ASILSIZ SOYKIRIM İDDİASI VE ERMENİ TERÖRÜ 1
AYDIN, Nurhan
TÜRKİYE/......
Rusya, İngiltere ve Fransa’nın 19. yüzyıl sonlarından başlayarak Osmanlı
sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlerin haklarını savunmak bahanesiyle
devletin içişlerine müdahale etmeleri ve gayrimüslimleri ayaklandırmaları
sonucunda Osmanlı Devleti önemli sorunlarla karşılaşmıştır. Bu bağlamda
Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermeniler, adı geçen devletler tarafından
kullanılmıştır. Ermeni meselesinin uluslararası nitelik kazanması ise 1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlının yenilgiye uğraması sonucunda imzalanan
Ayastefanos (1877-1878) Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ayestefanos
Antlaşması’nın imzalanacağı sırada Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan
başkanlığında toplanan Ermeni Meclisi, Rus Çar’ına başvurmayı
kararlaştırmıştır. Patrik, Rahip Kavork Vartabet Kusjukliyan ve Osmanlı
murahhas heyetinde bulunan Stephan Aslanyan Paşa ve Hovannes Efendi’yi
görüşmelerde Ermenilerin çıkarlarını koruması için görevlendirmiştir. Ermeni
temsilcilere Rus murahhas heyetinde bulunan İgnatyev, Bulgarlara verilen
hakların kendilerine verilmeyeceğini, ancak çok yakın gelecekte Ermenilerin
buna hazır olmaları gerektiğini bildirmiştir. (Oganisyan, Vek Borbı, Münih,
Moskova, Fenik Yayınevi, 1991, s. 400) Antlaşması ile mümkün olmuştur.
Antlaşmanın 16. maddesi (Ayastefanos Antlaşması’nın 6. maddesinde
öngörülen şartlar, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde yer almıştır.) ile Rus Hükûmeti Doğu Anadolu’da Ermenilerle meskûn kasabalarda mahalli şartların gerektirdiği ıslahatların yapılmasını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdi. Aslında bu madde savaş boyunca tebaası bulundukları devletin aleyhine Rus ordularının yanında yer alan Ermenilerin beklentilerine cevap oluyordu. Ermeni liderleri Doğu Anadolu’da en azından muhtar bir Ermenistan kurulmasını istiyorlardı.
Ermeni meselesinin uluslararası gündeme taşınmasından sonra I. Dünya
Savaşı’na kadar birçok isyan ve ayaklanmalar çıkararak Osmanlı Devletine
karşı gelen Ermeniler, 1914’ten sonra Kafkasya cephesinde Rus ordusuna
katılarak ve cephe arkasında sabotaj eylemlerine başlayarak savaşın seyrini
değiştirmek istemişlerdir. Aynı zamanda İstanbul’da faaliyet gösteren
Taşnaksutyun ve Hınçak Partilerinin ayrılıkçı faaliyetlerinin güçlenmesi ve
çeşitli isyanların ortaya çıkması üzerine dâhiliye Nezareti 24 Nisan 1915’te
Ermeni siyasi parti ve derneklerinin kapatılması ve liderlerinin yakalanması
konusunda bir karar çıkarmıştır. (Bu kararın uygulanması ve tutuklanan
Ermeniler hakkında daha geniş bilgi için bkz.: Osmanlı Belgelerinde
Ermeniler (1915-1920), (Başbakanlık Devlet Arşivleri Yayınları, Ank., 1994, s.7)
Ermenilerin iddia ettikleri sözde Ermeni soykırımını bu karara dayandırmak tadır. Kafkasya cephesinde yaşayan Ermenilerin silahlanarak Rus ordusuna katılmaları ve sivil halkı katletmeye başlamaları üzerine Dâhiliye Nezareti tarafından 27 Mayıs 1915’te tehcir kararı (Göç ve iskân) kabul edilmiştir. (Hasan Babacan, “ Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir, Dünden Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri” Der.: İdris Bal ve Mustafa Çufalı), Nobel Yayınları, 1. Baskı, Ağustos 2003, ss. 297-307)
Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in sadarete verdiği 26 Mayıs 1915 tarihli tezkirede
durumun vahametini ortaya koyuyor ve Ermenilerin işledikleri suçları şu
şekilde sıralıyordu. (Hasan Babacan, a.g.e., s. 304)
“Harp mıntıkalarına yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmı devletin
hudutlarını devlet düşmanlarına karşı korumakla meşgul olan Ordu’yu
Hümayunun hareketini güçlendirmektedir. Askere erzak ve mühimmat naklini
zorlaştırmaktadır. Düşmanla aynı gayeleri paylaşmakta ve onlarla iş birliği
yapmaktadırlar. Ermenilerin bir kısmı düşman saflarına katılmaktadır.
Memleket dâhilinde askerî birliklerimize ve masum halka silahlı saldırılarda
bulunmaktadırlar. Düşman deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar.
Müstahkem mevkileri düşmana göstermektedirler.”
Dahiliye Nazırı Talat Bey’in Sadarete verdiği bu tezkireden bir gün sonra 27
Mayıs 1915) “Vakt-i Seferde İcraat-ı Hükûmet’e karşı gelenler için ciher-i
Askerîyece İttihaz olunacak tedabir hakkında Kanun-i muvafakat” çıkarıldı ve
yürürlüğe kondu.
Dahiliye Nazırı Talat Bey’in bu tezkiresi, 30 Mayıs 1915’te Meclis’i
Vükela’da müzakere edilerek kabul edilmiştir. Buna göre savaş bölgelerinde
bulunan Ermenilerden bir kısmının düşman saflarına katılmaları, Osmanlı
askerini arkadan vurmaları ve casuslukta bulunmaları sebebiyle, cephe
gerilerine sevk edilmeye başlanıldığı, kolaylıklar sağlanarak usule ve devletin
menfaatlerine uygun olarak devam ettirilmesi, istenmiş ve göç ettirilen
Ermenilerin muhacirlere ayrılan tahsisattan iaşe ve ibatelerinin sağlanması, mali
ve iktisadi meselelerinin halledilmesi, bunlara ait gayri menkullerin ve
meselelerinin tespiti yapıldıktan sonra muhafaza veya tanzim edilmesi, gittikleri
yerlerde arazi, emlak ve iş sağlanması ve ilgili Nezaretçe tanzim edilecek
komisyonların ilgili mahallerde görev yapmaları istenmiştir. (Yusuf Hikmet
Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, Cilt: II/III, Ank. TTK. Yay. 1991, ss. 40-42)
1 Haziran 1915 tarihinde Kanun-i Muvakkat (Osmanlı Devleti’nin savaşa
girmesi sırasında Meclis tatil edilmişti. Bu nedenle çıkarılan bu Kanun’la,
Kanun Hükmünde Kararname niteliğindedir. Bu Dönem’de çıkarılan kanunlar
Kanun-i Muvakkat şeklinde Meclis-i Vükela’dan geçerek uygulanıyordu)
yayımlanarak Ermeni tehciri ile ilgili işlemler tamamlanmış oldu.
Ermenilerin iskân yerlerine gitmeleri için yakın ve meşakkatsız yollar tercih
edilmiş, ayrıca emniyetlerinin muhafazası için özen gösterilmiştir. Gittikleri
yerlerde nüfus dengelerini bozmamaları hususunda da tedbirler alınmıştır.
(BOA, DH. ŞFR, No: 54/308, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, 145)
Tehcir Kanunu bütün Ermenileri ihtiva etmiyordu. Bazı şartları taşıyanlar bu kanunun dışında tutulmuşlardır
I. Dünya Savaşı yıllarında ve daha sonraki dönemde Ermeni Tehciri üzerine
yazılar ve araştırma yapan Batılı gazeteci ve yazarlar olaylara tamamen Ermeni
gözüyle bakmışlardır. Ermenilerin isyan etmediklerini, sürgün hareketi
başlayınca silahla karşı koyduklarını ileri sürmüşler ve günümüzde de aynı
şekilde iddiaları sürmektedir. Ermenilerin ilk isyan ve terör hareketleri ile
Tehcir Kanunu’nun çıkarıldığı tarihler incelendiğinde ve karşılaştırıldığı
takdirde bu iddiaların ne kadar asılsız ve tutarsız olduğu ortaya çıkar. (İhsan
Sakarya, I. Dünya Harbi ve Ermenilerin Göç Ettirilmesi, Ank. Gen. Kur.
Basımevi, s. 98)
Ancak ne var ki 1915’te yapılan Ermeni göç ve iskân yasası, daha sonraki
dönemlerde de, zamanımızda da Avrupa devletleri tarafından “Türklerin
Hristiyanları katliamı” şeklinde propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır ve
kullanılmaya da devam edilmektedir.
Sevk ve iskân sırasında alınan tüm tedbirlere rağmen bazı aksaklıklar
görülmüştür. Göçe tabi tutulan kafilelerde bazı ölüm hadiseleri de olmuştur. Bu
konudaki rakamlar son derece subjektif ve birbiriyle çelişir durumdadır. En
bariz örnek ciddiyeti ile tanınan Encyclopedia Britannica’nın 1918 baskısında
tehcir sırasında ölen Ermeni sayısı 600.000 olarak yazılmışken 1968 yılı
baskısında bu sayı 1.500.000 olarak belirlenmiştir. (Ekrem Memiş-Nuri
Köstüklü, Yeni ve Yakın Çağda Türk Dünyası, Konya, Çizgi Yay. 2000, s.
253) Aynı ansiklopedinin iki ayrı baskısında bu kadar anormal bir değişimin
olduğu dikkate alınırsa olayın nasıl farklı rakamlarla çarpıtıldığı çok daha iyi
anlaşılacaktır. Şunu da ifade edelim ki, bu dönemde 1.500.000’dan fazla
Müslüman Türk’te Ermeni çeteleri tarafından vahşice katledilmiştir. Bu
dönemde Osmanlı Devleti’nin genel nüfusu 18.520.000 (Abdurrahman Çaycı,
“Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler” Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu,
Hacettepe Üniv. Atatürk İlk. . ve İnk. T. Ens. Ank. TTK Yay. 1995, ss. 75-114)
olarak belirtilmektedir. Bu nüfusun 1.300.000’ini (% 6.9) Ermeni nüfus
oluşturmuştur ve Ermeni nüfusu Anadolu’da hiçbir yerde çoğunluğa sahip
değildir. (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İst. Bel. Yay.
1976, s. 735) Dolayısıyla günümüzde 1.500.000-2.000.000 Ermeni’nin
soykırıma tabi tutulduğu iddialarının asılsızlığı verilen rakamlardan açıkça
anlaşılmaktadır. 1920’li yıllarda “Ermeni Katliamı” iddialarının asılsızlığı
ortaya çıkmıştır. Bu durum İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşiv kayıtlarında da
açıkça belirtilmiştir. Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, böyle bir vesika
bulunmadığı gibi bundan sonra da bulunması son derece şüphelidir. (Çaycı,
a.g.e., ss. 75-114)
Uluslararası Alanda Ermeni Soykırım İddiası ve Örgütsel Dayanışma
Sözde Ermeni soykırım iddiası Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden
çok önce başlamıştır. Bu görevi 1915 yılından 1991 yılına kadar Amerika ve
Avrupa’daki Ermeni diaspora kuruluşları üstlenmiş ancak koordinasyon
çalışmaları Sovyet Ermenistan’ı tarafından yapılmıştır. (Hatem Cabbarlı,
“Sözde Ermeni Soykırım Propagandası ve Türkiye” Ermeni Araştırmaları 2.
Türkiye Kongresi Bildirileri, II. Cilt. Ank. EAE. Yay. 2007, s. 1219)
Sözde Ermeni soykırımının uluslararası kamuoyu ve Türkiye tarafından
kabul edilmesi yönündeki propaganda faaliyeti, hâlen Ermenistan dış
politikasının ana eksenini oluşturmaktadır. Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan
Oskanyan Erivan Devlet Üniversitesinde yaptığı bir konuşmada ABD, Avrupa
ülkeleri ve sivil toplum örgütleri ile iş birliği içinde olan Ermenistan
Hükûmeti’nin ve diaspora kuruluşlarının sözde Ermeni soykırımının kabul
edilmesi için genel olarak üç yönden faaliyet gösterdiğini açıklamıştır:
1. Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer ülkelerle iki taraflı
ilişkilerde sözde Ermeni soykırımının kabul edilmesi yönünde faaliyetler.
2. Uluslararası örgütlerin sözde Ermeni soykırımını kabul etmesi yönünden
propaganda çalışmaları.
3. Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını kabul etmesine yönelik propaganda
çalışmaları. Bu politika Ermenistan Hükûmeti’nin koordine çalışmalarıyla Ermeni
diasporası ile eş zamanlı olarak yürütülmektedir. (Hatem Cebbarlı, a.g.e., s.
1220 Bkz.:
http://www.regnum. ru/expnews/256620.html )
Sözde Ermeni Soykırımı çerçevesinde Ermenistan Millî Bilimler Akademisi
ve Dünya Ermenileri Organizasyonu “Kanıtlar Paketi” hazırlama girişiminde
bulunmuştur. Bu amaçla, Dünya Ermenileri Organizasyonu, Ermenistan Millî
Bilimler Akademisi salonunda 6-7 Mayıs 2004 tarihinde “Ermenistan-Türkiye
İlişkilerinin Normalleşmesinde Soykırım Faktörü” adında bir konferans
düzenlenmiştir. (Armyane Planiruyut Sobrat “Polnıy Paket Doozatelstv
Genotsida 1915 v Osmanskoy Turstii)
Konferansa Ermenistan, Almanya, Yunanistan, Fransa, İtalya, ABD, Rusya,
Avusturya, Kanada ve İsviçre’den “Soykırım konusunda” sözüm ona uzmanlar katılmıştır.
Konferansın başlıca amacı, Ermenilerin iddiasını uluslararası hukuk kuralları
ve Cenevre Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde tanımlamak ve dünya
kamuoyuna duyurmaktır. Bu amaçla, konferans sonucunda konunun daha geniş
bir şekilde öğrenilmesi için bu konuda sözde uzman olan kişilerden oluşan özel
bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu komisyon çalışmaları
sonucunda elde edilen belgeler ve hukuki değerlendirmeler Ermenistan’a sözde
soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için resmi belge ve kaynak teşkil
edecektir. Bu kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar sonucunda uluslararası
alanda ciddi baskılarla karşılaşan Türkiye’ye sözde Ermeni soykırımının kabul
ettirilmesi amaçlanmıştır.
Ermenistan Hükûmeti sözde soykırımın 90. yıl dönümü olan 2005 yılında
propaganda faaliyetlerini koordine etmek için “Ermeni Soykırımının 90. Yıl
dönümü Organizasyonu ve Tedbirleri Hakkında Devlet Komisyon’u”
kurmuştur. Komisyon Projesi’ne göre, başta Erivan olmak üzere Ermenistan’ın
her yerinde, Avrupa, Orta Doğu ülkeleri ve Amerika’da propagandalar
düzenlenecek, dünyadaki bütün Ermeni Kiliselerinde “soykırım kurbanları” için
dualar okunacaktır. (Hatem Cabbarlı, a.g.e., s. 1221)
Ermeni tarihçiler ve araştırmacılar sözde Ermeni soykırımını tanımlamak
için özel bir terim geliştirmek çabası içinde olmuştur. 1969’da Paris’te
düzenlenen bir toplantıda Lübnan’lı hukukçu Metr Musa Prens yaptığı bir
konuşmada “genocide” kelimesi ile birlikte ilk defa olarak “armenocide”
deyimini kullanmış ve bu terim Ermeniler tarafından benimsenmiştir. Bu
tarihten itibaren “armenocide” terimi Ermeni araştırmacılar tarafından sıklıkla
kullanılmaktadır. (Azat Amabaryan ve Stepan Stepanyan, Genotsid Armyan,
Ermenistan Cumhuriyeti, Bilimler Akademisi, Gitutyan Yayınevi, Erivan
1995, Armenotsid, Bkz.: http://genocide.ru/armenovide.html.)
ABD’de Ermeni örgütlenmesi 19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı’dan
bu ülkeye göç eden, Taşnak ve Hınçak terör örgütleri etrafında birleşen ve
teröre destek veren Ermeniler tarafından başlanmıştır. Nitekim Bitlis isyanından
sonra Louisiana Senatörü Newton Blanchard 3 Aralık 1894’te Ermeni
meselesini parlamentoda gündeme taşımıştır. Osmanlı ülkesinde yaşayan
Ermenilere ve Amerikan vatandaşı Ermenilere baskı yapıldığı ifade edilmiş ve
Başkandan Parlamentoya bu konuda bilgi vermesi istenmiştir. (Şenol Kantarcı,
Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktül Yay.
2004, ss. 134-135)
Bu tarihten itibaren Ermeni meselesi her yıl sürekli olarak senatoda
görüşülmüştür. 1915 yılına kadar Amerikan Parlamentosunda Osmanlı
Ermenileri ve Amerikan vatandaşı Ermenilere baskı yapıldığı iddia edilmiş ve
Osmanlı Devleti Ermenilere “soykırım” yapmakla suçlanmıştır. ABD Ermeni
kuruluşları ve terör odakları, senato ve kongrenin (Hatem Cabbarlı, a.g.e., s.
1222) yanı sıra eyalet meclislerinde de sözde Ermeni soykırımının kabul
edilmesi yönünde propaganda faaliyetlerine devam etmektedir. Nitekim 2005
yılı itibarıyla toplam 38 eyalet meclisi sözde Ermeni soykırımı tanıyan yasa
tasarısını kabul etmiştir. (Genotsid Armyan, “1915 Gode Priznali Eşe Tri Ştata
ŞŞA”, Bkz.: http://www.regnum.ru/expnews/255806.html).
1985’te Ermeni diasporası asılsız soykırım iddiaları ile ilgili hazırladıkları
dört tasarının Kongre’de görüşülmesine çalışmıştır. 192 sayılı tasarı Temsilciler
Meclisi’nde uzun tartışmalara neden olmuş ama 206 “ Evet ” oyuna karşılık 213
“ Hayır ” oyu ile kabul edilmemiştir. (Kantarcı, Amerika Birleşik Devletlerinde
Ermeniler, ss. 219-261)
1970’li yılların başlarında yurtdışında yaşayan Ermeniler, ASALA
(Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) terör örgütünü kurarak,
sözde Ermeni soykırımı kurbanlarının intikamını almak ve “soykırım
gerçeklerini” dünya kamuoyuna duyurmak için Türk diplomatlara karşı terör
eylemlerine başlamıştır. (ASALA terör örgütü hakkında Bkz.:
http://www.ermenisorunu.gen.tr/tukce/teror/asala.html) 12 Mart 1985
yılına kadar Ermeniler terör eylemlerine devam etmiş, düzenledikleri terör
eylemlerinde Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının da ölmesi ve Türkiye’nin terör
örgütü üyelerine yönelik operasyonlara başlaması üzerine eylemlerini
durdurmuştur.
Amerika Ermeni Millî Komitesi’nin çalışmaları sonucunda altmış Kongre
üyesi 28 Nisan 2004 tarihinde sözde Ermeni soykırımı kurbanlarını anmak için
Washington Capitol tepesinde bir araya gelmiştir. Washington’da faaliyet
gösteren sivil toplum ve insan hakları örgütlerinin temsilcileri de toplantıya
davet edilmiştir. (Hatem Cabbarlı, a.g.e., s. 1224)
ABD, Hay Dat Ofisi Başkanı Kiro Manoyan Regnum Haber Ajansı’na
verdiği demeçte “Ermeni toplumu tarihten kaynaklanan nedenlerden dolayı
Türkiye’yi düşman ülke olarak algılamaktadır. Türkiye’nin 1915’te Ermenilere
yaptığı “soykırım” yakın geçmişe kadar devam etmiştir. Sadece Batı
Ermenistan’ın değil, Doğu Ermenistan topraklarının bir bölümü de Türkiye
tarafından işgal edilmiştir. Soykırımın uluslararası alanda ve Türkiye tarafından
kabul edilmesi yönünde çalışmalara devam edeceğiz. Sadece manevi alanda
tatmin olmakla yetinmeyecek, soykırımın tanınmasından sonra tazminat
konusunu gündeme getireceğiz. Soykırım Ermeniler için geçmişin değil,
geleceğin sorunudur” (Armyane SŞAza Djonakerri: İntervyu Glav. Ay. Data
Kiro Manoyena İAREGNUM “Bkz.:http://www.regnum. ru/expnews/
305294.html.) şeklinde ifade etmiştir.
Ermeni diasporası bütün Avrupa ülkelerinde sözde Ermeni soykırım
iddiasını kabul ettirmek için büyük çaba göstermekte, özellikle Fransa, İngiltere
ve Almanya’da örgütsel propaganda çalışmalarını önemsemekte ve bu
ülkelerdeki çalışmaları süreklilik arz etmektedir. Ermeniler Avrupa’da örgütsel
propaganda çalışmalarına 20. yüzyılın ilk yarısında başlamışlardır. 1925’te
Fransa’da toplanan, Fransa Ermenilerinin yeni bir örgütlenme süreci
başlamıştır. 1924’te Taşnak Örgütü’nün gençlik kolunun ideolojik eğitimini
üstlenecek Rostom kütüphanesi kurulmuştur. Avrupa’da yaşayan Ermeniler,
genellikle Taşnaksutyun Partisi’nin önderliğinde örgütlenmiştir. Nitekim
partinin 11 (7 Mart 1929) ve 12. kurultayı Türkiye aleyhine bazı kararlar almış,
sözde soykırım ve toprak talepleri ile beraber Kürt meselesini de ön plana
çıkarmıştır. (Organisyon, Vek. Borbı, s. 400)
Taşnaksutyun Partisi Batı Avrupa Merkez Komitesi ve Hay Dat Komisyonu
temsilcilerinin 2004’te Fransa’da Türkiye’nin AB üyeliğine karşı düzenledikleri
mitinge yaklaşık 12 bin kişi katılmış, Fransa Hükûmeti ve Cumhurbaşkanından
Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına hayır demeleri talep edilmiştir. (Frantsiya
Doljna Skazat Net Çlenstvıs Turtsii v Evrosoyuz”, Bkz.:http://wwwherkır.
am/ryslindex. php?sub=armkid=7105)
Taşnaksutyun, Fransız Sosyalist Partisi ve Fransız tarihçiler ile yoğun iş
birliği içindedir.
Ermenilerin soykırım tezini kabul ettirmek ve bu konuda tam destek almak
için propaganda yaptıkları bir diğer ülkede Almanya’dır. 1920’lerden
başlayarak bu ülkeye göç eden Ermeniler örgütlenerek çalışmalarına
başlamıştır. Dernek eş başkanları Rogerbah ve Abegyen Ermeni kültür ve
tarihini anlatan Almanca Hayatsan (Ermenistan) adında bir dergi
yayımlamıştır. (Organisyan, Vek Borbı…, s. 395)
İkinci Dünya Savaşı arifesinde Almanya’da Ermeni propagandası ve
faaliyetleri azalmış, hatta birçok Ermeni Almanya’yı terk ederek başka Avrupa
ülkelerine göç etmiştir. 1968’de tekrar Hınçak terör örgütünün faaliyeti
Almanya’da “Ermeni Kültür Birliği” adı altında yeniden örgütlenmiştir.
1970’li yılların ortalarında Ermeni terörünün ortaya çıkması üzerine,
Almanya Ermeni diasporası, teröristlerin saldırılarını haklı çıkarmak amacıyla
propaganda çalışmaları ile Alman kamuoyunu 1990’lı yıllara kadar Almanya’da
devlet tarafından hiçbir engel çıkarılmasa da propaganda çalışmalarında
çekingen davranmıştır. Bunun en büyük nedeni ise Almanların Yahudi
soykırımını gerçekleştirmiş olmasıdır. Bu bağlamda Almanların psikolojik
durumu da göz önüne alınmıştır.
Geçmişten Günümüze Ermeni Terörü
Terör Nedir?
Terör kavram olarak, Türkçe’deki karşılığı ile “ Korkutma, Yıldırma ve
Tedhiş ” anlamına gelmektedir. Terörizm tek başına ne şiddet, ne zor kullanma, ne de kargaşa çıkarmaya yönelik bir harekettir. Zor kullanmak yolu ile yeni bir düzen oluşturmak anlamı içerir. Bu anlamda terörizme “Politik Tedhişçilik” de denilebilir. (Emin Demirel, Kapanmayan Yara Terör, İstanbul. GHMD Yayınları. 1995, s. 17)
Terör tanım olarak: Bir güce, bir iktidara zorla kabul ettirmek amacıyla
sistemli bir biçimde şiddet kullanma, yıldırma, tedhiş olarak tanımlanmaktadır.
(Büyük Larousse, Libraire Larousse, Cilt: 22, Milliyet Gazetecilik A. Ş.
1986, s. 11444) Şiddetin geniş bir alana yayılmış bir biçimi olarak etnik
terörizm, terörist liderlerin kendi grup kimliklerine olan yoğun bağlılıkları,
yaygın şiddet yoluyla bunu arttırmaya çalışmaları ve bir tür özerklik sağlanması
ya da grubun devlet olması gibi ileri seviyedeki siyasi hedefler çerçevesinde
varlık sebebi olan iddiaları sürdürme amacını taşır. Etnik teröristler, bu amaç
doğrultusunda baskın (dominant) durumundaki diğer büyük topluluktan işgalci,
muhalif, sömürgeci ya da dış göç olarak bahsederek kendi eylemlerini
yasallaştırırlar. (Vamık Volkan, Bloodlines, From Ethnic Pride to Ethnic
Terrorism, New York, 1997, s. 25)
Bazı teröristler ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi verdiklerini,
bazıları geçmişteki olayların intikamını aldıklarını (Örneğin ASALA, Ermeni
Soykırım Örgütleri), bazıları ise belirli ırk veya dinî, siyasal, sosyal, kültürel ve
ekonomik yapıları egemen kılmak istediklerini söylerler. (Y. Atila Şehirli,
“Asala’nın Ortaya Çıkışı Eylemleri İlişkileri ve Sonu”, Dünden Bugüne Türk-
Ermeni İlişkileri, Ankara, 2003, s. 643)
Osmanlı Döneminde Ermeni Terörü
Osmanlı Ermeni toplumunun 1800’lü yılların başında Ermenilerin Osmanlı
Devleti’nde bir sorun hâline gelmeye başlamasının en somut göstergesi,
Ermenilerce kurulan dernek ve cemiyetlerin gerçekleştirdikleri terör eylemleri
olmuştur. Eylemleriyle Osmanlı Devleti’ni parçalayamacaklarının farkında olan
Ermeni grupları, Batılı güçlü devletlerin dikkatini çekerek onların Osmanlı
Devleti’ne müdahalesini ve Osmanlı Ermenilerine yardımlarını sağlamayı
amaçlamışlardır. Bunda da başarılı olmuşlardı (Yücel Acer, “Terörizm Kavramı
Açısından Ermeni Terörü ve Genel Nitelikleri” Ermeni Araştırmaları, Ank.
EAE. S. 8, ss. 119-120).
Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan kaynaklanan “Osmanlı
Hristiyanları’nın hamiliği” sıfatı ile bu türden müdahalelerini resmen
yapabiliyordu. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra yapılan Berlin
Antlaşması ile Osmanlı Ermenileri uluslararası bir sorun hâline gelmiş ve Batılı
devletlerin antlaşmayı istismarları sonucu direkt müdahalelerine yasal zemin
oluşturmuştur. (Azmi Süslü-M. Fahrettin Kırzıoğlu-Rafet Yinanç-Yusuf
Halaçoğlu, Türk Tarihinde Ermeniler, Birinci Basım (Kars, Kafkas Ünv.
Rektörlüğü Yay. 1995) ss. 120-121)
Ermenilerin, hem sorunu gündemde tutup dış müdahale ve destek sağlamak,
hem de kendileri açısından mücadeleyi devam ettirmek içim çeşitli karışıklıklar
yaratmaları, bu dönemler boyunca sürekli karışıklıklar bir durum olmuştur
(Enver Ziya Karal, Armenians Question, Ank. 1975, ss. 12-13). Bu olayların
bir kısmı münferit nümayişler, bir kısmı toplu isyanlar, bir kısmı ise cinayet ve
suikastler şeklinde kendisini göstermiştir. Halka açık yerlere bomba konulması,
resmi görevlilerin öldürülmesi, katledilen insanların vücut organlarının
kesilmesi, sabotajlar, hırsızlıklar ve benzeri eylemlerin izlerini İngiliz
dökümanlarından da takip etmek mümkündür (Salahi Ramandan, Sonyel, The
Ottoman Armenians, Victims of Great Power Diplomacy (London, K.
Rustem and Brother, 1987)
Bu olayların gerisindeki yapılanma ise çoğunlukla Ermenilerce Osmanlı
toprakları dışında ya da içinde kurulan cemiyet ve derneklerdi. 1878’de Van’da
Kızıl Haç derneği, 1881’de Erzurum’da Anavatan Müdafileri (Pashtpan
Haireniats) derneği, 1885’te Van’da ihtilalci Ermenistan Partisi kurulmuştu.
1890 yılında ise adı daha fazla duyulacak olan Taşnaksutyun (Tiflis Ermeni
İhtilal Federasyonu) kuruldu. Amacı, ihtilalci terör örgütleri kurmak, halkı
silahlandırmak, Hükûmet yetkililerine ve Ermeni muhbirlere karşı eylem
düzenlemek ve sonuçta Ermeni bağımsızlığını sağlamaktı. (Yavuz Özgüldür-
Ali Güler-Suat Akgül ve Mesut Akgül, Her Yönü ile Ermeni Sorunu, Ank. K. H. O. Yay. 2001, ss. 155-161)
Şiddet eylemleri yapılanması içerisinde Ermeni kilisesinin rolü de oldukça
önemli bir yer tutmaktaydı. Denilebilir ki, Ermeni meselesinin teşekkülünde
hareket noktası patrikhane, kiliseler ve okullardan başlamakta ve cemiyetler,
komiteler, terör grupları ile devam etmektedir (Enver Yaşarbaş, Ermeni
Terörünün Tarihçesi, İst. Petek Yay., 1984, ss. 1-42). Her isyanda Batı’nın
yanı sıra patrikhane ve papazlarında desteği ve rolü mevcuttur.
Ermeni meselesinin ortaya çıkması ve alevlenmesinde bu tür teşkilatların ve
kiliselerin rolü somut birçok kışkırtma ve kanlı olaylarla kendini göstermiştir.
1800’lü yılların sonu Ermeni sorununun artık somut olaylara dönüştürüldüğü ilk
yıllar olmuştur. (Sason ayaklanmasında Bitlis’in Sason ilçesinde, Hınçak
üyesinin çabalarıyla Müslümanlarla Ermeniler arasında huzursuzluk,
güvensizlik ve çatışmalar başlamıştır. Sonuçta Haziran 1894’te ciddi çatışmalar
çıkmış ve Eylül sonuna kadar sürmüştür. Salahi R. Sonyel, Turkey’s
Struggle…ss. 155-159) 1882 ile 1904 yılları arasında 38 büyük çaplı Ermeni
isyanlarından ve teröründen bahsetmek kolaylıkla mümkündür. Bunlardan
yaklaşık 31 tanesi Birinci ve İkinci Sasun isyanları (1894-1897) Zeytun isyanı
(1895) ve Adana isyanı (1909) gibi büyük çaplı isyanları da kapsayan Ermeni
ayaklanmalarıdır. (Yücel Acer, a.g.e., s. 121)
Bunlardan başka, yaralama, katletme ve öldürmelerle sonuçlanmış önemli
boyutta birçok Ermeni olaylarından bahsedilmesi gerekmektedir. 8 Aralık 1882
tarihli Anavatan Müdafileri Olayı, Mayıs 1889’da Armenekan çeteleri ile
çatışma Ağustos 1889 Musa Bey Olayı, 15 Temmuz 1890 tarihli Kumkapı
nümayişi, 1892-1893 tarihleri arasındaki Merzifon, Kayseri ve Yozgat’ta
cereyan etmiş olaylar, 30 Eylül 1895 tarihli Babıali olayı ve 14 Temmuz 1896
tarihli ve Taşnak komitesince planlanan Osmanlı Bankası baskını bu tür olaylar
arasında sayılabilir. (Süslü ve diğerleri, a.g.e., ss. 150-151)
Daha spesifik olaylardan da bahsetmek mümkündür. 20 Haziran 1890’da
Erzurum Saint Asalyan kilisesi aranırken karşı konulmuş ve iki subay ve bir
jandarma eri şehit olmuştur. Kilise de Rusya’dan getirilmiş silahlar
bulunmuştur. 25 Ekim 1895 Cuma namazında, Müslümanlara bir saldırı
yapılmış ve çıkan olaylarda 200’e yakın Müslüman ölmüştür. 1905’te II.
Andülhamit’e bir suikast girişimi olmuştur. 31 Mart Vakası sonrasında,
Ermeniler 1909 yılı içerisinde Adana’da katliamlar yapmışlardır. (Yücel Acer,
a.g.e., s. 122)
1904 ve 1906 yılları arasında ise toplam 105 kişi Ermenilerce
gerçekleştirilen suikastlarda öldürülmüştür. (Atila Şehirli, Türkiye’de Bölücü
Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı Tedbirler, İst. Bürek Yay. 2000, s. 206)
I. Dünya Savaşı boyunca Ermenilerin özellikler Türklere karşı eylemleri ve
terör saldırıları devam etmiş, hatta yoğunluk kazanmıştır. Zira savaş,
Ermenilere, bağımsızlık amaçlarını gerçekleştirebilmek için faaliyetlerini daha
rahat yürütecek bir ortam sağlıyordu. (Süslü ve diğerleri, a.g.e., ss. 196-197)
Osmanlı Ermenileri ordudan ayrılıp sabotajlara çeşitli yerlerde isyan olaylarına
da giriştiler ve savunmasız binlerce Müslüman Türk’ü katlettiler. Osmanlı köy
ve kasabalarında çok büyük ölçüde mezalim yaptılar. (Sonyel, Turkey’s Struggle…, s. 16)
2 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR,
.