Bahadır Demir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bahadır Demir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2016 Çarşamba

Ermeni Terör Kurbanları Şehit Diplomatlarımız Anıldı





Ermeni Terör Kurbanları Şehit Diplomatlarımız Anıldı





Emekli Büyükelçi, Dr. Bilal N. ŞİMŞİR*

ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001


 

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Dr. O. Faruk Loğoğlu, 19 Mart 2001 Pazartesi akşamı Ankara Palas Devlet Konukevinde bir davet verdi. Davet, emekli Büyükelçi Dr. Bilâl N. Şimşir’ in son olarak yayınlamış olduğu iki ciltlik "ŞEHİT DİPLOMATLARIMIZ" adlı eserinin tanıtımı için düzenlenmişti.

Tanıtım töreninin açılış konuşmasını yapan Müsteşar Loğoğlu, kitabın menfur saldırıları her yönüyle irdeleyen kapsamlı bir belgesel niteliği taşıdığını söyledi. Şimşir’in daha önce yayınlamış olduğu 56 kitabının ve 160 bilimsel makalesinin bulunduğunu belirten Müsteşar Loğoğlu, bu son kitabının Dışişleri açısından önemli bir yeri olacağını, zira Dışişleri Bakanlığının Ermeni teröründen en fazla etkilenen kurum olduğunu belirtti.

Büyükelçi Bilâl N. Şimşir bu konuda yaptığı konuşma, nezaket bölümleri hariç, aynen aşağıdadır.

Hatırlayacağınız gibi, yakın geçmişte Türk Dışişleri teşkilatı büyük bir trajedi yaşadı. 1970’li ve 1980’li yıllarda, Ermeni terör örgütleri yurt dışında görev yapan Türk diplomatlarına karşı silâhlı, bombalı kanlı saldırılar düzenlediler ve birbirinden değerli Türk diplomatlarını şehit ettiler.

Kanlı saldırılar 1973 yılında başladı. O yıl, 27 Ocak günü Mıgırdıç Yanıkyan adlı yaşlı bir Ermeni komitacı, Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile yardımcısı Konsolos Bahadır Demir’i bir otelde kurşunlayıp öldürdü. Amerika’nın Pasifik kıyısında işlenen bu çifte cinayet, Türk diplomatlarına karşı kanlı Ermeni suikastlarının başlangıcı oldu.

Silahlı Ermeni teröristler, 22 Ekim 1975 tarihinde Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliğini bastılar. Büyükelçimiz Dâniş Tunalıgil‘i makam odasında, çalışma masası başında şehit ettiler. Bu cinayetten iki gün sonra Ermeniler, Paris Büyükelçimiz İsmail Erez‘i ve şoförü Talip Yener’i makam otomobili içinde kurşun yağmuruna tuttular. Türkiye, 48 saat içinde Ermeni terörüne üç kurban verdi, değerli ve deneyimli iki Büyükelçi kaybet ti. O yıl Cumhuriyet Bayramı arifesinde Türk Dışişleri Teşkilâtı ve Türk ulusu yasa boğuldu.

Ermenilerin düzenlediği bu ilk saldırıları yeni kanlı suikastlar izledi. 1980’li yıllarda Ermeni saldırıları büsbütün arttı. Ermeni teröristler kudurmuş gibi üstüste saldırdılar. Bu dönemde Belgrad Büyükelçimiz Galip Balkar, Sydney Başkonsolosumuz Şarık Arıyak, Los Angeles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan, Ottawa Büyükelçiliğimiz Askeri Ataşesi Hava Kurmay Albay Attilâ Altıkat, Paris Turizm Müşavirimiz Yılmaz Çolpan, Paris Çalışma Ataşemiz Reşat Moralı, Paris din görevlimiz Tecelli Arı arka arkaya Ermeni saldırılarında şehit düştüler. Ermeniler, Türk diplomatlarına karşı dört kıtada arka arkaya 27 suikast düzenlediler. Bu suikastlarda 34 şehit ve pek çok yaralı verdik.

1970’li ve 1980’li yıllarda uçaklar, dünyanın dört bucağından Türkiye’ye şehit diplomat cenazeleri taşıyıp durdular. Yurt dışına bavulla giden Türk diplomatları tabutlar içinde döndüler. Onlar, bizim meslektaşlarımızdı. O tabutların içinde biz de olabilirdik. Onlar da bugün yaşıyor olabilirlerdi.

Bizim yaşadığımız bu trajedinin tarihte benzeri yoktur. Gerçekten hiç bir dönemde, başka hiçbir ülkenin diplomatları böylesine sistematik suikastlara maruz kalmamışlardır. Tarihte de günümüzde de saldırıya uğramış ve can vermiş diplomatlar olmuştur, ama onlar münferit ve istisnai olaylardır. Bizim uğradığımız suikastlar ise birbirini izleyen sistematik bir suikastlar dizisidir. Evet, Ermeniler, Türk diplomatlarına karşı peş peşe tam 27 suikast düzenlenmiş ve otuzdan fazla kurban almışlardır. Dünya diplomasi tarihinde bunun bir başka benzeri ve emsali yoktur.

Türk Dışişleri Bakanlığı, teröre en yüksek oranda şehit vermiş bir kuruluştur. Dışişleri Bakanlığımız o zamanki mevcut personelinin yaklaşık binde 40 veya % 4 kadarını şehit vermiştir. Bu, gerçekten çok yüksek bir orandır. Verdiğimiz bu şehitlerin kolay yetişmeyen, seçme devlet görevlileri olduklarını da unutmamak gerekir.

Ermeni terörüne kurban verdiğimiz meslektaşlarımız, Türk oldukları için, yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil ettikleri için öldürüldüler. Onlar bu memleket için, bu vatan için öldüler. Bunu not ediyoruz ve şehitlerimizi hiç unutmuyoruz, unutmayacağız. Hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

Şehit diplomatlarımız üzerine bir kitap hazırlama düşüncesi emekli Büyükelçi Semih Günver’ den geldi. 1996 yılında Bizim Diplomatlar adlı kitabım yayımlanmıştı. O kitabımda, Lozan Barış Konferansı sırasında İsmet Paşa’ya (İnönü) karşı hazırlanan suikast girişimlerine değinmiştim. Orada yazdıklarım Ermenilerin şehit ettikleri diplomatlarımızı akla getirmiştir. Rahmetli Büyükelçi Günver, şehit diplomatlarımız hakkında da bir kitap yazmam için bana açık çağrıda bulundu. Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı bir yazısında, "Şehit diplomatlarımızın da öykülerini yazmak gerekli. Diplomasi şehitlerimizi bir arada bir kitap içinde toplamakta büyük yarar var... Sayın Bilâl Şimşir, siz bu işi de ele alamazmısınız? Bizler size yardımcı olmaya çalışırız" diyordu. Onun bu çağrısını görev bildim. Kendisini burada rahmet ve şükranla anıyorum. Kitabın fikir babası rahmetli Günver’dir.

Türk diplomatlarına karşı Ermeni suikastlarının çoğu demokratik Batı ülkelerinde düzenlendi. Ermeni teröristler Amerika, batı Avrupa ve Avustralya’da lojistik destek buluyor, daha kolaylıkla eylem yapıyor ve buralarda çoğu zaman cezasız kalıyor ya da hafif cezalarla kurtuluyorlardı. Ayrıca oralarda kanlı propagandalarına daha elverişli bir ortam buluyorlardı. Kitabımızda bunları not ettik. Meslektaşlarımız Amerika kıtasında, Santa Barbara, Los Angeles, Boston ve Ottawa şehirlerinde; Avrupa’da da şu merkezlerde Ermenilerin silahlı saldırılarına uğradılar: Viyana, Paris, Lyon, Marsilya, Roma, Brüksel, Lahey, Madrid, Lizbon, Atina, Kopenhag, Cenevre, Belgrad ve Burgaz. Avustralya’da da Sydney Başkonsolosumuz ve koruma görevlisi şehit edildiler. Ermeni teröristler Tahran’da da diplomatlarımıza ve temsilciliklerimize karşı silâhlı saldırılar düzenlediler ve can aldılar.

O yıllarda Ermeni terörünün asıl merkezi Paris idi. Paris, "Ermeni terörünün başkenti" olarak .n yapmıştı. Ermeni cinayetlerinin bir çoğu Paris’te işlendi. 1975-1983 yıllarında Paris’te verdiğimiz şehitlerin isimleri şöyle sıralanabilir:

Büyükelçi İsmail Erez (24 Ekim 1975’de şehit edildi.)

Büyükelçinin makam şoförü Talip Yener (24 Ekim 1975’de şehit edildi).

Turizm ve Tanıtma Müşaviri Yılmaz Çolpan (22 Aralık 1979’de şehit edildi ).

Çalışma Müşaviri Reşat Moralı (4 Mart 1981’de şehit edildi).

Din Görevlisi Tecelli Arı (4 Mart 1981’de şehit edildi).

Başkonsolosluk koruma görevlisi Cemal Özen (24 Eylül 1981’de şehit edildi).

Bu görevlilerimizin hepsi Paris’te şehit edildiler.

Ermeni teröristler 15 Temmuz 1983 günü de Paris/Orly havaalanında Türk Hava Yolları bürosuna karşı bombalı saldırı düzenlediler. Saldırıda 8 kişi öldü, 60 kişi yaralandı (ölenler: 1 Amerikalı, 1 İsveçli, 2 Türk ve 4 Fransız idi).

Basın Müşaviri Selçuk Bakkalbaşı Paris’te ağır yaralandı: 26 Eylül 1980

Maliye Müşaviri Ahmet Erbeyli’ nin arabası Paris’te bombalandı: 13 Ocak 1981

Başkonsolos Kaya İnal Paris’te ağır yaralandı: 24 Eylül 1981.

Fransız makamları, korumakla yükümlü oldukları halde Türk diplomatlarını korumamışlar ve Ermeni terörüne göz yummuşlardır. Katillerin çoğu yakalanmamış, cinayetlerin failleri meçhul kalmıştır. Yakalanan veya teslim olan Ermeni katiller de müstahak oldukları cezalara çarptırılmamışlardır. 24 Eylül 1981 günü T.C. Paris Başkonsolosluğunu basan, oradaki koruma görevlisi Cemal Özen’i öldüren ve Başkonsolos Kaya İnal’ı ağır yaralayan Ermeni teröristler Fransız mahkemesi tarafından layık oldukları cezalara çarptırılmamışlardır. Bugün işlemediği bir suç için Türk ulusunu lekelemeğe kalkışan Fransız Parlamentosu, Fransa’nın başkenti Paris’te Türk diplomatları arka arkaya katledilirken kılını kıpırdatmamış, Ermeni cinayetleri kınamamıştır.

Fransızların bu hasmane tutumunu not ediyoruz ve unutmayacağız.

Bu suikastlar, bizi derinden sarstı ve sarsarken bize bazı gerçekleri de öğretti veya hatırlattı. Türkiye’de bizler, Cumhuriyet çocuklarıydık. Kanlı Ermeni tarihini, Ermenilerin eski kanlı eylemlerini, Ermeni suikast geleneğini çoktan unutmuştuk. Bunları okullarda okumuyor, kitaplarda görmüyorduk. Bizler geleceğe bakıyor, eski kanlı olayları pek hatırlamıyorduk. Los Angeles Başkonsolosunu ve yardımcısını vuran katil bir Ermeniydi. Yakalandı. Ama biz bunu münferit bir olay olarak algıladık, bu çifte cinayeti yaşlı bir meczubun cinneti olarak gördük ve yanıldık. Arkasından Viyana ve Paris Büyükelçilerimiz vuruldu. Ermeni terör örgüt. ASALA bildiriler yayınladı ve bu cinayetleri üstlendi. Biz yine bu cinayetleri Ermenilerin işlemiş olabileceğine inanmak istemedik. O günlerde Türk basını, Yunanlılara ve Kıbrıs Rumlarına göre şartlanmıştı. Gazetelerimiz, bu cinayetleri olsa olsa EOKA B adlı Rum örgütünün işlemiş olabileceğini yazdılar. ASALA bildirilerini ise "Rumların hedef saptırması" olarak yorumladılar.

Oysa Ermenilerin köklü bir terör ve suikast geleneği vardır. Ama biz eskiyi, eski Ermeni suikastlarını çoktan unutmuştuk. 1887 ve 1890 yılında kurulan Ermeni Hınçak ve Taşnaksutyun örgütleri, ta kuruldukları günlerden beri suikast ve terörü birer metot olarak benimsemişlerdi. Terörü ve suikastları kuşaktan kuşağa aktarmışlardı. Ama biz bunları pek hatırlamıyorduk. Ermeniler vaktiyle terörü Osmanlı payı tahtına da taşımışlardı. 1896’ta Galata’daki Osmanlı Bankasını silahla basmış ve birçok masum insanı katletmişlerdi. 1905 yılında Osmanlı Padişahı Abdülhamid’e suikast düzenlemişler, padişahın geçeceği yerde 80 kiloluk bir bomba patlatmışlardı. Bu büyük infilâkta 26 kişi can vermiş, 58 kişi yaralanmıştı. Biz bunları da unutmuştuk. Ermeni teröristler 1921 yılında eski sadrazam Talat Paşa’yı ve eski sadrazam Sait Halim Paşa’yı, 1922 yılında da Büyük Cemal Paşa’yı ve iki yaverini vurmuşlardı. Biz bunları artık hatırlamıyorduk. 1922-23 yıllarında, Lozan’da İsmet Paşa’ya karşı Ermeni suikastları düzenlenmiş olduğunu bilmiyorduk. Ermeniler büyük Atatürk’e karşı da bir dizi suikast hazırlamışlardı. Ama Atatürk’le ilgili yayınlarda bunlardan tek satırla dahi bahsedilmiyordu. Bunları bilenimiz yoktu. Bilenlerimiz varsa da onlar göçüp gitmişlerdi.

Lozan Konferansı’nda ikinci delegemiz Dr. Rıza Nur, "suikast Ermenilerin spesiyalitesidir", der. Ermenilerin kendileri de suikast ustaları olmakla övünürler. Biz eğer bunları unutmamış olsaydık ve zamanında hatırlayabilseydik, belki yeni Ermeni suikastlarına karşı daha tedbirli olurduk ve belki şehit diplomatlarımızın bazıları hayatta kalırlardı, diye düşünürüm. Cehalet öldürüyor, diye düşünürüm.

Görev şehidi diplomatlarımızın acıklı öykülerini anlatan kitabımda, bir giriş çerçevesinde eski Ermeni suikastlarını, Ermenilerin suikast ve terör geleneğini de biraz anlatmak gereğini duydum. Ermenilerin bir suikast geleneği olduğunu unutmayalım, demek istedim. Tarihten ibret alabilirsek tarih tekerrür etmez. Özellikle gençlerimize bunu ısrarla anlatmak gerekir.

Burada bir dileğimi de dile getirmek isterim. O da şudur: Yurt dışında şehit düşmüş olan diplomatlarımıza Türkiye olarak, evet Türkiye olarak sahip çıkalım. Dışişleri olarak sahip çıkıyoruz, ama bu yetmez. Türkiye olarak sahip çıkmamız gerekir, diye düşünüyorum. Çünkü bu meslektaşlarımız Türkiye için can verdiler, Türk devletinin temsilcileri oldukları için şehit edildiler. Onlar yalnız hayattayken değil, ölümleriyle de bu ülkeye büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

öncelikle şehitlerimizin mezun oldukları okullara, Fakülteler görevler düşer. Kendi çatıları altında yetiştirmiş ve mezun etmiş oldukları bu şehitlerimize lütfen biraz ilgi göstersinler. Şehitlerimizin birçoğu Galatasaray lisesinden çıkmıştır. Birkaçını zikredeyim. Örneğin:

Şehit Büyükelçi Dâniş Tunalıgil,

Şehit Büyükelçi İsmail Erez,

Şehit Büyükelçi Taha Carım,

Şehit Büyükelçi Beşir Balcıoğlu Galatasaray mezunlarıdır.

Galatasaray çok köklü bir eğitim öğretim kuruluşumuzdur ve bugün saygın bir üniversitedir. Ama Galatasaray camiasının şehit diplomatlarımızla ilgili herhangi bir etkinliğini şahsen duymadım ve hatırlamıyorum. Futbola gösterilen ilginin binde biri şehitlere gösterilemez mi? Galatasaray, yetiştirip mezun ettiği bu görev şehitlerine sahip çıkabilir, sanırım. Onlar için anma günleri düzenleyebilir; salonlara, mekânlara onların adlarını verebilir; öğrencilerine bu şehitlerimizi ve dolayısıyla Emeni terörünü anlatabilir. Özellikle gençleri bilgilendirip bilinçlendirmek pek gerekli ve önemlidir. Galatasaray Üniversitesinin ve Galatasaray camiasının bunu hakkıyla değerlendireceğine inanıyorum.

Aynı şeyler diğer öğretim kurumlarımız için de geçerlidir.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi veya Mülkiye mezunu olan şehitlerimizden birkaçının adlarını zikredeyim:

İlk diplomat şehidimiz Konsolos Bahadır Demir,

Paris Büyükelçisi iken şehit edilen İsmail Erez,

Avustralya’nın Sydney şehrinde şehit edilen Başkonsolos Şarık Arıyak,

Paris’te Çalışma Müşaviri iken vurulan Reşat Moralı Mülkiye mezunudurlar.

Öğrenci ve asistan olarak benim de gençliğimin yedi yılı Mülkiye’de geçmiştir. Çok sevdiğim Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı ve Mülkiyeliler Birliği nerededirler? Bugüne kadar onların da Mülkiyeli şehitleri hatırlayıp onlar için bir şeyler yaptıklarını, onların isimlerini Mülkiye’nin bir yerine kazıdıklarını, onlar hakkında bir şeyler yazıp yayınladıklarını duymadım. Her yıl 4 Aralık’ta Mülkiye’nin yaş günü törenle kutlanır. Bu törenlerde Mülkiyeli şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulamaz mı? Her yıl Dışişlerine genç diplomat adayları gönderen Mülkiye Mektebinin, Mülkiye çıkışlı şehit diplomatlarımızı öğrencilerine anlatması ve dolayısıyla gençleri bu konuda biraz yetiştirmesi yerinde olmaz mı?

Belgrad’da şehit edilen Büyükelçi Galip Balkar ile San Francisco’da vurulan Başkonsolos Kemal Arıkan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudurlar. İlk diplomat şehidimiz Başkonsolos Mehmet Baydar, Viyana’da vurulan Büyükelçi Dâniş Tunalıgil ve Madrid’de vurulan Büyükelçi Beşir Balcıoğlu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuşlardır. Hukuk Fakültelerimizin de bu şehit diplomatlarımızı hatırlayıp andıklarını hiç duymadım. Ankara Hukuk Fakültesinin bir salonuna Şehit Büyükelçi Galip Balkar ve Şehit Başkonsolos Kemal Arıkan adlarının, İstanbul Hukuk Fakültesinin mekânlarına da Şehit Büyükelçi Dâniş Tunalıgil, Şehit Başkonsolos Mehmet Baydar, Şehit Büyükelçi Beşir Balcıoğlu adlarının verilmesi yerinde olmaz mı?

Paris’te vurulan Turizm ve Tanıtma Müşaviri Yılmaz Çolpan, A... Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinden mezun olmuştur. Bir süre önce bu Fakültede Ermeni sorunuyla ilgili bir panel düzenlendi. Ben de konuşmacı olarak katıldım. Başarılı geçen bu panelden önce Fakültenin kendi şehidi Yılmaz Çolpan için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulabilir ve bir yere bir plaket çakılabilirdi. Ama bunu akıl eden olmadı.

Paris’te vurulan din görevlisi Tecelli Arı İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olmuştur. Din adamı yetiştiren eğitim kurumlarımız da bu şehidimize sahip çıkabilirler, öğrenicilerine Tecelli Arı’nın nerede, nasıl şehit düştüğünü anlatabilirler. Şehit Başkonsolos Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demirİstanbul Robert Kolej’i bitirmişlerdir. Robert Kolej bugün Boğaziçi Üniversitesidir. Bu Üniversitemiz de bu ilk diplomat şehitlerimiz hakkında çeşitli etkinlikler düzenleyebilirler. Dış görevde, diplomatlarımızla birlikte Ermeniler tarafından şehit edilen emniyet görevlilerimiz de vardır: 1980 yılında Sydney’de Başkonsolos Arıyak ile birlikte vurulan koruma görevlisi Engin Sever ve 1981 yılında Paris Başkonsolosluğumuzda vurulan koruma görevlisi Cemal Özen gibi. Polis Kolejlerinde, Polis Akademisinde bu şehitlerimiz için bazı etkinlikler düzenlenebilir, diye düşünüyorum.

Diğer kurum ve kuruluşların ve özellikle medyanın da Ermeniler tarafından katledilen Türk diplomatlarına daha yakından eğilmeleri yerinde olur. Çünkü bu olay sıradan bir olay değildir. Bunun bir başka benzeri yoktur. Yurt dışında Ermeni kurşunlarıyla, Ermeni bombalarıyla hayatını kaybeden görevlilerimiz bu vatan için ölmüşlerdir. Bu trajik ölümlerin, bu şahadetlerin büyük sembolik anlamı vardır. Bunu Türk kamuoyuna hakkıyla anlatmak gerekir. Görev şehidi diplomatlarımızın adlarını mermere, granite kazımak, onları unutmamak bizler için boyun borcudur. Biz şehitlerimizi hatırlamazsak, biz yeterince bilgili ve bilinçli olamazsak, üstümüze gelirler. Nitekim geliyorlar. Hala farkında değil miyiz?

Bu vesileyle komşumuz Ermenistan hakkında da bir iki şey söylemek isterim. Türkiye olarak biz, yeni bağımsızlığa kavuşan bütün devletleri tanıdık, tanırken hiçbir ayrım gözetmedik ve bağımsız Ermenistan Cumhuriyetini de tanıdık.

İkinci aşamada yeni bağımsız devletlerle protokoller, anlaşmalar imzalayıp diplomatik ilişkiler kurduk ve oralarda Elçilikler açtık. Fakat Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmadık ve Erivan’da Elçilik açmadık. Çünkü gerekli şartlar yoktu, çünkü Ermenistan, saldırgan ve sorumsuz bir devlet olarak sahneye çıkmıştı. Halâ da öyledir. Sovyetler Birliğinden 15 bağımsız devlet doğdu, bunların içinde yalnız Ermenistan, komşularına saldıran veya dil uzatan bir sorumsuz devlet olarak sahneye çıkmıştı. İlişki kurmak için bizim vazgeçilmez şartlarımızdan biri, olmazsa olmaz şartımız, sınırların değişmezliği ilkesi idi. Ermenistan ise silah zoruyla komşusu Azerbaycan’ın sınırlarını değiştirmeğe, sınırları çizen eski antlaşmaları tanımamaya doğru yöneldi. Böylesine sorumsuz bir devletle diplomatik ilişki kurulamazdı ve kurulamadı.

Dahası, Ermenistan, bugün burada hatıralarını yâd ettiğimiz aziz şehitlerimizin katledilmelerinden de sorumludur. Hem Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti, hem de bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti, Türk diplomatlarına karşı düzenlenmiş olan suikastlar serisinden birinci derecede sorumludur. Ermenistan’ın bu sorumluluğu Sovyet döneminden gününüze kadar uzanır. Türk diplomatlarını katleden Ermeni teröristlerin birçoğu bugün Ermenistan’da barınmakta ve korunmaktadır. Ermenistan Cumhuriyeti, büyük komşusu Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek isterse, önce sınırların değişmezliği ilkesini açıkça kabul etmeli ve bunun gereğini yapmalıdır. Bundan başka, Ermenistan, şehitlerimizden özür dilemeli ve şehitlerimizin katillerini Türk adaletine teslim etmelidir, diye düşünüyorum.
 ----------------------
* Tarihçi - 
- ERMENİ ARAŞTIRMALARI, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001

http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=205

****

7 Ağustos 2016 Pazar

ASALA'nın Ardındaki Sır,





ASALA'nın Ardındaki Sır,




  ''  Türkiye bir ağaçtır. Gürlediği zaman budanacak, Ölmeye yüz tuttuğu
zaman da sulanacak. Eğer Amerika, Avrupa, Eski Sovyetler, şimdiki Rusya, Türkiye üzerindeki emellerinden vazgeçerlerse Türkiye'deki terör bıçakla
pastayı kesmiş gibi biter. '' Eğer emellerinden vazgeçmezlerse,
ASALA biter, PKK başlar, PKK biter, ASALA başlar... "

Takvim 27 Ocak 1973'ü gösterirken bütün dünya bir suikast haberiyle çalkalandı. Amerika Birleşik Devletleri'nin Los Angeles kentinin 100 km kuzeyindeki Santa Barbara'nın, ünlü Biltmore Oteli'nde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile yardımcısı Bahadır Demir, Anadolu'da doğmuş, büyümüş Mıgırdıç Yanıkyan isimli bir Ermeni tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüştü.

İki Türk konsolosunu, Sultan 2. Abdülhamid'in sarayından çalınmış bir tabloyu Türkler'e iade edeceğini söyleyerek yemeğe davet eden katil, cinayeti işlediği gün Newpress gazetesine gönderdiği mektubunda şöyle diyordu: "Yıllardan beri düşünüp taşındım, herşeyi uzun zamandan beri gece gündüz planladım. Suçu açıkça işleyecek ve sonra teslim olacağım. Böylece dünyanın dikkati Ermeni kavminin üstüne ve Türkler'in katliamlarına çevrilmiş olacak. Bu, yeni biçimde bir savaşın başlangıcıdır. Artık bütün köprüleri yı kıyorum. Benim için dönüş yok. Uğrunda yaşayacağım birşey kalmam Şimdi yazıyı kesip ilk adımı atmak i~ eyleme geçiyorum."

1973 yılında görünürde bireysel ob rak başlayan Ermeni terörü 1975 yılına sistemli, organize bir şekilde çıkıyordi karşımıza. 1975 yılından 1985 yılına dcl çoğunluğunu ASALA'nın üstlendif 205 eylem düzenlenmişti. Bunlan 27'si öldürme, 14'ü öldürmeye teşebbüs, 164'ü bombalama şeklinde gerçe~ leşti. Bazıları da aynı zamanda işga~ rehin özelliği taşıyordu.

Yıllara göre dökümü yapıldığında Türkiye'nin en hassas olduğu 1980 yı lında eylemlerin grafiği en üst noktaya ulaşırken, 1980' den sonra ise giderel azalan sayılarla düş!üğü görülüyor. Eylemlerin Lübnan, Iran, Amerika, Ka nada ve Avustralya hariç tutulursa daha çok Avrupa ülkelerinde yoğunlaştığı dikkat çekiyor. Doğu Bloku ülkelerindeki eylemler, farklı özellikler taşıyoL Örneğin Yugoslavya ve Bulgaristan'd! iki önemli olay gerçekleşmişti. Birincİ. si 9 Eylül 1982'de Bora Süelkan'ıı saat 14.30 civarında evinin önünde Uğradığı silahlı saldırıda şehit edilmesiydi. Ikincisi de 9 Mart 1983'te Belgrat Büyükelçisi Galip Balkar'ın saat 11.00 civarında iki Ermeni teröristin saldm sına uğrayarak şehit edilmesiydi. Heri. ki süikast da ASALA tarafından değil Amerikan yanlısı ESAK tarafından üstlenilmişti. İşin daha da garip tarafı, Galip BALKAR'ın Dış işleri Bakanlı. ğı'nda NATO uzmanı olarak bilinme. siydi. Galip Balkar, 1961'de NATO Daimi Delegeliği, III. Katiplik, II. Katiplik ve Başkatiplik, 1965 ve 1969 yıllarında NATO Dairesi Başkatipliği 1977-78 yıllarında NATO Daimi Temsilciliği ve Müsteşarlığı yapmıştı. 1976 yılında NATO Savunma Koleji mensuplarının Türkiye'yi ziyaretİ dolayısıyla bir de takdirname almıştı. Bu bahsettiğimiz olayların haricinde Doğu Bloku ülkelerinde Ermeni terörü gözükmüyordu.

Tüm bu eylemlerin sonucunda 42 Türk, 18 yabancı hayatını kaybetti, çok sayıda yaralanan oldu. Bu arada 25 Ermeni terörist öldürüldü.

ilk kez 21 Ocak 1975 tarihinde Lübnan-Beyrut'taki Dünya Kiliseler Birliği binasına yönelik bombalama eylemiyle adını duyuran ASALA, kuruluş nedenlerini şöyle açıklıyordu:

- Türkiye'ye, 1915 yılında Ermeniler'e soykınm yaptığını kabul ettirmek ve tazminat ödettirmek.

- Ermeniler'in anayurtları olduğunu iddia ettikleri Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki Türk(!) işgalini sona erdirmek.

- Büyük Ermenistan'ın kurulması için bütün engelleri ortadan kaldırmak.

Aslında Ermeni terörü 1975 yılında birdenbire çıkmadı. 1965 yılından itibaren binlerce kitap basılmış, yazılar yazılmış, zemin hazırlanmaya başlamıştı. ilk eylem 21 Ocak 1975 tarihinUe gerçekleştirildi. 9 ay sonra 22 Ekim 1975 günü Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi eylemini üstlenerek Avrupa'daki faaliyetlerini başlatan Marksist-Leninist bir örgüt gürünümündeki ASALA, olaydan iki gün sonra Paris'te gerçekleştirilen öl dürme eylemini de üstlendi. Örgüt böylece Avrupa'daki varlığını kamtIama amacım güdüyordu.

ASALA'YI KGB EGiTTl

ASALA uzun yıllar Türkiye'nin başını ağrıttı. Kendisi tükenince de yerine PKK'yı bırakıp git- ti. Ancak PKK'mn bitmek üzere olmasından sonra geçtiğimiz' günlerde yeniden eylemlerine başlayacağım açıkladı. Herkesin şimdi şu soru var: PKK bitince ASAL yine mi hortlatılacak?

Uzun yıllar ASALA ile ilgili araştırma ve haberler yapan Gazeteci Tokay Gözütok, terör konusunda şunları söylüyor: "Türkiye bir ağaçıtır. Gürlediği zaman budanacak, ölmeye yüz tuttuğu zaman da sulanacak. Eğer Amerika, Avru pa, eski Sovyetler, şimdiki Rusya Türkiye üzerindeki emellerinden vazgeçerlerse Türkiye'deki terör bıçakla pastayı kesmiş gibi biter. Eğer emellerinden vazgeçmezlerse, ASALA biter, PKK başlar, PKK biter, ASALA başlar. "

Burada ASALA'nın terör eylemlerinden kimlerin nasıl yararlandığı sorusu akla geliyor. Bu soruya kar§ılık pekçok ülke ismi sayılabilse de terörün Ermeniler'in i§ine yaramadığı kesin.

Tokay Gözütok, ASALA terörünün geçmi§te bazı devletler için çok büyük bir koz haline geldiğini belirterek §unları da belirtiyor: "Eğer Avrupa, Türkiye'den taviz koparırsa kendi yönlendirdiği terörü azaltıyor, Amerika senden taviz koparırsa kendi yönlendirdiği terörü azaltıyor, Sovyetler senden taviz koparırsa kendi yönlendirdiği terörü azaltıyordu. Biz ASALA teröründe Sovyetler Birliği'ni, Avrupa'nın bazı ülkelerini, çok enteresandır fakat bazan da CIA yı görüyorduk. İnanmayacaksınız ama CIA ile KGB'nin bazan beraber hareket ettiklerini görüyorduk. "

ASALA bittikten sonra PKK'nın ba§laması §üphesiz ki tesadüf değildi. Türkiye'ye yönelik terör amaçlı faaliyetlerin uzantısı olarak biri diğerinin yerine geçti. Ermeni mili tanıarın, KGB'nin Ortadoğu masasında görevli Sovyet terör uzmanı Nurseviç Brutens tarafından eğitildiğinin, Interpol tarafından tesbit edildiğini hatırlatan Gözütok, sadece ASALA teröründe değil Türkiye'ye yönelik bütün terör haı ketlerinde KGB'nin parmağı bulunduğunu, Sovyetler'in dağılmasıyla da bu dü§manlığın bitmeyeceğini savunuyor.

Eski MİT'çi Mahir Kaynak da AS! LA'nın arkasında büyük devletlerin aranması gerektiğini, küçük devletlen bu tür konularda sadece kullanıldığn belirterek ASALA terörüyle ABD i Rusya'nın Türkiye'yi kıskaca almak istediğini belirtiyor. Mahir Kaynak'ın bu sözlerini, Dı§i§leri Bakanlığı Azen Dairesi Genel Müdürlüğü'nce 8 Nisaı 1967 tarihinde hazırlanan ra porufilı kullanılan ifadeler destekliyor. Söz konusu raporda §öyle deniliyor: "İlerid Ermenistan sorununun ABD ile SSCI arasında bir rekabet konusu olması SSCB'nin gerekirse Sovyet Ermenis~ nı'nı Türkiye üzerinde bir baskı unsn ru olarak kullanması mümkündür. Gerçekten de Sovyetler ASALA'yı he zaman bir koz olarak kullandı. Bu kona daki inisiyatifi SSCB'ye bırakmamab çin Amerikan yanlısı bir Ermeni teröı örgütü kurulmu§, kısa bir süre sonra dı bazı bombalama ve suikast olaylarını üstlenmi§ti. Bu örgüt Bora Suelkan ve Galip Balkar'ın ölümlerini üstlenen E. SAK'tı..

ASALA' nın avukatı Deveciyan da 198~kendisiyle yapılan röportajda i ..kendilerini desteklediğini açıkça ifade ediyordu. Deveciyan §unları söylüyordu: "Totaliter bir ülke olan ve insan haklarını çiğneyen Sovyetler, kendi stratejık ve politik çıkarı sözkonusu olunca, b.~'de insan haklarının uygulanması için verilen sava§a desteğini sağlamaktadır." Deveciyan, Ermeni terörizminin ba§ka güçler tarafından kullanılıp kullanılmadığı konusunda da şunları sölüyordu: "Bu olanak dahilinde. Her şey kullanılabilir!."

ASALA lideri Hagop Hagopyan da PKK ile beraber düzenlediği ortak basın doplantısında Sovyetler Birliği hakında şunları söylüyordu: "İlk amacımız Türkiye'nin elindeki toprakların bağımsızlığına kavuşturulmasıdır. Sovyetler Birliği'ne gelince bu bir cumhuriyettir ve Sovyetler Birliği sayesinde orada bir Ermenistan var."

Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Hasan Köni, Ermeni diasporasında varolan duyguların Yunanistan tarafından sömürüldüğünü, Sovyetler'in de sarsma/bölme politikasına girdiğini, Amerika'daki politik ortamın verdiği yapı içinde herşeyi serbest zanneden Ermeni lobilerinin de devreye girdiğini söylüyor ve şunları ekliyor: "ASALA biterken, 1984'te, önceden kurulmuş olan fakat hiçbir fonksiyonu olmayan PKK yükselmeye başladı. 1900'lüyılların başlarında İngilizler, kendi askerlerini kullanmıyorlardı. Daha çok azınlıkları kullanıyorlardı. Büyük devletler gözükmüyordu. Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de bir dış sorunumuz olduğu zaman bunlar kullanılıyordu. Bunlar, komplo teorisi değildir. Bütün dünyanın yaptığı budur. Kendi adamını kullanmak yerine, içerdeki birtakım unsurları kullanır."

Sovyetler Birliği'nin dış ülkelerdeki Ermeniler'le ilişkileri geliştirmek amacıyla bazı kurumlarını harekete geçirdiği öteden beri biliniyordu. Dış ülkelerdeki Ermeniler'in de üye oldukları Committe For Cultural Relations With Ermenian Abroad adlı bir komitenin kurulması, diasporada yaşayan müzisyenler için Komitas adıyla ödül koyması, oldukça dikkat çekmişti. Bunun yanısıra Sovyet Devrimi'nin yıldönümü gibi çeşitli vesilelerle Sovyet büyükelçilerinin dağıttıkları enformasyon bültenlerinde Ermenistan'ın tanıtılmasına ağırlık verdiği görülüyordu.

Bütün bu ipuçlarına rağmen Gazi Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Melih Aktaş, ASALA teröründe Sovyet faktörünü birinci faktör olarak görmüyor. Aktaş şunları söylüyor: "1968-72 yılları arasında KGB'nin bir yetkilisi Moskova'nın Türk Büyükelçisi'ne ve Büyükelçilik Müsteşarı'na aynen şunları söyledi: 'Nasyonalist Ermeniler sizlere karşı bir harekete girecekler. Gelin işbirliği yapalım.' Fakat bizimkiler Amerikalılar'a hemen yetiştirdiler olayı. Amerikalılar'ın cevabı şu oldu: 'Yalan, KGB size yanaşmak istiyor.' Dolayısıyla Sovyetler'i ben birincil faktör olarak görmüyorum. Çekoslovakya, Bulgaristan bunlara eğitimleri konusunda yardım etmiş olabilir. ASALA'nın kullandığı silahlara bakın. Hiçbiri Rus yapımı değiL. Bunlar Batı yapımı silahlardır." 

BELİRLİ HEDEFLERE SUİKAST

Yıllar sonra olaya bakıldığında eldeki bütün veriler ASALA'nın hedeflerini tesadüfi seçmediğini gösteriyor. Prof. Dr. Hasan Köni, öldürülen Türk Dışişleri mensuplarının büyük bir bölümünün Ermeni konusunda çalışan insanlar olabileceğini belirtirken Doç. Dr. Melih Aktaş öldürülen dışişleri mensuplarının yüzde 60'ının MİT ile bağlantısı bulunduğu söylüyor. ASALA terörünün yoğun olduğu yıllarda Dışişleri Bakanlığı'nda bazı görevlerde bulunmuş olan Aktaş'ın bu sözleri bu terör örgütünün kurbanlarını tesadüfen seçmediğini, bilinçli olarak ve elindeki bazı bulgulara göre hareket ettiği görüşünü destekliyor. Prof. Köni de öldürülen dışişleri mensuplarının MİT'le bağlantılı olmasının gayet doğalolduğunu belirterek "Devletin bütün kurumlarının birbiriyle ilişkisi vardır" diyor.

Peki ASALA kimin ne olduğunu ve ne üzerine çalıştığını nereden biliyordu. ASALA'nın istihbaratı bu denli iyi miydi? CIA'deki Ames isimli KGB ajanını örnek veren Hasan Köni onun yüzünden bir sürü Amerikalı ajanın öldürüldüğünü hatırlatıyor.

Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz, isminin açıklanmasını istemeyen eski bir MİT yetkilisi, bütün istihbarat servislerine sızmaların mümkün olduğunu, KGB'nin sızma konusunda son derece başarılı olduğunu, hemen hemen bütün gizli servislere sızmayı başardığını belirterek, bir dönem CIA'nin en kilit noktalarında KGB ajanlarının belirlendiğini söylüyor.

Melih Aktaş da öldürülen dışişleri mensuplarının bir kısmının Beyrut'ta görev yaptığını ve burada fişlenmiş olabilt!ceğini ifade ederek 1980'den sonra devletin uyandığını ve harekete geçtiğini söylüyor. Gerçekten de MİT'in 1980 yılından sonra ASALA teröründe daha başarılı olması, Aktaş'ın bu iddiasının isbatı olarak değerlendirilebilir.

Öldürülen dışişleri mensuplarının Batı'ya yakın insanlar olduğunu söyleyen Mahir Kaynak da ASALA'nın arkasında, KGB'nin olabileceği ihtimalini güçlü görüyor. Kaynak'ın çok ilginçbir iddası daha var. Kaynak'a göre ASALA terörüyle Dışişleri Bakanlığı'nda çok önemli bir ekip tasviye edildi. Aynı zamanda terör vasıtasıyla diplo matlarımızın etkinliği engellenmek istendi. Yine bu konuda uzun zamandır araştırma yapan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir gazeteci de öldürülen dış temsilcilerimizin Sovyet uzmanı olduğunu savunarak bunun altında Türkiye'nin Rusya konusunnda bir politika belirlemesini engellemek yatıyordu. Bugün Rusya ile Orta Asya'da çıkarlarımız çatışıyor. Bu nedenle Rusya ASALA'yı tekrar hortlatabilir" diyor.

Orta Asya'daki çıkarlarım engellemek için Rusya, ASALA kozunu veya: bir başka kozu kullanmışsa ve  vasıtasıyla ASALA'yı bilgilendirimi buysa burada MİT'e kuşkusuz çok iş düşüyor. Hem KGB ve ASALA'ya karşı istihbaratla planlarını boşa çıkarmak, hem de Orta Asya'daki çıkarlarımız doğrultusunda aktif rol üstlenerek oradaki çıkarlarımızı koruyarak dış tasalluttan ülke ve millet gururunu muhafaza etmek.

Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Haluk Dursun da ASALA'nın Ermeni devleti kurmak gibi bir hedefi bulunmadığını, demografik vaziyetin buna müsait olmadığını belirterek " Çünkü bölge Ermeniler için bir " İrredenta " sayılmakla bebarer, tarihi şartlar oluşmamıştı. Asıl hedefin Türkiye'nin dış politikasını belirleme çabasının yanında milli harekete sahip insanların tasfiyesiydi" şeklinde kunuşuyor.

HİRAM ABAS ASALA'YA KARSI

Hiram Abas, MİTte çok öne .;'1revlerde bulunmuş, çok önemli operasyonlara imza atmış, MİTteki birçok karşı casusluk faaliyetini ortaya çıkar mıştı. 1980 yılında da MİT'in yapılanmasıyla ilgili bazı problemleri gerekçe göstererek istifa etmişti. O günlerde MOSSAD, MİT'e Lübnan'da bazı kampları basacağını, bu kampların arasında ASALA'nın da bulunduğunu, isterse operasyonlara katılabileceğini belirtmişti. Köşk MOSSAD'ın bu teklifini kabul ederek MOSSAD'la birlikte yürütülecek olan bu operasyonda MİTin bir dönem en önemli ismi olan Hiram Abas'ı görevlendirmişti. Hiram Abas seçilmişti çünkü, zamanında Ermeni terörüne karşı ajan şebekesini o kurmuştu. Hiram Abas bu ortak operasyondan sonra MOSSAD'la yakın ilişkiler kurmakla suçlanacaktı. Yapılan operasyonlar oldukça başarılı geçmişti MOSSAD'ın ele geçirdiği bilgiler arasında ASALA'nın para kaynakları Türk diplomatlarının listesi ve bazı çok önemli bilgi kaynaklarının ismi bulunuyordu. Fakat MOSSAD bu bilgileri vermedi.

MOSSAD neyi gizlemişti? MOSSAD'ın gizlediği bu bilginin Hiram Abas'ın, ASALA lideri Agop Agop yan'ın ve Monte Melkonyan'ın esr; rengiz ölümlerinde oynamış olduğu ıı neydi? Yoksa MOSSAD, Pa pa suikastla ilgili birşeyler mi öğrenmişti?

25 EKiM 1981: ASALA'DAN PAPA'YA

Daha sonra politikaya atılarak DYP; çerisinde önemli görevler alacak 0131 Türkiye Büyükelçiliği 2. Katibi Gökben Ergenekon saat 16.30'a doğru arabasın dan inerken bir teröristin saldırısına uğ radı. Kolundan yaralanan Ergenekon ~ rabasından inip teröristi takip ederek. teş açmış ancak terörist, yaralanmasırn rağmen kaçmayı başarmıştı. Hastane~ kaldırılan Ergenekon aynı gün hastane den çıktı. O zamana kadar kamuoyundi ismi duyulmayan Gökberk Ergenekoı kimdi? ASALA bu kez neden Ergene. kon'u seçmişti. Daha önce nerelerde ça lışmıştı? Daha da önemlisi Roma'da~ asıl görevi neydi?

ASALA'nın giriştiği en ilginç sui. kastlerden biri Gökberk Ergenekon'ı yapılan olanıydı. Uluslararası Ekonomi ve Sosyal İşler Müdürlüğü'nde ada~ meslek memurluğu ve ikinci katiplikten sonra 1977 ve 1978 yıllarında uluslarara. sı 2. katiplik ve ardından Roma Büyükel. çiliği'nde 2. katip olarak çalışmaya ba~. ladı. Gökberk Ergenekon'un Roma'da. ki görevi yıllar sonra ortaya çıkacakt!. Ergenekon bu görevinden sonra Ortado. ğu Dairesi'nde 2. katiplik ve başkatiplik yaptıktan sonra istifa etmişti. Ergenekon Roma Büyükelçiliği'ne Papa süikasti ile ASALA ilişkisini araştırmakla görevlen. dirilmişti ve aylar öncesinden İtalyan hükümetini olası bir Papa süikastine karşı uyarmıştı. Konu ile ilgili Aksi. yon'a konuşan Ergenekon; Mehmet Ali Ağca'nın henüz hapishanedeyken Pa. pa 'yı vuracağına dair bazı ifadelerde bulunduğunu buna binaen İtalyan hükmetini uyardıklarını söylüyordu. Gök. berk Ergenekon yıllar sonra bazı yetkililerden kendisine ASALA'nın bir başka süikast girişiminde ulunduğunu öğre niyordu. ASALA, Ergenekon'un Papa süikastiyle ASALA arasındaki ilişkiyi araştırdığını öğrenmiş ve onu kara listesine almıştı. ASALA Ergenekon'un bu konuyu araştırdığını nasıl öğrenmişti?

ERGENEKON'A TETİĞİ KİM ÇEKTİ

Ergenekon, saldırı sırasında ASALA militanını yakından görmüş, eşgalini tespit etmişti. Araştırma genişletilince tetiği çekenin kim olduğu ortaya çıktı: Monte Melkonyan...

Melkonyan, Bekaa'da yetişmiş, İNTERPOL'de sicil kaydı olan, dünyanın her yerinde aranan bir uyuşturucu kaçakçısıydı. Teşhis edilmesiyle ASALA'nın Pa pa süikastiyle ilişkisi ortaya çıktı. ASALA Melkonyan'ın bu başarısızlığını hiçbir zaman unutmadı. Mel-Konyan'ın örgütteki yeri iyice sarsılmıştı. Orly katliamından sonra AGOPY AN'ı faşistlikle suçlayarak örgütten ayrılan Melkonyan, ardından ASALA.DH'yi kurarak sonunu hazırlamışoluyordu. Nitekim 1986 Aralığında Fransız istihbaratınca yakalandı. 1993 yılında da Ermeniler tarafından esrarengiz bir şekilde öldürüldü.

Ergenekon şunları söylüyordu: "ASALA, Papa suikastıyla Türkiye'nin imajını sarsmak istemiş olabilir. İkinci olarak da Pa pa suikastının en çok kimin işine yaradığına bakmak gerek. Bu elbette Sovyetler Birliği'dir." Çünkü Papa tam o sırada Polonya'ya gitmeye hazırlanmaktadır. Bu bir şekilde engellenmeliydi!

BU IŞ MOSKAVA'DA DÜĞÜMLENİYOR...

- 1988 yılıydı. ASALA lideri Agop Agopyan'ın sabaha karşı bir markette çifteyle öldürüldüğü haberi gazetelerin birinci sayfalarına bomba gibi düştü. Herkes gözlerini MİT' e çevirmiş bir açıklama yapmasını bekliyordu. MİT sessizliği ni bozmadı. MİTin Atina'da böyle bir eylem yapabilme gücü var mıydı?

Agop Agopyan, Ebu Nidal'ın adamlarıyla buluşmak üzere Belgrat'a giderken Atina'da öldürüldü. Bir iddiaya göre Fransa Ebu Nidal'le 1986-1988 yıllarında anlaşmıştı. Ebu Nidal'in vasıtasıyla Fransız gizli servisi, Agopyan'a muhalif bir Ermeni örgütüne sızmış, Agopyan'ın öldürülmesini sağlamıştı. Fransa Agopyan'ı ancak bir sebepten ötürü ödürmüş olabilirdi: O da Agopyan'nın Fransa'da bakan seviyesinde ilişkileri olması idi. Çok şey biliyor olabilirdi. Örneğin Orly katliamı Fransız istihbaratı tarafından önceden bilinmesine rağmen engellenmemişti. Ve bu katliam dan sonra Agopyan haricinde hemen hemen herkes yakalanmasına rağmen Agopyan adeta yok olmuştu. Bir başka iddia ise Agopyan'ı MOSSAD'ın öldürdüğü idi. MOSSAD, ASALA'nın FKÖile anlaşmasından son derece rahatsız olmuş, Agopyan'ı Atina'da öldürtmüştü. Agopyan Belgrat'a Ebu Nidal'ın adamlarıyla görüşmeye gidiyordu... Bu iddia daha geçerli bir iddia idi çünküMOSSAD'ın EBU NİDAL'i kullandığı biliniyordu. Tabii bunu MİT de yapmış veya yaptırmış olabilirdi. ÇünküMİT özellikle 1980 yılından sonra ASALA'ya karşı daha etkin bir mücadele içine girmişti. Türkiye'nin başını çok ağrıtan Agop Agopyan'ın ortadan kalkmasında bir şekilde etkili olması büyük ihtimaldi, öyle olması da gerekirdi.

YOKSA KGB Mi?

9 yılını Fransız istihbarat servisinden biri olan DST'nin antiterör bölümünde geçirmiş olan Daniel Burdan, yıllar sonra kendisiyle (Güneş gazetesinde) yapılan bir röportajda George Habaş'ın sonra da Naddi Haddal'ın yanında militanlık hayatına başlayan Agop Agopyan'ın eğitim gördüğü Güney Yemen'de KGB tarafından, Sovyet ataşesi vasıtasıyla ASALA örgütünü kurmak için seçildiğini. söylüyordu. Ancak Agopyan ASALA liderliği ni gittikçe ciddiye almış, 1982 yılında Fransa Ermeni cemaatinin kafasına soktuğu Ermeniler'in serbest çıkış hakkı ile ilgili teklifi Sovyetler' e sunarak kendi sonunu hazırlamıştı. Sovyetler Birliği, Agop Agopyan'ı artık kendisi için de tehlikeli görüyordu. Üstelik Papa su ikastinden tutun da uluslararası uyuşturucu ticaretine karışmış birçok üstdüzey bürokratla ilgili birçok şey biliyordu. Atina'da bütün bildikleriyle birlikte, sabaha karşı, esrarengiz bir şekilde bir çifteyle öldürülmüştü. Aslında öldürülmesi herkesin işine geliyordu. En son şöyle diyordu Daniel Burdan yine de: "Ben bu işin Moskova'da düğümlendiğine inanıyorum!"

Ortaya çıkan sonuç şuydu: ASALA eldeki bütün verilerle birlikte bakıldığı zaman bir dava örgütü değildi. Ermeni devleti kurmak gibi bir amacı da yoktu. AmaçTürkiye'ye baskı yapabilmekti. Türkiye'nin izleyeceği politikada belirleyici olabilmek için birçok devlet Ermeni terörünü koz olarak kullanmıştI. Marksist kökenli örgüt, "glasnost ve peresteroika" politikalarıyla Lübnan'daki bazı gelişmelerden olumsuz yönde etkilenerek eski gücünü yitirmişti. Ortaya çıkan bir başka önemli sonuç ise ASALA'nın hedeflerini tesadüfen seçmediği, birilerinin isteği doğrultusunda - Mahir Kaynak'ın da dediği gibi- dışişleri nde ki bir ekibi tasfiye etmeye yönelikti.

Komünizmin Rusya'da dirilmeye başlamasıyla, özellikle de Türkiye'nin çıkarlarıyla Rusya'nın çıkarlarının Orta Asya, Balkanlar'da, Kafkaslar'da çatışmasıyla birlikte son günlerde eylemlerine yeniden başlayacağını duyuran ASALA, Ermeni sorununun bazı Batılı gazetelerde yeniden ele alındığı, PKK'nın gerilediği şu günlerde, terör bayrağını bir kez daha eline mi alacak? Tarih bazen tekeriÜrden, bazan de tereddütten ibarettir...

Aydoğan Kılıç

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-1329-26-asalanin-ardindaki-sir.html

VEYA

http://suikastler.blogcu.com/asala-nin-ardindaki-sir/2727954

...

30 Ocak 2016 Cumartesi

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 9



ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 9



3.8. ASALA’nın Finansal Kaynakları 


Günümüzde terör örgütlerin varolması için güçlü mali kaynaklara ihtiyaçları bulunmaktadır. Terör örgütleri illegal yapılanmalar oldugundan gelir kaynakları da illegal olmakta, uyusturucu madde ticareti bu tür kaynaklara örnek teskil etmektedir. Uyusturucu maddelerin üretim bölgelerinden kullanma alanına yaklastıkça ve ticaret yolu uzadıkça degerleri, olaganüstü mertebede artmaktadır. 

Buna bir örnek olarak; 

1 kg. eroinin İran'daki fiyatının $ 2.200 
1 kg. eroinin Almanya'daki fiyatının $ 13.500 
1 kg. eroinin ABD'deki fiyatının $ 158.500    oldugu gösterilebilir 63 . 

Genellikle, terör örgütleri her ülkenin sartlarına göre dogmuş ve etkinlik alanları bir veya birkaç ülkeyi içine almısken, Ermeni terör örgütlerinin de uluslararası tedhiş ve terör örgütü haline geldigi ve dünyanın birçok ülkesinde terör eylemlerini gerçeklestirirken aynı zamanda uyusturucu madde kaçakçılıgının yogun oldugu ülkelerde eylemlerini arttırdıkları müsahede edilmektedir. 

Bütün terör odakları gibi, uluslararası terörizmin bir parçası olan ASALA örgütünü de bu gelismelerin dısında tutulması mümkün degildir. 
ASALA'nın, uyusturucu madde kaçakçılıgı ile iliskisi oldugu hususunda gerek 
basın organlarında çıkan haberlere karsı, gerekse 1980 itibariyle çesitli ülkelerde uyusturucu kaçakçılıgı nedeniyle yakalanan kisilerle64 ilgili hiçbir yalanlamaya basvurmaması, bütün süphelerin anılan örgüt üzerinde toplanmasına sebep olmaktadır. 

Ermenilerin yogun olarak yasadıgı Fransa'nın Marsilya kenti uyusturucu madde trafiginin ile baglantılı olması, Ermeni terör örgütleri ile uyusturucu madde trafigi arasındaki baglantıya bir isarettir. 


60 Bal, Dünden...s.671. 
61 Çitlioglu, Yedekteki... s.103. 
62 Bal, Dünden....s.672.
63 Bal, Dünden....s.658. 

3.9. ASALA'nın Diger Terör Örgütlerine Üstünlükleri 

ASALA, dünyadaki diger terör örgütleriyle karsılastırıldıgında asagıda sıralanan birçok üstünlüge sahip bulunmaktadır: 65 

a) ASALA, milliyetçi, siyasi ve sehir gerillası açılarından olsun, uygulamada olsun maalesef fevkalade bir sekilde hedefine ulasmış bir terör örgütüdür. Bir Türk diplomatının diliyle "ASALA, çok iyi fizik ve teorik egitim verilmis, hedef seçim ve eylem planlan titizlikle hazırlanmıs, lojistik destek ve güvenli yerleri ustaca saglanmıs, istihbarat ve eylem açılarından kesinlikle profesyonel destek ve 
önderlige sahip bir örgüttür." 66 Asagıdaki maddelerde sıralananlar da göz önüne alındıgında bu fikre katılmamak mümkün degildir 

b) ASALA eylemlerinin büyük bir bölümü, elçilik, konsolosluk baskını gibi 
genel, hedef ayırt etmeksizin tarzda degil, seçilmiş kisilerin vurularak 
öldürülmesi seklinde olmustur. 

c) Yugoslavya’daki eylem istisna olmak üzere, bu öldürme olayları sonrasında olay mahalinde veya sonrasında yakalanan hiçbir ASALA militanı olmamıstır. Bu ASALA'nın üst düzeyde profesyonel çalıstıgının bir delili olarak görülebilir. 

64 Çitlioglu, Yedekteki ... s.112. 
65 Bal, Dünden....s.657. 
66 Bal, Dünden....s.657. 


d) Bir kısmı istihbarat görevlerinde çalısan öldürülen Türk diplomatlarından bir kısmının istihbarat görevlerinde çalıstıgını Türk meslektasları tarafından bilinmiyorken bu durumun ASALA'ca ögrenilmesi (daha dogrusu bir baska istihbarat örgütünce ASALA'ya bilgi aktarılıp, gereginin yerine getirilmesinin istenmesi) ve eylem yapılması dikkat çekicidir ve ASALA’nın ne kadar teskilatlı çalıstıgının bir göstergesidir. 

e) ASALA'nın en dikkate deger yönlerinden birisi de, Amerika'dan Avustralya'ya, Kanada'dan Portekiz'e kadar dünyanın (özellikle de Avrupa'nın) hemen her ülkesinde çok kısa aralıklarla, hatta aynı zamanda eylem yapma imkan ve kabiliyetine sahip olmasıdır. Bu da örgüt yapısının ne kadar genis, düzenli ve disiplinli oldugunu göstermektedir. 

f) Gerçeklestirdigi eylem sayısı açısından ASALA dünyada İRA'dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. 

g) Bu kadar geniş bir alanda arka arkaya eylemler yapabilen bir örgütün, profesyoneller yerine heyecanlı amatör gençlerin olusturdugunu iddia etmek mümkün degildir. 

ABD Ulusal Güvenlik danısmanlarından Paul B. Henze, 1985'de yayınlanan terörizmle ilgili kitabında ASALA ile alakalı olarak: "Ermeniler deneyimli uzmanların nezareti olmadan bu vurucu kabiliyetlerini bu kadar gelistirebilirler mi? Bunun için KGB'den baska yer var mı? Bunun Filistin Kurtuluş Örgütü veya diger yardımcı örgütleri tarafından verilmesi bir sey degistirmez" diyerek dikkatleri açıkça, ASALA'yı organize eden devlet ve örgüte çekmistir.67 

Yukarıdan bahsedilen hususlar, Türkiye tarafından bilinmez bir durum degildi, aslında, Türk istihbarat kaynaklarına göre, Viyana, Paris ve Vatikan Büyükelçilerinin  katledilmesinde, KGB yalnız ASALA'ya destek vermekle kalmamış aynı zamanda eyleme bizzat katılmıstı. 

67 Bal, Dünden....s.658. 



3.10. Ermeni Terörünün Avantaj ve Dezavantajları 


Dünyadaki ASALA ve genel olarak Ermeni terör faaliyetleri incelendiginde asagıdaki gibi bir avantaj ve dezavantaj tablosuyla karsılasılmaktadır: 

Burada bizi daha çok ilgilendiren avantajlarla ilgili kısımdır ve dikkat çekici olarak degerlendirilmektedir. 68 

Avantajlar: 

a) Yaygındırlar, 

b) Kültür düzeyleri yüksek, terör teknikleri gelismis, yabancı dillere vakıftırlar, 

c) Yeterli mali kaynaklara sahiptirler, 

d) Sartlanmış olup, yaptıklarına körükörüne inanmaktadırlar, 

e) Bulundukları ülkelere tam uyum saglamıslardır, 

f) Eylemlerinin cezasız kalıp hatta himaye görmesi kendilerini sımartmıstır, 

g) Güçlü devlet pasaportuna sahiptirler. 

Dezavantajlar: 

a) ABD ve Yugoslavya gibi devletlerin teröre karsı tutumları, 
b) Artan cinayetler karsısında batıda tepki olusmaya baslaması, 
c) Ermeni toplumu içinde ikiliklesme, 
d) Terörist örgütlerin fraksiyonlara bölünmesi, 
e) Yurt dısındaki Türklerin varlıgı, 
f) Belli odakların ciddi sekilde ve ilmi verilere istinaden Ermeni iddialarına cevap vermeye baslaması, 
g) Türkiye hariç, bulundukları ülkeler tarafından asimile edilmeleri, 
h) T.C. vatandası Ermenilerinin teröristlere karsı tepkisi. 


68 Bal, Dünden...s.676-677. 

3.11. ASALA'nın Sonu 


Ermeni terörü 1980’lerin ortalarında sona ermis, daha dogrusu etkisi 
azalmıstır. Bazı görüslere göre bu durum Türkiye’nin basarısıdır. Bununla 
birlikte, Ermeni terörünün yavaslaması ve gerilemesinde iç ve dış 
olmak üzere çok sayıda faktörün rol oynadıgı söylenebilir.69 

ASALA'nın sivil hedeflere yönelttigi acımasız terör eylemleri, özellikle 
15 Temmuz 1983'de Paris'te THY'nin Orly Havaalanındaki saldırı ile 28'i Türk 
60 kisinin yaralanması ve 8 kisinin hayatını kaybetmesi (ikisi Türk, dördü 
Fransız, biri Amerikalı, biri de sveçli) üzerine batı dünyası (özellikle Fransa) 
ve kamuoyunda elestirilmesine neden olmustur. 70 

Orly katliamı durusmasından (Creteil Agır Ceza Mahkemesi) bir gün 
önce (18 Subat 1985) Atina'da yayınlanan Elefterotipia gazetesinde 
ASALA'nın bir bildirisi yayınlanmıstır. 

Bildiride özetle, 

ABD ve Fransa hükümetleri, Ermeni örgütlerinin anti emperyalist ve devrimci karakterini bozmak için faaliyette bulunuyorlar. Özellikle, Fransa Cumhurbaskanı François Mitterand'ın bu alandaki tutumunu dikkatle ve esefle izliyoruz... 

Ermenilerin vatan olarak bildikleri toprakların yakınında ve Orta Dogu bölgesinde yasayan Ermeniler bulundukları topraklan terk etmemeleri gerekir. Çünkü 
Dünya Kiliseler Birligi ve CIA basta olmak üzere çesitli batılı kuruluslar Orta Dogu ve çevresinde yasayan Ermenileri bölgeden uzaklastırmak için yogun faaliyette bulunmaktadır... Ulusal kurtuluş mücadelesinde, eylemciler Sovyet Ermenistan’ını bir üs olarak kabul ederler.71 denilmektedir. 


69 Kantarcı, Ermeni...s.113. 
70 Bal, Dünden...s.672-673. 



Bildiri sonrasında ASALA'da ve dünyadaki Ermeni cemaatleri içinde hosnutsuzluk artmıs, ASALA'nın yeni stratejisi (Sosyalist ülkelerle olan baglantısını güçlendirme ve isbirligini arttırma, ezilmekte olan ulusların gerçek temsilcileriyle ortak eylem birligi içine girme, sadece Türk hedeflere degil, Türklere hizmet eden ve onlarla isbirligi yapan herkese eylem yapma) ve Mitterand gibi Ermenileri hep korumuş bir liderin elestirilmesi örgütte bölünmelere yol açmıstır. 

ASALA, sahip oldugu destegi, yapılan elestirinin dozu arttıkça kaybetmeye baslamıstır. Örgütler arası rekabet ve önderlik yarısı sonucunda vurucu militanların bir bölümü yok olunca, Ermeni terör örgütleri eski güçlerini 
yitirmeye baslamıslardır. ASALA'yı örgütleyip, egiten ve sahneye süren 
güçler bu tehlikeleri görerek, örgütteki denetimlerinin azaldıgının farkına 
varmıslardır. ASALA'nın çöküsünde Türkiye'nin de rolü de bulunmaktadır. 
Olaylar söyle cereyan etmistir: 

1983 yılı, ASALA örgütü açısından ciddi bir bölünme yasandıgı bir yıl olmustur. Monte Melkonyan ve Ara Toraryan, ASALA lideri Agopyan ile ters düserek "ASALA htilalci Hareketi" (ASALA-MR) adlı yeni bir örgüt kurmuslardır. Bölünmenin nedeni, sadece Türkiye'yi hedef alan bir politika izlemek yerine Agopyan'ın ‘Biz Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardımda bulunan tüm diger ülkeleri de düsmanımız addederiz’ cümlesinde ortaya koydugu politikadan kaynaklanmaktadır. Melkonyan bu yeni stratejiyi söyle açıklar: "Bize göre iki operasyon biçimi vardır. Birincisi dünyanın her tarafındaki Ermenilerin seferberligi, ikincisi ise diger bagımsızlık savası veren gruplarla özellikle Türkiye'deki Kürtlerle ittifak kurmak. Bizim ilk amacımız Türkiye'ye saldırı düzenlemektir.

71 Bal, Dünden....s.672. 


 Ancak kuvvetli Ermeni cemaatlerin bulundugu ülkeleri göz ardı edemeyiz." ASALA-MR (Revolutionary Movement), Agopyan tarafından küçümsenerek alay konusu bile yapılmıstır. 

Sonuç itibariyle, iki fraksiyon arasında kanlı çatısmalar yasanır ve  Melkonyan'ın emri ile ASALA-MR militanları 15 Temmuz 1983'te ASALA'nın 
iki önemli lideri Vikan Ayvazyan ve Haçik Hovaryan'ı Lübnan'da Bekaa 
Vadisi'nde öldürürler. Agopyan'ın buna cevabı, failleri yakalayarak 16 
Agustos 1983'te asmak seklinde olmustur. Bu arada, ASALA-MR 
liderlerinden Ara Toranyan, Paris'te arabasına bomba konarak öldürülmek 
istenir. Melkonyan bu saldırıdan, Agopyan'ı sorumlu tutar. Ancak 
Toronyan'nın arabasını uçurma eyleminin Agopyan yanlılarınca yapılmadıgı 
bilinmektedir. Bir ara Agopyan'ın srail'in Beyrut'a yaptıgı bir hava saldırısında 
öldürüldügü haberi basında yer alır. Ancak Türk istihbarat birimleri bu haberin 
yayıldıgı günlerde, Agopyan'ın Sam'da Habbas'ın koruması altında 
bulundugunu bilmektedirler. Aradan uzun bir süre geçecek, bu kez 
Agopyan'ın Yunanistan'da öldürüldügü haberi gelecektir. Bu ciddi haberden 
sonra bile, onu bir "efsane kahramanı" gibi göstermek isteyen ASALA üyeleri, 
onun Ermenistan'da yasadıgını, hatta zaman zaman Kuzey Irak'a giderek 
PKK ile ortak eylemlere bile katıldıgını iddia etmislerdir. 72 

ASALA’nın sonunun gelmesinde önemli olan etkenlerden birisini de Türkiye'nin ASALA'ya yönelik gizli eylemler yaptıgı iddiaları olusturmaktadır. 
Özellikle Orly katliamı sonrasında Avrupa’daki destegini kaybeden ve 
Türkiye’nin sabrını iyice tasıran ASALA’lı teröristler T.C. Devleti’nin aldıgı bir 
karar sonrasında bir plan çerçevesinde ortadan kaldırıldıgı iddia edilmektedir. 
Bu konuyla ilgili detaylar Bölüm 5.3.1’de sunulmaktadır. 

72 Bal, Dünden...s.673. 


3.12. Sonuç 


Bu bölümde, Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan ASALA terör 
örgütünün kuruluş asamasından baslanarak, örgütün amaç ve hedefleri, 
stratejisi, örgüt yapısı, tipik özellikleri, eylemleri, diger örgüt ve ülkelerle 
iliskileri ve nasıl etkisiz hale getirildigi incelenmeye çalısılmıstır. 

ASALA'ya ayrılan bu geniş bölümdeki bilgilerden yola çıkılarak yapılan analizler sonucunda asagıdaki degerlendirmelerin yapılması mümkündür. 

ASALA; 

• 
Türkiye’ye ve Türklere yönelik olarak, 1915 tehcirini soykırım seklinde 
istismar ederek birçok kanlı eylem gerçeklestirmistir. 
• 
Tüm bu kanlı eylemleri intikam duyguları gibi nedenlere dayandırarak 
tepki çekmemeyi ve hatta sözde Ermeni soykırımını gündeme 
oturtmayı basarmıstır. 
• 
Terör örgütü üyelerinin hemen hemen hiçbir eylem sırasında veya 
sonrasında yakalanmaması dikkat çekicidir ve bu durum örgütün 
diger ülkeler tarafından desteklendigi düsüncesinin bir göstergesi 
olarak görülmektedir. 
• 
Diger terör örgütlerine göre oldukça organize, etkinligi yüksek ve 
gizlilige azami derecede önem veren profesyonel bir örgüttür. 
• 
Bu özelligini destekçisi ülkelerin ve diger örgütlerin katkısı ile elde 
etmistir. ASALA’ya katkı saglayanlar bunu sadece “iyilik” olarak 
yapmamıslar, ASALA’ya yardımı kendi emellerini gerçeklestirmede bir 
basamak olarak görmüslerdir. 

• 
Kitlesel eylemlerden ziyade, genellikle nokta hedeflere yönelmeyi 
tercih etmistir. 
• 
Sözde Ermeni soykırımı iddialarını kabul ettirmenin dısında 
Türkiye'den tazminat ve toprak koparmayı nihai olarak hedeflemistir. 
• 
Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte 1985 sonrasında etkinligini 
kaybetmistir. Örgütün bu sona, örgütsel nedenlerden ve/veya 
Türkiye’nin gerçeklestirdigi gizli eylemlerden dolayı geldigi görüsleri 
temelde hakimdir. 
• 
Sonuç olarak, ASALA’nın Ermeni meselesinin bugünkü durumuna 
gelmesinde önemli katkıları oldugu düsünülmektedir. Bu nedenle, bir 
sonraki bölüm önemli görülen bu konunun incelenmesine ayrılmıstır. 





BÖLÜM IV 



ASALA’NIN ERMENİ MESELESİ NE ETKİLERİ 


4.1. Giriş 

ASALA’nın Ermeni meselesindeki etkilerini iki farklı açıdan degerlendirmek mümkündür. Bunlardan birincisi, ASALA’ nın gerçeklestirdigi her terör olayı sonrasında sözde Ermeni soykırımı iddialarının dünya kamuoyu gündeminde kalması, ikincisi ise sözde Ermeni soykırımının unutturulmaması amacıyla Ermeni bilincinin canlı tutulması ve milliyetçilik duygularının arttırılmasıdır. Bu görüsler dogrultusunda ASALA’nın Ermeni meselesine etkileri kapsamlı bir sekilde asagıda incelenecektir. 

4.2. ASALA ile Baslatılan Kamuoyu Yaratma Faaliyetleri 

27 Ocak 1973'de Los Angeles'te Geourgen Yanikian isimli yaslı bir Ermeni, Türk Baskonsolosu Mehmet Baydar ile Yardımcısı Bahadır Demir'i öldürmüstür. Bu Ermeni sahsın öldürdügü kisiler ile hiçbir sorununun olmaması ve onları sadece Ermeni soykırımından "sorumlu devletin temsilcileri” oldugu için katletmesi dikkat çekmiş ve basın olayın geçmisiyle ilgili bilgi vermek amacıyla, asılsız Ermeni iddialarından uzun uzun bahsetmistir.1 

Yanikian, cinayetten önce bir mektup yazarak “ California Courier ” 
gazetesine göndermistir. Bu mektubun dikkat çekici kısımları su sekildedir: 

1 Ömer E. Lütem, Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu, Bilim ve Aklın Aydınlıgında Egitim Dergisi, Sayı 38, Nisan 2003, http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi38/lutem.htm 


Sizler bu mektubu okudugunuz zaman ben yeni bir savaş 
tarzını tatbike koymuş olacagım. Önden gidiyorum, bütün Ermeniler pesimden gelsin. Bunu yapacaklarına eminim. Çagımız gösteriyor ki, artık netice almanın 
tek yolu siddet hareketlerinden geçiyor. Ermenilerin uzun uykularından 
uyanmalarının ve kaba Türklerden onların anlayacagı dille konusarak 
haklarını almalarının vakti geldi. Türk hükümeti ile bu dünyada hiçbir 
millet münasebet kuramamalı. Türk hükümetinin temsilcisi sıfatıyla 
dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan bütün kisiler yok edilmeli. 2 

Ermeni milliyetçileri, bu tür bir olay sonrasında soykırım iddialarının gündem de geniş yer tutmasını örnek alarak, benzer sekilde gündemde kalmak amacıyla Türk diplomatlarını katletmek üzere asırı sol egilimli ASALA terör örgütünü kurmus, Tasnaklar da buna paralel olarak Adalet Komandoları olarak bilinen JCAG isimli örgütü olusturmuslardır. 

1975 ile 1985 yılları arasında, ASALA agırlıklı olmak üzere, bu iki terör örgütü, genellikle Ermenilerin yogun bulundugu ülkelerde görev yapan, 4'ü büyükelçi 34 Türk diplomatını katletmistir. Gündem yaratacak ve gündemde uzun süre kalacak her bir olay, bu cinayetin neden islenmiş oldugunun açıklanması bahanesiyle soykırım iddialarının gündeme gelmesine vesile olmuş ve Ermenilerin bu gündem olusturma çabaları birçok ülkede basarıya ulasmıstır. 

Gündem yaratmadaki basarının ivmesiyle, asılsız soykırım iddiaları konusunda yayınlanmaya baslayan çok sayıda kitap, makale, belgesel film ve sergi gibi faaliyetlerin de katkısıyla, batı ülkeleri kamuoyunda Ermenilerin Türkler tarafından soykırımına ugratılmış oldugu hakkında genel bir kanı yerlesmistir. Bu fikir, Ermeni terörizmini izleyen yıllarda bazı ülke parlamentolarında asılsız Ermeni soykırımını tanıyan kararlar alınmasının veya bu kararların o ülke gündemine getirilmesinin baslıca nedenini olusturdugu düsünülmektedir. 

Yukarıda da belirtildigi gibi Ermeniler ASALA terörüyle soykırım tezini 
kabul ettirmeye çalısmıslar ve maalesef bunda da basarılı olmuslardır. 

2 http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1011 


Batılılar, Ermenilerin teröre basvuracak cesareti göstermelerini, soykırıma 
ugramış olmanın kanıtı olarak kabul etmiş ve terörün vahsetine göz yummustur. 

Batılı ülkelerin teröre taviz veren tavrından cesaret alan Ermeniler; 3 

•  Soykırım olmadıgını söyleyen Dankwart Rustow, Tibor Halasi-Kun, J.C. Hurewitz, Halil Inalcık, Avigdor Levy, Stanford Shaw, Frank Tachau, Pierre Oberling, Bernard Lewis, Heath Lowry, Justin McCarthy, Alan Fischer ve Roderick Davison 4 gibi akademisyenleri baskı, tehditle ve terörle yıldırmıslar ve yıldırma kampanyaları sonucunda bu isimlerden bir kısmını sessizlestirmisler,

•  Agop Kevorkyan isimli bir Ermeni zengini, New York Üniversitesi'ne 30 
milyon TL bagıslayarak üniversitenin "Dogu Enstitüsü"nü kapattırmış 
ve yerine "Ermeni Dili ve Tarihi Enstitüsü"nün kurulmasını saglamıstır. 

•  Yayınevlerinin Ermeni tezleri aleyhine kitaplar çıkarmasını engellemisler, çıkan kitapları ise toplamıslar, 

•  Düzenledikleri toplantılarda karsı görüse imkân vermemisler, 1987'de 
soykırım kararı alması için Avrupa Parlamentosu’nun koridorlarında silahla dolasarak, milletvekillerinin toplantıya istirakini önlemisler, 

•  TARC (Türk-Amerika Barısma Konseyi) üyesi bir Ermeni'ye yapılan tehditler sonucunda, bu Ermeni’nin ailesini gizli bir adrese kaçırmasına ve hastalanmasına yol açmıslar, 

•  Sınırsız para harcayan lobilerle, yönetimleri ve meclisleri etki altına almıslar ve oylarını siyasi santaj amacıyla kullanmıslar, 

•  Satın aldıkları yüzlerce kisiye gerçegi yansıtmayan çarpıtmalarla dolu kitaplar yazdırmıslardır. 

Ermenilerin gerçegi yansıtmayan belgelerine örnek olarak Talat Pasa’ya ait oldugu iddia edilen telgraflar verilebilir. Bu noktada, uydurma oldugu ortaya çıkan ve Talat Pasa’nın “soykırımı emreden” gizli telgrafları ile ilgili olarak kısa bir bilgi vermek yararlı olacaktır. 


3 Gündüz Aktan, Beklemenin Yararları,

http://lactuel.be/detail.php?id=637 

4 http://www.eraren.org/bilgibankasi/tr/index2_1_2.htm 


Aram Andonian adlı bir Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920 yılında yayınlamış ve ayrıca bu telgraflar Talat Pasa’yı Berlin’de katleden Tehlirian’ı yargılayan mahkemeye de verilmistir. Mahkemede bu telgraflardan 5 tanesi söz konusu edilmis, ancak delil olarak kabul edilmedikleri gibi, otantik olup olmadıkları ile ilgili herhangi bir karara da varılamamıstır.5 

ASALA terörü ile baslatılan Batı’lı ülkelerde kamuoyu yaratma çalısmaları basarıya ulasmış ve ayrıca terör Ermeniler arasında da ortak bir bilincin olusmasına, milliyetçilik duygularının kabarmasına neden olmustur. 
Ermeniler istedikleri gündemi yakaladıktan sonra ise de, kamuoylarını 
etkilemeye, kendi yanlarına çekmeye çalısmıslardır. 

10 CU  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR



..