7 Kasım 2020 Cumartesi

Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu BÖLÜM 4

Devletler Hukukuna göre Ermeni Sorunu  BÖLÜM 4


II. Ermeni Sorununun Hukuksal Boyutu  BÖLÜM 4

Devletler Hukuku, Ermeni Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu,İngiliz, Fransız, Rus,Gündüz AKTAN,Tehcir,

ERMENİ TEHCİRİ İNSANLIĞA KARŞI SUÇ MUYDU?

Yukarıda ayrıntılarıyla anlatıldığı üzere, tehcir, Ermenilerin grup nitelikleriyle, yaşam şartlarını yok olmalarına yol açacak şekilde “kasten” zorlaştırmayı amaçlamadığından, bir soykırımı değil[35]. Buna karşılık tehcir edilen bir grubun verdiği kayıpları, insanlığa karşı suç kavramı içine sokmaya imkan var mı?
Yukarıda da belirtildiği üzere, Ermeni tehciri başladığında İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri “..Türkiye’nin insanlığa ve uygarlığa karşı ...suçları”ndan söz ederek, ilgilileri sorumlu tutacaklarını 24 Mayıs 1915’te bir ortak bildiriyle ilan etmişlerdi. O tarihlerde insanlığa karşı suç kavramı bir deyişten ibaretti ve henüz hukuki bir kavram olarak kabul edilmemişti. Bu nedenle Ermeni tehciri ile insanlığa karşı suç arasında bu bildiri vasıtasıyla bir ilişki kurmak mümkün olamaz.
İnsanlığa karşı suç kavramı uluslararası düzeyde ilk kez 3.sayfada da belirtildiği gibi, (1946) Nuremberg İlkeleri 6 (c)’de yer aldı. Bu suçun savaş sırasında işlenmesi öngörülüyordu. Herhangi bir sivil toplumun, siyasi, ırki veya dini nedenlerle mezalime tabi tutulması ; (mensuplarının) katledilmesi, yok edilmesi, göçe zorlanması vb fiilleri içeriyordu.
1948 yılında kabul edilen soykırıma ilişkin Sözleşmenin 2.maddesindeki soykırım suçu tanımı, Nuremberg İlkeleri içinde yer alan bu in-sanlığa karşı suç kavramından üretildi. Böylece soykırım, insanlığa karşı suçların dışına çıkarılıncaca, geriye Uluslararası Ceza Mahkemesi (Roma) Statüsü’nün 7.maddesindeki insanlığa karşı modern suç tanımı kaldı. Buna göre,
 İnsanlığa karşı suçların Nuremberg İlkeleri’nde öngörülen savaş sırasında işlenmesi şartı terk edildi.

 Bu suçların işleneceği gruplar sayılmadı. Herhangi bir sivil topluluğa karşı işlenebileceği kabul edildi.

 7.Maddenin girişinde insanlığa karşı suçların “siyasi, ırki veya dini” gibi nedenlerle işlenmesine ise değinilmedi. Bu suçun oluşması için nedenlerin zikredilmemesi, hangi nedenle olursa olsun, öngörülen fiillerin işlenmiş olmasının yeterli olduğunu gösteri- yor.
 Buna karşılık, 7.maddede, öngörülen filin insanlığa karşı suç sayılabilmesi için aranan tek şart, söz konusu fiillerin bir.sivil topluluğa karşı yapılan "yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak ve saldırı amacını bilerek” işlenmesine bağlandı. Yani 7.maddede a’dan k’ya kadar sayılan 11 fiilin tek başına işlenmesi halinde insanlığa karşı suç oluşturmayacağı benimsendi.
 Bir topluluğa karşı siyasi, ırki milli, etnik, kültürel; dini ve cinsi nedenlerle yapılan mezalim, insanlığa karşı suçun genel saiki olarak değil de, 11 fiilden biri olarak sayıldı.
 Bu açıklamadan, her ikisi de uluslararası suç olan ve dolayısıyla uluslararası yargıya tabi tutulan soykırım ile insanlığa karşı suç arasındaki farklar kendiliğinden ortaya çıkıyor. Sözleşme’nin 2.maddesinin giriş bölümündeki soykırım tanımıyla kıyaslandığında,
 Soykırımın milli, ırki, etnik ve dini olmak üzere sadece dört gruba karşı işlenmesi mümkün. Siyasi gruplara karşı işlenen fiil­ler soykırım içine girmiyor. Buna karşılık insanlığa karşı suçlar her gruba karşı işlenebiliyor.

 Soykırımda bir grubu yok etme kastıyla bazı fiillerin işlenmesi gerekiyor. İnsanlığa karşı suçun oluşması için yok etme iradesi aranmıyor. Gruba karşı “yaygın ve sistematik saldırı” yeterli görülüyor.

 Soykırımda fiillerin saiki, bir grubu, grup niteliğiyle, yok etme şeklinde ortaya çıkıyorken ve bu ancak o gruba karşı ırkçı nefretin varlığı halinde geçerliyken, Roma Statüsü 7. maddesinin giriş bölümünde, insanlığa karşı suç için herhangi bir genel saik aranmıyor.
Bu şartlar altında, bir siyasi grup da olsa, Ermenilere karşı, ırkçı nefretle yok etme kastı ol-madan yapılan tehcir sonunda önemli sayıda Ermeni’nin ölmüş olmasını, insanlığa karşı suç kavramına sokmak için 7. maddede sayılan öldürme (a), katliam (b), tehcir (d), mezalim (h) gibi fiilleri kullanmaya kalkışanlar olabilir.
Yukarıdan da görüldüğü üzere, insanlığa karşı suçun oluşmasının temel şartı, belli fiillerin, bir sivil nüfusa karşı “yaygın ve sistematik bir saldırının parçası” olarak işlenmesidir. Bu nedenle böyle bir saldırının niteliğini iyi tanımlamak gerekiyor. Şayet bir sivil nüfusa karşı açık bir askeri saldırı varsa ayrıca bir kanıta ihtiyaç yok. Ama saldırı şartının yerine gelmesi için askeri nitelikte bir saldırı olması icap etmiyor. Bir sivil topluluğa karşı, 7.maddede sayılan fi­illerin çoğunun, birlikte ve yoğun biçimde işlenmesi gerekiyor. Böyle bir saldırının, devlet veya yaygın bir örgütlenme tarafından aktif biçimde geliştirilmesi, sevk ve teşvik edilmesi şartı da aranıyor[36].1915-16 Ermeni tehcirini, 7.madde (1) fıkrasında sayılan ve tehcirle ilişkili olan fiillerin ışığında incelemek yararlı olabilir.
7.Madde (l)(a) fıkrasında belirtilen öldürme veya ölüme neden olma fiillerinin, böyle yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olması ve suçu işleyence böyle “bilinmesi” gerekiyor.

7.Madde (1)(b) fıkrasında yer alan yok etme ya da katliam, yine topluluğa karşı yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak, bir grubun kısmen yok olmasına yol açacak hayat şartlarının önceden hesap edilerek o topluluğa dayatılmasını da içeriyor. Örneğin o topluluğu gıda ve ilaç kaynaklarından kasıtlı olarak mahrum bırakmak da bu çerçeveye giriyor.

7.Madde (l)(d) fıkrasında yer alan tehcir veya diğer zorla nakillerin de yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak vuku bulmasının yanında, devletler hukukunun izin verdiği askeri gereklilik gibi nedenlerin dışındaki nedenlerle yapılmış olması icap ediyor. Öte yan-dan tehcir için, topluluğa mensup insanların şiddete başvurularak evlerinden atılmış olmaları gerekmiyor. Şiddet dışı zorlamalarla gerçekleştirilen tehcir de, saldırıya ilişkin şartların yerine gelmesi halinde, insanlığa karşı suç içine giriyor.

7.Madde (1)(h) fıkrasında yer alan mezalim, devletler hukukuna aykırı olarak, topluluk men-suplarının temel haklarından mahrum bırakılmasını kapsıyor. Mezalim temel hakların hemen tümünün yoğun biçimde ihlali niteliğindeki çok sayıda fiilden oluşuyor. Bir sivil toplumun kimliğini hedef alıyor. Bu suçu işleyenler, devletler hukukunda yasaklanan siyasi, ırki, milli, etnik, kültürel, dini, cinsi ve diğer nedenlerden hareket ediyorlar[37].
1915-16 Ermeni olaylarına, vukuundan 85 yıl sonra yani 2000 yılında oluşan insanlığa karşı suç kavramını uygulamak, değil hukukla, akıl ve sağduyuyla dahi bağdaşmıyor. Bununla birlikte böyle bir incelemeden şu hususlar ortaya çıkıyor:
7.Madde (1) paragrafında sayılan fiillerin insanlığa karşı suç oluşturması için bir topluluğa karşı yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olması gerekiyor. Oysa tehcirin bizzat kendisi bir yana bırakılırsa, Ermenilere karşı Osmanlı güvenlik güçleri böyle bir saldırıya girişmiyor. Bir başka ifadeyle Ermeniler 'saldırı'yı oluşturan fiillere birlikte ve yoğun biçimde tabi tutulmuyorlar.

      Ermenilerin, çeşitli nedenlerle, grup olarak kimliklerini hedef alan bir mezalim yok. I. Dünya Savaşı başlayınca ve doğu cephesin de tehlikeli durum ortaya çıkıncaya kadar, temel haklardan herkes gibi yararlanmaya devam ettikleri gibi, tehcire kadar da bu haklardan mahrumiyetleri söz konusu olmuyor. Tehcir sırasında temel haklara elden geldiğince riayet ediliyor.
      Yaygın ve sistematik saldırıların mevcut olmadığı bir ortamda grup mensuplarının ölümleri böyle bir saldırının ne unsuru ne de parçası niteliği taşıyor. Çetelerin tehcir halindeki Ermenilere saldırıları tamamen bir asayiş olayı niteliğinde.
      Yukarıda soykırım iddialarını incelerken, yok etme kastının bulunmadığı belirtilmişti. Ermeniler, Osmanlıların tehciri kullanarak ‘hayat şartlarının yok olmalarını sağlayacak şekilde dayattığı’nı iddia ediyorlar. Bu nedenle katliam ithamıyla birleştirilen tehcir konusunu ele almak doğru olacak. Tehcir, Ermenilere yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak yapılmadı. Tehcirin kendisi de böyle bir saldırı oluşturmuyor. Bu gerçek, tehcirin insanlığa karşı suç olmadığını açıkça gösteriyor. Tehcirin Ermenilerin hayat şartlarını yok olmalarına yol açacak şekilde dayatıl masının söz konusu olmadığı, yukarıda soykırıma ilişkin bölümde de açıklanmıştı. Tehcir, Enver Paşanın doğu cephesindeki gelişmeler karşısında yaptığı talep üzerine başlatıldı. Ermeni nüfus içindeki silahlı elemanların Osmanlı ordusunun güvenliği açısından yarattığı tehlikeleri bertaraf etmeyi amaçlıyordu. Bu, bir nüfusun başka yere taşıması için devletler hukukuna uygun bir gerekçe oluşturuyor. Öte yandan tehcir sırasında dönemin hükümetinin Ermenilere gıda ve ilaç sınırlaması getirmediği, aynı bölgede göç halinde bulunan Türk-Müslüman nüfusta da gıdasızlık ve ilaçsızlık nedeniyle çok daha fazla ölümlerin vuku bulması, Bogos Nubar Paşanın Paris Barış Konferansı’ndaki beyanlarından da anlaşılıyor.
      Balkan Savaşları’nın sonuçları ışığında, Ermenilerin işgalci Rus ordularıyla birleşerek, Türk ve Müslümanların büyük çoğunlukta olduğu doğu bölgesinde soykırım boyutlarında bir etnik temizlik yaparak kendi devletlerini kurma gayretlerini önlemek için tehcir yapıldı. Bu, özellikle günün şartlarında, devletler hukuku bakımından güvenlik gerekçesinden de önemli bir gerekçe oluşturuyor.
      Bu şartlar altında Ermeni tehciri meşru oluyor ve tehcir sırasında vuku bulan ölümler de ceza hukuku açısından adi suçları oluşturuyor. Nitekim 1914-18 arasında bu tür suçları işleyen 1397 kişinin çok ağır cezalara çarptırıldığı da biliniyor.
Olayı daha iyi anlamak için, hepsi zorla nüfus nakli olan etnik temizlik, tehcir ve mübadele konularını kısaca gözden geçirmekte yarar olabilir. Etnik temizlik de tehcir de ilk bakışta bir etnik grubu belli bir toprak parçasından uzaklaştırarak, o toprakta homojen bir nüfus yaratmak amacı taşıyor gibi gözüküyor. Biraz ayrıntıya girildiğinde saiki, yöntemi ve coğrafyası arasında önemli farklar bulunduğu ortaya çıkıyor. Hukuki nitelikte olmayan etnik temizlik kavramı, l980’lerde eski Yugoslavya’nın Sırbistan bölümünde kullanılmaya başladı. Hatta deyimi Seslj adlı bir Sırp gerilla liderinin bulduğu söyleniyor. Bu nedenle Bosna-Hersek’teki etnik temizliği esas alıp, bunu önce Balkan Savaşları sırasında Türk ve Müslümanlara yapılanlarla ve sonra da Ermeni tehciriyle kıyaslamak lazım.
      Etnik temizlik bir tarafın silahlı güçlerinin karşı taraftaki sivil nüfusa saldırmasıyla başlıyor. Doğal olarak, kendilerini savunma imkanına sahip olmayan siviller öldürülüyor, yaralanıyor. Evleri ve yerleşim birimleri yakılıyor. Gıda ve gibi yardım getirebilecek insani konvoylara izin verilmiyor Eli silah tutabilecek erkekler tutuklanıyor, yaşama şartları çok bozuk kamplara hapsediliyor veya doğrudan öldürülüyor Kadınların sistematik ve kitlesel biçimde ırzına geçiliyor. Hedef grubun yaşadığı bölgedeki kültürel değerleri, bu arada dini mabetleri, binaları, kitaplıkları yıkılıyor. Yerlerini terk etmedikleri takdirde, sürekli ateş ya da bombardıman altında tutuluyorlar. Katliam sürüyor. Bir süre sonra bu saldırılar semeresini veriyor ve kitleler sürülmek istenen istikamete doğru kaçıyorlar. Etnik bakımdan temizlenmesi öngörülen bölgenin dışına, daha doğrusu kurulacak devletin olası sınırlarının dışına atılıyorlar. Bunların geriye dönmesi her ne pahasına olursa olsun engelleniyor. Etnik temizliğin belli bir aşamasında saldırgan grupta hedef gruba karşı ırkçı nefrete benzer bir duygu hakim olmaya başlıyor. Örneğin Boşnaklara “Türk tohumu” deniyor. Geçmiş Osmanlı hakimiyetinin tüm faturası bunlara çıkarılıyor. Irza geçmeler yeni hakim ırka ait bir nesil yaratma amacını taşımaya başlıyor. Bir bölge etnik açıdan homojen hale getirildikten sonra bile erkekler, örneğin Srebrenica’da olduğu gibi, büyük gruplar halinde katlediliyor ve toplu mezarlara gömülüyor. Bugünkü hukuka göre insanlığa karşı suç kavramı içine giren etnik temizlik böy­lece, bir grubun grup olduğu için yok edilmesini amaçlayan soykırım fiilleri de içeriyor.
      Eski Yugoslavya Uluslararası Mahkemesi savcısı, Karaciç ve general Mladiç için hazırladığı iddianamede bu nedenlerle 9 kez soykırım işlendiğini bildirdi.
1877-78 Rus-Türk Savaşı ve 1912-13 Balkan Savaşları sırasında Türk ve Müslüman nüfusa yapılanlar, Bosna-Hersek’te Sırpların gerçekleştirdiği etnik temizlikle özde uyuşu yor. Tek farkı vüsatinin çok daha büyük ol-ması. Balkanlarda Türklere uygulanan etnik temizliğin etkilediği nüfus çok daha büyük. İki savaşta ölen Türk ve Müslümanların 2 milyona vardığı, ülke dışına yani Anadolu’ya göçe zorlananların ise 1 milyona çok yaklaştığı görülüyor.
Ermeni tehcirinde yine zorla göç ettirme var. Ancak göçe zorlama sivil nüfusa saldırı şeklinde olmadığından, yerleşim birimlerinden sökülüp atılmaları için öldürülenler, yara­lananlar, ırzına geçilenler, katledilenler, ateş altında tutulanlar, aç bırakılanlar hemen hiç yok. İkinci olarak, tehcire tabi tutulanlar, ülke dışına atılmıyorlar. Ülkenin bir başka yerine götürülüyorlar. Bu nedenle yeni yerleşim yerlerinde yeni hayatlarına uyum sağlamak için bazı nakdi ve ayni imkanlardan yararlanıyorlar. Denebilir ki tehcir başladıktan sonra, günün şartları dolayısıyla yine de ölümler vuku buluyor. Bu doğru. Buna rağmen tehcir, bir çok önlem alındığından, etnik temizliğe oranla çok daha az ölümle sonuçlanıyor. Tehcirle’ göçenler yanlarına çok daha fazla kişisel eşya ve menkul değerler alabiliyorlar. At ve araba gibi taşıt vasıtalarından yararlanabiliyorlar. Geriye bıraktıkları büyük ölçüde yağmadan kurtuluyor. Kültürel değerleri tahrip edilmiyor.
      Bu şartlar altında, tehcir, soykırım fiillerinin de işlendiği bir insanlığa karşı suç olan etnik temizlikten çok farklı.
Eğer XX.yüzyılın ilk soykırımı aranıyorsa, bunun 1915-16 tehciri değil, 1912-13 Balkan Savaşları sırasında yapılan etnik temizlik olduğuna kuşku yok. Bir bakıma tehcir, Rus ordusuyla Ermeni gerilla ve teröristlerin, Balkanlar’dakine benzer bir etnik temizlik ve soykırımı doğu Anadolu’da yapmalarını önlemek için yapıldı. Osmanlı istatistiklerine göre tehcire tabi bölgedeki toplam nüfus olan 5,061,857’nin 811.085’i Ermeni idi. Yani Ermeniler nüfusun % 1 6’sına tekabül ediyordu. Şayet tehcir olmasaydı veya Rusya 1917 sonunda savaşı durdurup, Brest-Litovsk Antlaşması’yla çekilmeseydi, bölgedeki nüfus yapısının ışığında, esasen başlamış olan etnik temizlik potansiyelinin boyutlarını tasavvur etmek mümkün[38].
      Tehciri diğer zorla göç hareketleriyle de kıyaslamak mümkün. II. Dünya Savaşı sırasında Amerika, ülkenin batısında yaşayan Japonları doğuya taşıdı. 
Bu tehcire “üç küçük bombalama olayı ile, saptanamayan bazı radyo sinyalleri neden olmuştu”. Pearl Harbor baskınından dört ay geçmişti. 
Japonya’nın Pasifik’i aşıp batı Amerika’yı işgale başlayamayacağı anlaşılmıştı. Buna ne niyetleri ne de güçleri vardı. Yani Amerikan Japonlarının Japon 
ordusuyla birleşip Amerika’ya karşı silahlı harekata girişmeleri söz konusu değildi. İlgili Amerikan Temyiz Mahkemesi’nin 18 Aralık 1942’de Korematsu davası 
hakkında verdiği kararda, 112 bin Japon asıllı kadın, erkek, yaşlı ve çocuğun tehcirinin, “günün kritik şartlarında”, “sadık vatandaşların sadık olmayanlardan 
ayrılmasının mümkün olmaması karşısında” “casusluk ve sabotajları önlemek” gibi “askeri gerekçelerle” başka yere taşınmasının gayri hukuki olmadığı hükme 
bağlandı. “Savaş zamanında tüm Amerikalıların zorluklarla karşılaşmış” olması mazeret olarak gösterildi. Amerika’ya sadakat yemini etmeyen 5 bin civarında 
Japon bulunduğu hatırlatıldı. Tümgeneral J.L. DeWitt’in raporlarında Japonlar aleyhine ırkçılık sayılabilecek ibareler yer alıyordu. Japonların doğuya taşınması 
lehine lobi faaliyetinde bulunan yerel grupların da ırkçı argümanlar kullandıkları görüldü.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra çoğu Batı Polonya’daki 15 Milyon kadar Alman da, 1945 Potsdam Protokolünün XIII. Maddesi gereğince Almanya’ya göçe zorlandı.[39]
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılan nüfus mübadelesiyle Türkiye’den Yunanistan’a 900 bin Rum giderken, Yunanistan’dan Türkiye’ye 430 bin Türk daha geldi.
Bu kişilerin onayı alınmadan zorla yapılan nüfus hareketleri sonunda az sayıda insan öldüğüne kuşku yok. 1913-45 arasında böyle yirmi mübadele anlaşması yapıldı. Barış zamanında yapılan bu göçlerin çok daha düzenli olması ve ulaşım gibi fizik Şartların da elverişli bulunması nedeniyle kayıpların düşük düzeyde kalması, göçlerin zorla yapılmış olduğu gerçeğini değiştirmez.
Kısaca, tehcir bir grubu, ne grup niteliğiyle ne de başka bir nedenle yok etmek amacıyla değil, Rus işgal ordularıyla işbirliğine girmiş olan; bu çerçevede kılavuzluk ve casusluk yapan; isyanlar çıkaran; birlikleriyle Osmanlı ordusuna saldıran; lojistik hatlarını kesen; terörist gerillalarıyla Türk-Müslüman yerleşim birimlerine saldırıp katliamlara ve etnik temizliğe girişen Ermenileri doğu cephesinden ülkenin güneyine, savaş dışında kalan bir bölgeye taşımak amacıyla yapıldı. Tehcirin bu askeri gereklilik yönü, bugün geçerli olan hukuka da uygun[40]. Kaldı ki tehcir yapılmasaydı, tüm işaretler Rus ordusuyla birleşen Ermeni güçlerin, Balkanlar’daki gibi, çoğunluktaki Türk-Müslüman nüfusu soykırım boyutların da bir etnik temizlikle bertaraf ederek, kendi devletlerini kuracaklarını gösteriyordu. Tehcirin nedeni açık ve kesin biçimde askeriydi ve Türk-Müslüman nüfusun varlığı ve güvenliğini sağlamakla ilgiliydi. Bu haliyle Ermeni tehcirinin insanlığa karşı suç oluşturması söz konusu olamaz.

SONUÇ OLARAK
Bu Çalışmanın sonuçlarını Şöyle özetlemek mümkün:

1. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde önce otonomi, sonra bağımsız devlet kurmak için siyasi ve silahlı faaliyetlerde bulunduklarından siyasi grup niteliğindedir. Bu nedenle Sözleşme 2. maddesi tarafından korunan dört grup arasına girmemektedirler.

2. Osmanlılarda Nazilerin Yahudilere karşı duyduğu anti-semitizme benzer bir anti- Ermenizm, bir başka deyişle Ermenilere karşı ırkçı bir nefret bulunmadığından tehcir, Ermenileri, grup olarak yok etme saikiyle yapılmamıştır Tehcir kararı Ermenilerin Rusya ile tarihi anlaşmalarla teyit edilen dostluk ve işbirliği çerçevesinde Rus işgal ordularıyla birleşip Osmanlı ordularına karşı başlattıkları harekatı önlemek ve ‘vilayat.ı sitte’ denen doğu bölgesindeki nüfusun %84'ünü oluşturan Türk ve Müslümanları, Balkanlardaki gibi soykırım boyutlarında bir etnik temizlikle yok etmesine engel olmak için alınmıştır. Tehcirin nedeni bir yandan askeri gereklere, öte yandan da Türk-Müslüman nüfusun varlığını savunmaya dönüktür.

3. Osmanlı Hükümeti’nde, Sözleşme 2. Maddede aranan Ermenileri yok etme kastı bulunmamaktadır. Yok etme niyetini kanıtlayacak yazılı ve sözlü belgeler olmadığı gibi, tüm belgeler tam tersine Ermenilerin korunmasını ve rahatça iskan edilmelerini öngörmektedir. Ölen Erme­nilerin sayısı, soykırımın mevcudiyetini ispattan çok uzaktır. Ermeni ölümlerinin önemli bir bölümü tehcir dışı nedenlerden kaynaklanmıştır. Aynı nedenlerle bölgede vuku bulan Türk sivil ölümleri çok daha yüksektir. Bu açıdan tehcir, Sözleşme 2 (e) anlamında, gizli ya da dolaylı bir soykırım değildir.

4. Katolik ve Protestan Ermenilerle, İstanbul, Aydın (İzmir dahil) ve Kütahya Ermenilerinin tehcire tabi tutulmaması, Osmanlıların gücünün yetersizliğinden ziyade, diğer bölgelerdeki Gregoryan Ermenilerin Rusların dindaşı olarak ve Rus ordularının ilerleme hattı üzerinde bulunmaları dolayısıyla tehcir edildiğini göstermekle, olayın askeri nedenini teyit etmektedir.

5. Bu koşullarda Sözleşme’ye göre soykırım olmayan tehcirin ardındaki askeri gerekler de göz önüne alındığında, hukuken insanlığa karşı suç kategorisine girdiği de savunulamaz. Zira tehcir sırasında, Roma Statüsü 7.Maddede aranan şartlar yerine gelmemiştir. Yani Ermeni nüfusa karşı, devletin bir planı çerçevesinde “yaygın ve sistematik bir saldırının parçası olarak”, insanlığa karşı suç oluşturan fiillerin çoğunun birlikte işlendiği bir durum ortaya çıkmamıştır. Tehcir, etnik temizlikten farklı olarak, Ermenilerin şiddetle yerinden atılmasını amaçlamamıştır. Ermenilere karşı dini veya başka bir ,nedenle mezalim yapılması söz konusu olmamıştır. Tehcir askeri güvenlik nedenleriyle yapılmıştır.

6. Bunun da ötesinde, Ermenilerin işgalci Rus ordularıyla birleşerek, Balkan Savaşlarındaki gibi bölgede çoğunlukta olan Türk ve Müslümanların soykırım boyutunda bir etnik temizlik yapmalarını engellemeyi amaçlamıştır. Bölgedeki çeteler, devletin olmayan saldırı kastını bilmelerine de imkan bulunmadığından, kendi özel amaçlarıyla göç halindeki Ermenilere saldırmış, öldürmüş ve mallarını yağmalamışlardır. Üç cephede çarpışan Osmanlı elindeki sınırlı jandarma güçleriyle bazen Ermenilerin hepsini etkin biçimde koruyamamıştır. Benzer iklim, coğrafya, gıdasızlık, ilaçsızlık ve hastalık şartları nedenleriyle, göçe zorlanan sivil Türklerin ölümlerinin Ermenilerden fazla olması da, tehcirde dolaylı yoldan yok etme amacı bulunmadığını göstermektedir.

7. Nihayet göç ettirilenlere karşı göç ettirenlerde bir acıma duygusu, istenmeyen olaylara karşı bir pişmanlık ve saldırganlara karşı kızgınlık doğmuştur. Adi suç kategorisine giren soygun ve öldürme sanıkları savaş sonundan önce yargılanmış ve çoğu idam edilmiştir.
--------------------------------------------------------------------------------

[1] Shabas, William A., Genocide in International Law, Cambridge University Press, 2000, s.7
[2] Report of the International Commission to Inquire into the Causes and Conduct of the Balkan Wars, Washington: Carnegie Endowment for International Peace, 1914, ‘Katliam, Göç, Asimilasyon Bölümü, s.148-58
[3] In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such: (a)Killing members of the group; (b) Causing serious bodily or mental harm to members of the group, (c) Deliberately inflicting on the group conditions of life calculated to bring about its physical destructi­on in whole or in part; (d) lmposing measures intended to prevent births wit­hin the group; (e) Forcibly transfering children of the group to anot­her group
[4] c. Crimes against humanity: Murder, extermination, enslavement, deportation and other inhuman acts done any civilian popula tion, or persecution on political, racial or religio us grounds... Buradaki ‘grounds’ sözcüğünün Türkçe hukuk dilinde ‘gerekçe’ anlamına geldiği ve yasa gerekçesinin İngilizce karşılığı olduğu; Fransızca’sının ise ‘neden’ anlamına ‘raison’ ol-duğunu belirtmek gerekir. (yazarın notu)
[5]… the crime (genocide) is committed on religious, racial, political or any other grounds…
[6]Article II in the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious groups, as such:.. “ Buradaki ‘as such’ veya Fransızca’daki ‘comme telle’ grubun grup olması nedeniyle yok edilmesi anlamına geliyor.
[7] Ibid., Schabas, s.255; kitabı boyunca Ermenilerin soykırıma uğradıklarını sadece Ermeni yazar Vahakn N. Dadrian’ın yazılanna atfen belirten Schabas, klasik soykırımlar içinde Ermeni “soykırımını” zikretmiyor.
[8] Poliakov, Leon, Le Mythe Aryen, Editions Complexe, Paris, 1971 başta olmak üzere aynı yazarın eserleri
[9] Encyclopaedia Britannica, Macropaedia, 1985, Volume 15, s. 360-6
[10] Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü Madde 7: “İnsanlığa Karşı Suçlar
Bu statünin amaçları için “ İnsanlığa karşı suç ” herhangi bir sivil nüfusa karşı gerçekleştirilen yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak ve saldırının amacını bilerek, aşağıdaki fiilleri işlemektir:

(a)Katl;
(b)yok etme;
(c)köleleştirme;
(d)tehcir ve zorla yapılan nüfus nakilleri;
(e)kanun dışı tutuklama…;
(f)işkence;
(g)Irza geçme...;
(h)Bir gruba veya topluluğa, siyasi, ırki, milli, etnik, kültürel, dini, cinsi, ve diğer nedenlerle yapılan mezalim...;
(i)Zorla kaybolmalar;
(j)Apartheid suçu
(k)Diğer insanlık dışı fiiller…”
7/2 (a): Herhangi bir sivil nüfusa karşı girişilen yaygın ve sistematik saldırı: Yukarıdaki fiillerin (a-k) herhangi bir sivil nüfusa karşı bir devlet veya örgüt politikasının sonucu olarak çok sayıda işlenmesidir.

[11] Ermeni nüfusu hakkında tahminler şöyle:

l.Ermeni Patrikhanesi’nin rakamlarını esas alan Marcel Leart’a göre 2,560,000
2.Ermeni tarihçi Basmaciyan’a göre 2,380,000
3.Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni Heyetine göre 2,250,000
4.Ermeni tarihçi Kevork Aslan’a göre 1,800,000
5.Fransız San Kitabına göre 1,555,000
6.Encyclopedia Britannica’ya göre 1,500,000
7.Ludovic de Constenson’a göre 1,400,000
8.H.F.B. Lynch’e göre 1,345,000
9.Revue de Paris’e göre 1,300,000
10.1893 Osmanlı istatistikkrine göre 1,001,465
11.1906 Osmanlı istatistiklerine göre 1,120,748
12.1. Dünya Savaşı'ndan hemen önceki Osmanlı istatistiklerine göre 1,295,000
13. İngiliz Yıllığına göre 1,056,000
[12] Başlıca Ermeni isyanları şunlar: 1862 ve 1895 Zeytun, 20.6. 1 890 Erzurum; 15.7.1890 Kumkapı; 892 Merzifon, Kayseri, Yozgat olayları; Ağustos 1894 1.. Sassun isyanı; Eylül 1895 Bab-ı Ali gösterileri; 1895-96 Van isyanı; 1895’de Ermenilerin silahlı saldırılar gerçekleştirdikleri şehirler: Trabzon, Erzincan, Bitlis, Maraş, Erzurum, Diyarbakır, Malatya, Harput; 26.8.1896 Osmanlı Bankası baskını; 1904 2. Sassun isyanı; 21.7.1905 Sultan Abdülhamit’e bombalı suikast saldırısı 1909 Adana İsyanı, Nisan 1915 Van İsyanı vb.
[13] Nalbandian, Louise, Armenian Revolutionary Movement, University of California Press, 1963, sf.110-111, Hınçak parti programı hakkında aşağıdaki bilgileri veriyor: “Ajitasyon ve terör halkın moralini yüksek tutmak için gerekliydi. Halk düşmanlanna karşı tahrik edilmeli, aynı düşmanların misilleme eylemlerinden de yararlanılabilmeliydi. Terör halkı korumak ve halkın güvenini kazanmak için bir yöntem olarak kullanılmalıydı. Parti, Osmanlı Hükümetini terörize ederek rejimin itibarını sarsmalı ve tümüyle yıkılması için çalışmalıydı. Hükümet terörün tek hedefi olmayacaktı. Hınçak, muhbirler ve casuslarla, o sırada hükümet için çalışan en tehlikeli Türk ve Ermeni kişileri yok etmek istiyordu. Bu açıdan kendisine yardımcı olması için parti, terörist eylemler yapacak özel bir örgüt kurmuştu. Genel isyan çıkarmak için en uygun zaman Türkiye’nin bir savaşa girmesiydi.
[14] Papazian, K. 8., Patriotism Perverted, Boston, Baker PresŞ, 1934, sf. 14-15, Taşnak Derneği hakkında şunları söylüyor: “A.R. Federasyonu (Taşnak) ayaklanma yoluyla Türk Ermenilerinin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını sağlamayı amaçlıyordu. ...terörizm başından itibaren Kafkas Taşnak Komitesi tarafından bu amaca ulaşmak için bir yöntem ve politika olarak kabul edilmişti. ‘İmkanlar’ başlığı altında 1892 yılında kabul ettikleri programda aşağıdaki hususları okuyoruz: Ermeni Devrim Federasyonu (TaŞnak) ayaklan mayla amacına ulaşmak için devrimci gruplar oluşturur. Yöntem 8 aşağıdaki gibidir: Savaşmak ve hükümet mensuplarını ve hainleri teröre maruz bırakmak... Yöntem 11 ise: Hükümet kurumlarını yıkmak ve yağmalamak...”
[15] Loris-Melikoff, Dr. Jean, la Revolution Russe et tes Nouvelies Republiques Transcaucasìennes, Paris,1920, sf. 81, Taşnak’ın kurucularından ve ideologlarından olan yazar şöyle diyor: “Gerçek şu ki, parti (Taşnak Komitesi) , çıkarları halk ve milletin önünde tutan bir oligarşi tarafından yönetiliyordu Bunlar burjuvazi ve büyük tüccarlardan oluşuyorlardı. Sonunda bu imkanlar tükenince, Rus devriminin öğretisi olan ‘amaçlar araçları meşru kılar’ ilkesine uygun olarak teröre başvurdular.”
[16] 28.3.1894’te İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Currje ‘Foreign Offlce’e şunları yazıyordu: “ Ermeni devrimcilerin amacı karışıklık çıkarmak, Osmanlıları şiddetle karşılık vermeye zorlamak ve böylece dış güçlerin müdahale etmesini sağlamaktır.
[17] McCarthy, Justine, Death and Exile..., sf. 339
[18] Tchalkouchian, Gr., Le Livre Rouge, Paris, 1919, sf. 12
[19] Tchalkouchian, Gr., op. cit.
[20] Andonian, Aram, Documents Officiels concernants les Massacres Armeniens, Paris, Armenian national Delegation, 1920
[21] Roma Statüsü madde 7 ve Eski Yugoslavya ile Rwanda Uluslar arası Mahkemeleri’nin statülerindeki ilgili maddeler.
[22] Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 1994, sf. 8
[23] Ibid., sf. 31-32
[24] Ibid., sf. 11
[25] Ibid., sf. 12
[26] Ibid., sf. 35, 43, 44, 51
[27] Gürün, Kamuran, Le Dossier Armenien, Societe Turque D’Histoire, Triangle, 1983, Paris, sf. 284
[28] Ibid., si. 259: Cezalandırılan kişilerin illere göre dağılımı şöyle: Sivas 648; Mamuretilaziz 223; Diyarbekir 70; Bitlis 25; EskiŞehir29; Şebinkarahisar 6; Niğde 8; İzmit 33; Ankara 32; Kayseri 69; Suriye 27; Hüdavendigar 12; Konya 12; Urfa 189; Canik 14
[29] Genelkurmay, ½, KLS 361, dosya 1445, F. 15-22
[30] Gürün, op. cit., sf. 263
[31] FO. Hc. 1/8008, XC/A-018055, sf. 651
[32] McCarthy, op. cit., sf. 339
[33] Boudiere, Georges, “Notes sur la caınpagne de Syrie-Cillicie. L’affaire de Maras”, Tıırcica. IX/ 2-X, 1978, sf. 160
[34] Ermeni patriğinin İngilizlere verdiği bilgiler, FO. 371-6556/E.2730/800/44
[35] International Law Commission, 48th session, 6 May-26 July 1996, Draft Code of Crimes Against Peace and Security of Mankind, p. 92
[36] PCNICC/2000/INF/3/Add.2, sf. 9
[37] Ibid., sf. 15
[38]
Vilayetin İsmi Toplam Nüfus Ermeni Nüfus
Erzurum                  645,702                  134,967
Bitlis                 398,625                  131,390
Van                         430,000                    80,798
Elaziz                 578,814                    69,718
Diyarbakır         471 ,462                   79,129
Sivas              1,086,015                 170,433
Adana                 403,539                   97,450
Trabzon              1,047,700                  47,200

[39] Schabas, Ibid., sf. 195
[40] Protocol II Additional to the Geneva Conventions of 12 August 1949, article 17
 
http://www.eraren.org/bilgibankasi/tr/index2_1_1.htm

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder