19 Mart 2019 Salı

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 2

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 2


İSYANCI ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ 

İkinci Viyana bozgunundan sonra Osmanlı duraklama sürecine girince, batılı emperyalistler devletimizi yıkmak için planlar hazırlayıp iç işlerimize karışmaya başladılar. Azınlıkları, Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak için çeşitli çalışmalar yaptılar. 
Başta dönemin Rusya yöneticileri olmak üzere İngiltere, Fransa ve ABD’nin yetkilileri, konsoloslukları vasıtasıyla açtıkları misyoner okulları ve yönlendirdikleri kiliselerde Ermeniler arasında milliyetçilik ve ayrılık fikirlerinin gelişmesini sağladılar. Bu faaliyetlere 1860 yılından itibaren emperyalistlerin güdümündeki yurt içi ve dışında kurulan Ermeni dernekleri de dâhil oldu. Bu tür 
Ermeni okulları, kiliseleri ve dernekleri, ihtilalci fikirlerin aşılandığı en önemli merkezler haline geldi. Tüm bunların sonucu emperyalistlerin kandırdığı ayrılıkçı Ermeni grupları oluştu. 

1877’de Rusya’dan İsviçre’ye tahsile yollanan bir grup Ermeni genç Hınçak Partisini kurdular. Amaçları Osmanlı Ermenilerini kurtarmaktı. Hâlbuki Rusya’daki Ermeniler çok daha zor durumdaydılar. 

1877-1878 Osmanlı Rus Harbinde Rus ordusu İstanbul kapılarına kadar dayandı. Ermeni Patriği Nerses, Ruslardan “İstanbul’u almalarını” talep etti. Ermeniler, Rusya'dan, "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" istediler. Yapılan Ayastafanos (Yeşilköy) anlaşmasıyla Osmanlı, Ruslara Kars’ı ve Ardahan’ı bırakmayı ve savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. Daha sonra 13.7.1878 tarihinde toplanan Berlin Konferansında Osmanlının Ayastafanos anlaşmasıyla verdiği tavizlerin bazıları hafifletildi. Buna karşılık “Ruslara, Osmanlı 
İmparatorluğundaki Hıristiyanların korunması yetkisi verilmesi” ve “Doğu Anadolu'da Ermeni azınlığının olduğu bölgelerde ıslahat yapması” kararları alındı. Osmanlı Devleti'nin içişlerine müdahalede en önemli unsuru teşkil edecek bu kararlar, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla azınlıklara tanınan haklar, ayrılıkçı Ermenileri iyice şımarttı. 

1880 yılında Hınçak Partisini yeterli sertlikte görmeyen üç Rus Ermeni genci, bu kez Tiflis’te İhtilâlcı Ermeni Partisi, “Taşnak”ı kurdular. Onlar da bahane olarak ezilen Rusya’daki Ermenileri değil de, Türk Ermenilerini kurtaracaklardı. Aynı tarihlerde İngiliz Başbakanı Gladstone avam kamarasında “Konuşmaya değmez Türk, ölümü hak etmiştir” diye bağırıyordu. 

Osmanlı Devletinde yaşayan ayrılıkçı Ermenilere ait Adana, Van ve Muş’ta ki dernekler 1880 yılında bir araya gelerek Ermenilerin Birleşik Derneği’ni oluşturdular. Bu dönemde ve daha sonraları kurulan ayrılıkçı derneklerin amaçları arasında “gerekli yerlerde isyanlar çıkartmak ve gençleri silahlandırmak” dahi vardı. Nitekim Erzurum'da 1881'de kurulan “Müdâfi Vatandaşlar Derneği” çeteler kurdu, dört yüzden fazla usta çeteci yetiştirip komutanlar atadı, bunları düzenli silahlı eğitime tabi tuttu, silâh ve cephane 
depoları kurdu. 

Bu ve benzeri dernekler zamanla dış yardım ve kışkırtmalarla, Ermenileri devlete karşı ayaklandıran Hınçak ve Taşnaksutyun komiteleri haline geldiler. Bunlardan İsviçre'de Kafkasyalı Ermeniler tarafından 1887'de kurulan Hınçak Komitesi, 
Sosyalizmi benimsemişti. Amacı Türkiye Ermenistan’ını kurmak, daha sonra Rusya ve İran Ermenistanlarıyla birleştirerek bağımsız bir Ermenistan yaratmaktı. 1890'da Kafkasya'da kurulan Taşnaksutyun Komitesi (Ermeni İhtilâl Cemiyetleri Birliği) ise ideoloji olarak Nasyonal-sosyalizmi benimsemişti. Amacı Ermeni örgütlerini birleştirmek, Türkiye'ye geçen çetelere yardım etmek, 
isyanlar çıkartmak suretiyle Türkiye Ermenistan’ı için siyasî ve iktisadi özgürlük elde etmekti. Bu Komitenin örgütüne verdiği emir şu idi: "Türkü, Kürdü her yerde, her türlü koşullar altında vur! Mürtecileri, ahdinden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür, intikam al!". 

Bu komiteler Osmanlı Devleti’nin zayıf zamanlarında çeşitli isyanlar çıkartarak yabancı devletlerin müdahalesini beklediler. 

Böylece “Balkan ülkeleri gibi bağımsızlıklarını kazanacaklarını, müstakil bir Ermenistan kuracaklarını” umuyorlardı. Her ne kadar nüfus içerisinde çoğunluğu teşkil etmemiş olsalar da (Ek-1) Anadolu toprakları üzerinde hak iddia etmeye, Osmanlı idarecilerine suikast teşebbüslerinden masum Müslüman halkın katledilmesine kadar geniş bir yelpazede cereyan eden teröre ve şiddete başladılar. Buna rağmen, Batı kamuoyunda taraftar buldular, Türk halkının "masum Ermeni halkının katlinden sorumlu barbarlar" olarak nitelendirilmesini sağladılar. Batılı emperyalistler her şartta destekçileri oldu. 

ERMENİ İSYANLARI 1908 Öncesi Ayaklanmalar 

İsyancı Ermenilerin Doğu Anadolu üzerindeki talepleri 1870'lerden sonra Osmanlı Devleti için siyasi bir sorun olmuştu. Bu bölgedeki Ermeni komiteleri önce Ermeni halkı üzerinde baskı kurdular. Zenginlerinden ağır tehditlerle büyük paralar sızdırdılar. Cyrus Hamlin 23.8.1895 tarihli New York Times gazetesinde “İhtilalci Ermenilerin istenilen parayı vermeyen kendi 
soydaşlarını da öldürdüklerini” yazıyordu. Bu suretle toplum terörize edildi; komitenin emirlerini dinlemeyen, tebaası olduğu Devletine sadık yüzlerce Ermeni’yi öldürdüler. Ermeni halkının büyük bir kısmını -tehdit, şantaj ve ham hayallerle- amaçları için kullanılacak konuma getirdiler. Ortamı amaçları için uygun hale getirdikten sonra, devlete karşı ayaklanmaya, bölgelerindeki 
Müslüman Türk ve özellikle aşiret köylerini basıp yağmalamaya, ahaliyi göçe mecbur bırakarak bölgeyi Müslümanlardan boşaltmaya yönelik akıl almaz işkencelerle öldürmelere başladılar. 

İsyancı Ermenilerin 1908 öncesi çıkardığı bazı önemli ayaklanmalar sırasıyla: 

. Sivas ayaklanması (11 Ekim 1881), 
. Erzurum olayı (20 Haziran 1890), 
. İstanbul'da Kumkapı ayaklanması (15 Temmuz 1890), 
. Yozgat olayı (Ekim 1893), 
. Tokat olayı (Ağustos 1894), 
. Birinci Sason isyanı (Haziran 1893 - Ağustos 1894), 
. İstanbul'da Bâb-ı Âli baskını (18 Eylül 1895), 
. 1892 - 1896 ayaklanmaları (Geyve, Yozgat, Kayseri, Develi, Diyarbakır, Siverek, Harput, Malatya, Arapgir, Adıyaman, 
   Maraş, Urfa, Antep, Sivas, Niksar, Divriği, Merzifon, Amasya, Trabzon, Gümüşhane, Bitlis, Muş, Erzincan, Bayburt, 
   Erzurum ve Hınıs ayaklanmaları), 
. Adana olayları (Ekim 1895 - Mart 1896), 
. Zeytun isyanları (Temmuz 1895 - Ocak 1896), 
. Van isyanları (Ekim 1895 - Ekim 1896), 
. Osmanlı Bankası baskını (14 Ağustos 1896), 
. İkinci Sason İsyanı (1898 - 1904) ve 
. Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi, bomba olayı (21 Temmuz 1905). 

11 Ekim 1881’deki Sivas ayaklanması, daha sonra Hınçak Partisi üyelerinin girişimleriyle Devlete karşı gerçekleşen 20 Haziran 1890'daki Erzurum İsyanı ve 15 Temmuz'da İstanbul'daki Kumkapı Nümayişi ile Türk ve isyancı Ermeni çatışmaları başlamış oldu. Çatışmalarda iki taraftan da ölenler oldu. Bu olaylarda yer alan Ermenilerin Batı ülkelerinin baskısı üzerine hafif cezalar almaları veya hiç cezalandırılmamaları, ilerleyen dönemde daha fazla olayın çıkması yönünde etkili olmuştur. 1891 yılında II. Abdülhamid olaylara karışan Ermeniler için bir af çıkarttı, ancak bu af da daha sonraki olayları durdurmadı. 

1892-1896 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon'da ayaklanmalar oldu. Hınçak ve Taşnaksutyun gibi Ermeni militan örgütleri 1894'ten itibaren tedhiş eylemlerini iyice artırdılar. Bu dönemde Sason olayı vuku buldu. Bunu müteakip 11 Mayıs 1895'de Avrupa devletleri, Ermenilere hamiliklerini tescilleyen bir notayı Osmanlı idaresine verdiler. 

Notada “Vilâyât-ı Sitte” [1] olarak isimlendirilen  Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ) ve Diyarbekir vilayetlerinde ıslahat yapılması istendi. 
Bu istekte yer alan vilayetlerin kapladığı alan ayrılıkçı Ermenilerin daha sonraları yapacakları toprak talepleri için kendilerince bir meşru zemin teşkil etmiştir. Avrupa devletlerinin kolladığı Ermeniler Birinci Sason isyanını, Bâb-ı Âli Gösterisini ve Zeytun İsyanlarını gerçekleştirdiler. 

[1] Vilâyât-ı Sitte: Osmanlı dönemi idari haritasına göre; Erzurum, Bitlis, Van, Sivas, Mamûretülaziz (Elazığ ili ve civarı) ve Diyarbekir vilayetleri olup bugünkü haritamıza göre yaklaşık Erzurum, Erzincan, Ağrı, Van, Hakkari, Bitlis, Muş, Şırnak, Batman, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Tunceli, Malatya, Bingöl, Sivas, Amasya, Gümüşhane, Bayburt ve Tokat illeri ile Giresun’un Şebinkarahisar ilçesini kapsamakta; o zaman dışarıda kalan Kars vilayeti de eklendiğinde Artvin, Iğdır, Ardahan ve Kars illerimizi de içine almaktadır. 

Bitlis Ayaklanması Ermeni isyanlarının nasıl çıkarıldığını göstermesi bakımından tipiktir. Bitlis'teki Amerikan kolejinin isyanı teşvikte çok önemli rolü olmuştur. Kolej, Bitlis'ten Amerika'ya gitmiş bir Ermeni tarafından açılmıştı, Amerikalının 
Bitlis'te doğmuş ve çocukluğunu geçirmiş olan Misyoner oğlu Corc'un idaresindeydi. Bitlis havalisinden gelen Ermeni çocukları burada yatılı olarak okumakta, kafaları hükümet aleyhine ihtilâl ve isyan düşünceleriyle doldurmaktaydı. Buradan mezun olanlar köylerine döndüklerinde yakınlarını ve komşuları olan Ermenileri -ihtilâl ve isyan fikirleri aşılayarak- bağımsızlık hayaline sürükleyip, Osmanlı Devleti ve Türk Milleti’ne düşman ettiler. 

Misyoner Corc ile yörenin piskopos vekili, Ermenilerin ileri gelenlerine, onlar da Ermeni halkına Hınçak komitesinin programını telkin ederek ayaklanma düşüncesini zihinlere yerleştirip isyan için fedai kaydına başladılar. Bu fedailer Bitlis'te toplandı ve hayalî vaatlerle cesaretlendirildi. Devlet memuru olan Ermeniler istifa ettirildi. Ermeni esnafı alış veriş için dükkânlarına gelen Müslümanlara küstahlığa başladı. Ortamın bu şekilde oluşturulmasından sonra Diyarbakır, Erzurum ve Van Ermeni komiteleri Bitlis Ermenilerini 1895 yılının Ekim ayında isyan ettirdiler. Ermeniler tenhalarda rast geldikleri Müslümanları 
öldürmeye, Müslüman kızları kaçırıp ırzlarına tecavüz etmeye, Cuma namazı kılmak için camilerde toplananlara saldırmaya başladılar. Müslümanların saygı duyduğu bir toplum liderini kaçırıp vahşice şehit ettiler. Tüm bunlar Müslüman ahalinin sabrını taşırdı ve Ermeni isyanına karşılık vermeleri sonucunu doğurdu. Ermeni isyanı ve Müslümanların karşılık vermesi Bitlis'in kaza ve köylerine de sıçradı. Bu ayaklanmalarda Müslümanlardan ve isyancı Ermenilerden ölenler ve yaralananlar oldu. 

1896 yılında Osmanlı Bankası Ermeniler tarafından basıldı ve işgal edildi. 1896 yılında Van İsyanı, 1903'te ise İkinci Sason İsyanı gerçekleşti. 21 Temmuz 1905'te Ermeni suikastçılar 

Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast düzenlediler, ancak başarılı olamadı lar. 1909'daki Adana Olayları patlak verdi. 

1896 yılındaki Osmanlı Bankası baskını ve sonrasında gelişen olaylar dikkate şayandır. Bu baskında 26 Ermeni teröristten oluşan çete dünyada ses getirmek için İstanbul’da Osmanlı Bankasına bombalarla saldırdı, 23 Türk’ü öldürdü ve 57’sini yaraladı. Çıkan silahlı çatışmada çete başı öldürüldü, yerine Pastırmacıyan Karakin geçti. Yabancı devlet elçilerinin araya girmesi ile silah bırakan çete üyelerinin Fransa’ya gitmelerine izin verildi. Bunlardan çete reisi olan Pastırmacıyan, daha sonra İsviçre’de okumuş, Kimya doktoru olmuş, Tiflis’e dönmüş ve 1913 Osmanlı Parlamento seçimlerinde sekiz Ermeni mebustan biri 
olarak meclise girmiştir. Ardından Birinci Dünya Savaşında Osmanlı-Rus muharebeleri başlamadan 1914 yılında 2000 atlısı ile Rusya tarafına geçmiş ve Osmanlı ordusuna karşı savaşmıştır. 1918 de ise Ermenistan Cumhuriyetinin Washington elçisi olarak Amerika’ya gitmiş, aynı yıl Boston’da İngilizce, Türk düşmanlığını körükleyen yalan ve yanlışlarla dolu iki kitap yayınlamıştır. 
Günümüzde bu kitaplar Diyaspora Ermenilerine propaganda malzemesi olmaktadır. Buna karşılık küçük kardeşi Berç Keresteciyan Kafkas cephesinde Osmanlı ordusundayken ayağından Rus veya Ermeni kurşunu ile vurulmuş, hizmetlerinden dolayı Osmanlı Bankası ikinci Müdürlüğüne kadar yükselmiş ve Atatürk tarafından “Türker” soyadıyla ödüllendirilmiştir. 

Ermeni isyanları olurken Yurtdışındaki Ermeni komiteciler, Avrupa ve Amerikan gazetelerinde “Türklerin Hıristiyanları doğradığı” yalanını yayıyor ve menfi propaganda yapıyorlardı. Büyük isyanlarda Avrupa ülkelerinin konsoloslarına müdahale ettiriyorlardı. Devlet, Anadolu’da yer yer çıkan küçük Ermeni isyanlarını bastırdı, imkânları ölçüsünde bazı tedbirler de aldı. 

3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 1

1914 -2014 YÜZYILIN HİKAYESİ - TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI. BÖLÜM 1




ALDATILAN KİMLİK
Gürbüz MIZRAK


Ermenistan’da bir ilkokul. Türk’e kin ve nefret duygularıyla yetişen Çocuklar


İÇİNDEKİLER 
SUNUŞ .................................................................................... 1 

İSYANCI ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ........................................ 9 
ERMENİ İSYANLARI ................................................................. 12 
1908 Öncesi Ayaklanmalar ........................................................ 12 
İkinci Meşrutiyetten Sonra Ayaklanmalar ..................................... 17 
Birinci Dünya Savaşında Ermeni Olayları ..................................... 19 
GEÇİCİ SEVK VE İSKÂN KANUNU (TEHCİR) ................................. 29 
Tehcir Bölgesi ........................................................................ 32 
Tehcire Tabi Tutulanlar ve Geride Kalanlar ............................. ....34 
Tehcir Öncesi Hazırlıklar .......................................................... 37 
Tehcirin Başlatılıp Sonlandırılması ............................................. 39 
Musa Dağı Ermenileri ............................................................... 46 
TÜRK KAFKAS İSLAM ORDUSU VE KAFKASLARDA ERMENİ KATLİAMLARI .. 50 
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI ............................................ 68 
Dönüş Kararnamesi ................................................................ 68 
Tehcir Yargılamaları................................................................ 71 
Kurtuluş Savaşında Ermeni İsyanları ......................................... 76 
Malta Yargılamaları ................................................................ 78 
Tehcir Hakkında Yabancılar Tarafından Yürütülen İftira Kampanyaları ... 81 
Uluslararası Hukuk, Tehcir, Soykırım.......................................... 88 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Uluslararası Adalet Divanı, 
Avrupa Adalet Divanı ve Fransa Anayasa Komisyonu Kararları....... 92 
TERÖR ÇETELERİ KANA DOYMUYORLAR ................................... 95 
BU DEFA DA HOCALI KATLİAMI ............................................. 105 
FELEĞİN İŞİNE BAK ............................................................. 113 
GÜNÜMÜZDE ERMENİ EMELLERİ VE İŞBİRLİKÇİLERİ ................. 116 
Ermeni Emelleri ................................................................... 116 
Ermeni-PKK İlişkileri ............................................................. 119 
NE YAPMALIYIZ ................................................................... 124 
Devlet ve Kamu Kuruluşlarının Yapması Gerekenler ................... 124 
Sivil Toplum Kuruluşlarının Yapması Gerekenler ........................ 131 
EKLER ................................................................................ 135 
Ek-1: TSK Genel Kurmay Başkanlığı arşivinde bulunan 
belgelerde Vilayet ve sancaklara göre 1914 Müslüman, Ermeni 
ve Rum nüfus sayıları ........................................................... 135 
Ek-2: 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar 
Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden iskân sahalarına nakledilen 
ve yerlerinde bırakılan Ermeni sayısı ....................................... 137 
Ek-3: ABD enformasyon kaynaklarına göre Anadolu'dan muhtelif 
iskân sahalarına gönderilen Ermeni sayısı (İaşe ihtiyaçlarının 
belirlenmesi amacıyla) ......................................................... 139 
Ek-4: 1906-1922 Yılları Arasında Anadolu'da Ve Kafkaslar'da 
Ermeniler Tarafından Katledilen Türklere Ait Tablo ................... 140 
Ek-5: Sayı Tespiti Yapılamayan Olaylar Tablosu ....................... 147 
Ek-6: Önemli Tarihi Olaylar ile İsyancı Ermenilerin Başkaldırı ve 
Terör Eylemleri ..................................................................... 151 
Ek-7: Atatürk ve Recep Çavuş ................................................. 162 
KAYNAKLAR ......................................................................... 164 



MİLLETLERİN BAYRAĞI ÇİĞNENİR Mİ? 

Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü’nde konaklayacaktı. Girişte kadınlı, erkekli muazzam bir topluluk birikmişti. Onları selamlayarak köşke yöneldiğinde, birden yüzü asıldı. Kaşlarını çattı. Çünkü geçeceği yerde boylu boyunca bir Yunan Bayrağı seriliydi. Karşılayıcılara bunun sebebini sordu. Onlar da, “Yunan Kralı Konstantin’in 1921 yılında İzmir’e geldiğinde bu köşkte ağırlandığını; yere serilen Türk Bayrağını çiğneyerek içeri girdiğini” anlattılar. 

Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı kısa ve kesindi: “Yunan Kralı hata etmiş. Çünkü bayrak bir milletin şerefidir. Ben bu hatayı tekrarlamam” diyerek, yerdeki bayrağı kaldırttı. Köşkün bembeyaz mermerlerinde ilerleyerek, içeri girdi. 

İşte size iki kimlik: Bir milletin şeref ve haysiyetini temsil eden bayrağa karşı; Yunan Milletini temsil eden Yunan Kralının tavrı ile Türk Milletini temsil eden Mustafa Kemal Paşa’nın tavrı. Hangisi asaleti, başkalarının kutsallarına saygıyı, yüksek insanlık değerini ve medeniyeti; hangisi ırkçılığı, bağnazlığı, kin, nefret, intikamı ve düşmanlığı temsil ediyor? 

Kapaktaki resme gelince; “Nefret, kin ve intikamı” kimlik yapan Ermenilerin, her yıl Türk Bayrağını yakması, meydanlarda yırtması ve yetişen çocuklarına, resmi törenlerde çiğneterek bu kirli ve hastalıklı kimliği aşılamaya çalışması, insanlık adına utanç verici değil mi? 

Cevabı; “Ben insanım, her millete ve insana saygılıyım, başkasının şeref ve haysiyetini, hak ve hukukunu, kendiminki gibi savunurum” diyenler versin!.. 

SUNUŞ 

Ermeniler ile Türkler arasındaki kapsamlı ilişkiler 1015-1020 yılları arasında Büyük Selçuklu Devleti kumandanı Çağrı Bey'in Doğu Anadolu'ya düzenlediği keşifler sırasında başlamıştır. O dönem Ermeniler, Doğu Roma İmparatorluğu himayesinde yaşamaktaydılar. 1071'deki Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Selçukluların galip gelmesi ve Anadolu'ya yerleşmesinin ardından bir kısım Ermeniler, Doğu Roma himayesinde Kilikya (Adana ve Mersin havalisi) bölgesine yerleşerek, burada bir prenslik kurdular. Haçlılarla sıkı ilişkiler içine girdiler. 

Bu dönemde bilhassa Fransızlardan etkilendiler. Kılık kıyafet ve yaşam tarzlarını Fransızlara benzettiler, hatta bazı Ermeniler Gregoryen mezhebinden Katolikliğe geçtiler. Moğol istilasından sonra ise İlhanlılara bağlanıp, birlikte Memluk Devletine karşı savaştılar. 1375 yılında Memlûk Sultanlığı tarafından prenslikleri yıkıldı. 
Memluklara bağlı Ramazanoğlu Beyliği hâkimiyetinde yaşamaya başladılar. 

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Ermeniler genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ve Kafkasya bölgelerindeki Beyliklerin altında yaşıyorlardı; Kütahya'da ise bir ruhani merkeze sahiptiler. Osmanlı Beyliği, 1324 yılında Bursa'yı başkent 
yapmasının ardından, Kütahya'daki Ermenilerin çoğunluğunu ve Ermeni ruhani merkezlerini Bursa'ya nakletti. İstanbul’un başkent oluşundan sonra da Fatih Sultan Mehmet Bursa'da bulunan 

Ermeni piskoposluğu ve Anadolu'daki bazı Ermenileri, devletin yeni başkenti İstanbul'a getirtti. Samatya'da bulunan Sulumanastır isimli kiliseyi Ermenilere veren Fatih, yayınladığı bir fermanla İstanbul Ermeni Patrikhanesini kurdurttu ve bir patrik tayin etti. Yavuz Sultan Selim döneminde Ramazan Oğlu Beyliğinin Osmanlıya tabi olması ve Çukurova'da Osmanlı hâkimiyetinin kabul edilmesi üzerine Kilikya Ermenileri Osmanlı egemenliğine girmiş oldular. 1514-1516'da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu fethedildi ve buralardaki Ermeniler İstanbul Patrikliğine bağlandı. Ermeniler, zamanla Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturdular. Osmanlı ayrı dinden olanların mahallî teşkilatları na kendi kendini yönetme hakkı tanımış, Yahudi ve Rum gibi Ermeni cemaati de kendi dinî yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşamıştır. 

Ermeniler diğer gayrimüslim azınlıklar gibi askere gitmezlerdi. Ticarette, zanaatta ve başta mimari ile Türk Musikisi olmak üzere sanatta büyük başarılar gösterip, toplum içinde ön plana çıktılar. Hayat tarzlarını ve kültürlerini Müslüman Türk toplumununkine yaklaştırdılar. Türk Dili’ni benimsediler. Soyluları ve şehirlileri, 18. asır ortalarına kadar Türkçeden başka dil konuşmazlardı. Kiliselerinde bile İncil'in Türkçesi okunurdu. Osmanlı toplumunda orta sınıfın üstünde bir refah seviyesine ulaştılar. Zamanla devlet bürokrasisinde üst düzey dâhil görevlere getirildiler. Osmanlı idaresinde refah ve huzur içinde yaşayıp, Devletin sâdık tebaası (Millet-i Sâdıka) olup el üstünde tutulurlardı. Öyleyse: 

. Ne oldu da, sadık tebaa, can düşmanına dönüştü? 
. Ne oldu da, azınlıkta oldukları halde, Ermeni Devleti kurma ve kendilerinden olmayan Müslüman çoğunluğu soykırımla yok etme planları yaptılar? 
. Ne oldu da, isyancı Ermeniler, 1914-1922 yılları arasında vatanımızı işgal eden düşman tarafına geçerek kendi devletine ihanet ettiler? 
  Düşmanla bir olup aynı vatanda birlikte yaşadıkları Türklere ve özellikle masum sivil halka toplu katliamlar uyguladılar? Anadolu coğrafyasında 
  1.189.132 ve Trans Kafkasya’da 413.000 olmak üzere toplam  1.692.132 Türk’ü ve Müslüman’ın katlinde rol aldılar? 
. Ne oldu da görevleri başındaki pek çok diplomatımızı katlettiler? 
. Ne oldu da Azerbaycan’da soydaşlarımızı 20. yüzyılın yüz karası kanlı terör, işkence ve aşağılayıcı hareketlerle katlettiler; soydaşlarımızın  evlerini, yurtlarını gasp ettiler. 
. Ne oldu da yalan, yanlış ve iftiralarla Dünya kamuoyuna Milletimizi “katil”, devletimizi “soykırımcı” göstermek için çabalayıp durmaktalar? 
. Ne oldu da Türk Vatanı’nın bir parçasını gasp etmek için rekabete girdikleri PKK ile birden bire can ciğer, kuzu sarması oldular. 

Ne mi oldu? 

Devletimiz zayıf düştüğünde, dönemin emperyalist devletleri sâdık tebaanın hamisi kisvesinde devreye girmeye başladı. Biryandan "Islahat" adı altında Osmanlı devletinin iç işlerine karışırken, diğer yandan da Ermenileri Osmanlı 
yönetimine karşı teşkilatlandırdı lar. Görevlendirdikleri misyonerler, açtıkları kolejler, kullandıkları papaz okulları vasıtalarıyla Ermeni gençlerinin beyinlerini yıkadılar. Onları Türk ve Müslüman düşmanlığı ile şartlanmış fedailere dönüştürüp Ermeni cemaatinin içine propagandist olarak saldılar. Bunların kandırıp kullandığı isyancılar, Ermeni cemaatine millî hisleri kullanarak, tehdit ve şantaj dâhil çeşitli yollarla tahakküm etmeye başladılar. Devletin sâdık tebaasının önemli bir kısmını Türk ve Müslüman düşmanına, eli kanlı katil çetelerine dönüştürüp istilacı emperyalist devletlerin kullanımına sundular. 

İsyancı Ermeniler Doğu Anadolu’daki Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ ili ve civarı), Diyarbakır ve Van vilayetlerinin kapladığı alanı “Batı Ermenistan” olarak adlandırdılar. Buralarda azınlıkta olmalarına rağmen bir ermeni devleti kurma çabasına giriştiler. Daha önce emperyalist devletlerin desteklediği isyancıların, Balkanlar’da, Kırım’da ve Kafkaslarda uyguladığı gibi, öldürerek ya da kaçırtarak Türk ve Müslüman ahaliden buraları “temizlemek” istediler. 

Tebaası oldukları devlete ihanet edip Çarlık Rusya’sı, Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptılar; bunlarla savaşan Osmanlı Ordularına saldırılar düzenleyip, cephe gerisinde sabotajlar ve ikmal yollarını kesme eylemlerine giriştiler. Tüm bu eylemler sonucu Kafkas cephesinde konuşlanan 3. Ordu’nun, Suriye ve Filistin’i korumakla görevli 4. Ordu’nun ve Irak’ta çarpışan 6. Ordu’nun 
güvenliği tehdit altına girmişti. Düşmanla çarpışan bu üç ordunun ikmal yollarının tıkanması, cephe gerilerindeki bölgelerde kanlı Ermeni saldırılarının yaygınlaşması ve bunların doğurduğu sonuçlar, Osmanlı hükümetini, tedbir olarak, detayları bu yayında verilen “Tehcir” (Sevk-i İskân) kararını almak zorunda bıraktı. Savaş hukukuna göre, düşman saflarında yer alan, düşman sayılır. Bu durumda, Osmanlı Devleti’nin önünde üç yol vardı: birincisi, düşmanla da savaşmak; ikincisi, düşmanı savaş sahasından uzaklaştırmak; üçüncüsü, düşmanın ihanet, bozgunculuk ve katliamlarına seyirci kalmak. İşte Osmanlı Devleti, bunlardan en insanî olanını, savaş sahasından uzaklaştırmayı seçmiştir. “Tehcir” de zaten budur. 

Özet olarak; emperyalist devletler, Ermeni azınlığı yayılma siyasetleri doğrultusunda kullanmak için saldırgan hale getirdiler. 

Söz konusu devletler misyonerlik ve propaganda faaliyetleri ile düşmanlık tohumları ekerek Ermeni ırkçılığını teşvik ettiler, Ermeni militanları yetiştirdiler ve çeteleri silâhlandırdılar. Dünya kamuoyuna, Ermeni çetelerinin her saldırısını masum gösterirken, suçlu olan Türklermiş gibi tanıtmaya çalıştılar. 

Bu yaklaşımlar isyancı Ermenilerin şiddete yönelmelerini teşvik etmiş; hain planların figüranları olarak, patronlarına da dua okutacak derecede yukarıda bir kısmını özetlediğimiz tüm kötülükleri yapmalarını tetiklemiştir. Dolayısıyla Ermenilerin yaptığı kanlı olayların baş sorumluları ve azmettiricileri, bunları 
amaçları için kullanan emperyalist devletlerdir. 

Cumhuriyet döneminde de, Ermeni çetelerinin ve Ermenistan devletinin terör eylemleri, saldırganlığı ve geleceğe yönelik düşmanca emelleri devam etti: 

. Eli kanlı Ermeni çetelerinin mirasçıları, -kullanıcıların düğmeye basmasıyla-, 1973-1984 yıllarında, ASALA cinayetleriyle, 53 sene sonra yeniden saldırılara başladılar. Pek çok diplomatımızı ve vatandaşımızı kalleşçe pusu kurarak 
şehit ettiler. 
. Ermenistan Parlamentosu, 1989’da Türkiye’nin Ermenistan ile mevcut sınırının çizildiği Moskova Anlaşması’nı fesih kararı alarak, Türkiye-Ermenistan sınırını kabul etmediğini, açıkça Türkiye’den toprak talebinde bulunduğunu açıkladı. 
. Ermenistan devleti isyancı ve katliamcı dedelerini aratmadı; 1990’lı yılların başında Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Hocalı’da çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden işkence ve soykırımlar yaptı. 
. Ermeni örgütleri ASALA, ARF ve ANCA, PKK ile görüşmeler yaparak müşterek emelleri doğrultusunda, “Türkiye’den koparmayı kararlaştırdıkları toprakların, Ermeniler ile PKK arasında bölüşülmesi” planlarını yapmaya başladılar. 
. İsyancıların mirasçısı Diyaspora Ermenileri, suçluyu mazlum mazlumu suçlu yerine koyma konusunda oldukça başarılı oldular. Uluslararası toplumu “Türklerin, Ermenilere soykırım uyguladığı” yalanına kolayca inandırdılar. Zira emperyalist patronlar ile onların etki alanındaki uydu devletler zaten bu yalana inanmaya hazırdılar. Bu yalanı; 
. Haçlı zihniyetlerini hortlatarak Müslüman Türk Milletini karalamak, 
. İç politikada Ermeni kökenlilerin oylarını almak için seçim malzemesi yapmak ve 
. Şantaj olarak kullanarak kapalı kapılar ardında Devletimizden ticari ve siyasi tavizler koparmak amaçlarıyla kullandılar. 

Türkleri soykırımla suçlayan kararları parlamentolarında onaylamaya, hatta “soykırım olmamıştır” denmesini suç kabul eden yasaları çıkarmaya başladılar. 

Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bazı akademisyenler, yazarlar ve sanatçılar Ermeni iddialarının savunuculuğuna soyunup, kendi ülkesini ve atalarını soykırım yapmakla suçlamaktadırlar. Üstelik en üst düzeyde bir kısım 
devlet adamlarımız da bu grupların düzenlediği Türklüğü suçlayıcı iftira kampanyalarına destek vermektedirler. Ermeniler ve Ermeni iddialarını destekleyen yabancı ülkeler, “Türk Devleti’nin en üst yöneticileri bile Türklerin soykırım uyguladığını kabul ediyor” demeye başladılar. 

Tüm bunlar, Türkiye aleyhine menfi propaganda yapılmasına fırsat sağlamış, gerçekleri bilmeyen insanlarımızın zihinlerinde tereddütler oluşturmuştur. 

 Vatandaşlık görevlerini samimiyetle yerine getiren ve kanunlarımıza saygılı Ermeni asıllı vatandaşlarımız geçmişte olduğu gibi devletimizin ve insanlarımızın baş tacı olmaya devam edecekler; Milletimiz, bunları geçmişte olduğu gibi birinci sınıf vatandaşlar olarak kucaklamayı sürdürecektir. Yurt dışında yaşayan ve Diyaspora ya rağmen gerçekleri ifade eden Ermeniler bizlerden hep saygı görecekler, geçmişin mirası ortak kültürel değerlerimiz gelecekte de bunlarla iyi ilişkilerimizin sürdürülmesinde aramızda köprü olamaya devam edecektir. 

Netice olarak halkımızın ve namuslu dış dünyanın Ermeni olayları hakkında doğru bilgilendirilmesi, başta entelektüel insanlarımız olmak üzere tüm vatandaşlarımızın müştereken yürütmeleri gereken millî bir görev olmuştur. 

Bu görevi gereği gibi yapmak için de öncelikle doğru bilgi kaynaklarını kamuoyumuza sunmak gerekmektedir. Elinizdeki mütevazı yayın bu amaç için hazırlanmıştır. Ankara, Eylül 2014 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

4 Ekim 2018 Perşembe

Erzurumda Ermeni İsyanları (1890-1895) BÖLÜM 2

Erzurumda Ermeni İsyanları (1890-1895) BÖLÜM 2



C. 1895 İsyanı

1890 yılında yaptıkları Erzurum ve Kumkapı olaylarından, Ermeni komiteleri Avrupa devletlerini harekete geçirecek bir netice elde edememişlerdi. Ermenistan kurma yolunda ilk adım saydıkları reform projelerini uygulamaya koyduramamışlardı. 1894 yılına kadar Ermenilerin yaşadığı tüm Türkiye topraklarında teşkilatlarını kurup, gerekli militan kadroyu oluşturmada ve silahlanmada önemli bir gelişme sağlayan Ermeni ihtilâl komiteleri, özellikle Hınçak, harekete geçmiştir. Hınçak Komitesi'nin organizesi ile 1894 yılında Sason'da büyük bir Ermeni ayaklanması gerçekleştirilmiştir. Bu ayaklanmada, Hınçak Komitesi başarı kazanmış ve başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti'ne bir memorandum vererek Ermenilerin yaşadığı yerlerde, taahhüd edilen reformların yapılmasını istediler.48 Osmanlı Yönetimi, Avrupa devletlerini teskin etmek ve gerçekten doğu vilayetlerinde bir reform yapmak için Anadolu Reform Müfettişliği'ni kurmuştur. Avrupa devletlerini böylece harekete geçiren Hınçak Komitesi, 1895 yılında genel bir ayaklanma ile netice almak istemiştir. Temmuz ayında Babıâlî baskınıyla başlatılan olaylar, bütün Türkiye'yi sarmıştır. Şakir Paşa'nın başkanlığında kurulan Anadolu Reform Müfettişliği'nin kurulup Anadolu'da göreve başlaması, Ermeni halk tarafından iyi karşılandı. Vilayetlerde Müfettişi karşılamak için düzenlenen törenlere Ermeni halk da çoşkulu bir şekilde katılmıştır. Ermeni ihtilâl komitecileri ise bu tayinden memnun olmamışlardı. Bunun için teftiş heyetini protosto maksadıyla harekete geçen komiteler, heyetin Vilâyet-i Sitte'ye gelmesinin hemen ardından birçok yerde isyanlar çıkardılar. Reform Heyeti'nin güzergahı olan Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Hınıs, Muş, Bitlis ve daha bir çok yerde yirmiden fazla silahlı isyan çıkarılmış ve çok sayına insan katledilmiştir.49

Erzurum'da Ermeni ihtilalciler, isyan için Eylül ayında son hazırlıklarını yapmışlardı. Taşnaksutyun ve Hınçak komiteleri faaliyetlerini artırmışlar ve Rusya'dan gelen yeni militanlar örgütlere katılıyordu. Komiteciler, Vilayet Meclisi ve İstinaf Mahkemesi üyeliklerinde bulunan iki Ermeni ileri gelenini tehdit ederek görevlerinden istifa etmelerini ve çıkaracakları ayaklanmada kullanacakları silahları satın almak için onlardan para talep etmişlerdir. İngiliz Konsolosu Graves, bu militanların Rusya Ermenisi olduklarını bildirmektedir.50 Hınçak militanları, tehditlere aldırmayıp kendilerini desteklemeyen Ermenileri katletmekten de hiçbir şekilde çekinmemişlerdi. 5 Ekim'de Erzurum'da Avukat Artin Sarkis Efendi ve Tüccar Simon Bozoyan Ağa Hınçak militanları tarafından bıçaklanarak öldürülmüşlerdir. Bu olaydan dolayı bir Rusya Ermenisi tutuklanmıştır. Bu öldürülenler örgüte girmediklerinden ve destek vermediklerinden öldürülmüştür.51 Komiteler, böylece kendilerine destek vermeyen Ermeni halkı önce sindirerek, zorla da olsa destek sağlamak ve dış kamuoyuna da bütün Ermeniler aynı gaye etrafında toplanmışlardır görüntüsü vermek istemişlerdir.

Komiteciler, daha önce Türk yanlılığı ile bilinen Erzurum Ermeni Murahhası Mgr. Ghevant Şişmanyan'ı İstanbul'daki Patrik'in de propagandaları ile elde etmeyi başardılar. İhtilalcilere katılan Şişmanyan, Taşnaksutyun taraftarı idi, fakat Hınçaklara da sempatisi vardı. Doğu Vilayetleri'nin Genel Müfettişi olarak Şakir Paşa Erzurum'a geldiği zaman, Murahhas Şişmanyan, Patrik'in ve Hınçakistler'in O'nun misyonunu tanımama talimatlarına uyarak, Şakir Paşa'yı karşılamaya bile gitmemişti.52 Şişmanyan, bu hareteki ile de artık doğrudan doğruya komitecilerle birlikte hareket ettiğini saklamıyordu. Nitekim Murahhas Şişmanyan, 1895 Erzurum Ermeni isyanının her aşamasında yer alacaktır.

İngiliz Konsolosu Cumberbatch, 17 Ekim'deki raporunda Erzurum ve çevresinde çok kritik bir durumun devam ettiğini ve her tarafta büyük bir heyecanın hüküm sürdüğünü belirtiyordu. Yetkililer ve askeri birlikler, bir Müslüman-Hıristiyan çatışmasını önlemek için canla başla çalışmakta ve gece gündüz ayaktadırlar.53 26 Ekim'de provakasyon için Erzurum'da Ermeniler, Müslüman halka saldırdılar. Bitlis'de Müslümanlar camide namaz kılarken camiye saldırdılar.54 Bu provakasyonda büyük bir olay çıkmamıştır. Ermeni ihtilâl komiteleri, planladıkları eylemi yapmak için Erzurum'a Rusya, İstanbul ve Trabzon'dan militanlar gönderdiler.55 Erzurum'a gelen bu militanlardan bazılarına, yetkililerin dikkatini çekmemesi için, iki-üç bin kuruşluk az bir sermaye ile göstermelik dükkanlar açılıyordu. Böylece bu militanların Erzurum'a geliş maksatlarının ticaret olduğu görüntüsü verilmeye çalışılıyordu.56

Bu hazırlıklardan sonra 1895 yılı Ermeni genel ayaklanma eylemlerinden biri de Erzurum'da plânlanmıştı. Ermeni komitecileri silahlanma, yeterli militan toplama işini tamamladıktan sonra, Erzurum Ermeni Murahhası Şişmanyan ile birlikte plânladıkları Erzurum isyanını, 30 Ekim 1895 Çarşamba günü başlattılar. Komitecilerin plânlarına göre, her bir militan Hükümet Konağı'ndaki odaların kapısının önlerini tutacak ve bir kısmı da Hükümet Konağı'nın odalarının pencerelerinin karşısındaki dükkanların damlarına çıkıp çalışan memurları silahla vuracaktı. Çıkarılacak olayı bastırmaya gelecek askerler için de plan yapılmıştı. Askeri kışlaların yakınındaki Ermeni evlerinin damlarına silahlı adamlar yerleştirilmişti. İsyancılardan biri, odaların kapısını tutacak olanlar daha tam yerlerine varamadan zabıta odasının karşısında iken korkuya kapılarak jandarma binbaşısının üzerine ateş etmiş ise de isabet ettiremeyerek ikinci kurşunla jandarma jurnal eminini şehid etmiştir. Orada bulunan jandarmalar, derhal karşılık vererek ateş eden ve henüz merdivenden çıkmakta olan Ermenileri etkisiz duruma getirmiştir. Silah sesini duyan pencere önlerindeki Ermeniler de Hükümet Konağı'ndan içeri kurşun yağdırmaya başlamışlardı. Diğer taraftan çarşı, pazar ve mahallelerdeki taş binalarda, uygun yerlerdeki dükkanlarda ve evlerin damları üzerine yerleştirilmiş Ermeni militanlar, gelip geçen Müslüman halk üzerine kurşun atmaya başlamışlardır. Kışlaların etrafında yerleşen militanlar da askerler üzerine kurşun atarak onların hareketini engellemeye çalışıyorlardı.

Şehirde büyük bir heyecan ve dehşet havası oluşmuştu. Asker çatışma yerlerine yetişinceye kadar Müslümanlar, Rumlar ve Acemler, canları ve mallarını korumak için Ermenilerle çatışmaya girişmişlerdi.57

Reform Müfettişi Şakir Paşa, Vali ve Komutan'ın üstün gayretleri neticesinde askerler olay yerlerine vakit kaybetmeksizin sevkedilmiştir. Askerlerin de üzerlerine devamlı kurşun atıldığı için olay yerlerine ancak çatışarak ulaşılmıştır. Bu kadar büyük çaplı bir isyan başlatılmasına rağmen askerin serinkanlı ve cansiperane gayretleri neticesinde, olay iki saat zarfında kontrol altına alınmıştır. Askerî birlikler, hemen Konsoloslukları, Ermenilerin oturduğu mahalleleri, diğer gayrimüslimlerin oturduğu mahalleleri, kiliseleri ve azınlık okullarını korumaya almıştır. Fakat Müslüman halkın büyük galeyanı karşısında buralarda Ermenilerin muhafaza edilemeyeceği görülünce Ermeniler, Hükümet Konağı'na, karakollara ve askeri kışlalara alınarak korunmuştur. Olay yakın köylere de sıçramış, bunun üzerine köylere derhal asker ve jandarma suvariler çıkarılarak üç saat zarfında oralardaki çatışmalar da bastırılmıştır.58

Olayda Ermenilerden 264 kişi öldürülmüş ve 169 kişi yaralanmıştır. İki asker ve bir jandarma öldürülmüş ve bir binbaşı, bir yüzbaşı ve diğerleri küçük rütbeli subay ve erlerden oluşan, 41 asker ve jandarma yaralanmıştır. Müslüman halktan 18 kişi öldürülmüş ve 43 kişi yaralanmıştır. Rumlardan iki ve İranlılardan iki kişi öldürülmüştür. Bu olayda toplam 289 kişi öldürülmüş ve 253 kişi de yaralanmıştır.

Olaylar sırasında bazı Ermenilerin dükkanları tahrip edilmiştir. Köylerde halktan bazılarının malları ve hayvanlarından zayi olanlar olmuştur. Kayıp olan eşyaların bulunması için memurlar görevlendirilmiş ve eşyaların büyük çoğunluğu bulunarak sahiplerine teslim edilmiştir. Diğerlerinden bazıları peyderpey aynen ve nakten ödenmiştir.59

Olayları genelleştirerek netice almak niyetinde olan Ermeni komiteciler, aynı anda Erzurum'un çevresinde de isyanları başlatmışlardır. Erzurum isyanıyla aynı gün başlatılan Bayburt olayından başka, Vilâyet'e bağlı Hınıs, Erzincan, Refahiye, Kuruçay, Kemah, Tercan, Pasinler, Kiği ve Eleşkird kazalarında da ayaklanmalar çıkarılmış ve Ermenilerle Müslümanlar arasında kanlı çatışmalara neden olmuştur. Buralardaki çatışmalarda, her iki taraftan çok sayıda insan ölmüş ve yaralanmıştır.

Erzincan'da Müslümanlardan 10 kişi ölmüş ve 107 kişi yaralanmış, Ermenilerden 111 kişi ölmüş ve 157 kişi yaralanmıştır. Refahiye'de Müslümanladan bir kişi ölmüş ve 16 kişi yaralanmış, Ermenilerden 18 kişi ölmüştür. Kuruçay'da Müslümanlardan 2 kişi ölmüş ve 3 kişi yaralanmış ve Ermenilerden 9 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmıştır. Kemah'da Ermenilerden 4 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmıştır. Tercan'da Müslümanlardan 25 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmış, Ermenilerden 140 kişi ölmüş ve 42 kişi yaralanmıştır. Pasinler'de Müslümanlardan bir kişi ölmüş, Ermenilerden 28 kişi ölmüş ve 19 kişi yaralanmıştır. Kiği'de Müslümanlardan 50 kişi ölmüş ve 19 kişi yaralanmış, Ermenilerden 20 kişi ölmüş ve 13 kişi yaralanmıştır. Eleşkird'de Ermenilerden 4 kişi ölmüş ve iki kişi yaralanmıştır.60

Erzurum'un bu kazalarına nisbetle Bayburt'ta daha geniş çaplı ve Ermeni komitelerinin plânları ile çıkarılan isyan, Bayburt merkezde altı-yedi saatte ancak bastırılabilmişken köylerinde çatışmalar bir kaç gün devam etmiştir. Bayburt'ta Müslümanlardan 17 kişi ölmüş ve 22 kişi yaralanmış, Ermenilerden 544 kişi ölmüş ve 72 kişi yaralanmıştır.61

Ermeni ihtilalcileri, Hınıs'ta olay çıkarmak için aylar önce hazırlıklara başlamışlardı. Komiteciler türlü yollarla burada Müslümanları tahrik etmişler, halkın itibar edip saygı duyduğu dini hüviyeti olan kişileri bile öldürmekten çekinmemişlerdir. Şeyh Haydar Efendi, sırf Müslümanları tahrik edip Ermeniler üzerine saldırtmak için Ermeni komiteciler tarafından katledilmiştir. Bu yetmemiş Hamidiye Alayı subaylarından Yüzbaşı Halil Ağa'nın kızı ve gelini ile aşiret mensubu Yusuf Ağa'yı idam etmek

kasdıyla kaçırmışlardır. Ermeni militanların Müslüman köylere saldırıya başlamışlardı.62 Son olarak bölgede dini bir etkisi olan, saygı duyulan ve geniş bir aileye mensup Nakşibendi Şehylerinden Taşkesenli Ahmed Efendi'nin Bitlis'ten Erzurum'a gelirken Hınıs'ta Ermeni komitecileri tarafından yolu kesilip ölümle tehdit edilmesi, Müslüman halkın büyük bir heyecana kapılarak, adeta komitecilerin isteği doğrultusunda Ermeniler üzerine saldırıya geçmesine neden olmuş ve kanlı olaylar meydana gelmiştir. Bu olaylar üzerine Şakir Paşa, derhal Hınıs'a gelerek olayın kasabaya sıçramasına mani olunmuştur. Bu olaylarda Müslümanlardan 50 ve Ermenilerden 32 kişi ölmüş ve elli kişi yaralanmıştır. Ayrıca mal ve hayvanlardan da bir hayli zayiat olmuştur.63

1895 yılında Erzurum ve çevresinde Müslümanlardan 139 kişi ölmüş ve 254 kişi yaralanmış, Ermenilerden 1152 kişi ölmüş ve 494 kişi yaralanmıştır. Ermeni komitecileri, böylece müstakil bir Ermenistan hayali uğruna bir kaç gün içinde sadece Erzurum ve çevresinde 1291 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuşlardı.

Sonuç

Ermeniler arasında ayrılık hareketlerinin başlamasında Türkiye üzerinde emelleri olan emperyalist devletlerin, özellikle Rusya ve İngiltere'nin payı büyüktü. Rusya, Osmanlı savaşlarında Ermenileri içerden bozguncu güç olarak kullanmak için koruyuculuk iddialarıyla ortaya çıkınca, Rusya'nın güneye yayılmasını istemeyen ve önünü kesmek isteyen İngilterede bu koruyuculuğu kaptırmamak için Ermenilerle daha fazla ilgileniyor görüntüsü veriyordu. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Ermenilerin meseleleriyle ilgilenme eğilimleri, onları Osmanlı Devleti'ne karşı harekete geçmede cesaretlendirdiği gibi örgütlenerek siyasi mücadeleye geçmede de etken olmuştu. 
1880 yılından itibaren siyasi örgüt kurma eğilimleri başlamış ve bu iş için de kendilerince en müsait yer olarak gördükleri Erzurum'u seçmişlerdir. 1881 yılında Erzurum'da Ermeni Anavatan Koruyucuları örgütü kurulmuş, diğer bölge ve Rusya Ermenileri ile irtibat kurarak bir ihtilâl çıkarmayı amaçlamışlardı. Kısa sürede ortaya çıkarılarak örgüt üyeleri tutuklanmasına raşmen örgüt üyelerinin affedilmeleri için İstanbul Ermeni Patriği ile İngiltere, Rusya ve Fransa sefirleri, Hükümet ve Padişah nezdinde girişimlerde bulunmuşlar ve affettirmişlerdi. Bu durum ihtilalci Ermenilere cesaret vermiş ve Hınçak örgütünün ilk eylem yeri olarak Erzurum'u seçmesinde, buranın coğrafi ve kendileri açısından önemi yanında burada isyana elverişli kişilerin bulunmasının da etkisi vardı.

1890 Erzurum Ermeni isyanında ayak takımı denen komiteciler Ermeni halkı da tehdit ederek dükkanları kapattırmış ve askere silahla ateş ederek öldürmüştü. Ermenilere nisbetle birkaç kat daha fazla olan Müslüman halkın galeyanı karşısında Ermenileri yine askerler korumuştur. Bu olay sonunda da yine aynı devletler devreye girmişler ve yine isyan çıkaran, asker ve halktan insanları öldürenleri affettirmişlerdi. Bu aflar ve müdahaleler, Ermeni ihtilalcileri daha da cesaretlendirerek, 1895 yılında bütün yurtta genel bir ayaklanmaya kalkışmalarına neden olmuştur. Erzurum'da 1895 yılında Ermeni Mürahhası'nın da katılımı ile yine Hınçak örgütünün organizesi sonucunda plânlı bir eylem geçekleştirilmişti. Doğrudan Hükümet Konağı, askeri kışlalar ve Müslüman halk üzerine silahlarla saldırıya geçilmişti. Bu sefer de yine Müslüman halkın 
galeyanından Ermenileri, ihtilalcilerin silahlı saldırısına uğrayan güvenlik kuvvetleri korumuş, hatta Ermenileri ancak Hükümet Konağı, polis karakolları ve askeri kışlalara doldurarak muhafaza etmek mümkün olabilmiştir. Olayları çıkarıp kendi insanını ve Müslümanları öldüren Ermeni ihtilalcileri, Avrupa kamuoyunu etkilemek için de Ermeniler katlediliyor diye propaganda yapmışlardır. Olayların cereyan tarzından anlaşılacağı gibi eğer bir katliam varsa onu, olayları başlatan, hatta kendilerine destek vermek istemeyen Ermeni ileri gelenlerini öldürerek, Müslüman halka saldırıp öldürerek, çatışma ortamı yaratıp Müslümanların Ermenilerin üzerine saldırmasını sağlayan Ermeni ihtilalcileri yapmışlardır. Türk güvenlik kuvvetleri ise kendilerine de silahla saldırılmasına rağmen, İngiliz konsolosunun da övgü ile bahsettiği gibi, her zaman koruyucu olma özelliğini kaybetmemiştir.

DİPNOTLAR

1 Justin McCarthy, Muslims and Minorities The Population of Ottoman Anatolia and The End of The Emprime, New York 1983, s. 1.
2 Recep Şahin, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, İstanbul 1988, s. 41-43.
3 McCarthy, a.g.e., s. 70.
4 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1988, s. 139-140, Osmanlı kaynaklarındaki, yabancı seyyahların kayıtlarındaki ve Patrikhane kayıtlarındaki nüfus tahminleri verilmiştir.
5 FO, 424/86, Nr. 163, s. 108-109; Belge yayınlanmıştır, Bilâl N. Şimşir, Osmanlı Ermenileri, Ankara 1986, 280.
6  Public Record Office, Turkey, Nr. 16, Erzurum 19 Mart 1869 Kosolos Taylor'dan Clarendon'a; Şimşir, a.g.e., s. 79-89.
7 BOA, Y. A. HUS, 237/62, 17 Temmuz 1890 (5 Temmuz 1306) Erzurum Vali-i Esbâkı'ndan Yıldız Saray-ı Hümâyunu'na şifre.
8 Louise Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement, The Development of Armenian Political Parties through the Nineteenth Century, Berkeley and Los Angeles 1967, s. 85-87.
9 FO, 424/132, Nr. 36, s. 48-49, yayınlayan Bilâl Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Volume-II (1880-1890), Ankara 1983, s. 398.
10 FO, 424/132, Nr. 143, s. 219, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 445.
11 FO; 424/140, Nr. 3, s. 3-4, yayınlayan Şimşir, a.g.e, V.-II, s. 450.
12 FO; 424/140, Nr. 58, s. 48-49, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 476; Nalbandian, a.g.e.,s. 88.
13 FO, 424/140, Nr. 1-2, s. 1-2, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 446-448; Nalbandian, a.g.e., s. 88.
14 FO, 424/141, Nr. 30, s. 38, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 497.
15 Nalbandian, a.g.e., s. 88-89.
16 Geniş bilgi için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s.432-457.
17 Nalbandian, a.g.e., s. 110.
18 Salahi Ramsdam Sonyel, The Ottoman Armenians, London 1987, s. 112.
19 BOA, Y. A. HUS. 234/33.
20 Sonyel, a.g.e., s. 115.
21 Sonyel, a.g.e., s. 114-115.
22 BOA, Y. A. HUS, 237/62, 1890 Erzurum Ermeni olayı üzerine olaya karışan Ermenilerin verdiği ifade nakledilmiştir. 15 Temmuz 1890 (2 Temmuz 306) Erzurum eski valisinden Yıldız Sarayı'na şifre.
23  Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1988, s. 182.
24 BOA, Y. A. HUS, 236/11.
25 BOA, Y. A. HUS, 236/76.
26 Ahmet Hulki Saral, Ermeni Meselesi, Ankara 1970, s. 78.
27 BOA, Y. A. HUS, 236/76.
28 BOA, Y. A. HUS, 236/76.
29 BOA, Y. A. HUS, 236/11.
30 Saral, a.g.e., s. 78.
31 BOA, Y. A. HUS, 236/11. 19 Haziran 1890 (7 Haziran 306) Erzurum Valisi Sami'den Yıdız Sarayı'na.
32  BOA, Y. Mtv, 44/77, Olayda suçlu olarak tutuklanan bir Ermeni bu durumu anlatmıştır. 29 Temmuz 1306 Erzurum Valisi'nden Yıldız Sarayı'na.
33  BOA, YA. HUS, 236/11; 237/62. Belgede bu olayları yapanlar Ermeni öğrenci ve ayak takımı olarak nitelendiriliyor.
34  BOA, Y. A. HUS, 236/11, 8 Hazıran 306 Erzrum Valisi Samih'den Sadaret'e.
35 Turkey, Nr. 1 (1890-91), s. 51-53, No. 66, 20 Hazıran 1890 İngiliz Erzurum Konsolosu'ndan İstanbul Büyük Elçisi Mr. Fane'e, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 692-693; BOA, Y. A. HUS, 236/11, 8 Hazıran 306 Erzurum Valisi Samih'den Sadaret'e.
36 BOA, Y. A. HUS, 236/16, 23 Hazıran 1890 (10 Hazıran 306) Erzurum Valisi Samih'den Sadrazam'a.
37  Turkey, Nr. I (1890-91), s. 51-53, No. 66, yayınlayan Şimşir, a.g.e., s. 693.
38  Turkey, aynı belge, Şimşir, a.g.e., s. 693; BOA, YA. Hus, 236/16.
39  BOA, Y. A. HUS, 236/16.
40  BOA, Y. A. HUS, 236/38; Turkey Nr. 1 (1890-91), s. 60, No. 77, yayınlayan Şimşir, a.g.e.,V.-II, s. 703.
41 BOA, Y. A. HUS, 236/16.
42 Turkey Nr. I (1890-91), s. 50-51, No. 62/1, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 699-701, 27 Hazıran 1890 Sadrazam'ın, İngiliz Hükümeti'ne sunulmak üzere Londra Sefiri'ne Erzurum olayı ile ilgili gönderdiği rapor.
43 Turkey Nr. I (1890-91), s. 79, No. 106/I, 27 Eylül 1890 Erzurum Mr Clifford Lloyd'dan Sir W. White'e, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-II, s. 716.
44 BOA, Y. A. HUS, 237/49-3.
45  BOA, Y. A. HUS, 237/35, 15 Temmuz 1890 Londra Sefiri'nde Hariciye Nezareti'ne.
46  Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C. 8 (8 Ocak 1890-18 Eylül 2890) (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yayını çoğaltılmamıştır), İstanbul 1988, No. 149, s. 464-474.
47 Saral, a.g.e., s. 79.
48 Ali Karaca, "Tehcire Giden Yolda Ermeni Meselesi'ne Bir Çözüm Projesi ve Reform Müfettişliği (1878-1915)", Türk Dünyası Araştırmaları, Ermeni Meselesi Özel Sayısı, Sayı: 131 (Nisan 2001), s. 104; Nalbandian, a.g.e., s. 122.
49 Karaca, a.g.m., s. 120.
50 FO, 424/184, Nr. 90/1, s. 51, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 279.
51 FO, 424/184, Nr. 286/1, s. 175, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 385; Karaca, a.g.m., s.120.
52 FO, 424/184, Nr. 584/1, s. 290, 8 Kasım 1895 Erzurum Cumberbatch'den Mr. Herbert'e.
53  FO, 424/184, Nr. 292/1, s. 180, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 390.
54  FO, 424/184, Nr. 172, s. 115, yayınlayan Şimşir, a.g.e., V.-IV, s. 368-369.
55 FO, 424/184, Nr. 185, s. 119, 28 Ekim 1895 İstanbul Mr. Herbert'ten Salisbury'e.
56 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C. I, Ankara 1994, s. 169 veya 236.
57 H. NazımPaşa, a.g.e., C. I, s. 169-170 veya 236-237.
58 BOA, YEE, Defter, Nr: 1129, Erzurum Vilayeti'nden/28, s. 9, 5 T. sânî 311.
59 H. Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s. 171 veya 238.
60 H. Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s. 171 veya 238.
61 H. Nazım Paşa, a.g.e., C. I, s. 168-169 veya 234-236.
62 H. Nazım Paşa, a.g.e. C. I, s. 172 veya 239.
63  BOA, YEE, Defter, Nr: 1129, Erzurum Vilayeti'nden/28, s. 9-10, 5 T. sânî 311.


https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=283676


****

Erzurumda Ermeni İsyanları (1890-1895) BÖLÜM 1

Erzurumda Ermeni İsyanları (1890-1895)  BÖLÜM 1


Erzurum'da Ermeni İsyanları (1890-1895) 
Yrd. Doç. Dr. Muammer Demirel.,

Bu makalede Anadolu'da hassas bir noktada bulunan Erzurum'da, XIX. yüzyılda Ermeni ihtilâl örgütlerinin çıkarmak istedikleri ve çıkardıkları isyanları inceledik. 
Ermeni ihtilalcileri, Türkiye'de ilk siyasi örgütlerini Erzurum'da kurdukları gibi ilk ayrılıkcı isyanlarını da yine burada çıkarmışlardı. 
Bu bakımdan bu olayların incelenmesini önemli bulduk. Makalede, 1881 yılında Erzurum'da Ermenilerin kurduğu Anavatan Koruyucuları adlı siyası teşekkül, 
1890 ve 1895 yıllarında Osmanlı Devleti'ne yabancı müdahalesini sağlayarak bir Ermenistan oluşturmak maksadıyla, Ermeni ihtilalcileri tarafından çıkarılan iki Ermeni isyanı sebep ve sonuçları ile ele alınmıştır.

Anadolu'nun etnik karakteri, XI. yüzyılda başlayan Türklerin Anadolu'yu fetihleri ile oluşmuştur. Fetih, Ortadoks Hıristiyan nüfusun çoğunluğu ile Müslüman nüfusun yer değiştirmesine sebep olmuş, Türk idarelerindeki yıllar boyunca İslâmlaşma, Anadolu'daki Müslüman nüfusu güçlendirmiştir. 1 Gerek Büyük Selçuklular ve gerek Anadolu Selçukluları devirlerinde gayrimüslimlere ve özellikle Ermenilere adalet ve hoşgörü ile muamele edilmiştır. Osmanlılar devrinde de yönetim anlayışı aynı şekilde devam ettirilmiştir. Ermeniler de asırlarca Türk idarelerinde sadık vatandaşlar olarak yaşamışlardı.2 Ermeniler, çoğunlukla Doğu Anadolu'da bulunmakla birlikte Orta ve Batı Anadolu'ya da yayılmışlardı. Erzurum, Ermeni anayurdu olarak iddia edilen Doğu Anadolu'nun merkezinde idi. Erzurum, Ermeni nüfusun iki bölgesi olan Doğu Anadolu ve Rusya Ermenistanı arasında uzanır. Ermeni milliyetçileri, Erzurum şehrini ileride kurulacağı varsayılan Kafkasya'dan Suriye'ye kadar uzanacak Ermenistan'ın baş şehri olarak hayal ederlerdi. Erzurum bölgesi Rus sınırında yer almakta olduğu için Rusların yayılmacı emelleri doğrultusunda her zaman istila planları içinde yer alıyordu.Bu doğrultuda Ermenilerin beşinci kol faaliyeti içinde yer alacakları ihtimali, Ermenilerin nüfus hareketlerini dikkat çeker yapmıştır. 

Bu nedenle Erzurum'daki Ermeni nüfus, Osmanlı Devleti tarafından daima yakından gözlenmiş ve kayıtları Müslümanlarınkine oranla daha düzenli tutulmuştur.3 
Osmanlı ve yabancı kaynaklara göre Erzurum'da %20 civarında Ermeni nüfus vardır. Abartılı Patrikhane rakamlarına göre bu oran yüzde kırklara kadar çıkmaktadır.4 
Berlin Kongresi'ne sunulan resmi nüfus miktarına göre Erzurum'un toplam 252.811 nüfusunun 197.768'ı (%78.2) Müslüman ve 55.043'u (%21.7) gayrimüslimdir.5 
Bu rakamlarda milliyet ayırımı yapılmamıştır, fakat gayrimüslimlerin büyük çoğunluğunu Ermeniler teşkil eder.

XIX. yüzyıla kadar Ermeniler, Osmanlı yönetiminde sadık vatandaşlar olarak yaşamışlar ve Osmanlı yönetimi de onları hiçbir ayırım gözetmeden güvenlik içinde yaşatmayı ilke edinmiştir. Bu yüzyılda gerek milliyetçilik hareketlerinin gelişmesinden etkilenmeler ve gerekse Osmanlı Devleti'ni hasta adam olarak gören emperyalist devletlerin müdahaleleri, Ermeniler arasında ayrılık tohumlarını ekmişti. Rusya'nın müdahaleleri ise bunların hepsinden daha etkili olmuştur. Rusya'nın Ermenileri kendi tarafına çekmedeki müdahalelerinde, sınır bölgesinde yer almasından ve burada Rus Konsolosu'nun bulunmasından dolayı, en yoğun kışkırtıcı hareketler, Erzurum bölgesinde olmuştur.


1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Rusya, Ermenilere yönelik koruyuculuk iddialarıyla onları Osmanlı Devleti aleyhine yönlendirmiş ve savaşın sonunda da Doğu Anadolu'dan 100.000 Ermeniyi Rusya'ya göçürmüştür. Ermenilerin Rusya'ya meyletmelerinde din adamlarının rolü büyüktü; din adamlarının Rusya'ya sempatilerinde çoğunun dini eğitimini gördüğü yer olan, Ermeni dini merkezlerinden, Eçmiyazin Katalikosluğu'nun Rus sınırları içinde yer almasının payı büyüktür. Eçmiyazinde yetişen bu Ermeni din adamları, Rusya yanlısı propagandayı da hiç çekinmeden yapıyorlardı. Din adamlarının bu düşmanca eğitimi Ermenilerin Osmanlı aleyhtarı bir düşünceye kapılmalarına ve Rus sevgisine yönelmelerine yol açıyordu. Erzurum'un Rus sınırına yakın olmasından dolayı Ermenilerin Rusya'ya gidip gelmeleri, bu sempatinin daha da artmasına sebep olmuştur. Bunların yanında Erzurum Rus Konsolosluğu da boş durmuyordu. Erzurum'daki Rus Konsolosu, Ermeni ilerigelenlerine Rus pasaportu dağıtarak onları elde ediyordu. Bu durumu anlatan İngiltere'nin Erzurum Konsolosu Taylor, "bu vilayet, Ermenilerin sayı, mevkii ve işgal ettikleri yer bakımından en nüfuzlu bir sınıf olmaları dolayısıyla şimdiki durumda, Rusların yararına en uygun ve Devlet (Osmanlı) için en tehlikeli olan bölgedir" diye ifade etmektedir.6

A. Anavatan Koruyucuları Örgütü'nün Kuruluşu

Erzurum'daki Ermeniler arasında siyasi teşkilatlanma, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında yine Rusya'nın müdahaleleriyle başlamıştı. 1890 Erzurum Ermeni isyanında suçlulardan birinin verdiği bilgiye göre, savaştan önce Bulgarların bağımsızlıklarını elde etmeleri için isyan edecekleri ve Doğu Anadolu'da da bir Ermenistan kurdurulacağı Ruslar tarafından, ajanlar vasıtasıyla Ermenilere propaganda edildi. Bunun teminini ise Ermenilerin savaş sırasında isyan etmeleri sağlayacaktır. Bir Ermeni isyanını sağlamak üzere Rusya, iki Bulgar avukatı, ajan olarak Doğu Anadolu'ya göndermiştir. Bunlar Erzurum'a gelmişler ve buradan Van, Diyarbekir ve Hakkari'ye kadar bir teşkilat kurmak için gitmişlerdi. Erzurum Ermenilerinden on altısı, o zaman bir komite olarak organize edilmişler ve Ermeni muhtariyetini sağlamak için çalışmaya başlamışlardı.7

Erzurum'da isyan amaçlı ilk Ermeni örgütü, Anavatan Koruyucuları 1881 yılında kuruldu. Örgüt, 1880 yılında faaliyete geçip fikirlerini yaymaya başlamış, ancak kuruluşunu Mayıs 1881'de yapmıştır. Örgütün adı başlangıçta Yüksek Meclis diye adlandırılmışsa da daha sonra Anavatan Koruyucuları olarak değiştirilmiştir. İhtilalci ve gizli faaliyet gösteren örgüt, Ermeni halkı devlete ve Müslüman halka karşı silanlandırmayı gaye edinmiştir. Örgüt, Dr. Bagrat Navasardian tarafından, Tiflis'deki merkezinden idare edilmiştir. Hükümetin şüphelerini dağıtmak için Anavatan Koruyucuları örgütüne Ziraat Cemiyeti adı da verilmiştir. Örgütün Erzurum'da gizli iki lideri vardı, Khachatur Kerektsian ve Karapet Nishkian. Bu iki liderden başka dört kurucusu, Hakob İshgalatsian, Aleksan Yethelikian, Hovhannes Asturian ve Yerhishe Tursunian idi. Kurucu olmayı kabul etmeyen H. M. Nishkian, örgüt içinde hizmet etmeyi kabul etmiştir. Örgütün tüzük ve nizamnamesi yazılmadı ve üyeler ezberlediler. Örgüt, silah ve cephaneyi satın alarak üyelerine, eğer imkanları varsa ucuz fiyata sattı veya bedava dağıttı. Örgüt, bir merkezsiz olarak, on kişilik gruplar halinde teşkilatlandı ve her grubun bir lideri vardı. Merkez komitenin hiçbir üyesini öteki örgüt üyeleri tanımıyordu. Komite, üyelerinin özel referansı ile üye kaydeden örgüt, hızlı bir şekilde Erzurum şehri ve köylerinde yayılmıştır. Üç ay içinde yüzlerce üye kaydedilmiştir. Piskopos Ormanian'a örgüt hakkında bilgi verildi ve O da durumu İstanbul'da Patrik Nerses Varzhabedian'a bildirdi ve Patriğin tasdiki de alındı.

1881 yılı son baharında Örgüt, Kerertsian'ı örgüt için destek bulmak üzere önce Van'a ve daha sonra Rusya'ya gitmeye görevlendirdi. Keretsian, Van'da Khirimian Hairig ile görüştü ve Rusya'da Mushak Gazetesi editörü Grigor Ardzruni ile kontak kurdu. Karapet Nishkian'ın iki defa Rusya'ya seyahatı neticesinde Rusya Ermenilerinden maddi destek sağlandı. Komiteye Anavatan Koruyucuları yazılı bir amblem yapıldı ve bu amblemde ya bağımsızlık ya ölüm ifadesi yazıldı ve bundan binlerce basılarak dağıtıldı. Bu basılı kopyalardan birinin Türk yetkililerin eline geçmesi üzerine Komite 25 Kasım 1882 tarihinde ortaya çıkarıldı.8

Bu amblem ve ihtilâl ifadeleri içeren bir yemin metni İngiltere'nin Erzurum Konsolosu Everett'in eline Ocak 1882 tarihinde geçmiştir. Başında asker yazan bu yemin metni şöyledir: "Milletimin bağımsızlığı için elimden gelen her şeyi yapacağıma ve gerekli olursa canımı vereceğime en kutsal Ruhlar (Trinity) adına ve kendi şerefim üzerine yemin ederim. En yüksek komiteye bu sözü yerine getirmek için görevimi yapamazsam, bu dünyada hayatıma son vermek zorundayım."9

Bu hareketin içinde yer alan H. M. Nishkian, komitenin 25 Kasım'da Hükümet tarafından ortaya çıkarıldığını kaydederken, Erzurum İngiliz Konsolos Yardımcısı tarafından, Ermeni ihtilâl komitesinin 8 Aralık'ta Hükümet tarafından keşfedildiği, iki liderinin de içinde olduğu yaklaşık kırk mensubunun tutuklandığı, komite ile ilgisi olan 700 kişinin Hükümet tarafından bilindiği ve tutuklamaların devam ettiği bildirilmiştir. 10 Otuz altısı Erzurum şehir merkezinden ve otuz sekizi çevre köylerden olmak üzere toplam yetmiş dört kişi bu olaydan dolayı tutuklanmıştır.11 Mahkemede elli yedi kişi yargılanmış, bunlardan on altısı beraat etmiş, komitenin liderlerinden Khatchatur Kerektsian on beş yıla, biri yedi yıla, dördü altı yıla, otuz biri beş yıla, biri iki yıla mahkum edilmiştir. Biri de kaçmıştır.12

Patrik Nerses ve Piskopos Ormanyan, bu tutuklananların suçsuz olduğu ve affedilmeleri konusunda gerek Osmanlı Hükümeti'ne gerekse Padişah'a müteaddit defalar müracaat etmişlerdi.13 Mahkumların otuz biri 4 Haziran 1884 tarihinde Padişah tarafından affedilerek serbest bırakılmışlardır.14 Komitenin liderlerinden Kerektsian, Hakob İshgalatsian ve Hovhannes Asturian Eylül 1886 tarihinde affedildiler. Böylece bu olaydan suçlu olanların tamamı sebest bırakılmış oldu.

Ermeniler arasında bu tarz olay ilk defa yaşanmış ve ilk defa bu kadar büyük bir grup siyasi bir davadan yargılanmıştı. Erzurum'da kurulan Anavatan Koruyucuları adlı gizli komite adamlarını Rusya'ya göndermiş ve oradaki Ermeni liderlerinden destek almıştı. Komite bir buçuk yıl (Mayıs 1881-Kasım 1882) faaliyetini sürdürmüştü, fakat onun etkisi çok daha fazla sürmüştü. Komite, Ermenilere Osmanlı Devleti'ne karşı organize bir şekilde haraket etme cesareti vermiştir.15

B. 1890 İsyanı

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Erzurum'a gelip Ermenileri ayaklandırmak için Ermeni muhtariyetini gündeme getiren Rus ajanı iki Bulgar avukatın ifsatları sonucunda, böyle bir maksat için bir grup Ermeninin o tarihten sonra gizlice çalışmaları ve ihtilâl maksadıyla kurulan Anavatan Koruyucuları örgütünün faaliyetleri ve onların affedilerek sebest kalmaları, Erzurum'daki Ermeniler arasında ihtilâl hareketine cesaret vermişti.

Rusya, İngiltere ve Fransa'nın yakînen ilgilendiği ve özellikle Rusya'nın müdahil olduğu Erzurum'daki bu hareketler yanında yurt dışında kurulan Hınçak ve Taşnak örgütleri de 1890'lı yıllara gelindiğinde büyük çaplı olaylarla dünya kamuoyunun dikkatini Ermeniler üzerine çekerek, büyük devletlerin müdahaleleriyle muhtar ya da bağımsız bir Ermenistan kurmanın plânlarını yapıyorlardı. Hınçak ve Taşnaksutyun komitesinin tüzük ve siyasi programları tamamen ihtilâl plânları ile dolu idi. 16 Hınçak komitesi 1887 yılında Cenevre'de kurulduktan sonra, Doğu Anadolu'da var olan sosyal Ermeni organizasyonlarını Türk hükümetine karşı propaganda, ajitasyon ve terör eylemciliğine çevirmeyi hedefledi. Propaganda da temel fikir ihtilâl olmak şartı ile Ermeni halk Osmanlı Hükümeti'ne karşı ihtilalci bir ruhla eğitilecekti. Ajitasyon ve terörde halkın isyancı ruhu geliştirilecek ve devlete verilen vergiler reddedilecek ve hükümet karşıtı gösteriler yapılacaktı.17 Hınçak'ın daha sonraki faaliyetlerinde bunları aynen tatbik ettiği görülecektir. Hınçak komitesi aynı adla bir de gazete çıkararak burada ihtilalci fikirler içeren haber, özellikte Türkiye Ermenileri ile ilgili dehşete düşürücü haberler ve makaleler yayınlıyordu. Bunlarla Osmanlı Devleti'nde genel bir Ermeni ayaklanmasını gerçekleştirmeye çalışıyordu.18 Hınçak gazetesinin yanısıra Londra'daki Ermenilerin kurduğu bir cemiyetin çıkardığı gazete de zararlı yayınlara başlamış ve bu kışkırtıcı yazılarla dolu gazetesini Ermeni Patriği'ne postalayarak onun vasıtasıyla Ermenilere ulaştırıyordu. Bu yalan haberlerin Doğu Anadolu'da Ermenileri ifsat edememesi için Osmanlı Hükümeti ilgililere, bu yayınların ve her türlü bozgunculuğun önlenmesi yönünde talimatlar vermiştir. Yurt dışinde çıkarılan Ermeni yayınları yanında Ermeni din adamları da Erzurum bölgesindeki Ermenileri ayaklandırmak üzere tüm güçleri ile çalışmışlardı. Ermeni Patriği Nerses bunların başında geliyordu. Nerses, Erzurum'daki bazı Ermenilere mektuplar göndererek onları isyan yönünde kırkırtmıştır. Nitekim bu mektuplardan bazıları güvenlik kuvvetleri tarafından Erzurum postahanesinde ele geçirilmiştir. Fakat bu mektuplarla ilgili Hükümet, devlet dairelerinde çalışan Ermenileri tedirgin etmemek için bir soruşturma yapmamıştır.19 Paris'de yayınlanan Hayistan Gazetesi de ajitasyonlarda önemli rol oynamıştır. Hınçak ve Hayistan gazeteleri özellikle Doğu Anadolu'da dağıtılıyordu. Bunların ihtilalci fikirlerle Ermenilere yönelik propagandaları, Ermeniler arasında hükümete ve Müslüman halka karşı düşmanlığın oluşmasında ve böylece ayrışmanın başlamasında önemli bir etken olmuştu.20

Hınçak Komitesi, yayın yoluyla yaptığı hareketlerin yanında Türkiye'de örgütlenmeye de girişmiştir. Komite mensubu, Rusya vatandaşı Roupen Khan-Azad, Temmuz 1889 tarihinde İstanbul'a gelerek propagandaya başlamıştır. Khan-Azad, daha sonra Trabzon'a gelerek orada komitenin bir merkezini kurmuş ve oradan ihtilâl birimleri oluşturmaları için Erzurum, Harput, İzmir, Halep ve diğer birçok yere ajanlarını göndermiştir. Komite, 1890'a kadar tüm Türkiye'ye şubelerini açtı. Bu şubeler vasıtasıyla Ermeni gençlerden taraftar toplanıyor ve Ermeni halk, hükümete ve Müslüman halka karşı ajite ediliyordu.21

Avrupa'daki Ermeniler, Hınçak ve Hayistan gazetelerinin ve diğer ihtilalci faaliyetlerin masraflarını karşılamak üzere Avrupa'da iki banka kurmuşlardı. Bu bankalar senelik yüzde dört faizle borç para vererek, oluşturdukları geliri Ermeni Hayistan ve Hınçak gibi gazetelerin neşri için harcıyorlardı. Ermeni ihtilalcileri, Ermenilerin sakin oldukları mahallerde nüfus çoğunluğunun Müslüman olmasından dolayı doğrudan bir ayaklanma ile sonuç alamayacaklarını bildiklerinden karışıklık çıkararak Avrupa devletlerinin müdahalesini sağlamak ve böylece bir netice almak istiyorlardı.22

1890 yılına doğru çıkacak isyanda doğrudan müdahil olmak üzere silahlı Ermeni komitecilerinin Osmanlı doğu sınırından çokça geçmeye başlaması ve güvenlik kuvvetleri ile çatışmaları, Osmanlı yetkililerinin şüphelerini artırıyordu. 16 Mayıs 1889 tarihinde Van Başkale'de güvenlik kuvvetleri ile Kürt kılığında üç silahlı kişi arasında çatışma çıkmış, çatışmada eşkiyadan ölenlerin üzerinden Avrupa'dan Ermeni ihtilalci Portakalyan tarafından gönderilmiş ve propaganda içeren mektupların çıkması şüpheleri doğruluyordu.23 Ermeni ihtilalcilerin faaliyetleri sonucunda, 1890 yılına gelindiğinde Doğu Anadolu'da aniden durum karışmaya başladı. Hınçaklar, bölgede gizli örgütlerini kurmaya çalışıyorlar ve bu arada Avrupa'nın müdahalesini sağlayacak bir olay çıkarmanın bahanelerini arıyorlardı. 1890'a gelindiğinde olay çıkarmaya en müsait durumda olan yer, Erzurum idi. Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi son savaşta buraya gelen Rus ajanı Bulgar avukatların, birtakım Ermenileri, Ermeni muhtariyeti uğruna teşkilatlandırması, daha sonra Anavatan Koruyucuları komitesinin burada kurulup yüzlerce Ermeniyi gizli örgüte kaydetmesi ihtilâl için kullanılacak bir hayli muhalif Ermeninin oluşmasını sağlamıştı. Üstelik gizli örgüt kurmak ve ihtilâl çıkarmaya teşebbüs etmekten tutuklanan suçluların daha sonra Ermeni patriği ve Avrupa devletlerinin İstanbul temsilcilerinin girişimleri sonucu affedilerek serbest bırakılmaları, Avrupa'nın onların arkasında olduğu görüntüsünü kuvvetlendirdiği için Ermeni ihtilalcileri, daha büyük bir olay çıkarmaya cesaretlendirmiştir.

Ermeni komitelerinin, Erzurum'da büyük bir olay çıkarmaya hazırlandığı ve bunun bahanesini aradığı ve Erzurum hükümet yetkililerinin de Ermenilerin Avrupa'da neşredip bölgeye soktuğu yayınları ele geçirmesi, ayrıca edindiği istihbaratlar vasıtasıyla bu isyan hazırlıklarını öğrendiği bir sırada, Erzurum Ermeni kilisesinin ve onun hemen yanındaki Sanasaryan Ermeni mektebinin bodrumlarında demirhaneler bulunduğu ve bu demirhanelerde silah imal edilip dağıtıldığı Dördüncü Ordu Komutanlığı'na 17 Haziran 1890 (5 Haziran 1306) tarihinde ihbar edilmiştir.24 Osmanlı kayıtlarına göre muhbir meçhul idi.25 Fakat Ermeni çevrelerine göre ihbar, Ermeni katolik papazları tarafından yapılmıştır.26 Gerçekten de bu ihbarı yapanlar hükümet yetkilileri tarafından bilinmemekteydi. Zira İstanbul Ermeni Patriği, Padişah'a müracaat ederek muhbirlerin cezasız kaldığı için ifsadın devam ettiğini belirterek onların cezalandırılmasını istemiştir. Patriğin iddiaları üzerine Padişah'a konu ile ilgili bir arz sunan Sadrazam Kâmil Paşa, muhbirlerin bilinmediğini bildirmiştir.27 Sadrazam'ın Padişah'a doğru olan bilgiyi vereceğinden şüphe olmadığına göre yetkililerin muhbirleri bilmediği açıktır. Bu durumda isyan taraftarı olanlar, katolik papazları suçlarken, gerçekte kendilerinin olay bahanesi için bu ihbarı yapmış olabilecekleri de ihtimal dahilindedir.

Bu ihbar üzerine gizli araştırma yapan güvenlik kuvvetleri, ihbar konusu olan demirhanenin içine dışardan kimsenin girmesine müsaade edilmediğini öğrenince şüpheleri daha da artmıştır. Bu şüpheleri gidermek için kilise ve mektepte 18 Haziran 1890 günü, kilise papazı ve okul müdürünün izin ve nezaretlerinde bir arama yapılmıştır.28 Aramada iki demirhanenin olduğu, içlerinde torna vesair küçük aletler olduğu, fakat bunların öğrencilerin eğitimi için kullanıldığı, herhangi bir şekilde bunlarla silah imal edilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır.29 Aramada başka türlü bir suç unsuruna da raslanmamıştır. Çünkü aramadan iki saat önce eski dağıtılmış Anavatan Koruyucuları komitesine mensub olan Köpek Bogos adlı Ermeninin haber vermesi üzerine derhal milli tarih kitapları, defterler, şüphe ve merak çekici şeyler ortadan kaldırılmıştır.30 Aramadan önce şüphe ve merak uyandıracak şeylerin kaldırıldığını ifade eden Hınçakist Khan-Azad, bunların neler olduğu hususunda daha ayrıntılı bilgi vermemektedir.

18 Haziran günü arama yapılmış, herhangi bir rahatsızlığa meydan verecek bir durum olmadan şüpheler dağılmış ve konu kapanmıştı. Ertesi gün (19 Haziran) sabahleyin bir takım Ermeniler dükkanlarını kapatmış ve ileri gelen Ermeniler Murahhashanede toplanarak Erzurum Valisi'ne gelmişler ve kendilerinin devlete sadık vatandaşlar oldukları halde haklarında yapılan bu ihbarın onlara iftira olduğunu, bu iftiracıların cezalandırılması ve kendilerinin sadık vatandaşlar olduklarını bildirmek üzere Padişah'a telgraf çekmek istediklerini söylemişlerdir. Vali, böyle bir telgraf çekmekte onları serbest bırakmışsa da kendilerine yapılan nasihatlar sonucunda ikna olarak kilise önündeki kalabalık dağılmış ve dükkanlar da açılmıştır. Ermenilerin bu yoldaki endişeleri de giderilmiştir.31

Ancak komiteciler, Avrupa devletlerini Osmanlı Devleti'ne karşı harekete geçirerek, bağımsız veya muhtar bir Ermenistan kurma yolunda bu fırsatı kaçırmak istemiyorlatdı. Ermeni ileri gelenlerin ikna olmasına karşı ertesi gün 20 Haziran sabahı kilise mezarlığında toplanan Ermeni komiteciler, yedi-sekiz yüz imzalı bir bildiri hazırlamışlardır. Bu bildiride Rus olmak, Rus mezhebine girmek, Rusya veya İran'a gitmek bağımsız veya muhtar olmak istedikleri yazılmıştır.32 Komiteciler, bu kararları alıp isyanı başlatmaya hazırlanırken ticaret yapan Ermenilerin bazıları dükkanlarını açmış ve bazıları da açıyorlardı. Doğruca çarşıya giren komiteciler, Ermenilerin dükkanlarını kapattırmışlardır. Hükümeti protosto etmek için Ermenilere dükkanlarını ve Ermeni okulları kapattıran komiteciler, dükkanını kapatmak istemeyenlerin dükkanlarını yağma etmekle tehdit etmişlerdir.33

Erzurum Valisi Samih Paşa, olayları yatıştıracak tedbirleri kararlaştırmak için aynı gün öğleden sonra saat iki sıralarında devlet erkânı ile bir toplantı yaptı. Toplantıya Ermeni Piskopos ve ondan fazla Ermeni ileri geleni de davet edildi. Piskopos ve arkadaşlarına dükkanların açtırılması yolunda nasihat edilmiş onlar da buna söz verek Vilayet'ten ayrılmışlardı.34 Saat dörtte Piskopos, evine döndü ve evinin önünde büyük bir Ermeni kalabalığın toplandığını gördü. Piskopos, kalabalığı etkilemek için onlara, Vali'nin onların dostu olduğunu ve onların sadakatına inandığını, kendisinin ve Vali'nin gösterinin sona erdirilerek dükkanların açılmasını istediklerini söyledi. Bunun üzerine kalabalık, Piskopos'a karşı düşmanca bağırmaya başladı ve Piskopos'u öyle sıkıştırdılar ki, Piskopos, kendini korumaları için yakındaki Türk askerlerini çağırdı.  Sonra Ermenilerden bir kısmı kilisenin önünde toplandılar. Olay üzerine kilise civarına bir askeri müfreze geldi. Kilisedeki Ermeniler, askerler üzerine silahlarla ateş ettiler.35 Ateşte bir asker şehid edilmiş ve dört asker yaralanmıştır.36 İngiliz konsolosluk raporunda iki askerin şehid edildiği kaydediliyorsa da Erzurum Valisi bir askerin şehid edildiğini Hükümet'e bildirmiştir ki resmi kayıtlar doğrudur.

Askerlerin üzerine ateş edilmesi üzerine Müslüman halk, büyük bir galeyana gelerek saat 5:30 sıralarında, ellerine geçirdikleri sopa, balta ve taşlarla Ermenilerin üzerine saldırdılar. Bu arada kalabalık, İngiliz Konsolosluğu'nun ve aynı cadde üzerindeki Misyonerlerin ve Ermenilerin evlerinin camlarını da kırmıştır. İngiliz Konsolosu'nun Vali'den yardım istemesi üzerine gelen askerler, Konsolosluğu ve bölgeyi korumaya almıştır.37

Bu arada asker üzerine ateş edilip şehid ve yaralamaların meydana gelmesine karşın askerler, ateşe karşılık vermedikleri gibi kızgın Müslüman halkın Ermenilere saldırısı sırasında da canla başla onları korumaya çalışmışlardır. Bu durum, Erzurum Valisi tarafından ifade edildiği gibi İngiliz Konsolosu tarafından da beyan edilmiştir. Müslüman halktan bazı ileri gelenler de kızgın kalabalığı teskin etmeye çalışmıştır. Gece yarısına doğru şehir merkezinde olaylar yatışmış ise de diğer mahallelerden silah sesleri duyulmaya devam etmiştir.38 Ertesi gün Erzurum'da asayiş sağlanmıştır ve artık herhangi bir olay meydana gelmemiştir.39

Yeni olayları önlemek için Erzurum'a Erzincan'dan yeni nizamiye askeri getirildiği gibi, Erzurum şehir merkezine ve yakın köylere gece ve gündüz süvari devriyeler çıkarılmıştır.40

Olayda askerlerin üzerlerine ateş edilmesine rağmen karşılık vermedikleri gibi galeyana gelen Müslüman halka karşı da canla başla Ermeni halkı koruduklarından Erzurum'daki İngiliz, Fransız ve Rus konsolosları büyükelçiliklerine memnuniyetle durumu bildirmişler ve bu durumdan da Erzurum Valisi'ni haberdar etmişlerdir.41

Çıkan çatışmalarda bir askerden başka Müslüman halkdan iki kişi öldürülmüş ve kırk beş kişi sopa ve kılıçlarla yaralanmıştır. Bazı Müslümanların dükkanları yağmalanmıştır.

Ermenilerden sekiz kişi öldürülmüştür. Öldürülen Ermenilerden biri kilisenin içinden açılan silah ateşi ile biri de Ermeni evlerinden açılan silah ateşi ile öldürülmüştür. Geri kalan altı Ermeni bıçak ve sopa darbeleriyle öldürülmüştür. Ermenilerden altmış iki kişi yaralanmıştır. Bu beyanlar sağlık kuruluşlarında tutulan kayıtlara dayanmaktadır. Yaralananlar tamamen tedavi edilmişlerdir.42

Müslüman ve Ermenilerden şüpheliler, derhal yakalanarak mahkemeye sevk edilmişlerdir. Bu arada Erzurum'daki İngiliz, Fransız ve Rus konsolosları, Vilayet nezdinde Ermeniler lehine girişimlerde bulunmaya başladığı gibi İstanbul'daki İngiliz ve Amerikan maslahatgüzarları da Hükümet'e müracaat etmişlerdir. Bu girişimler üzerine olaya karışan yüzlerce kişi ile ilgili, yeni bir olay çıkmaması ve Avrupa kamuoyunda daha fazla bir infialin meydana gelmemesi için yürütülecek tahkikattan vaz geçilmiştir.

Yabancı temsilcilerin ve Patriğin müdahaleleri sonucunda olaydaki ölüm ve yaralamalardan suçlu görülüp yargılanan 28 Ermeni, 22 Eylül tarihinde serbest bırakılmışlardır. Ayrıca davaya bakan savcı da görevinden alınmıştır.43

Erzurum isyanını genelleştirerek bütün Ermenilere yaygınlaştırmak için Ermeni Patriği, komiteciler tarafından istifaya zorlanmıştır.44

Erzurum Ermeni isyanı Avrupa'da önemli ölçüde yankılanmış ve Müslümanlar, Ermenileri katlediyor şeklinde propaganda edilmiştir. Avrupa basınında olay, Ermenilerin ağzından abartılı bir şekilde yer almıştır. İngiltere'de Daily News Gazetesi olaya çokca yer vermiştir. Bunun üzerine İngiliz muhalafet partisi milletvekilleri Hükümet'e soru önergesi vermişlerdir. Hükümet, Meclis'te sorulara cevap olacak şekilde olayı ayrıntılı bir şekilde kendi cephelerinden izah etmiştir.45 Bu durum da İngiltere'nin Ermenilerle ne kadar yakından ilgilendiğini göstermektedir. Olay Rus basınında da yer almıştır. Kimi Rus gazeteleri olayı sadece etraflıca vermekle yetinirken, bazılara abartılı ve kışkırtıcı yorumlarıyla olayı nakletmişlerdi. Kışkırtıcı gazetelerin başında Novoi Vremie gazetesi geliyordu. Gazetede, Rusya'nın olaya kayıtsız kalamayacağını, Rusya'nın bir eyaletinin Ermenilerle meskün olduğunu ve bütün Ermenilerin Rus hükümranlığı altında birleşmesinin ciddi bir ihtimal olduğu vurgulanmıştır.46

Olay, büyük devletler kamuoylarında önemli ölçüde yankılanmasına rağmen ihtilalci Ermeni çevreleri bundan memnun olmamışlardı. Zira onlar, bu olayı çıkarırken bütün Avrupa devletlerinin harekete geçerek kendilerine en azından bir muhtariyet temin edileceğini tasarlamışlardı. Konu ile ilgili hatıralarını nakleden Hınçak Komitesi mensubu, komitenin Trabzon merkezini ve oradan bütün Anadolu'ya komitenin şubelerini açan Khan-Azad, sonuç hakkında şunları anlatmaktadır:

"Biz, o kanaatta idik ki, Erzurum'daki Avrupa devletleri konsolosları derhal olayı müthiş bir şekilde hükümetlerine aksettirecekler ve Ermeni meselesi de bu suretle hemen bir sonuca varmış olacaktı. Fakat bu olmayınca herkesi bir hayret kapladı.

İdare heyetimizde bu meseleyi müzakere ederek şu sonuca vardık: Avrupa büyük devletlerini bu taş gibi ilgisizliklerinden uyarmak için, Padişah'ın başkentinde elçilerin burunlarının dibinde büyük bir gösteri tertip etmeyi (kararlaştırdık)."47

Hınçak Komitesi'nin kendi ağızlarından belirttikleri gayeleri doğrultusunda düzenledikleri kanlı olayda, istediklerini elde edememişlerdi. Fakat onlar için Erzurum isyanı sonraki, daha kanlı olaylara bir başlangıç ve prova niteliğinde olacaktı. Hınçakist Khan-Azad'ın da belirttiği üzere Ermeni komiteleri bundan sonra İstanbul ve Anadolu'nun çeşitli yerlerinde kanlı eylemlerini sürdüreceklerdir. Osmanlı Devleti ve halkı, 1890'lı yıllar boyunca Hınçak ve Taşnaksutyun komitelerinin çıkardığı isyanlarla boğuşacak ve güvenlik kuvvetlerinden, Müslüman ve Ermeni halktan binlerce insan bu olaylarda hayatını kaybedecektir.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***