ERMENİ SORUNU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ERMENİ SORUNU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2020 Cumartesi

Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu BÖLÜM 4

Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu  BÖLÜM 4


II. Ermeni Sorununun Hukuksal Boyutu  BÖLÜM 4

Devletler Hukuku, Ermeni Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu,İngiliz, Fransız, Rus,Gündüz AKTAN,Tehcir,

ERMENİ TEHCİRİ İNSANLIĞA KARŞI SUÇ MUYDU?

Yukarıda ayrıntılarıyla anlatıldığı üzere, tehcir, Ermenilerin grup nitelikleriyle, yaşam şartlarını yok olmalarına yol açacak şekilde “kasten” zorlaştırmayı amaçlamadığından, bir soykırımı değil[35]. Buna karşılık tehcir edilen bir grubun verdiği kayıpları, insanlığa karşı suç kavramı içine sokmaya imkan var mı?
Yukarıda da belirtildiği üzere, Ermeni tehciri başladığında İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri “..Türkiye’nin insanlığa ve uygarlığa karşı ...suçları”ndan söz ederek, ilgilileri sorumlu tutacaklarını 24 Mayıs 1915’te bir ortak bildiriyle ilan etmişlerdi. O tarihlerde insanlığa karşı suç kavramı bir deyişten ibaretti ve henüz hukuki bir kavram olarak kabul edilmemişti. Bu nedenle Ermeni tehciri ile insanlığa karşı suç arasında bu bildiri vasıtasıyla bir ilişki kurmak mümkün olamaz.
İnsanlığa karşı suç kavramı uluslararası düzeyde ilk kez 3.sayfada da belirtildiği gibi, (1946) Nuremberg İlkeleri 6 (c)’de yer aldı. Bu suçun savaş sırasında işlenmesi öngörülüyordu. Herhangi bir sivil toplumun, siyasi, ırki veya dini nedenlerle mezalime tabi tutulması ; (mensuplarının) katledilmesi, yok edilmesi, göçe zorlanması vb fiilleri içeriyordu.
1948 yılında kabul edilen soykırıma ilişkin Sözleşmenin 2.maddesindeki soykırım suçu tanımı, Nuremberg İlkeleri içinde yer alan bu in-sanlığa karşı suç kavramından üretildi. Böylece soykırım, insanlığa karşı suçların dışına çıkarılıncaca, geriye Uluslararası Ceza Mahkemesi (Roma) Statüsü’nün 7.maddesindeki insanlığa karşı modern suç tanımı kaldı. Buna göre,
 İnsanlığa karşı suçların Nuremberg İlkeleri’nde öngörülen savaş sırasında işlenmesi şartı terk edildi.

 Bu suçların işleneceği gruplar sayılmadı. Herhangi bir sivil topluluğa karşı işlenebileceği kabul edildi.

 7.Maddenin girişinde insanlığa karşı suçların “siyasi, ırki veya dini” gibi nedenlerle işlenmesine ise değinilmedi. Bu suçun oluşması için nedenlerin zikredilmemesi, hangi nedenle olursa olsun, öngörülen fiillerin işlenmiş olmasının yeterli olduğunu gösteri- yor.
 Buna karşılık, 7.maddede, öngörülen filin insanlığa karşı suç sayılabilmesi için aranan tek şart, söz konusu fiillerin bir.sivil topluluğa karşı yapılan "yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak ve saldırı amacını bilerek” işlenmesine bağlandı. Yani 7.maddede a’dan k’ya kadar sayılan 11 fiilin tek başına işlenmesi halinde insanlığa karşı suç oluşturmayacağı benimsendi.
 Bir topluluğa karşı siyasi, ırki milli, etnik, kültürel; dini ve cinsi nedenlerle yapılan mezalim, insanlığa karşı suçun genel saiki olarak değil de, 11 fiilden biri olarak sayıldı.
 Bu açıklamadan, her ikisi de uluslararası suç olan ve dolayısıyla uluslararası yargıya tabi tutulan soykırım ile insanlığa karşı suç arasındaki farklar kendiliğinden ortaya çıkıyor. Sözleşme’nin 2.maddesinin giriş bölümündeki soykırım tanımıyla kıyaslandığında,
 Soykırımın milli, ırki, etnik ve dini olmak üzere sadece dört gruba karşı işlenmesi mümkün. Siyasi gruplara karşı işlenen fiil­ler soykırım içine girmiyor. Buna karşılık insanlığa karşı suçlar her gruba karşı işlenebiliyor.

 Soykırımda bir grubu yok etme kastıyla bazı fiillerin işlenmesi gerekiyor. İnsanlığa karşı suçun oluşması için yok etme iradesi aranmıyor. Gruba karşı “yaygın ve sistematik saldırı” yeterli görülüyor.

 Soykırımda fiillerin saiki, bir grubu, grup niteliğiyle, yok etme şeklinde ortaya çıkıyorken ve bu ancak o gruba karşı ırkçı nefretin varlığı halinde geçerliyken, Roma Statüsü 7. maddesinin giriş bölümünde, insanlığa karşı suç için herhangi bir genel saik aranmıyor.
Bu şartlar altında, bir siyasi grup da olsa, Ermenilere karşı, ırkçı nefretle yok etme kastı ol-madan yapılan tehcir sonunda önemli sayıda Ermeni’nin ölmüş olmasını, insanlığa karşı suç kavramına sokmak için 7. maddede sayılan öldürme (a), katliam (b), tehcir (d), mezalim (h) gibi fiilleri kullanmaya kalkışanlar olabilir.
Yukarıdan da görüldüğü üzere, insanlığa karşı suçun oluşmasının temel şartı, belli fiillerin, bir sivil nüfusa karşı “yaygın ve sistematik bir saldırının parçası” olarak işlenmesidir. Bu nedenle böyle bir saldırının niteliğini iyi tanımlamak gerekiyor. Şayet bir sivil nüfusa karşı açık bir askeri saldırı varsa ayrıca bir kanıta ihtiyaç yok. Ama saldırı şartının yerine gelmesi için askeri nitelikte bir saldırı olması icap etmiyor. Bir sivil topluluğa karşı, 7.maddede sayılan fi­illerin çoğunun, birlikte ve yoğun biçimde işlenmesi gerekiyor. Böyle bir saldırının, devlet veya yaygın bir örgütlenme tarafından aktif biçimde geliştirilmesi, sevk ve teşvik edilmesi şartı da aranıyor[36].1915-16 Ermeni tehcirini, 7.madde (1) fıkrasında sayılan ve tehcirle ilişkili olan fiillerin ışığında incelemek yararlı olabilir.
7.Madde (l)(a) fıkrasında belirtilen öldürme veya ölüme neden olma fiillerinin, böyle yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olması ve suçu işleyence böyle “bilinmesi” gerekiyor.

7.Madde (1)(b) fıkrasında yer alan yok etme ya da katliam, yine topluluğa karşı yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak, bir grubun kısmen yok olmasına yol açacak hayat şartlarının önceden hesap edilerek o topluluğa dayatılmasını da içeriyor. Örneğin o topluluğu gıda ve ilaç kaynaklarından kasıtlı olarak mahrum bırakmak da bu çerçeveye giriyor.

7.Madde (l)(d) fıkrasında yer alan tehcir veya diğer zorla nakillerin de yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak vuku bulmasının yanında, devletler hukukunun izin verdiği askeri gereklilik gibi nedenlerin dışındaki nedenlerle yapılmış olması icap ediyor. Öte yan-dan tehcir için, topluluğa mensup insanların şiddete başvurularak evlerinden atılmış olmaları gerekmiyor. Şiddet dışı zorlamalarla gerçekleştirilen tehcir de, saldırıya ilişkin şartların yerine gelmesi halinde, insanlığa karşı suç içine giriyor.

7.Madde (1)(h) fıkrasında yer alan mezalim, devletler hukukuna aykırı olarak, topluluk men-suplarının temel haklarından mahrum bırakılmasını kapsıyor. Mezalim temel hakların hemen tümünün yoğun biçimde ihlali niteliğindeki çok sayıda fiilden oluşuyor. Bir sivil toplumun kimliğini hedef alıyor. Bu suçu işleyenler, devletler hukukunda yasaklanan siyasi, ırki, milli, etnik, kültürel, dini, cinsi ve diğer nedenlerden hareket ediyorlar[37].
1915-16 Ermeni olaylarına, vukuundan 85 yıl sonra yani 2000 yılında oluşan insanlığa karşı suç kavramını uygulamak, değil hukukla, akıl ve sağduyuyla dahi bağdaşmıyor. Bununla birlikte böyle bir incelemeden şu hususlar ortaya çıkıyor:
7.Madde (1) paragrafında sayılan fiillerin insanlığa karşı suç oluşturması için bir topluluğa karşı yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olması gerekiyor. Oysa tehcirin bizzat kendisi bir yana bırakılırsa, Ermenilere karşı Osmanlı güvenlik güçleri böyle bir saldırıya girişmiyor. Bir başka ifadeyle Ermeniler 'saldırı'yı oluşturan fiillere birlikte ve yoğun biçimde tabi tutulmuyorlar.

      Ermenilerin, çeşitli nedenlerle, grup olarak kimliklerini hedef alan bir mezalim yok. I. Dünya Savaşı başlayınca ve doğu cephesin de tehlikeli durum ortaya çıkıncaya kadar, temel haklardan herkes gibi yararlanmaya devam ettikleri gibi, tehcire kadar da bu haklardan mahrumiyetleri söz konusu olmuyor. Tehcir sırasında temel haklara elden geldiğince riayet ediliyor.
      Yaygın ve sistematik saldırıların mevcut olmadığı bir ortamda grup mensuplarının ölümleri böyle bir saldırının ne unsuru ne de parçası niteliği taşıyor. Çetelerin tehcir halindeki Ermenilere saldırıları tamamen bir asayiş olayı niteliğinde.
      Yukarıda soykırım iddialarını incelerken, yok etme kastının bulunmadığı belirtilmişti. Ermeniler, Osmanlıların tehciri kullanarak ‘hayat şartlarının yok olmalarını sağlayacak şekilde dayattığı’nı iddia ediyorlar. Bu nedenle katliam ithamıyla birleştirilen tehcir konusunu ele almak doğru olacak. Tehcir, Ermenilere yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak yapılmadı. Tehcirin kendisi de böyle bir saldırı oluşturmuyor. Bu gerçek, tehcirin insanlığa karşı suç olmadığını açıkça gösteriyor. Tehcirin Ermenilerin hayat şartlarını yok olmalarına yol açacak şekilde dayatıl masının söz konusu olmadığı, yukarıda soykırıma ilişkin bölümde de açıklanmıştı. Tehcir, Enver Paşanın doğu cephesindeki gelişmeler karşısında yaptığı talep üzerine başlatıldı. Ermeni nüfus içindeki silahlı elemanların Osmanlı ordusunun güvenliği açısından yarattığı tehlikeleri bertaraf etmeyi amaçlıyordu. Bu, bir nüfusun başka yere taşıması için devletler hukukuna uygun bir gerekçe oluşturuyor. Öte yandan tehcir sırasında dönemin hükümetinin Ermenilere gıda ve ilaç sınırlaması getirmediği, aynı bölgede göç halinde bulunan Türk-Müslüman nüfusta da gıdasızlık ve ilaçsızlık nedeniyle çok daha fazla ölümlerin vuku bulması, Bogos Nubar Paşanın Paris Barış Konferansı’ndaki beyanlarından da anlaşılıyor.
      Balkan Savaşları’nın sonuçları ışığında, Ermenilerin işgalci Rus ordularıyla birleşerek, Türk ve Müslümanların büyük çoğunlukta olduğu doğu bölgesinde soykırım boyutlarında bir etnik temizlik yaparak kendi devletlerini kurma gayretlerini önlemek için tehcir yapıldı. Bu, özellikle günün şartlarında, devletler hukuku bakımından güvenlik gerekçesinden de önemli bir gerekçe oluşturuyor.
      Bu şartlar altında Ermeni tehciri meşru oluyor ve tehcir sırasında vuku bulan ölümler de ceza hukuku açısından adi suçları oluşturuyor. Nitekim 1914-18 arasında bu tür suçları işleyen 1397 kişinin çok ağır cezalara çarptırıldığı da biliniyor.
Olayı daha iyi anlamak için, hepsi zorla nüfus nakli olan etnik temizlik, tehcir ve mübadele konularını kısaca gözden geçirmekte yarar olabilir. Etnik temizlik de tehcir de ilk bakışta bir etnik grubu belli bir toprak parçasından uzaklaştırarak, o toprakta homojen bir nüfus yaratmak amacı taşıyor gibi gözüküyor. Biraz ayrıntıya girildiğinde saiki, yöntemi ve coğrafyası arasında önemli farklar bulunduğu ortaya çıkıyor. Hukuki nitelikte olmayan etnik temizlik kavramı, l980’lerde eski Yugoslavya’nın Sırbistan bölümünde kullanılmaya başladı. Hatta deyimi Seslj adlı bir Sırp gerilla liderinin bulduğu söyleniyor. Bu nedenle Bosna-Hersek’teki etnik temizliği esas alıp, bunu önce Balkan Savaşları sırasında Türk ve Müslümanlara yapılanlarla ve sonra da Ermeni tehciriyle kıyaslamak lazım.
      Etnik temizlik bir tarafın silahlı güçlerinin karşı taraftaki sivil nüfusa saldırmasıyla başlıyor. Doğal olarak, kendilerini savunma imkanına sahip olmayan siviller öldürülüyor, yaralanıyor. Evleri ve yerleşim birimleri yakılıyor. Gıda ve gibi yardım getirebilecek insani konvoylara izin verilmiyor Eli silah tutabilecek erkekler tutuklanıyor, yaşama şartları çok bozuk kamplara hapsediliyor veya doğrudan öldürülüyor Kadınların sistematik ve kitlesel biçimde ırzına geçiliyor. Hedef grubun yaşadığı bölgedeki kültürel değerleri, bu arada dini mabetleri, binaları, kitaplıkları yıkılıyor. Yerlerini terk etmedikleri takdirde, sürekli ateş ya da bombardıman altında tutuluyorlar. Katliam sürüyor. Bir süre sonra bu saldırılar semeresini veriyor ve kitleler sürülmek istenen istikamete doğru kaçıyorlar. Etnik bakımdan temizlenmesi öngörülen bölgenin dışına, daha doğrusu kurulacak devletin olası sınırlarının dışına atılıyorlar. Bunların geriye dönmesi her ne pahasına olursa olsun engelleniyor. Etnik temizliğin belli bir aşamasında saldırgan grupta hedef gruba karşı ırkçı nefrete benzer bir duygu hakim olmaya başlıyor. Örneğin Boşnaklara “Türk tohumu” deniyor. Geçmiş Osmanlı hakimiyetinin tüm faturası bunlara çıkarılıyor. Irza geçmeler yeni hakim ırka ait bir nesil yaratma amacını taşımaya başlıyor. Bir bölge etnik açıdan homojen hale getirildikten sonra bile erkekler, örneğin Srebrenica’da olduğu gibi, büyük gruplar halinde katlediliyor ve toplu mezarlara gömülüyor. Bugünkü hukuka göre insanlığa karşı suç kavramı içine giren etnik temizlik böy­lece, bir grubun grup olduğu için yok edilmesini amaçlayan soykırım fiilleri de içeriyor.
      Eski Yugoslavya Uluslararası Mahkemesi savcısı, Karaciç ve general Mladiç için hazırladığı iddianamede bu nedenlerle 9 kez soykırım işlendiğini bildirdi.
1877-78 Rus-Türk Savaşı ve 1912-13 Balkan Savaşları sırasında Türk ve Müslüman nüfusa yapılanlar, Bosna-Hersek’te Sırpların gerçekleştirdiği etnik temizlikle özde uyuşu yor. Tek farkı vüsatinin çok daha büyük ol-ması. Balkanlarda Türklere uygulanan etnik temizliğin etkilediği nüfus çok daha büyük. İki savaşta ölen Türk ve Müslümanların 2 milyona vardığı, ülke dışına yani Anadolu’ya göçe zorlananların ise 1 milyona çok yaklaştığı görülüyor.
Ermeni tehcirinde yine zorla göç ettirme var. Ancak göçe zorlama sivil nüfusa saldırı şeklinde olmadığından, yerleşim birimlerinden sökülüp atılmaları için öldürülenler, yara­lananlar, ırzına geçilenler, katledilenler, ateş altında tutulanlar, aç bırakılanlar hemen hiç yok. İkinci olarak, tehcire tabi tutulanlar, ülke dışına atılmıyorlar. Ülkenin bir başka yerine götürülüyorlar. Bu nedenle yeni yerleşim yerlerinde yeni hayatlarına uyum sağlamak için bazı nakdi ve ayni imkanlardan yararlanıyorlar. Denebilir ki tehcir başladıktan sonra, günün şartları dolayısıyla yine de ölümler vuku buluyor. Bu doğru. Buna rağmen tehcir, bir çok önlem alındığından, etnik temizliğe oranla çok daha az ölümle sonuçlanıyor. Tehcirle’ göçenler yanlarına çok daha fazla kişisel eşya ve menkul değerler alabiliyorlar. At ve araba gibi taşıt vasıtalarından yararlanabiliyorlar. Geriye bıraktıkları büyük ölçüde yağmadan kurtuluyor. Kültürel değerleri tahrip edilmiyor.
      Bu şartlar altında, tehcir, soykırım fiillerinin de işlendiği bir insanlığa karşı suç olan etnik temizlikten çok farklı.
Eğer XX.yüzyılın ilk soykırımı aranıyorsa, bunun 1915-16 tehciri değil, 1912-13 Balkan Savaşları sırasında yapılan etnik temizlik olduğuna kuşku yok. Bir bakıma tehcir, Rus ordusuyla Ermeni gerilla ve teröristlerin, Balkanlar’dakine benzer bir etnik temizlik ve soykırımı doğu Anadolu’da yapmalarını önlemek için yapıldı. Osmanlı istatistiklerine göre tehcire tabi bölgedeki toplam nüfus olan 5,061,857’nin 811.085’i Ermeni idi. Yani Ermeniler nüfusun % 1 6’sına tekabül ediyordu. Şayet tehcir olmasaydı veya Rusya 1917 sonunda savaşı durdurup, Brest-Litovsk Antlaşması’yla çekilmeseydi, bölgedeki nüfus yapısının ışığında, esasen başlamış olan etnik temizlik potansiyelinin boyutlarını tasavvur etmek mümkün[38].
      Tehciri diğer zorla göç hareketleriyle de kıyaslamak mümkün. II. Dünya Savaşı sırasında Amerika, ülkenin batısında yaşayan Japonları doğuya taşıdı. 
Bu tehcire “üç küçük bombalama olayı ile, saptanamayan bazı radyo sinyalleri neden olmuştu”. Pearl Harbor baskınından dört ay geçmişti. 
Japonya’nın Pasifik’i aşıp batı Amerika’yı işgale başlayamayacağı anlaşılmıştı. Buna ne niyetleri ne de güçleri vardı. Yani Amerikan Japonlarının Japon 
ordusuyla birleşip Amerika’ya karşı silahlı harekata girişmeleri söz konusu değildi. İlgili Amerikan Temyiz Mahkemesi’nin 18 Aralık 1942’de Korematsu davası 
hakkında verdiği kararda, 112 bin Japon asıllı kadın, erkek, yaşlı ve çocuğun tehcirinin, “günün kritik şartlarında”, “sadık vatandaşların sadık olmayanlardan 
ayrılmasının mümkün olmaması karşısında” “casusluk ve sabotajları önlemek” gibi “askeri gerekçelerle” başka yere taşınmasının gayri hukuki olmadığı hükme 
bağlandı. “Savaş zamanında tüm Amerikalıların zorluklarla karşılaşmış” olması mazeret olarak gösterildi. Amerika’ya sadakat yemini etmeyen 5 bin civarında 
Japon bulunduğu hatırlatıldı. Tümgeneral J.L. DeWitt’in raporlarında Japonlar aleyhine ırkçılık sayılabilecek ibareler yer alıyordu. Japonların doğuya taşınması 
lehine lobi faaliyetinde bulunan yerel grupların da ırkçı argümanlar kullandıkları görüldü.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra çoğu Batı Polonya’daki 15 Milyon kadar Alman da, 1945 Potsdam Protokolünün XIII. Maddesi gereğince Almanya’ya göçe zorlandı.[39]
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılan nüfus mübadelesiyle Türkiye’den Yunanistan’a 900 bin Rum giderken, Yunanistan’dan Türkiye’ye 430 bin Türk daha geldi.
Bu kişilerin onayı alınmadan zorla yapılan nüfus hareketleri sonunda az sayıda insan öldüğüne kuşku yok. 1913-45 arasında böyle yirmi mübadele anlaşması yapıldı. Barış zamanında yapılan bu göçlerin çok daha düzenli olması ve ulaşım gibi fizik Şartların da elverişli bulunması nedeniyle kayıpların düşük düzeyde kalması, göçlerin zorla yapılmış olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kısaca, tehcir bir grubu, ne grup niteliğiyle ne de başka bir nedenle yok etmek amacıyla değil, Rus işgal ordularıyla işbirliğine girmiş olan; bu çerçevede kılavuzluk ve casusluk yapan; isyanlar çıkaran; birlikleriyle Osmanlı ordusuna saldıran; lojistik hatlarını kesen; terörist gerillalarıyla Türk-Müslüman yerleşim birimlerine saldırıp katliamlara ve etnik temizliğe girişen Ermenileri doğu cephesinden ülkenin güneyine, savaş dışında kalan bir bölgeye taşımak amacıyla yapıldı. Tehcirin bu askeri gereklilik yönü, bugün geçerli olan hukuka da uygun[40]. Kaldı ki tehcir yapılmasaydı, tüm işaretler Rus ordusuyla birleşen Ermeni güçlerin, Balkanlar’daki gibi, çoğunluktaki Türk-Müslüman nüfusu soykırım boyutların da bir etnik temizlikle bertaraf ederek, kendi devletlerini kuracaklarını gösteriyordu. Tehcirin nedeni açık ve kesin biçimde askeriydi ve Türk-Müslüman nüfusun varlığı ve güvenliğini sağlamakla ilgiliydi. Bu haliyle Ermeni tehcirinin insanlığa karşı suç oluşturması söz konusu olamaz.

SONUÇ OLARAK
Bu Çalışmanın sonuçlarını Şöyle özetlemek mümkün:

1. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde önce otonomi, sonra bağımsız devlet kurmak için siyasi ve silahlı faaliyetlerde bulunduklarından siyasi grup niteliğindedir. Bu nedenle Sözleşme 2. maddesi tarafından korunan dört grup arasına girmemektedirler.

2. Osmanlılarda Nazilerin Yahudilere karşı duyduğu anti-semitizme benzer bir anti- Ermenizm, bir başka deyişle Ermenilere karşı ırkçı bir nefret bulunmadığından tehcir, Ermenileri, grup olarak yok etme saikiyle yapılmamıştır Tehcir kararı Ermenilerin Rusya ile tarihi anlaşmalarla teyit edilen dostluk ve işbirliği çerçevesinde Rus işgal ordularıyla birleşip Osmanlı ordularına karşı başlattıkları harekatı önlemek ve ‘vilayat.ı sitte’ denen doğu bölgesindeki nüfusun %84'ünü oluşturan Türk ve Müslümanları, Balkanlardaki gibi soykırım boyutlarında bir etnik temizlikle yok etmesine engel olmak için alınmıştır. Tehcirin nedeni bir yandan askeri gereklere, öte yandan da Türk-Müslüman nüfusun varlığını savunmaya dönüktür.

3. Osmanlı Hükümeti’nde, Sözleşme 2. Maddede aranan Ermenileri yok etme kastı bulunmamaktadır. Yok etme niyetini kanıtlayacak yazılı ve sözlü belgeler olmadığı gibi, tüm belgeler tam tersine Ermenilerin korunmasını ve rahatça iskan edilmelerini öngörmektedir. Ölen Erme­nilerin sayısı, soykırımın mevcudiyetini ispattan çok uzaktır. Ermeni ölümlerinin önemli bir bölümü tehcir dışı nedenlerden kaynaklanmıştır. Aynı nedenlerle bölgede vuku bulan Türk sivil ölümleri çok daha yüksektir. Bu açıdan tehcir, Sözleşme 2 (e) anlamında, gizli ya da dolaylı bir soykırım değildir.

4. Katolik ve Protestan Ermenilerle, İstanbul, Aydın (İzmir dahil) ve Kütahya Ermenilerinin tehcire tabi tutulmaması, Osmanlıların gücünün yetersizliğinden ziyade, diğer bölgelerdeki Gregoryan Ermenilerin Rusların dindaşı olarak ve Rus ordularının ilerleme hattı üzerinde bulunmaları dolayısıyla tehcir edildiğini göstermekle, olayın askeri nedenini teyit etmektedir.

5. Bu koşullarda Sözleşme’ye göre soykırım olmayan tehcirin ardındaki askeri gerekler de göz önüne alındığında, hukuken insanlığa karşı suç kategorisine girdiği de savunulamaz. Zira tehcir sırasında, Roma Statüsü 7.Maddede aranan şartlar yerine gelmemiştir. Yani Ermeni nüfusa karşı, devletin bir planı çerçevesinde “yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak”, insanlığa karşı suç oluşturan fiillerin çoğunun birlikte işlendiği bir durum ortaya çıkmamıştır. Tehcir, etnik temizlikten farklı olarak, Ermenilerin şiddetle yerinden atılmasını amaçlamamıştır. Ermenilere karşı dini veya başka bir ,nedenle mezalim yapılması söz konusu olmamıştır. Tehcir askeri güvenlik nedenleriyle yapılmıştır.

6. Bunun da ötesinde, Ermenilerin işgalci Rus ordularıyla birleşerek, Balkan Savaşlarındaki gibi bölgede çoğunlukta olan Türk ve Müslümanların soykırım boyutunda bir etnik temizlik yapmalarını engellemeyi amaçlamıştır. Bölgedeki çeteler, devletin olmayan saldırı kastını bilmelerine de imkan bulunmadığından, kendi özel amaçlarıyla göç halindeki Ermenilere saldırmış, öldürmüş ve mallarını yağmalamışlardır. Üç cephede çarpışan Osmanlı elindeki sınırlı jandarma güçleriyle bazen Ermenilerin hepsini etkin biçimde koruyamamıştır. Benzer iklim, coğrafya, gıdasızlık, ilaçsızlık ve hastalık şartları nedenleriyle, göçe zorlanan sivil Türklerin ölümlerinin Ermenilerden fazla olması da, tehcirde dolaylı yoldan yok etme amacı bulunmadığını göstermektedir.

7. Nihayet göç ettirilenlere karşı göç ettirenlerde bir acıma duygusu, istenmeyen olaylara karşı bir pişmanlık ve saldırganlara karşı kızgınlık doğmuştur. Adi suç kategorisine giren soygun ve öldürme sanıkları savaş sonundan önce yargılanmış ve çoğu idam edilmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------

[1] Shabas, William A., Genocide in International Law, Cambridge University Press, 2000, s.7
[2] Report of the International Commission to Inquire into the Causes and Conduct of the Balkan Wars, Washington: Carnegie Endowment for International Peace, 1914, ‘Katliam, Göç, Asimilasyon Bölümü, s.148-58
[3] In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such: (a)Killing members of the group; (b) Causing serious bodily or mental harm to members of the group, (c) Deliberately inflicting on the group conditions of life calculated to bring about its physical destructi­on in whole or in part; (d) lmposing measures intended to prevent births wit­hin the group; (e) Forcibly transfering children of the group to anot­her group
[4] c. Crimes against humanity: Murder, extermination, enslavement, deportation and other inhuman acts done any civilian popula tion, or persecution on political, racial or religio us grounds... Buradaki ‘grounds’ sözcüğünün Türkçe hukuk dilinde ‘gerekçe’ anlamına geldiği ve yasa gerekçesinin İngilizce karşılığı olduğu; Fransızca’sının ise ‘neden’ anlamına ‘raison’ ol-duğunu belirtmek gerekir. (yazarın notu)
[5]… the crime (genocide) is committed on religious, racial, political or any other grounds…
[6]Article II in the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious groups, as such:.. “ Buradaki ‘as such’ veya Fransızca’daki ‘comme telle’ grubun grup olması nedeniyle yok edilmesi anlamına geliyor.
[7] Ibid., Schabas, s.255; kitabı boyunca Ermenilerin soykırıma uğradıklarını sadece Ermeni yazar Vahakn N. Dadrian’ın yazılanna atfen belirten Schabas, klasik soykırımlar içinde Ermeni “soykırımını” zikretmiyor.
[8] Poliakov, Leon, Le Mythe Aryen, Editions Complexe, Paris, 1971 başta olmak üzere aynı yazarın eserleri
[9] Encyclopaedia Britannica, Macropaedia, 1985, Volume 15, s. 360-6
[10] Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü Madde 7: “İnsanlığa Karşı Suçlar
Bu statünin amaçları için “ İnsanlığa karşı suç ” herhangi bir sivil nüfusa karşı gerçekleştirilen yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak ve saldırının amacını bilerek, aşağıdaki fiilleri işlemektir:

(a)Katl;
(b)yok etme;
(c)köleleştirme;
(d)tehcir ve zorla yapılan nüfus nakilleri;
(e)kanun dışı tutuklama…;
(f)işkence;
(g)Irza geçme...;
(h)Bir gruba veya topluluğa, siyasi, ırki, milli, etnik, kültürel, dini, cinsi, ve diğer nedenlerle yapılan mezalim...;
(i)Zorla kaybolmalar;
(j)Apartheid suçu
(k)Diğer insanlık dışı fiiller…”
7/2 (a): Herhangi bir sivil nüfusa karşı girişilen yaygın ve sistematik saldırı: Yukarıdaki fiillerin (a-k) herhangi bir sivil nüfusa karşı bir devlet veya örgüt politikasının sonucu olarak çok sayıda işlenmesidir.

[11] Ermeni nüfusu hakkında tahminler şöyle:

l.Ermeni Patrikhanesi’nin rakamlarını esas alan Marcel Leart’a göre 2,560,000
2.Ermeni tarihçi Basmaciyan’a göre 2,380,000
3.Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni Heyetine göre 2,250,000
4.Ermeni tarihçi Kevork Aslan’a göre 1,800,000
5.Fransız San Kitabına göre 1,555,000
6.Encyclopedia Britannica’ya göre 1,500,000
7.Ludovic de Constenson’a göre 1,400,000
8.H.F.B. Lynch’e göre 1,345,000
9.Revue de Paris’e göre 1,300,000
10.1893 Osmanlı istatistikkrine göre 1,001,465
11.1906 Osmanlı istatistiklerine göre 1,120,748
12.1. Dünya Savaşı'ndan hemen önceki Osmanlı istatistiklerine göre 1,295,000
13. İngiliz Yıllığına göre 1,056,000
[12] Başlıca Ermeni isyanları şunlar: 1862 ve 1895 Zeytun, 20.6. 1 890 Erzurum; 15.7.1890 Kumkapı; 892 Merzifon, Kayseri, Yozgat olayları; Ağustos 1894 1.. Sassun isyanı; Eylül 1895 Bab-ı Ali gösterileri; 1895-96 Van isyanı; 1895’de Ermenilerin silahlı saldırılar gerçekleştirdikleri şehirler: Trabzon, Erzincan, Bitlis, Maraş, Erzurum, Diyarbakır, Malatya, Harput; 26.8.1896 Osmanlı Bankası baskını; 1904 2. Sassun isyanı; 21.7.1905 Sultan Abdülhamit’e bombalı suikast saldırısı 1909 Adana İsyanı, Nisan 1915 Van İsyanı vb.
[13] Nalbandian, Louise, Armenian Revolutionary Movement, University of California Press, 1963, sf.110-111, Hınçak parti programı hakkında aşağıdaki bilgileri veriyor: “Ajitasyon ve terör halkın moralini yüksek tutmak için gerekliydi. Halk düşmanlanna karşı tahrik edilmeli, aynı düşmanların misilleme eylemlerinden de yararlanılabilmeliydi. Terör halkı korumak ve halkın güvenini kazanmak için bir yöntem olarak kullanılmalıydı. Parti, Osmanlı Hükümetini terörize ederek rejimin itibarını sarsmalı ve tümüyle yıkılması için çalışmalıydı. Hükümet terörün tek hedefi olmayacaktı. Hınçak, muhbirler ve casuslarla, o sırada hükümet için çalışan en tehlikeli Türk ve Ermeni kişileri yok etmek istiyordu. Bu açıdan kendisine yardımcı olması için parti, terörist eylemler yapacak özel bir örgüt kurmuştu. Genel isyan çıkarmak için en uygun zaman Türkiye’nin bir savaşa girmesiydi.
[14] Papazian, K. 8., Patriotism Perverted, Boston, Baker PresŞ, 1934, sf. 14-15, Taşnak Derneği hakkında şunları söylüyor: “A.R. Federasyonu (Taşnak) ayaklanma yoluyla Türk Ermenilerinin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını sağlamayı amaçlıyordu. ...terörizm başından itibaren Kafkas Taşnak Komitesi tarafından bu amaca ulaşmak için bir yöntem ve politika olarak kabul edilmişti. ‘İmkanlar’ başlığı altında 1892 yılında kabul ettikleri programda aşağıdaki hususları okuyoruz: Ermeni Devrim Federasyonu (TaŞnak) ayaklan mayla amacına ulaşmak için devrimci gruplar oluşturur. Yöntem 8 aşağıdaki gibidir: Savaşmak ve hükümet mensuplarını ve hainleri teröre maruz bırakmak... Yöntem 11 ise: Hükümet kurumlarını yıkmak ve yağmalamak...”
[15] Loris-Melikoff, Dr. Jean, la Revolution Russe et tes Nouvelies Republiques Transcaucasìennes, Paris,1920, sf. 81, Taşnak’ın kurucularından ve ideologlarından olan yazar şöyle diyor: “Gerçek şu ki, parti (Taşnak Komitesi) , çıkarları halk ve milletin önünde tutan bir oligarşi tarafından yönetiliyordu Bunlar burjuvazi ve büyük tüccarlardan oluşuyorlardı. Sonunda bu imkanlar tükenince, Rus devriminin öğretisi olan ‘amaçlar araçları meşru kılar’ ilkesine uygun olarak teröre başvurdular.”
[16] 28.3.1894’te İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Currje ‘Foreign Offlce’e şunları yazıyordu: “ Ermeni devrimcilerin amacı karışıklık çıkarmak, Osmanlıları şiddetle karşılık vermeye zorlamak ve böylece dış güçlerin müdahale etmesini sağlamaktır.
[17] McCarthy, Justine, Death and Exile..., sf. 339
[18] Tchalkouchian, Gr., Le Livre Rouge, Paris, 1919, sf. 12
[19] Tchalkouchian, Gr., op. cit.
[20] Andonian, Aram, Documents Officiels concernants les Massacres Armeniens, Paris, Armenian national Delegation, 1920
[21] Roma Statüsü madde 7 ve Eski Yugoslavya ile Rwanda Uluslar arası Mahkemeleri’nin statülerindeki ilgili maddeler.
[22] Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 1994, sf. 8
[23] Ibid., sf. 31-32
[24] Ibid., sf. 11
[25] Ibid., sf. 12
[26] Ibid., sf. 35, 43, 44, 51
[27] Gürün, Kamuran, Le Dossier Armenien, Societe Turque D’Histoire, Triangle, 1983, Paris, sf. 284
[28] Ibid., si. 259: Cezalandırılan kişilerin illere göre dağılımı şöyle: Sivas 648; Mamuretilaziz 223; Diyarbekir 70; Bitlis 25; EskiŞehir29; Şebinkarahisar 6; Niğde 8; İzmit 33; Ankara 32; Kayseri 69; Suriye 27; Hüdavendigar 12; Konya 12; Urfa 189; Canik 14
[29] Genelkurmay, ½, KLS 361, dosya 1445, F. 15-22
[30] Gürün, op. cit., sf. 263
[31] FO. Hc. 1/8008, XC/A-018055, sf. 651
[32] McCarthy, op. cit., sf. 339
[33] Boudiere, Georges, “Notes sur la caınpagne de Syrie-Cillicie. L’affaire de Maras”, Tıırcica. IX/ 2-X, 1978, sf. 160
[34] Ermeni patriğinin İngilizlere verdiği bilgiler, FO. 371-6556/E.2730/800/44
[35] International Law Commission, 48th session, 6 May-26 July 1996, Draft Code of Crimes Against Peace and Security of Mankind, p. 92
[36] PCNICC/2000/INF/3/Add.2, sf. 9
[37] Ibid., sf. 15
[38]
Vilayetin İsmi Toplam Nüfus Ermeni Nüfus
Erzurum                  645,702                  134,967
Bitlis                 398,625                  131,390
Van                         430,000                    80,798
Elaziz                 578,814                    69,718
Diyarbakır         471 ,462                   79,129
Sivas              1,086,015                 170,433
Adana                 403,539                   97,450
Trabzon              1,047,700                  47,200

[39] Schabas, Ibid., sf. 195
[40] Protocol II Additional to the Geneva Conventions of 12 August 1949, article 17
 
http://www.eraren.org/bilgibankasi/tr/index2_1_1.htm

***

Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu BÖLÜM 1

 Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu BÖLÜM 1 



II. Ermeni Sorununun Hukuksal Boyutu  

Devletler Hukuku, Ermeni Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu,İngiliz, Fransız, Rus,Gündüz AKTAN,

Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu




Gündüz AKTAN *
* Emekli Büyükelçi.

--------------------
 
GİRİŞ

1915-1916 yıllarında yani 1. Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı İmparatorluğu’nda vuku bulan Ermeni olayları konusunda çok yazıldı. Bu konuda yazılanların 26 binden fazla olduğu hesaplanıyor. Büyük çoğunluğu Ermeni olan yazarların daha ziyade tarihçi oldukları ve Ermeni olaylarını soykırım olarak niteledikleri görülüyor. Türk yazarların hemen tümü de konuya tarih açısından yaklaşmış ve tehcirin soykırım olmadığını savunmuşlar.
Konunun duygu yüklü oluşu, yayımlara taraf-sız bir tarih görüşünün hakim olmasını güçleştirmekle birlikte, dikkatli bir okuyucunun olayların tarihi hakkında yeterli bilgi edinmesi için ortada yeterli yayım bulunduğuna kuşku yok. Türkiye’deki ve Ermenistan’daki arşivlerin açık olmadığı ya da bunlara erişimin tam olmadığı yolundaki iddialara rağmen, olayların niteliğini değerlendirmek için yeterli arşiv çalışmasının yapılmış ve yayımlanmış olduğu da söylenebilir.
85 yıl önce cereyan etmiş olayların anlaşılması için tarihi çalışmalar olmazsa olmaz nitelikte. Ancak uluslararası hukuk alanında eğitim ve tecrübesi yoksa, tarihçi bu olayların soykırım olup olmadığı konusunda yargıda bulunamaz. Görülen o ki, tarihçiler başta olmak üzere, bu konular üzerinde çalışan sosyolog ve siyaset bilimci gibi akademisyenlerle düşünürler, önemli sayıda ölümle sonuçlanan olayları soykırım olarak nitelemek eğilimindeler[1]. Oysa soykırımın, uluslararası bir suç olarak, ancak hukukçular tarafından değerlendirilmesi mümkün.
Konuya ilişkin hukuki çalışmalar yok denecek kadar az. Bu durumun çeşitli nedenleri var. Türklerin hukuka fazla ilgi duymadıkları biliniyor. Ermenilerin hukuku kasten ihmal etmelerinin nedeni, hukuki değerlendirmelerin, soykırım iddialarını güçlendirmekten ziyade zayıflatma olasılığının daha yüksek olması. Ermeni taraftarı yazarlar olayların trajik niteliğini vurgulamak ve soykırım suçlamasını kolayca yapabilmek için tarihi yaklaşımı yeğlemişler. 1948’de oluşturulan ve 1951’de yürürlüğe giren ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’nin (bundan böyle Sözleşme) 1990’ların ortasına kadar ciddi biçimde kullanılmaması veya kullanma fırsatının çıkmamış olması nedeniyle gelişmiş bir içtihadın da bulunmaması, hukuki yolun tercih edilmemesinin bir nedeni olabilir. Nihayet, Sözleşme’nin kabulünden yaklaşık 40 yıl öncesinin olaylarına uygulanmasındaki güçlükler de ortada. Sözleşme öncesi dönemde mevcut olmayan ve Sözleşme tarafından oluşturulan ‘soykırım’ dahil bir çok kavramın, geriye dönük uygulanması hukukla bağdaşmadığından konu hukukçuların ilgisini çekmemiş olabilir.
Buna rağmen bazıları geçmiş olayları soykırımla tanımlayabildiğine göre, sanki bu olaylar bugün oluyormuş ya da soykırım hukuku o günlerde de geçerliymiş gibi bir tür spekülatif yaklaşım yine de yararlı görülebilir. Bu makalede böyle bir yaklaşım benimseniyor.
Konunun hukuk yönüne yeterince ağırlık verebilmek için, okuyucunun konuya ilişkin tarihi belli ölçüde bildiği varsayılıyor ve tarihi verilere hukuki değerlendirmelerin gerektirdiği kadar değiniliyor.

SÖZLEŞME’YE KADAR HUKUK

1648 Westphalia devletler sistemine göre devlet egemenliği mutlak ilkeydi. İçişlerine karışılamazdı. Azınlıklar devletlerin iç işiydi. Devletler ülke içinde vuku bulan olaylarda iç mevzuatı uyguluyorlardı. Uluslararası suç kavramı yoktu. 1839 Tanzimat Fermanı’nı takiben Osmanlı azınlıkları uluslararası anlaşma ve antlaşmalara konu olmuştu. Bu istisnai bir durumdu. Bir yandan çok kültürlü ve çok milletli Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı Avrupa ulus-devletleriyle mücadelesinde zayıf düşmesinin, öte yandan da Batı’nın Balkanlar’daki Hıristiyan azınlıkları desteklemeyi dış politikasının bir unsuru haline getirmesinin sonucuydu.
Ermeni tehciri 1915 yılının Mayıs ayında başladığında, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşmakta olan İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri 24 Mayıs 1915’te yayınladıkları ortak bildiride “...Türkiye’nin insanlığa ve uygarlığa karşı bu yeni suçları karşısında, müttefik hükümetler, Osmanlı hükümeti mensuplarını ve katliama katılan memurlarını şahsen sorumlu tutacaklarını Bab-ı Ali’ye alenen bildirirler.” denmekteydi. Buna karşılık, Türk sempatizanı olmadığı bilinen Amerikan Dış İşleri Bakanı Robert Lansing’in “askeri harekat bölgesinde olması halinde” Türk hükümetinin Ermenileri tehcire (deport) “az veya çok hakkı olduğu”nu söylediği de biliniyor. Öte yandan 1912-13 Balkan savaşları sırasında 1907 Lahey Kurallarını ihlal suretiyle işlenen savaş suçlarını araştıran bir raporda, özellikle Türklerin başına gelen facialar karşısında insanlığa karşı suçlardan söz edilmemesi manidar olmalı[2].
1907 Lahey kuralları bir ülkenin savaşta işlediği suçlarla ilgiliydi. Kendi ülkesinde işlediği iddia edilen suçlara uygulanması öngörülmüyordu. Barış Konferansı’nda Yunan Dışişleri Bakanı’nın yeni bir insanlığa karşı suç ihdas edilerek Ermeni katliamının yargılanması önerisine, Başkan W. Wilson’un ex post facto hukuk olacağı gerekçesiyle önceleri itiraz ettiği biliniyor. Amerika böyle bir suç oluşturulmasına karşıydı. Almanya ile ilgili Versailles Antlaşması’nda bir uluslararası mahkeme kurulacağı belirtildi. Bu, tarihte ilk kez vuku buluyordu. Ama Hollanda kendisine sığınan Kayser II. Wilhelm’i iade etmediğinden yargılama gerçekleşemedi.
10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevres Antlaşmasında Osmanlı İmparatorluğu, söz kon usu suçlarla ilgili olarak, Türkiye’de yapılacak bir mahkemeye razı oldu (m. 226). Mahkemeyi oluşturmak galiplere bırakılıyor; istenen kişilerin yakalanıp mahkemeye teslimi taahhüt ediliyordu. Savaş sonunda işgal altındaki İstanbul’da kurulan Nemrut Mustafa divan-ı harbi, Malta’ya götürülen sanıkların, İngiliz Kraliyet savcısının kanıtları yetersiz bulması sonucunda salıverilmeleri, hep tarihçiler tarafından bilinen hususlar. Sevres yerine 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması geçti. Bunda 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 arasında işlenen tüm suçların affı için bir bildiri yer aldı.
Bilindiği gibi, soykırım II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sının ‘nihai çözüm’ adı al-tında Yahudileri yok etmesiyle gerçek boyutlarına kavuştu. ‘Genocide’ sözcüğü bir Polonya Yahudisi olan Raphael Lemkin tarafından icat edildi. Lemkin daha öğrenciyken, bir soykırım saydığı Ermeni olaylarına ilişkin sanıkların yargılanmasını yakından izlemişti. Lemkin’in soykırım anlayışı çok genişti. Azınlıkların siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, moral, fizik ve biyolojik olarak yok edilmesini kapsıyordu. Sonradan gelişen hukuk, her grubun değil, sadece bazı grupların ve sadece fizik ve biyolojik olarak yok edilmesi amacıyla işlenen fiilleri soykırım saydı. Yani Lemkin’in tanımını çok daralttı.
1940’ların başında Nazi’lerin Yahudilere yaptıkları henüz tam açıklığıyla bilinmediğinden, özellikle İngiltere ve Amerika, Almanya sınırlan içinde işlenen suçların bir uluslararası mahkemede ele alınmasından yana değildiler. Buna karşılık Almanya’nın ülke dışında, işgal ettiği ülkelerde işlediği fiillerden dolayı sorumluların yargılanmasını savunuyorlardı. Böylece ulus-devlet egemenliğine saygı devam edecekti. Zira savaş hukuku sadece savaş sırasında ülke dışındaki sivillere karşı işlenen suçlardan dolayı bir ülke sorumlularının uluslararası yargıya tabi olmasını öngörüyordu. İnsanlığa karşı suç kavramı doktrinde tartışılmakla birlikte, ülke içinde işle-nen suçları kapsayacak şekilde henüz devletler hukukuna girmemişti.
Almanların Yahudilere yaptıkları yavaş yavaş ortaya çıktıkça, ülke içinde işlenen suçlar için de sorumluların yargılanması görüşü ağırlık kazanmaya başladı. 1941 ‘de başlayan çalışmalar 1945’te Amerika’nın Londra Konferansı’na sunduğu bir öneriyle yeni bir aşamaya ulaştı. Bunda Lahey sözleşmelerinde yer alan ‘Martens Hükmü’nden yararlanıldı. Böylece, bir suç önceden açıkça tanımlanmamışsa, ‘uygar halkların teamülü, insanlık hukuku ve kamu vicdanının emirlerinden çıkan milletlerin hukuk ilkeleri’nin uygulanması öngörüldü. Ancak ‘Martens Hükmü’ bir savaş hukuku kavramı olduğundan, ülke içinde işlenen suçların yargılanması, saldırı kavramıyla yani savaşı başlatmayla ilişkilendirildi. Böylece savaşa atıf, iç işlerine karışmanın mazereti oluyordu. Londra Konferansı’nın tutanakları incelendiğinde, Almanya’nın iç işlerine karışmanın ilerde kendi iç işlerine de karışmaya emsal oluşturmasına karşı, özellikle Amerika’nın ne denli hassas olduğu görülüyor.
Alman savaş suçlularını, bu arada Yahudi soykırımından sorumlu olanları yargılayacak Nüremberg Mahkemesi’nin aynı adla anılan ilkeleri bu anlayış çerçevesinde oluşturuldu. İlkelerin 6 (a) olanına göre,
a. Barışa Karşı Suçlar
(i) Uluslar arası anlaşmaları, antlaşmaları ve teminatları ihlal ederek, bir saldırı savaşı yapmak veya planlamak, hazırlamak ve başlatmak;
(ii)(i)’de sözü edilen fiilleri gerçekleştirmek için ortak bir plana veya entrikaya katılmak
b. Savaş Suçları
(i) İşgal edilen arazinin sivil nüfusunun veya bu arazide yaşayan sivil nüfusun katli, kötü muameleye tabi tutulması, köleleştirilmesi veya herhangi bir nedenden dolayı sınır dışı edilmesi, savaş esirlerinin veya denizde bulunan insanların katli veya kötü muameleye tabi tutulması, rehinelerin öldürülmesi, özel veya kamu mülkünün yağma edilmesi, şehirlerin, kasabaların veya köylerin nedensiz yere yıkıma uğratılması veya askeri gerekçelerle haklı gösterilemeyecek şekilde zarar verilmesini içeren fakat bunlarla sınırlı kalmayan savaş hukuku ve teamüllerinin ihlalleri
c. İnsanlığa Karşı Suçlar
Barışa karşı suçlar veya savaş suçları ile ilişkili olarak işlenmesi kaydıyla, katil, yok etme, köleleştirme, göçe zorlama ve sivil bir topluma karşı işlenen diğer insanlık dışı fiillerle, siyasi, ırki veya dini nedenlerle yapılan mezalim.
İnsanlığa karşı suç tanımından da görüleceği üzere, Yahudilere karşı işlenen suçlar Almanya’nın içinde işlenmiş olsa dahi, yargı konusu olabilecekti. Tek şart bu suçların savaşla ilişkili olarak savaş sırasında işlenmiş olmasıydı (nexus). Böylece galipler bir ülkenin iç işlerine karışmak için, o ülkeyle bir savaş olması gerekçesini aramaktan vazgeçemediler. Yahudilerin ve diğerlerinin, tarihin görmediği bir vahşetle yok edilmesi dahi, bir ülkenin içinde işlenen suçların, kendi başına uluslararası yargıya konu olmasına yetmemişti. 0 sırada sözcük olarak bilinmesine rağmen soykırım kavramı Nuremberg ilkeleri arasında sayılmadı; insanlığa karşı suçlar kavra mı soykırımı da içerdi. Soykırım henüz bağımsız bir suç kategorisi olacak kadar açıklık ve kesinlik kazanmamıştı.
Nuremberg Mahkemesi Ekim 1945’te 24 Nazi sanık hakkında iddianamenin okunmasıyla başladı. Bir yıl sonra on dokuz sanığın hüküm giymesi ve on ikisinin idamıyla sonuçlandı. Savcı yargılama sırasında zaman zaman soykırım sözcüğünü kullandı; ama mahkeme kararın-da bu suça atıf yoktu.

B.M. GENEL KURULU 96 (1) SAYILI KARARI

Soykırımın yer aldığı ilk hukuki nitelik taşıyan belge, BM Genel Kurulu’nun 1946 Aralık ayında, Nuremberg Mahkemesi sonuçlandıktan kısa bir süre sonra, yaptığı ilk toplantısında aldığı 96 sayılı karardı.
Bu kararın amacı, sonuncu işlem paragrafın da belirtildiği gibi, soykırım konusunda ECOSOC’un bir yıl içinde bir sözleşme taslağı hazırlamasının istenmesiydi. Ancak bu arada, Genel Kurul soykırımdan ne anladığını da açıkladı.
Soykırım, insan gruplarının, grup olarak tümüne yaşama hakkı tanımamaktı. Bu, kişiye yaşama hakkı tanımamaya benzetildi. Yaşama hakkına yapılan bu atıf, bilahare insan haklarıyla soykırım arasında bir bağ oluşturdu. Zira soykırımda esas olan kişilerin katledilmesiydi.
Soykırımın, bu insan gruplarının insanlığa yaptığı kültürel ve diğer katkılarının kaybına yol açtığı belirtildi. Böylece Lemkin’in önem verdiği kültürel soykırım kavramı kısmen metne girmiş oldu.
Soykırıma tabi tutulan gruplar, ırki, dini, siyasi ve diğer gruplar olarak sayıldı. Böylece tüm insan gruplarının soykırıma uğrayabilecekleri kabul edilmiş oldu. Soykırım, bir grubun tümünün olduğu gibi, bir kısmının yok edilmesini de kapsadı. Kararın belki de en önemli yanı, soykırımın devletler hukukuna göre bir suç sayılmasıydı.
Bu, bir ülke içinde işlenmiş olmasının, devlet egemenliği ilkesi çerçevesinde iç işleri olarak sayılmasına ve uluslararası kovuşturmadan kurtulmasına imkan vermemeyi amaçlıyordu. Soykırım suçunu işleyenlerin, özel veya kamu memuru ya da devlet adamı olmasına bakılmadan cezalandırılması kabul edildi.
Soykırım hukuku henüz gelişmemiş olduğundan, kaynak olarak ‘ahlaki hukuka’ (moral laws) aykırılığı vurgulandı ve uygar devletlerin soykırımı kınadığı bildirildi.
Soykırımın gerekçesi ya da soykırım yapanın amacı olarak, soykırıma maruz gruplarla örtüşmek üzere, “dini, ırki, siyasi ve diğer nedenler” sayıldı. Bu açıdan Nuremberg ilkeleri arasındaki insanlığa karşı suç çerçevesinde yer alan 6 (c)’deki tanım “diğer nedenler”in ilavesiyle daha da genişletilmiş oldu.
Bu kararda, siyasi grupların soykırıma uğrayabileceği hükmü, siyasi mücadele yapan, örneğin sol ideolojik amaçla silaha başvuran veya bağımsızlık için mücadele eden grupların içindeki sivillerin, kısmen dahi olsa, önemli sayıda katledilmesi halinde soykırım işlenmiş olacağını gösteriyordu. Bu haliyle Nuremberg ilkeleri içindeki insanlığa karşı suç kavramı hemen tümüyle soykırım sayılmış olmaktaydı. Ancak, bu karar soykırımla savaş arasındaki bağı ortadan kaldırıyordu. Yani soykırımın savaş sırasında olduğu gibi barış döneminde de işlenebileceği kabul ediliyordu. Öte yandan, soykırım, savaşan ülkenin işgal ettiği yerlerde işlenebileceği gibi, o ülkenin kendi sınırlan içinde de işlenebiliyordu.
Böylece hangi nedenle, zamanda ve yerde olursa olsun, ciddi sayıda insan ölümü soykırım suçu sayıldı.

SÖZLEŞME

Soykırım Sözleşmesi 9 Aralık 1948’de kabul edildi; 12 Ocak 1951 ‘de de yürürlüğe girdi. Soykırım suçu Sözleşme’nin 2. maddesinde tanımlanıyor[3]. Maddenin uzman olmayan bir çevirisini aşağıya kaydediyorum:
“Madde 2. Bu Sözleşmeye göre, soykırım, bir milli, etnik, ırki veya dini grubu, grup olarak, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla, aşağıdaki fiillerin işlenmesidir:
(a) Grubun mensuplarını katletmek;
(b) Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek;
(c) Grubun bedeni varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak;
(d) Grup içinde doğumları önlemek kastıyla önlemler dayatmak;
(e) Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek.”
Sözleşmeyi B.M. Sekretaryası’nın sunduğu taslak metin üzerinden Ad hoc komite ile BM Genel Kurulu’nun hukuk işlerinden sorumlu VI. Komitesi müzakere etti. İleride bu Sözleşme’nin hükümlerini Ermeni olaylarını uygulayıp yorumlarken, müzakerelere atıflar yapılacağından, bu aşamada genelde Sözleşme metninin, özelde 2. maddenin kısa bir değerlendirmesiyle yetinece­ğim.

***

2 Haziran 2016 Perşembe

ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYENLER KİMLER? TANIYALIM





ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYENLER KİMLER? TANIYALIM


Yayin Tarihi 17 Aralık, 2008 
Kategori; ERMENİ SORUNU, SİYASİ


Geçtiğimiz günlerde Ermenilerden özür dileme kampanyasını başlatan ekibin başını çeken Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlisi  Prof.Dr. Ahmet İnsel ile aynı üniversiteden  AB ile ilişkiler uzmanı Dr.Cengiz Aktar ve bağlı oldukları örgütleri tanımakta yarar vardır.
Dr.Cengiz AKTAR, AB ilişkilerimizde uzman olarak görev yapan, AB uğruna ülkenin sırtını mindere yapıştırma görevlerini başarı ile yerine getirmeye çalışan, batılılaşmamız için eserler yazan bir akademisyen..Geçmiş yıllarda Emperyalizm’in siyasi kanadı olan Birleşmiş Milletler çatısı altında ve Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikaları etrafında biçimlenen hükümetler arası danışma kurulunun ikinci başkanı olarak çalıştı. 1994-1999 yılları arasında ise Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Slovenya Temsilciliği’ni yönetti.

Prof Dr. Ahmet İNSEL ise HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ’nin kurucu üyelerindendir. Bütün çalışmalarını da bu dernek ve arkasındaki güçlerin talimatları doğrultusunda sürdürür. Türkiye’de başta Ermeniler olmak üzere tüm etnik unsurları derneğin amaçları doğrultusunda yönlendirmek, eğitmek ( kışkırtmak diye okuyabilirsiniz ) en önemli görevlerindendir. Hatta internet sitelerinde işi, Türkiye’deki Roman vatandaşları kışkırtmaya kadar götürmüşlerdir.

Bu siteye http://www.hyd.org.tr/  adresinden ulaşırsanız.İlişkide bulunulan örgütleri ve ülkenin hangi duyarlılıklarının kaşındığını görebilirsiniz.

HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ NEREDEN HANGİ PARALARLA BESLENİR?

1983 yılının sonlarında ABD kongresi onayı ile “Ulusal Demokrasi Fonu” (NED: National Endowment For Democracy) kuruldu. Bu tarihten itibaren CIA’nın ülkelerin karıştırılması operasyonlarında kullanılan birçok işlevi NED’e transfer edildi.
Avrupa’da yerleşik ve çoğu ABD tarafından beslenen “Sivil Toplum Örgütleri” de, NED’in Demokrasi yayma operasyonlarında yer almaktadırlar. Para kaynağı ABD hazinesidir. NED ise bu paranın kasasıdır.

Amaçları çok net ve açıktır. Doğu Avrupa’yı, Afrika’yı, Asya’yı, Ortadoğu ve Okyanus devletlerini birlikte yeniden kolonileştirmek, doğal kaynakları ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER aracılığı ile yağmalamaktır. Ahmet İnsel’in de içinde bulunduğu Helsinki Yurttaşlar Derneği de bu amaçlar için para alıp kendisine verilen görevleri yerine getirmektedir.

NED’DEN KAÇ YILINDA, HANGİ AMAÇLA,  NE KADAR PARA ALDILAR?
YIL: 1997
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI:30.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Daha etkin sivil toplum için sivil girişimlere destek vermek ve birleştirici çabalar içine girmek. Eylemleri halka yaymak, yeni üyeler örgütlemek  ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini eğitmek.

YIL:1997
PARAYI VEREN: Proje Karşılığı AB katkısı
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 81.330 EURO
VERİLİŞ AMACI: Proje; Yasama kararlarının verimliliği.

YIL:1998
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 31.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Cemiyet, örgütsel yapısını güçlendirecek, yeni üyeler kazanacak, çalışmaları halka yayacak ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini örgütlenme konusunda eğitecektir.

YIL:1999
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 31.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Cemiyet, örgütsel yapısını güçlendirecek, yeni üyeler kazanacak, çalışmaları halka yayacak ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini örgütlenme konusunda eğitecektir. vs…

YIL: 2000
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 45.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: İstanbul, Mersin ve Van’da STÖ’ler ve eylemciler şebekesi oluşturulacak. Bu şebeke, ifade özgürlüğünü engelleyen yasal engellerin kaldırılması, özgürce toplanma ve örgütlenme haklarını savunacaktır. ( BU İLLERE VE BUGÜNKÜ HAREKETLİLİĞE DİKKAT!…)

YIL: 2001
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Barışçı toplantı ve örgütlenme özgürlüğü hakları konusunda savunma, lobici ve kampanyacı sivil eylemcilerin çekirdek gurubunu eğitmek, bir basın toplantısı düzenleyerek 40 kadar basın mensubu, siyasetçi ve devlet görevlisini ağırlamak. Altı kentte 50 NGO’nun ihtiyaçlarını belirlemek.

YIL: 2002
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: 5 El kitabı yayınlayıp 20 kişiyi İstanbul’da Savunmanlık, lobicilik ve kampanyacılık konusunda eğitme çalışması yapmak.Bu 20 kişi 10 ayrı kentte 100 STÖ’nün elemanlarını eğitecektir. 40 siyasetçi, gazeteci ve devlet görevlisine kabul düzenlenecek. 1000 Adet haber bülteni basılıp postalanacaktır.

YIL: 2003
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği  
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR

VERİLİŞ AMACI: 

Anayasa Reformu için milletvekillerine lobi yapmak, Bölgesel eğitim atölyeleri çalışmaları sürdürülecek, STÖ eğitim malzemeleri dağıtılacaktır.
Not; Rakamsal verilerde Mustafa Yıldırım’ın Sivil Örümceğin Ağında eserinden yararlanılmıştır.
Görüldüğü gibi ihanetin göbeğine oturan bu örgüte Sivil Toplum Kuruluşları üstü bir görev de biçilmiştir. Yardımlar 2003 yılından sonra da devam etmektedir.
Şimdi soruyoruz; Bu zat-ı muhteremlerden Türkiye’nin haklarını savunmaya yönelik bir açıklama bekleyebilir misiniz?
Nereden emir aldıklarını ve neyi, nasıl görme ve değerlendirme konusunda şartlandıklarını çoktan görmeniz gerekir idi.


Helsinki Yurttaşlar Derneği Kurucu Üyeleri

Adalet Ağaoğlu
Ahmet Fadıl Kocagöz
Ahmet İnsel
Ali Bulaç
Ayşe Buğra
Ayşe Silivri
Bülent Tanık
Bülent Tanör
Ceyda Can
Emil Galip Sandalcı
Ercan Karakaş
Esra Koç
Fikret Toksöz
Halil Berktay
Haluk Şahin
İlhan Tekeli
İştar Bedriye Gözaydın
Mahmut Ortakaya
Mehmet Ali Aslan
Mehmet Ali Birand
Mete Tunçay
Murat Belge
Murat Çelikkan
Murat Gültekingil
Murat Karayalçın
Murtaza Çelikel
Orhan Pamuk
Osman Kavala
Selim Ölçer
Sinan Gökçen
Süleyman Çelebi
Şerafettin Elçi
Şirin Tekeli
Şule Kut
Taciser Ulaş
Tarık Ziya Ekinci
Turgut Tarhanlı
Ümit Fırat
Ümit Kıvanç
Ömer ÖZTÜRKMEN

NOT: BU YAZI ADD ISPARTA ŞÜBESİ TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞTİR.

http://www.yenidenergenekon.com/55-ermenilerden-ozur-dileyenler-kimler-taniyalim

..

10 Ocak 2015 Cumartesi

TÜRKLER İÇİN ERMENİ SORUNU EL KİTABI





TÜRKLER İÇİN ERMENİ SORUNU EL KİTABI



Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm şeklini buldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk(1922)
“Türkler İçin ERMENİ SORUNU Sorunu ve Çözüm Yolları El Kitabı” isimli kitabım 08 OCAK 2015 tarihinde AMAZON Yayınlarından çıkmış ve okuyucuların hizmetine sunulmuştur. Halenamazon.com yayınlarından çıkan diğer 20 kitabım gibi ERMENİ SORUNU, kitapçılardan değil, internet vasıtasıyla aşağıdaki adresten temin edilebilir. Siparişler dünyanın her noktasına en geç üç gün içinde DHL kargo ile ulaştırılmaktadır.
Bilindiği gibi Diaspora Ermenileri, tüm dünyada 24 Nisanda Ermeni Soykırımı olayının 100’üncü yılı münasebetiyle çok özel bir tanıtım programına hazırlanmaktadır. Tamamen haklı olduğumuz bir davada T.C. Devletine ve Türk milletine karşı dünya kamuoyunu yanlarına alarak topyekûn saldırıya geçip son noktayı koyarak Türkiye’yi dize getirmeyi plânlamışlardır. Bu gafillerin mutlaka önlenmesi gerekmektedir. Bu konuda yetkililerin tüm Türk halkının bilinçli desteğine ihtiyacı vardır.
Ben bir Türk aydını olarak bugüne kadar konu ile ilgili üzerime düşen görevleri karşılık beklemeden yapmaya çalıştım. 1982 yılında Türkiye’deki Ermeni vatandaşlarımızın yaşantılarını konu alan “BİZİM ERMENİLER” ve Doğu ve Güneydoğuda Ermeni mezalimine uğrayan vatandaşlarımızdan hayatta kalanlarla yaptığım röportajları içeren “CANLI TARİH” isimli belgesel filmleri TRT adına hazırlayarak TRT’den yayınlanmasını sağladım.
Ayrıca 2007 yılında Pegasus Yayınlarından “DİASPORA ERMENİLERİNİN SOYKIRIM YALANLARI” isimli 264 sayfalık bir kitap ile 2013 yılında Amazon Yayınlarından “ERMENİ DOSYASI” isimli 390 sayfalık bir kitap yayınlayarak Türk kamuoyunu az bilinen bu konu hakkında aydınlatmaya çalıştım.
Bu defa, 100’ncü yıl maksadıyla ülkemiz aleyhinde yapılacak faaliyetlere karşı tüm yurttaşlarımıza ulaşabilecek ve herkesin anlayacağı bir dil kullanarak, muhtemel saldırılara karşı halkımızı bilinçli kılacak bir elaltı kitabı hazırladım. Az yere çok bilgi sığdırmaya çalıştım. Ve kitabı tamamen maliyet fiyatı üzerinden satışa sunarak vicdani görevimi tamamladım.
Tarih şahittir ki; Türk milleti bilerek ve isteyerek, ne bin yıldır birlikte yaşadığı Ermenilere ve ne de başka bir millete soykırım uygulamamıştır. Bizim milli karakterimizde milletlere ve ırklara düşmanlık yoktur. Ayrıca dini değerlerimiz de bunu kesin olarak reddeder.
Bu el kitabı Tehcir’in (Plânlı yer değiştirme faaliyeti)100’ncü yılında Ermeni Soykırımı safsatasının geçersizliği hakkında halkımızı bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Bilinmelidir ki Türkiye bu davada tamamen haklıdır. Kitapta; haklı davamızda bilmek zorunda olduğumuz aşağıdaki şu soruların cevapları yer almıştır.
• Diaspora Ermenileri kimlerdir? Türkiye’ye yönelik hedefleri nelerdir?
• Küresel Güçlerin Ermeni iddialarındaki yeri ve rolü nedir?
• Soykırım yalanlarının belgelerle kanıtlanmış doğruları nedir?
• 24 Nisan 1915 neden özellikle “Soykırım Günü” seçilmiştir? 
• Ermeni soykırım yalanları dış ülkelerde neden destek buluyor? 
• Osmanlı Dönemi Ermeni terörünün sebep ve sonuçları nelerdir?
• Cumhuriyet Dönemi Ermeni terörünün sebep ve sonuçları nelerdir?
• Konuyla ilgili arşiv belgelerine dayalı bilgiler neden dikkate alınmıyor?
• İddia edildiği gibi Sevr Anlaşmasının bugün de geçerliliği var mıdır? 
• Yabancı tarihçiler ve gerçek bilim adamları konuya nasıl bakıyorlar?
• Türkiye Ermenileri konuya nasıl bakıyorlar ve neler yapıyorlar? 
• Küresel güçlerin denetimindeki diasporasının saldırılarını önlemek için;
– TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ OLARAK NELER YAPILABİLİR?
– TÜRKİYE CUMHURİYETİ HALKINA DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?
Kitabı bitirdiğinizde hem konu hakkında yeterli bilgiye sahip olacak, hem de bundan sonra size düşen görevleri düşünecek , tutum ve davranışlarınızın nasıl olması gerektiğini sorgulayacaksınız.


20 Aralık 2014 Cumartesi

ATATÜRK'TEN ERMEN'i SORUNU İLE İLĞİLİ YAZIŞMA BİLGİ BELGE VE TAMİMLERİ, 1920 - 1921- 1924 ( BÖLÜM ) 4





ATATÜRK'TEN ERMEN'i  SORUNU İLE İLĞİLİ YAZIŞMA BİLGİ BELGE VE TAMİMLERİ,   1920 - 1921- 1924  ( BÖLÜM ) 4






Gizli Celse Zabıtları, c.I, s. 7
Borak, Sadi, a.g.e., s. 39-40.
Metel, Raşit, a.g.e., s. 47-48.

Genel Siyasi Durum ve Bolşeviklerle Ittifak Için Aradaki Ermenistan Engelinin Kaldırılmasına Dair Vekiller Heyeti Kararı
15. Kol. K.lığına gönderilen şifre
Ankara, 6 Mayıs 1920
Zata mahsus ve aceledir.

Vaziyeti umumiyei siyasiyemiz ve Bolşeviklerle ittifak yapmak için emperyalizm siyasetine alet olan Ermeni hükümetinin aradan çıkarılması ve imhası meselesi bugün Vekiller Meclisinde müzakere olunarak zatı samilerine müzakere sonucunun aşağıda olduğu gibi tebliğine karar verilmiştir.
Şöyle ki:
1- Sulh konferansının hakkımızda alacağı kararlar kesin olarak açıklanıncaya kadar Itilaf Devletlerini bizimle anlaşma hazırlıkları imkanından mahrum etmeğe dahili ve harici vaziyeti hazıramız şimdilik müsait değildir.
2- Binaenaleyh Bolşeviklerle işbirliği şartlarımız az, çok belirmeden ve hututu esasiyemiz tesbit ve bize temin edecekleri maddi yardım tayin edilmeden evvel fiilen bunlarla teşriki mesai sakıncalı görüldü.
3- Ermeni vukuatı bütün Hristiyan Dünyasını aleyhimize sevk eden sebeplerin en mühimlerinden olduğuna göre mevcudiyeti ilk evvel tarafımızdan tasdik olunan Ermeni hükümetini ordumuzun kuvvetiyle mahvetmek ve bittabi yeniden bir Ermeni kırımı demek olan bu harekete bizim tarafımızdan sebebiyet verilmek az, çok lehimize bir cereyan getiren gelişmeleri de muvakkatan fesh ve bilhassa Amerika kamuoyunu aleyhimize çevirir ve sevkettirir ve Ingilterenin hakkımızda tatbikini istediği tarzı harekete cümlesinin yandaş olmasını temin gibi sakıncalı ve öldürücü bir netice doğurur. Bu gerekçeler nedeniyle ordumuzun şimdilik Ermeni hükümetine karşı resmen ve alenen taarruz ve icrayı muhasebattan kaçınmasını, mümkün olduğu kadar gizli şekilde Elviye-i Selasede teşekkül eden küçük hükümetlerin milis kıtaatı takviye olunarak bunlarla Gence'ye kadar ilerledikleri haber alınan Islam Bolşvikleri vasıtasiyle bu taarruzun icra edilmesi daha uygun görülmüştür. Bu konudaki görüşlerinizin ivedilikle bildirilmesi rica olunur.

Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 318-319

Büyük Millet Meclisi'nin Islam Alemine Beyannamesi
09 Mayıs 1920
... Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa gibi en eski Islam memleketleri Fransız zabitlerinin idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek, parçalanacak bir av gibi terkedildi. Hükümeti elim bir mütareke ile silahlarından tecrid edilmiş, orduları dağıtılmış bir millet, ana yurduna musallat olan başı boş bırakılmış ve yangıncı, yağmacı işgalcilere karşı müdafaadan başka ne yapabilirdi. Biz bu sebeple aile ocaklarımızda eski gazalardan yadigar kalmış silahlarımızla analarımız ve kız kardeşlerimizle çocuklarımız ve ihtiyarlarımızla her tarafta düşmanı karşılayarak geri iten bir halk mücadelesine başladık.
...

Büyük Millet Meclisi emriyle
Reis Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 324

Hududun Geçilmesi Teklifi Üzerine Vekiller Heyetinin Kazım Karabekir'den Sorduğu Hususlar
12 Mayıs 1920
15. Kolordu Kumandanı Kazım Paşa Hazretlerine
Hududun tecavüziyle şarktan gelen harekete iştirak hususundaki görüşleriniz Heyeti Vekillerce büyük ehemmiyetle nazarı dikkate alındı. Heyeti Vekile kesin karar için aşağıdaki sorular hakkındaki değerlendirmelerinize müracaatı münasip gördü:
1- Kızıl ordu; Ermenistan ve Gürcistan hudutlarına geldikleri halde bizim yardımımız için henüz bir müracaatta bulunmamışlardır. Halbuki buna imkan bulabilecekleri tahmin edilmektedir.
2- Ermenistan'a taarruz hareketimizi Itilaf devletleri ve Amerika ilanı harp kabul edecek ve ihtimal ki memleketin Batısından ve büyük ihtimalle Trabzon'dan da taarruza geçeceklerdir. Bu umumi taarruza karşı şark harekatına iştirak eden kuvvetlerimiz Batıyı korumak için ne kadar zamanda serbest kalabileceklerdir.
Bolşeviklerin bu takdirde maddi seri yardımları ne olabilecektir. Bolşeviklerle aramızda henüz bir anlaşma yapılmamış olduğundan yardımlarından emin olabilir miyiz?
3- Trabzon'a terk olunacak kuvvetin bir Ingiliz çıkarmasına karşı koyma ve savunmaya kifayet edememesi halinde bütün memleket dahilindeki tereddüdün aleyhimize gelişeceği değerlendiriliyor. Ermeni ve Gürcistan hudutlarına temas eden Kızıl ordunun miktarı ne kadar tahmin edilmektedir.
4- Heyeti Vekilenin ve hatta bir dereceye kadar Büyük Millet Meclisi'nin kararını almadan harekete geçmek mesuliyeti mahzurunu görüyorum. Bu kararın alınmasında harekete karşılık temin edilecek menfaatlerin bir ittifakname ile tesbit edilmiş olduğunu ifade etmek lüzumu anlaşılmalıdır. Mevcudiyeti milliyemizi de tehlikeye sokacak bir mahiyette olacağı açık olan San Remo kararlarının da yakınlarda tebliği beklenmekte ve binaenaleyh Meclisce karar alınması yakındır efendim.

Büyük Millet Meclisi Reisi
M. Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 327-328
Türk Istiklal Harbi, Doğu Cephesi, s. 82-83

17 Mayıs 1920 Meclis Gizli Oturum Konuşması
...
... Bize suret-i hususiyede (San Remo Konferansı'ndan) gelen malumatta bir defa Trakya'nın Çatalca hattına kadar Yunanlılara verilmesi vardı. Izmir'in Yunanlılara verilmesi, şarktan bir kısım arazinin, Trabzon'un şarkına kadar olan arazinin Ermenilere terki vardır....
Mustafa Taki Efendi (Sivas): Şark hududu nerelere kadardır?
Mustafa Kemal Paşa (Devamla): Şark hududunda deniliyor ki Trabzon'un şarkına kadar kadar Ermenistan'a.
...
Haşim Bey (Çorum): Paşa Hazretleri! Ermenilerin Bolşeviklerle ittifakı bizim aleyhimizde olur. Biz onlardan evvel itilaf etsek acaba mümkün değil mi. Bolşeviklerle ittifak etsek olmaz mı?
Paşa Hazretleri: Efendim, ben yetişemedim. Fakat Meclis-i aliniz burada okunmuş bir takrirle heyet-i icraiyeye bir dereceye kadar salahiyet verdi.
"Elviye-i Selasiye'ye dair sesleri".
"Salahiyeti her hususta veririz sesleri".
...

--------------------------------------------------------------------------------
Gizli Celse Zabıtları, c.I, s. 32-33.
Bocak, Sadi; s. 58-59.
Metel, Raşit; s. 71-74.

Kafkas Cephesine Dair Vekiller Heyeti Kararı
Onbeşinci Kolordu Kumandanı Kazım Paşa Hazretlerine
Zata Mahsus
01 Haziran 1920
1- Doğu Hareketiniz için 30 Mayıs 1920 günlü telgrafınız Bakanlar Kurulu'nda görüşülmüş, gerekçesi incelenmiş ve askeri birliklerimizle Ermenistan savaşının başlatılması zamanının daha geçmediğine karar verilmiştir. Kurulumuzun bu zamanla ilgili olarak girişim ve düşüncesi aşağıda açıklanır ve toplantıyı sürdürmekte olan Bakanlar Kurulu kararı ile bildirilir.
Birincisi: Devlet ve ulusumuzun kurtuluş ve esenliği için Batı devletlerinden güvenli bir yardım ve adaletli davranış olmayacağı anlaşılmıştır. Ülkemizin geleceği, Doğu sınırlarımızın Ruslara ve Islam Dünyasına dayandığı Kurulumuzca bilinmektedir. Bu dayanışın güvenliği için önemli çalışmalar yapılacaktır.
Ikincisi: Bolşeviklerle politik olarak anlaşıp, karşılıklı ilişkiyi belirlemeden önce kesin harekete geçmeyeceğiz. Böyle bir hareketin Bolşeviklerce nasıl karşılanacağını bilememekteyiz. Gerçekte, Bolşeviklerin bizden bekleyeceği en büyük çıkar, askeri hareketin kazançlarını biz kendi elimizle onlara verdikten ve böylelikle içine düştüğümüz çıkmazdan kurtulma olanağı kalmadığını gösterdikten sonra Bolşeviklerden bize çıkar sağlama olanağı kalmaz, yalnızca onların uydusu ve tutsağı oluruz. Alman savaşına da böyle girdiğimizi unutmamalıyız.
Üçüncüsü: Yalnızca askeri bakış açısından bile Ermenistan savaşını güvenli ve başarı ile sonuçlandırmak için başka bir yerden askeri yardıma gerek olduğu kanısındayız. Eğer Azerbaycan ve Gürcistan yönlerinden Ermeniler kuvvetle sıkıştırılmazsa, yalnız bizim üç tümenimizle az zamanda Ermenistan kuvvetlerini yok edinceye dek kovalayabilmek olanaklı değildir. Işte yukarda üç ana görüşten öneriniz incelenmiştir. Bunlardan birinci madde sizinle bütün bütüne görüş birliğimizi gösterir. Öteki maddeler askeri hareket zamanının daha geçmediğini belirleyen temel gerekçelerdir.
2- Kafkasya'nın politik ve askeri durumunda Kurulumuzca açıklık görülmemektedir. Şundan ki, Bolşevik ordusunun 28 Nisan 1920'de Bakü'ye girişinden beri Karabağ'da Azerbaycan ordusunun ve Bolşevik ordusunun yığılması ve 10 Mayıs 1920 hareketinde Ermenistan'a üç gün süreyle ültimatom verilmesi ve dahası, Azerbaycan anlaşmasının açıklanması gibi haberler alınmış ve bunlardan şimdiye değin bir sonuç çıkmamıştır. Bu kez de Azerbaycan'ın Gürcistan'la uzlaşmasının Azerbaycan için güç olup olmayacağı bilinmemektedir.
Yüz bin kişilik ordunun Bakü çevresinde ve on dört bin kişinin Zengezor'da bulunması haberi ile Ermenilerin Islam kıyımına yönelmeleri ve komşularına karşı zorbacasına bir durum almaları haberi arasında içerik yönü ile çelişki vardır. Halil Paşa'nın güçlü bir ordunun komutasını bırakmayı istememesi gerekir. Sözün kısası, Ermenistan'a karşı savaşa karar için Azerbaycan ya da Bolşevik birliklerinin varlığını daha bilmiyoruz. Biz, özellikle Bolşevik askeri hareketinde beklemeyi ve şimdilik Bolşevik birliklerinin Kafkas yöresinden uzaklaştıklarını sezinliyoruz.
Son zamanlarda Bolşeviklerin Lehlilere (Polonyalılar) Kiyef cephesinde yenildikleri ve on beş bin tutsak verdikleri ve bu nedenle, Kafkasya'dan da kuvvet getirmek zorunda kaldıkları belirtilmiştir. Odesa'nın sallantıda olup olmadığı da tartışıldı. Rusya için on beş bin tutsak veren yenilgi önemli bir anlam taşımaz ama, Kiyef ve Odesa adları askeri yenilginin durumundan çok bir iç sarsıntıyı sezinletir. Lenin'in yerine Bresilof'un geçmesi haberinin anlamı da anlaşılamadı. Kanıtlarımıza göre, Rusya'nın Bolşevik durumu bu yüzden değişmeyecektir. Daha kesin kararlılıkla, kuvvet kullanmayı daha iyi sağlamak için gelmiştir. Ama, bu değişikliklerin gelişmesini iyi saptamaya gerek vardır. Kafkas uluslarının davranışları da Rusya'daki bu kararsızlığı göstermektedir. Bu yüzden durum daha açıklığa kavuşmamıştır.
3. Bu koşullar altında iç durumumuz acelecilik gerektirmemektedir. Bilinen barış koşullarına göre, Ermenilere söz verilen Doğu illerimizi savunmak için hazırlıklı olmak, o yöre halkına ve askerlerine karşı güçlü bir dayanaktır. Ama, Sarıkamış'a gidecek orada bekleme durumunda kalmak, belli anlayışlara karşı hem yapıcı gücümüz olmadığı, hem de kötülükleri kendi elimizle getirdiğimiz biçiminde iz bırakır ve daha çok sarsıntı yapar. Mali durumumuz ve yiyeceklerimizin Sarıkamış'ta daha iyi olacağına dair bir sebep yoktur. Bundan başka iç durumumuzda olan düzelme ve değişikliği bilmektesiniz. Istanbul'la doğrudan ilişkili olan çevrelere ezici yumruklar indirilmiş ve pek önemli olan ayaklanmacıların başkanları Vatan Hainliği Yasası uyarınca cezalandırılmıştır. Konya'da iki kez görülen ayaklanma etkin bir güce gerek görülmeden bastırıldı.
Sivas'taki olay, Düzce-Bolu olaylarının kızışkın zamanlarında düzenlenmiş bir olaydı. Umut bağlayanlar, bozguncu yuvasının yıkılması ile kesin yenilgiye uğramış olacaktır. Görüntülerden de bunu sezinliyoruz. Özetle, daha ötede ve beride karşılaşılacağı bildirilmekle birlikte, yönetimimiz sırasında kararlılık ve etkili hareket, sürekli aydınlatma ve önlem çalışmaları ile göğüslemeyeceğimize göre, iç durumda temel konu, subayların kesin kararına ve inancına kesin olarak güvenilen, güvenli bir kuvvetin varlığıdır. Buralarda böyle kuvvetler oluşturmaya çok önem veriyoruz.
4. Delegelerimizin ulaşması, Ermenistan savaşının başlatılması için başlı başına gerekçe olamayacağı doğal olmakla birlikte kuşkusuz pek önemlidir. Hareketlerinin çabuklaştırılmasına rica ederiz. Delegelerimizin kılık değiştirerek kara yolu ile Azerbaycan'a geçmesi zorunludur. Sarıkamış hareketi onların trenle yolculuklarını güvenceleyemez. Çoğu yerinde Islam halkla kuşatılmış geniş bir bölgeden açıklık bularak geçmeye olanak bulunabilir.
5. Doğrudan doğruya Nuri Paşa'nın yanından ve Bakü'den geldiğini ve onun Azerbaycan'da olduğunu bildiren efendi, bir iki güne kadar buraya gelecektir. La Hey Ataşemiliteri Yarbay Nuri Bey'de yarın Avrupa'dan buraya geliyor. Umduğumuz gibi gelişmeleri açıklayacak bir takım bilgiler alırsak derhal arzedeceğiz efendim.

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 334-337
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c. II, s. 146-148

15. Kolordu Komutanlığına - Erzurum
6 Haziran 1920
...
Savunma durumumuzu düzeltmek maksadiyle, Soğanlı Geçit'lerini işgal etmek için askeri birliklerle ilerlemek hakkındaki 4 Haziran 1920 tarihli15 nci Kolordu Komutanlığı'nın teklifi, Bakanlar Kurulu'nca incelenerek uygun görülmüştür.
Üç Sancak'ın işgali hakkının zamanında kullanılması Büyük Millet Meclisi tarafından Bakanlar Kurulu'na verilmiş olduğundan, Bakanlar Kurulu (Bakanlar Kurulu: Genelkurmay Başkanı Ismet, Bayındırlık Bakanı Ismail Fazıl, Sağlık Bakanı Doktor Adnan, Milli Eğitim Bakanı Doktor Rıza Nur, Adalet Bakanı Celalettin Arif ve Içişleri Bakanı Cami Beyler) bu yetkiye dayanarak yapılan teklifin uygulanmasına karar vermiştir. Kararın siyasi yönünü idare ve ilan şekli için lazımgelen nota ve talimat gibi kararlar ayrıca ek olarak bildirilecektir. O zamana kadar siyasi hiçbir teşebbüste bulunmıyarak, yalnız askeri harekata hazırlanılması ve bu harekatın ne zaman başlıyacağının bildirilmesi rica olunur.

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H. Doğu Cephesi, s. 84

07 Haziran 1920 Meclis Konuşması
...
Efendiler; hudud-u millimiz dahilinde bulunan ve fakat mütareke hükümleri nedeniyle kuva-yi askeriyemizin tahliye etmiş bulunduğu elviye-i selasenin icabında tekrar işgali için heyeti aliyeniz Heyeti Icraiyeye salahiyet vermişti. Fakat bu salahiyetin zaman-ı takdirini Heyeti Icraiyeye terk buyurmuştunuz.
Ermeniler eski hududun ilerisinde bulunan ahali-i Islamiyeye fevkalade zulüm ve haksızlık yapmakta ve katliam icra eylemektedir ve pek çok islamlar, pek sefil ve perişan, şayan-ı merhamet bir halde bize iltica etmekte, muhaceret etmektedirler. Binaenaleyh Heyeti Icraiyeye vermiş olduğunuz salahiyetin tatbikına lüzum ve mecburiyet hasıl olacağını zannetmekteyiz. Heyeti aliyenize şimdiden bilgi olarak arz ediyorum....
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c.I, s. 79

Ermeni Cumhuriyetine Nota
15. Kolordu Komutanlığına - Erzurum
13/14 Haziran 1920
... Harekata geçmeden önce tarafımızdan Ermeni Komutanlığı'na hitaben, en yakın Ermeni askeri merkezine Türkçe bir mektup verilmesi ve bu mektuba cevap beklenmiyerek ve karşı tedbir alınmasına vakit bırakılmayarak harekata geçilmesi uygun görülmüştür. Mektubun benzeri aşağıda yazılıdır. Bunu ulaştıracağınız tarihe dair sizden bilgi alır almaz Itilaf Devletleri ve yabancı devletlere buradan tebligat yapılacaktır.
...

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

Erivan Cumhuriyeti Askeri Komutanlığı'na
"Daha önce harb tazminatına karşılık olarak verilmişken Brestlitovsk Antlaşmasiyle Türkiye'ye geri verilen ve ayrıca Türkiye'ye ait olduğu Erivan Cumhuriyeti tarafından da kabul edilmiş bulunan Üç Sancak'taki Türk halkı Ermeniler tarafından devamlı olarak katliam edilmektedir. Ermenilerin böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler. Uyruğumuz bu zulümlere karşı devamlı olarak feryat etmekte ve yardım istemektedir. Uyruğumuzun hayatlarını korumak maksadiyle memleketimizin parçası sayılan Üç Sancak içindeki gereken yerleri işgal altına almak zorundayız.
Kan akmasına meydan vermemek için hemen askeri kıtalarınızı çekmenizi, Hükümetimden aldığım emir üzerine, bildiririm."

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H., Doğu Cephesi, s. 92

Bursa'da 56 ncı Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Beyefendi'ye
Ankara, 13 Haziran 1920
Aşağıdaki konuların General Gouraud'ya hemen çektirilmek üzere Brissot'ya bildirilmesini rica ederim.
Kilikya'da ateş kesilmesinden sonra Ermenilerce Islam halkına yapılan ve yapılmakta olan kıyım ve kırımı aşağıya alıyorum. Bu olaylar bütün Kilikya Islam halkının olağanüstü kaynaşmasına ve duygulanmasına etken olmuştur. Tutsakların verilmesi için yaptığımız hazırlıkların uygulanmasını engellemiştir.
Bu duruma çabuklukla son verilmesi için önemli girişimlerde bulunmanızı rica ederim. Yoksa bizim istemediğimiz ve buyruğumuza aykırı olarak gelişecek olaylardan sorumluluk alamayacağımı belirtmek isterim. Bu durumlar, düşmanlığı bizim durdurmamıza karşın kendilerinin sürdürmekte olduğunu göstermektedir.
Acıklı olaylar özet olarak aşağıdadır:
1.11 Haziran 1920'de sabahleyin Hacıbayram (Adana içinde) kapısındaki Islam mahallelerine saldıran Ermeniler, Islamları zorla evlerinden çıkararak bütün araç-gereçlerini almışlardır. Neye uğradıklarını bilmeyen Islamlar, Kahyaoğlu Çiftliği ve Küçükdilli yolu ile kaçmak zorunda kalmışlardır.
2. 11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu zavallı halk, Kahyaoğlu Çiftliği'ne vardığında silahlı otuz Ermeni'den kurulu bir çetenin saldırısına uğrayarak erkekler bir eve, çocuklarla kadınlar bir başka eve doldurulmuş, kırk üç erkek, yirmi bir kadın ve sayısı saptanamayan çocuklar kamadan geçirilmişlerdir. Ayrıca, dördü erkek ve on sekizi kadın olmak üzere yirmi iki yaralı vardır. Kadınların kollarını keserek bileziklerini ve küpelerini almışlardır.
3. Adana'nın 10 km doğusundaki Incirli köyünde 9 Haziran 1920 günü Ermeni çeteleri bütün köy halkını bir yere doldurup bomba ile havaya uçurmuşlardır.
4. 8-9 Haziran gecesi Ermeniler, Karaoğlan köyünde Çerkez Hasan Bey'in çobanlarından dört kişiyi öldürmüşlerdir.
5. Adana'nın yakınında Çotlu, Ikizce ve Gemisüren, Karaoğlan, Camili ve Herekli köyleri ile yakınlarındaki çiftliklerin büyük hayvanları Ermenilerce alınmış ve Karaoğlanlılardan Çerkez Hasan Bey'in beş yüz koyununu kaçırmışlar ve kaçırma sırasında Herekli'den bir, Karaoğlan'dan altı kişiyi öldürmüşlerdir.
6. 11 Haziranda Adana'dan gelen bir tren içindeki topla Kürkçü istasyonundan Kürkçü köyü bombardıman edilmiştir. Bu bombardımanın arkasından Ermeniler köyü kuşatarak araç-gereçleri almışlar, ondan sonra köyü yakmışlardır.

BMM Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c. II, s. 153-154

Komutanlara
Ankara, 16 Haziran 1920
1. Fransızlar Ateşkes için yapılan sözleşmeye uymamıştır ve uymamaktadır. Anlaşmadaki amaçlarının, tutsaklarını kurtarmak ve yapacakları saldırı hazırlıklarını yürütmek için süre kazanmak olduğu kesinleşmiştir. Ateşkes'ten sonra büyük memurlar ve ileri gelenlerle suçsuz Islamları tutuklamayı sürdürmeleri, Islam halkını Ermenilerle kırmaları ve verdiğimiz tutsaklara karşılık, aynı sayıda tutsak vermemeleri nedeni ile, anlaşmayı çiğnemişlerdir. Kendilerine bildirmemize gerek kalmamak üzere 18/19 Haziran 1920 gece yarısı bütün Fransız cephesinde yeniden ateş başlayacaktır. ...
2. 12 nci, 13 ncü Kolordu Komutanlıklarına, Antep Ulusal Kuvvetler Komutanı Recep Bey'e ve bilgi için Kaymakam irfan ve Binbaşı Şemsettin Beylere bildirilmiştir.

BMM Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c.II, s. 154-155

Bursa'da 56 ncı Tümen Komutanı Bekir Sami Beyefendiye
Ankara, 17 Haziran 1920
Komutan Brissot'ya aşağıdaki Fransızca telgrafı ivedilikle bildirmenizi rica ederim.
Eki: 1. (Fransızca telgraf)
BMM Başkanı
Mustafa Kemal
Komutan Brissot (Briso) Aracılığı ile Ekselans General Gouraud'ya
Saldırıların sona erdirilmesi için yapılan anlaşmaya Fransızlar uymadılar. Bizim, düşmanlığa son vermemize karşın, Fransızlarca üst düzey yöneticileri ve dahası çok sayıda suçsuz Müslümanların tutuklanmasına gidildi. Tutuklanan kişileri bize geri vermediler. Tersine, başka yere götürüldüler. Tarsus ve Adana bölgelerinde Müslüman köyler suçsuz yere toplu ölüm ve yakılıp yok edilmeye karşı karşıya bırakıldılar. Bu aşırılıklar kesilmedi. Öte yandan bizim saldırıları durduruşumuzdan bir yeri daha işgal ettiler. Bu, sunduklarıma dayanarak, saldırganlığın durdurulmasını öngören kendileriyle yaptığımız anlaşmanın buyruklarını öncelikle Fransızların çiğnediğini size iletirim.

Mustafa Kemal
Türkiye Milli Hükümeti ve
BMM Başkanı

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c. II, s. 155-156

Doğu Cephesi Komutanlığına - Erzurum
20 Haziran 1920
Bakanlar Kurulu'nca Çiçerin'in mektubu incelenmiş ve 23 Haziran 1920'de tarafımızdan harekat yapılması kararlaştırıldığı hakkındaki telgrafınız da alınmıştır. Bakanlar Kurulu, kararlaştırılan hareketin kesin olarak geri bırakılmasına ve yolda bulunduğu haber verilen Bolşevik heyetiyle temas edilmesine karar vermiştir.

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H. Doğu Cephesi, s. 94
1920_06_20_03

Sovyet Rusya Dışişleri Komiserine Verilen Cevap
20 Haziran 1920
Rusya Sovyet Cumhuriyeti Umuru Hariciye Ahali Komiseri Efendiye
Rusya Sovyet Cumhuriyeti umuru Hariciye Ahali Komiserliğinin 3 Haziran 920 tarihiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine hitaben gönderdiği mektubun mealine memnuniyetle muttali olduk. Cevaplarımızı aşağıda sunmaktan şeref duyarız.
...
2- ... Ermenistan ve Acemistanla hudutlarımızı tayin için Rusya Sovyet Cumhuriyetinin aracılığını memnuniyetle kabul ve müzakeratı siyasiye ile müşkilatı mevcudenin halli yolunu tercih ederiz.
3- Ancak komşularımızın gayrı kabili itiraz bir surette Türk olan araziyi tahrip ve ahaliyi katliam ettiklerinden ve Garp Emperyalistlerine has olan usullerde sun'i kitleler ve ekseriyetler vücuda getirmekte olduklarından şiddetle üzülüyor ve yakınıyoruz. Buna nihayet verecek acil tedbirlerden olmak üzere elviyei selase dahilinde bazı yerleri işgal için harekatı askeriye icrasına karar vermek zorunda kalmış iken mektubunuz üzerine harekatı erteledik. ... Ahalimiz aleyhine Ermenilerin tecavuzatının durdurulmasını ve aracılık için ileri sürülecektekliflerin ivedilikle bildirilmesini rica ederiz.

Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
-Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 338
1920_06_20_1

Batı Adana Kuvayi Milliye Komutanı Sinan Beye
20 Haziran 1920
...
... Adana Cephesinin 41 nci Tümen komutanı emrine verilmesi üzerine gönderilen telgrafnamenizi büyük bir hayret ve teessüfle aldım. Ermenilerin zulüm yapmaya başlamaları ile husule gelen şu karışık zamanlarda kişisel duygulara kapılarak vatanın askeri savunma harekat ve tertiplerini zedelemek şimdiye kadar Adana bölgesini savunmak için elde edilen bunca üstün çalışma ve başarıları yok ederek, düşmanlarımızın yapmak istedikleri fenalıktan daha büyük bir fenalık doğuracaktır. Bunu takdir edeceğinizi biliyorum. Derhal itaatla bağlı bulunduğunuz 41 nci Tümen Komutanlığından alacağınız emirleri iyi karşılamanızı ve vazifeye devam eyleminizi isterim. Aksi takdirde hareketlerinizi vatana ihanet kabul ederek ona göre işlem yapacağımı kesin olarak bilmenizi ve şimdiye kadar geçen hizmetlerinizi ve üstün durumunuzu alt üst edecek böyle bir hareketten sakınmanızı hatırlatır ve tavsiye ederim. Bu gibi hareketler bir asker için en büyük kusurdur. Bu yersiz ve aşırı hareketlerden sizi kati surette menederim.

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Türk Istiklal Harbi IV, 3 Cilt, Güney Cephesi, Gnkur. Basımevi 1966, s. 160


3 Temmuz 1920 Meclis Gizli Oturum Konuşması
...
Efendim, Sovyet Cumhuriyeti ile öteden beri takip ettiğimiz temasın neticesini arzedeceğim:...
Malumaliniz Rusya Bolşevik II. Ordusu Bakü'ye gelmişti ve Azerbaycanlılar bunları iyi karşıladılar. Ermeni ve Gürcistan hududuna temas ettiler. Biz bir an evvel Bolşevik Ruslariyle teması çabuklaştırmak lüzumunu hissettik. Fakat ondan çok evvel, yani daha Erzurum'da bulunduğumuz sıralarda bu hususla iştigal edilmişti ve suret-i mahsusada bazı arkadaşlarımızı memuren göndermiştik. Fakat aylar geçti, gönderdiğimiz heyetten maddi bir cevap almaya imkan bulamadık.
Binaenaleyh ikinci defa olmak üzere ve Bolşevik kuvvetleri Ermenilerle temas etmiş bir haldeyken Bolşevik Cumhuriyeti'nin bize yapacağı yardım ve diğer konulara dair olan vaziyetini anlamak lazım geliyordu. Yine bir heyet gönderdik. Gönderdiğimiz bu heyetin eline de benim imzam ile bir mektup verilmiştir. Bu mektup özet olarak şu noktaları ihtiva ediyordu:
Bir defa, onların gayesini biz nasıl görüyoruz? Bunu anlattık. Emperyalist hükümetler aleyhine harekat ve onların tahakküm ve esareti altında bulunan insanların kurtarılması ve bu nokta-i nazardan Bolşevik Ruslariyle ortak harekatı kabul ederiz. Ve yine demiştik ki: Birleşebilmemiz için siz Gürcistan'ı kuvvetle uyararak tarafsız bırakırsınız ve bizim Ermenilere karşı hareket etmemiz lazım ise, sizin mesainize iştirak etmek ve Ermenilere karşı bu hareketi yapmak ve bundan sonra da yapacağınız bütün harekatta size yardım edeceğiz. Maksadımız, vatanımızda müstakil olarak yaşamaktır; her şeyden evvel gayemiz budur.
...
... Bizim kabul etmiş olduğumuz prensipler nazar-ı tetkikten geçirilecek olursa Rus Sovyet Cumhuriyeti bazı şeyleri tabii buluyor. Mesela, Ermenistan'daki insanların kendi mukadderatını kendi reyleriyle tayin ve tespit etmeleri. Erivan Cumhuriyeti'ni tesis ve teşkil eden Ermenilerin müstakil olmalarını ve bu hususta arzuları her ne ise zaten kabul etmişizdir....
Suret-i umumiyede prensip şudur ki: Hudud-i milli olarak çizdiğimiz daire dahilinde yaşayan ve çeşitli Islam unsurlar yekdiğerine karşı ırki, muhiti, ahlaki bütün hukukuna riayetkar öz kardeşlerdir.
...
... Bolşeviklere Azerbaycan'da muhalifler vardı. Onlar bir karşıt hareket yaptılar. Azerbaycan'da bizim kendi arkadaşlarımız vardı. O arkadaşlarımıza Ingilizler dediler ki:
"Bolşeviklerle muharebe ediniz. Türkiye bizimle anlaştı."
Orada bulunan arkadaşlarımız da ellerindeki kuvveti çarptırdılar ve tabii mağlup oldular. Mağlup olduktan sonra biz de işittik. Haber gönderdik, filan ettik.
Halbuki Bolşeviklerle bu muharebe başlayınca ahali-i Islamiyenin katline başlanıldı. Ermeniler bundan istifade etti ve hudutlarda bulunan ahali-i Islamiye de bundan istifade etti ve Olti taraflarında taarruza geçtiler. Fakat birkaç günden beri bu yanlışlığın bir dereceye kadar düzeltildiğini görüyoruz.
...
Aynı zamanda Ermeni Cumhuriyeti ile münasebat-ı siyasiyeye giriştik. Kendilerinin bu taarruzlarını protesto ettik ve biz, hakikati söyledik. Onlar kabul etmediler.
...
Eskişehir'de imalathanede Ermeni olduğundan bahsedildi. Bunları mutlaka atmak taraftarıyız. Fakat, Rum, Ermenileri atmakla bütün makineler duruyor. Böyle bir zaruret yüzünden onları değiştirmek mümkün olamıyor.
... Biz, Ermenilerle ve Bolşeviklerle anlaşmadan, Ermenilerin tecavüzünden, Erzurum'u filanın istila etmesinden korkuyoruz. Şark hududumuz tamamen emniyet altında görüldükten sonra orda bulunan kuvvetin heyet-i umumiyesine inşallah ihtiyaç kalmaz. Fakat ihtiyaç kalırsa istenilen yere sevkolunur. Nitekim, bazı yerlerden Ermeniler tecavüz ettiler, müdafaa yapıldı ve atıldı. Ihtimal, Şarkı kurtarmaya çalışırken Garpten de yeni bir darbeye uğrarız.
Başta Ingilizler olmak üzere sulh şartlarını bize tatbik etmek için Yunan ordusunu icra vasıtası olarak sevkediyorlar ve kullanıyorlar. Fakat, asıl taarruzu yapan Istanbul'daki Ferit Paşa ve hükümetidir.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Gizli Celse Zabıtları, c.I, s. 72-74
Borak, Sadi; s. 77-81
Metel, Raşit; s. 103-108.

Moskova'da Bekir Sami Beyefendi'ye
26 Temmuz 1920
...
Ingilizler'in teşvikiyle Ermeniler'in, Kızılordu ile birliklerimiz arasındaki teması, Gerus'ta kestiklerini ve Şahtahtı'nı işgal ettiklerini, Doğu Ordumuz'un karşı hareketten sakındığını ve Ermeni meselesi hakkındaki hal şeklinin ivedi ve barış yolu ile sonuca erdirilmesini ve o zamana kadar Ermeniler hareketlerini durdurmayıpta Emperyalist şekilde olup bittiye devam ettikleri takdirde beraberce askeri harekatın kararlaştırılması gerektiğini, durumun Rus Sovyet Cumhuriyeti'ne açıklanması ile alınacak karşılığın süratle bildirilmesini....

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H., Doğu Cephesi, s. 124

Doğu Cephesi Komutanlığına - Erzurum
10 Ağustos 1920
"Büyük Millet Meclisi'nin, Doğu Cephesi'nin son günlerdeki karışık askeri ve siyasi durumu hakkında Bakanlar Kurulu'nca bilgi istenildiği için, özellikle Bolşevik kıtalariyle olan temas ve münasebetlerimizin mahiyeti ve Ermeniler'in durumu ile Gürcüler'in Batum taraflarındaki en son vaziyetleri hakkında Meclis'te açıklama yapılmak üzere, 24 saat içinde, makine başında bilgi verilmesini ...

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H., Doğu Cephesi, s. 135

14 Ağustos 1920 Bir Soru Önergesi Üzerine Meclis Konuşması
... Arkadaşlarımızın aydınlanmak istedikleri noktaları bir daha hatırlatmak maksadiyle (soru önergesini) aynen okuyacağım:
Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine,
Şu günlerde Şark Cephesinde, bilhassa Erzurum hudutlarında Ermenilerle Gürcülerin fazla faaliyetinin gözle görüldüğü hatta Gürcüler Erzurum'un şimal hudutlarına ve Ermenilerin de şark hudutlarında şiddetle taarruz ettikleri ve bu meyanda bilhassa Olti'nin de işgal edildiği istihbar ediliyor.
Diğer taraftan islam bolşevik ordusunun öncüleri de Erzurum'a geldiği söyleniyor. Şark cephesinde kuvvetlerimizin Ermeni ve Gürcülerin taarruzunu def'e değil, hatta taarruz ederek bütün memleketlerini istilaya kaadir bulunduğuna kaniiz. Acaba orada bulunan kuvvetlerimizin mukabele etmemesi siyasi bir sebepten mi ileri gelmektedir? Bu muğlak mesele hakkında her halde hükümetin bize acilen izahat vererek aydınlatmasını talebederiz.
2 Ağustos 1920
Erzurum
Erzurum
Erzurum
Olti

Durak
Süleyman Necati
Hüseyin Avni
Yasin
Efendiler; bu suali soran arkadaşlarımızın cidden hakkı vardır. ...
30 Mayıs ve 4 Haziran tarihlerinde Şark Cephesi Kumandanı tarafından Heyeti Vekileye bir teklif vaki olmuştur. Teklif şu idi: Evvela: Erzurum'da bulunan heyeti murahhasamızın Kars-Bakü üzerinden tirenle serian Moskova'ya gidebilmesini temin için. Sonra: Ermenistan dahilinde ahali-i Islamiyeye icra edilmekte olan katliamı durdurmak için. Daha sonra: Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum'u dahi ellerine geçirmek için faaliyet ve teşebbüsatta bulunacaklarından, Ermeni ordusuna karşı hakim ve müsait bir vaziyet-i asliye almak için zaten Brestlitovsk ve Batum muahedeleri ile bizim olan Elviye-i Selase dahilindeki Sarıkamış, Soğanlı dağlarını ve Soğanlı dağlarının geçitlerini işgal etmek faydalı olacağı bildiriliyordu. Bu üç sebepten bilhassa sonuncusu Heyeti Vekilece de tetkik olundu ve muvafık görüldü. Zaten Meclisi alimiz Elviye-i Selase'nin zamanında, zaman-ı münasibinde işgali salahiyetini Heyeti Vekileye vermiş olduğundan buna istinaden kumandanın teklifini kabul etti. Binaenaleyh, 6 Haziran tarihinde Şark Ordumuzun harekat-ı askeriye icrası için hazırlanmasını emrettik. ... 16 Haziran'da, daha önce tarafımızdan Moskova'ya gönderilmiş olan murahhaslarımızdan birisi memleketimize döndü. Bu zat, cümlemizce malum olan Sovyet Cumhuriyeti Hariciye Nazırı (Çiçerin)in mektubunu getirdi. ... Rusya Sovyet Cumhuriyeti Hariciye Nazırının, hükümetleri namına Meclisi alinize, Meclisi aliniz riyasetine hitaben yazmış olduğu mektup burada okunmuştu. Hatırlanırsa denmişti ki; Ermenistan, Acemistan ve Türkiye hudutlarının tesbitinde Rus Sovyet Hükümetinin aracılığıyla meselenin siyaseten halli mümkündür. ...
Ve bu izahata nazaran herhalde bizim Ermenilere ... taarruz etmemizi Rus Hükümeti Cumhuriyesi arzu etmiyordu, muvafık görmüyordu. Fakat biz, Elviye-i Selase dahilinde bulunan her hangi bir noktayı işgal etmek demek, Ermenistan'a taarruz demek olamıyacağından, zaten karar vermiş olduğumuz harekat-ı askeriye hakkında bir muhalefet görmedik ve bunun üzerine Şark Ordusu Kumandanına harekat-ı askeriyeye devam etmesini ve çabuklaştırmasını emrettik. Fakat bundan birkaç gün sonra idi ki yeni gelen resmi bir haberde Rusya Hükümetinin bir heyeti sefareti nezdimize gelmek üzere Kars üzerinden tirenle hali harekette bulunduğu anlaşılıyordu. Bunun üzerine bu gelecek olan heyeti sefaretle zaten Erzurum'da bulunmakta olan heyeti murahhasamızın mülakatını mütaakıp harekete başlamak üzere, hareketin tevkifini emrettik ki bu yirmi haziranda idi efendim, bu sebepten dolayı 20 haziranda Şark Ordumuzun harekat-ı taarruziyesini durdurmuş olduk. Bu arz ettiğim mesele şark vaziyet-i umumiyesi içinde ve Türkiye'nin, Bolşevik Hükümetiyle olan münasebat-ı umumiyesinde ufak bir parça, bir safhadır. Bunu daha iyi açıklamak için ve esasen vaziyeti de teyidetmek için baştan başlıyarak vaziyeti daha geniş bir daire dahilinde izah edeceğim:
...
Efendiler; Şark aleminin bilakayd-ü şart sahibi, mutassarıfı olmak emelini mağrur kafalarına sokmuş olan Itilaf Devletleri, kendi hayat ve mevcudiyetlerinin devam ve bekasının, bu anlayışta ve bu tasarrufta olduğunu pek güzel takdir etmişlerdir. ... Başta Ingilizler olmak üzere, bütün Itilaf Devletleri, bir taraftan tekmil kullanabildikleri vasıta ve kuvvetlerle bizi mahvetmek, bizi ezmek için çalıştıkları bir sırada, diğer taraftan da bütün ezilen ulusları kurtarmak için çalışan Bolşeviklerin, mazlum milletimize el uzatmaması için yine servetlerini kuvvet ve kudretlerini sarfederek uğraşmışlardır.
Fakat Bolşevik Cumhuriyeti, hem kendi hayat ve mevcudiyetlerinin ehemmiyetini artırmak, hem de Itilaf Devletlerinin pençe-i zulmünden kurtuldukları takdirde, alemşümul olan inkılabın gayelerini elde etmek için kendilerine en kuvvetli, en kudretli bir muavin ve yandaş olacak milletimizin dostluk ve birliği tutmak için teşebbüsat-ı fiiliyede bulunmuştur. Yaptığı teşebbüs Efendiler; onuncu ve on birinci ordularını doğrudan doğruya Kafkasya'ya, Şark Cephesine tahsis etmek oldu. Bu ordular, bizim yol göstericiliğimiz, tesirimiz ve hizmetimiz sayesinde kolaylıkla Şimali Kafkasya'yı geçtiler ve Azerbaycan'a dahil oldular ve Azerbaycanlılar da gelen orduları kemali sükunetle kabul ettiler. Bu ordular bir taraftan Ermenistan ve Gürcistan hudutlarında lazımgelen tedbirleri ve vaziyet-i askeriyeyi aldılar. Diğer taraftan da maddeten bizimle tesis-i irtibata giriştiler - ki bu mayıs aylarında idi-. Tam bu sırada idi ki; Lehistan'da cereyan eden ahval, vakayi ve hadisat gittikçe Bolşeviklerin aleyhine olarak gelişmişti ve Bolşevik Hükümeti mümkün olduğu kadar çok kuvveti Lehistan cephesine sevketmek mecburiyetinde idi. ...
Binaenaleyh Kafkasya'da Ermenilere, Gürcülere ve heyeti umumiyeye karşı maddi kuvvetleri azaldı ve zayıf bulundu ... ve bizim hududumuzu aynı tarihlerde gözden geçirelim.
Ermeniler; Kızıl ordunun büyük kısmının bu havaliden uzaklaşmasından ve Azerilerin kızıl ordu aleyhine isyan etmesinden ve bizim hareketimizin siyasi sebepten dolayı durdurulmasından istifade ederek, derhal on dokuz haziran tarihinde, bir iki kolla Oltu Şurası aleyhine, diğer bir kısım kuvvetleriyle de Zengisar Şurası aleyhine taarruz harekatına başladılar. ... Ermenilerin bu hareketi üzerine henüz o civarda bulunan Hariciye Vekilimiz tarafından Ermenistan Hariciye Nezaretine ve keza Şark Ordumuz Kumandanı tarafından Ermenistan ordusu kumandanına lazımgelen siyasi teşebbüsler yapılmakla beraber Erzurum ve havalisinde zaten toplanmış ve her an harekete hazır bulunan ordumuz bazı tedbirler almak mecburiyetini hissetti. Ermeniler Oltu Şurası dahilinde Tuzla civarına kadar olan mahalleri işgale muvaffak olabilmişlerdir. Bittabi Oltu Şurasının milli kuvvetleri, bu Ermeni taarruzunu durduracak kadar kuvvetli değildi. ... Aras'ın güneyine çekilmiş olan milli kuvvetlerle... Zengisar'a ve gerekse Oltu'ya karşı hareket eden Ermeni kuvvetleri durduruldu. Bugün durdurulmuş durumdadır.. Binaenaleyh önergenin bir noktasına cevap vermiş oluyorum. Taarruz eden Ermeni kuvvetlerine karşı büyük ve kahredici hareket yapmadık ve henüz yapmıyoruz. Fakat vuku bulan Ermeni taarruzları tevkif edilmiştir. ... Bundan sonra ağustosun onunda Ermeniler zırhlı tirenlerden istifade ederek Erivan ve Çulfa şimendiferleri boyunca kuzeyden güneyedoğru ilerlemeğe başladılar. Bu ilerliyen Ermeni kuvvetleri karşısında bizim hududu geçmiş ufak bir müfreze halinde düzgün kuvvetlerimiz vardı. Bu müfrezeyi üstün düşman karşısında ezdirmemek için Aras'ın güneyine ve batısına geçmek üzere emir verildi ve bu kuvvet de aldığı emir ve talimat dairesinde Ermenilerle ciddi muharebeyi kabul etmeksizin Aras'ın güneyine gelmiştir ve bunu neticesi olarak, hududun yine öteki tarafında olan Şahtahtı yirmi temmuzda Ermeniler tarafından işgal edildi. ... 1 Ağustos tarihinde Rus Bolşevik Hükümetinin Kızıl ordusuyle Büyük Millet Meclisi'nin ordusu Nahcivan'da birbiriyle maddeten birleşmiş oldu (alkışlar) oraya giden kuvvetlerimiz, kızıl kuvvetler tarafından özel merasim ve fevkalade saygıyla ile kabul edilmişlerdir.
...
Efendiler; bütün bu tafsilatı tekrar özetlemek etmek lazım gelirse şu noktalara işaret koymak istiyorum: Anlaşılıyor ki Bolşevik Hükümeti bizimle irtibat ve temas yapmak için fiilen teşebbüsatta bulunmuştur. Ordu göndermiştir. Ikincisi; vaziyetin bir iki aydan beri şarkta kendi haline bırakılmış, muğlak kalmış olması Lehistan vaziyetinden ileri gelmiş oluyor. Lehistan'a kuvvet gitmiş olmasiyle Ermenilerin, Gürcülerin, Azerilerin mahalli, muhalif ve muarız hareketleri buna sebebiyet vermiş olur. Üçüncüsü; bütün bunlara rağmen, burada kalan kızıl kuvvetlerin zaıfına rağmen Azerilerin, Gürcülerin, Ermenilerin mukavemet ve taarruzuna rağmen yine Kızılordu yol, vasıta buluyor ve imkan buluyor Nahcivan'a kadar gelip bizimle teması arıyor ve buluyor. Bu üç nokta; müşterek düşmanları binnetice mağlubetmek için azmetmiş olan iki milletin, iki hükümetin münasebatı atiyesinin de arzu edildiği veçhile olacağına dair bir güven verebilir. Hususi bir nokta-i nazardan da Ermenilerin bütün mütecaviz hareketleri durdurularak onlara daima hakim bulunduğumuz görülüyor.
... Efendiler Bolşevikler, siyasi ve hatta içtimai nokta-i nazardan - çünkü bilirsiniz ki garp ve Amerika amelesi nezdinde Ermeniler mazlum tanıttırılmışlardır - Ermenilere atfı ehemmiyet etmişlerdir. Himayekar bir siyaset takibeder görünmüşlerdir. Fakat bugün bu Ermeniler onlara dahi nankörlük etmiştir. Onların kuvvetine dahi fiilen tecavüz etmiştir (kahrolsun sadaları). Pek ziyade ümit edilir ve beklenir ki, bu defa Bolşevik Cumhuriyeti artık bu küstah milletin haddini tanıtmak için sert ve kesin kararını verecektir ve pek ziyade intizar olunur ki, Lehistan muvaffakıyatını mütaakıp Bolşevikler bizim ile maddeten vücude getirdikleri ilişkiyi geliştireceklerdir.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. I, s. 94-101


Moskova'daki Murahhas Heyetinden Gelen Rapor
Ankara, 16 Eylül 1920
Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine
1-Moskova'daki heyeti murahhasamızdan gelen 13 Ağustos tarihli ilk raporlarda Lenin ve Çiçerin'le müteaddit mülakatlardan bizim mesai ve mücadelemize teveccühten ve silah ve malzeme hususunda yardımdan bahsolunmuştur. Anlaşıldığına göre Bolşeviklerin harekat planı evvelemirde Lehistan mağlup ve sonra Kırımda bulunan Varangeli imha etmek esasına dayanıyormuş ve herhalde o zamana kadar harekatı umumiyeye girişmek kararında değillermiş. Ermenilere memleketimizden arazi verilmesi lüzumundan bahsolunmuştur. Heyetimiz Rusların malzemece fakir ve işi görüşmelerle uzatmaya eğilimli olduğunu zikretmekle beraber, bizimle ittifakı tamme akdedemiyeceklerine dair henüz kat'i delil karşısında bulunmadıklarını bildirmişler ve bir taraftan para, silah ve cephanenin sevkolunması için uzun müddet imkan aranılarak nihayet denizden dahi nakliyata çalışacaklarını ilave etmişlerdir. Ermenistanla 10 Ağustos'ta yaptıkları antlaşmada, (Şahtahtı-Culfa) şimendifer hattını Ermenilere terketmişler ve Azerbaycan'ın ve bizim heyetimizin protestolarına karşı yanlış olduğunu sözlü ifade ederek kararlarında henüz değişiklik yapmamışlardır.
...
2- Halil Paşa, Nahcivana vasıl olduktan sonra Kızıl Ordu ile Ermeniler arasında çarpışma vaki oldu. Halil Paşa'dan alınan malumata nazaran kızıl kumandanlar, Ermenilerin mezaliminden ve tecavüzünden pek ziyade rencide oldukları Ağustos nihayetlerine doğru bir Ermenistan seferini emri vaki yapmak üzere yığınak ve hazırlıkta bulundukları bildiriliyordu. Gerçekten yakın emareler belirdi. Fakat nihayeti gelmedi, bilakis Çulfa hattının Ermenilere teslimi lüzumuna dair olan karar tekrar ve teyit olunmağa başlamıştır.
...
5- Biz bu durum üzerine öncelikle memleketi elimizde muhafaza ve ne ıslahat lazım ise hükümet vasıtasiyle yaparak anarşi ve inkılap suretiyle Rus tabiiyetine mani olmak ve Moskova'daki heyeti murahhasamızın müzakeresi müsbet veya menfi bir neticeye varması için acele etmek, Ruslar ne yardım edeceklerse miktarına bakmıyarak kabul etme, Ermenilerle müsait bir muharebe vermek ve Azerbaycanla fiziki teması emri vaki yapmak için Rusların oluruna bağlı hareket etmemek kararlarını ve talimatlarını verdik. Heyetten aldığımız yeni bir raporda sözleşmeden bahsolunmaktadır. Buna göre Van, Bitlis ve Muş taraflarında Ermenilere terki arazi mevzuubahs olduğu görülmektedir.
...
7- Buraya kadar olan olayları bu maddede özetlemek ve tekrar etmek isterim. Ermeni davası gerek Garp ve gerek Rus milletleri nezdinde kuvvetlidir. Hristiyanlık namına vukua gelecek tecavüzatın Garp ve Şarktan hoş görülemiyeceği muhakkaktır.
...

Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 348-351
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları c.III, s. 186-188


Doğu Cephesi Komutanlığına - Erzurum
20 Eylül 1920
...
1. Doğu Ordumuz hemen, Kars genel istikametinde taarruz edecektir. Harekat birinci devrede, Kağızman-Novo Selim - Merdenek hattına kadar ilerletilecektir. Bununla beraber bu hat, kesin olmayıp durum elverişli olduğu takdirde taarruza başlangıçtan itibaren daha doğuya doğru da devam edilmelidir. Asıl maksat; Ermeni Silahlı Kuvvetleri'ni imha etmektir. Bunun için, taarruzun baskınla başlaması lazımdır ve Ermeniler'e daha önceden herhangi bir şekilde duyurmaktan kesin olarak sakınılmalıdır. Silahsız Ermeniler aleyhinde her türlü tecavüzden kesin olarak kaçınılacaktır.
...
3. Esası, Büyük Millet Meclisi'nce kararlaştırılmış olan bu kararname, Bakanlar Kurulu'nca kabul olunmuş ve Genelkurmay Başkanlığı kanaliyle, Doğu Cephesi Komutanlığı'na bildirilmiştir.

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H., Doğu Cephesi, s. 146

Bakanlar Kurulu Kararı
Ankara, 7 Ekim 1920
Doğu Cephesi Komutanlığına
1. Ermenilere karşı kazanılan Sarıkamış başarısı, sağladığı askeri ve ekonomik yararlardan başka Doğudaki politik durumu da yararımıza geliştirecek düzeydedir. ...
2. Kars önünde toplanmış olan Ermeni silahlı kuvvetlerinin büyük çoğunluğu yok edilebilir. Bu sonucun alınması ile Kars'ın işgali askeri durumumuzu köklü olarak düzeltir ve yalnız başına Gürcüleri ilerideki hareketten alıkoyacak bir etki yapabilir.
Politik duruma gelince: Bu kesin vuruş, Ermenilerle aramızdaki düşmanlığın gerek doğrudan doğruya ve gerekse Bolşeviklerin aracılığı ile barış yolundan çözüm olanağını hazırlayabileceği yönüyle de yararlı olacaktır. Gerçekte, Ermeni hareketinde politik amaç, Ermeni sorununun çözümü için Rusları ve Ermenileri sıkı görüşmeye sürüklemek olup ve bu sonucun bizim çaba ve baskılarımızla alınabileceği deneyimlerle ortaya çıkmıştır. Ancak, Kars'ta Ermenilerin yığdıkları kuvvetlerle savaşımız; güç, insan ve gereç olarak çok özveri gerektirmektedir. Askeri ve politik genel durumumuzsa, sonu kuşkulu sonuca şimdilik elverişli değildir.
3. Bundan dolayı Bakanlar Kurulu Doğu Cephesi Komutanının, askeri durumun ortaya koyacağı olanaklardan yararlanmak yolu ile hareketi uzatmada yetkili olmasına karar vermiştir.

BMM Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
T.I.H. Doğu Cephesi, s. 303
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c. II, s. 196-197

Van, Bitlis'in Ermenilere Bırakılmayacağına, Muahedeyi Imzaya Yetkili Olduğuna Dair Moskova'da Bekir Sami Beye Gönderilen Şifreli Talimat
16 Ekim 1920
... Içeriğinin yararları ve maksatları taraflarca pek iyi karşılanan söz konusu maddelerin kesin kabulü için Van ve Bitlis vilayetlerinden bir kıt'ayı muayyenenin ayrılarak Ermenilere terki hususunun şart kılınmış olması keyfiyeti, Ankara hükümetini emperyalizm ve kapitalizme karşı çetin bir mücadeleye iştiraki hasebiyle şimdiye değin kendisine bir müttefiki tabii addetmekte haklı bulunduğu Rusya Şuralar Cumhuriyetinin bu bahisteki samimiyeti efkar ve hissiyatından haklı olarak şüpheye düşürdü.
...
... Büyük Millet Meclisi ve gerek onun emniyet ve itimadını haiz bulunan Heyeti Vekillenin, coğrafi, askeri ve iktisadi hiçbir prensip ile kabili izah ve telif olmayan anılan teklifi her ne bahasına olursa olsun kabul edemiyeceği bir keyfiyettir.
Van ve Bitlis vilayetlerinin ecnebi ve bitaraf erbabı tetkik tarafından tertip edilmiş ve her tarafta muteber addedilmekte bulunmuş olan istatistiklere nazaran, gerek mazide ve gerek halihazırda bir Ermeni ekseriyetini ihtiva etmediği sabit ve bilakis o havalide ehli islamın pek kaahir bir ekseriyeti haiz bulunduğu malum bir keyfiyet iken, böyle bir Ermeni ekalliyetine ana vatandan ayrılacak bir kıtayı arazinin terki talebi Sovyet Sosyalist Şuralar Cumhuriyetinden gelse dahi emperyalist bir fikrin mahsulü olmak şaibesinden hiçbir veçhile kurtulamaz ve hiçbir tevil ile kabul olunamaz.
...
.. Bölünme kabul etmeyen memleketin bir parçasından her ne maksat ve zaruretle olursa olsun, Ankara hükümeti milliyesince feragat edilmesi halinde, bu hükümetin de birkaç büyük vilayetimizi şarkta, şimalde ve cenupta Ermenilere ve Yunanlılara bila mucip terketmek suretiyle nazarı millette ilelebet mel'un ve menfur kalan Istanbul hükümetinden mantıkan da hiçbir farkı kalamıyacağı ve böyle bir halin tahakkukunda bütün Anadolu halkının Ankara hükümetinden emniyet ve itimadı külliyen çekeceği muhtacı izah bile değildir.
...
Binaenaleyh, Heyeti Vekile uzun tetkiki hal ve vaziyetten sonra aşağıda iki maddede topladığı karşı cevabını aracılığınızla Çiçeri'ne tebliğine karar vermiştir.
Madde 1- Van ve Bitlis vilayetlerine müteallik olarak evvel ve ahir yerli ve ecnebi erbabı tetkik tarafından tanzim edilmiş olan istatistiklere nazaran Ermeniler mezkur vilayetlerde oranın Islam ahalisine nisbetle hiçbir zaman çoğunluk olamamışlardır. Binaenaleyh muayyen bir kıt'ayı arazinin bir azınlığa terkini istemek emperyalist bir fikri mahsus ile hareketten başka bir şey değildir. Ankara hükümeti milliyesi emperyalizme karşı müdafaa ve mücadele kasdı ile teşekkül etmiş bir hükümet olduğundan Emperyalizmin ünlü yönteminden olan böyle bir talep ve iddiayı kabul edememek zorunluluğundadır.
Madde 2- Ankara hükümeti milliyesi Türkiye'den hicret etmiş olan Osmanlı Ermenilerinin hicretten önce sakin bulundukları mahallere dönmelerine engel olmamayı ve bu suretle gelecek ahaliye ülkedeki diğer azınlıklara temin edilen hukuk, tamamen uygulamayı cümlei vezaifinden addeyler.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 355-357
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları c.II, s. 198-200

Barış Delegeleri Hamit ve Necati Beyefendilere
23 Kasım 1920
Ermenilerle görüşmelerimizde hiçbir yerin karışması ve aracılığı söz konusu olmamalıdır. Özellikle Ermenilere vekil olarak ve onları korumak amacı ile işe karışmak isteyenlere karşı aracılık kabul etmediğimizi açıklayabilirsiniz. Haklarımızdan en küçük özveriye yanaşmayacağımız kesindir. Kazım Karabekir Paşa Hazretleri'ne Dışişlerinden bu konuda gerekli bilgiler verilmiştir efendim.

TBMM Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Onar, Mustafa; Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c .II, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara-1995, s. 207.
Atatürk'ün Milli Dış Politikası, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara 1994, s. 180.

Ermenistan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığı'na
Ankara, 29 Kasım 1920
Ohan Canyan kabinesinin çekilmesi üzerine Ermeni parlamentosu kararı ile yeni kabineyi kurmaya görevlendirildiğinizi bildiren ve komşu ülkelerle dostça ilişki sürdürme dileğiyle arzulu yeni hükümetin, Gümrü'de başlayan barış görüşmelerini karşılıklı haklar ve karşılıklı çıkarlara yatkınlığınızı açıklayarak gönderdiğiniz telgrafı sevinçle aldım. Iki komşu ulus arasında yeniden barış kurmak ve barışık olmak için en iyi duygularla başlattığınız ilk girişimle de tanıtlandığı üzere TBMM Hükümetinin gerek Ermenistan ve gerek öteki komşu ülkeler için aynı duyguları beslediğini bu yolla da doğrulama olanağı bulduğumdan dolayı övünürüm.
Gümrü'de başlayan barış görüşmelerinin iki ulus için karşılıklı güvenlik ilkesine dayalı bir barış ve bolluk dönemi getirecek bir sonuca ulaşması bizce de pek uygun ve gerekli olduğuna kuşku duyulmayacağı umudu ile Ermenistan'ı artık zararlı dış etkilerden korumaya yönelik yurtseverce çalışmalarınızda kesin başarılar dilerim.

TBMM Başkanı
Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları, c. II, s. 208
Atatürk'ün Milli Dış Politikası, s. 184

Doğu Cephesi Komutanlığı'na
Ankara, 30 Kasım 1920
Bakü'de Türkiye Temsilcisi Memduh Şevket Bey'e.
Tiflis'te Türkiye Temsilcisi Kazım Bey'e
Her yerden gelen haberlerden anlaşıldığı gibi Ingilizler Bolşeviklerle bizim ve Islam ülkelerinin arasını açmak için bütün yollara başvurmaktadırlar. Bunu başardıkları zaman her ki topluluğu ayrı ayrı ezebileceklerini umuyorlar. Bu amaçla çıkarılan söylentiler arasında Ingilizlerce Azerbaycan'ın bize verilmesine karşılık Kafkasya'da Bolşeviklere karşı cephe açacağımız gibi buna benzer daha birtakım uydurmalar vardır. Çıkarılmakta olan bu tür söylentileri elinizdeki bütün araçlardan yararlanarak hemen ve kesin bir dille yalanlamaya yetkili ve görevlisiniz.
Ingiliz, Fransız ve Italyanlarca ne doğrudan, ne de Istanbul'da iktidara getirdikleri hükümet aracılığı ile bize bir barış önerisi verilmemiştir. Bu tür söylentileri çıkaran bilinen hükümetlerin paralı propagandacılarıdır. Bu söylentiler, belki de Adana'da Fransızların her sıkışınca dinlenmek ve yeni güç toplayabilmek için zaman kazanmak amacı ile anlaşma istemelerinden ve bu amaçla birkaç kişiyi kıyılarımıza göndermelerinden kaynaklanmaktadır. Ama, bu tür eylemlerin hepsine yanıtımız, yalnızca Fransızların yurdumuzdan çekip gitmelerini istemektir. Öte yandan kendilerine Ankara Hükümetinin temsilcisi ya da delegesi süsünü veren, bizce bilinmeyen kimseler Istanbul'da Ingiliz ve Fransızlarla görüşüp aralarında kararlar almaktadırlar. Bu görüşmeleri, ustalığı bilinen Ingiliz propagandası her yere yayarak Ruslarla aramızı açmak istiyor.
Konu bu olup Türk ulusunun kendi varlığına saldırmış olan emperyalistlerle ortak davranabileceğini yaymayı başaran Ingiliz oyuncularına şaşmamak elden gelmez.


Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları c. II, s. 210-211.
Atatürk'ün Milli Dış Politikası, s. 188-189

Doğu Cephesi Komutanlığına
Ankara, 1 Aralık 1920
30.11.1920 Gün ve 472 Sayılı telgrafımızda belirtildiği gibi Moskova elçisi Fuat Paşa'ya verilen direktifin özeti Rus ve Azerbaycan yetkilileri ile görüşmenizde yararlı olur düşüncesi ile aşağıda sunulmuştur. Birer örneğini Memduh Şevket (Bakü Temsilcimiz) ve Kazım (Tiflis Temsilcimiz) Beylere ulaştırmanız ayrıca dilenir efendim.
1. Rusya ile yapılmasına çalışılıp maddeleri delegelerce karşılıklı parafe edilen dostluk anlaşması onaylansın onaylanmasın Türkiye ile Rusya arasındaki iyi komşuluk ilişkilerinin güçlendirilmesine özen gösterilmesi.
2. Anılan anlaşmanın Van ve Bitlis sorunu çözülmek koşulu ile onaylanmasına çalışılacaktır.
Van ve Bitlis'in bırakılmasını Ankara Hükümetinin kabul edememesindeki nedenler aşağıdadır:
Birincisi: Ankara Hükümetinin oluş ve kuruluşu Ulusal Sınırlar (Misak-ı Milli) içerisindeki toprakların korunması ve bu topraklarda bulunan halka politik ve ekonomik bağımsızlığın sağlanmasıdır. Bu uğurda bu denli yoğun uğraşlara girişmiş olan Hükümetimiz böyle bir dönüş yaptığında hemen devrilir ve iktidar Istanbul'daki Ingilizlerce korunanlara geçer. Bu durumun gerçekleşmesinde Ingiltere Halifelik gücünü istediği gibi kullanmakta ve o güçle gerek Kafkasya, gerek Orta Asya Müslümanlarını kendi emperyalist amaçları uğrunda ve Bolşevikliğe karşı kullanmakta bağımsız kalır.
Ikincisi: Ermeniler Van ve Bitlis'i ele geçirince, Irak'taki Ingilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu'da Ingilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.
...
9. Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olanağımız yoktur.
10. Yunanistan ancak Türk çoğunluğunun yerleşik bulunduğu Izmir ve Trakya'dan ve Ingiliz köleliğinden vazgeçtiği zaman bizimle dost olabilir.
...
13. Azerbaycan'ın bütünü ile ve kesin olarak bağımsız bir devlet olmasından yanayız ve bunun gerçekleştirmek için Rusları gücendirmemek ve kuşkulandırmamak koşulu ile gerekli çalışmalarda bulunulacaktır. Bu konuda ülkenin petrol gibi kendi ekonomik kaynaklarına sahip olması için yine aynı koşulla çalışılacaktır. Rusların Azerbaycan'da yapacakları uygulamanın bütün Islam Topluluğunca Bolşevikleri tartmak için bir ölçü olacağının Ruslara anlatılmasına çalışılacaktır.
Kafkasya sorununun sınır, ulaşım vs. gibi sorunlarının çözümünde hep Azerbaycan'ın ve Kuzey Kafkasya çıkarlarının özellikle gözönüne alınmasına özen gösterilebileceği gibi 10.08.1920'de Ruslar ve Ermeniler arasında yapılan anlaşmada Azerbaycan'a zarar verecek maddelerin kaldırılmasına çalışılacak ve her ulusun egemenliğine kavuşması kuralına dayanarak, Karabağ vs. gibi Türk çoğunluğunun yerleşik olduğu yerlerin Azerbaycan'a bağlanması sağlanacaktır.


Mustafa Kemal

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları c. II, s. 211-215.
Atatürk'ün Milli Dış Politikası, s. 202-206.

Sovyet Dış Işleri Komiseri Çiçerin'e Nota
27 Aralık 1920
Hariciye Vekaleti
No: 714
Nottur
(Teklifleri 25.12.1920)
Bay Komiser,
Türkiye'ye dönen Bekir Sami Bey'in bize Kars'dan bildirdiği raporda, öncelikle aranızda yapmış olduğunuz konuşma hikaye edilmektedir. Bu konuşma etrafında verdiği malumattan, Van ve Muş Vilayetlerimizin zararına olarak Ermenistan'ın büyütülmesinin gerçekleşmemesi halinde kendi beyanatınıza göre komünist prensipleriyle belirgin bir muhalefet teşkil eden ve Rus Hükümetini Batı proleteryası muvacehesinde kötü bir duruma sokacak olan, büyütülme talebinizi hayret ve şaşkınlıkla okuduk.
Kazım Karabekir Paşa'yla yoldaş Mediavani arasında geçen görüşmelerde bunun gibi bir arazi terkinin bundan böyle bahis konusu olamayacağını resmen beyan etmiş ve bu karşılıklı kabulleniş bizim bütün siyasi veçhemize esas teşkil etmişti.
Şimdiki durumun vahametine binaen, Sovyet Hükümetinin selahiyattar iki temsilcisinin beyanatı arasındaki bu gözle görülen tezadın mümkün olan en kısa müddet içinde ortadan kaldırılmasını sizden ısrarla rica ediyoruz.
Bu mesele süratle açıklığa kavuşmazsa, kooperasyon ve işberaberliği etrafındaki bütün projelerimiz maksatsız kalacak ve hatta Bakü Konferansı bile faydasız olacaktır.
Gerek Türk Milleti, gerek Garb Emperyalizmi tarafından haksızlık ve sömürü içinde bulundurulan Şark milletleri önünde aldığı mesuliyeti müdrik olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, beşeriyetin müstakbel kaderinin belki delegelerimiz arasında başlayacak görüşmelerde bir karara bağlanacağı bir zamanda size en büyük açık sözlülükle bu meseledeki görüşünü bildirmeyi ehemmiyetli bulur.
...
II. Söz konusu vilayetlerin Ermenistan'a terki milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi prensibini ihlal edeceği ve bu noktada yerli ahali ile Ermeni işgalcileri arasında bir sürü çatışmaların kaynağı olacağı düşüncesindeyiz.
Kars, Olti ve Ilh... Türk ahalisine karşı yapılan Ermeni vahşetlerini durdurmak için o kadar zahmet çekmiş olan Türkiye'nin kendi arazisi üzerinde iskan edilmiş olan kendi vatandaşlarını istekleri hilafına Ermenilere teslim edemeyeceği açıktır, çünkü sizin talebinizin hedef tuttuğu bölgeler ahalisinin takınacağı tavır hakkında hiçbir şüpheye mahal yoktur. Sebebsiz olarak Ermenistan'a terkedilmiş olan Nahçıvan, Karabağ ve ilh... oturanlarının şiddetli protestoları bu hususda çok karakteristiktir. Bu bedbahtları başka yere nakletmeyi ve boş bir memleketi Ermeni kolonizasyonuna bırakmayı aklımızdan bile geçiremeyiz, çünkü böyle bir şey Mezopotamya'da bulunan Ingilizlerin büyük yararınadır ve memleketimizde dahili harb açmakla denktir.
III. Ayrıca bize karşı ileri sürülebilecek tarihi delilleri de peşin olarak red ve çürütmek isteriz. Hadise herkesin bildiği gibidir ve gerek Rus gerek Garb istatistikleri bu hususda kanıt olarak yeterlidir. Birkaç asırdan beri Şark Vilayetlerimizin hiçbir kısmında hiçbir vakit bir Ermeni çoğunluğu olmamıştır. Ve Çarlık idaresi veya Garb emperyalistleri tarafından teşvik edilen Türk ve Ermeni halklarının girişmiş oldukları kanlı mücadeleler bir tarafa olduğu kadar, öteki tarafa da can kaybına malolmuştur. 1917'de Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerinin Şark vilayetlerimizi ne halde bıraktıkları bunun kafi derecede bir ispatıdır.
IV. Ermenilerin komünist haline geldiklerine inanmıyoruz. Bunun, Ingiliz yardımından mahrum kaldıktan sonra Rus desteğine nail olmağa mahsus bir komedya olduğunu düşünüyoruz. Bu şartlar içinde Ermenistan'ı Mezopotamya'da yerleşmiş Ingilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.
V. Diğer taraftan bir milletin, samimi de olsa komünizmi kabulünün, bu millete Türk arazisinden hediye suretiyle mükafatlandırılmasını kabul edemeyiz. Bu arazinin ahalisi kendisine zorla kabul ettirilecek bir boyunduruktan zaten nefret etmektedir. Böyle bir fiilin, insan haklarına aykırılığı dolayısıyla komünist prensiplerine karşı olduğunu düşünüyoruz. Talebinize hiçbir suretle muvafakat edemiyeceğimizin sebeblerini yukarıda izah ettikten sonra bütün vazifelerimizin aksine olarak, bu nokta üzerinde olur vermemizin neticesinin ne olacağını izah edelim:
1. Tek sebeb-i hikmeti Türk Milletinin iradesini temsil etmekten Istanbul Meclis-i Mebusanında akdedilen Misak-ı Milli tarafından 1920 Ocağında tesbit edilen hududlar dahilindeki vatanın dokunulmazlığını riayet ettirmekten ve memleketimizin siyasi ve iktisadi istiklalini temin etmekten ibaret olan Hükümetimiz: Otoritesini bütün Anadolu'ya uzatacak olan Ingiltere'nin ve oyuncağı olan Istanbul Hükümetinin yararına kaçınılmaz bir şekilde düşürülecektir.
2. Halifeliğin dini prestiji ve Ingiltere'nin maddi desteği üzerine dayanan bu hükümet, bir ay evvel teşekkülünden bu kadar korkmuş olduğunuz Kafkasya anti bolşevist cephesini kaçınılmaz bir surette teşkil edecektir.
3. Orta Asya'da Rusya'dan memnun olmayan bütün kimseler, Istanbul'dan gelen ve Ankara Hükümetinin ortadan kalkmasından sonra Türk Milletini temsil kisvesine bürünecek olanlar tarafından desteklerini Ingiliz Emperyalizmine vermeye davet edileceklerdir.
4. Ahalisi müslüman olan Ingiliz müstemlekelerindeki bütün gayrimemnunlar aynı aracılar tarafından biraz hafifletilecek olan Ingiliz boyunduruğuna arzı teslimiyet etmeye ve desteklerini anti-bolşevist bir haçlı seferine vermeye davet edileceklerdir.
Bu açık izahattan sonra müşterek davamıza bu kadar zararlı bir mesele üzerinde artık ısrar etmeyeceğiniz ümidi içinde, memnuniyet verici bir cevabınızı bekler ve saygılarımın kabulünü rica ederim bay Komiser.


Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükümeti Hariciye Vekili
-----------------------------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Milli Dış Politikası, c. I, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara-1994, s. 242-245
Açıklama: Belgedeki imza Atatürk'e ait olmamasına rağmen, içerik Atatürk'ün görüşleri olduğu için çalışmaya dahil edilmiştir

03 Ocak 1921 Meclis Konuşması
...
Biz Ermenileri mağlup ettikten sonra ileri sürdüğümüz koşullardan biri de kendilerinden muayyen miktarda silah almak idi. Bu silahların bir miktarını aldık, geri kalan miktarını dahi talep etmekte bulunuyoruz... Biz Ermenilerden üç nedenle silah talep ettik. Birincisi Ermenilerin henüz rengi, mahiyeti ve maksatları tamamen ortaya çıkmış değildir. Dolayısıyla böyle renksiz bir milletin elinde silahı bulundukça yakınında bulunanlara daima zarar verir. Binaenaleyh biz zarar görebiliriz. Diğer taraftan karşılıklı ortak çıkarlarımız olduğunu söylediğimiz Ruslar dahi zarar görebilirler. Binaenaleyh tarafların menfaatini temin için Ermenilerin ellerinden silahlarını almak lazımdır. Bunun için silahlarını istedik ve istiyoruz. Ikincisi Ermeniler iddia olunduğu gibi komünist olmuşlarsa kendilerinin silaha ihtiyacı kalmamıştır. O halde silahsızlandırma koşullarını tatbik etmekte hiçbir mazhur yoktur.
Üçüncüsü, her gün ordularımızı kuvvetlendirmekteyiz. Binaenaleyh silaha ihtiyacımız vardır. Galibiyetimizin mukabil hakkı olmak üzere Ermenilerin elinde bulunan fazla silahları istiyoruz. Binaenaleyh hükümet bu dakikaya kadar bu nokta-i nazarından sapmış değildir. Yani Ermenilere silahlarını terketmiş veyahut terk teklifine karşı muvafakat etmiş değildir. Yalnız Rusya Bolşevik Hükümeti komünist yapmak istediği Ermenilere cemile göstermek arzusunu gösterdiğinden ve bu da o meyanda görüldüğünden bize aksetmiş bir mesele haline girdi. Ve komünist olmuş Ermenilerin elinde silah bulunmaktan bir mazhur doğacağı zikredildikten sonra bize muhtaç olabileceğimiz silahları Ermenilerin ellerinden almak suretiyle değil, Moskova'dan karşılanması imkanından da bahsolunuyor. Bir de silahlar komünist olmıyan Ermenilerin ellerindedir. Fakat bunlar komünist olanların aleyhinde kullanılacağından bu silahları komünist olmıyanların elinden almak ve komünist olanların eline vermek cihetini Ruslar tercih etmektedir. Bütün bu vaziyetler düşünülecek olursa meselenin suret- i katiyede halli bizim çekindiğimiz noktaların tanzimine ve bizim muhtaç olduğumuz menfaatlerin teminine taalluk eder. Eğer Ruslarla olan münasebatımızın netayici bütün bu korktuğumuz ve korkmadığımız noktalara tekabül ederse bittabi mesele o vakit mevzuubahis olur, yoksa bugün değişmiş hiçbir mesele yoktur. Müsamaha edilmiş bir husus da mevcut değildir efendim.
Hüseyin Avni Bey (Ezurum) - Beyler, bendeniz Ermenilerin silahlısından değil, silahsızından korkuyorum. Yani Ermenilerin silahlısı olan Taşnaklardır. Onlar silahla karşımıza çıktığı zaman daima onları silahla ezecek kuvvete malikiz. ... Ermeniler kurnaz bir millettir. ... Ermenilerin samimiyetine katiyen güvenmeyiz. Katiyen itimadımız yoktur. Onların bugün memleketimizin Şark Cephesinde muzır bir vaziyet almakta olduklarına kaniim. Bunun çaresini hükümetten istirham ediyorum.
...
... Ermeniler hileci bir millettir ve bu vesile ile bizi içimizden yıkar. Yeni bir tehlike, yeni bir safha açılabilir. ...
Mustafa Kemal Paşa (Ankara) - Efendim Hüseyin Avni Bey'in Ermeniler hakkındaki buyurduğu tamamen doğrudur. Ve biz Ruslarla bu meseleyi mevzuubahis ederken onları da bu hakikate icra etmek için teşebbüsatta bulunmaktayız. Tamamen hakları vardır.
..

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c.I, s. 134-137

17 Ocak 1921 Ünited Telgraph Muhabirine Demeç
...
S - Türk Ermeni meselesinin halli hususundaki vaziyetiniz nedir? Bu hususta Amerika'nın ara buluculuğunu kabul buyuracak mısınız?
C - Ermenilerle aramızda milletlerin bizzat tayin-i mukadderat etmeleri esasına dayanan imzalanmış bir barış antlaşması ve aramızda dostane ilişkiler vardır.
S - Yakın zamanda Türklerin Ermenilerle katliam yaptıkları hakkında neşredilen haberler doğru mudur?
C - Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam, uydurulmuş rivayetler ve daha önce yayılmış bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir. Bunların kat'iyyen doğru olmadığına emniyet edebilirsiniz. Bu hakikatın belgelendirilmesi için tarafsız heyetlerin memleketimizde kemal-i serbesti ile icra-yı tahkikat eylemelerini memnuniyetle kabul ederiz. Bu meseleye dair Ermenistan'daki Yakın Doğu Amerika yardım heyetleri tarafından verilen en son raporların okunmasını tavsiye eyleriz.
S - Türklere Ermeniler tarafından katliam yapılmış mıdır?
C - Türk ahali hakkında Ermeniler tarafından yapılan mezalim ve katliam ki Ermenistan üzerine ordularımız tarafından ihtiyar edilen harekatı zaruri kılmıştır. Gayet geniş mikyasta vaki'dir. Buna dair vesaik-i kat'iyeye malikiz; bu vesaik suretlerini size ayrıca verdireceğim.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c.III, s. 23

Amerikalı Gazeteciye Cevapları
Muhabirin Yazılı Gönderdiği Soruları
26 Şubat 1921
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,
...
6. Muharebe devam ettiği müddetçe hükümetinizin Anadolu’daki Rumlara ve Ermenilere karşı meslek-i hareketiniz nedir?
7. Harb-ı umumi esnasında yapıldığı mütemadiyen ağızlarda dolaşan Ermeni ... tehciri hakkında hükümetinizin resmi nokta-ı nazarı nedir?
8. Ermeniler ve Rumlar tarafından Türklere karşı vukuu rivayet edilen katliam hakkında ne gibi malumat verebilirsiniz?
...
13. Sovyet Ermenistanı ile münasebatınız nedir?
14. Cemiyet-i akvam hakkında fikriniz nedir?
Clarence K. Streit
Public Ledger - Philadelphia
Mustafa Kemal’in Cevapları
...
6. Müslim ve gayri müslim Türk vatandaşları arasında hiçbir ayırım yapmıyoruz. Böylece Rumların ve Ermenilerin düşmanla birlikte vatana hıyanette bulunmadıkları müddetçe endişe edecekleri bir husus yoktur.
7. Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
Rus ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. Ikmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.
Ingiltere’nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak Irlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.
Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet Itilaf Devletleri bizi tekrar harb etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.
8. Gerek Umumi Harp sırasında gerek mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından müslüman ahaliye yapılan mezalim üzerinde durmak uzun bir hikaye olur.
Brest-Littowsk Muahedesinin akdini müteakip Rusların Şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur.
Sivas’ta benle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahadelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord Amerikan Umumi ekfarının kendisinden faydalı bilgi temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Olti bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşmasının akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir.
Yunanlılara gelince Izmir’in işgali sırasında öyle cinayetler işlemişler ki, Yunanistan’ın müttefiki Itilaf Devletleri tarafından teşkil edilmiş bulunan “Itilaf Devletleri Tahkikat Komisyonu” üyeleri bile, 1919 Sonbaharında bu vilayeti baştan başa katettikten sonra hazırladıkları raporda, Yunan makamları aleyhinde son derece ağır tenkitlerde bulunmuşlardır.
Yunanlıların işgal ettiği bölgede her yaş ve cinsiyetten onbinlerce Türk katledilmiş, bütün büyükbaş hayvanlar Yunanistan’a götürülmüş ve bölgeden yüzlerce bedbaht göçmen bölgemize itilerek bir çaresizliğe duçar edilmiştir.
...
13. Ermenistan birkaç günden beri tekrar Taşnakların eline düşmüştür. Alexandrapol (Gümrü) Muahedenamesini samimiyetle tatbik mevkiine koyacak her Ermeni Hükümeti dostluğumuza güvenebilir.
Milyonlarca Türk’ü binlerce Ermeni’nin hakimiyetine terketmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür.
14. Halen Cemiyet-i Akvam sanırım Ingiltere’nin elinde kullandığı diğer bir vasıtadır.

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk’ün Milli Dış Politikası, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1994, c.1, s. 259-2

01 Mart 1921 Meclis Ikici Yasama Yılını Açış Konuşması
...
Efendiler,
Hatırlatmak isterim ki, kararlılık ve inancımızı sarsmak için, içte meydana getirilen üzücü olaylar henüz sürerken, düşmanlarımız da dıştan baskı ve acımasız kışkırtmalara bir an bile ara vermiyorlardı. Batıda Yunanlılar ve güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı. Yunanlılar, birçok kuvvetlerimizin iç ayaklanmalarla uğraştığı ve aslında henüz düzenli milli ordumuzun kurulmadığı bir sırada, yerel kuvvetlerle savunulan batı cephelerimize saldırdılar. Bu savaşların maddi sonuçları üzücü olmakla birlikte, milleti daha güçlü bir inançla savunma cesareti verdiğinden çok yararlı sayılmalıdır. Doğrusu, ateşkesten sonra düşmanlarımız tarafından silahları alınarak ve sayıları azaltılarak eritilen orduları az zamanda neredeyse baştan kurduk, yeniledik, donattık, giydirdik. Bu gün her cephede üstün bir biçimde savaşan ve vatan savunmasının ne demek olduğunu tam anlamıyla bilen ordularımız vardır. (Alkışlar) Bu ordular sayesinde Doğuda Ermenistan zaferini kazandık. (Alkışlar) Doğu ordumuzun etkili durumu bize milli tutsaklığımızın önemli bir nedenini oluşturan Kars, Ardahan ve Artvin'in geri alınmasını sağladı (Alkışlar)
...
Dış politikamızda, milletin yararına gerekli bulunan esasları içine alan tamamen bağımsız ve bağlantısız bir politika izleyeceğiz. (Alkışlar) Meclisimiz ve Meclisimizin hükümeti cenkçi ve maceraperest olmaktan uzaktır. Tam tersine barış ve esenliği tercih eder. Özellikle insani, medeni amaçların ortamının oluşmasına son derece taraftardır. Işte bu esaslar içinde gerek Doğu ve gerek Batı devletleri ile daima iyi ilişkiler ve dostluk bağları aramaktayız. ...
... Ermenistan ve Gürcistan ile aramızdaki ilişkilerin de yakında düzeleceğini ve milli yararlarımıza uygun bir şekle ulaşacağını ümit ederiz. ...
...
... Milletimiz, Istanbul'da padişahın huzurlarında toplanan Saltanat Meclisinde ayağa kalkılarak alınan karara dayanılarak Istanbul hükümetinin kabul ettiği Sevres Antlaşmasının altındaki idam kararının yok etme niteliğini anladı. ...
...Geçen yılın bize getirdikleri en büyük yıkım ve uğursuzluk Sevres Antlaşması idi.
Efendiler,
Düşmanların bütün bir yıllık çabalarına karşılık sonuçta, bu gün Sevres Antlaşması hükümleri fiilen ve hükmen yoktur. (Sürekli ve şiddetli alkışlar).
...
Efendiler,
Bu sonuca, 1918 ateşkes antlaşmalarını yenik olarak imzalamış uluslar arasında, uyguladığı politikanın ileri görüşlülüğü ve silahlarının kuvveti sayesinde, ancak Türkiye ulaşabilmiştir.
... Düşmanlarımız, işgal ettikleri ülkemizde her çeşit savunma araçlarından arındırılmış olan vatandaşlarımıza karşı bu güne kadar aralıksız yıkma, yağma, öldürme, sürgüne gönderme gibi zulüm ve haksızlıklarını sürdürmeye devam ettikleri halde, Büyük Millet Meclisi hükümetinizin bölgesi içinde kalan bütün Müslüman olmayan unsurlar, kanunlarımızın ve silahlarımızın koruması altında, korkusuzca, güven içinde yaşamaktadır. (Islamiyet gereği ve insanlığımızdan sesleri).
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün TBMM'ni Açış Konuşmaları, s. 53-61
ASD, C. I, s. 175-183

Roma'da Papa Onbeşinci Benoit Hazretlerine
12 Mart 1921
...
Anadolu'da sâkin Ermenilerin ve Rumların hükümet ve emirlerine milli işlere muhalefetleri vukubulmadıkça her türlü tecavüzden masum ve tamamen mesut ve müreffeh bir hayata mazhariyetleri öteden beri kabul edilmiş bir esas idi. Kilikya ve havalisinde ve şark hududumuz haricindeki resmi ve gayriresmi Ermeni kuvvetlerinin dindaş ve ırkdaşlarımıza karşı vukubulan tecavüzatı cinayetkaraneleri karşısında dahi memleketimizde yaşayan sâkin hristiyanların her türlü taarruzdan masuniyetlerini temin eylemeyi pek mühim bir vazifei medeniye telakki eyledik ve Anadolu'nun alemi harici ile temasının kesik olduğu bugünlerde menafii aliyei vataniyeyi istihdaf eyliyen tedabir meyanında hristiyan ahalinin muhafazai selameti lüzumunu bütün makamata bildirdik.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün Tamim, Telgraf, s. 372)

Yeni Seçim Dolayısıyla Trabzonlulara Bildiri
21 Nisan 1923
...
Trabzon sahilden Ingiliz ve Yunan toplarına, dahilden Pontus cereyanlarının öldürücü karışıklıklarına Şark'tan dini ve milli akidelerimizle hiçbir şekilde uyuşmayan fikir dalgalarına maruz bulunuyor ve nihayet o güzel şehriniz ve o eşsiz doğaya sahip olan güzel vilayetiniz, sarayların ve saray hadimlerinin kabul ettikleri bir anlaşma ile Ermenistan'a bahşediliyordu.
Gazi Mustafa Kemal
...

--------------------------------------------------------------------------------
Hakimiyeti Milliye, 4. sene, No: 788, 12 Nisan 1923'ten aktaran: Güner Zekai; Kabataş, Orhan; Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, Atatürk Kültür Mrk. Yayını, Ankara-1990, s. 37

01 Mart 1922 Meclis Üçüncü Yasama Yılını Açış Konuşması
...
Efendiler,
Bu yıl dış ilişkilerimiz sonuçlarına göre, bizce hayırlı birçok güzel olayla doludur.
...
Rus Şuralar Cumhuriyetiyle mevcut ilişkilerimiz ve iyi bağlarımız bu geçirdiğimiz yıl içinde, kusursuz bir şekilde gelişmeye devam etmiştir. (Alkışlar) 16 Martta Moskova'da bir dostluk anlaşması imzaladık. ...
Türkiye-Rusya anlaşması, Rusya'nın müttefiki olan diğer devletlerle yaptığımız mutlu antlaşmaların birincisidir.
Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Sovyet Cumhuriyetleriyle Moskova antlaşmasının esasları içinde, Kars'ta 13 Ekim tarihli antlaşmayı imzaladık.
Bu antlaşma, Doğuda hukuki bir biçim alan fiili durumumuza Sevr Antlaşmasının uygulanamaz olduğunu gösteren bir olaydır. (Şiddetli alkışlar)
Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars antlaşması ile, en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu. (Alkışlar) Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu.
...
Kars Antlaşması hükümlerine göre, antlaşmayı yapan taraflar arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin kurulması ve bir konsolosluk antlaşmasının imzalanması için, Tiflis'e bir kurul gönderdik. Bu kurul halen Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetlerinin delegeleri ile görüşme yapmaktadır. Tarafların yararına uygun kararlar kabul edilerek, görüşmelerin yakında iyi bir şekilde sona ereceğini ümit etmekteyim.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün TBMM'ni Açış Konuşmaları, s. 65-90.
ASD. c. I, s. 236-259

01 Mart 1923 Meclis Dördüncü Yasama Yılı Açış Konuşması
...
Rus Şuralar Cumhuriyetiyle Moskova Antlaşması hükümleri içinde dostluk ilişkilerimizi güçlendirmek ve her iki ulusun yürürlükteki kanunlarının uygunluğu oranında ekonomik ilişkilerimizi ilerletmek Doğu politikamızın temelidir. (Tabii, tabii sesleri) ...
... Komşularımız Kafkas cumhuriyetlerine gelince:
Bildiğiniz gibi, Kars Antlaşması ile aramızda bulunan dostça ilişkiler komşuluğu sağlamlaştırmış ve kuvvetlendirmiş ve yine Kars Antlaşması hükümlerine göre, Tiflis'e gönderdiğimiz delegeler kurulu, Kafkas Cumhuriyetleriyle konsolosluk, adli yardım, posta ve telgraf, demiryolları sözleşmelerinin görüşmelerini iyi bir şekilde sonuçlandırarak imzalamış ve kabul edilmek üzere bu sözleşmeler yüce Meclise arz edilmiştir. ...
Sayın komşularımız olan Kafkas Cumhuriyetleri ve onların müttefiki olan Rus Şuralar Cumhuriyeti ile ilişkilerimizi, iyi komşuluk ve dostluğumuz bu şekilde sözleşmeye bağlayarak düzen altına almak bizim için sevinç kaynağı olan bir durumdur. ...
..

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün TBMM'ni Açış Konuşmaları, s. 93-123.
ASD. c. I, s. 300-327

13 Ağustos 1924 Meclis Ikinci Dönem Birinci Yasama Yılını Açış Konuşması
...
Efendiler,
Özetlediğim askeri olaylarımızı birçok önemli politik faaliyetlerimiz izlemiştir. Bu arada Ruslarla halen yürürlükte olan bir dostluk antlaşması imzaladık. Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan ve Afganistan ile de aynı nitelikte antlaşmalar imzaladık. Doğu cephesinde kazandığımız zafer sonucunda Ermenilerle barış yapıldı.
...
Zorluklara başarı ile karşı konuldu. Sonuç olarak, imza olunan antlaşma (Lozan Antlaşması), yüce kurulumuzca bilinmektedir. Ben burada yalnız bu güne kadar yapılan çalışmalar ile bunların sonuçlarını özetlemek isterim.
Efendiler,
Doğuda Trabzon'u, güneyde Adana'yı içine alacak büyük Ermenistan'dan eser kalmamıştır. Ermeniler, gerçek sınırları içinde bırakılmıştır. 1877 seferinde Türk vatanından zorla ayrılan Kars, Ardahan, Artvin yeniden sancağımız altına alınmıştır. (Alkışlar) Kuzey Karadeniz'in en güzel ve en zengin sahilleri üzerinde kurulmak istenen Pontus hükümeti, taraftarları ile birlikte tümüyle ortadan kaldırıldı. (Alkışlar) Güneyde etki alanlarına ayırarak ülkemizi parçalamak ümitleri kesin olarak kırılmış ve ulusun kararlığı ve kahramanlığı karşısında, Türkiye'yi parçalamanın hayal olduğu kabul ettirilmiştir.
...

--------------------------------------------------------------------------------
Atatürk'ün TBMM'ni Açış Konuşmaları, s. 127-137

..