Kürtler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürtler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Haziran 2019 Pazartesi

Büyük Ermenistan Ve Aldatılmış Kürtler

Büyük Ermenistan Ve Aldatılmış Kürtler


1914-1921 yılları, savaş ve siyasi tarih söz konusu olduğunda dünya tarihinde bugün önemli bir dönem oluşturur. Bu dönemin fotoğrafları ile birkaç politikacı ve devlet adamı tarafından yapılan açıklamaların yanı sıra sivillerin ve askeri güçlerin açıklamaları ve kıyafetleri de inceleniyor. Bu tarihsel materyaller daha sonra hep birlikte raflanır, çünkü görsel ve entelektüel hafızamızı tatmin etmek için yeterlidirler.
Ancak, bu bölgenin tarihi ile ilgili birçok belge / fotoğraf olmasına rağmen, aynı zamanda Küçük Asya tarihi için aynı şeyi yapamazsınız. Bu, İngiliz ve Fransız ya da ABD ve Rusların arşiv belgeleri ile neredeyse hiç bulamayacağınız az sayıdaki Ermeni arşivi arasındaki tutarsızlıkların doğrudan bir sonucudur. Osmanlı arşivlerine gelince, burada 1918'den beri İngiliz hegemonyası nedeniyle kesilen bu arşivler nedeniyle başka bir zorlukla karşılaşıyorsunuz. Arşivlere yapılan kesimleri vurgularım çünkü propaganda ofislerinin Mavi Kitap yazmasına neden olan İngiliz Hükümeti ve aynı zamanda Birlik Komitesinin lider kadrosundan 145 kişiyi alan İngiliz yönetimidir. 1919'da, Sevr Antlaşması ile yasallaştırılan “savaş suçlarının cezalandırılmasına” dayanan ilerleme tutuklandı. Ancak bu insanların 1921'de “kanıt yetersizliği” nedeniyle serbest bırakılması gerekiyordu.
İngiliz Büyükelçisi Washington Craigie'nin Lord Curzon'a gönderdiği mektup: 13 Temmuz 1921 
'' Malta'da yargılanan Türklere karşı delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey bulunmadığını söylediğim için üzgünüm '' 
Dışişleri Bakanlığı Arşivleri FO 371 / 6504 / e. 8519
Malta’daki İngiliz Avukatlık Genel Müdürlüğü’nün İngiliz Dışişleri Ofisine gönderdiği yazı: 29 Temmuz 1921 
“ Türk kovuşturmasına karşı delil bulunmadı ”. 
Dış Ofis Arşivleri FO 371/6504 / E. 8745

Bütün bu saçmalık, kimsenin 'tarihsel' ve 'yasal' gerçeklerle ilgili olarak umursamadığı bir “siyasi çöplük” endeksi olarak 'Ermeni Soykırımı' iddiasına işaret ediyor. Bu yazıyı yazmamın nedeni, 'Avrupa Aydınlanması' ile tam bir benzerliğin olmadığı bu ironiyi işaret etmemek. 

Hayır. Burada odaklandığım nokta, 'soykırım propagandasının' siyasi bir eylem ve ifade olarak yaratmaya çalıştığı 'Kürt Milliyetçiliği' şablonu ve '1915'te kandırılan Kürtler' şablonu. 

Bu şablonun hedefi belli ki Batı kamuoyu veya Türk kamuoyu değil. Hedef kişisel olarak Türkiye'deki Kürt kamuoyudur. Bu nedenle, bu şablon konuyu incelemeye başlayan herkes için oldukça trajik görünüyor.

Musa Bey'in deneme döneminde özellikle Barbar Kürtlerin vizyonunun, bunu Batı medyasına taşıyan yabancı büyükelçiler tarafından gözlemlediği, 120 yıl sonra aksi kanıtlanmış birkaç belgenin bulunduğu “Aldatılmış Kürtler” e dönüştüğü bir merak. Ayrıca, Muş'tan bir Ermeni papazın kızının (Gülizar) tecavüzüne ilişkin olarak Kürt Musa Bey aleyhindeki suçlamalar düştü, ancak yine de sürgüne gönderildi.

Ermenilerin “Kürt Barbarlığı” ile ilgili suçlamalarının sayısı, sonraki yıllarda artan şekilde artmıştır. Bu yıllar boyunca, Fransızlar ve İngiliz medyası “Kürtlere ve Türklere karşı isyan eden Masum ve Savunmasız Ermeniler” konusundaki propagandayı üstlenirken, siyasi olarak hala nesnel bir yönetim olan ABD medyasının olaylarla ilgili tam tersi bilgilere sahip olan hikayeleri anlatıyordu. Doğu.

"Türklere veya Kürtlere Saldırmak ve Öldürmek İçin Oluşturulan Ermeni Grupları" NY Times 18 Jan 1894 

"Sassoun Katliamı: Ermeni Devrimcilerin Buna Sebep Olduğu İddiası" NewYorkTimes 23 Ağustos 1895 Ermeni İsyancı Grupları Erzeroum civarında Kürtlere Saldırdı, 23 Ağustos 
1899

Tüm bunlar arasında en anlamlı örtü , 1895'te Diyarbakır'daki NY Ermeni'de yayınlanan Ermeni İsyancı'yla ilgiliydi Kapağın başlığı 'Washington'a sunulan Ermeni Raporları Asılsızdı' idi. Büyükelçiliğe soruşturma yapan elçilik makamları, Diyarbakır'da 'Ermenilere karşı vahşilik' iddialarının temelsiz olduğuna ve bazı işbirlikçi Kürtlerle birlikte bazı fahri Ermenilerin kışkırtıldığına ve kötüye kullanıldığına dikkat çekti. 

Bugünün Avrupa - Amerikan medyasında ya da herhangi bir bilimsel araştırmada yayınlanan gibi herhangi bir yazı gördünüz mü?

Alman Büyükelçisi Wangenheim tarafından, kentin Ruslar ve Ermeniler tarafından işgal edilmeden hemen önce 1. Dünya Savaşı sırasında Van şehir merkezinde Ermeniler tarafından binlerce Kürt katledildiği bildirildi.

'' Van kentinde Ermeniler isyan etmeye başladı ve Müslüman köylere ve kaleye saldırmaya başladı. Kale içindeki Türk karargahı 300 askerini kaybetti ve günlerce süren sokak çatışmaları sonucu isyancılar şehri ele geçirdi. Rusya, 17 Mayıs 1915'te şehri işgal etti. Ermeniler daha sonra Rusya’ya yöneldi ve Müslümanları katletmeye başladı. Bitlis çevresinde yaklaşık 80.000 Müslüman kaçmaya başladı. '' [Wangenheim, Deutschisches und Armenien 1914-1918, Postdam 1919 s.65]

Müslümanların Ermenileri tarafından yapılan etnik temizlik, 1915 tarihli Genel Bolhovitinov raporunda, Çarlık Rusyası döneminde resmi olarak belgelenmiştir.

'' Bir etnik nefretin motive rmenian Gönüllü Alayı vicously Osmanlı Müslümanların katletti '' 
1915 - Czarish Rus Tuğgeneral Leonid Bolhovitinov'dan Raporu 

Rus Askeri Tarih Arşivleri 
RGVIA düşkün 2100, list1, folder557, sayfa 303-307

Benzer tespitler 1920'lerde ve 30'larda Komünist Ermeniler tarafından da yapıldı. 
Dashnaks'ın takip ettiği siyaset; batı yardımı 
ile komşu ulusları işgal 
etmek ve bu 
toprakları 
havadan saf Ermeni milleti oluşturmak için Türkler ve Kürtlerden temizlemek
 " 
Bagrat Artemovitch Boryan 
Ermenistan - Uluslararası Diplomasi ve Sovyetler Birliği 
Devlet Yayınevi 
Moskva - Leningrad 1928

Öte yandan, Ermeniler, İtilaf Devletlerinin desteği ve vaadi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da (Diyarbakır, Erzurum, Van, Elazığ, Bitlis, Sivas) 6 şehri Osmanlı Devleti'nden ayırırken neden Türkleri ve Kürtleri öldürmek için uğraşacaklar? Bu romantik sorunun cevabını nüfus istatistiklerinde buluyoruz. 19. yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin nüfusu, İngiliz tarihçi HFB Lynch ve Fransız tarihçi Cuinet'e göre toplam Türk ve Kürt nüfusunun neredeyse 1 / 3'ünden azdı. Ne yazık ki, Büyük Ermeni Devleti'nin bu nüfus yapısıyla birlikte ümit ettiklerini bulmak mümkün değildi.

Doğu Anadolu’daki Müslüman nüfusun 1915’te kaçtıkları, bugün Transkafkasya’da bulunan Azeri nüfusunun araştırılmasıyla daha iyi anlaşılıyor (1828’deki Türkmençay Antlaşması’nın ardından). Lynch'in sağladığı nüfus istatistiklerine göre, 20. yüzyılın başlarında Ermenistan nüfusunun yarısı Azeriler tarafından oluşturuldu ve sonrasında bugün bilinmeyen bir şey.

Tam burada, 'Aldatılmış Kürtler' ifadesinin politik olarak ne anlama geldiğini ve makalenin başında bahsettiğim Avrupa Aydınlanma trajik durumunun ne anlama geldiğini anlıyoruz.
Kürtler Hakkında Kirli Propaganda

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki misyonerlerin hiçbiri değil, her şeyden önce Van’dakiler, Türkler ve Kürtler’deki katliamlardan bahsetti. Bunlardan bahseden biri olsa bile, yüzeye çıkmasına asla izin verilmedi. Tabii ki Avrupa ve Amerikan Hristiyan Misyonerlerini, Avrupa Aydınlanma Felsefesine göre inandıkları ve inanmadıkları “en kutsal” varoluş felsefesine göre değerlendirmeliyiz. 
Emperyalist gündem için 'Hristiyan Fanatizmini' meşrulaştıran, bunu değerlendirmek için varsa bunu vicdanlarına bırakıyorum (sanırım hayalperest biriyim çünkü aslında bir özdeyiş kazancı bekliyorum). 


Türk:
1914-1921 tarihinde dünya tarihi bugün bugün artık savaş ve politika tarihinin sayfalarında yer alan bir olgudur. Fotoğraflarına bakılır, politikacı ve devlet adamlarının açıklamaları okunur, o anda yaşayan sivil ve askerlerin ifade ve kıyafetleri izlenir. Sonra tekrar bütün bu tarihi materyalleri rafınıza geri koyarsınız. Zihinsel ve görsel hafızanız doğrulandı.


Bir rafa kaldıramazsınız. Çünkü İngiliz Belgeleri Fransızların ki ile, Amerikalıların ki Ruslarla uyuşmaz. Ermeni tanımı ise hiç kimseninkiyle uyuşmaz. Osmanlı'nın ise 1918 den sonra İngiliz Hegemonyası'nda ciddi bir kesiye uğradığı için bu belgede bir yere koyamazsınız. 1919 da İttihat Ve Terakki partisinin lider kadrosundan 145 kişilik, Sevr Antlaşması'nda da '1968' in savaş suçlarının cezalandırılması '' maddesine istinaden tutukladı ve daha sonra da 1921 '' delileciliği ' 'salıvermiştir.
Bütün bu saçmalıklar '' Ermeni Soykırımı '' iddiasını '' Tarihsel '' ve '' Hukuksal '' olarak kimsenin umursamadığı '' politik zırvalar '' dizini olarak bize sırıtıyor. Hayır. Avrupa Aydınlanması ile taban tabana zıt olan bu '' sırıttır '' ironisi değil. 
Hayır. Çünkü odaklandığım nokta '' soykırım propagandası''nın politik bir söylem ve eylem haline getirildi. '' Kürt Milliyetçiliği '' ve '' 1915'te kandırılmış Kürtler '' şablonu. 


Bu şablonun hedefi tabi ki Batı kamuoyu ya da Türk Kamuoyu değil. Bizzat Türkiye'de ki Kürt kamuoyuna yönelik. Zaten bu şablonu biraz kitap karıştıran herkes için trajıkomik hale getiren de bu.
Çünkü yabancı elçilik görevlilerin gözetiminde yuvarlaklaştır Musa Bey'in yargılamasıyla batı limanında taşıyacak '' Barbar Kürtler '' vizyonu bunca belge Musa Bey'in kaldı ki Kürt, Muş'lu Ermeni Papazın kızı Gülizar'a tecavüz etmekle suçlanıyor davadan beraat etmekte ve ardından sürgüne gönderilmekten de kurtulamamıştır. 
Ermenilerin '' Kürt barbarlığı '' hakkında daha ileri sürdükleri iddialar devam ediyor, kat kat sanat vardı.Devam Edenlerde '' Kürt ve Türklere karşı isyan eden Masum ve Savunmasız Ermeniler '' propagandası daki olaylar ile ilgili tam tersi bilgiler yer almakta idi
Bu gazete haberlerinin için en anlamlısı NY Times 'da 1895'te Diyarbakır'da ki' 'Ermeni İsyanı' 'ile ilgili olanıdır. Haberin başlığı '' Washington'a Deklare Edilen Ermeni Raporları Asılsız '' olarak başlayıp, Amerikan sefaret üyelerinin incelemesi ... ... Diyarbakır'da açıklanan '' Ermenilere '' yönündeki mezalimin asılsız orada, devrimci ve provakeğiyle bildiriliyor. 


Bugünün Avrupa-Amerika Birleşik Devletleri'nde bu konuda bilimsel araştırmalarda bu tip haberlerin yayınlandığını görüyor musunuz? 
Bütün bu olaylar 1. Dünya Savaşı’nın devam etmekte olan vanasındaki Ruslar Ruslar ve Ermeniler’in hemen yanındaki Van’daki Ermenilerin şehir merkezindeki şehirdeki Kürtçe katlettiği Alman Büyükelçisi Wangenheim tarafından bildirilir. 
Çarlık Rusyası'nda Genel Bolhovitinov'un 1915 tarihi raporunda ise Ermenilerin Müslamanlara karşı etnik temizlik hareketi resmi olarak belgelenmiştir. 
Aynı saptamaları 1920 ve 30'lu yıllarda Komunist Ermenilerde yapmışlardır. 
Halbuki Ermenilerin doğusu Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun 6 vilayetinde (Diyarbakır, Erzurum, Van, Elazığ, Bitlis, Sivas) illerinde
Osmanlı Devleti'nden ayrıcalıklar ve teminatlar almalarına rağmen neden Kürtleri ve Türkleri öldüreceklerdi ki? Bu romantik kültür cevabını nüfus istatistiklerinde görüyoruz. 19yy. HFB Lynch ve Fransız Cuinet'e göre Osmanlıların içinde ki Ermenilerin sayısı Kürt ve Türklere oranla 1/3 daha azdı. Peki uzun yıllardan beri kurmak istedikleriniz Büyük Ermenistan Devleti bu nüfus yapısıyla nasıl kurulacaktı? 1828 deki Türkmençay Antlaşmasından sonra Transcaucasia'da ki Azeri nüfusun bugünki sırada bakıldığında 1915 te Doğu Anadolu'da ki Müslüman halkın nasıl bir yıkımdan kurtulmuş çok daha iyi anlaşılır. Ermenistan'ın nüfusunun yarısı Azeri'ydi. Ve akibetleri mümkün insanlık dışı bir süreçtir.
İşte tam da burada '' Kandırılmış Kürtler '' söyleminin politikasını ne alacağınızı bilmiyorsunuz.Ama yazımın sonunda Avrupa aydınlanmasının trajik durumu işte burada sırıtır. En doğusu Van şehri olmakta olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki binlerce misyonerden hiçbiri Türk ve Kürtlere yapılan katliamlardan bahsetmez. Eğer bahseden biri varsa bile saf bu asla günyüzüne çıkmadı. Tabidir ki Avrupa ve Amerikan Hristiyan Misyonerlerini Avrupa Aydınlanma Felsefesi ile değilde '' İnandıkları En Kutsal '' tasarımı felsefesi ile değerlendirmek gerekir. 


Bunu değerlendirmeyi de varsa yine de emperyalist çıkarlar için '' Hıristiyan Fanatizmini '' mübah görünümlü vicdanlarına bırakıyorum. (sanırım ben bir hayalperestim ki ontolojik bir hesaplaşma bekliyorum)

 https://angelsof1915.blogspot.com/2011/05/greater-armenia-and-deceived-kurds.html

***

9 Ocak 2016 Cumartesi

YUNAN ORDUSUNDAKİ KÜRTLER!




YUNAN ORDUSUNDAKİ KÜRTLER!



Biraz da Kürtler tarihleriyle yüzleşsin. 

YUNAN ORDUSUNDAKİ KÜRTLER!

30 Ağustos'ta Genel Kurmay Başkanı Başbuğ "Bu ülke için hep birlikte şehit olduk" diyerek şehitlikteki mezar taşlarını gösteriyordu gazetecilere.
Benzeri ifadeleri Tayyip Erdoğan'ın ağzından duymaya zaten alışkındık.
Çanakkale Savaşı'nın yıldönümünde o da Çanakkale'de "Türk ve Kürtlerin birlikte savaştığını" söylemişti.
Açıkçası, Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana bu ülke için kim savaştı, kim savaşmadı tartışması hiç yapılmamıştı.
Yapılmamıştı çünkü bu ülkeyi bölmeye çalışanlar yoktu.
Olmadığı için de geçmiş defterleri kimse açmamıştı.

Ancak artık ortada bölücü ve Türk düşmanı bir Kürt hareketi var, bu hareketin teröristleri var, bu hareketin milletvekilleri var ve bu hareketin destekçileri var.
Bu bölücüler her fırsatta tarih yalanlarıyla piyasaya çıkıyorlar ve diyorlar ki bu ülkeyi Kürtler ve Türkler birlikte kurdu ama Mustafa Kemal onlara ihanet etti, Kürtlerin hakkını vermedi.
Kürtlerin hakkı neydi, verildi mi verilmedi mi tartışması sürerken aslında çok daha başka bir şey daha tartışmaya açılmıştı; hakikaten Kürtler bu ülkeyi kurarken Türklerle birlikte miydi?!

Habertürk televizyonunda Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu konuk oldu ve orada Kurtuluş Savaşı'nda ve Çanakkale'de Kürtlerin Türklerle birlikte savaşmadığını söyledi... Bu, bir televizyondan ilk kez dile getiriliyordu.
Türkiye'de tabuları yıkmaktan bahsedenlerden, resmi tarih anlayışına karşı çıkanlardan, özgürlükçülerden tepki gecikmedi; hemen Türk ırkçılığı, Türk bölücülüğü yaftası yapıştırıldı.
Ardından Kürtlerin Kurtuluş Savaşı'nda olduğu, hatta PKK'ya karşı en fazla şehidi Kürtlerin verdiği gibi komik ve zavallı açıklamalara kadar düştü düzey.
Ama artık tartışma açılmıştır, tarihi tabular tartışılacaktır ve gerçekler kazanacaktır.
O nedenle kimse etnik kimliğinden gocunmasın, tarihiyle yüzleşsin, barışsın: Evet Kürtler Kurtuluş Savaşı'na katıldı ama Türk Ordusu'nda değil Yunan Ordusu'nda savaştılar!
Bir şey daha ekleyelim, yıllardır Araplar Osmanlı'yı arkadan vurdu diyenler aynı şeyi Kürtler için de söylemeliler; Kürtler Kurtuluş Savaşı'nı arkadan vurmuştur..
Osmanlı-Rus Harbi'nde Osmanlı'yı arkadan vuran Kürtler Osmanlı'da Kürt meselesinin ortaya çıkışı bir Doğu Cephesi sorunu olarak başlamıştır.
17.yüzyıldan itibaren yükselişe geçen Rus emperyalizmi, 1800'lerin başından itibaren Osmanlı'yı hem Doğu cephesinde Kafkaslar'dan, hem de Batı cephesinde Balkanlar'dan sıkıştırmaya başlar.
Batı cephesinde Slav kökenli Bulgarları ve Ortodoks Yunanları kışkırtan Ruslar 

Doğu'da ise Ermeni ve Kürtlere el atar.

1800'lerden hemen sonra ilk Kürdoloji çalışmaları yine Ruslar tarafından başlatılır.
Kürtçülerin bugün bile en temel başvuru kaynakları olan kitaplar da bu dönemde Ruslar tarafından yazılır.
Rusların bu çabaları karşısında Osmanlı'da da uyanma başlar.
Rus destekli Kürt aşiretleri ile Osmanlı arasında çatışmalar başlar.


1830-1855 tarihleri arasında 8 Kürt isyanı gerçekleşir.


Fakat asıl büyük Kürtçü hareket tam da 1877 yılında gerçekleşir.
Bu tarih 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nin tarihidir.
Hem Balkanlar'da hem de Kafkaslar'da Ruslarla savaşan Osmanlı'ya karşı bir cephe de Kürt aşiretleri açar.
Bedirhanlar ve Şeyh Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürer.
Rus General Korganof, Erzurum'a saldırıya geçmeden önce Zeylani ve Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve yüklü miktarda ödeme yapar.
Sonuç olumludur, Kürtler Rusya'ya karşı Osmanlı'yı desteklemezler.
Kürt isyanlarının genel karakteri burada şekillenir: Türk devleti ne zaman ki bir düşmanla savaşsa mutlaka ardından bir Kürt isyanı başlar.
Rusların Kürtlere desteği sonrasında da devam eder.
Ama 93 Harbi'nden sonra hem Ermeni hem de Kürt meselesi bir arada ortaya çıkacaktır.
Doğu illerimiz Rus işgaline girdiğinde hem Ermenilerin hem de Kürtlerin isyanları aralıksız devam edecektir.

Hamidiye Alayları neydi?

Bu dönemde 1890 tarihinde Hamidiye Alayları kurulur.
Alayların hedefi Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını önlemektir.
Abdülhamit tarafından kurulan bu birlikler için şimdi kimi yazarlar tarafından çarpıtmalara uğramaktadır.
Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır elbette ama bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirip daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya başlamıştır.
Kürtlerin bu alaylara giriş sebebi Türklere destek olmak değil Ermeni topraklarını ele geçirmektir yani.
Zaten bu alaylar daha sonra lağvedilecektir.
Fakat Hamidiye Alayları'nın lağvedilmesinden sonra da silahları bırakmayacak ve Osmanlı'ya karşı savaşacaklardır.
Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte Kürtler de Doğu bölgelerinde Ruslarla birlikte hareket edecektir.
O dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği Kürtleri ele geçirmiştir.
Nitekim hemen 1914 yılında Kürt isyanları başlar.
Rus Orduları Doğu Anadolu'yu işgal ederken Kürtler de bağımsızlık hayaliyle Ruslara yardım ederler.
Ünlü Sykes-Picot Antlaşması'na göre Doğu'da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya'ya bağlanacaktır.
Kürtlerin Çanakkale'de savaşmamalarının nedeni de budur.
1916 yılında Antlaşmaya dökülen plan, Rusların 1830'dan beri uyguladığı plandır zaten.
Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri alt üst eder.
Kürtler de bu dönemde hem Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de Amerikalılarla işbirliği yapar.
Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması ile karar verilir.
Yani Birinci Dünya Savaşı'ndan Kurtuluş Savaşı'na giden dönemde Kürtler hep Türkiye'yi işgal eden kuvvetlerle birlikte hareket ederler.
Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı'nda Türklerle birlikte savaşmaması o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir.
Rus Gordlevski aynen şu satırları yazar:

"Türkler vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar"

Fakat Rusya'da Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler değişir.
Çünkü Lenin Kürtleri değil Mustafa Kemal'i destekler.
Sykes-Picot Antlaşması'nı fesheder.
Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir ve Kürtler yalnız kalır.
Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas hamisi Ruslar değil İngilizler olacaktır.
Türkiye'deki komünistler ve Sovyetler de Kürt isyanlarını değil Mustafa Kemal'i destekleyecektir.

Kürtler Sarıkamış'ta var mıydı?

Tüm bu anlatılanlardan sonra Kürtlerin neden gereği vechile Çanakkale Savaşı'na katılmadığını anlamak kolaylaşır.
Daha 1830'lu yıllarda başlayan Kürt ihaneti çoktan kökleşmişti, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Kürtler Türkiye için değil Ruslar için savaşıyordu.
Böyle olduğu için de Çanakkale Savaşı sırasında Kürtlerin şehit listesinde pek az olmamasına şaşırmamak gerekir: Çanakkale uzak olduğu için değil Türklere uzak oldukları için katılmadılar...
Kimileri bu gerçeği daha fazla gizleyemeyeceklerini biliyor.
O nedenle de Kürtlerin diğer cephelerde, Sarıkamış'ta çarpıştığını söylüyorlar.
Elbette bu da büyük bir yalan.
Genelkurmay arşivlerinde Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı şehitlerinin listesi, askerlik şubesi kayıtlarına göre tutulmuştur.
Dolayısıyla Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı rakamları gerçektir, kimse bunlara itiraz edemez.
Ama Kürtlerin Sarıkamış'ta savaştığını iddia edenler varsa, buyursunlar rakamları açıklasınlar.
Yani bizim yaptığımızı yapsınlar, belgeye karşı belgeyle ortaya çıksınlar.
Ama Sarıkamış'ta Kürtlerin Ruslara karşı savaşma ihtimali bile yoktur ortada çünkü Kürt aşiretlerini o dönemde zaten Rus Elçiliği kontrol ediyor ve yönlendiriyordu.

Hain bir Kürt aşiret reisi Mutkili Hacı Musa

Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı 19 Mayıs 1919'dur.
24 Ağustos 1919'da Kurtuluş Savaşı'nı idare etmek üzereHeyet-i Temsiliye oluşturulmuştur.
9 kişilik kurulda bir de Kürt vardır.
Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey.
Ancak bu Kürt ağası içeri sokulan bir haindir.
Nitekim Hacı Musa Bey, 1923 yılı Mayıs ayında Erzurum'da kurulan Kürt Azadi Cemiyeti'nin de lideridir.
Azadi Cemiyeti'nin üyelerinden biri de Şeyh Sait'tir.
Azadi Cemiyeti İngilizlerle, Fransızlarla ve Sovyetler Birliği ile temas kurarak Bağımsız Kürdistan için destek aramıştır.
Daha sonra bu örgüt İngiliz desteği ile başlayan Nasturi Ayaklanması'na katılır.
Nasturi Ayaklanması'nın bastırılmasından sonra ise İran'a kaçarlar.
Daha sonra Mustafa Kemal bu hain Kürt aşiret reisi hakkında Nutuk'ta açıklama yapacaktır.

İlk Meclisteki hain Kürt milletvekilleri

Ankara'da Millet Meclisi'nin kuruluşu 23 Nisan 1920'dir.
Bu tarihten itibaren TBMM Ordusu da kurulmuş ve Kurtuluş Savaşı'nı vermiştir.
O dönemdeki mecliste de bugünkü Mecliste olduğu gibi bölücü Kürt milletvekilleri yine vardır.
İşte bu Kürt milletvekilleri Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'na yardım etmemiş, tam tersine bu Kurtuluş Savaşı'na karşı bir ayaklanma örgütlemişlerdir.
Bitlisli Kürt milletvekili Yusuf Ziya Bey de Azadi örgütünün içindedir.
Yusuf Ziya Bey aynı zamanda İngiliz ajanıdır.
Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Ziya Bey'den kuşkulanmakta ve onu takip ettirmektedir.
Gerçekten de Mustafa Kemal'in kuşkuları gerçek olur ve Yusuf Ziya Bey Nasturi İsyanı'na katılır.
İşin daha da vahimi Yusuf Ziya Bey'in askeriye içinde de adamları vardır.
Nasturi İsyanı'nı bastırmakla görevli birlikten, Fırka komutanı İhsan Nuri, Vanlı Rasim, Tevfik Cemal ve Teğmen Ali Rıza da, Kürt örgütünün üyesidir ve isyan sırasında 270 askeriyle birlikte karşı tarafa geçerler!
Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşımıza katılan ve Türklerle savaşan Kürtlerle değil, Kurtuluş Savaşı'nın içine sızan, ancak kendi Kürt örgütlenmesini devam ettiren, İngiliz, Fransız işgalcilerle işbirliği yapan ve en sonunda da Türk askerine karşı cephe açan Kürtleri görüyoruz.
Bu örgütün İngiliz desteğini sağlamak için Nasturi isyanından üç yıl önce 1920 yılında yine Hakkari'de başka bir isyan daha çıkarttığını da kaydedelim.

Mustafa Kemal'e idam kararını da bir Kürt verdi

Peki Kürtlerin Kurtuluş Savaşımız sırasındaki tek ihanetleri bu mudur?
Aslında Kurtuluş Savaşı'nın başından itibaren Mustafa Kemal'in karşısındadır Kürtler.
Mustafa Kemal'in idam emrini veren Kürt Mustafa Paşa'dır!…
Aynı Kürt Mustafa Paşa'nın eniştesi ise Kürt İzzet Bey'dir ve İstanbul Hükümeti'nin İçişleri Bakanıdır.
Kürt İzzet Bey de İngiliz ajanıdır.
Kürt İzzet Bey'in bir de yeğeni vardır Şerif Paşa, o da Kürdistan Teali Cemiyeti'nin Paris temsilcisidir.
İstanbul Hükümeti'nin ve İngilizler'in Mustafa Kemal hareketini engellemek için kullanmayı düşündükleri kütle ise yine Kürtlerdir.
Damat Ferit, Kürdistan Teali Cemiyeti ile görüşerek onlara özerklik karşılığında Mustafa Kemal'e karşı savaşmayı teklif eder.
Damat Ferit Yüksek Komiser De Robeck ile görüşerek Sevr koşulları gereğince 15 bin kişilik bir Kürt ordusu kurulmasını ve Kürtleri Mustafa Kemal'e saldırtmayı teklif eder.
Bu yönde en önemli girişim Ali Galip olayıdır.
İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri Malatya'ya geçerler.
Burada bir Kürt birliği kurarak Sivas yolunda Mustafa Kemal'i öldürecekler ve Kongre'nin toplanmasına engel olacaklardır.
Ancak Mustafa Kemal girişimi haber alır ve tedbir alır.
Malatya'da Türk birlikler İngiliz ajanı, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderlerini kıstırırlar.
Tutuklama emri vardır.
Noel, İngilizlerden yardım ister.
Saraya baskı yapılır fakat sonuç vermez.
En sonunda kaçmak zorunda kalırlar.
Görüldüğü üzere daha Sivas Kongresi öncesinde bile Kürtler İngilizlerle, İstanbul Hükümeti ile birlikte Mustafa Kemal'e karşıdır.
İngiliz gizli belgeleri de bunu doğrulamaktadır.

28 Kasım 1919'da Mr.Kindson'un Londra'ya gönderdiği raporda şöyle yazılıdır:

"Kürtlere her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir"
9 Aralık 1919 tarihli Yüksek Komiser Robeck'in Lord Curzon'a raporunda ise şunlar yazılıdır:
"Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar.
Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor.
Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal Paşa'ya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar"

Yunan ordusundaki esir Kürtler ve işbirliği

Ama Kürtler bununla da yetinmemektedir.
İngiliz Gizli Belgeleri'nin verdiği bilgiye göre Kürtler aynı zamanda Yunanlılarla da temas halindedir.
Amasya'da Yunan temsilcisi ile görüşen Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını ve bu esirlerin Türk ordusuna karşı kullanılmasını önerir.
Teklif kabul edilir ve esir Kürtler Yunan ordusunun hizmetine girerler.
Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu ise Koçgiri İsyanı'dır.
Yunan ordusu büyük ilerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan eder.
Yunan ordusu Bursa'ya doğru ilerlerken Kürtler Sivas'a doğru yürümeye başlar.

Amerikan Askeri Ateşesi durumu şöyle rapor eder:
"…Yunanlılar önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye'nin arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir.
Ancak Batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir.
İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler.
Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal'in Musul'a el koyamayacağını düşünmektedirler.
Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar"
Koçgiri İsyanı'nın başlangıç tarihi sadece Yunan ilerleyişine değil aynı zamanda Londra ve San Remo Konferansları'na da denk gelir.
Ankara Hükümeti böylece sıkıştırılmaktadır.

Kürtler Sevr'i istiyor

Koçgiri İsyanı'nın liderlerinden Baytar Nuri isyan programını şu şekilde açıklar:
"İlk önce Dersim'de Kürt istiklali ilan edilecek, Hozat'a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas'a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti'nden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecekti.
Türkler bu isteği kabul edeceklerdi.
Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı.

Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara Hükümeti'ne bir muhtıra yollarlar.Telgraf yoluyla iletilen muhtıra şu maddelerden oluşmaktadır:

İŞTE ANAYASA GİBİ MUHTIRA

"1-İstanbul Hükümeti'nce kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti'nce de tanınıp tanınmayacağının açıklanması
2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt vermesi
3-Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi
4-Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi
5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması"

Kürtler bununla da kalmaz, 25 Kasım 1920 tarihinde Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM'ye şu şekilde başvurur:

"Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor.
Bu nedenle bu oluşturulmalıdır.
Yoksa, bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz"

Yunanlar Bursa'ya Kürtler Sivas'a saldırıyor

Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların Bursa'yı ele geçirmesine rağmen Kürtlere karşı geri adım atmaz.
Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak için bir plan hazırlar.
Topal Osman komutasındaki Giresun alayı da Nurettin Paşa'nın emrine verilir.
Türk Ordusu 11 Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlatır.
45 bin kişilik Kürt milisleri ile çarpışmalar 3 ay sürer.
17 Haziran 1921 günü isyancılar teslim alınır.
Sivas Kongresi'nin toplanma hazırlıklarından başlanarak Kürtler, görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşı için çalışmamış, tam tersine hep Kurtuluş Savaşı'na karşı savaşmışlardır.
Koçgiri ayaklanması bunun en büyük kanıtıdır.
Genelkurmay Başkanlığı da bu isyanı şu şekilde değerlendirmektedir:
"Siyasi bakımdan büyük bir önem taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir"
Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi, olay münferit bir isyan değil, bir davanın ilk adımlarıdır!
Ardından gelecek olan Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktır.

Nitekim isyanın liderleri de olayı böyle değerlendirmektedir:
"Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı'nın bir merhalesidir, onunla bir meydan muharebesi kaybettik, fakat harp bitmedi.
Biz son zaferi kazanacağız"
Demek ki KÜRT'ler Türk İstiklal Savaşı için değil kendi Kürt İstiklal Savaşı için savaşmışlar, iç isyan, ayaklanma, kalkışma ve muhtıra…
Tarihi gerçek budur, bunu ne Türk Genelkurmay Başkanı, ne Türk Başbakanı, ne gazeteciler, ne de Kürtler değiştirebilir.
Kürtler aynı oyunları tekrar sahneye koymak için var güçleriyle çalışmaktadırlar.
Tarih bir şekilde tekerrür ettirilmek istenmektedir.
Avrupa Birliğine katılma oyunları, yine Kürt'ler üzerinden tamamlanmak istenmektedir.
Eski dostları yine var güçleri ile, aba altından sopa göstermektedirler.
Bekle ve gör artık bir politika olmaktan uzaktır.
Zorlaştırılan şartların, alınacak kararları da zorlamacı adımlar içerecektir.
Bu böyle biline…
"Bir ülkede namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar" (İsmet İnönü)

Prof. Dr. Öner Gedikoğlu 
27 Ocak 2015

http://met-cezir.blogspot.com.tr/2016/01/yunan-ordusundaki-kurtler.html



***************

1 Ocak 2016 Cuma

ERMENİ SOYKIRMININ İÇ YÜZÜ.., BÖLÜM 1






ERMENİ SOYKIRIMININ İÇ YÜZÜ.., BÖLÜM 1





Emin ŞlKALIYEV *
* Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.



"... Nasıl haşhaş uyuşturucu bağımlılığın ham maddesi ise tarih de köktenci tavırların, etnik milliyetçiliğin ve ideolojilerin ham maddesi ... Eğer amaca uygun bir geçmiş yoksa, bu her zaman için yeniden icat edilebilir. Mazi meşrulaştınlır ve övünecek fazla bir şeyi olmayan şimdiki zamana şerefli bir arka plan sunar ... "

Marksist bir tarih felsefecisi olan Eric Hobsbawm'ın sözleri bunlar.


1930'lara kadar Pakistan diye bir sözcük yoktu. Ama profesyönel tarihçiler, İslamabad yönetimine "daha haşmetli bir geçmiş" sunabilmek için Pakistan'ın "Beş Bin Yıllık Tarihi" diye kitap yazabildiler.
Keza M.Ö.4. yüzyılda bir Yunan devletinin olmadığı, hatta Yunanistan coğrafyasını kaplayan ortak bir siyasi yapı da bulunmadığı, dolayısıyla Makedonya İmparatorluğu'nun Yunan karakterinden ve üzerinde Yunan hakimiyetinden söz edilemeyeceği Atina'da taraftar bulmadı ve Yunan siyasetçilerin Makedonya devletinden ismini kullanma hakkını dahi esirgemelerine üniversite destek verdi (Tarihselolarak Yunanlıların Makedonyalıları tıpkı bizim Moğollara bakışımız gibi barbarlar olarak gördüğü açık ... 
Atina'nın tavrı Anadolu'yu işgal eden Moğollar'ı gözardı edip Avrupa'ya yürüyen Atilla'yı sahiplenmenin bizim ruhumuzu okşamasına benzer bir durum). İsrail'in soykınm gerçeği üzerine yapılan bilimsel çalışmalara fazla iltifat etmediği, Hilberg'in ünlü çalışması başta olmak üzere pek çoğunun İbraniceye tercüme bile etmediği, Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'nda Mançurya'daki harekatını okullarda "katliamdan arındınlmış" versiyonuyla okuttuğunu hatırlayalım. Batıdaki Marksistler Spartaküs'ün ismiyle özdeşleşen Roma köle isyanlarını sınıf
savaşının tarihi diye sundular. Türkiye'de de Celali isyanlarını, Şeyh Bedreddin'i aynı kalıba döktüler. Okullarda " I. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'nin müttefikleri yenildiği için Türkler de yenik sayıldı" diye okutulmuyor mu?

Kitap bombardımanına uğrayan Kürtler'e gidip de Med İmparatorluğu'yla ne alakalannın bulunduğunu sorarsak; ya da Berlin'e sığınmış göçmen Rus bilim adamlanna sipariş edilen araştırma sonucu Kürtler'in Totonik kavim ilan edilmesinin ardından Almanya'nın bölgeye akmasını manidar bulup bulmadıklarını ...

Ernest Renan da boşuna " Tarihi Çarpıtmak Ulus Olmanın ilk şartıdır " dememiş 1.

Ermeni Meselesine gelince; Ermeni propagandası gerçekleri " Andronyan Belgeleri " türünden hayal mahsulü belgelerle gizlemeye çalışmakta, Ermeniler'in katliama maruz kaldıkları iddiası ile zihinlerde istifham bulutları oluşturmaktadır. Gerçekte bütün çabaları Ermeni çetelerince hunharca icra edilen "Türklerin uğradıkları katliamı" unutturmak içindir. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da
Ermenilerce katledilen Müslümanlara ait toplu mezarlar dünya kamuoyunun gözleri önüne serilmektedir. Daha bilinmeyen niceleri de bulunmayı, soykınm müzelerinde sergilenmeyi beklemektedir.
Karanlık günler ne kadar unuttumlmak istense yine de zihinlerden silinmemek tedir. Asıl suçlu Ermeni toplumunu kışkırtan ve aldatan emperyalist devletlerdir. Günümüzde savaşların cephede değil, cephe gerisinde yürütüldüğü bir gerçektir. Ruslar'ın Doğu Anadolu'da açtıkları cephe de böyle bir cephe idi 2• 
Rusya İmparatorluğu' nun 1877-1878 Rus-Türk savaşında Osmanlıların tam bir yenilgiye uğratılmış bulunmasıyla kanıtlanan gücü Ermeni ayrılmacılığını besleyen bir etkendi. Rusların eninde sonunda Türkleri yenip tüm doğuyu (Anadolu'nun doğusunu) zapt edeceği bekleniyordu. 

1. Hürriyet gazetesi, 24 Eylül 2000.

2. ilter, Erdal, Ermeni ve Rus Mezalimi, s.7.



Doğuda bir Hıristiyan yönetiminin kurulmasından sonra bağımsız bir Ermenistan'ın kurulması sorununun çözümleneceğine inanılıyordu.
Ermeniler arasında, özellikle de genç kuşak, kentliler ve Ermeni papazları arasında ulusçu duygular belirgin biçimde gelişmeye başlamıştı. Bu duygular çoğu kez şaşılacak kadar açık biçimde ifade ediliyordu.

İstanbul Ermeni Patriği'nin kendisi, apaçık, "Ermenistan"ın Osmanlı İmparatorluğu' ndan ayrılmasını desteklemekteydi 3• 

Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Rus hükümeti Ermeniler'i savaştan sonra birleşik ve bağımsız bir Ermeni Devleti kurulacağı vaadiyle cesaretlendirmişti 4• 

1915 Şubat'ında Tiflis'te düzenlenen ve bütün Ermeniler'i kapsayan Ulusal Ermeni Kongresi'nde açıklandığına göre, Taşnak Örgütü, Türkiye'deki Ermeniler'i silahlandırmak ve uygun bir zamanda onları ayaklandırmak amacıyla Rus Hükümetinden 200.000 Ruble yardım almıştır 5• 

Böyle bir durumda Ruslar, Osmanlı Devleti ile bir savaşa tutuştukları takdirde Ermeniler'in desteğini alacaklarından emindiler. Aynı durum Rusya'nın yanısıra diğer İtilaf Devletleri için de geçerliydi. Zira, özellikle, Doğu Anadolu'daki bazı Ermeniler daha önceleri onların kışkırtmasıyla defalarca isyan etmişlerdi.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla beraber, özellikle, Türkiye dışındaki Ermeni Teşkilatları Ermeniler'i Osmanlı Devleti'ne karşı İtilaf Devletleri'nin yanında savaşa çağırdılar. Ermeniler bu çağrılara uyarak hem İtilaf ordularına katıldılar, hem de kendini savunmaktan yoksun olan Anadolu' da isyanlar çıkartarak katliamlara giriştiler.

Osmanlı Hükümeti ilk başlarda isyanları bölgesel önlemlerle yerinde bastırmayı ve savunmada kalmayı tercih etti. Bu arada İstanbul' daki Ermeni Patriği' ne savaş sırasında asayişin temini için gerekli miktardajandarma bulundurulamayacağı, dolayısıyla Ermeniler tarafından bir karışıklık çıkartıldığında, " Ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda kalınabileceği " anlatıldı.

3. Justin Mc Carthy, Ölüm ve Sürgün. s. 127-128.
4. Kent, Marian, Osmanlı İmparatorluğu'nun Sonu ve Büyük Güçler, s.114.
5. Salahi R.Sonyel, "Yeni Belgelerin ışığı Altında Ermeni Tehcirleri", Bel/eten. cilt- XXXVi, Sayı: 141, Ocak 1972, s. 41; ve  Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Gayrimüslim Teb'aııııı Yönetimi. s.195.




Osmanlı Meclisindeki Ermeni milletvekilleri de aynı şekilde uyarıldılar 6. 


Devlet bu kadar tahammül göstermekte kendini haklı görmekteydi. Zira Ermenileri Hıristiyan tebaası arasında kendine en sadık vatandaşlar olarak benimsemişti.  Ne var ki, hüsnü niyetli bu anlayış ve yapılan bütün ikazlara rağmen komiteciler faaliyetlerini görülmemiş şekilde devam ettirmeye kararlıydılar7•

Eğer bir devletin ordusu cephede savaşırken aynı devletin vatandaşları diğer ülkelerle işbirliği yaparak cephe gerisinde faaliyetlere girişirlerse devletler hukukuna göre bu "ihanet" kapsamında sayılıyor.

Böyle bir durumda Türk ordusunun cephe gerisinin daha fazla yıpratılmasını önlemek amacıyla o bölgedeki bozguncu unsuların hareket alanlarından ve yurt içinin kritik bölgelerinden çıkarılması için hazırlanan Tehcir Kanunu ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu' da yaşayan ve devlete karşı gelen halk bölgeden uzaklaştırılmıştır. 
Bu kanunla Ermeniler'in iddia ettikleri gibi onların katledilmeleri değil, iskan edilmeleri amaçlanmıştır8• 

Ama Osmanlı Hükümeti'nin Ermeniler'in genel isyanından sonra askeri bölgelerde başvurmak zorunda kaldığı yer değiştirme (Tehcir) tedbiri dünya kamuoyunda bir katliam görünümü altında verilmeye çalışılmaktadır

Tarih kitaplarının çoğunda, sadece Osmanlı'nın Ermeniler'i zorunlu göçe çıkarmasının sözü edilir. Tarihsel gelişmeler, geçmişinden soyutlanarak ele alınınca, Osmanlıların Ermenileri zorunlu göçe çıkartma kararı (elbette ki) akla aykın, sadece bir azınlık toplumuna karşı duyulan nefretten kaynaklanmış bir karar gibi görünür.

Aslında, Balkanlarda ve Kafkasyada olanların tarihçesinden, Osmanlılar, Doğu Anadolu'da (bir azınlığın çıkaracağı) ulusçu ayaklanmadan ve Rus istilasından neler beklemek gerektiğini öğrenmişlerdi.

6. Hürriyet gazetesi, 16 Ekim 2000
7. Kevorkyan, Dikran, Ermeni Meselesinde Telıcire Amil Olan Sebepler, s.300.
8. ilter, Erdal, a.g.e., s. 8.
9. ilter, Erdal. a.g.e., s.21.


Bulgaristan'da, Yunanistan'da ve Makedonya'da, aynı süreçler Türklerin kıyımdan geçirilmesiyle sonuçlanmıştı. Osmanlılar, Anadoluda farklı bir hal gerçekleşmesini bekleyebilirler miydi?
100 yıldan beri Ruslar, Müslümanları yurtlarından zorla uzaklaştırarak , yayılmış durmuşlardı. Kırım Tatarlarını ve Çerkesleri göçe zorlamışlardı. 

Güney Kafkasyada, Türkleri uzaklaştırıp ülkeye Ermenileri yerleştirmişlerdi. 1915'te Ruslar bir kez daha ileriye doğru yayılmaya girişmişlerdi. Ermeni ayaklanmacı toplulukları daha o zamandan baş kaldırma hareketini bütün Doğu Anadolu kapsamında başlatmışlardı, Müslüman köylüleri kıyımdan geçirmeye koyulmuşlardı ve hatta Van kentini ele geçirmişlerdi. Doğunun Müslümanları, bir Rus istilası durumunda, başlarına ne gelmesini bekleyebilirlerdi?

Bulgaristan ve Makedonya Türklerinin başına gelenlerin aynısını.

Osmanlı hükümeti, Osmanlı tarihinin öğrettiği dersleri bilmezlikten gelemezdi. Tarihsel gelişmeler bütünü içinde, Osmanlı Ermenilerinin zorla göçe çıkartılması, akla uygundu. Bunu söylemek, zorla sürgüne çıkartmaları ahlaksal açıdan da uygun görmek anlamına gelmez; Birinci Dünya Savaşı dönemindeki bütün yanların eylemleri öylesine insanlık dışı özellikler gösterir ki, bunlardan hiçbiri,
ilk taşı atacak durumda değildir. Ne var ki, Türklerin ve diğer Müslümanların uğradığı zorla göç ettirilmelerin ve ölüm telefatının tarihçesini incelerseniz, tarihsel süreç içinde bir bölüm olarak Ermenilerin zorla göç ettirilmesinin açıklamasını bulabilirsiniz 10.
Peki, zorunlu sevk ve iskanın başka ülkelerde örnekleri yok mu?

Zorunlu göç uygulamasına bazı büyük devletlerin de başvurduğunu gösteren pek çok örnek vardır ve bazı devletler savaş koşullarının dayatması karşısında vatandaşlarının bir kısmını zorunlu göçe tabi tutmuşlardır. Bazı örneklere bir göz atalım:
Ermenilerin 301 yılından itibaren Hıristiyanlığı kabul etmeleri üzerine onların Zerdüştiliği muhafazası için Sasaniler, Hıristiyanlığı benimsemeleri için de Romalılar büyük  baskılar yapmışlar ve II. Şapur birçok şehri yakıp yıktıktan sonra 70.000 civarındaki Ermeniyi Partiyaya sürmüştür.

10. Justin McCarthy. Ölüm ve Sürgün, s. 368-369.



V. asrın son çeyreğinde İran'ın bölgedeki Ermeniler üzerinde yoğunlaştırdığı dini savaşlar sonunda da bölge, Ermenilerden tamamen temizlenmek maksadıyla feodal aile reisleri uzaklaştırılmış, yerlerine Bizanslı memurlar yerleştirilmiş ve Ermeniler Trakya'ya sürü1erek yerlerine başkaları getirilmiştir.

VI. yüzyılın sonlarından VII. yüzyıl başlarına kadar Bizans İmparatoru Maurice bu sürgün faaliyetini devam ettirmiştir.

639-640'larda Sasani İmparatorluğunu yenerek Nahçıvan'a kadar ilerleyen Araplar, 642'de Dwin'i ele geçirmiş ve 35.000 kadar Ermeni 'yi sürmüşlerdir.

VIII. yüzyıl başlarından itibaren Araplar hakim olmakla ve bölge Arap valiler tarafından idare edilmekle birlikte, Bizansla olan kavgalar sona ermemiştir 11 .

Bizans İmparatoru II. Basileios, İmparatorluğun Müslüman devletlerle yapmakta olduğu mücadelelerin önemli bir cephesini oluşturan, Doğu Anadolu bölgesinde vasal Ermeni krallıklarının isyankar hareket ve davranışlarını hoş karşılamamak ta idi. Bu nedenle, Basileios söz konusu Ermeni memleketlerinin yönetimini doğrudan doğruya Bizans'a bağlamak amacıyla kuvvetli ve kalabalık bir ordu ile harekete geçerek, Doğu Anadoluya gelip Van'ı ilhak ettiğini ilan ettikten sonra bu bölgede oturan 40.000 Ermeni'yi, Bizans'ın geleneksel siyaseti uyarınca göçe zorlamıştır 12•

Moğol istilası sırasında birçok Ermeni Kazan, Astrahan taraflarına götürülürken, Hulagü Han da bir kısmını Halep, Humus, Hama ve Şam seferlerine iştirak ettirmek üzere 1250 yılında Suriye'ye götürmüştür.

11. Süslü, Azmi, Ermeni/er ve 1915 Telıeir O/ayı, s.100; ve kaynak için bkz. Urfalı Mateos vekayinamesi, s.33-39.
12. Kürkçüoğlu, Erol, Ortaçağ'da Bizans ve İrmı'ııı Ermeni Siyaseıi, s.43.


Osmanlı Devleti medeniyetin doruğuna çıkarken Avrupa'da veya Avrupalının gittiği yerlerde XUI.-XVI. yüzyıllarda din, mezhep kavgalarıyla veya katliamları İle meşgul olunmuş; Haçlılar Filistin' de Müslüman esirleri kılıçtan geçirirken, İspanya' da engizisyonun dehşetli ve Müslüman Arapların soykırımı devam ederken,Fransa' da Kralın emriyle Protestanlar katledilirken, İspanya ve İtalya'
daki Museviler, Avrupalının zulüm ve vahşetinden tam bir dinler hürriyetinin yaşandığı Osmanlı Devletine sığınmışlar ve İstanbul, Selanik ve Tiberya gölü çevresine yerleştirilmişlerdir (1492).

1746'da çıkan Osmanlı-İran Savaşları sırasında İranlılar, ordunun önünü boşaltmak amacıyla 24.000 Ermeni'yi İran'a sürmüş ve bunların bir kısmı yolda helak olmuştur. Savaş devam ederken bir kısım Ermeni de Kırım, Lehistan ve Hazar Denizi' nin kuzeyine göç etmiştir. 1778'de Kırımda bulunan 75.000 civarındaki Ermeni ailesi Steplere sürülmüş ve bunların birçoğu soğuktan helak olmuştur.
Osmanlı Devletinin i. Dünya Savaşı sırasında 1.500.000 Ermeni'yi katlettiğini, 1.000.000'unu zorla Müslüman ettiğini ileri süren Ermeniler ve Batılı destekçileri, 1.000.000'dan fazla Müslüman'ın Doğu Anadolul3 ve Kafkaslar'da14 katledildiğini ve bir o kadarının da yerlerinden, yurtlarından edilerek sürüldüğünü gözardı etmişlerdir.

Bu sonunculardan İngilizler, Sudan'ı işgal ettiklerinde burada eli silah tutan herkesin kökünü kazımaktan, 1849-1851 yıllarında İrlanda'dan gıda maddelerini dışarı çıkararak 400.000 insanı açlıktan öldürmekten ve 1841-1911 yılları arasında aynı İrlanda'nın nüfusunu 8.196.597'den 4.381.951'e düşürerek sadece 1846-1848 yılları arasında 3.000.000 İrlandalı'yı açlıktan ölüme terk etmekten ve 100 yıl süren Hıristiyan işgalinde yüzbinlerce Hintliyi katletmekten kendilerini alamamışlardır. Yine Ermenilerin koruyuculuğunu yapan Fransa da Kuzey Afrika'daki Tunus ve Cezayir'in istiklal mücadeleleri sırasında 1.000.000'dan fazla Müslümanı öldürmekten geri durmamıştır. Aynı şekilde Ermenileri destekleyen, kışkırtan ve öne süren Ruslar ise 1878'de ve  II. Dünya Savaşı'nda yüzbinlerce Kırımlı Türkü Sibirya'ya sürmüş, 


13. Süslü, Azmi, a.g.e., s. 100- 101.

14. Kaynak için bkz. Cemil Hasanov, 1918 yılı ilkbahan Azerb.-da Ermeni .s.527-540; Cemi! Hasanov, Beyaz Lekelerin Siyah Gölgesi, s.ı 7; Hüseyin Baykara, Azerb. istiklal Müc.Tarihi, s.227.

2.Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEK


..

23 Kasım 2015 Pazartesi

KÜRTLER, ROJAVA’DAKİ HRİSTİYANLARIN KAYGILARINI GİDERMELİDİR



KÜRTLER, ROJAVA’DAKİ HRİSTİYANLARIN KAYGILARINI GİDERMELİDİR





Kasım ayının başında Suriye’nin Haseke vilayetinde Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) ilan ettiği Cezire Kantonu’nda 16 Süryani ve Ermeni kurumu tarafından ortak imzalı bildiri yayınladı.  Bu bildiri Cezire Kantonu’ndaki yönetime ilişkin bazı itirazlara işaret ediyordu. PYD bu bildiriye dair bir açıklama yayınladı ancak ne yazık ki kaygıları gidermeye yeterli değil. Üstten konuşan bir dil ve sonu uyarı ile biten bir açıklama…
HABUR SAVUNMA MUHAFIZLARI KOMUTANI’NA YÖNELİK SUİKAST
Bundan yedi ay önce Habur Savunma Muhafızları komutanı David Antar Gindo’nun bir suikast sonucu öldürülmesine ilişkin yine Süryaniler YPG’e adalet çağrısında bulunmuştu. Suikastı gerçekleştirenler YPG’li beş kişi idi. YPG olaydan sonra David Antar Gindo’yu şehit ilan etmiş ve kendisini şehit edenlerden hesap sorulacağını açıklamıştı. Kanton mahkemesi ise iki kişi hakkında iki yıl hapis cezası vererek davayı sonuçlandırmıştı. Asuri Süryani Aydınları Platformu (Platform Turabdin) 22 Nisan 2015’de öldürülen Habur Savunma Muhafızları Komutanı’na yönelik suikastın örtbas edildiğini belirterek, Kürt Özgürlük hareketini, tekçi, zalim ve entrikacı Türkiye Devleti gibi davranmakla eleştirmişti. Aynı tarihlerde YPG-YPJ ile Süryani savaşçıların birlikte IŞİD’e karşı operasyonlar yaptıklarını da biliyoruz. Cizire Kantonu’nda başlatılan ve adını “Komutan Rubar Hamlesi” koydukları operasyonda IŞİD’e ‘büyük darbeler vurulduğu’na dair haberleri de izlemiştik. Ancak Süryaniler kaygılıydılar yine de…
16 SÜRYANİ VE ERMENİ KURUMUNUN AÇIKLAMASI
Aradan geçen yedi ay sonra Hristiyanlardan oluşan 16 kurum Cezire Kantonu’ndaki yönetime ilişkin bir bildiri yayınlarak bazı kaygı ve itirazlarını dile getirdiler.

İtirazlar şu dört başlıkta toplanıyor:

Özel ve kamu okullarında yeni eğitim müfredatı
Gençlerin zorunlu olarak askere alınması
Özel vergi uygulaması
Süryanilere ait olan mülklerin gasp edilmesi
Bildiride yeni çıkarılan özel vergi yasasına biat etmeyeceklerini ve Hristiyanlara ait olan mülklerinin de başkalarının kullanımına tanzim edilemeyeceği belirtiliyor.
“Temel insan hakları korunmalı” denilen bildiride, “Etnik ulusal kültürel farklılıklara rağmen tüm sakinlerin, Cezire vilayetinde barış içinde bir arada yaşamaya devam edeceğine inanıyoruz” ifadelerine yer veriliyor. Kanton Yönetimi’nin çıkarttığı yeni ‘Göçmen Mülkleri Yasası’na konu olan mülklerin, çoğunlukla çatışmalar nedeniyle evini terk etmek zorunda bırakılan Hristiyanlara ait olduğu belirtiliyor ve Göçmen Mülkleri Yasası’nın, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki mülkiyet hakkına aykırı olduğunu kaydediyorlar. Bildiride ayrıca, hiçbir nedenle, evlerini terk etmek zorunda bırakılan kişilere “hain” muamelesi yapılamayacağına dikkat çekiliyor. Bildiriye imza atan 16 Süryani ve Ermeni kurumları arasında bölgedeki Süryani, Ermeni, Keldani kiliselerinin yanı sıra, Süryani Demokratik Örgütü, Suriye Hristiyan Gençlik Merkezi gibi örgütler de yer alıyor. İlk anda İttihat ve Terakki’nin geçen yüzyılın başlarındaki soykırımı projesinin öncesi aldığı kararlar ve çıkardığı yasalara benzer uygulamaları andırıyor olan biten. Haliyle de korkuyoruz. Merakla PYD’nin bu konuya ilişkin bir açıklama yapmasını bekliyoruz.
PYD’DEN ROJAVA’DAKİ SÜRYANİ VE ERMENİ KURUMLARININ BİLDİRİSİNE DAİR AÇIKLAMA
Fırat Haber Ajansı ANF’de yer alan habere göre, PYD’nin ilan ettiği Demokratik Özerk Yönetim içinde yaşayan herkesin özel mülkiyetini koruma altına almanın Demokratik Özerk Yönetimi’nin sorumluluk alanında olduğu hatırlatılarak “Özel mülkiyetin korunması konusunda çıkacak olan bir yasanın önceliği de Süryani, Asuri ve Arap halkımızın özel mülklerini korumayı bir görev olarak görür” deniyor. Bildiride aktarıldığı gibi Haseke’deki Süryani okuluna YPG tarafından el konulmadığını açıklayan PYD EŞ Başkanlık Danışmanlarından Shinko Dibo, IŞİD çetelerinin daha önce buraları işgal ettiği sırada bu tür binalara girdiğini ve buralardan saldırı düzenlediğini söylüyor. Bu nedenle bu tarz binaların güvenlik nedeniyle bir dönem korunduğunu belirten Dibo, çetelerin temizlenmesinin ardından okulun şu an yeniden Süryani halkının kontrolünde olduğunu belirtiyor. YPG’nin Süryani gençlerini zorla askere aldığı yönünde bildiride öne sürülen iddiayı da yalanlayan Dibo, YPG’nin kimseyi zorlayarak saflarında askerlik yaptırmasının mümkün olmadığını söylüyor.
“KİLİSE VE CAMİLER POLİTİK KONULARA KARIŞMASIN”
Bildiriyi yayımlayan kesimler arasında kiliselerin yoğunlukta olduğuna dikkat çeken Dibo, “Kiliselerin işi, politik konularda açıklama yapmak değildir. Aynı şey camiler için de geçerlidir. Yönetim konularında zaten halkların seçilmiş temsilcileri var, onlar karar verir. Kantonlarımızda kanunlar tüm halklardan temsilcilerin katılımı ile yapılıyor” diyor.
AÇIKLAMA KAYGILARI GİDERMEK İÇİN YETERLİ DEĞİL
Açıklamanın sonundaki uyarı dikkat çekici: ‘’Bildiriyi yayınlayan kesimler arasında kiliseler yoğunlukta… Kiliselerin işi, politik konularda açıklama yapmak değildir. ’’ Ve zaten yönetim konularında halkların seçilmiş temsilcileri var, onlar karar verir denilerek bildiride geçen kaygılara, itirazlara dair ikna edici olmayan açıklamaların ardından siz susun deniyor.
Peki, madem halkların seçilmiş temsilcileri var, neden onlar değil de PYD bu konuya dair açıklama yapıyor? Ki açıklamalar resmi TC devleti açıklamalarını andırıyor: “Özel mülkiyetin korunması konusunda çıkacak olan bir yasanın önceliği de Süryani, Asuri ve Arap halkımızın özel mülklerini korumayı bir görev olarak görür” Ama işte Süryaniler ikna olmamış. Bu cümle onları ikna edecek bir cümle değil ki. Daha doğrusu birileri bazı maddeler sıralayıp itirazlarını sıralıyor, birileri de bunlar doğru değildir diyor. Bu nasıl ikna edici olsun.
Kürtler son 50 yıldır Ortadoğu’daki her devrimci demokratik mücadelenin öyle ya da böyle parçası hatta öncüsü durumunda, her kesimin umutla izlediği destek verdiği önemli bir güç halindeler. Ve dolayısıyla düşman bellediklerimizin yaptıkları bizi hayal kırıklığına uğratmazken, dostların çöpü dahi göze batar. Bu normal karşılanmalıdır. Özellikle Rojava’da ne büyük bedeller ödendiği herkesçe biliniyor. Tam da bu yüzden beklentiler büyüktür. Bu noktada bölgedeki zalim devletlerle Kürtler tabi ki aynı kefeye konmayacaktır. Ama Kürtlerden hep en doğru olanı yapması beklenecektir. Ki bölgede azınlık durumundaki mazlum Hristiyan uluslardan insanların kaygılarını ortadan kaldırmak en çok da Kürt ulusunun temsilcilerinin görevidir.