Ermeni Sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ermeni Sorunu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mayıs 2017 Salı

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 3


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 3



    Silahlı mücadele amacını taşıyan Asala’nın hedefi, elde edeceği Anadolu topraklarını Ermenistan Cumhuriyeti’ne bağlanmaktı. Bu amacı taşıyan Ermeni teröristler ve Asala şimdiye kadar Türk temsilciliklerine yönelik şu silahlı eylemleri gerçekletirdiler. 

• 27 Ocak 1973’te Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir şehit edildi. 
• 22 Ekim 1975’te Viyana Büyükelçimiz Danış Tunalıgil şehit edildi. 
• 24 Ekim 1975’te Paris Büyükelçimiz İsmail Enez ve makam şoförü Talip Yener şehit edildi. 
• 16 Şubat 1976’da Beyrut Büyükelçiliği Başkâtibi Oktar Cirit şehit edildi. 
• 9 Haziran 1977’de Vatikan Büyükelçimiz Taha Carım şehit edildi. 
• 2 Haziran 1978’de Madrid Büyükelçimizin eşi Necla Kuneralp ve emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu makam aracına yapılan saldırıda şehit edildiler. 
• 12 Ekim 1979’da Lahey Büyükelçimizin oğlu Ahmet Benler şehit edildi. 
• 22 Aralık 1979’da Türkiye’nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan şehit edildi. 
• 31 Temmuz 1980’de Atina Büyükelçiliğimiz İdarî Ataşesi Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen şehit edildiler. 
• 17 Aralık 1980’de Türkiye’nin Avustralya-Sydney Başkonsolosu Şarık Arıyak ve koruması Engin Sever şehit edildiler. 
• 4 Mart 1981’de Paris Büyükelçiliğimiz Çalışma Ataşesi Reşat Moralı ve din görevlisi Tecelli Arı şehit edildiler. 
• 9 Haziran 1981’de Cenevre Başkonsolosumuz sekreteri Mehmet Savaş Yeryüz şehit edildi. 
• 24 Eylül 1981’de Paris Başkonsolosluğu binası 4 Ermeni terörist tarafından işgal edildi. 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin alındı. Güvenlik görevlisi 
   Cemal Özen şehit edildi. 
• 2 Nisan 1981’de Kopenhag Çalışma Ataşemiz Cavit Demir, Ermeni saldırganlarca yaralandı. 
•  25 Ekim 1981’de Roma Büyükelçiliğimizin ikinci kâtibi Gökberk Ergenekon saldırıya uğrayarak yaralandı. 
• 28 Ocak 1982’de Los Angeles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan şehit edildi. 
• 5 Mayıs 1982’de Boston Fahri Başkonsolosu Orhan Gündüz şehit edildi. 
• 7 Haziran 1982’de Lizbon Büyükelçiliği İdarî Ataşesi Erkut Akbay ve eşi Nadide Akbay şehit edildiler. 
• 27 Ağustos 1982’de Ottowa Büyükelçiliğimiz Askerî Ataşesi Atilla Altıkat şehit edildi. 
• 9 Eylül 1982 Burgaz Başkonsolosluğu İdarî Ataşesi Bora Süelkan şehit edildi. 
• 7 Ağustos 1982’de iki Asala teröristi, Ankara Esenboğa Havalimanına silahlı baskın yaparak 8 kişiyi öldürdü, 72 kişiyi yaraladı. 
• 9 Mart 1983’te Belgrad Büyükelçimiz Galip Balkar şehit edildi. 
• 14 Temmuz 1983’te Brüksel Büyükelçiliği İdarî Ataşesi Dursun Aksoy şehit edildi. 
• 27 Temmuz 1983’te Lizbon Büyükelçilik Müsteşarının eşi Cahide Mıhçıoğlu yapılan saldırıda şehit edildi. 
• 16 Haziran 1983’te İstanbul Kapalıçarşı saldırısını düzenleyen Ermeni teröristler 2 kişiyi öldürdü. 21 kişiyi de yaraladı. 
• 15 Temmuz 1983’de Türk Hava Yollarının Paris Orly Havalimanı Bürosu bombalandı. Olayda 2’si Türk 8 kişi öldü, 63 kişi yaralandı. Bu olay, tarihe 
    Orly Katliamı olarak geçti. 
• 28 Nisan 1984’te Tahran Büyükelçiliğimizin sekreterinin eşi olan işadamı Işık Yönder şehit edildiler. 
• 20 Haziran 1984’te Viyana Büyükelçiliğimiz Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen şehit edildi. 
• 19 Kasım 1984 Türkiye’nin BM Temsilciliğinde görevli Enver Ergun şehit edildi. 

Ermeni terör örgütleri dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile iş birliğine girdiler. 1984 yılında ASALA ile PKK işbirliği yaptı. Böylece Ermeni terörü geri plana çekilerek PKK terörü öne çıkarıldı. Belgelerle, Bekaa ve Zeli kamplarında iki terör örgütünün birlikte eğitim gördükleri açıktır. Türk güvenlik güçlerinin PKK terör örgütü ile mücadelede 
başarı sağlanması üzerine Ermeni diasporası bu kez emellerini Ermenistan Devleti tarafından verilen açık destekle sürdürdü. 1991 yılında Ermenistan bağımsız oldu. Türkiye dağılan Sovyetler Birliği’nin diğer cumhuriyetlerini tanıdığı gibi Ermenistan’ı da tanıdı. 
Ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulamadı. Çünkü 23 Ağustos 1990’da kabul edilen Ermeni Bağımsızlık Bildirgesi ve anayasasının 11. maddesinde “ Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soy kırımının uluslararası kabul görmesi çabasını destekler ” maddesine yer verilmişti. Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye’ye yönelik iddialarını bir devlet politikası hâline getirdi. Ermenistan Anayasası’nın giriş bölümünde Ermenistan Bağımsızlık Bildirisinde kayıtlı ulusal hedeflerin Ermeni Devleti’nin temel ilkeleri olduğu beyanı, yine Ermenistan Anayasası’nın 13. maddesinin 2. paragrafında Devlet Arması’nda Ağrı Dağı’nın bulunduğu kaydı yer almaktadır. 

Ermeniler, zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı yaratarak sözde soy kırımın tanınması için girişimlerini artırdılar. Birçok ülkede bunu kabul ettirdiler. Hatta Avrupa devletlerinin bazılarında ve Amerika okullarında sözde soy kırım iddiaları ders olarak okutulmaya başlandı. Çünkü Ermeniler bulundukları ülkelerde özellikle ABD’de oylarını bölmeyerek önemli bir siyasî güç oluşturdular. Oylarını verdikleri partilere şart olarak isteklerini öne sürdüler ve kabul ettirdiler. Türkiye-Ermenistan ilişkileri Ter-Petrosyan yönetiminde ılımlı bir dönem geçirdi. Ancak 1998’de Taşnaksutyun örgütünün gizli lideri Koçaryan’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra ilişkiler daha da gerginleşti. Koçaryan yaptığı resmi bir konuşmada “Soy kırımı hiçbir zaman unutmayacaklarını, dünyaya bu trajediyi hatırlatmak durumunda olduklarını, soy kırımın cezasız kaldığını, uluslararası tanıma ve kınamanın layık olduğu şekilde gerçekleşmediğini” 
ifade etti ve 4 T planının uygulanmasına hız verdi. Koçaryan gibilere en güzel cevabı yine Türkiye’de yaşayan Ermeni cemaati verdi. Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı, Dikran Kevorkan; 

Soykırım ve tehcir farklı anlamlara gelir. Emperyalistlerin oyunları, Ermeni idarecilerin apolitik düş öncüleri ( Medya, kilise, din adamları ) bütün bu olaylara sebep olmuştur. Bugün dünya üzerindeki Ermenilerin en rahatlıkla, en güçlü şekilde kendi kimliklerini muhafaza ettikleri ülke Türkiye’dir. Yurt dışında, Diasporadaki Ermeniler, isimlerini değiştirerek mücadeleye giriyor. Çünkü oralarda, bir kültür ağırlığıyla, o insanların kültürünü eritmek var. Bugün Türkiye’nin aleyhine konuşan Diasporadaki Ermeniler çok iyi biliyorlar ki, Amerika’nın belli kiliselerinde kurban ayinleri Pazar günleri İngilizce yapılıyor, Ermeniler ana lisanlarını kaybediyorlar. 

Bunu söylediğim zaman kötü kişi oluyorsun. Biz onun için Türkiye’deki Ermeni vatandaşlar olarak üzüntümüzü dile getiriyoruz. Ne için? Atatürk’ün emanet ettiği Kuvayımilliye ruhuna bir haksızlık yapılmaktadır. PKK! ASALA! Bütün bunlar dışarıdakilerin oyunudur. Biz Türkiye’deki vatandaşlar olarak Ermenilere bir haksızlık yapıldığını düşünmüyoruz. Ermeniler eğer akıllıysa maşa olarak kullanılmasınlar. diye cevap verdi. 

Ermeniler asılsız soy kırım iddialarını kabul ettirmek için lobi faaliyetlerinde bulundukları ülkelerin hükümetlerini ve parlamentolarını etkilemeye çalıştılar. Maalesef 24 Nisan gününü başta Fransa, İtalya, Arjantin, Rusya, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Vatikan, Uruguay ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi olmak üzere, ABD’nin yirmi yedi eyaletinde kabul ettirdiler. Tarihî gerçeklerden uzak olan bu durumun kabul edilmesindeki asıl amaç siyasî alanda Türkiye’yi zor duruma düşürmektir. Bütün bu siyasal kararların ve çabaların arkasında çok farklı amaçlar bulunduğu kuşkusuzdur. Hukukî bakımdan bağlayıcılığı olmayan bu kararların, uluslararası camiada etkili olduğu görülmektedir. Zamanla bu tasarılarla gündeme getirilen taleplerin, Türkiye’nin dış ilişkilerinde ( Avrupa Birliği vb.) bir “ Dayatma ” unsuru olarak kullanılması da söz konusu olabilecektir. 

Ermenilerin soykırım iddialarına karşı Türkiye 2001 yılı sonunda “Asılsız Soy kırım İddialarıyla Mücadele Koordinasyonu Kurulu”nu oluşturdu. Bu kurul Ermeni iddialarının asılsızlığı konusunda bilimsel çalışmalara başladı. Ayrıca Ermeni sorunu okulların müfredat programlarına alınarak gençlerin bilinçlendirilmesi süreci başlatıldı. 

Birinci Dünya Savaşı sebebiyle Kafkas cephesinde bulunan Osmanlı ordularına ihanet eden ve Ruslarla birlikte hareket ederek Van, Kars ve Erzurum gibi Osmanlı vilâyetlerinin Rusların eline geçmesine yardımcı olan Ermenilere karşı, Osmanlı Devleti’nin tehcir uygulaması, her devletin tabii olarak kendini müdafaası olarak görülmelidir. Özellikle Osmanlı Devleti’ni aralarında 
paylaşmayı düşünen Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa gibi batı devletleri tarafından kışkırtılarak harekete geçirilen Ermenilerin, komiteler ve dernekler kurarak bağımsız bir Ermenistan oluşturma çabaları, savunmasız masum pek çok Türkün öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Öyle ki, Kars’ta, Van’da, İzmit’te, Erzurum’da, Bitlis’te ve diğer Osmanlı vilâyetlerinde akıl almaz hunharlıkla gerçekleştirilen katliamlar, işgalci Rus komutanları bile tiksindiren boyutlara ulaşmıştır. Nitekim Rus ve Ermeniler tarafından sadece Kars ve Ardahan’da otuz bin Müslümanın katledildiği belirtilmekte, bu sayı bütün Osmanlı vilâyetleri genelinde düşünülecek olursa yüz binleri geçmektedir. 

Osmanlı Devleti, bir tedbir olarak, savaş müddetince, önce savaş sahasına yakın yerlerdeki Ermenilerden başlamak üzere mecburi iskân uygulamıştır. Daha sonra bu nakil, Ermeni çetelerinin katliamdan vazgeçmemeleri ve Osmanlı Devleti aleyhine yabancı devlet mensuplarına bilgi aktarmaları sebebiyle, Katolik ve Protestan mezhebinde olanlar ile yetimler, kimsesiz kadınlar ve hastalar hariç olmak üzere, diğer bütün Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bununla beraber devlete bağlılığı bilinen Ermeniler, bu kararın alınmasına rağmen tehcir harici tutulmuştur. 

Tehcir tabii olarak meşakkatli geçmiştir. Dönemin şartları içinde binlerce insanın bir anda yerlerinin değiştirilmesi muhakkak ki kolay bir şey değildir. Bununla beraber, kafilelerin hangi güzergâhtan gideceği, toplanma mahallerinin önceden tespiti, nakilde özellikle tren istasyonlarının merkez olarak seçilmesi ve naklin büyük ölçüde trenle yapılması, kafilelerin iaşe ihtiyacının devlet tarafından karşılanması, kafilelere sıhhiye memurları tayin edilmesi, kafilelerin güven içinde hareketleri için zaptiye eşliğinde gönderilmeleri gibi tedbirlerin alınmış olması; tehciri, belki de asrın en sistemli yer değiştirmesi hâline getirmiştir. 
Tabii ki, yukarıda da belirttiğimiz gibi, nakil sırasında, Ermeni çetelerinin katliamına uğrayan halktan bazı gurupların kafilelere bir tepki olmak üzere saldırıları vuku bulmuş ve Ermenilerle yapılan çatışmalarda yaklaşık dokuz-on bin kişi yaşamını yitirmiştir. Ayrıca tıpkı Rumeli’den Anadolu’ya göç eden Türklerde olduğu gibi, bu şekilde büyük nüfus kütlelerinin yer değiştirmelerinde her zaman rastlanacak bulaşıcı hastalıklar sebebiyle de ölümler meydana gelmiştir. 

Şüphesiz bunların hiçbiri tehcir emrini verenlerin istedikleri şeyler değildir. Nitekim görülen suiistimallere karşı, devamlı tedbirler alınmış, kafilelerinin korumasız çıkarılmaması için emirler verilmiş, suiistimali görülenler cezalandırılmış tır. Savaşın sona ermesinden sonra ise isteyenler için geri dönüş kararnamesi çıkarılmış, dönenler için hukukî düzenlemeler yapılmış, tehcirden kurtulmak için din değiştirenlerin istedikleri takdirde eski dinlerine dönebilecekleri bildirilmiş, Müslüman aileler yanında bulunan yetim Ermeni çocukları Ermenilerden oluşturulan komisyona teslim edilmiş, dönenlere belli bir müddet iaşe yardımı yapılmış, şikâyetler ve Ermenilere fenalıkta bulunanlar için tahkikat komisyonları kurulmuş, memleketlerine dönenlerin malları iade edilmiş, dönenlerin yol masrafları karşılanmış, bazı vergilerden muaf tutulmuş, resmî dairelerde geçici olarak muhafaza edilen eşyaları geri verilmiş ve geri dönenlerin mallarının iadesiyle ilgili komisyonlar kurulmuştur. 

Yukarıdaki bilgiler; hükümetin, Ermenileri soy kırıma ve hatta katle yönelik bir düşüncede olmadığını, devletin kendi güvenliği için bir tedbir olarak savaşın 
devamı müddetince tehciri uyguladığını, savaş sonrasında Ermenilerin memleketlerine geri dönmelerine izin verdiğini ortaya koymaktadır. 
Nitekim bir müddet sonra Türkiye’yi işgal eden Rus, İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin yanında önemli sayıda Ermeninin bulunduğu ve bu işgal sırasında Müslüman halka yapılan akıl almaz işkence ve katliamda bu Ermeni grupların rol oynadığı ortaya çıktı. İşgalci devletlerin kendi resmî belgelerine de yansıdığı 
gibi işgalcilerin Anadolu’yu terkleriyle birlikte, büyük sayıda Ermeninin de onlarla birlikte Anadolu’dan çekildikleri bir gerçektir. 
Buna karşılık Osmanlı Devleti’nin yukarıdaki kararları ve uygulamaları, soykırım düşüncesinde olan bir devletin alacağı kararlar olmadığı gibi, Dâhiliye Nezareti’ne bağlı Şifre Kalemi ve Emniyet-i Umumîye Müdüriyeti gibi dairelerin gizli belgelerinin hiç birinde de, değil katliam yapmak, ima bile edilmediği görülmektedir. Buna karşılık, başta Amerika konsolosları olmak üzere, pek çok yabancı gazeteci ve görev şeflerinin tehciri takip ettikleri, hatta fotoğraf çektikleri ve bir katliamdan söz etmedikleri belgelerden anlaşılıyor. 

Fakat ne gariptir ki, buna rağmen Avrupa’da ve Amerika’da, özellikle Amerika sefirinin raporları ve bazı batılı gazetelerin yayınları ile tehcir, bir Ermeni katliamı şeklinde kamuoyuna duyurulmuştur. Bunda, Osmanlı Devleti’ni ve bilhassa Anadolu’yu paylaşmayı düşünenlerin, bu tehcirle emellerine belli bir süre set çekilmesi rol oynamış olsa gerektir. Yoksa İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal ettiklerinde, Osmanlı Devleti’nin bütün arşiv belgelerine de sahip oldukları bir dönemde, bunu zaman geçirmeksizin ortaya çıkarır ve sorumluları daha o zaman mahkûm ederlerdi. Nitekim İngilizlerin soykırımla suçladıkları Osmanlı ileri gelenlerinden pek çoğunu Malta’ya gönderdikleri ve yargıladıkları ve bu yargılama sonunda suçlayacak bir delil bulamadıkları bilinmektedir. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

****

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 2


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 2



Ermeniler bu talimatı derhal uygulamaya koydular. Türk halkına en büyük zararı Birinci Dünya Savaşı’nda veren Ermeniler, Ruslar hesabına casusluk yaptılar, seferberlik emrine uymayarak askerden kaçtılar. Askere gelenler ise topluca silahları ile birlikte Rus ordusu tarafına geçerek, vatana ihanet suçunu işlediler. Osmanlı Devleti Çanakkale’de savaşırken, Ermeniler öncelikle doğu ve güneydoğuda birçok ayaklanmalar çıkardılar. 

Bunların en önemlileri Zeytun (1914), Bitlis (1915) ve Van (1915) isyanlarıdır.8 Ermenilerin isyan ve katliamlarına sadece Rusya değil, Fransa, İngiltere gibi İtilaf Devletleri de maddî ve manevî destek verdiler. Bu desteği vermekteki asıl amaçları, Osmanlı Devleti’ni içten de yıkmaktı. İtilaf Devletleri, barış zamanında Ermenileri Osmanlıların iç işlerine karışabilmenin anahtarı saymışlardı.9 Savaş 
zamanında ise onları doğal müttefikleri gibi görüp Osmanlıyı cephe gerisinden yıkmaya çalışacaklardı. Komitecilerin yanında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerde, Ermeni halkın da devlete isyan ettiğini gören Osmanlı Dâhiliye Nezareti 24 Nisan 1915’te Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını bir genelge ile ilgili makamlara bildirdi. Sözü edilen genelge günümüz Türkçesi ile şöyledir: 

Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerek diğer illerde bulunan şubelerinin derhal kapatılmaları, belgelerine, kesinlikle kaybolmayacak bir biçimde, el konulması, komitelerin başkan ve ileri gelenlerinden hükûmetçe tanınan fanatik kişilerle, önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanması bulundukları yerlere devam ve oturmalarında sakınca görülenlerin uygun görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına fırsat verilmemesi, gerekli görülecek yerlerde silah aramasına başlanılması ve gerekenlerin derhal Divanıharb’e verilmesi hükûmetçe kararlaştırılmış olduğundan; bu konuda sivil memurlarla işbirliğinde bulunulması ve onlar tarafından istenilecek her 
türlü yardımın hemen yerine getirilmesi önemle rica olunur. 

Başkomutan Vekili Enver 

Bu genelge üzerine İstanbul’da Hınçak ve Taşnak Ermeni komitelerinin elebaşılığını yapan 2345 kişi tutuklandı. Ermenilerin “ Soy kırım yıl dönümü ” 
diye andıkları ve her yıl Amerika Birleşik Devleti’nin meclislerine getirilen “ 24 Nisan ” günü meselesi, bu genelgenin yayınlandığı günü işaret eder. Alınan 
bu önlemler de sonuç vermeyince 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu çıkarıldı.10 Savaş alanı içindeki Ermenileri göç ettirme ve yerleştirme ile ilgili bu geçici kanun 1 Haziran 1915’te Takvim-i Vekayî Gazetesi’nde yayınlandı. 1912 yılında yapılan nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti topraklarında 1 milyon 300 bin Ermeni yaşamaktaydı. Bu kanunla, bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanlar savaş bölgesinden alınıp, ülkenin güvenli bölgelerine göç ve yerleşime tabî tutuldular. Bu uygulama aynı zamanda Ermeni halkın can güvenliğini de sağladı. Çünkü bu çeteler terör eylemine ve isyana katılmayan Ermenileri de öldürüyorlardı. Tehcir Kanunu’na göre göç ettirilen 702 bin 900 Ermeni için uygun görülen bölge yaklaşık bugünkü Güneydoğu Anadolu’nun güneyi ile Kuzey Suriye arasında kalan bölge idi. Tehcir Kanunu üç maddeden oluşuyordu: 

Madde 1: Sefer zamanında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve bağımsız bölge komutanları, halk tarafından herhangi bir şekilde hükûmet emirlerine, yurt savunmasına, mevcut düzene ve güvenlik işlerine karşı durum alan ve silahla saldıran ve direnenleri görürlerse hemen askerî kuvvetlerle karşı koyacaklardır, saldırı ve direnmeyi kökünden yok etmekle yetkili ve yükümlüdürler. 

Madde 2: Ordu ve bağımsız kolordu ve tümen komutanları, askerî nedenlere dayanan, casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını, tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine gönderilebilirler ve oralarda oturtabilirler. 

Madde 3: Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir (27 Mayıs 1915). 

Yapılanlar sadece ülkenin içinde bulunduğu çok zor durum ve mevcut tehlike nedeniyle çıkabilecek olayların önlenmesidir. Aynı bölgelerde Ermenilerden başka Süryani, Kildani, Rum ve Musevi gibi başka gayrimüslimler de vardı. Bunların hiçbirisine dokunmayıp, sadece Ermenilerin göç ettirilmiş olması anlamlıdır. Göç ettirme sırasında Osmanlı Devleti işi oluruna bırakmadı. Savaş içinde olmasına rağmen, her türlü önlemi aldı. Bu amaçla Dâhiliye Nezareti 1915’te çeşitli defalar, savaş durumu ve olağanüstü politik zorluklar 
nedeniyle başka bölgelere gönderilen Ermenilerin barınmaları, yedirilip içirilmeleri ile ilgili konuları kapsayan, yönetmelikler yayınlandı. 
Bu yönetmeliklerle devletin aldığı koruyucu tedbirler özetle şunlardır: 

• Yerleri değiştirilen Ermenilerin her türlü vergileri ertelenmiştir. 
• Ermenilerin diledikleri eşyalarını beraberinde götürmelerine izin verilmiş, gayrimenkullerinin de ucuza satılmaması için tedbir alınmıştır. 
• Tehcire tabi tutulan Ermenilerin yol boyunca her türlü ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli memurlar tayin edilmiştir. 
• Gerek sevk merkezlerinde ve gerekse sevk sırasında göçmenlere saldırılmaması için gerekli tedbirler alınmış, saldıranlar ise hemen yakalanıp Divan-ı Harbe gönderilmiştir. 
• Yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin verimli olması ve suyun bulunması istenmiş, can ve mal güvenlikleri için karakolların kurulması sağlanmıştır. 
• Katolik ve Protestan Ermenilerin yerleri değiştirilmemiştir. 
• Ermeni milletvekillerinin, Türk ordusundaki Ermeni askerlerin, subayların ve askerî doktorların aileleri nakledilmemiştir. 
• Yaşlılar, güçsüzler, körler, dul ve yetimler tehcire tabi tutulmamıştır. 
• Bütün bu ilkelerin uygulanmasında sırasıyla kaymakam, mutasarrıf ve valiler sorumlu tutulmuşlardır. 


Osmanlı Devleti, Tehcir Kanunu’ndan sonra göç ettirilen Ermenilerin her türlü ihtiyacını sağladı. Gittikleri yerde eski mesleklerini ve işlerini sürdürebilmelerine imkân tanıdı. Buna göre yeni yerlerine yerleşene kadar güvenlik ve yeme içme ihtiyaçlarının sağlanması, önceki durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve emlâk temini, muhtaç olanlara ev yapılması, tohumluk ve tarım aleti 
verilmesi; zeytinlik, dutluk, bağ, dükkân ve fabrikaların açık artırma ile satılarak, bedelinin sahiplerine verilmesi sağlandı. Tehcir sırasında Anadolu’nun savaş alanından alınarak, Suriye’ye göç ettirilen Ermeniler bir Türk müfrezesi eşliğinde yola çıkarıldılar. Ermeni çeteleri ise dağlara çekilerek etkisiz hâle geldiler. Göç ettirilen Ermeniler içinde tabiî ki o günün şartları ile yolda salgın hastalık gibi 
nedenlerle ölenler oldu. Hatta yolculuğu yaptıran Türk birliğinin üçte biri de bu yolculuk esnasında hayatını kaybetti. Ermenilerin tehcir dâhil, bütün bu olaylar sırasında kaybı tarafsız araştırmacıların verdiği rakamlara göre ortalama 300 bindir. Oysa Rus resmi belgelerine göre sadece Erzurum, Bitlis, Trabzon, Van ve Erzincan’da Ermeniler yaklaşık 600 bin Türkü öldürdü ve 500 binini de göç etme 
zorunda bıraktı. Tehcir Kanunu 24 Ekim 1916’da tamamen durduruldu. Ermeni ayaklanmalarına destek veren Bogos Nubar Paşaya göre aynı dönemde ölen Türklerin sayısı 1.400.000’dir ve bunun önemli bir bölümüne Ermeni saldırıları neden olmuştur. Ancak ölenler Müslüman olduğu için hiçbir Avrupalı yazar veya devlet adamı bunların sefalet ve felâketini anlatmamıştır. 

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı içerisinde kendisini korumak için çıkardığı ve uyguladığı Tehcir Kanunu’na İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği büyük devletler karşı çıktılar. Bu devletler siyasi ve ekonomik çıkarları için yer değiştirme uygulamasını bir soy kırım gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun bir propagandaya başladılar. İşte 
soy kırım iddiası olarak ileri sürülen olayların tarihçesi budur. Anadolu’da kalan (tehcire tabi tutulmayan) Ermeniler ise Osmanlı Devleti’nin güvencesi altında ticarî ve sosyal faaliyetlerine devam ettiler. 

Birinci Dünya Savaşı içinde, Rusya’da Bolşevik İhtilali yaşandı ve bu ihtilâl sonucunda Çarlık Rusyası yıkıldı. Yeni kurulan Rus hükümeti Birinci Dünya Savaşı’ndan ayrıldı. Rus kuvvetleri Osmanlı topraklarından çekilirken Ermeniler de beraber kaçmak zorunda kaldılar. Çünkü yaptıkları bunca katliamdan sonra, Türklerle aynı topraklar üzerinde kalamayacaklarını anladılar. Bu çekiliş sırasında yaptıkları mezalim dünya tarihinin kara sayfalarından biri olmuştur. Bugün bu Ermeniler dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamaktadırlar. 

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenildi ve imzaladığı Mondros Ateşkes Anlaşması ile savaş sona erdi. Osmanlı Devleti, 31 Aralık 1918’de Geri Dönüş Kararnamesi’ni çıkardı. Geri dönen Ermeniler eski mal ve mülklerini yeniden aldılar. Ermeniler 1918 tarihini takip eden dönemde yeniden harekete geçtiler. İngilizlerin yardımına güvenerek Doğu Anadolu Bölgesi’ni işgal hevesine 
düştüler. Aralık 1918’de Aras Vadisi’nden hareketle Türk bölgelerinde yağma ve katliamlar yaptılar. İlerleyen Ermeniler; Gümrü, Açmiyazin, Iğdır ve Kars’a kadar geldiler. Diğer taraftan Fransa işgal ettiği Adana, Maraş, Urfa, Antep bölgesinde doğu lejyonu için Ermenilerden asker toplamaya başladı. Karşılığında da Anadolu’da kendi payına düşen Kilikya’nın Ermenilere terk edileceğini vaat ediyordu. 

Osmanlı Devleti temsilcilerinin imzaladığı Sevr Antlaşması’nda Doğu Anadolu’nun kuzey yarısında bir Ermeni Devleti’nin kurulması hükmü yer alıyordu. Ancak, Kanunuesasi’ye göre (1876) uluslararası bir antlaşmanın hukukî açıdan geçerli olabilmesi için meclis tarafından onaylanması gerekiyordu. Oysa bu sırada son Osmanlı Mebusan Meclisi dağıtılmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise bu antlaşmayı onaylamamış ve imzalayanları vatan haini saymıştı. Bu nedenle Sevr Antlaşması’nın hukukî bir geçerliliği yoktu. 

 Kurtuluş Savaşı’nda yeniden isyan eden Ermeniler Doğu Anadolu’yu ele geçirmek için harekete geçtiler. Rusya Ermenileri ve ordusuyla iş birliği yaparak Kars ve Doğubayazıt’ta toplu kıyımlar yaptılar. Gelişmeler üzerine, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’i tam yetki ile Doğu Cephesi Komutanlığı’na atadı. Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu Ermenileri yenilgiye uğrattı. 3 Aralık 1920’de yapılan Gümrü Antlaşması ile Ermeniler, Türkiye üzerinde hiçbir hakları olmadığını kabul ettiler. Daha sonra Ermenistan Sovyetler Birliği’ne katılınca, Sovyetlerle imzalanan Moskova ve Kars Antlaşmaları ile bu durum pekiştirildi. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonucunda, önceleri 1.300.000 olan Ermeni nüfusundan yaklaşık sadece 70.000 kadarı Türkiye Cumhuriyeti’nde kaldı. Diğerleri de Kafkasya’ya, Amerika’ya ve Avrupa’ya gittiler. 

Ermenilerin Yerleşim Sorunu ve Azınlıklar Meselesi 

Doğu Cephesi’nde Ermenilere karşı kazanılan zaferden sonra Batı ve Güney cephelerinde de millî mücadele kazanıldı. İtilaf Devletleri işgal ettikleri topraklarımızı boşaltmak zorunda kaldılar. Savaş sonu kesin antlaşma yapmak için Lozan’da konferans toplandı. 

Lozan Konferansı’nda İngiliz baş delegesi Lord Curzon, azınlıklar, özellikle Ermeniler konusunda diğer delegelerin ve Ermenilerin sözcülüğünü yaptı. Bu konferansta yaptığı konuşmasında; Türkiye’de Rumların, Yahudilerin, Asurîlerin, Kildanilerin ve Nasturilerin himaye görmesi gerektiğini söylemiş, özellikle Ermeni yurdu konusunu yeniden gündeme getirmişti. Lord Curzon, Doğu Anadolu veya Kilikya’da bir bölgenin Milletler Cemiyeti’nden bir temsilcinin kontrolünde; Türk kanunları altında ve bir Türk genel valisinin idaresinde Ermeni bölgesi olarak belirlenmesini istedi. Ancak Lozan Konferansı’na katılan Türk delegasyonu bu istekleri kesinlikle kabul etmedi. Bundan sonra bu konuda bir daha herhangi bir görüşme olmadı. Daha sonra Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili 37 ve 45. maddeleri Türkiye Ermenileri için de geçerli oldu. 

Lozan’a Göre Azınlık Hakları: Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları konusunda Türk tarafının tezi kabul edilmişti. Buna göre Türk vatandaşı olan gayri müslimler, medenî ve siyasi haklar bakımından Müslümanlarla eşit haklara sahip oldular. Türkçenin dışındaki dilleri; dinî işlerinde, ticarî ve özel ilişkilerinde kullanabilecekler, her türlü gazete, dergi ve kitapları kendi dillerinde yayınlayabileceklerdi. 

Yine masraflarını kendileri karşılamak şartı ile okullar açabilecek dinî kurumlar oluşturabileceklerdi. Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları olarak belirlenen bu hakları Türkiye Cumhuriyeti Devleti Milletler Cemiyeti’nin kefaleti ve denetimi altında kabul etmiştir. Yani kendi Anayasası ile değiştirme hakkına sahip değildir. Zira Lozan Antlaşması uluslararası nitelikte bir anlaşmadır. 

Ermeni İddiaları ve Asala 

Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları konusunda belirlenen esaslarla Türk Devleti vatandaşlarından olan Ermeniler, Türk Medeni Kanunu kabul edilince kendileri için azınlık statüsü istemediklerini açıkladılar. Bundan sonra Ermeni toplumu diğer vatandaşlar gibi yaşamaya devam etti. 

İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya devletleri NATO ve Varşova Paktı üyeleri olarak iki kutba ayrıldı. Rusya, NATO üyesi olan Türkiye’nin güç kazanmasını kendi çıkarlarına uygun bulmadığı için kendi bünyesinde bulundurduğu Ermenistan Devleti’ni kullanmaya başladı. Erivan merkezli Ermenistan Devleti ve dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Ermeniler yeniden büyük Ermenistan rüyası görmeye başladılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üyesi bulunduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dünyada soy kırım suçunu önlemek ve yapanları cezalandırmak için 1948’de “Soy kırım Sözleşmesi”ni kabul etti. Türkiye bu sözleşmeyi 1950’de kabul etti. 

Birleşmiş Milletler soy kırımın tanımını şöyle yapmıştı: Irk, milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan gruplarının yok edilmesidir. 

Bu grubun üyelerini öldürmek, maddi ve manevi acılar yaşatmak, doğumlarını engelleyici önlemler almak, bir grubun çocuklarını zorla başka bir gruba aktarmak gibi yöntemler uygulanmasıdır. 

Ermenilerin iddiaları ile Birleşmiş Milletlerin soy kırım tanımı arasında karşılaştırma yapıldığında Ermenilere soy kırım yapılmadığı açıkça görülebilir. 

1965’te jeopolitik ve jeo-stratejik konumunun önemi paralelinde Türkiye’nin güçlenmesinden çekinen yakın komşuları ve Avrupa devletleri Ermeni iddialarını çıkarları için yeniden gündeme getirdiler. 1965’ten sonra Fransa ve ABD’de faaliyet gösteren “Ermeni Diasporası” adı altında bir kısım Ermenilerin kurduğu örgüt, kendi maddi çıkarları için asılsız iddialarla dünya kamuoyunu yanıltmaya başladılar. Bunun için uygulamaya koydukları “ Dört T ” olarak adlandırılan planları şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak. Yani sözde iddialarını terör yoluyla tanıtacaklar, sözde iddiaları dünya kamuoyunda kabul edilip Türkiye tarafından tanınacak, ardından Türkiye’den tazminat alınacak ve sonuçta da büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek 
için gerekli toprak koparılacaktır. Bu amaçla 20 Ocak 1975’te açılımı “Ermenistan Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu” olan, kısa adı ile ASALA kuruldu. Bu terör örgütü ilk kez Dünya Kiliseler Birliği, Beyrut Bürosu’na bombalı saldırı ile adını duyurdu. Asala, Osmanlı Devleti’nde 1915’te Ermenilere soy kırım yapıldı iddiası ile Türk toprakları üzerinde bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 1


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 1 



Salih Yılmaz
(*) Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İTBF, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara-Türkiye 
(e-posta:salihyilmaz76@yahoo.com) 

Özet 




Birinci Dünya Savaşı henüz çıkmamışken Avrupalı devletler kendi aralarında anlaşarak Osmanlı Devleti’nin paylaşımı konusunda birleşmişlerdi. 
Osmanlı Devleti ile girecekleri muhtemel bir savaşta onu güçsüz duruma düşürmek için kendilerine içeriden müttefikler aramaya başladılar. Türlü uğraşlar ve vaatlerle Osmanlı tebaası olan Ermenileri ve Rumları ikna ederek Osmanlıyı parçalamak için onları desteklemeye başladılar. Millet-i sadıka (sadık millet) diye de adlandırılan Ermeniler, bir süre sonra diğer azınlıklar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için harekete geçtiler. Avrupa Devletleri Osmanlı 
Devleti’ni parçalamak için Ermenileri kullanmaya başladıkları gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların oturdukları yerlerde bir “Pontus Devleti” kurulması hedefine yönelik “Pontus Sorunu”nu ortaya attılar. Bu iki sorun Birinci Dünya Savaşı öncesine ve sonrasında Osmanlı Devleti’ni siyasi, ekonomik, 
sosyal ve kültürel anlamda etkilemiştir. Bu makalede bu iki sorun genel anlamda işlenmiştir. 

Anahtar kelimeler: Ermeni Sorunu, Tehcir, Birinci Dünya Savaşı, Pontus Devleti, Rumlar, Pontus Sorunu. 

Giriş 

Birinci Dünya Savaşı öncesi ve devamında Avrupalı devletler ve Rusya tarafından Osmanlı Devletini güçsüz duruma düşürmek amacıyla desteklenen Ermeniler ve Pontusçu Rumlar kendilerinden beklenildiği biçimde Avrupalı devletlerin emellerine hizmet etmişler ve ülkede birçok yıkıma neden olmuşlardır. 
Osmanlı Devleti’nde yaşayan azınlıklardan olan Ermeniler, devlete bağlılıkları ile övülmüşlerdir. Bu nedenle “ Millet-i Sadıka ” (Sadık Millet) diye de adlandırılan Ermeniler, her dönem Devletin yüksek ve önemli yerlerinde görev aldılar. Tanzimat Fermanı’nın verdiği ayrıcalıklardan yararlanan Ermeniler, bir süre sonra diğer azınlıklar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için harekete geçtiler. 
Sıcak denizlere inmek için Doğu Anadolu üzerinde emelleri olan Rusya da bu amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoksları himaye amacıyla Ermenileri kışkırtmaktaydı. Ermeniler, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Doğu Anadolu’yu elde eden Rus ordularına yardımcı oldular. Savaş sonunda Rusya’nın Doğu Anadolu üzerinde denetimi ele geçirmesi, Avrupa devletlerini rahatsız etmişti. 
Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, Orta Doğu’da denetimi ele geçirmek isteyen batılı devletler de Ermenileri desteklemeye başladılar.1 Rusya’dan sonra Avrupa’nın da desteğini kazanan Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne yönelik siyasal örgüt ve komitalar kurmaya başladılar. 

19. yüzyılda Avrupa Devletleri Osmanlı Devleti’ni parçalamak için özellikle Tanzimat’tan sonra Ermenileri kullanmaya başladıkları gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların oturdukları yerlerde bir “Pontus Devleti” kurulması hedefine yönelik “ Pontus Sorunu ”nu ortaya attılar.2 Bu bölgedeki Rumlar arasında başlayan ayrılma çalışmaları, 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra daha da hızlandı. 

Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesinden de yararlanan Rumlar, dinî kuruluşlar içinde örgütlendiler. Bu dinî kuruluşlar, Pontus Devleti kurma çabalarına katılınca, Hıristiyan din adamları kendilerini siyasi bir görevi yerine getirmekle yükümlü gördüler. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki dönemde, Trabzon ve çevresinde Hıristiyanlık propagandası daha da yoğunlaştı. Bölgedeki Pontusçular, çalışmalarını gizleme ihtiyacı bile duymuyorlardı. Yunanistan’ın bağımsızlığı için 1813’te Odessa’da kurulmuş olan Etniki Eterya Cemiyeti de yeniden harekete geçerek Doğu Karadeniz Bölgesinde Pontus Devleti’ni kurma çalışmalarına yöneldi.3 Bu iki sorun Birinci Dünya Savaşı öncesine ve sonrasında Osmanlı Devleti’ni siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda etkilemiştir. 
Başlıklar altında bu iki sorunun tarihi geçmişini ve günümüze yansımalarını inceleyelim. 

A. Ermeni Sorunu ve Tehcir 

Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinin desteğini alarak siyasal örgütler kurmaya başlayan Ermenilerin bu konuda en büyük icraatları İsviçre’de kurulan Hınçak ile Rusya’daki Taşnak adlı örgütlerdi. Ermeniler, bu örgütler aracılığıyla koordine ettikleri ayrılıkçı faaliyetlerini büyük ölçüde Doğu Anadolu’da yoğunlaştırmışlardı. Çünkü Ermenilerin dini merkezlerinden olan Ahtamar bu bölgede; Erivan ise buraya yakın idi. Ermenilerin nüfusu, imparatorluğun diğer yerlerine göre Doğu Anadolu’da daha yoğun idi. Ayrıca bu bölge Rusya’ya komşu olduğundan, Ermeni faaliyetleri için uygun bir konuma sahipti. Ermenilerin 1886 yılında kurdukları Hınçak Cemiyeti, “ Vilayat-i Sitte ”, yani Doğu Anadolu’daki altı vilayetin [Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Mamuratulaziz ( Elazığ ) ve Sivas] özerkliği için mücadele etmeyi amaç edinmişti. 1870-1880 yılları arasında Van’da “Araratlı”, Muş’ta “ Okulsevenler ” ve “ Doğu ”, Erzurum’da ise “ Milliyetçi Kadınlar ” adında Ermeni dernekleri ortaya çıktı. Araratlı, Okulsevenler ve Doğu cemiyetleri, daha sonra birleşerek “Ermenilerin Birleşik Cemiyeti”ni meydana getirdiler. Bunların yanında, 1878’de Van’da “ Kara Hac ”, 1881’de Erzurum’da “Anavatan Müdafileri” adında ihtilalci cemiyetler kuruldu. Bu cemiyetler daha sonra bu bölgede meydana gelecek olan Ermeni terör ve isyan hareketlerinde önemli rol oynayacaklardır. Çar II. Aleksandr zamanında, onun takip ettiği siyaset yüzünden Kafkasya’da Ermeni millî duygusu oldukça gelişmişti. Çar’ın 1881 yılında öldürülmesi üzerine, yerine gecen oğlu III. Aleksandr (1881-1894) Ruslaştırma siyasetine ağırlık vermiş, Kafkas Ermenilerinin millî duygularını köreltmeye, kiliselerine el uzatmaya ve baskı yapmaya başlamıştı. Bunun üzerine Ermeni millî örgütleri, daha çok Anadolu’da faaliyet göstermeye, uygun bir ortam olunca da Ermenistan devletinin temellerini Osmanlı ülkesinde atmaya kalkıştı.4 Bu durum, Osmanlı Doğu vilayetlerindeki Ermeni faaliyetlerinin 
yoğunluğunu daha da artırdı. Osmanlı Hükümeti, Doğu Anadolu’daki Ermeni faaliyetlerine karşı bir önlem olarak 1890’da “Hamidiye Alayları” adıyla askeri bir örgüt kurdu. Osmanlı Hükümetinin bu önlemine karşın, Doğu Anadolu’daki Ermeni hareketlerinde 1890’dan itibaren önemli bir artış görülür. 

Ermeniler, Avrupa devletlerinin dikkatini çekmek ve Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle Babıâli’nin yapmayı kabul ettiği Doğu Anadolu’daki ıslahatın gerçekleştirilmesini sağlamak için bölgede gösteri ve terör hareketlerine başlamışlardır. 20 Haziran 1890’da Erzurum’da bir Ermeni ayaklanması meydana gelmiştir. Ermeniler 15 Temmuz 1890’da İstanbul Kumkapı’da izinsiz gösteri 
yapmışlar; 1893 Eylülünde Merzifon’da güvenlik kuvvetlerine ateş açarak 25 askerin ölümüne sebebiyet vermişlerdir. 4 Ağustos 1894’te de Tokat’ta, posta arabasını basıp soymak istemişler ve çıkan çatışmada bir jandarma eri şehit olmuştur. Doğu Anadolu’da Ermeni olaylarının en şiddetlisi Sason’da meydana gelmiştir. Kumkapı gösterisinin düzenleyicilerinden Mihran Damadyan ve 
Hamparsum Boyacıyan adındaki Ermeniler, Siirt vilayeti yanındaki Sason’a gelerek Ermeni halkı kışkırtmışlar; devlete vergi vermemeye ve Müslümanlara karşı şiddet göstermeye davet ederek yaklaşık üç bin kadar Ermeni’yi 1894 yılında ayaklandırmışlardır.5 Bunun üzerine bölgeye asker sevk edilmiş ve isyan bastırılmıştır. Bu olayın hemen sonrasında Avrupa’da Türk aleyhtarı büyük bir propaganda başlatılmış, çatışmada ölen Ermenilerin sayısı mübalağalı rakamlarla verilmeye çalışılmıştır. 

Sason’daki isyancıları kışkırtanlar arasında, İngiliz ve Rus memurlarının bulunduğunun ortaya çıkması ve yakalanan çetelerin ellerindeki silahların Rusya ve İngiltere tarafından verilmiş olması, bu iki devleti telaşa düşürmüştür. Babıâli’nin ıslahatı kabul etmesine karşın, ülkedeki Ermeni isyanları durmadı; Avrupa devletleri, Balkanları Osmanlı Devleti’nden nasıl ayırdılar ise aynı 
oyunu şimdi de Doğu Anadolu’da sergilemek istiyorlardı. İleri sürdükleri konuların başında, gayrimüslimlerin yönetimde daha fazla söz sahibi olması gelmekteydi. Bu arada Ermeniler, Avrupa’nın dikkatini çekecek olaylar meydana getirmekten geri kalmıyorlardı. 30 Eylül 1895 tarihinde, Kadırga Limanı ile Patrikhaneden hareket eden Ermeniler, ıslahat isteğiyle İstanbul’da gösteriye başladılar. Doğu Anadolu’nun Ermeni Patriği İzmirliyan’ın idaresine verilmesi; kendilerine mali özerklik tanınması; Hamidiye Alaylarının kaldırılması ve silah yasağına son verilmesi gibi konular yer almakta idi. Göstericiler Sultan Ahmet Meydanı’ndan Sultan Mahmut türbesine kadar yürümüşler ve oradan Babıâli’ye doğru harekete geçmişlerdir.6 

Avrupalı devletler, Hükümetin İstanbul’daki olaylar konusunda aldığı önlemleri, 3 Ekim 1895 tarihinde elçileri aracılığıyla Babıâli düzeyinde protesto etmişlerdir. Bu olaylar İngilizlerin ıslahat konusundaki girişimlerini daha da güçlendirmiştir. Batı kamuoyu, bütünüyle Osmanlı Devleti aleyhine çevrilmiştir. Sonunda Hükümet, Avrupa devletlerinin doğudaki ıslahat konusunda ısrar ettikleri 
maddeleri inceleyerek bazı yeni önlemler almaya karar vermiş ve bir ıslahat kararnamesi hazırlamıştır. Bu kararname, 20 Ekim 1895 tarihinde üç büyük devletin elçilerine bildirilmiştir. Yine Ermeniler, dışarıdaki Ermeni komitacılarınca hazırlanan ve Ermeni Patriği İzmirliyan tarafından da onaylanan bir plan gereğince 26 Ağustos 1896 günü, İstanbul’da Osmanlı Bankasına saldırmışlar ve tarihte Banka Vakası ” olarak bilenen olayı çıkarmışlardır. Öte yandan Ermeniler, Viyana’da yaptırılan ve içine saatli bomba yerleştirilen bir arabayı, cuma günü II. Abdülhamit’in geçiş yoluna yakın bir yere park etmişlerdir. Ancak Sultan, camiden gecikerek çıktığı için patlayan bombadan yara almadan kurtulmuştur. Fakat bombanın patlaması etrafta bulunan 26 kişinin ölümüne, 58 kişinin yaralanmasına ve 20 kadar da atın telef olmasına neden olmuştur. 

Adana olayları, Osmanlı Devleti’nde “ 31 Mart Vakası ” olarak bilinen (13 Nisan 1909) hadisenin hemen ertesi günü başlamıştır. 
Ermeniler, diğer olaylarda olduğu gibi bu kez de Osmanlı yönetiminin en güçsüz olduğu zamanda hadise çıkartıp bağımsız bir “ Ermenistan ”ın bir an önce kurulmasını amaçlamışlardır. Ermeniler, Adana ve çevresinde zayıf buldukları Müslüman mahallelerine saldırmışlar ve kadın, çocuk demeden Türkleri öldürmeye başlamışlardı. Dörtyol Ermenileri, kendi bölgelerindeki Müslümanları 
etkisiz duruma getirdikten sonra, Cebelibereket Sancağı’nın merkezi olan Erzin kasabasına doğru ilerleyince Cebelibereket mutasarrıfı Asaf Bey, civar sancaklara telgraf çekerek onlardan yardım istemiştir. Böylece olaylar giderek şiddetlenmiştir. 
Piskopos Muşeg de olayların daha ikinci günü Adana’dan İskenderiye’ye kaçmıştır. 

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Ermeni olayları yeniden şiddetlendi. Rusya; Doğu Anadolu’da Erzurum, Erzincan, Bitlis ve Muş’u işgal etti. Bu bölgelerde Ermenileri tekrar silahlandırdı. Türk köylerine baskınlar düzenleyen Ermeniler sivil halka zararlar verdiler. 
Şubat 1915’te Van’da olaylar başlattılar. Komitecilerle kilisenin ortaklığında gelişen bu olaylarda Akdamar Ruhban Okulu, yönetim merkezi olmuştu. Dönemin Van valisi Cevdet Bey Türkleri Ermeni vahşetinden korumak için bölgeden göç ettirdi. Ancak göç eden Türkler yollarda Ermeni çeteleri tarafından katledildiler. Örneğin Van’ın Zeve Köyü’nün bütün halkı; kadın, çocuk ve yaşlı 
demeden Ermeniler tarafından katledildi. Bunun gibi yüzlerce köy daha yakılıp yıkıldı.7 

Ermeni Tehciri 

Osmanlı Devleti’nin ölüm kalım savaşı verdiği bu sırada Ermeniler, gerek cephede gerek cephe gerisinde düşmanların işine yarayacak faaliyetlerini bütün ülkeye yaymışlardı. 
Hatta Ermenilerin top yekûn bir isyana hazırlandıkları seziliyordu. Nitekim Ermeniler tarafından sistemli olarak köylere kadar iletilen talimatta: 

• Kim olursa olsun her Ermeni aslî ihtiyaçlarından bazılarını satmak suretiyle silahlanmalıdır. 
• Seferberlik ilanıyla silah altına çağrılan Ermeniler bu çağrıya uymayacaklar, Müslümanlar da dâhil çevrelerindeki halkı da orduya katılmaktan men edeceklerdir. 
• Her ne suretle olursa olsun silah altına alınmış olan Ermeniler ordudan firar edip Ermeni çetelerine ve gönüllü birliklerine katılacaklardır. 
• Rus ordusu sınırı geçer geçmez komiteciler, firariler ve çeteler, Rus ordusuna katılarak Osmanlı ordusuna saldıracaklardır. 
• İkmal yollarını ve telgraf hatlarını kesmek suretiyle Osmanlı ordusunun iaşe ve istihbaratını sekteye uğratacaklardır. 
• Cephe gerisinde, iki yaşına kadar olan bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta katledeceklerdir. 
• Müslüman halkın yiyecek, mal ve mülkünü ele geçirecek veya yakıp yıkacaklardır. 
• Terk edecekleri ev, hububat, kilise ve hayır kurumlarını yakıp Müslümanları bunların suçlusu olarak ilan edeceklerdi. 
• Resmî devlet dairelerini kundaklayacak, Osmanlı zaptiye ve jandarmalarını pusuya düşürüp katledeceklerdir. 
• Cepheden yaralı dönen Osmanlı askerlerini öldüreceklerdir. 
• Şehir, kasaba ve köylerde isyan ve ihtilaller çıkaracaklardır. 
• Müslüman askerlerin ve sivil halkın morallerini bozarak göçe mecbur edeceklerdir. 
• Bomba, silah imal, tedarik veya ithal ederek bütün Ermenileri silahlandıracaklardır. 
• Ermenilerin yaptıkları isyan, ihtilâl ve katliamın faturasını Müslümanlara çıkararak, bunu iç ve özellikle dış kamuoyunda neşredeceklerdir. 
• İtilaf Devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapacaklardır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

18 Aralık 2015 Cuma

Ermeni Sorunu Kronolojisi ( 1022 - 2005 )




Ermeni Sorunu Kronolojisi (1022-1998)





1022 Ermeni Topraklarının İmparator II.Basileios tarafından Bizans Topraklarına katılması üzerine 40 bin Ermeni Anadolu'ya sürgün edildi.

1046 Ermeni Hanedanları Bizans İmparatoru IX.Konstantin tarafından katledilerek yok edildi.

1054 Sultan Tuğrul Bey döneminde Selçuklulara bağlanan Ermeniler özerklik verildi.

1098 Ermeniler Haçlılarla İşbirliği yaptılar.

1461 Fatih Sultan Mehmet , Bursa'daki Ermeni Piskoposu Hovakim'i (Ovakim) İstanbul'a getirerek kendisine Patrik unvanını verdi ve Ermenilere birçok haklar tanıdı.

1567 Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik'te matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza İstanbul'da Ermeni matbaası açması için izin verildi.

1790 İlk resmi Ermeni Okulu , Amira Miricanyan ve Şnork Mığırdıç tarafından Kumkapı Fıçıcı Sokak'ta kuruldu.

1823 Artin Bezciyan adlı Ermeni, Kumkapı'da Bezciyan Okulunu kurdu.

1824 Patrik Karabet , Ermenice gramer okutan Kumkapı Okulu'nu Patrikhanenin himayesi altına aldı.

1853 (22 Ekim) Ermeni Maarif Komisyonu kuruldu

1876 Kurulan Mecliste Ermeni Millet vekilleri de katıldı

1877 (7 Aralık) Ermeni Milli Meclisi, Ermeni halkının askere yazılarak savaşa katılma kararı aldı.

1878 (13 Nisan) İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere Dış İşleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada, Türklerle beraber yaşayamayacaklarını bildirdi.(13 Temmuz) Berlin Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya, Osmanlı Ermenileriyle ilgili 61.madde eklendi.(3 Ağustos) İngiltere Dış İşleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul Büyük Elçisi Layard'a gönderdiği talimatta , Osmanlı Hükümeti'nin Doğuda reformlara başlaması gerektiğini bildirdi.

1890 (20 Haziran) Erzurum İsyanı(Temmuz) Kumkapı Nümayişi Birinci Sason İsyanı

1892 1893 Merzifon , Kayseri , Yozgat isyanları

1895 (30 Eylül) Babıali olayı.Kasım ayında Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü

1896 30 Ekim İstanbul'da Ermeni eylemi(1 Haziran) I. Van İsyanı(26 Ağustos) Osmanlı Bankası olayı

1902 Ermeni dilcilerden H.Acaryan " Ermeni Dili'ne Türk Dili'nin Tesiri ve Ermenilerin Türkçe'den Aldıkları Sözler" adında bir eser yazdı.

1904 II. Sason İsyanı

1905 (21 Temmuz) Yıldız Camii'nden , Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast teşebbüsü.

1908 Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına başladı.II Meclis Açıldı ve Ermenileri Komitecilerden bazıları Millet Meclisine girdi.

1909 (14 Nisan) Adana'da Ermeni isyanı

1915 (15 Nisan ) II. Van isyanı.(24 Nisan) Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunan Ermeni komiteleri kapatıldı. Bu komitelerin idarecilerinden 2345 kişi tutuklandı.(3 Mayıs) Ermeniler Van'da büyük bir katliama giriştiler.(27 Mayıs) Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı.

1918 (1 Şubat ) Ermeni komitacı Arşak , Bayburt'ta katliam yaptı.(25 Nisan) Ermeni komitacılar , Kars'ın doğusundaki Subatan Köyünde 750 Müslüman'ı katletti.(1 Mayıs) Ermeni komitacılar Kars'ta aralarında çocuklarında bulunduğu 60 Müslüman'ı katletti.

1919 (20 Kasım) Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev yapan Bogoz Nubar Paşa ve Şerif Paşa , Ermeni - Kürt bağımsızlık belgesini imzaladılar.

1920 (12 Ocak) 450 kişilik Ermeni süvari birliği Antep'in Arapdar köyünde Müslümanlara işkence yaptı.

1921 (15 Mart) Talat Paşa Ermeniler tarafından katledildi.(6 Aralık) Sait Halim Paşayı Ermeniler Roma'da katletti.(16 Mart) Moskova Anlaşması imzalandı.(18 Mart) Ermeni Misak Torlakyan , Azerbaycan İçişleri Bakanı Cevanşir Han'ı, Tepebaşı'ndaki Pera Palas Otelinin önünde öldürdü.(13 Ekim) Kars Anlaşması imzalandı.

1922 (22 Temmuz) Cemal Paşa Ermeniler tarafından Tiflis'te katledildi.

1923 Ermeni asıllı Münip boya, Van milletvekili olarak meclise girdi.

1934 Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı romanı , ABD de İngilizce yayınlandı.

1935 (15 Aralık) Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir grup Ermeni , Franz Werfel'in, , "Musa Dağda Kırk Gün" adlı eserini "Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu" gerekçesiyle yaktı.

1936 Franz Werfel'in , "Musa Dağ da Kırk Gün" adlı eserinin Fransa'da yayımlanması , Türk basının tepkisini çekti.

1937 Cevat Rıfat Atilhan, , "Musa Dağı" adlı kitap yazarak , Franz Werfelin kitabının gerçekleri yansıtmadığını bildirdi.Franz Werfel'in , "Musa Dağ da Kırk Gün" adlı eserinin filme alınmasının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı nezdinde gündeme geldi.

1943 Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar milletvekili oldu.

1957 Mığırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde , Demokrat Parti listesinden İstanbul milletvekili seçildi.

1964 (24 Aralık) Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde "Ermeni meselesini" ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı.

1965 (24 Nisan) Brezilya'nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler tarafından Türkiye aleyhinde gösteri düzenledi.

1969 Ermeniler tarafından gösteri yürüyüşü tertip edildi.

1973 (27 Ocak) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mığırdıç Yanıkyan adlı Ermeni tarafından katledildi.

1975 (20 Ocak) ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu) örgütü kuruldu.(22 Ekim) Viyana'da, Büyükelçi Daniş Tunagilkatledildi.(24 Ekim) Paris'te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip Yener katledildi.

1976 (16 Şubat) Beyrut Büyükelçiliği Birinci Katibi Oktay Cerit katledildi.(28 Mayıs) Zürih Çalışma Ateşeliği Bürosu bombalandı. Saldırının Faili olduğu anlaşılan Noubar Soufoyan adlı bir Ermeni yakalandı, yargılandı ve suçu sabit görülerek 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

1977 (29 Mayıs) İstanbul Yeşilköy Havaalanına ve Sirkeci garına patlayıcı madde atıldı, saldırıda 4 kişi öldü ve 31 kişi yaralandı. Saldırıları "Aşırı Ermeni Hareketleri Örgütü" üstlendi.(9 Haziran) Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi.

1978 (3 Ocak) Londra'daki Türk Bankasına patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü"üstlendi.(3 Ocak) Londra'daki Türk bankasına patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.(2 Haziran) Madrit'te , Büyükelçi Zeki Kunaralp'ın eşi Necla Kunaralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu katledildi.(8 Temmuz) Paris Büyükelçiliği Çalışma Ateşeliği ve Türkiye Turizm Bürosuna patlayıcı maddeler atıldı. Saldırıyı "Ermeni soykırım Adalet Komandoları üstlendi.(6 Aralık) Cenevre Başkonsolosluğuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.(17 Aralık) THY Cenevre Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.

1979 (15 Nisan) Yunan Hükümeti, Atina'nın Nea Simira meydanında "Ermeni İntikam Anıtı"nın dikilmesine izin verdi.(22 Ağustos) Cenevre Başkonsolosluğu'nda Konsolos Yardımcısı Niyazi Adalı'ya karşı suikast düzenlendi. Saldırıda 3 kişi yaralandı. Saldırıyı ASALA üstlendi.(27 Ağustos) THY Frankfurt Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi. (4 Ekim) THY Kopenhag Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.(12 Ekim) Lahey'de , Amsterdam Büyükelçisi Özdemir Benler'in oğlu Ahmet Benler katledildi.(22 Aralık) Paris'te Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan katledildi.

1980 (10 Ocak) ASALA, THY Tahran Bürosuna bombalı saldırıda bulundu.(6Şubat) Büyükelçi Doğan Türkmen, Bern'de saldırı sonucu yaralandı.(10 Mart) Ermeni teröristler THY'nın Roma Bürosunu bombaladılar. Saldırıda 2 İtalyan hayatını kaybetti, 14 İtalyan da yaralandı.(8 Nisan) ASALA, Sayda toplantısında, Kürtlerle Ermeniler arasında benzerlik olduğunu iddia ederek Kürtleri kan kardeş olarak ilan etti.(17 Nisan) Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel silahlı saldırıya uğradı. Koruma görevlisi Tahsin Güvenç yaralandı.(19 Nisan) ASALA, Marsilya Türk Konsolosluğuna roketatarlı saldırı düzenledi.(31 Temmuz) Atina İdari Ateşemiz Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen acımasızca katledildi.(5 Ağustos) Lyon'da , Ermeniler tarafından konsolosluğun basılması sonucu Kadir Atılgan , Ramazan Sefer , Kavas Bozdağ ve Hüseyin Toprak adlı vatandaşlar yaralandı.(26 Eylül) Paris'te, Basın Ateşemiz Selçuk Bakkalbaşı silahlı saldırıya uğradı ve ağır yaralandı

1981 (13 Ocak) Paris Büyükelçiliği Maliye Müşaviri Ahmet Erbeyli'nin arabasına bomba konuldu; Erbeyli ölümden döndü.(4 Mart) Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din görevlisi Tecelli Arı şehit edildi. (3 Nisan) Kopenhag'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir, evine giderken Ermeni teröristlerce kurşunlandı ve ağır şekilde yaralandı. ( 9 Haziran) Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak görev yapan Mehmet S.Yergüz katledildi.Olayı Asala üstlendi.(24 Eylül) Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler, güvenlik görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler.(3 Ekim) Roma Büyükelçiliği 2.Katipi Gökberk Ergenekon, Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı ve ağır yaralanarak saldırıdan kurtuldu. (27 Kasım) Avrupa'da bulunan '' Ermeni Öğrenciler Birliği '' ile ''Kürt Öğrenci Derneği'', Londra'da ortak bildiri yayınladılar.

1982 (28 Ocak) Los Angeles'da, Başkonsolos Kemal Arıkan, Harry Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından katledildi.(8 Nisan) Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Kani Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı.(5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan Gündüz katledildi.(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ateşesi Erkut Akbay katledildi. Bu arada, Ottova Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Kani Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı. (5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan Gündüz katledildi.(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay katledildi. Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla Altıkat, Bulgaristan Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süerkan ve Lizbon Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu'nun eşi Cahide Mıhçıoğlu'da silahlı saldırıya uğradılar. Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunana Coşkun Kırca da, silahlı saldırıya uğradı. (7 Ağustos) Üç Ermeni terörist, Ankara Esenboğa Havaalanı'na silahlı, bombalı saldırı düzenlediler ve katliam yaptılar. Otomatik silahlarla ve bombalarla orada bulunanlara saldıran teröristler, üçü emniyet görevlisi olan toplam dokuz kişiyi öldürdüler ve yetmiş sekiz kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan, isimli terörist yakalandı. ( 10 Ağustos) Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle Ermeni terörünü lanetledi.

1983 (29 Ocak) Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğo baskını nedeniyle Ankara'da idam edildi.Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan tarafından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisine düzenlenen suikast sırasında yoldan geçen bir Belgrad'lı öldü. (15 Temmuz) Sala Mensubu Teröristler, Paris Orly Havalimanı THY Bürosuna bombalı saldırı düzenledi. Olayda, dördü Fransız, ikisi Türk, biri ABD'li ve biri İsveç'li olmak üzere toplam sekiz kişi hayatını kaybetti. Altmış kişi de yaralandı.(27 Temmuz) Türkiye'nin Büyükelçiliği'ni basan beş Ermeni ölü olarak ele geçirildi.

1985 (12 Mart) Ottowa Büyükelçiliği, silahlı, bombalı üç Ermeni terörist tarafından basıldı. Kanada'lı koruma görevlilerinden biri vurulup öldürüldü. Büyükelçi Coşkun Kırca yaralı olarak kurtuldu.

1991 (21 Ocak) Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldırı düzenledi. Saldırıda üç Sovyet askeri ile iki Azeri öldü. Ermeniler ayrıca, Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri Savatin Askerova'yı katletti. (13 Nisan) Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında çatışmalar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine tutuldu(23 Nisan) Suşa Kasabası'na bağlı Azeri köyleri, Ermeni köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı. Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale geldi.(26 Nisan) Karabağ bölgesinde 4 Azeri güvenlik görevlisi öldürüldü. Olayı '' Karabağ Savaşçıları'' adlı Ermeni örgütü üstlendi. (23 Eylül) Ermenistan bağımsızlığını ilan etti. ( 26 Aralık) Sovyetler Birliği dağıldı. 23 Eylülde bağımsızlığını ilan eden Ermenistan fiilen ve

1996 Levon Ter-Petrosyan, ikici defa Ermeni Devlet Başkanı seçildi.

1997 (20 Mart) Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, Ermenistan Başbakanı oldu.(20 Aralık) Ermeniler , Surp Agop hastanesinin 160. Yıldönümünü yılbaşı şöleniyle kutladılar.Türkiye Gazeteciler Cemiyeti,
1997 Sedat Semavi Ödülü'nü gazetecilik dalında Garbis Özataya verdi.

1998 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak Gazetesinin 90. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle , gazetenin editörü Ara Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı köşkünde kabul etti.(Şubat) Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan istifa etti. Böylece Robert Koçaryan'a liderlik yolu açıldı. Petrosyan, Karabağ'da Barış isteği için aşırı milliyetçilerin tepkisini çekmişti.(Şubat) Petrosyan'ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryanın geçmişte Rusların arkasına alarak Karabağ'da Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bildirdi.(30 Mart) Koçaryan , Ermenistan Devlet Başkanlığı'na seçildi.(Temmuz) Bölücü örgüt PKK'nın Başı Abdullah Öcalan ; Ermenistan yönetiminden, Örgüte özel köy tahsis edilmesini istedi.(14 Ekim)Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84. Patriği seçildi.

DİĞER BİR KAYNAKTAN
KRONOLOJİ...


1534: Kanuni Sultan Süleyman’ın gerçekleştirdiği Irakeyn Seferi ile Azerbaycan’ın tamamı Osmanlı idaresine girdi.
1735: Azerbaycan topraklarına yönelik ilk Rus akını gerçekleştirildi.
1747: Safevi hükümdarı Nadir Şah’ın ölümü ile bölgedeki Safevi hakimiyeti sona erdi.
1813: Rus-İran savaşları sonucunda Gülistan Anlaşması imzalandı. Gence, Şeki, Bakü, Debend, Kuba ve Taliş hanlıkları Rusya, Güney Azerbaycan hanlıkları ise İran hakimiyetine bırakıldı.
1828: Rusya ile İran arasında Türkmençay Anlaşması imzalandı. Azerbaycan toprakları, Aras nehri ve Taliş dağları sınır olmak üzere iki ülke arasında paylaştırıldı. Böylece bugünkü Azerbaycan Rusya topraklarında kalırken, güney Azerbaycan İran hakimiyetine girdi.
1904: Himmet Partisi kuruldu.
1905: Bakü’de, sonradan Difai Partisi olarak anılan gizli Fedai Cemiyeti kuruldu. Ardından Rusya Müslümanları İttifakı kuruldu.
1911: Musavat Partisi kuruldu.
1917: Çarlık Rusyası’nda Bolşevik Devrimi gerçekleşti ve Çarlık Rusyası yıkıldı.
1–11 Mayıs 1917: Moskova’da Rusya Müslümanları Kongresi toplandı.
23 Şubat 1918: Gürcistan’ın Tiflis kentinde Azerilere, Ermenilere ve Gürcülere eşit temsil hakkı veren Transkafkasya Seym Meclisi kuruldu.
Nisan 1918: İçerisinde bugünkü Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bulunduğu Güney Kafkasya Federal Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi. Cumhuriyet iki ay içerisinde dağıldı.
28 Mayıs 1918: Musavat Partisi içerisinde Mehmet Emin Resulzade başkanlığında oluşturulan Müslüman grubu, Azerbaycan Milli Şurası ismini alarak Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ni ilan etti.
27 Nisan 1920: Bolşevikler, Kızıl Ordu’yu göndererek Azerbaycan’ı işgal etti. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ne son verildi.
28 Nisan 1920: Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyet kuruldu.
1922: Azerbaycan, Transkafkasya Sovyet Federatif Cumhuriyeti’nin bir parçası ve Sovyetler Birliği’nin kurucu üyelerinden biri oldu.
1936: Transkafkasya Sovyet Federatif Cumhuriyeti ilga edildi, Azerbaycan tamamen bir Sovyetler Birliği cumhuriyeti oldu.
1945: İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin Güney Azerbaycan’ı işgaliyle bölgede Muhtar Azerbaycan Cumhuriyeti kuruldu.
1946: İran, Güney Azerbaycan’ı tekrar işgal ederek Muhtar Azerbaycan Cumhuriyeti’nin varlığına son verdi.
1967: Haydar Aliyev Azerbaycan KGB’sinin başına geçti.
1969: Haydar Aliyev Azerbaycan Komünist Partisi’nin başına geçti.
1982: Haydar Aliyev, Sovyet Politbüro’nun üyesi ve SSCB Bakanlar Konseyi Başkan Birinci Yardımcısı oldu.
1985: Mikail Gorbaçov Sovyetler Birliği’nin başına geçerek glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılanma) dönemini başlattı.
1987: Haydar Aliyev, Politbüro’dan ve Bakanlar Konseyi’nden ayrıldı.
Ağustos 1987: Ermeniler, Dağlık Karabağ’da çoğunluğu oluşturdukları gerekçesiyle Ermenistan’a katılma talebiyle Moskova’ya başvurdular.
1988: Dağlık Karabağ sorununun yol açtığı çatışmalar nedeniyle Azeriler Karabağ’ı, Ermeniler de Azerbaycan’ı terk etmeye başladılar. Azerbaycan’ın Sumgayt kasabasında Azeriler ile Ermeniler arasındaki çatışmalarda 32 Ermeni, altı Azeri hayatını kaybetti.
Temmuz 1989: Azerbaycan Halk Cephesi kuruldu.
20 Ocak 1990: Sovyet birlikleri, Ermenileri koruma bahanesiyle Bakü’ye girerek 143 kişiyi öldürdü. Olay, Yanvar ya da 20 Ocak Katliamı olarak anılmaktadır.
1991: Moskova’daki darbe girişiminin ardından Azerbaycan’a yeniden bağımsızlık statüsü verildi. Muhaliflerce boykot edilen seçimlerde Ayaz Mütellibov başkan seçildi.
1991: Dağlık Karabağ yönetimi bölgenin bağımsızlığını ilan etti.
25–26 Şubat 1992: Ermeni kuvvetleri, Karabağ’da bulunan Hocalı’da 1,300 Azeri’yi katlettiler. Olaylar sonrasında Mütellibov istifaya zorlandı, Azerbaycan Halk Cephesi’nin harekete geçmesiyle Moskova’ya gönderildi. Azerbaycan Halk Cephesi’nin lideri Ebulfeyz Elçibey başkan seçildi.
Mayıs 1992: Ermeniler Nahçivan’a saldırdı.
3 Ekim 1993: Haydar Aliyev Azerbaycan cumhurbaşkanı oldu.
Mayıs 1994: Azerbaycan ve Ermenistan, Rusya’nın arabuluculuğu ile ateşkes ilan etti.
Temmuz 1994: Ermenistan, Azerbaycan ve Dağlık Karabağ, ateşkese uyacaklarını ve sorunun müzakere yoluyla çözülmesini kabul ettikleri taahhüdünde bulundular. Ardından Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) anlaşmazlığa el koydu.
20 Eylül 1994: Azerbaycan ile ABD arasında “Yüzyılın Anlaşması” imzalandı. Bu anlaşma ile ABD, Hazar petrolleri üzerine Azerbaycan ile ilk anlaşmasını yapmıştır.
Kasım 1995: Azerbaycan’ın ilk parlamento seçimleri yapıldı.
23 Ağustos 2000: Ebulfeyz Elçibey hayatını kaybetti.
Kasım 2000: Parlamento seçimleri yapıldı. Haydar Aliyev’in başında bulunduğu Yeni Azerbaycan Partisi, mecliste çoğunluğu elde etti.
Ağustos 2003: Haydar Aliyev, oğlu İlham Aliyev’i başbakan olarak atadı.
15 Ekim 2003: Başkanlık seçimlerinde İlham Aliyev seçildi. Seçimler, gözlemciler tarafından uluslararası standartlara uygun bulunmadı. Muhalif gösteriler bastırıldı, yüzlerce kişi tutuklandı.
Aralık 2003: Haydar Aliyev hayatını kaybetti.
4-5 Mart 2001: Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları, Karabağ sorununa çözüm bulmak amacıyla Paris’te görüştüler.
3-7 Nisan 2001: Liderler ABD’nin arabuluculuğunda Florida’da tekrar görüştüler. Ancak sorun çözüme kavuşturulamadı. Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan’a yardımlarını durduran ABD, Azerbaycan’ın 11 Eylül sonrasında kendisine hava sahası ve istihbarat sağlaması sonucunda yardımlarını tekrar başlattı.
28 Nisan 2001: Ermeni Parlamentosu’nda temsil edilen siyasi partiler, Karabağ sorununun çözümüne yönelik olarak bir bildiri kabul ettiler. Bildiride, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’la birleşmesi veya bölgenin bağımsız statüsünün kabul görmesi gerektiği hususları vurgulandı.
Eylül 2002: Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın inşasına başlandı.
2 Mart 2005: Muhalif Monitör dergisi yazarlarından Elmar Huseyinov bir suikast sonucu öldürüldü. Muhalifler olaydan iktidarı sorumlu tuttular.
20 Mart 2005: İlham Aliyev, Avrupa Komisyonu’nun uyarılarının ardından 2003’teki protestolar sebebiyle tutuklanmış olan 114 yükümlü için af çıkardı.
25 Mayıs 2005: Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı; Azerbaycan, Kazakistan, Gürcistan, Türkiye cumhurbaşkanları ve ABD temsilcisinin katılımıyla Bakü’de gerçekleştirilen bir törenle işletmeye açıldı.
28 Haziran 2005: Azerbaycan Milli Meclisi, Avrupa Konseyi’nden baskılar sonucunda bir seçim kanunu çıkardı. Ancak Avrupa Konseyi bu yasanın da taleplerini karşılamadığını, mevcut yasa ile Merkezî Seçim Komisyonu’nun hâlâ hükümetin etkisi altında olacağını, bu durumda Kasım ayında yapılacak seçimlerin de demokratik olamayacağını vurguladı.
Temmuz 2005: Muhalif partiler olan Musavat Partisi, Azerbaycan Halk Cephesi ve Azerbaycan Demokratik Partisi’nin düzenlediği mitingde 30 bin kişi İlham Aliyev’e istifa çağrısıyla yürüdü.
26 Ağustos 2005: Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Karabağ sorununu görüşmek üzere Moskova’da bir araya geldi. Ermenistan’ın işgal ettiği bölgelerden çekilmesi ve mültecilerin geri dönmesi konuları gündemde.
6 Kasım 2005: Parlamento seçimleri yapıldı. Resmi sonuçlara göre İlham Aliyev’in başında bulunduğu Yeni Azerbaycan Partisi, parlamentodaki 121 koltuğun 58’ini, muhalif Azadlık Bloğu ise yalnızca 8’ini kazandı. AGİT Parlamenterler Asamblesi Başkanı ve AGİT gözlemcileri koordinatörü Alcee Hasting, seçim sürecinde demokratikleşme yönünde bazı adımlar atılmasına rağmen seçimlerin uluslararası standartlara uygun olmadığını belirtti. Muhalif Azadlık Bloğu, seçim bölgelerinin %80’inde seçimlerin yenilenmesini istedi, ancak bu talep hükümet tarafından kabul edilmedi.
11 Kasım 2005: Yeni Azerbaycan Partisi seçim zaferini kutlamak için Bakü’de 10 bin kişinin katıldığı bir gösteri düzenledi.
13 Kasım 2005: Bakü’de 20 bini aşkın muhalefet yanlısı gösteri düzenleyerek seçimlerin yenilenmesi isteğini yineledi. ABD’ye, Azerbaycan ekonomisine olduğu kadar demokrasisine de yatırım yapması çağrısında bulundu.
27 Kasım 2005:
10 binden fazla muhalif Bakü’de yeni bir miting düzenledi. Polis, göstericilere cop ve göz yaşartıcı bomba ile şiddetli müdahalede bulundu.




..