26 Ekim 2016 Çarşamba

ALDATILAN KİMLİK - GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR)



ALDATILAN KİMLİK - GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR) 


Gürbüz MIZRAK


1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Rusya’yı destekleyen isyancı Ermeniler,  1. Dünya Harbi’nde de aynı desteği tekrarlamış ve Rusya’nın yanı sıra bu ülkenin müttefiki olan İngiltere ve Fransa’nın Anadolu’yu işgaline de destek vermişler dir. 


Rus ordusu hududu geçer geçmez harp nedeniyle Osmanlı ordusunda silah altına alınan isyancı Ermeniler silahları ile topluca askerden kaçmışlardı. Bunlardan bir kısmı Rus ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna karşı savaşa katılırken, geride kalanlar gönüllü alaylar ve çeteler teşkil ederek Türk ordusunun ikmal hatlarına ve haberleşme tesislerine saldırılar düzenlemiş; Anadolu topraklarında ve Kafkasya’da Türk ve Müslüman katliamlarına girişmişlerdir. 


Sekiz ayrı cephede savaş veren Osmanlı Devleti ise askeri harekâtın yanı sıra Ermeni çetecilerin sivil halka karşı giriştiği katliamı önleyebilmek için geri bölgeye de kuvvet ayırmak zorunda kalmış, bu durum Türk ordusunun askeri harekâtını zaafa uğratmıştı. Cephe arkasının emniyete alınıp, askerin cepheye getirilmesi artık hayat-memat meselesiydi. Osmanlı Devleti’nin tüm ikazlarına rağmen Ermeniler özellikle masum sivil halka karşı soykırım denilebilecek ölçüde katliamlara devam etmekteydiler. 


Tarihte yukarıda anlatılan durumlarda Ruslar dâhil bazı ülkeler sivil halkı karşı cepheye doğru sürmüş, sivil halk iki ateş arasında kırdırılmıştır. Amerikalılar, tedbir olarak 2ci Dünya Harbi başlayınca Japon asıllı vatandaşlarını Japon sulhu imzalanıncaya kadar telle çevrili kamplarda ve Alman asıllı vatandaşlarını bu tür kamplar ile Ellis adasında 1948’e kadar tutmuşlardır. Oysa bu Amerikan vatandaşlarının her hangi bir isyanı veya düşmana hizmeti olmamıştı. Osmanlı bu dar zamanında kendisi için zor olanı, yani bela çıkartılan yerlerdeki halkın, ülke içinde savaşın olmadığı yerlerde bir süre ikamet ettirilerek, savaş kazanılınca dönmelerini, aşağıda detayları verilen geçici sevk ve iskânı arzulamıştır. 

Tarih, İtilaf ordularının Çanakkale'ye çıkarma yapmasının beklendiği ve İstanbul'un düşman eline geçme ihtimalinin arttığı, bu sebeple Osmanlı sarayı ve hükümetinin Eskişehir'e veya Konya’ya nakil kararının alındığı günlerdi. Köklü tedbirler almak zorunlu hale gelmişti. İsyana katılan Ermenilerin savaş bölgesin den uzaklaştırılması hayati bir önem arz ediyordu. Bunun için Osmanlı Hükümeti; 

. Vatan topraklarına göz diken emperyalistlerin (istilâcıların), Osmanlı tebaası olan Ermeniler arasına nifak soktuklarını ve bunları isyan ettirdiklerini, 
. İsyan eden Ermenilerin düşmanla işbirliği içinde, düşmana karşı savaşan ordunun harekâtını sabote etmek için cephe gerisinde her çeşit engellemeyi yaptıklarını, askere erzak ve mühimmat nakline mâni olduklarını, 
. Bir kısmının düşman saflarına katıldıklarını, 
. Askerî birliklere ve masum halka silâhlı saldırıda bulunduklarını, şehir ve kasabalarda katl ve yağmacılık yaptıklarını, 
. Düşman deniz kuvvetlerine erzak temin ettiklerini ve 
. Müstahkem mevkileri düşmana gösterdiklerini açıkladıktan sonra; devletin selâmeti için köklü tedbirlere, bu çerçevede harp sahasında olaylar çıkaran Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verdi ve bu hususta bir tezkere hazırladı. 

Mecliste -Tezkere kapsamı genişletilerek- 30 Mayıs 1915 tarihinde “Tehcir” olarak bilinen “Geçici Sevk ve İskân” kararı çıkarıldı. Bu karar ve tehcirin nasıl uygulanacağı aynı gün Dâhiliye, Harbiye ve Maliye Bakanlıklarına tamim edildi. Buna göre: 

. Ermeniler kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledilecekler. 
. Yeni evlerine yerleşinceye kadar iaşeleri muhacirin ödeneğinden karşılanacak. 
. Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazi verilecek. 
. Muhtaç olanlar için hükümet tarafından mesken inşa olunacak, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, âlet ve edevat temin edilecek. 
. Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları tespit ve kıymetleri takdir edildikten sonra, buralara yerleştirilecek olan Müslüman  göçmenlere tevzi edilecek. Bu göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerler, açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek, bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecek. 
. Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta bir talimat name hazırlanacaktır. 

Yukarıdaki kararlarla ilgili olarak, “seferde ordu tarafından alınacak tedbirler hakkındaki Geçici Sevk ve İskân Kanunu” 1 Haziran 1915 günü yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanun kapsamında ordu komutanlarına; 

. Savaş sırasında Hükümetin emirlerine, memleketin savunulmasına ve asayişin korunmasına karşı çıkanlara müdahale, 
. Silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askerî tertibat alma, 
. Tecavüz ve direnişte bulunan isyancıları imha etme, 
. Casusluk yaptıkları ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân etme yetkileri verildi. 



Böylece tehcir işi Orduya devredilmiş oldu. 

Tehcir Bölgesi 

İstanbul Ermenileriyle Kütahya sancağı ve Aydın vilayetindeki Ermeniler göç ettirilmemiştir. Tehcir; Kafkas, İran ile Sina ve Filistin cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi amacıyla planlanmış, cephelerin güvenliğini tehlikeye sokacak bölgelerde uygulanmıştır. 
Bu bölgelerden birincisi Kafkas ve İran cephelerinin gerisinde bulunan Erzurum, Van ve Bitlis dolaylarıdır. Rusların -izlediği stratejilerden ve istihbarat 
raporlarından- Ermenileri kullanarak Eyâlet-i sitte adı verilen vilâyetlere hâkim olma planları ayan beyan ortadaydı. Bunu engelleme için ilgili bölgedeki Ermenilerin Rus sınırından daha uzak ve emniyetli bir yere sevki gerekiyordu. İkinci bölge ise Sina ve Filistin cephesi gerilerini oluşturan Mersin-İskenderun dolaylarıdır. Ermenilerin bu bölgelerde düşmanla işbirliği yaptığı ve İskenderun limanından bir çıkarma hareketini kolaylaştıracak faaliyetler içinde bulundukları tespit edilmişti. Britanya savaş gemileri İskenderun Körfezi yakınlarında dolaşıyordu. İngilizlerin, Fransız donanması ve Ermeni taburlarının desteğini de alarak bir çıkarma yapma tehlikesi vardı. Daha sonra tehcir uygulaması isyan çıkaran, düşmanla işbirliği yapan ve Ermeni komitacılarına yataklık eden diğer vilâyetlerdeki Ermenilere de teşmil edildi. 

Başlangıçta tehcire tabi tutulan Ermenilerin, Osmanlı Devleti toprakları içinde kalan Musul vilayetinin güney kısmı ile Zor ve merkez hariç olmak üzere Urfa sancaklarına ve Suriye vilayetinin doğu kısmı ile Halep vilayetinin doğu ve güney doğusuna nakledilmelerine karar verildi. Daha sonra ortaya çıkan riskler değerlendirilerek, 5 Temmuz 1915 tarihinde ilgililere gönderilen tebliğlerle Ermenilerin iskânlarına tahsis edilen bölge genişletildiği. Buna göre tehcire tabi tutulan Ermeniler; 

. Kerkük sancağının İran sınırına seksen kilometre mesafede bulunan köy ve kasabalarının dâhil olduğu, Musul vilâyetinin doğu ve güney bölgesinde; 
. Diyarbakır hududundan yirmi beş kilometre içerde, Habur ve Fırat nehirleri vadisindeki yerleşim yerleri dâhil olmak üzere Zor sancağının doğusu ve güneyinde, 
. Halep vilâyetinin kuzey kısmı hariç olmak üzere doğu, güney ve güney batısın da, 
. Suriye vilâyetinin Havran ve Kerek sancakları dâhil olmak üzere demiryolu güzergâhlarından yirmi beş kilometre dışında bulunan kasaba ve köylerde Müslüman nüfusunun %10'u nispetinde iskân edileceklerdi. 

Tehcire Tabi Tutulanlar ve Geride Kalanlar 

Tehcir bölgelerindeki Ermenilerden; 

. Hasta, âmâ, yetim çocuk ve dul kadınlar ile 
. Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar; 
. Orduda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenler ve aileleri, 
. Merkez ve taşradaki Osmanlı Bankası şubelerinde, Reji İdaresi'nde ve bazı konsolosluklarda çalışan memurlar, 
. Tüccar, bazı amele ve ustalar hükümete sadık ve iyi halleri görüldükleri sürece tehcire tabi tutulmadılar. Arşiv bilgilerine göre 9 Haziran 1915'ten 
  8 Şubat 1916 tarihine kadar tehcirin uygulandığı muhtelif bölgelerde 33.921 kişi yerlerinde bırakılmıştır (Ek-2). 



Ereğli’de Müslümanlar tehcire karşı çıkmışlar ve buradaki Ermeniler büyük oranda yerlerinde kalmışlardır. Tehcir kanununa göre Müslüman evleri aranmadığından Anadolu’nun birçok kentinde Müslüman komşularının sakladıkları Ermeniler de tehcire tabi tutulmamıştır. 

Bazı kaynaklara göre Anadolu’da kendi imkânları ile tehcir yerlerinden ayrılanlar serbestçe yer değiştirmiş ve bunlar arasında Anadolu’dan İstanbul’a gelen yaklaşık 15.000 Ermeni de İstanbul Ermenilerinin evlerinde kalmışlardır. Arşavir Şiraciyan İstanbul’da saklananların büyük çoğunluğunun genç erkeklerden oluştuğunu, komiteci olduklarını ve silahlarının bulunduğunu yazmıştır. 

Yetim çocuklar ve dul kadınlar yetimhanelerde ve köylerde koruma altına alınmış, kendilerine maddî yardımda bulunulmuş, sevkiyat esnasında yetim kalan çocuklar yetimhanelere konulmuştur. Bununla ilgili olarak Hükümetin korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında yayınladığı genel emirnamede: 

. Erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin, Ermeni ve yabancı bulunmayan köy ve kasabalara yerleştirilerek, iaşelerinin muhacirin 
tahsisatından verilmesi, 
. 12 yaşına kadar olan çocukların, bölgelerindeki yetimhanelerin yeterli olmaması halinde, zengin Müslüman ailelerin yanına verilerek yetişmelerinin ve eğitimlerinin sağlanması, 
. Hali vakti yerinde olmayan Müslüman ailelere ise muhacirin tahsisatından, çocukların iaşe masrafını karşılamak üzere 30 kuruş ödenmesi, 

. Genç ve dul kadınların kendi rızalarıyla, Müslüman erkeklerle evlenmelerine izin verilmesi yer almaktaydı. 

Başlangıçta bazı Ermeniler tehcirden kurtulmak için din değiştirme taleplerinde bulunmuş, ancak bunların İslâm adı altında yine fesatlıklarını sürdürebilecekleri kaygısıyla sevk edilmeleri emredilmiştir. Bununla beraber, tehcirin sonlarına 
doğru, din değiştirmek isteyen Ermenilerin müracaatları olumlu karşılanmıştır. 

Osmanlı Hükümeti tehcir sırasında yurt dışından gelecek veya yurt dışına çıkacak Ermenilerle ilgili tedbirler de aldı. Osmanlı tebaası olan 17-55 yaşları arasında bulunan erkek Ermenilerin yurt dışına çıkmaları yasaklandı. Tarafsız devletlerin vatandaşı olan Ermenilere ise savaş sonuna kadar dönmemek şartıyla Osmanlı ülkesinden ayrılmalarına izin verildi. Dışarıdan Osmanlı ülkesine girmek isteyen Ermenilere ise, hangi ülke vatandaşı olursa olsun katiyen müsaade edilmedi. 

Yanlışlıkla tehcire tabi tutulanlar, araştırılarak o sırada bulundukları şehirlere iskân edildi. Tehcir harici tutulanlardan zararlı faaliyetleri görülenler ister Katolik, ister Protestan olsun yeni iskân sahalarına sevk edildiler. 

Tehcir Öncesi Hazırlıklar 

Hükümet, Ermeni tehcirine başlamadan önce aşağıdaki tedbirleri aldı: 

. Bütün vilâyetlere “bölgelerinden geçecek kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli tedbirlerin alınması ve yiyecek stoklanması” talimatını verdi. 
. İhtiyaçların tespit ve temini için İskân-ı Aşâir ve Muhacirîn Müdürü Şükrü Bey bizzat görevlendirildi. 
. Sevkiyat sırasında kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması için Konya, İzmit ve Eskişehir sancakları ile Adana, Halep, Suriye, Ankara ve Musul vilâyetlerine toplam   2.250.000 kuruş tahsis edildi. 

Tehcir sırasında ortaya çıkan ihtiyaç için vilâyetler kendi imkânları nispetinde yardımlarda bulunmuşlar, zaman zaman ihtiyaç durumuna göre merkezden yeni para tahsisleri de yapılmış, Amerika'dan Ermeni muhacirlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyonerleri ve konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dâhilinde Ermenilere dağıtılmıştır. 

Tehcire tabi tutulan Ermenilerin 

. Devlete ve şahıslara olan borçları, ya ertelenmiş ya da tamamen af edilmiş, 
. Kafilelerine hastalık durumlarında tedavi edilmeleri için sağlık görevlileri atanmış, 
. Aralarında bulunan suçlu ve zanlılar hakkındaki takibat ertelenmiş, 
. Malları koruma altına alınmış, 
. Bozulabilir malları, hayvanları veya işletilmesi zorunlu olan imalâthaneleri, kurulan komisyonlar tarafından açık arttırma ile satılarak, paraları sahiplerine gönderilmiştir. 

Tüm bu işlemler yapılırken herhangi bir suiistimale meydan vermemek için büyük bir dikkat gösterilmiş, bu kapsamda vilayetlere aşağıdaki talimatlar verilmiştir: 

. Tahliye edilmiş olan bölgelere hiçbir şüpheli şahıs sokulmayacak. 
. Eğer bazı şahıslar ucuza mal satın almışlarsa, satışlar feshedilecek ve gerçek değeri takdir olunarak, meşru olmayan bir menfaat teminine meydan verilmeyecek. 
. Tehcir edilen Ermenilerin, istedikleri eşyayı götürmelerine müsaade edilecek. 
. Götüremeyecekleri eşyadan, durmakla bozulacak olanlar zaruri olarak satılacak, fakat bozulmayacak durumdaki eşyalar ise sahipleri adına korunacak. 
. Taşınmaz malların icar, ferağ ve rehin gibi işlemlerinin sahipleriyle olan ilgilerinin bozulmamasına dikkat edilecek ve tehcirin başladığı tarihten itibaren bu hükümlere 
  aykırı olarak yapılan uygulamalar varsa feshedilecek. 
. Bu mallar hakkında anlaşmazlık durumlarına meydan verilmeyecek. 
. Sevke tâbi tutulan Ermenilere, mallarını yabancılar dışında istediği kimseye satmalarına izin verilecektir. 

Talimatlar büyük bir titizlikle uygulanmaya çalışılmış, sevk edilen Ermenilerden kalan sanat ve ticaret müesseseleri iskân şirketleri kurularak, değerleri üzerinden bu şirketlere intikal ettirilmiş; satılan malların bedelleri Emvâl-i Metrüke Komisyonları tarafından sahiplerine gönderilmiştir. Nitekim iskân mahallerine varan muhacirler, kendilerine aktarılan bu paralarla işlerini kurmuşlar ve bölgeye uyum sağlamışlardır. 

Tehcirin Başlatılıp Sonlandırılması 

Tehciri başlatırken 

. Tehcire tabi tutulan kimselerin imhasının söz konusu olmadığı, sevkiyat esnasında emniyetlerinin sağlanması ve iaşelerine ait her türlü tedbirin -muhacirin tahsisatından sarfiyat yapılarak - alınması, 
. Tehcirin gayesinin hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını engellemeye ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki hedeflerini gerçekleştirmelerine mani olmaya matuf olduğu, 
. Yerlerinde kalan Ermenilerin bundan sonra yerlerinden çıkarılmayacağı, asker aileleriyle ihtiyaç nispetinde sanatkâr, Protestan ve Katolik Ermenilerin sevk edilmeyeceği, 
. Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlar veya bunlara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınacağı ve bu gibiler derhal azl edilerek Divan-ı Harbe teslim edileceği; bu gibi olayların tekrarından vilâyet ve sancakların sorumlu tutulacağı hususları yetkililer tarafından ilgililere sıklıkla hatırlatılmıştır. 

İskâna tabi tutulanlar, istedikleri hayvanlarını yanlarına alabiliyor, eşyalarını kağnılarla taşıyorlardı. Kendi kağnısı olmayana devlet bu seyahat için sürücüsü ile bir kağnı veriyordu. İsteyenlerin kıymetli eşyaları denk içinde depo olarak kullanılan kiliselerde, kilit altına alınıyordu. Sahipleri geri döndüklerinde emanetlerini alabilirlerdi. Asıl jandarmalar cephede savaşta olduğundan 
imkânlar ölçüsünde oluşturulan jandarmaların korumasında birkaç yüz kişilik gruplar halinde Haziran sonlarından itibaren yollanmaya başlandılar. Yollarda muayyen yerlerde revir ve Ermeni Papazların bile bulundurulduğu dinlenme-besleme kampları oluşturulmuştu. Bu şekilde Ermeni kafileleri, iskân sahalarına dağıtılmak üzere yol kavşakları üzerinde belirli merkezlerde toplandı. Kafilelerin, muhtemel zorluklarla karşılaşmamaları, emniyet ve muhafazalarının sağlanması için uygun ve yakın güzergâhlardan nakilleri plânlandı. Nitekim Musul'a Kayseri'den ve Samsun'dan gönderilenler Malatya üzerinden; Sivas, Mamuretülaziz, Erzurum ve havalisinden gönderilenler ise Diyarbakır-Cizre yolundan sevk edilmişlerdir. 

Yolların yoğunluk ve sancakların asayiş durumları dikkate alınarak zaman zaman güzergâhlarda değişiklikler de yapılmıştır. 


Bütün bu güzergâhların seçiminde tren yolları ve nehir nakliye araçları en emniyetli olduklarından dolayı tercih edilmiştir. Nitekim Batı Anadolu'dan iskân mahalline gönderilenlerin hemen hepsi trenlerle nakledilmiştir. Cizre yolu ile sevk edilenler de tren ve "Şahtur" denilen nehir kayıklarıyla taşınmışlardır. Tren ve nehir nakliyatının bulunmadığı yerlerde kafileler hayvan ve arabalarla belli merkezlere toplanmışlar ve buralardan trenlere bindirilmişlerdir. Trenle gidenler yerleşim bölgelerine olaysız ve az kayıplarla varabildiler. Nitekim güneye yollanan ilk kafilede olan Protestan Ermenilerim vekili Zenop Bezciyan, döndükten sonra İstanbul’daki ABD büyükelçisi Morgenthau’u ziyaret ederek, “hiçbir olay olmadan yerlerine varıp yerleştiklerini ve yeni ikamet yerlerinde iş tuttuklarını” ifade etmiştir. 

 Osmanlı Hükümeti savaş şartlarına rağmen, sevkiyatın bir düzen içinde yürümesine ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramamasına itina etmiş, bunun için elindeki imkânları zorlayarak nakli gerçekleştirmeye çalışmıştır. Cepheye asker ve zahire nakli sebebiyle, zaman zaman muhacirlerin sevkinde vasıta sıkıntısına düşülmüştür. Hükümetin, tehcire tabi tutulan Ermenileri büyük bir intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk etmeyi başardığı yabancı misyon tarafından gönderilen raporlarda da doğrulanmıştır. Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau’ya 
gönderdiği raporunda, “Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu; kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir. Buna karşılık Ermeni komiteleri, tehcir devam ederken bile, saldırılarına devam etmiş, âdeta tehcirde devletin ne kadar isabetli davrandığını göstermişlerdi. 

Hükümet; 

. Nakil sırasında konvoylara emniyet kıtaları ve sağlık ekipleri refakat ettirmiş, 
. Nakledilenlerin devlete olan borçlarını silmiş, 
. Kendi ordusuna bile yemek çıkaramazken, tehcire tabi Ermenilerin iaşesini sağlamıştır, 
. Yeni gittikleri bölgelerde toprak, ev, sermaye ve mesleklerini yapabilmeleri için ücretsiz olarak mesleki alet vermek suretiyle gelecek yaşamlarını kolaylaştıracak her türlü yardım ve desteği sağlamıştır. 

Aynı tarihlerde Ruslar, Kafkaslardan bir milyona yakın Müslüman göçmeni aç ve perişan bir şekilde Osmanlı topraklarına sürmüş, yollarda bunlardan yüz binlercesi ölmüştür. Bu yüzden Osmanlı Hükümeti, bir yandan da bu Müslüman göçmenlerin yerleştirilmeleri ve iaşelerinin temini ile uğraşmak durumunda kalmıştır. 

Savaş ortamının getirdiği olumsuz şartlar, kafilelerin emniyetinin sağlanmasını ve iaşelerinin teminini güçleştirmiştir. Yollarda yer yer görülen salgın hastalıklardan can kayıpları olmuştur. Bu kargaşada dağ başlarında idarenin emir ve bilgisi aksine, hırsızlık yapan, cinayet işleyen, ırza geçen, askerin kumanyasını çalıp karaborsada satan, hayvan yemlerini bile çalanlar olmuştur. 
Hama'da bulunan kafilede her gün tifo ve dizanteriden 70-80 kişinin öldüğü ve derhal tedbir alınması hususunda emir verildiği rapor edilmiştir. Kafilelerden bazılarının Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırılarına maruz kalarak soyulduğu ve öldürüldüğü istihbaratı alınmıştı. Bu çerçevede bir Amerikan tarihçi şöyle yazmıştır: “Kürt ve diğer haydut çetelerince bazı kafilelere yapılan hücumlar 
hükümetin kontrolü dışındaydı, yokluk ve fukaralık bölgede yaşayanların tümü tarafından pay ediliyordu…”. Erzurum Vilâyeti'nden, Dersim eşkıyasının sevk olunan Ermeni kafilelerinin yolunu keserek katlettikleri ve onları kurtarmanın kabil olmadığı, bildirilmiştir. Bunun üzerine yetkililer ilgili Vilâyetlere, 

. Bundan böyle zaptiyesiz hiç bir kafilenin yola çıkarılmaması ve sevkiyatın emniyet içinde yapılması için gerekli tedbirlerin alınması, kafileleri koruyan muhafızların sayılarının arttırılması; 
. Sevkiyat sırasında güzergâhta bulunan aşiretlerin ve köylülerin taarruzlarına karşı her türlü vasıtanın kullanılması, katle ve gaspa cüret edeceklerin şiddetle  cezalandırılması talimatları vermiştir. 

Hükümet, bu talimatlarına istinaden; 

. Ermeni kafilelerine saldıranlardan kaç kişinin cezalandırıldığını soruşturmuş ve 
. Ermeni kafilelerinin sevki sırasında ihmali veya yolsuzluğu görülen görevlileri tespit etmek üzere tahkik heyetleri kurmuş, 
. Tahkik heyetlerinin verdikleri raporlar ışığında, görevini kötüye kullanan pek çok görevliyi, işten el çektirmiş; bir kısmını Divan-ı Harb'e sevk etmiş, yargılatarak ağır  cezalara çarptırılmalarını sağlamıştır. 

Çeşitli yollardan sevk edilen Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiş, Ermenilerin belli bir yerde yoğun olarak bulunmaları sakıncalı bulunarak, ayrı kasaba ve köylere yerleştirilmeleri plânlanmıştır. Osmanlı Arşivi'nden derlenen bilgilere göre 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar tehcirin uygulandığı muhtelif bölgelerden 
iskân sahalarına Ek-2’deki verilere göre 431.513 kişi nakledilmiş ve 33.921’iyerlerinde bırakılmıştır. ABD görevlileri tehcire tabi 
tutulan Ermeni sayısını kendilerince kabul edilen en iyi enformasyon kaynaklarına göre 486.000 olarak vermiştir (Ek-3). 



Burada dikkat edilmesi gereken husus sayıların Osmanlı verilerinde belgelere dayalı ve rakamların detaylı olarak verilmesi, ABD kayıtlarında ise kendilerince en iyi enformasyona (bilgiye) dayandırılması ve kabaca yuvarlatılmış olmasıdır. İki veri arasındaki farklılık, büyük ihtimalle ABD kaynaklarında propaganda amaçlı olarak sayıların abartılı olarak yuvarlatılmasından kaynaklanmış olabilir. 


Tehcir sırasında sevkiyat gerek iklim şartları, gerekse meydana gelen yığılmalar yüzünden zaman zaman durdurulmuştur. Ermeni sevkiyatı 15 Mart 1916 tarihinde vilâyetlere ve sancaklara gönderilen bir genel emirle sonlandırılmış, bu tarihten itibaren hiçbir sebep ve vesileyle sevkiyat yapılmaması bildirilmiştir. O tarihte henüz iskân mahallerine varmamış, yani yollarda olan Ermenilerin, bulundukları vilâyet dâhiline yerleştirilmeleri talimatı verilmiştir. Ermeni nüfusun büyük kısmının Suriye tarafına nakledilmesi sebebiyle, 10 Ağustos 1916 tarihinde İstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi lağvedilerek Kudüs'e nakledilmiş; bu arada Sis ve Akdamar Katogikoslukları da birleştirilerek Kudüs'e kaldırılmıştır. 


Osmanlı Devleti’nin kayıtlarına göre tehcire tabi tutulan 431.513 Ermeni’den 382.148’i (% 82’si) tehcir yerlerine ulaşmıştır. Aradaki fark 56.610 kişi olup, bunlardan 500‘ü Erzurum-Erzincan arasında, 2000’i Meskene’de, 2000’i Mardin civarında ve 5000’i Dersim bölgesinde eşkıya saldırıları sonucunda öldürülmüştür. Bunlara ilave olarak yolculuk esnası ve varılan yerlerde Tifo, Dizanteri gibi hastalıklardan 25.000 civarında ölen olduğu tahmin 
edilmektedir. Nitekim 1. Dünya Harbi yıllarında 1915-1918 yılları arasında Osmanlı ordusunda da hastalıklar nedeniyle 466.759 kişinin vefat ettiği dikkate alındığında tehcir sırasındaki ölümlerin çoğunun salgın hastalıklardan kaynaklandığı gerçeği daha kolay anlaşılabilmektedir. 

Öte yandan tehcir bölgesinde bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya'ya, Batı ülkelerine ve Amerika'ya gittiklerine/götürüldüklerine dair bilgiler vardır. Nitekim belgelerde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden 50.000'inin Rus ordusuna iltihak ettiğine, yine Türklerle savaşmak üzere binlerce Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıl eğitim gördüğüne dair, merkezi İstanbul'da bulunan ve Osmanlı ülkesindeki Ermenileri menfaat karşılığında 
Amerika'ya kaçıran bir şebekeye ait belgeler vardır. Ayrıca, Ermeniler ve diğer yabancıların verdikleri bilgilere göre; tehcir dışında Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin; Fransa, ABD, Avusturya ve diğer bazı ülkelere 35 bin olmak üzere, toplam 

855.000 Ermeni’nin yurt dışına çıktığı anlaşılmaktadır. Bu miktara tehcir yerlerine ulaşan 382.148 Ermeni dâhil edildiğinde toplam sayı 1.237.148 rakamına ulaşmaktadır. Osmanlı Ermenilerinin 1914 Nüfus istatistiğine göre sayılarının 1.221.850 olduğu bilindiğine göre, Ermenilerin iddia ettiği gibi bir Ermeni soykırımı veya 2-3 milyon Ermeni’nin yok edilmesi mümkün değildir. 

Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi Osmanlı tebaası pek çok Ermeni, harpten önce ve harp sırasında Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Gösterilen itinaya rağmen; Osmanlı belgelerine göre 1915 yılındaki tehcir esnasında salgın hastalıklardan 25 bin, eşkıya saldırıları sonucu 9 bin civarlarında Ermeni'nin öldüğü anlaşılmaktadır. Bunların 
dışında ölüm kayıtlarına rastlanılmamaktadır. 

Bütün aksamalara rağmen, “Geçici Sevk ve İskân” yasası istenilen sonucu vermiştir. Ermeni köyleri boşalınca, Ermeni çeteleri saklanacak-beslenecek yer bulamamışlar; sabotajlar bitmiş, asker de savaş yerlerine gidebilmiştir. 

Musa Dağı Ermenileri 

Bazı Ermeniler tehcir uygulamalarına karşı isyan etmişlerdir. Bunlardan, Antakya’nın Samandağ’ı ilçesinde, Asi nehrinin denize döküldüğü noktanın kuzeyindeki köylerde yaşayanların hikâyesi ilginçtir. Ermeni Diyaspora sermayesinin, Dünya kamuoyunu Türkler aleyhine kışkırtmak için yayınlattığı kitaplar ve vizyona koydurttuğu filmlere başlık olan “Musa Dağı” bu yörededir. Adı geçen dağ 1555 metre yüksekliğinde, kayalıklar ve çalılıklarla kaplı, batısından denizle çevrili, Suriye ve Lübnan’a giden yolun kavşağındadır. Musa Dağı Ermenileri -yörelerinin konumunun sağladığı avantajlardan da yararlanarak- silah ticareti (kaçakçılığı) yapmakta, Fransızlar ve isyancı Arap liderleri ile ilişki içinde bulunmaktaydılar. 

Fransızlar; Birinci Dünya Harbi'nde Hatay ve Halep vilayetlerinin Akdeniz'e en önemli giriş ve çıkış kapısı olarak gördükleri İskenderun ve Samandağ bölgelerine önem vermişler, bu bölgelere çıkarma harekâtı yapma imkânlarını araştırmışlardır. Bu amaçla İskenderun Şehrini 6 defa bombalamışlar, bölgenin Hıristiyan halkını ayaklandırarak Osmanlı hükümetini güç durumda bırakmak istemişlerdir. 

Fransızların çıkarma planını ve Musa Dağı’ndaki altı Ermeni köyü ile ilişkilerini bilen Osmanlı Hükümeti, bu köyler için göç ettirme kararı aldı. Göçe hazırlık için yedi gün süre verildi. Bu karara uyan bir kısım Ermeni, planlandığı gibi Türk muhafızların eşliğinde önce Antakya’ya, oradan da iskân yerlerine ulaştırıldılar. 

Bölgelerine Fransız ve İngilizlerin çıkarma yapacağına inandırılmış isyancı Ermeniler ise göç kararına karşı çıktılar. Bunlar; önemli miktarda silah, yiyecek ve malzemeyi Musa Dağı’nın tepesindeki kayalık bölgeye taşıdılar. Siper kazarak ve kayaları yuvarlayarak barikatlar kurup, keskin nişancılarını bu barikatlara yerleştirdiler. Göç kararını uygulatmak için bölgeye gönderilen jandarmayla 
silahlı mücadeleye başladılar. Daha sonra da Fransız ve İngiliz gemileri tarafından Kıbrıs’a kaçırılıp oradan da Mısır’ın Port-Sait liman şehrine götürüldüler. Buradaki İngiliz askeri tesislerine yerleştirildiler. 

İngilizler sığınmacı Ermeniler için yaptıkları barınma masrafından kurtulmak istiyorlar, Fransızlar da bunları Adana-İskenderun bölgesinde Osmanlıya karşı çete savaşlarında kullanmayı planlıyorlardı. Aralarında yapılan uzun tartışmalardan sonra, Musa Dağı Ermenilerinin yeniden Kıbrıs’a getirilmeleri kararlaştırıldı. Yunanistan’ın Larnaka konsolosu da; “Osmanlı Devleti’nin dağılmak üzere olduğu, Kilikya’da bir Ermeni devleti kurulacağı, Kıbrıs’ta bulunan Ermenilerin Kilikya’ya gönderileceği” söylenerek ikna edildi, hatta konsolostan yardım vaadi alındı. 

Musa Dağı Ermenilerinin yerleştirileceği yer için Kıbrıs’ın Gazimagusa ilçesinin kuzeyinde bulunan stratejik Monargo bölgesi seçildi. Burada oluşturulan kampa Musa Dağı Ermenileri iskân edildiler. Fransızlar, içlerinden asker olarak kullanılabilecek 500 ve işçi olarak yararlanacakları 100 kadar Ermeni’yi “Monargo (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı”na aldılar. 


Bu kampta eğitim gören Ermeniler; Fransızlar ve İngilizler tarafından Çukurova, Antep, Maraş ve Urfa’nın işgalinde; basım yayın işlerinde, Ermeni çetelerine silah temininde, casusluk faaliyetlerinde ve Kıbrıs’taki Türk esir kampının kontrolünde 
kullanılmışlardır. Kampın kapatılmasından sonra bir kısım Ermeni, İngiliz askeri yetkililerin sağladığı kolaylıklardan yararlanarak Yunan Ordusuna ve daha sonra da İzmir’in işgaline katılmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Musa Dağı Ermenilerinden bazıları, Fransızlar tarafından işgal edilen bölge içinde kalan köylerine geri döndüler. Hatay’ın 1939’da Türkiye’ye katılmasıyla bu Ermenilerin suçluluk duygusu taşıyan önemli bir kısmı bölgeyi terk etti.

Geriye Musa Dağının eteklerindeki Vakıflı köyünde yaşayan Ermeniler kaldı. 



...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder