklemektedir. Marksist-Leninist ideoloji doğrultu sunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da federe bir devlet kurmayı ortak amaç edinen iki örgütün de hedef aldığı bölgeler çakışmaktadır. Bu da iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı fikrini güçlendirmektedir80. 

Ermenilerle PKK arasındaki ilişkinin inkâr edilemeyeceğini söyleyen Erhan Başyurt, “İster öç alma ister farklı sebepler olsun, PKK içerisinde yer alan ‘Ermeni Dönmeler’ ve ‘Gizli Ermeniler’ ile örgüt arasında bir bağ olduğu kesin. PKK Başkanlık Konseyi üyesi Nuriye Kesbir, Merkez Komite üyeleri Bekir Bakırcıoğlu ve Musa Haciyav’ın da sözü edilen Ermenilerden olduğu konusunda güçlü deliller var”81 diyerek, PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu iddialarını desteklemektedir.

Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu da, 18 Ağustos 2007’de Kayseri’deki Dadaloğlu Şenlikleri sırasında “ Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak Türkmen asıllı olduğunu, Kürt-Alevi olarak bilinen vatandaşların ise Ermeni kökenli olduğunu gördük. Ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor. TİKKO ve PKK hareketi bizim bildiğimiz gibi Kürt 
hareketi değildir”82 diyerek Ermeni terörünün Türkiye’deki terör örgütleri üzerindeki etkisini vurgulamıştır. 

PKK terör örgütü ise Ermeni terör örgütü ASALA’nın devamı olduğu ve ASALA ile işbirliği yaptığı iddialarını reddetmiştir. 

PKK lideri Abdullah Öcalan, 1988’de gazeteci Mehmet Ali Birand’a “ASALA ile birkaç görüşme oldu. Sivillere yönelik eylemlerinin zararlı olduğunu gördük, dolayısıyla da 1982’lerde olmaz dedik, bıraktık. Öyle fazla bir beraberlik yok. Bir-iki acele toplantı dışında bir ilişki yoktur. İlişki geliştirebileceğimiz bir örgütlenme değildir, aslında ASALA olayı da çok abartıldı Türkiye’de83”… dedikten sonra “Kendisinin karış karış toprak değil, devrim meselesi ile uğraştığını, burasının Ermenistan mı, Kürdistan mı, Türkiye mi olduğunu tartışmanın gerçekçi 
olmadığını” ileri sürerek, kendilerinin halkların eşitlik temelinde özgürce yaşadıkları, dilini, kültürünü ve ekonomisini geliştirebilecekleri mücadeleye isterlerse Ermenilerin de katılabileceklerini söylemiştir 84. 

Her ne kadar PKK lideri Abdullah Öcalan reddetse de daha önce belirttiğimiz ASALA-PKK görüşmeleri, Terörist başı Abdullah Öcalan’ın Ermeni Yazarlar Birliği tarafından büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı onur üyeliğine seçilmesi, Ermeni Halk Hareketi’nin bünyesinde terör örgütü PKK’nın birçok Avrupa ülkesinde yaptırdığı gibi Kürdistan Komitesi oluşturması gibi gelişmeler bu iki terör örgütü arasında sıkı bir ilişki ve işbirliği olduğunu göstermektedir. 

Ermeni terör örgütleriyle işbirliği yaptığı iddialarını reddeden PKK terör örgütü, 1990’lı yılların başında Dev-Sol, TİKKO, THKP-C gibi aşırı sol terör gruplarıyla işbirliğine gitmiştir. Bu işbirliği sayesinde metropollerde ses getiren eylemlere imza atan PKK, bu işbirliğini her dönem yenileyerek genişletmiştir. İlk zamanlar aşırı sol örgütlerle birlikte hareket eden PKK, ilerleyen yıllarda birtakım aydınların ve sivil toplum örgütlerinin de desteğini almıştır85. TİKKO ve DHKP-C gibi taşeron örgütler vasıtasıyla terörü Türkiye’nin batısına ve büyük metropoller e yaymayı düşünen PKK, amaçlarına tam olarak ulaşamamıştır 86. Karadeniz’de özellikle de Tokat-Amasya bölgelerinde meydana gelen terör olaylarını yasa dışı DHKP-C örgütü ile müşterek üstlenen PKK, taşeron olarak kullandığı Marksist örgütler vasıtasıyla 1996’dan itibaren eylemlerini daha da batıya doğru kaydırmıştır 87.

PKK’nın, Türkiye içinde Türkiye İşçi Partisi(TİP), Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) gibi sol eğilimli örgütlerle özellikle kuruluş aşamasında işbirliği yaptığı görülmektedir88. 

III.2. ASALA-PMLA (Halk Hareketi) ile PKK İlişkisi

Türkiye’deki terör örgütleriyle ilişkisi tespit edilen bir diğer Ermeni terör örgütü de ASALA-PMLA örgütüdür. ASALA lideri Agop Agopyan’ın 28 Aralık 1988 tarihinde Atina’da öldürülmesi üzerine ASALA’dan ayrılanlar tarafından kurulan ASALA-PMLA Örgütü, PKK ile silahlı eğitim alanında işbirliğine gitmiştir.

ASALA-PMLA’nın Yunanistan’ın Egina adasında bir gizli askeri üssü bulunduğu, burada PKK örgütü mensuplarına da askeri eğitim verildiği ve eğitimi 
Yunanlı General Matafias’ın bizzat verdiği bilinmektedir89. 

III.3. ASALA ile TKP-ML/TİKKO (Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu) İlişkisi

TKP-ML(Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist)’nin askeri kanadı olan TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu), 1972’de İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmuştur. İlk eylemlerini, Elazığ ve Tunceli bölgelerinde gerçekleştiren örgüt, lider Kaypakkaya’nın 1973 Mayıs ayında ölmesi üzerine bölünme yaşadı 90. 

Marksist görüşler çerçevesinde ve silahlı eylemlerle yeni bir toplumsal teşkilatlanma ve siyasi sistem kurmayı amaçlayan TİKKO, çok sayıda kanlı eylem gerçekleştirmiştir91.

Ermeni terör örgütleriyle TİKKO arasında ilk işbirliği Lübnan’da eğitim kamplarına gönderilen militanlar aracılığıyla başlamıştır. 

Lübnan’a giden TİKKO mensupları burada ASALA mensuplarıyla birlikte silahlı eğitimden geçirilmişlerdir. Ermenilerden TİKKO’ya mensup olanlar Doğu Anadolu ve bilhassa Maraş olaylarında Türk milletinin birbirini kırmasında önemli rol oynamışlardır92. 

TİKKO’nun teorisyenliğini ve genel sekreterliğini yapan Garbis Altınoğlu adında bir Ermeni idi. Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu içinde çok sayıda Ermeni yer almıştır93. TKP-ML/TİKKO örgütünün Ermeni asıllı liderlerinden olan ve 21 Mayıs 1980’de Elazığ’da güvenlik kuvvetleriyle giriştiği silahlı çatışma sonucu öldürülen Orhan Bakır (Ohannes Bakırcıyan)’ın başta ASALA olmak üzere Ermeni terör örgütleriyle ilişkisi olduğu tespit edilmiştir94. 

07 Mayıs 1983 günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Hainin İtirafı: TİKKO Genel Sekreteri Haydar Akgün Konuştu: “ASALA ile birlikte çalıştık” başlıklı haberde, TİKKO’nun ilkokul öğretmeni olan genel sekreteri Haydar Akgün, “Rusya tarafından kurulan ve Moskova’nın finanse ettiği ASALA ile çalıştıklarını...” itiraf etmiştir95. TİKKO Genel Sekreteri Ali Haydar Akgün şunları anlatıyordu: “Yurt içinde de zaten bunlar bizim örgütümüzde barınırdı. Son olarak Suriye’nin başkenti Şam’daki büyük toplantı yapıldı. Bu toplantıların birincisine bizim örgütümüzün temsilcisi olarak Hüseyin Balkır, ikincisine ise Hasan Aksu katıldı. 

Bunların yanı sıra ASALA’nın lideri, Mihri Belliciler ve PKK diye bilinen Apocular örgütünün lideri Abdullah Öcalan toplantıda bulundu. Toplantının sonunda, 
bu örgütler Ermenilerle iş ve eylem birliği kararını aldı. Yurt dışında öldürülen Türk temsilcilerinin katilleri arasında Ermeniler kadar bu örgütlerin de militanları vardır. Şam yakınlarında kamplarda ASALA, TİKKO, PKK ve Mihri Belli taraftarları birlikte eğitim görmektedirler. 

Eğitimler Sovyet subayları ve KGB ajanları tarafından yapılmaktadır. ASALA, Rusya tarafından kurulmuş olup, Moskova tarafından finanse edilmektedir”96.

Sonuç olarak TİKKO’nun tehcir sırasında büyük ölçüde merkezi devlete karşı çıkarak Ermenileri koruma altına alan Dersim bölgesinde faaliyet göstermesi, lider kadrosunda Garbis Altınoğlu ve Armanek Bakırcıyan (Orhan Bakır) başta olmak üzere çok sayıda Ermeni asıllının olması, ayrıca örgüt elemanları içinde çok sayıda Ermeni asıllı militanın bulunması, TİKKO’nun 1915 Tehciri’ni “Soykırım” olarak tanıması, bu örgütün, Ermeni terör örgütleriyle işbirliği içinde olduğunu gösteren önemli delillerdir. 

III.4. ASALA ile TKP (Türkiye Komünist Partisi) İlişkisi

Türkiye’de faaliyet göstermeye başlayan ilk yasal komünist partisi olan TKP (Türkiye Komünist Partisi), 1920 yılında Mustafa Suphi tarafından kurulmuştur. 12 Eylül 1922’de Ankara Hükümeti tarafından kapatılan TKP, o günden sonra yasadışı olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 

Marksist ve Leninist fikirler savunan TKP, sosyalist ülkeler ve milli kurtuluş hareketleriyle işbirliği yapmıştır. Aşırı sol bir örgüt olan TKP, Leninist ve Marksist terör örgütleriyle işbirliği yaparak Türkiye’de komünist bir düzen kurmaya çalışmıştır. 

ASALA, 1983 yılından sonra başlayan süreçte, Monte Melkonyan’ın belirlediği Türkiye’ye karşı harekete geçmiş diğer güçlerle işbirliğinde bulunmak stratejisine uygun olarak Türkiye içinde terörün uygulanmasına ağırlık vererek, bu stratejiyi doğrudan veya dolaylı şekilde eylemleştirecek imkân ve kabiliyette gördüğü TKP ile de ilişki kurmuştur97.

ASALA’nın girişimiyle 27 Kasım 1981’de Avrupa’daki “Ermeni Öğrenciler Birliği” ile “Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi” ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak 
Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına) karşı güç birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. ASALA’nın belirtilen işbirliği çağrısına, Rusya’nın güdümündeki “Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve bu partinin Londra Kanadının oluşturduğu “Türkiye Demokratik Haklar Savunma Komitesi (CDDRT) de cevap vermiş, ASALA ile işbirliğine giden TKP, Avrupa’da sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler dağıtmıştır98. Yine 15 Şubat 1985 tarihinde ASALA terör örgütünün TKP ile işbirliği yaptığı açıklanmıştır99.

III.5. ASALA ile DHKP-C/DEV-SOL (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) İlişkisi

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C), 30 Mart-09 Mayıs 1994 tarihleri arasında Suriye’nin başkenti Şam’da kurulmuştur. Türkiye’de hâlihazırda faaliyet yürüten ve potansiyeli en fazla olan sol terör örgütlerinden olan DHKP-C, Türkiye’deki mevcut siyasi sistemi bütünüyle değiştirmeyi amaç edinmiştir100.

Örgüt, gerek kurulduktan sonra “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi (DHKP)” ve “Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi (DHKC)” adları altında, gerekse önceki ismi olan “Dev-Sol” adı ile özellikle şehirlerde aralarında üst düzey TSK mensubu, başbakan, bakan, bürokrat, üst düzey emniyet yetkilisi, MİT mensubu, iş adamı ile birçok vatandasın öldürülmesi eylemlerini gerçekleştirmiştir101. 

ASALA’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nde Rum ordusu denetimi altında Eyanapa bölgesindeki kamplarda eğitim verdiği; burada ASALA mensubu yaklaşık 60 kişinin bulunduğu, bunların ve sorumlu Harout Ağbachyan’ın PKK ve DEVSOL ile iyi ilişkiler içerisinde olduğu bilinmektedir102. DHKP//C, 1984 yılından bu yana ASALA ve PKK terör örgütleriyle bağlantılı uyuşturucu madde kaçakçılığı 
yapmıştır103.

Türkiye’de faaliyet gösteren diğer Marksist-Leninist örgütler gibi DHKP-C terör örgütü de amacına ulaşmak için Ermeni terör örgütleriyle işbirliği yapmıştır. ASALA, DHKP-C militanlarına silahlı eğitim vererek onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. İki örgüt uyuşturucu kaçakçılığı alanında da işbirliği yapmıştır. 

III.6. ASALA ile DDKO/DDKD (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) İlişkisi

Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), 1969 Yılında Dev-Genç’den ayrılan Kürtçüler tarafından siyasi Kürtçülük ve Kürt milliyetçiliği fikirlerinin doğu kökenli üniversite öğrencilerine benimsetilmesi amacıyla Ankara’da kurulmuştur. Diyarbakır-Ergani-Silvan-Batman-Kozluk ve İstanbul’da şubeler açmış olan DDKO, 1971 yılında kapatılmıştır104.

DDKO’ların taktik ve stratejilerini şöyle sıralamak mümkündür: “Üniversitelerde devrimci eylemlere katılım sağlanacak ve eylemler Kürtçülüğe yöneltilecek, Üyeler silahlandırılacak, Her bölgede yoğun bir biçimde yayın ve propaganda faaliyetleri yapılacak, Devrimci gruplar ile sıkı ilişkiler sürdürülecek, Irak’ın kuzeyine gönderilen gençler silahlı gerilla eğitimine tabi olacaklar, sabotajcı 
gruplar tesis edilecek, Kürtçülük faaliyeti Türkiye dışında özellikle Batı Avrupa ülkelerinde de duyurulacak ve bu amaçla oralara üyelerden bazıları gönderilecektir.105”

ASALA’nın girişimiyle 27 Kasım 1981’de Avrupa’daki “Ermeni Öğrenciler Birliği” ile “Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi” ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına) karşı güç birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. ASALA’nın belirtilen işbirliği çağrısına, bölücü DDKD örgütü de olumlu cevap vermiştir. ASALA; bölücü DDKD örgütüyle işbirliği yaparak Avrupa’da sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler dağıtmıştır106. 

III.7. ASALA ile HİZBULLAH İlişkisi

Dinî motifli bir terör örgütü olan Hizbullah, Türkiye’nin çoğunluğu Sünni Kürt olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkmıştır. 
Türkiye’de, bugünkü Hizbullah Örgütü’nün çekirdeğini, 1970’li yılların sonunda Batman’da “İkra”, Diyarbakır’da ise “Menzil” kitapevleri çevresinde sohbet halkaları şeklinde oluşan dini gruplar meydana getirmiştir. Daha sonra İlim ve Menzil olmak üzere iki gruba bölünen Hizbullah hareketi, kısa süre sonra bölgede başlayan çatışmaların etkisiyle silahlanmaya başlamıştır107. 

Hizbullah’ın önde gelen ismi Hüseyin Velioğlu, örgütün kuruluş aşamasında sık sık İran’a giderek dinî ve askeri eğitim almıştır. 
İstanbul Beykoz’daki villaya düzenlenen baskında Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinin ardından lider arayışına giren Hizbullah’ın yönetimini 23 Ocak 2000’de Ermeni kökenli Sülhattin Ürküt devralmıştır108.

IV. Sonuç

Tarih boyunca batılı devletler tarafından kullanılan ve kışkırtılan Ermeniler, emperyalist devletlerin emellerine kurban gitmişler ve bir tetikçi zihniyetiyle dünyanın değişik bölgelerinde Türkleri ve Türkiye’nin çıkarlarını hedef alan terörist eylemlerde bulunmuşlardır. Ermeniler, dün olduğu gibi bugün de Batılı devletlerin tetikçiliğini yapmaktan kurtulamamışlardır. 

Ermeni terör örgütlerinin genel olarak bakıldığında 1880’li yıllarda kurulmaya başladığı ve uygun zemin bulduğu Birinci Dünya Savaşı yıllarında eylem aşamasına geçtiği görülmüştür. Ermeni terörü, Lozan’da ve sonrasında isteklerine ulaşamayınca 1920’lerden itibaren uykuya dalmıştır. Değişen şartlara göre emperyalist güçleri de arkasına alarak yeniden örgütlenen Ermeni terör örgütleri, 1970’lerde hortlamıştır. 

Ermeni terör örgütlerinden en etkili olan ASALA’nın, uluslararası tepkiler üzerine 1980’lerde yerini PKK’ya bırakarak, Sovyetler’in dağılma sürecine girdiği 1990’lı yıllarda Karabağ ve çevresindeki Azerbaycan topraklarını işgal ederek son darbesini vuran bir süreklilik izlediği anlaşılmıştır. 

1880’lerden 1980’lere kadar yüzyılı aşkın bir süre Türkleri hedef alan Ermeni terör hareketinin süreklilik göstermesiyle birçok terör hareketinden ayrıldığını görüyoruz. Ermeni terörünün devamlılık göstermesinde emperyalist güçlerin desteğini arkasına alması, aynı ideolojik temellerden beslendiği ve aynı amacı güttüğü terör örgütleriyle işbirliği yapması etkili olmuştur. Yine Türkiye’nin 
ekonomik ve siyasi olarak güçsüz olması, Ermeni terörünün devam etmesinde etkili olmuş önemli faktörlerdendir. 

Ermeni terörünün Türkiye’yi bölmeye çalışan tüm etnik-bölücü örgütlerle işbirliği yaptığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda özellikle ASALA ve uzantılarının, PKK, TİKKO, DHKP-C, TKP ve DDKD ile Türkiye’yi bölmek amacıyla işbirliğine giriştikleri anlaşılmıştır. Ermeni terör örgütlerinin, özellikle silahlı eylem, silahlı eğitim, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, adam kaçırma, Kara Para aklama gibi alanlarda işbirliği yaptıkları tespit edilmiştir. 

Sonuç olarak tüm cinayet, terör ve katliamlarına rağmen Ermeni terör örgütleri hedeflerine ulaşamamışlardır. Ermeniler, giriştikleri maceradan umdukları sonucu elde edemezken, yüzlerce yıldır yaşadıkları toprakları da kaybetmişlerdir. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olan” Ermeniler, kin ve nefretle teröre sarılmışlar ve Türkiye üzerindeki amaçlarına ulaşmak için terörü bir araç olarak kullanmışlardır. Hiçbir zaman Türkiye üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ermeniler, günümüzde de Türkler ve Türkiye aleyhinde çalışmalarını sürdürmektedirler.


DİPNOTLAR;

(1) 29 maddeden oluşan 3 Mart 1978 tarihli Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesiyle Anadolu’nun doğusunda Ermenilerle meskûn yerlerde ıslahat yapılması ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı himaye edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştı. Bkz. Barçın Kodaman, “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2002, s.3-4.

(2) Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985, s.311.

(3) Rifat Uçarol, a.g.e., s.312.

(4) 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’yla Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesi, fazla bir değişikliğe uğramadan Berlin 
Antlaşması’nın 61. Maddesi olarak şu şekilde düzenlenmiştir: “Babıâli, ahalisi Ermeni bulunan vilayetlerde millî ihtiyaçların icap ettirdiği ıslahatı vakit geçirmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini, temin etmeyi taahhüt eder. Ve arasına bu babda alacağı tedbirleri devletlere tebliğ edeceğinden, bu devletler zikr olunan tedbirlerin yapılmasına nezaret eyleyecektir” Bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002, s.130; Barçın Kodaman, a.g.t., s.4.

(5) II. Abdülhamid’in Ermeni siyaseti hakkında bkz. Mehmet Bicik, Bilinmeyen Yönleriyle II. Abdülhamid, Akis Kitap, İstanbul, 2008, 111-113 ss.

(6) Hasan Babacan, a.g.e., s.130; Vahdettin Engin, “Terörün Tahta Uzandığı Gün”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı 5,Temmuz 1994, s. 10-11.

(7) Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986, s.99.

(8) Rifat Uçarol, a.g.e., s.132.

(9) Cevdet Küçük, a.g.e., s.100.

(10) Zeynep Karaş, “Ermeni Terör Örgütü: Asala”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.28

(11) Cevdet Küçük, a.g.e., s.100-101.

(12) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(13) Cevdet Küçük, a.g.e., s.101.

(14) Cevdet Küçük, a.g.e., s.102.

(15) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014

(16) Zeynep Karaş, a.g.t., s.30.

(17) Cevdet Küçük, a.g.e., s.101.

(18) Tarih boyunca Ermeni terörü, üç aşamalı bir seyir izlemiştir. İlk aşamada amaç, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak ve Ermeni birliğini sağlamaktır. İkinci olarak dünya kamuoyuna gücünü ve boyutlarını kabul ettirmek, ilgi çekmek amaçlanmıştır. Son aşamada ise küresel politik gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına yön verecek uyduruk haberlerle bilgi kirliliği 
yaratmak amaçlanmıştır. Samir Quliyev, “Ermenistan’ın Devlet Destekli Terörizmi ve Onunla Mücadele Yolları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.123-144. 

(19) Mustafa Sıtkı Bilgin, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti”, Belleten, 
Cilt LXIX, Sayı 254, s. 1-14.

(20) Tehcir Meselesi ve Dâhiliye Nâzırı Talât Bey hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, a.g.e., s.136 vd.

(21) Barçın Kodaman, a.g.t., s.6-7.

(22) Nemesis: Eski Yunan mitolojisinde adaleti sağlamak için intikam almayı savunan merhametsiz bir tanrıçadır. Nemesis, aşırı gurur ve bencilliğe düşenleri 
cezalandırır. Nemesis (mitoloji),  http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis_(mitoloji), Erişim tarihi:02.04.2014.

(23) Talât Paşa hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002.

(24) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014.

(25) Zeynep Karaş, a.g.t., s.31.

(26) Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1986, s.296.

(27) Barçın Kodaman, a.g.t.,s.6.

(28) 1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da Ermeniler tarafından Türklere uygulanan soykırımda öldürülenlerin toplam sayısı, 517.955’i Anadolu’da olmak üzere toplam 1.100.000 kişidir. Reha Yılmaz Uluslararası Terörizm Ve Ermeni Terörünün Analizi, 
http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/reha_yilmaz_uluslararasi_terorizm_ermeni_terorunun_analizi.pdf Erişim:27.04.2014.

(29) Temuçin F. Ertan, “Lozan Konferansında Ermeni Sorunu”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (Güz 2000), s. 209-225.

(30) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.297. 

(31) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.298. 

(32) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.298. 

(33) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(34) Hasan Selçuk Köni, “Uluslararası Terörizmin Bir Boyutu Olarak 1974’ler Sonrası Ermeni Terörü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeniler ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 1985, s. 203.

(35) Ermenilerin Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmek için uygulamaya koydukları “Dört T” şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu dört kavrama dayanmaktadır: “Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak… buna göre, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla “Tanıtılacak”, sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiye tarafından “tanınacak”, sözde soykırımdan 
dolayı Türkiye’den “tazminat” alınacak ve “Büyük Ermenistan” sınırları içerisinde yer aldığı iddia edilen “toprak” parçası Türkiye’den koparılacaktır!... Meltem Uluada, “Geçmişten Günümüze Ermeni Meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslararası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. 
acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/167/179.pdf, Erişim tarihi: 02.05.2014.

(36) Reyhan İşeri, “Türkiye’de Etnik Terör: Asala ve PKK Örneği”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s. 56. 

(37) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014; Reyhan İşeri, a.g.t., 
s.46. Ali Güler ve Suat Akgül’e göre ise ASALA’nın 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Yunan gizli servislerinin organize ve teşviki ile kurulduğu tahmin edilmektedir. Bkz. Ali Güler- Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Berikan Yay., Ankara, 2003, s.366.

(38) Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.CC.

(39) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(40) Reyhan İşeri, a.g.t., s.48.

(41) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.361.

(42) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayi Milliye Yayınları, İstanbul, 2000, s.170.

(43) Reyhan İşeri, a.g.t., s.48.

(44) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014; Reyhan İşeri, a.g.t., s.50-51.

(45) 15 Temmuz 1983’de Asala mensubu teröristlerin Paris’te Orly Havalimanı’na ve THY’nin Orly Havalimanı Bürosu’na düzenledikleri 
bombalı saldırıda ikisi Türk, ikisi Fransız, biri de Amerikan uyruklu olmak üzere 5 kişi öldü, 60 kişi yaralandı. Bkz. 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html

(46) Zeynep Karaş, a.g.t., s.34.

(47) Reyhan İşeri, a.g.t., s.58 ; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.366.

(48) Reyhan İşeri, a.g.t., s.57.

(49) Zeynep Karaş, a.g.t., s.33.

(50) Zeynep Karaş, a.g.t., s.33.

(51) Zeynep Karaş, a.g.t., s.35.

(52) http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim tarihi:01.04.2014.

(53) Zeynep Karaş, a.g.t., s.35.

(54) Abdulkadir Baharçiçek, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Elazığ, 2000, s.23.

(55) A. Alper Gazigiray, Ermeni Tarihinin Kaynakları, Gözen Kitabevi, İstanbul, 1982, s.645.

(56) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.634.

(57) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.634-635.

(58) Aybek Keskin, “Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri Açısından Çözümleri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2007, s.109.

(59) Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere dayanan rakamlara göre 1984 yılında ilk PKK eylemlerinin başlamasından 2009 tarihine kadar geçen zamanda 4.828 sivil, 7.946 güvenlik görevlisi ve 28.000 dolayında PKK’lı terörist hayatını kaybetmiştir. Bu rakamların açıklanmayanlarla birlikte 50.000 kişiyi bulduğunu söylemek mümkündür. Birol Ertan, “Türkiye’de Terör”, Uluslararası 
Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Raporu:2, Ankara, 2012, s.7.

(60) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88.

(61) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88.

(62) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, a.g.e., s.170.

(63) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88-89.

(64) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.363.

(65) Reyhan İşeri, a.g.e., s.89.

(66) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.370.

(67) Merve Seren, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ve Terör”, Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.114.

(68) Merve Seren, a.g.t., s.113.

(69) Cenker Korhan Demir, “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19, (Güz 2008), s.66-67.

(70) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90.

(71) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.359.

(72) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90.

(73) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html, Erişim: 27.04.2014.

(74) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.372. Zeynep Karaş, a.g.t., s.71.

(75) Reyhan İşeri, a.g.t., 2008, s.90-91; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.372; Zeynep Karaş, a.g.t., s.71.

(76) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.371.

(77) Cenker Korhan Demir, a.g.m., s.69.

(78) Reyhan İşeri, a.g.t., s.53. 

(79) Reyhan İşeri, a.g.t., s.56. 

(80) Zeynep Karaş, a.g.t., s.68. 

(81) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html   Erişim:27.04.2014.

(82) Ayşe Hür, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/ Erişim tarihi:.25.04.2014.

(83) Ayşe Hür, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/ Erişim tarihi:.25.04.2014.

(84) Zeynep Karaş, a.g.t., s.74.

(85) Batuhan Çolak, Bölücü terör (PKK), http://strateşik istihbarat.files.wordpress.coom/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(86) İbrahim Üney, “Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 
http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/kutuphane/organize_suc_ve_terorizm_iliskisi_pkk_ornegi.pdf, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(87) Mehmet Telli Bulut, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Suriye İlişkileri ve Su Sorunu”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2008, s.35.

(88) Cenker Korhan Demir, a.g.m., s.68.

(89) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.365.

(90) Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(91) Kamil Şahin-Mimar Türkkahraman,, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf,   
Erişim tarihi:.25.04.2014.

(92) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.645.

(93) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html,   Erişim:27.04.2014.

(94) Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/,    Erişim tarihi:25.04.2014.

(95) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, a.g.e., s.170.

(96) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html,    Erişim tarihi:01.05.2014.

(97) Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.CCIII-CCIV.

(98) Zeynep Karaş, a.g.t., s.76-77.

(99) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim Tarihi:01.05.2014

(100) Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m., s.15.

(101) Aybek Keskin, a.g.t., s.139.

(102) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.365.

(103) Aybek Keskin, a.g.t., s.139.

(104) Türkmen Töreli, Pkk Terör Örgütü (Tarihsel Ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, Süleyman Demirel 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta, 2002, s.32.

(105) Kamil Şahin-Mimar Türkkahraman, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, s. 192-193, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf, 
Erişim tarihi:  25.04.2014.

(106) Zeynep Karaş, a.g.t., s.75-76.

(107) Aybek Keskin, a.g.t., s.146-147.

(108) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim Tarihi:01.05.2014.


KAYNAKLAR;

Bibliyografya; 

1. ANADOL, Cemal-Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayi Milliye Yayınları, İstanbul, 2000.

2. BABACAN, Hasan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002.

3. BAHARÇİÇEK, Abdulkadir, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Elazığ, 2000.

4. BİCİK, Mehmet, Bilinmeyen Yönleriyle II. Abdülhamid, Akis Kitap, İstanbul, 2008.

5. BİLGİN, Mustafa Sıtkı, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti”, 
Belleten, Cilt LXIX, Sayı 254, s. 1-14.

6. BULUT, Mehmet Telli, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Suriye İlişkileri ve Su Sorunu”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 
Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2008.

7. ÇOLAK, Batuhan, Bölücü terör (PKK), http://strateşik istihbarat.files.wordpress.com/, Erişim tarihi:25.04.2014.

8. DEMİR, Cenker Korhan, “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19, (Güz 2008).

9. ENGİN, Vahdettin, “Terörün Tahta Uzandığı Gün”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı 5,Temmuz 1994.

10. ERTAN, Birol, “Türkiye’de Terör”, Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Raporu:2, Ankara, 2012.

11. ERTAN, Temuçin F., “Lozan Konferansında Ermeni Sorunu”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (Güz 2000), s. 209-225.

12. GÜLER, Ali-Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Berikan Yay., Ankara, 2003.

13. HÜR, Ayşe, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/  Erişim tarihi:.25.04.2014.

14. İŞERİ, Reyhan, “Türkiye’de Etnik Terör: Asala ve PKK Örneği”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.

15. KARAŞ, Zeynep, “Ermeni Terör Örgütü: Asala”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.

16. KESKİN, Aybek, “Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri Açısından Çözümleri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2007.

17. KODAMAN, Barçın, “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek 
Lisans Tezi, Isparta, 2002.

18. KÖNİ, Hasan Selçuk, “Uluslararası Terörizmin Bir Boyutu Olarak 1974’ler Sonrası Ermeni Terörü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeniler 
ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 1985.

19. KÜÇÜK, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986.

20. LAÇİNER, Sedat, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014. Nemesis (mitoloji), 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis_(mitoloji),  Erişim tarihi:02.04.2014.

21. ÖKE, Mim Kemal, Ermeni Meselesi, 
Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1986.

22. POLAT, Gamze, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html,   Erişim:27.04.2014.

23. QULİYEV, Samir, “Ermenistan’ın Devlet Destekli Terörizmi ve Onunla Mücadele Yolları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi 
Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.123-144.

24. SEREN, Merve, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ve Terör”, Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 
Ankara, 2007.

25. ŞAHİN, Kamil-Mimar Türkkahraman,, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf, 
Erişim tarihi:.25.04.2014.

26. TÖRELİ, Türkmen, Pkk Terör Örgütü (Tarihsel Ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, Süleyman Demirel Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta, 2002, S.32

27. Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

28.UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985.

29. ULUADA, Meltem, “Geçmişten Günümüze Ermeni Meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslararası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi”, 
Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/167/179.pdf, Erişim tarihi:  02.05.2014.

30. URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987.

31. ÜNEY, İbrahim, “Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 
http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/kutuphane/organize_suc_ve_terorizm_iliskisi_pkk_ornegi.pdf, Erişim tarihi:25.04.2014.

32. YILDIRIM, Halil İbrahim, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim tarihi:01.05.2014.

33. YILMAZ, Reha, Uluslararası Terörizm Ve Ermeni Terörünün Analizi, 
http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/reha_yilmaz_uluslararasi_terorizm_ermeni_terorunun_analizi.pdf    Erişim tarihi:27.04.2014.

34. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html, Erişim tarihi:27.04.2014.



***

21 Ocak 2017 Cumartesi

ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler, BÖLÜM 5


ASALA Terör Örgütü’nün Kuruluşu, Faaliyetleri, Finansal Kaynakları ve İşbirliği Yaptığı Örgütler, BÖLÜM 5



ASALA’ya Türkiye’nin Gizli Eylemler Yaptığı İddiaları
Esenboğa Havaalanına Ermeni teröristlerce düzenlenen 7 Ağustos 1982’deki kanlı baskından üç hafta sonra, 27 Ağustos 1982’de Türkiye’nin Kanada Askeri Ataşesi Kıdemli Hava Kurmay Albay Atilla Altı kat, JCAG militanlarınca hunharca katledilince, Günaydın gazetesi ilk defa vurucu Türk timlerinin Ermeni teröristlere karşı eylem emri aldıklarını açıklar (Ağustos 1982). Daha da önemlisi Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren önemli gelişmelerin işaretini veren şu açıklamayı yapar: “…Türk Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’ne açılmış bir savaş olarak gördüğü bu cinayetleri sona erdirmek için gerekli bütün önlemleri almakta kararlıdır. Bu bağlamda, gücümüzü gerekli gördüğümüz yerlerde ve gereken zamanlarda kullanmamız doğal karşılanmalıdır…”  “Bunca kanın hesabı tarihe miras bırakılmayacak” . Evren’in bu demeçlerini resmi ağızlardan yapılan Ermeni terör örgütlerine yönelik “Türk diplomatlarını katleden teröristlerin, bundan böyle dünyanın hiçbir ülkesinde güven içinde olamayacakları” açıklamaları izler. Bu açıklamaları izleyen günlerde Paris bir dizi bombalama eylemleri ile sarsılır. Bir hafta içinde Ermenilere ait üç yer bombalanır. Paris’in merkezinde, Champs Elysees civarındaki St. John Ermeni kilisesine konulan dördüncü bomba patlamasından yalnızca dört dakika önce, bomba imha ekiplerince zararsız hale getirilir. Marsilya’da, 1915 Ermeni katliamı anısına yaptırılan ve açılısını, Marsilya Belediye Başkanı’nın yaptığı anıt, töreninin üzerinden 10 saat bile geçmeden havaya uçurulur. ASALA’dan ayrılarak Monte Melkonyan ile birlikte ASALA-RM’yi kuran Ara Toranyan’ın arabası bombalanır, Toranyan şans eseri yaralı olarak kurtulur. Bu gelişmeleri, Belçika, Yunanistan ve İsviçre’de bazı ASALA militanlarının kendi aralarındaki iç çatışmalarda vurularak öldürüldükleri haberleri izler. Avrupa ülkelerinde anlatılan olaylar yaşanırken, yine Günaydın gazetesinde; beş kişilik bir vurucu timin Türkiye’den Lübnan’a gönderildiği haberi yayınlanır. Bu haberin arkasından, Ermeni terör örgütü arasındaki iç çatışma her nedense Lübnan’a sıçrar ve çok sayıda ASALA militanının bu çatışmalarda öldüğü haberi yabancı başında yer alır. Ancak Türkiye hiçbir zaman ASALA’ya karşı mücadeleyi resmen üstlenmez. Hatta 27 Temmuz 1983’de BBC Televizyonu News Night (Gece Haberleri) programına konuk olan devrin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, “Türk gizli servisinin, Batı Avrupa ülkelerine gönderdiği timlerle teröristleri tesirsiz kılmak için eylem yaptığı doğru mu?” sorusuna “Hayır, biz resmi terörü reddediyoruz ve bu tür eyleme başvurmuş değiliz” cevabını verir. Ancak bu açıklamanın üzerinden çok uzun bir zaman geçmeden, daha önce yaralı kurtulan Ara Toranyan’ın (ASALA-RM) yine bir iç çatışmada öldürüldüğü basında yer alır. Olayların gelişimine göre gizli bir el Ermeni terörüne bulaşmış, militanları izlemekte ve teker teker yok etmektedir. ASALA militanları artık hiçbir ülkede güven içinde değillerdir. Son olarak ASALA lideri Agopyan da Atina’da bir trende öldürülmüştür (28 Nisan 1988). Atina’da trende bulunan cesedin ardından artık Agopyan’ın adı da hiçbir eylemde duyulmamıştır . Günümüz Türkiye’sinde ASALA’ya yönelik operasyonların başarı derecesi yaygın bir biçimde tartışılmaktadır. Hatta, bu eylemlerin gerçekleştiricilerinin Susurluk Kazası sonrasında çete olduğu iddia edilen Abdullah Çatlı ve arkadaşları olduğu yaygın bir kanaat haline gelmiştir.
ASALA’ya yönelik düzenlenen operasyonlarla ilgili olarak Can Dündar tarafından 3 Kasım 1999 yılında yazılan Çatlı değil MİT çökertti başlıklı, bazı kısımları aşağıda sunulan köşe yazısı yukarıda da değinilen bazı noktalara ışık tutar niteliktedir: Oral Çelik, TBMM Susurluk Komisyonu’nda verdiği ifadede; “ASALA’yı biz ortadan kaldırdık. Çatlı liderimizdi. 4 kişiydik. 5’inci ben vardım’ diyen, hangi makamsa gelsin, desin ki, ‘Ben de vardım’” demiştir. Bu meydan okuma karşısında, ASALA operasyonunun gerçek mimarları isyan etmiş, yeminlerine sadık kalarak yıllardır suskun
kalanlar, ilk kez bazı dosyaların kapağını açma ihtiyacı duymuşlardır .
ASALA, kanlı eylemlerini yoğunlaştırıp, 15 Temmuz 1983’de Orly katliamıyla Türk vatandaşlarının yanı sıra diğer ülke vatandaşlarını da katledince kendi ölüm fermanını da imzalamış ve hem kendi içinde bölünme yasayarak, hem de üzerindeki Avrupalı koruma kalkanının kaldırılmasıyla yok olma sürecine girmiştir. Bu süreç yaşanırken T.C. devletinin katkısının ne olduğu hep tartışma konusu yapılmıştır. Kamuoyu açısından bakıldığında, ASALA ile mücadelede sadece Abdullah Çatlı ve arkadaşlarının görev aldığı izlenimi hakim bulunmaktadır. Devletin bu arada neler yaptığı isin daha az bilinen bir boyutunu oluşturmaktadır. Bazı kaynaklara göre, devletin zirvesinde bu konu ilk kez 12 Eylül 1980 öncesi bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısında gündeme getirilmiştir. Bazı Devlet yetkilileri, hızla tırmanan ASALA terörü karşısında öfkeyle Biz de onları öldürelim deyince, bu öneriye dönemin MİT Müsteşarı Korg. Hamza Gürgüç karşı çıkmıştır .
Hamza Gürgüç, MİT’in yurtdışında silah kullanmasının mümkün olmadığını, böyle bir eğitimi de bulunmadığını belirtip “Böyle bir şey devlet olmaya yakışmaz. Üstelik diplomatlarımıza yapılan suikastları da artırabilir” demiş ve “Öldür emrini verecek makamlar, bu makam ne olursa olsun günün birinde açıklanacaklardır” uyarısında bulunmuştur. Ancak 12 Eylül’den sonra ASALA kaynaklı saldırılar artarak devam edince devlet bir şeyler yapmaya karar vermiş ve korkunç bir ASALA eylemi sayesinde beklediği fırsatı yakalamıştır. Kanlı Esenboğa katliamında sağ olarak ele geçirilen Levon Ekmekçiyan, Devlet Başkanı Kenan Evren’in damadı ve Köşk’ün güvenlik danışmanı olan istihbaratçı Erkan Gürvit tarafından sorgulanmış, Ekmekçiyan, hayatı karşılığı bazı isimler ve adresler vermeye ikna edilmiştir. Bu dönemde, Korg. Hamza Gürgüç’ten farklı bakış açısına sahip MİT Kontrespiyonaj Dairesinden emekli olmuş olan Hiram Abas Ankara’ya gelmiş ve
ASALA’nın temizlenmesi amacıyla yurtdışında eylemler düzenlenmesi için yapılacak operasyonlarda gönüllü olmuştur. Yapılan planlamaya göre, operasyonları Köşk finanse edecek, ancak Hiram Abas Köşk’ün kadrosunda görünmeyecekti. Dış temsilciler lojistik konusunda destek olacaktı. Hiram Abas’ın ekibi 5 kişiden oluşmaktaydı. Bazıları asker kökenli olan ekibin üyeleri iyi lisan biliyor ve çok iyi silah kullanıyorlardı. Hazır olduklarında kendilerine yakalandıkları takdirde birbirleriyle ve devletle herhangi bir ilişkiyi asla kabul etmeyeceklerine dair bir belge imzalatıldı. İşlerin ters gitme olasılığına karşılık olarak, tim mensuplarının sol koltuk altlarına bir ameliyatla üç küçük siyanür içeren hap yerleştirildi. Kriz anında ameliyatlı yer, tırnakla açılacak ve haplar alınıp intihar
edilecekti. Yemin böyleydi. Ekmekçiyan tarafından Erkan Gürvit’e isimleri verilen şahıslar, Lübnan’da yasamaktaydı. O dönemde, İsrail, Lübnan’ı işgal etmiş ve FKÖ Gerillalarıyla birlikte ASALA militanlarının üslerine de baskınlar düzenlemişti. Ayrıca, MOSSAD, bir jest yaparak MİT’i bu baskınlara davet etmişti. 5 kişilik tim vakit kaybetmeksizin Bekaa’ya geçmiş, bazı belgelere ulaşmış ve Ekmekçiyan tarafından isimleri verilen kişiler, belirli adreslere çekilerek imha edilmişti.
ORLY baskınının ardından başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri ASALA’yı korumacı tavrını terk edince, Avrupa Türk istihbaratçılar için rahat operasyon yapılabilir bir alan haline dönüşmüştü Avrupa’ya geçen timler, Paris ve Atina’da çok önemli faaliyetlere imza atmışlardır. Bunlardan bazıları; Hiram Abas’ın St. Jeanne de Chantal Ermeni Kilisesinin avlusuna bırakıp patlamaya 15 dakika kala bizzat ihbar ettiği bombalar, Paris’te Pont de L’alama köprüsünün sahanlığında çapraz ateşe tutularak öldürülen ASALA militanı, timin bir hatası sonucu Pire-Atina seferini yapan banliyö treninin bir vagonunda, kovaladıkları hedefle teke tek kalan ve kanlı bir boğuşa giren “Yakup Cemil” kod adlı tim üyesi .
Can Dündar’ın yukarıda verdiği bilgilere ek olarak, Ercan Çitlioğlu’nun ASALA’ya yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonlarla ve konuyla ilgili olarak T.C. Devleti’nin izlediği politikalarla ilgili verdiği bilgiler ve değerlendirmeler de oldukça önem arz etmektedir: “ASALA’nın ortadan kaldırılma sürecinde, devletin ciddi rolü olmuştur. Elbette bu tür operasyonlar hiçbir şekilde kamuoyuyla
paylaşılacak operasyonlar değildir. Ama mesela Iraklı Türkmenler bu operasyonlarda yer almışlardır. Çünkü onlar bir başka ülkenin yurttaşları, Türkmen kardeşlerimiz Irak vatandaşı. Dolayısıyla onların bir eylemde aktif rol almaları ve yakalanmaları halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bu isin içinde devlet olarak olduğunu kanıtlayacak hiçbir şey yoktur. Türkmen kardeşlerimiz bu operasyonlarda kullanılmışlardır ve görevlerinde başarılı da olmuşlardır.”
Özetle, bu operasyonların ardından ASALA etkinliğini geniş ölçüde yitirmiş, bir takım söylentiler dışında bu operasyonlarla Türk Gizli Servisi arasında doğrudan bir ilişkinin kanıtları ortaya konamamıştır. Yalnızca bu durum bile önemli bir başarı göstergesidir. ASALA’nın eylemlerine karşılık olarak T.C. Devleti’nin izlediği politikalar ve aldığı önlemlerle ilgili bir soruya karşılık olarak E. Çitlioğlu Londra Büyükelçiliği’nde Basın Müşaviri olarak görev yaptığı sırada Türkiye’nin Londra Turizm Ofisine 1979’da yapılan bombalı saldırı sonrasında basına açıklama yaparken karşılaştığı bir olayı şu şekilde aktarmaktadır :
” Ben BBC ve ITN gibi televizyonların kameralarıyla orada karşı karşıya kaldım. BBC muhabirinin bana sorduğu ilk soru şuydu: “1915’te Osmanlılar tarafından veya Türkler tarafından Ermenilere
uygulanan soykırım konusunda ne düşünüyorsunuz?” Ben Ermeni soykırımı konusunu ilk defa bombalanmış ve paramparça olmuş Türk turizm ofisinin önünde bir İngiliz televizyon muhabirinin ağzından duydum. Düşününüz ki; ben bir devlet görevlisiyim, Londra gibi önemli bir merkezde basın müşaviriyim ve elçiliğin sözcülüğünü ifaediyorum. Ermeni soykırımı konusunda en ufak bir bilgim yok, bu göreve gidene kadar da böyle bir eğitimden geçirilip, ‘böyle bir iddia, böyle sorun vardır Türkiye’nin karşısında, dolayısıyla sizin de buna karşı aksi yönde tezler ileri sürüp karşı bir tez oluşturmanız gerekir’ tarzında hiç kimseden bir tek kelime dahi duymadan atandım Londra’ya. Bu sadece benim başıma gelen ya da benim yasadığım bir olay değildir. O dönemde yurtdışına tayin olan hem Dışişleri Bakanlığı mensupları hem Başbakanlık ve diğer Bakanlık mensupları bu konuda en ufak bir eğitimden geçmeden gitmişlerdi. Yani bunu şunu açıklamak için söylüyorum. 1978 yılına gelinceye kadar Türkiye’nin bu konuda antitez üretmeye yönelik bir politikası yoktu. Zamanla ASALA terör eylemleri tırmanmaya başladı. Onun üzerine Devlet bir çalışma yapma, belgelere girip, arşivlere girip antitezler oluşturma veya antitez demeyelim de gerçekleri gün ışığına çıkarma tarzında bir yöntemi izlemeye karar verdi. Bu olayların başlangıcından herhalde bir 50-60 yıl sonra yaptı bunu ve bu maalesef Ermenilere kendi tezlerinin dünya kamuoyunda yerleşmesi ve yaygınlaşması için çok büyük bir zaman kazandırdı. Bizim olayı geriden takip etmemizin temel nedenlerinden bir tanesi budur. Burada hemen şunu da eklemek istiyorum, bu olaydan veya olaylardan sonra acaba bize Ankara’dan ‘bu konuda şunları söyleyebilirsiniz veya şu kaynaklara başvurabilirsiniz’ tarzında bir talimat geldi mi diye merak ederseniz, hayır gelmedi. Ben bana sorulan bu soruyu yanıtlayamamanın acısını içinde hissettiğim için kişisel imkânlarımla bu konuyu araştırmayı tercih ettim. Ve 20-25 yıldır da hâlâ bu konuyu araştırmaya ediyorum. Ama arzu ederdim ki böyle bir olaydan sonra bu konuyu araştırma ihtiyacı hissetmeyeyim de devlet beni bu göreve gerekli tüm donanıma sahip kılarak göndermiş olsaydı. Çok kıymetli zaman yitirmemiş olurdu . ”
ASALA Terörüne Türk Kamuoyunun Tepkileri
Vartan
1973 yılından itibaren yabancı ülkelerde görev yapan Türk diplomatlarına yönelik silahlı, bombalı saldırılar düzenlenmiş ve 34 vatandaşımızı katleden Ermeni teröristlerin büyük çoğunluğu da yakalanamamıştır. Yakalananlar ise çok az bir cezaya çarptırılarak serbest bırakılmışlardır. Tüm bu cinayetler ve cinayetlerin faillerinin cezasız kalması Türk kamuoyunda tepkilere neden olmuş ve zaman zaman infiallere neden olmuştur.
Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’in 1973 yılında öldürülmesi sonrasında, Hükümet terör olayları zincirinin ilk halkası olan bu olayı şiddetle kınamış ve ABD’ye protesto notası vermiştir. Dışişleri Bakanı Ümit Haluk Bayülken’in tabiri ile “bu ilk menfur saldırı” nefretle karşılandı (Hürriyet,29 Ocak 1973). Türk basınında ise farklı yorumlar yer almıştır: İsmail Cem olayı “talihsiz bir oyun” olarak değerlendiriyor, Burhan Felek Cumhurbaşkanını dahi korumaktan aciz ABD’nin Türk hariciyecileri nasıl koruyabileceğini sorguluyor ve Abdi İpekçi ise “Türk basını kendi kendini denetledi. ABD’ deki Ermeni oyunlarından bahsetmedi. Halbuki yıllardır bir senaryo oynanıyor. Buna rağmen kin ve intikam dolu yayınlar sürdürülüyor. Neticede iki masum öldürüldü” diyordu . 22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyükelçisi Danis Tunalıgil’in öldürülmesi sonrasında, olay Türkiye’de şaşkınlıkla karşılanmış ve dönemin Başbakanı tarafından “gereği yapılacaktır”, ana muhalefet partisi lideri tarafından ise “tedhişçiler iğrenç hareketleriyle kendi amaçlarına zarar vermiştir” seklinde açıklamalarda bulunulmuş , basın ise katillerin kimliğini sorgulamakla meşgul olmuştur. Tepkilere bakıldığında bir Ermeni terör silsilesi ile karşı karşıya olduğumuzu kimse idrak edememiştir. Milliyet gazetesi ise “Tunagil’in öldürülmesini protesto eden İstanbul üniversitesi öğrenciler Vatan caddesinden üniversite rektörlüğüne kadar yürürdü. 1500 gencin katıldığı mitingde atılan sloganlardan bazıları ‘Türklük öldürülüyor’ ve Kahrolsun Palikarya’”olmuştur (Milliyet, 25 Ekim 1975). 24 Ekim 1975 günü Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ile şoförü Talip Yener öldürülmüş ve sonrasında Hükümet tarafından yukarıdakine benzer açıklamalar yapılmıştır (Milliyet, 26 Ekim 1975). Bununla birlikte, basının sesini daha fazla yükseltmeye başladığı, olayı sorgulamaya başladığı görülmektedir. Bu arada, Türk halkının belirli bir kesiminde şiddetle karışık tepkiler oluşmaya başlamıştır. Bir Ermeni vatandaşımızın evinin Elazığ’da kundaklanması, bazı batılı ülkelerin protesto edilmesi ve Hükümetin gerekli tedbirleri alması için sert bir şekilde uyarılması bu tepkilere örnek olarak gösterilebilir. Bu olaylar karşısında İpekçi Milliyette ki köşesinde “bunların amacı Türkleri gazaba getirip Dünya’ya barbar diye yutturmak. Oyuna gelmeyelim. Onları kendi iğrençlikleri ile baş başa bırakalım” (Milliyet, 26 Ekim 1975) diyerek tansiyonu düşürmeye çalışmaktadır. 16 Şubat 1976’da Beyrut’ta Başkatip Oktar Cirit’in öldürülmesi haberi Türkiye’yi sarstı. Olay sırasında Olso gezisinde bulunan Dışişleri Bakanı Çağlayangil “cinayeti şiddetle pretosto etti”(Cumhuriyet, 2 Şubat 1976). 9 Haziran 1977’de Vatikan Büyükelçisi Taha Carım’ın öldürülmesi sonrasında hükümet benzer tavrını sürdürmüş ve rutin açıklamalarını yapmıştır. Öte yandan, yazılı basın Hükümete nazaran daha keskin bir tonla olayları kınarken, daha çok terör olaylarının nedenlerini araştırmakla meşgul olmuştur. Genel olarak bakıldığında, Hükümet tarafından Ermeni terörü karşısında pasif olarak nitelendirilebilecek tavrın 1980’lere kadar belirli bir çizgide sürdürüldüğü, aktif bir politika izlenerek Ermeni terörü ile mücadele edilmeye başlandığı görülmektedir.
Ermeni terörünün ülkemizdeki yaralayıcı etkilerine karşılık olarak diğer ülkelerde de Türkiye’nin aleyhine olan sonuçları olmuştur. Bunlardan en önemlisi, daha önce de belirtildiği gibi, Ermeni meselesinin diğer ülkeler nezdinde gündeme gelmesi ve gündemde tutulmasıdır. Zira Hürriyet Gazetesi’ne Ermeni teröristleri uluslar arası gizli güçler besliyordu. Bunlar arasında fanatik zengin Ermeniler, Rum Senatörler, papazlar ve Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen kuvvetler vardı. (Hürriyet, 12 Haziran 1976) Aynı gün, aynı Gazete yazarlarından Dayanalp “eğer bu asırda bu insanlar böyle düşünüyorlarsa, başta Almanlar olmak üzere her milletin birbirinden hesap sorma günü gelmiştir. Bu insanlar Türk milletinin sabrının taşacağını düşünmüyorlar mı?” demekteydi (Hürriyet, 12 Haziran 1976).
 Yabancı Yazarların Olaylara Bakışı
I. Dünya Savaşında Osmanlı Devleti’nin uygulamak zorunda kaldığı zorunlu iskan kanununun günümüzde Ermeniler ve kimi Ermeni sempatizanları tarafından “soykırım” diye lanse edilmesi, aslında önyargılı tutumun göstergesi olup, olayları saptırma amacı gütmektedir. Bu dönemde gerçekleşmiş olayların daha iyi değerlendirilmesinde, olaylara dış kaynaklar açısından bakmanın isabetli olacağını ve daha tarafsız karar vermemize olanak sağlayacağını düşünerekten bu başlıkta bu doğrultuda yapılmış araştırmalara yer verilecektir. Mr. Harbord’un olayların gidişatını anlatan aşağıdaki sözleri aslında gerçekleri en anlamlı şekilde ortaya koymaktadır:
“Türkiye hastalık ve harplerden nüfusunun %20’sini kaybetmiştir. Yerlerinden çıkarılan Ermeniler yavaş yavaş ve hiçbir korku duymadan yerlerine dönüyorlar. Bütün seyahatimiz boyunca
Türklerin Ermenileri öldürmek istediklerine dair bir işaret görmedik… Üç ay önce Ermenilerin tek bir adam kalmayıncaya kadar kesildiğini duymuştuk, halbuki duyduklarımızın hiçbiri doğru değildi. Zaten ben bu katliam söylentilerini her zaman şüpheyle karşılamıştım. Fransızlar Türkleri mandaları altına almak istiyorlardı, bunun için de dünyanın şüphesini Türklerin üstüne
çekmek gerekirdi….
Bu doğrultuda J.Mc.Carthy de “Ölüm ve Sürgün” adlı eserinin Önsöz’ünde, Osmanlı’nın tarihi ile ilgilendiği zaman, XX.yy’ın sonu, XX.yy’ın başlarındaki olaylarda Osmanlı’nın Müslüman nüfusunun dörtte birinin hayatlarını kaybettiklerini öğrendiğinde bu durum karşısında şaşkına döndüğünü itiraf etmiştir . Diğer taraftan olayların içinde olan ve gelişmeleri bizzat kendileri izleyen yabancı subayların anılarından malum oluyor ki, bu dönemle ilgili katliam ve soykırım iddiaları basitçe uydurulmuş ve maksatlı amaç gütmüştür. Fransız gazeteci Michel Paillares, görgü tanığı bir Fransız deniz subayının anlattıklarını şöyle aktarmaktadır: “Eşkıya hikayeleriyle bizi aldattılar. Aslında Hıristiyan katliamı diye bir şey olmamıştı. Sadece hıyanet edenlerin idamı vuku bulmuştur. İçeride Ermeniler memleketi Ruslara teslim ettiler. Bu ıslah olmaz bozgunculara karşı kendilerini savunmak için Türkler köklü tedbirler aldılar. Pek çok mürekkep lakin az kan akıtmış olan mecburi göçler bundan dolayı yapılmıştır. Savaş esnasında düşman ile karşı karşıya iken sırtımıza hançer saplamak isteyen alçaklara karşı merhametsizce hareket etmek tamamen haklı bir davranıştır.”

Halkımız böyle kırılmıştı
George de Maleville’nin, olaylarla ilgili “Ermeni Trajedisi” adlı kitabında yapmış olduğu, kendine özgü aşağıdaki yorumu da o dönemin gerçeklerine çok anlamlı ışık tutmaktadır:
“…Ermenilerin yerlerini almak üzere ortadan kaldırmak amacına yönelik sözde bir gizli plan masalı temelsiz olduğu kadar da değersizdir. 1917’de Yunanistan, Türkiye’ye karşı savaşa girdiğinde
buna benzer bir olay olmadı ve Osmanlılar, Küçük Asya’da çok olan ve onlarla ilgili olarak acılı anılara sahip bulundukları Yunanlıları sürmeyi akıllarından bile geçirmediler. Neden? Çünkü Osmanlı Yunanlıları sakin kaldılar. Dolayısıyla, Ekim 1918 ateşkesine kadar başlarına kötü bir şey gelmedi. Şayet Ermeniler de öyle yapsalardı sürgün de, sürgünle birlikte görülen öldürme olayları da olmazdı” .
Aslında biliyoruz ki, zorunlu iskan zamanı (1915) Ermenilerin önemli çoğunluğu kıtlık yüzünden hayatlarını kaybetmiştir. Yalnız, bu kötü kader sadece onlara ait olmamıştır. O dönemde açlıktan ölen Türk sivil ve askerlerin sayısı Ermenilerden çok daha fazla olmuştur. Bu kıtlık ve sefalet dönemini bizzat yaşamış Bavyeralı Alman Binbaşı Schmid, Vossiche Zeitung gazetesine gönderdiği
mektubunda yaşananları şöyle dile getirmiştir: “Ben harp esnasında iki buçuk sene Türkiye’de idim. Kafkasya, Mezopotamya, İran ve Filistin cephelerinde bulundum. Ermeniler, Türklerin asi tebaaları idiler. Askeri ve siyasi sebeplerden onların harp mıntıkalarından uzaklaştırılmaları zaruri idi. Türkiye gibi hiçbir şeyin bulunmadığı bir memlekette bir kütle sürgünü sırasında birçok insanın ölmesi açık bir şeydir… Fırat bölgesinde ayda ne kadar Türk askerinin açlıktan öldüğü düşünülüyor mu? Ayda yüzlerce, hem de 1917 yılında” . I Dünya savaşında Osmanlı Devletinin Ermenilerden çektikleri yabancı ülke yetkilileri tarafından sık sık dile getirilmiştir. 19 Aralık 1915 tarihinde Alman “Deutche Tage Zeitung” gazetesinde Kont Reventlow konu ile ilgili şunları yazmıştı:
“Türkiye’nin, Ermenileri cezalandırmak için aldığı önlemler yalnız bir hak gibi değil, fakat bu asi ve kana susamış insanları yola getirme konusunda yerine getirilmesi gerekli bir görev olarak kabul
edilmelidir. Gâsıp ve isyankar olan Ermenilerin layık oldukları son karşısında merhamet hissi duymak zamanının çoktan geçmiş olduğunu biz Almanların anlaması gerek. Eğer, Türkler Ermeni
tehlikesine karşı kendilerini koruyamazlarsa, müttefiklerine daha ağır bir iş yüklemiş olacaklardır” .
Kont Reventlow’un bu söyledikleri Osmanlı Devleti’nin bu dönemde önlemler alma doğrultusundaki zorunluluğunu ortaya koyduğu gibi, Ermenileri de en iyi şekilde tanımlamıştır.
ABD’deki Alman Büyükelçisi Kont Bernstorff ise Ermeni komitecilerin Batı kamuoyuna empoze etmeğe çalıştığı soykırım iddiaları ile ilgili, Rene Pinon’un notlarına atfen, Washington’da Wolff Ajansına vermiş olduğu demeçte şöyle demiştir:
“Ermenilere yapıldığı iddia edilen bütün bu mezalim hikayeleri tamamen uydurulmuş şeylerdir. Ermenilerin öldürüldüğü veya onlara işkence yapıldığı hakkındaki haberler baştan aşağı asılsızdır”.
Savaş döneminde İstanbul’da görev yapan Avusturya-Macaristan Askeri Ataşesi Joseph Pomiankowski de savaş dönemindeki durumu şu şekilde yorumlamıştır: “Hükümetin tüm uyarılarına rağmen Ermeniler gene de Türkiye aleyhine hasmane davranışlarda bulunmaktan ve hatta Türk birliklerine saldırmaktan hiç çekinmiyorlardı. Harbin başlamasından hemen sonra, Ermeni asıllı pek çok asker ile subay, başlarında bir Ermeni mebusu ile sınırı geçtiler. Bunlar, sonra Ermeni gönüllü teşkilatına girdiler. Teşkil edilen bu birlikler, Rus cephesindeki sınırdan geçerek Müslüman halkın oturduğu Türk topraklarını kasıp kavurdular. Türk Hükümeti ve ordu kumandanlığı Ermeni halkının büyük bir isyan çıkaracağından endişe ediyordu. Gerçekten de böyle bir hadise, Rusların yardımı ile Ermenilerin Türk birliklerine saldırıya geçtikleri ve bu mücadelelerini aylarca sürdürdükleri Van’da ortaya çıktı” . Aslında bu dönemde Anadolu’da yaşananlara bakılırsa, gerçekten bir soykırımın gerçekleştirildiğini, ama bunun Türkler tarafından Ermenilere değil, Ermeniler tarafından Türklere uygulandığını söyleyebiliriz. Mc. Carthy’nin bununla ilgili görüşleri aslında her şeyi ortaya koymaktadır. “… I Dünya Savaşı sırasında doğuda Ermenilerin Müslümanlara karşı giriştiği saldırıların odaklanışı, göç ettirmeye zorlamak amacına değil, öldürmenin kendisi idi (bir miktar kişi öldürüp çoğunluğu dehşete düşürerek göç etmeğe zorlamak amacı güdülmüyordu, olabildiğince çok Müslüman öldürülmesi doğrudan doğruya amaç idi)…”
Bütün bunlara rağmen, bazı Batılı yetkililerin, Türk milletini Batı kamuoyunun gözünde lekeleme görevine soyunmasını doğrusu içte kalan, gerçekleşememiş planların hazmedilemeyip dışa vurulması gibi algılamak mümkündür. ABD Büyükelçisi Morghentau, “Büyükelçi Morghentau’nun Öyküsü” adıyla yayınladığı kitabında bu konuda özellikle büyük çaba sarf etmiştir. Büyükelçinin, bu hayal ürünü öyküsüne en iyi cevap, yine Amerikalı bir gazeteci olan Schreiner tarafından Morghentau’ya gönderilmiş mektupta yer alan şu cümlelerle verilmiştir: “… Doğruyu söylemem gerekirse Türklere mal ettiğiniz acımasızca davranışlara siz pek tanık olmadınız. Bunun yanı sıra ayaklanmanın olduğu yörelerde yaşayan Ermenilerin sayısından çok Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia ettiniz… Acaba bütün hükümetlerin kendilerine karşı ayaklanmaları bastırma hakkına sahip oldukları hiç aklınıza gelmedi mi? Bana öyle geliyor ki, Büyük Britanya bile bu hakkını Cumhuriyetimiz kurucularına (ABD’ye) karşı kullanmaktan geri kalmadı… Ancak biz Batılılar kendimizi melek saymamız halinde Türkleri toptan silebiliriz. Türklerin dünyada nesli tükenmiş son
birkaç centilmen ulustan biri olduğu hususunda sizin de benimle aynı fikirde olduğunuzdan eminim…”
Büyükelçi Morghentau’nun Türklere karşı önyargılı tavrını Georges Maleville’de şu ifadelerle dile getirmiştir: “…Peşinen Ermeni davasının yandaşı olan ve kendisini Türklerin arasında
‘Ermeni dostu’ sayan bu garip elçi, Türklere en küçük bir sempati duymuyor, onları ‘tembel ve geri zekalı’ görüyordu…”
Günümüzde sözde Ermeni soykırımı sorununu ikide bir gündeme alıp adeta politika malzemesi haline getiren Batılı ülkeler her ne sebeptense, kendi arşivlerini bile incelemekten kaçınmaktadırlar. Aslında bu zahmete katlanabilmeleri durumunda gerçeklerin ortaya çıkması işten bile değil. Mr. Kitston’un Sir E. Crowe’a göndermiş olduğu 28 Kasım 1919 tarihli belge
arşivlerdeki belgelerden sadece bir tanesidir:
“…Ermenilerin Müslüman komşularını kesmesinden hiç şüphe etmem ve Erivan’ı kontrol altında tutan Taşnak çetesine en küçük bir itimat göstermemek lazımdır. Bu Taşnaklar müthiş bir vahşetle çalışıyorlar ve talihsiz Ermenilerin hiç de yararına hareket etmiyorlar…”(Ulubelen, 1967: 215) Daha önce de belirttiğimiz gibi Ermenilerin I. Dünya savaşında Türklere karşı
tavır almalarında, Rusya’nın verdiği destek ve cesaretin büyük etkisi olmuştur. Hatta, Ermeniler bu dönemde Rusların bir nevi yerli müttefiki olmuşlardır. Buna rağmen, Ermenilerin sergilemiş oldukları tutum kimi zaman Rus yetkililerini de etkilemiştir. Paris’teki Rus Büyükelçisi İzvolski’nin Başbakan ve Dışişleri Bakanı Shturmer’e gönderdiği 24 Ekim 1916 tarihli telgrafta bu durum açıkça gözükmektedir: “Ermeniler, ihtilalci komitelerin kararlarına uyarak, yurdun birçok yerlerinde devlet kuvvetleri ve ordu birlikleri aleyhine saldırıya geçip Hükümet memurlarını ve Müslüman halkı katlettiler. Bu saldırılar bazı yerlerde gerçek birer isyan halini aldı. Ermeni ayaklanmasının ortaya çıkardığı büyük tehlike üzerine Hükümet bütün Ermenileri askeri bölgelerden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır. Bu hareket esnasında bazı yakışıksız davranışlar olmuşsa da bundan zarar gören Ermenilerin haklarını kanun yoluyla korumak ve suçluları bulup cezalandırmak üzere derhal komisyonlar gönderilmiştir.”
Ancak ne yazık ki, Hükümetin, oluşturduğu bu komisyonlara katılma teklifinde bulunduğu, kimi Avrupa ülkeleri ( Hollanda, Danimarka, İspanya, İsveç ) her defasında bu teklifi her ne sebeptense reddetmişlerdir . Ancak, hükümetin cesaretle olayların üzerine gidişi, bu olaylarda her hangi bir sorumluluğunun olmadığının göstermiştir. Bu durum gösteriyor ki, Osmanlı Hükümeti, I. Dünya Savaşı zamanı, Ermeni nüfus tarafından maruz kaldığı ihanet sonucu 1915’te zorunlu iskan uygulamasına gitmek zorunda kalmış ve bu zorunlu iskanda Ermenilere hiçbir “soykırım” uygulamadığı gibi, güvenlikleri için de elindeki tüm imkanları kullanmıştır. Ermeni sorununda tartışılan konulardan biri de zorunlu iskan döneminde (1915) ölen Ermenilerin sayıları ile ilgili iddialardır. Bilindiği gibi, Ermeniler tarafından bu rakamlar 1.500.000–2.000.000 olarak lanse edilmektedir. İngiliz Yıllığından verilen örnekte Doğu Anadolu’daki Ermeni nüfusunun 480.000 olduğunu söylemiştik. Şimdi, sorulması gereken, madem zorunlu iskan kanununun uygulandığı Doğu bölgesindeki Ermeni nüfusu 480.000 ise, o zaman, göçürülenlerin çoğunun savaş sonrası geri dönüşünün de sağlanmış olduğu dikkate alınırsa, ölenlerin sayısını 1.500.000– 2.000.000 olarak lanse etmek hangi mantığa uymaktadır? Aslında, bu rakamın Ermeniler tarafından katledilen Türklerin sayısına daha yakın olduğu söylenebilir. Mc Carthy’ye göre, bu dönemde Anadolu’da ölen Ermenilerin sayı 600.000, Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin sayı ise 3.000.000’a yakındır (Hürriyet,21.03.2001).
Ermeni Diasporasının1 Faaliyetleri
6f3932db23f6939e222eb57977011da8
Amerikalı emekli bölge savcısı ve yazar Samuel A. Weems Ermenilerin ABD Kongresi üyelerini etkileyebilmek için bir kampanyalarında 14 milyon dolar sarf ettiklerini yazmaktadır . Bir diğer kaynak, Ararat filminin maliyetinin 15 milyon dolardan fazla olduğunu belirtmektedir. Bunlara Ermeni Soykırım Endüstrisi’nin ürettiği kitaplar, makaleler, romanlar, şiirler, piyesler, filmler, sergiler ve çeşitli toplantılar da eklendiğinde ve bu tür faaliyetlerin sadece ABD’de değil Fransa, Kanada, Avustralya ve Lübnan başta
olmak üzere diğer bazı ülkelerde de yapıldığı düşünüldüğünde, harcanan rakamın yılda en az 100 milyon dolar olacağı sonucuna varılmaktadır .
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun siyasi faaliyetlerinin esas amacı soykırım iddiasını bazı ülkelerin yerel veya milli meclislerine kabul ettirmek üzerine inşa edilmiştir. Ermeniler, yoğun olarak bulundukları ülkelerde oy silahını kullanarak siyasi nüfuz sahibi olmuşlar, bunu soykırım iddialarını o ülkelere kabul ettirmek ve bu ülkelerin Ermenistan’a yardım yapması için kullanmışlardır. Örneğin, Ermenistan, Rusya ile gayet yakın ilişkiler yürütmesine ve Güney Kafkaslarda Rus çıkarlarının korunmasına hizmet etmesine rağmen ABD’den, büyük yardım sağlamış bulunmaktadır. Ermenilerin bulundukları ülkelerde, Türkiye lehine olabilecek her türlü gelişmeye karşı çıkmaları bir görev haline dönüşmüştür. Baku ve Ceyhan petrol boru hattının inşa edilmesinin engellenmeye çalışılması ve ABD tarafından Türkiye’ye tanınmak istenen bazı ticari kolaylıklarına itiraz edilmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
1982’den günümüze kadar olan dönemde Ermenilerin çeşitli ülkelerin parlamentolarına taşımakta başarılı oldukları kararlar aşağıda sunulmuştur. Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yabancı parlamentolar uygulamaları iki ayrı nitelikte olabilmektedir: Politik değerlendirme ve beyanlar, yasal düzenlemeler. Hukuksal açıdan bir bağlayıcılığı olmadığından, Türkiye’nin yabancı devlet parlamentolarının kararına uymasına gerek bulunmamakla birlikte, söz konusu kararların Türkiye’nin imajı açısından yaralayıcı olacağı göz ardı edilmemelidir. Çeşitli Devletlerin Parlamentolarında alınan Kararlar:
29 Nisan 1982’de Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
15 Nisan 1995’de Rus Duma’sı 1915 ila 1922 yıllan arasında Ermeni halkını imha edenleri kınayan ve 24 Nisan’ı soykırım kurbanlarını anma günü olarak tanıyan bir karar kabul etmiştir.
25 Nisan 1996’da Yunanistan Parlamentosu, aldığı bir kararla, 24 Nisan tarihini Türkler tarafından Ermenilere yapılan soykırımı anma günü olarak kabul etmiştir.
26 Mart 1998’de Belçika Senatosu, Türkiye’de yasayan Ermenilerin 1915’teki soykırımı ile ilgili bir kararı kabul etmiş ve Türk Hükümetinin 1915 soykırımını tanımasını istemiştir.
28 Mayıs 1998’de Fransız Ulusal Meclisi, Fransa 1915 Ermeni soykırımını resmen tanır hükmünü içeren bir yasayı kabul etmiştir.
29 Mart 2000’de İsveç Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
11 Mayıs 2000’de Lübnan Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
16 Haziran 2000’de İtalya’da Roma Şehir Meclisi, aldığı bir kararla İtalyan Hükümetinden Ermeni halkının “soykırımını” resmen yasayla tanımasını istemiştir.
8 Kasım 2000’de Fransız Senatosu, sözde soykırım konusunda bir yasa tasarısını kabul etmiştir.
15 Kasım 2000’de Avrupa Parlamentosu, Ermeni soykırımı kararı almıştır.
16 Kasım 2000’de İtalyan Yasama Meclisi, Avrupa Parlamentosunun kararına atıfta bulunarak aynı doğrultuda bir karar almıştır.
30 Ocak 2001’de Fransız Parlamentosunun kabul ettiği sözde Ermeni soykırım yasası Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
13 Haziran 2002’de Kanada Senatosu sözde soykırım hakkında bir kararı kabul etmiştir.
30 Ekim 2002’de İngiltere Galler Bölgesi (Wales) Milli Meclisi, Ermeni soykırımını kınayan bir karar almıştır
23 Eylül 2003’te İsviçre’nin Vaux (Vaud) kantonu sözde Ermeni soykırımını tanımıştır.
16 Aralık 2003’te İsviçre Parlamentosu, Ermeni soykırımı iddiasını tanıyan bir karar almıştır.
18 Mart 2004’te Arjantin, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir yasa çıkarmıştır.
26 Mart 2004’te Uruguay, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir yasa çıkarmıştır.
31 Mart 2004’te Arjantin Kongresi, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
21 Nisan 2004’te Kanada Parlamentosu Temsilciler Meclisi sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
30 Kasım 2004’te Slovakya Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
05 Aralık 2004’te Hollanda Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar almıştır.
6 Mayıs 2005’te Arjantin Senatosu, Türkiye’yi 1915-1923 yılları arasında Ermenilere soykırım yapmakla itham eden bir karar almıştır.
12 Ekim 2006’te Fransa Meclisi Genel Kurulu, Sosyalist Parti’nin sunduğu sözde Ermeni soykırımını reddetmenin suç sayılmasını öngören yasa teklifini kabul etmiştir.
30 Ocak 2007’de sözde Ermeni soykırım iddialarının, ABD Kongresi’nin alt kanadında tanınmasını öngören tasarı, Temsilciler Meclisi’ne resmen sunulmuştur .

Yararlanılan Kaynak :

Ali Haydar Savran , Ermeni Terör Örgütleri Ve Faaliyetleri