ERMENİ TERÖRÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ERMENİ TERÖRÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Aralık 2015 Perşembe

ASILSIZ SOYKIRIM İDDİASI VE ERMENİ TERÖRÜ 2





ASILSIZ SOYKIRIM İDDİASI VE ERMENİ TERÖRÜ                                                          2



Bu katliamlar en fazla Doğu Anadolu’da yapılmıştır. 
Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Ermeni Terörü 

I. Dünya Savaşı’ndan sonra da Ermeni katliamları devam etmiştir. 6-13 
Şubat 1919’da Erivan da yapılan Batı Ermeni II. Kongresi’nde Talat, Cemal ve 
Sait Halim Paşalar ile Dr. Nazım Bahattin Şakir ve Cemil Azmi Beyler gibi 
Osmanlı idarecileri gıyabında yargılanıp mahkûm edilmişlerdir ve bulundukları 
yerde öldürülmeleri için çalışmalar başlamıştır. 
Bugünkü Ermeni terörizminin öncü birimi, 1920’lerde Batı Avrupa’da 
yaşayan birçok Osmanlı eski idarecilerine suikastler düzenleyen Nemesis (Eski 
Yunan Adalet ve İntikam Tanrıçası) adlı Taşnak alt örgütüdür. (Şehirli, a.g.e., s. 207) 

Nemsesin, ilk katlettiği Türk 15 Mart 1921’de Berlin’de bir caddede 
yürürken vurularak şehit edilen Osmanlı İçişleri eski bakanı Talat Paşa’dır. (Bu 
suikastın faili, Soghomon Tehlirian’dır) 9 ay sonra Aralık 1921’de Osmanlı 
dışişleri eski bakanı Sait Halim Paşa, Roma’da bir Ermeni tarafından katledildi. 
(Bu suikastın faili, Arshavir Shirakian’dır) Yine eski Türk yetkililerinden 
Bahattin Şakır Bey ve Cemal Azmi Bey, 17 Nisan 1922’de Berlin’de 
katledildiler. Bundan birkaç ay sonra Cemal Paşa, iki Ermeni tarafından 21 
Temmuz 1922’de yaverleri Binbaşı Nusret ve Teğmen Süreyya Bey ile birlikte 
Tiflis’te şehit edildiler. (Atila Şehirli, a.g.e., s. 208) Bu olaylar Ermenilerin ilk 
kuşak terör faaliyetleri olarak nitelendirilebilir. 

Fakat, Ermeni terörünün şiddetlenmeye başladığı yıllar 1970’li yıllar 
olmuştur. 1973 yılında ortaya çıkan uluslararası nitelikteki ikinci kuşak Ermeni 
terör faaliyetleri, başta ASALA terör örgütü olmak üzere kendini göstermeye 
başlamıştır. 1973’te münferit bir olay olarak başlayan Ermeni terör eylemleri 
1974’ten sonra Türk diplomatları ve temsilciliklerine yönelik sabotaj, suikast ve 
saldırı biçimindeki terör faaliyetlerinin çoğu Ermeni diasporasının etkin olduğu 
ülkelerde gerçekleştirildi. 

Ermeni terörü Türk dış temsilciliklerine, Türk Hava Yolları bürolarına ve 
özellikle diplomatlara yönelmiştir. Ermeni kökenli Kaliforniyalı Geourgen 
Yanikian, Los Angeles Türk Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı 
Bahadır Demir’i bir otel odasında vurarak şehit etti. Bu cinayetlerden sonra 
Ermeni terör örgütleri ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli 
Örgütü) (1975’te Lübnan’da kurulmuştur). ve JCAG (Ermeni Soykırımı Adalet 
Komandoları) terör eylemlerini başlattı. 1975 Lübnan İç Savaşı ve duyarlı 
ortamın etkisi ile Ermeni şiddet eylemleri giderek arttı. 

1973 yılı ile 1985 yılları arasında, Türkiye sınırları dışında Ermeni terörü 
sonucu toplam 45 kişi katledildi. 21 ülkenin 38 kentinde, 39’u silahlı, 70’i 
bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere 110 terör eyleminin çoğunluğu, 
diasporanın etkin olduğu Batı ülkelerinde gerçekleşti. 

Diasporanın etkin olduğu Paris’te 1975-1983 yılları arasında gerçekleşen 
terör eylemlerinde 6’sı Türk olan 14 kişi öldü. 60 kişi yaralandı. 1986 yılına 
kadar süren ikinci kuşak Ermeni terör faaliyetleri sonucu toplam 42 Türk 
diplomat ile 6 yabancı katledildi. 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de 
yaralandı. Katledilenlerden 4 Türk Büyükelçisi, 6 tanesi başkonsolos ya da 
konsolostur. Geriye kalanlar Türk diplomat yakınları veya elçilik ya da 
konsolosluk mensuplarıdır. Öldürülen yabancı uyruklular ise bunlardan bir 
kısmı Türk elçilik ya da konsolosluklarında çalışan memurlardır. (Zafer Özkan, 
Tarihsel Akış İçinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, İst. 2001, ss. 208-209) 

Ermeni terörü sadece Türklere yönelmiş de değildir. Ermeni terörünün 
başlangıcında ilk yapılan eylemlerden birisi 1975’te Ermenilerin Amerika’ya 
göçünü teşvik eden Dünya Kiliseler Birliği’nin Beyrut’taki bir bürosuna yapılan 
saldırıdır. ASALA’nın Türkiye’nin dışarıdaki diplomatik temsilcilerine yaptığı 
saldırılar, 22 Ekim 1975’te Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Daniş 
Tunalıgil’in Viyana’da öldürülmesi ile başlamıştır. Sadece iki gün sonra, 24 
Ekimde Fransa Büyükelçisi İsmail Erez ve şoförü Talip Şener, Paris’te şehit 
edildi. 

Saldırıyı ASALA üstlendi. 

1978 Kasımında, ASALA’ya göre “batılı emperyalist devletler, Siyonizm ve 
Türkiye’de ki faşist rejimle” ilişkilerini sürdüren tüm devletlere yönelik bir 
deklarasyon yayınlayarak bu hedeflere de saldırmaya başlamıştır. (Yücel Acer, 
a.g.e., s. 124) Örneğin ASALA’ya atfedilen 171 saldırıdan 70 tanesi Türkiye’ye 
diğerleri başka ülkelere yöneltilmiştir. (Yücel Acar, a.g.e., s. 125) Ermeni terör 
eylemlerinin en çok cereyan ettiği ülkeler Fransa, İsviçre, İtalya ve Lübnan’dır. 
Yunanistan, Rusya, Portekiz, Kanada, İspanya, İngiltere, Almanya, Danimarka, 
Belçika, Avusturya, Hollanda, Avustralya, İran ve Irak gibi ülkelerde de çeşitli 
sayıda Ermeni şiddet olayları gerçekleştirilmiştir. 1977-83 arasında Türkiye 
sınırları içerisinde 6 Ermeni kökenli şiddet olayı gerçekleşmiştir. Bunlar 
arasında 7 Ağustos 1982 tarihinde 9 kişinin öldüğü ve 72 kişinin yaralandığı Esenboğa havaalanına bombalı saldırı da vardır. 1990’lı yıllarda özellikle Atina’da Türk diplomatlara karşı saldırılar devam etmiş, bu eylemlerin çoğunun sorumluluğunu “ 17 Kasım Örgütü ” Üstlenmiştir. 


Ermeni Terör Örgütleri ve Ortak Özellikleri 

ASALA: “Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Gizli Ermeni Ordusu” veya kısa 
adi ile ASALA, 20 Ocak 1975’te, Lübnan’da muhtemelen Bekaa’da 
kurulmuştu. (H. Kemal Türközü, Ermeni Terörü, İst., 1985, s. 11) Gizliliğini 
en iyi koruyabilen terör örgütlerinden biri olan ASALA’nın kurucu ve lideri 
değişik takma adlar kullanan, hatta örgütün üst düzey yöneticilerinin bile ismini 
tam bilmediği, Lübnan Ermenilerinden Maksist-Leninist bir teröristtir. (Ercan 
Çiftlioğlı, Yedekteki Taşeron ASALA, Ank. 1997, s. 15) 
Agop Agopyan, Vahram Vahramia, İran İrmian gibi isimler kullanmıştır. Örgüt merkez komiteye bağlı “komuta grupları” biçiminde örgütlenmektedir. Komuta 
merkezleri ise “siyasi ve Askerî merkezler” olmak üzere iki ana bölüme  ayrılmakta, siyasi merkezlerde çalışanlar “ülke ve bölge sorumluları” olarak 
görevlendirilmektedirler. 

ASALA, dünya kamuoyuna Ermeni davasına ne denli ve ne kadar geniş bir 
biçimde sahip çıkıldığı mesajını vermek, sahip olunan desteğin boyutlarını 
olduğundan büyük göstermek, terör eylemlerini araştıran güvenlik güçlerinin 
kafalarını karıştırarak hedef şaşırtmak için değişik adlarla “paravan” terör 
örgütleri kurmuştu. Bu paravan örgütlerinin en önde gelenleri 3 Ekim, 9 
Haziran, Orly, Ermenistan Gizli Ordusu, Yeni Ermeni Direnişi, Fransa Eylül 
örgütüdür. Aslında bu örgütlerin bir başka görevi de ASALA eylemlerini 
sıkıştıran ülkelere gözdağı vermekti. 

ASALA-MR (Asala İhtilalci Hareketi) Monte Melkonian (Melkonyan
tarafından 1983 yılında kurulmuştur. (Çitlioğlu, a.g.e, s. 23) ASALA 
Türkiye’ye askerî ve ekonomik yardımda bulunan tüm ülkeleri düşman kabul 
etmekteydi. ASALA-MR’ın başlıca iki stratejisi vardır: Bunlardan ilki dünya 
Ermenilerini seferber etmek, diğeri ise diğer etnik terör örgütleri ve özellikle 
ayrılıkçı kürt örgütleri ile Türkiye’ye karşı ittifak yapmaktır. (Çitlioğlu, a.g.e., 
ss. 24-25) 
ASALA-MR, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa kanadını tamamen 
kontrolü altına almış, bu bölgedeki militanları kendi safına çekmiştir. 
Melkonyan, 1993’te Dağlık Karabağ’da Azerilerle çarpışırken öldürülmüş ve 
Ermenistan Cumhurbaşkanı onu millî kahraman ilan etmiştir. (Tam metin için 
Bkz.: http://www.melkonian.org/Quotes.htm ). 

JCAG: (Ermeni Soykırım için Ermeni Adalet Komandoları), ASALA ve 
Hınçak Partisi’ne rakip olarak Taşnak Partisi ve bunun ABD uzantısı Ermeni 
Devrimci Federasyonu tarafından 1975 yılında Beyrut’ta kurulmuştur. Örgüt 
Taşnak Partisi’nin Askerî Kanadı olarak faaliyet göstermekte olup, ilk defa 22 
Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil’in öldürülmesi olayı 
ile adını dünya kamuoyuna duyurmuştur. (Tam metin için Bkz.: 
http://www.melkonian. org/Who%20is.htm) Örgütün amacı bağımsız Büyük 
Ermenistan Devleti’ni kurmaktır. (Tam metin için Bkz.: http://www. 
turkishforum.com/armenian/terror/cag.html) 


ASALA ile Ermeni Adalet Komandoları’nı ayıran en önemli hususlardan 
biri JCAG’nin Marksist olmamasıdır. ASALA Sovyetler Birliği ve o günlerde 
Sovyetlerin denetimindeki ülkeleri arkasına alırken, JCAG, Sevr Antlaşması’na 
imza koymuş bulunan Batılı ülkelere mesajlar göndermekte ve Lozan’da 
ortadan kaldırılan Sevr’in canlandırılmasına yönelik destek aramaktadır. (İsmet 
Parlak “Etnik kökenli ve Ayrılıkçı Terör Örgütleri” 1. Milletlerarası Doğu ve 
Güneydoğu Anadolu’da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, (27, 29 Mart 
2000) Elazığ, Fırat Üniv. S. 987) JCAG daha çok Batı oryantasyonludur. 

ARA: Fransa’da kurulmuş olup ilk defa 14 Temmuz tarihinde Brüksel 
Büyükelçiliğimiz İdari Ateşesi Dursun Aksoy’un öldürülmesi olayını ASALA 
ve JCAG ile birlikte üstlenerek adını duyurmuştur. ARA’nın ırkçılığı 
savunduğu, ASALA’nın metodlarına ve fikirlerine tamamen karşı olduğu, 
Taşnak Partisi-Ermeni soykırım Adalet Komandoları ve ASALA haricindeki 
Ermeni Terör Örgüt ve kuruluşları tarafından da desteklendiği, teorik ve pratik 
JCAG’nın paralelinde hareket ettiği bilinmektedir. (Tam metin için Bkz.:
http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/asala/sondurum/ara.html). 

Ermeni terör örgütlerinin ortak özelliklerine gelince, Ermeni örgütlerinin 
amaçlarının ve bu amaçları gerçekleştirmek için izledikleri yol ve yöntemler 
tamamen birer ihtilal, isyan ve terör örgütleri olduğu görülür. 1890’larda 
Taşnaklar’ın hedefleri: 

“Çeteler teşkil etmek, hedef kitleler olan Osmanlı toplumunun maneviyatını 
bozmak, Türkleri eldeki bütün imkânları kullanarak öldürmek, yok etmek, 
egemenlik haklarından mahrum kılmak, Ermeni azınlık topluluklarını 
silahlandırmak, ihtilal, isyan ve terör için hazırlamak, ihtilal komiteleri, katliam 
grupları, katliam birlikleri kurmak, Hükûmet kuruluşlarını tahrip edip, 
yağmalamak gibi doğrudan terör ve terörün yaygınlaşmasıdır”. (Mehmet 
Etemoğlu, Ermeni Terörünün Kısa Tarihi, Diyarbakır: Dicle Üniv. Basımevi, 
1987, s. 20). 

Bunun gibi Marksist Hınçak Örgütü’nün de programında propaganda, terör 
akıncı alayları teşkilatı, genel ihtilal teşkilatı ve isyan olayları kurulması yer 
almaktaydı. (Parlak, a.g.e., s. 985) Hınçaklar, Osmanlı topraklarında teşkilatlandıktan 
sonra çetecilerle Türkleri öldürüp, bunların öç almak amacıyla 
Ermenilere saldırmasını sağlamayı, böylece Rusların Hristiyanlık adına 
Anadolu’ya girmelerini temin etmek istiyorlardı. Bunlar bağımsız Ermenistan 
Devleti kurulduktan sonra siyasi parti ve grup olarak faaliyetlerine devam 
etmelerine karşın, terörü yöntem olarak kullanan örgütlere ilham ve destek 
olmaya devam etmişlerdir. 

Ermeni terör örgütlerinin kuruluşları dar bir kadro ile gerçekleştirilmekte, 
merkez yönetim genellikle bu kadro denetiminde bulunmaktadır. 
Bu örgütlerde, merkezî yönetimler ve bunlara bağlı çeşitli organların belirli 
bir fiziki alanda veya aynı coğrafyada olması gerekmemektedir. Çeşitli 
ülkelerde olabileceği gibi bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilirler. 

Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kişileri arasındaki 
rekabetler ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmelere neden olmaktadır. Bu 
durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde, 
ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir. 

Örgütlerde genelde bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde esas olan 
gizlilik başka bir ortak özelliği teşkil etmektedir. 

Bütün Ermeni terör örgütlerinde, terör psikolojik harekâtın bir parçası, hatta 
bir aşamasıdır. Propaganda amacıyla terör uygulanabildiği gibi yalnız terör 
yaratmak, korku ve sindirmek içinde terör eylemlerine başvurulmaktadır. 

Terörist eylemler, harekete istihdam sağlamak gibi başka bir örgütsel amaca 
da hizmet ederler. Bu durum peşinden gelecek adam bulma noktasında örgüt 
yöneticilerinin işini kolaylaştırır. (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni 
Meselesi, İst. Belge Yay. 1976, ss. 140-538) 

Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devletin açık veya kapalı 
desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi 
kendi gizli örgütlerini ve psikolojik hareket kuruluşlarını örtmek için de 
kullanmaktadırlar. 

Tarihî süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama gösterir. Birincisi terörle 
Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendilerine çekmek, bu 
suretle Ermeni benliğini sağlamaktır. İkincisi, dünya kamuoyuna gücünü ve 
boyutlarını kabul ettirmek, ilgiyi sağlamaktır. Üçüncüsü ise, siyasi gelişmelere 
ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve Türklük hakkında 
kullanılabilecek düşmanlık kaynakları hazırlamaktır. 

Ermenilerin 19. yüzyılın sonlarında “hürriyetsizliğe, yoksulluğa, haklarından 
eksikliğe uğratılmış azınlık” teması 20. yüzyılın sonlarına doğru “soykırıma, 
katliamlara uğramış halk-millet” teması tamamen uluslararası ilişkilerde destek 
sağlama amacına yöneliktir. İlk fırsatta bu kaynaklar hiç tereddütsüz Türkiye’ye 
rakip devletler tarafından, hatta uluslararası teşkilatlar tarafından kullanılacaktır. 
Bütün terör örgütlerinin gizli kalan amaçları ve hedefleri uluslararası 
çatışmalardan doğacak fırsatların değerlendirilmesidir. Bu ise tarihî sürecine 
uygun olarak kendileri dışında gerçekleşmesini bekledikleri bir hedef, hatta 
emeldir. (Uras, a.g.e., ss. 188-191) 

Bu arada Ermeni terör örgütlerinden ASALA’nın özellikle uluslararası 
bağlantıları ve bağlantı kurduğu devletlerin çeşitli beklentileri olduğu 
muhakkaktır. Biz burada sadece PKK ile Ermeni bağlantısını ele alacağız. 
Ancak buna değinmeden önce ASALA’nın bağlantı kurduğu devletleri ismen 
veriyoruz. ASALA’nın Rusya Bağlantısı, ASALA-Filistin ilişkisi, ASALA-İran 
İlişkisi, ASALA-Suriye ilişkisi, ASALA-Fransız ilişkisi, ASALA-ABD ve 
Avrupa ülkeleri ilişkisi, ASALA-Kıbrıs Rum Kesimi ilişkisi, Türkiye’ye kaşı 
ASALA-Yunanistan iş birliği. 

ASALA-PKK İş Birliği 

ASALA-PKK iş birliğinin temelleri birlikte siyasi ve askerî eğitim 
gördükleri Filistin kamplarında başlar. İlk ortak toplantı, 1979’da Lübnan’ın 
Sayda kentinde yapılır. ASALA ve PKK ortak bir deklerasyon yayınlarlar. Bu 
deklarasyon Kurdistan News and Comment Dergisi’nin 4. sayısında da 
yayımlanır. Bu ortak deklerasyonda şunlar ifade edilir. “Türkiye’deki yönetimin 
faşist olduğunu, Ermeni ve Kürt halkı adına faşist Türkiye’ye karşı ortak eylem 
kararı aldıklarını” açıklamışlardı. Bu bildirinin hemen arkasında, Uluslararası 
Af Örgütü Kürt Dayanışma Komitesi, Ermeni Öğrenci Birliği, Ermeni Öğrenci 
Organizasyonu, Avrupa Ermeni Öğrenci Birliği, Avrupa Kürt Öğrenci Birliği, 
Ermeni Basın ve Haber Örgütü, İngiliz Komünist Partisi gibi Marksist örgütler 
ortak bir cephe oluşturarak İngiltere’de, “Türkiye’de Kürtlerin azınlık olduğu ve 
Türk Hükûmeti’nin onlara baskı yaptığı” iddialarıyla Türkiye aleyhtarı bir 
kampanya başlattılar. (Şükrü Kaya Seferoğlu, Millî Mücadele Yıllarında 
Kürt-Türk-Ermeni İlişkileri, İst. 1990, ss. 116-119) 1980 başlarında ise 
PKK-ASALA ilişkilerinde yeni bir gelişme olmuş, ASALA ve PKK Doğu ve 
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde “Ermeni-Kürt Federe Devleti” kurmak üzere 
anlaşmışlardır. (Çitlioğlu, Yedekteki Taşeron ASALA, s. 19) 

Terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini “Kızıl Hafta” olarak ilan etmiş 
ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak toplantılar 
yapmaya başlamıştır. PKK ve ASALA ortak hareketlerinin tepki çekmesi 
üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Bu 
gelişmeler akabinde 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Başkonsolosluğumuz’a 
19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Havayolları büromuza yönelik olarak 
düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa 
üstlenilmiştir. Bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği 
tarafından “Büyük Ermenistan hayali fikirlerine olan katkılarından dolayı onur 
üyeliğine seçilmiştir. 24.09.1981 tarihinde ASALA, “Kürt ve Türk Halklarına 
Başvuru” adıyla bir bildiri yayımlayarak PKK’ya olan desteğini bir kez daha 
deklare etmiştir. (Seferoğlu, a.g.e., ss. 116-119) 

Hatta 8 Nisan 1980 yılında yapılan toplantıda “Türkiye’ye karşı ortak eylem kararları” bir kez daha teyit edilirken, bu toplantıya ikisi kadın 12 PKK ve ASALA temsilcisinin katıldığı toplantıda biri Ermeni, diğeri Kürt iki militan alınan ortak kararları açıklamışlardı. 

Toplantıda “Kürtlerle Ermeniler arasında fizyonomik benzerlik olduğunu 
belirterek Kürtlere kan kardeşi” ilan edilen ASALA, 24 Eylül 1981’de ise “ Kürt 
ve Türk Halklarına Başvuru ” adlı bir bildiri yayınlayan ASALA PKK’ya her 
konuda destek vereceğini, aynı etnik kökene sahip (!) Kürtler ve Ermenilerin, 
aynı ulustan (Türklerden) gördükleri baskılara ortak eylemlerle cevap 
vereceklerini açıklar 

1982’li yıllardan ASALA merkezini Atina’ya taşırken, militanları da PKK 
safında Kuzey Irak’ta ve Suriye’de eylemlere katılmaktaydı. PKK’nın 1984’te 
Şemdinli ve Eruh’ta gerçekleştirdiği ilk kanlı saldırıdan. çok önce 1982 
sonlarında sınır jandarma Tugay Komutanlığınca Ankara’ya Genelkurmay’a 
verilen bilgilerde Türkiye-Suriye sınırında PKK tarafından “saldırıya yönelik” 
kamplar kurulduğu ve bu kamplarda ASALA militanlarının da bulunduğu 
açıkça belirtiliyordu. ( Nevzat Bölügiray, Özal Döneminde Bölücü Terör, İst. 
1992, s. 17) ASALA’nın bu gizli yardımı, günümüze uzanan bir çizgide sürekli 
devam etmiştir. ASALA militanları, Türkiye-Suriye, Türkiye-Irak, Türkiye-
Ermenistan sınırlarında, hatta Doğu Anadolu’daki PKK eylemlerinde önemli 
rol oynayacaklar, hatta lider kadroda yer aldıkları için kanlı katliamlara imza 
atarak, Güneydoğu’da masum Kürt ailelerini acımasızca katledecekler, bu da 
PKK içinde tartışmalara neden olacaktır. 

ASALA-PKK ilişkilerini, PKK’lilerin başta Abdullah Öcalan olmak üzere, 
bu ilişkileri ya küçük ya da yok göstermelerinin temel nedeni Kürt halkının 
tepkilerinden korkmalarıdır. Nitekim daha 5 Aralık 1981’de Londra da İmperial 
College’de toplantı yapan Kürt Öğrenci Derneği (AKSA) ile Ermeni Öğrenciler 
Birliği (UASE)’nin toplantısında “Ermeni-Kürt Federe Devleti” tartışılırken, 
UASE üyesi Ermeni konuşmacı, Kürtlerin soruna gösterecekleri tepkiyi şöyle 
özetleyecektir: 

“Biz Van Gölü ve Ağrı Dağı içinde olmayan bir Ermenistan düşünemeyiz. 
Aynı şekilde Kürt kardeşlerimiz de içinde Ağrı Dağı ve Van Gölü olmayan bir 
Kürdistan düşünemezler. Ancak bir kez ortak amaçlar altında ve ortak mücadele 
için birleştiğimiz zaman bunlar fazla önemli sorunlar olmaktan çıkar. Başarıya 
ulaştıktan sonra her türlü gelişme mümkündür. Herhangi bir sınır çizilebilir. 
Hatta zaferden sonra ortak bir Armeno-Kürdistan dahi doğabilir. Ancak bu gibi 
spekülasyonları geleceğe bırakalım. (Çitlioğlu, a.g.e., s.105) 

Bu fikirler yıllar sonra PKK lideri terörist Abdullah Öcalan’ın Türk 
gazetecilere söylediğinin aynısı idi. Bundan da anlaşılıyor ki Amerikalı 
Gazeteci Claire Sterling’in Sayda Konferansı’na dayanarak belirttiği “Doğu 
Anadolu’da Ermeni, Güneydoğu Anadolu’da Kürt bölgelerinde oluşacak federe 
devlet” düşüncesi (Çitlioğlu, a.g.e., s.105) PKK tarafından hep saklanmaktadır. 
Ancak hiçbir zamanda inkârda edilmemektedir. 

ABD’li Prof. Dr. Michael Gunter ABD’de yapılan bir seminerde Kürt 
Ermeni dayanışması konusunda “… Aynı topraklar üzerinde hâlâ iddia 
etmelerine ve Kürtlerin Ermeni jenosidinin gerçek faili oldukları iddialarından 
kaynaklanan tarihî düşmanlıklara rağmen, PKK ile ASALA’nın Türkiye 
sınırları içinde terör iş birliğinde bulunması çok ilgi çekicidir” dedikten sonra “o 
yıllarda, her nedense bunlar birçok Türk aydının gözünden kaçmıştı” demiştir. 
(İsmet Giritli, “PKK Ermeni İttifakı”, (“Kürt Türkleri” yazı dizisi) Türkiye, 
13 Haziran 1998) 

“Kürt-Ermeni dayanışması” konusunda başka bir örnek, Batı Berlin’de 
faaliyet gösteren Ermenistan Enformasyon ve Dökümantasyon Merkezi’nin 
Karabağ ihtilafı üzerine yayınlanan bir bildiridir. Bu bildiri; Azeriler’in 
Karabağ’ın Laçin bölgesinde yaşayan Kürtleri Ermeni halkına karşı tahrik 
ettikleri” iddiasını ortaya atan “Kürt halkına bir çağrı” niteliğindeydi. (İsmet 
Giritli, a.g.e, gazete, 13 Haziran 1998) 

Ermenilerin bugün üzerinde hak iddia ettikleri Anadolu topraklarında 
yaşamadıkları ve bu topraklar üzerinde mücadele edemeyecekleri 
düşünüldüğünde, bir taşerona başvurmaları gerekliliği kendiliğinden ortaya 
çıkmaktadır. Taşeron olarak da öncelikle ayrılıkçı PKK seçilmiştir. ABD ve 
Kanada gibi ülkelerde bulunan Ermeni akademisyenler ve bu ülkelerdeki 
destekleyicileri PKK ile ilişki kurmak için her yolu denemektedirler. Genellikle 
tarihçi olan bu akademisyenler, Van-Diyarbakır hattının Ermeni toprağı 
olduğunu ileri sürmekte, buranın kendilerine verilmesi gerektiğini Kürtlere 
duyurmaktadırlar. (Emin Gürses, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi, IRA-ETAOKK, 
İst. Bağlam Yay. 2001, s. 151) Görüldüğü gibi hem Ermeniler hem de 
Kürtler aynı topraklar üzerinde hak iddia etmektedirler. Burada asıl sorulması 
gereken bu durumda dengeyi kimin sağladığı, arayı hangi üçüncü bir tarafın 
bulduğudur. 

1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak’a üstelenen terör örgütü PKK’ya 
karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması 
ve barınma imkânlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının İran, 
Ermenistan’a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan’daki aktif 
faaliyetleri bozulmuştur. 

SONUÇ 

Ermeni sorununun ortaya çıkışından bugüne kadar, katliamı ve katletmeyi 
meslek edinen Ermeni terörünün amacı; tarihî gerçekleri tamamen görmezlikten 
gelerek, sözde Ermeni soykırım iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya 
kamuoyuna duyurmaktır. Ulaşmak istediği son ise “Büyük Ermenistan” 
rüyasıdır. 

Ermeni sorunu, Osmanlı Devleti’ni parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı 
amaçlayan ülkelerce ortaya çıkarılmış, bugün ise adları değişmekle birlikte aynı 
çıkar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için sıcak 
tuttukları temelsiz, yapay ve maksatlı bir sorundur. 

Osmanlının son döneminde nasıl Ermeniler diğer milletlere mensup insanları 
Osmanlının rakibi diğer güçlere dış politikalarının aracı olarak kullanmışsa, 
benzerî şekilde günümüzde de “Soykırım İddiaları” meselesi uluslararası 
ilişkilerde doğru olup olmadığı, tarihî gerçekliği bir tarafa bırakılmaya 
Türkiye’yi sıkıştırmak, zora sokmak isteyen ülkeler ve kesimler için etkili bir 
araç hâline gelmiştir. 

Osmanlı’nın Ermenilere yönelik iddia edilen kötü muamelelerinin ve sözde 
“Ermeni Soykırımı’nın” intikamının alınması ve de bu iddiaların 
propagandasının yapılarak yaygın kabulünün sağlanması hedefleri de 
güdülmeye başlanmıştır. 

Ermeniler Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde toplumun çeşitli 
kesimlerinde korku ve dehşet yaratan ve yasal olmayan şiddet eylemleri 
gerçekleştirmişler ve birçok masum Türk-Müslüman halkı katletmişler, mal 
mülkünü yağmalamışlar ve çok çeşitli zararlar vermişlerdir. 

Ermeni terör eylemleri ile ilgili belirtilmesi gereken bir başka önemli özellik, 
bu eylemlerin yoğun bir biçimde uluslararası nitelik taşımasıdır. Daha 18. 
yüzyılda Taşnaksutyun gibi Ermeni terör grupları Osmanlı sınırları dışında 
kurulmuş ve bazı devletlerden önemli yardım almışlar, ama eylemlerini 
Osmanlı Devleti sınırları içinde gerçekleştirmişlerdir. 

Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki Ermeni terör olaylarını gerçekleştiren 
gruplarında dışarıda kurulmuş oldukları ve bazı ülkelerden destek alarak birçok 
ülkede ve bu arada Türkiye’de ve çoğu kez de Türk hedeflere yönelik birçok 
terör eylemleri gerçekleştirmiş oldukları bilinmektedir. 

Ancak yine de, Ermeni terörünün en yoğun olduğu dönemlerde, Ermeni 
terörüne karşı uluslararası mücadele belirgin bir biçimde etkisiz kalmıştır. 
Kendi topraklarında Türk hedeflere karşı terörist saldırılar gerçekleştirilen batılı 
devletler, eylemi gerçekleştiren teröristlere karşı tepkisiz kalmışlar ya da 
yargılayıp serbest bırakmışlardır. Bu durumun gerisinde bir kastın olduğu 
muhakkaktır. 

Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmek amacıyla Ermenilerin göç 
ettirilmesini soykırım şeklinde istismar eden “Dört T Planı”nı uygulamaya 
koymuşlardır. Bu plan, Ermeni iddialarının dünyaya “tanıtılması”nı, Türkiye 
tarafından “tanınması”nı, Türkiye’den “tazminat” alınmasını ve nihayet “Batı 
Ermenistan” olarak adlandırılan “toprak” parçasını Türkiye’den koparılmasını 
amaçlamaktadırlar. 

Ermeni örgütleri sözde soykırım iddiası ile, dört kıtada ve dünyanın 19 ayrı 
ülkesinde Türk diplomatlarına karşı üst üste kanlı suikastler ve sansasyonel 
baskılar düzenledir. Kusursuz cinayetler işledirler ve bu üstün başarıları ile 
övündüler. Ermeni örgütleri suikast ustası olduklarını kanıtladılar. Bu konuda 
onların üstüne yoktur. Kendilerine Ermeni adı veren bu teröristler on küsur yıl 
boyunca yer yuvarlağının dört bucağında kanlı izler bıraktılar. Yer yuvarlağını 
da, insanlık haysiyetini de hayasızca lekelediler. 

KAYNAKÇA 

Acer, Yücel, “Terörizm Kavramı Açısından Ermeni Terörü ve Genel 
Nitelikleri” Ermeni Araştırmaları, Ank. EAE. S. 8 

Amabaryan, Azat ve Stepanyan, Stepan, Genotsid Armyan, Ermenistan 
Cumhuriyeti, Bilimler Akademisi, Gitutyan Yayınevi, Erivan 1995, 
Armenotsid. 

“Armyane Planiruyut Sobrat Polnıy Paket Doozatelstv Genotsida 1915 v 
Osmanskoy Turstii”. 

Armyane SŞAza Djonakerri: İntervyu Glav. Ay. Data Kiro Manoyena 
İAREGNUM”, Bkz.: http://www.regnum.ru/expnews/305294.html. 

ASALA terör örgütü hakkında Bkz.: http://www.ermenisorunu. gen. 
tr/tukce/teror/asala.html. 

Babacan, Hasan, Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir, 
Dünden Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri (Der. İdris Bal ve Mustafa Çufalı), 
Nobel Yayınları, 1. Baskı, Ağustos 2003. 

Başbakanlık Devlet Arşivleri Yayınları, Ank., 1994. 

Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, Cilt: II/III, Ank. TTK. Yay. 
1991, ss. 40-42. 

BOA, DH. ŞFR, No: 54/308 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, 145. 

Cabbarlı, Hatem, Sözde Ermeni Soykırım Propagandası ve Türkiye 
Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, II. Cilt. Ank. EAE. 
Yay. 2007. http://www.melkonian. org/Quotes.htm. http://www.teror. 
gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/asala/sondurum/ara.html. 

Çaycı, Abdurrahman, “Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler” Türkiye’nin 
Sorunları Sempozyumu, Hacettepe Üniv. Atatürk İlk. ve İnk. T. Ens. Ank. 
TTK Yay. 1995. 

Çiftlioğlu, Ercan, Yedekteki Taşeron ASALA, Ank. 1997. 

Demirel, Emin, Kapanmayan Yara Terör, İstanbul. GHMD Yayınları. 
1995. 

Etemoğlu, Mehmet, Ermeni Terörünün Kısa Tarihi, Diyarbakır: Dicle 
Üniv. Basımevi, 1987. 

Frantsiya Doljna Skazat Net Çlenstvıs Turtsii v Evrosoyuz”, Bkz.: 
http://wwwherkır.am/ryslindex.php?sub=armkid=7105. 

Genotsid Armyan, 1915 Gode Priznali Eşe Tri Ştata ŞŞA”, Bkz.: Giritli, 
a.g.e, gazete, 13 Haziran 1998. 

Giritli, İsmet, “PKK Ermeni İttifakı”, (“Kürt Türkleri” yazı dizisi), Türkiye, 
13 Haziran 1998. 

Gürses, Emin, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi, IRA-ETA-OKK, İst. Bağlam 
Yay. 2001. 

Kantarcı, Şenol, Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler ve Ermeni 
Lobisi, Aktül Yay. 2004. 

Karal, Enver Ziya, Armenians Qustion, Ank. 1975. 

Memiş, Ekrem-Köstüklü, Nuri, Yeni ve Yakın Çağda Türk Dünyası, 
Konya, Çizgi Yay. 2000. 

Oganisyan, Vek Borbı, Münih, Moskova, Fenik Yayınevi, 1991. 

Özgüldür, Yavuz-Güler, Ali-Akgül, Suat ve Akgül, Mesut, Her Yönü ile 
Ermeni Sorunu, Ank. K. H. O. Yay. 2001. 

Özkan, Zafer, Tarihsel Akış İçinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, 
İst. 2001. 

Parlak, İsmet, “Etnik kökenli ve Ayrılıkçı Terör Örgütleri” 1. Milletlerarası 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Güvenlik ve Huzur Sempozyumu, (27, 29 
Mart 2000) Elazığ, Fırat Ünv. 

Sakarya, İhsan, Birinci Dünya Harbi ve Ermenilerin Göç Ettirilmesi, 
Ank. Gen. Kur. Basımevi. 

Seferoğlu, Şükrü Kaya, Millî Mücadele Yıllarında Kürt-Türk-Ermeni 
İlişkileri, İst. 1990. 

Sonyel, Salahi Ramandan The Ottoman Armenians, Victims of Great 
Power Diplomacy, London, K. Rustem and Brother, 1987. 

Süslü, Azmi-Kırzıoğlu, M. Fahrettin-Yinanç, Rafet-Hallaçoğlu, Yusuf, Türk 
Tarihinde Ermeniler, Birinci Basım (Kars, Kafkas Ünv. Rektörlüğü Yay. 
1995). 

Şehirli, Atila, Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı 
Tedbirler, İst. Bürek Yay. 2000. 

-----, “ASALA’nın Ortaya Çıkışı Eylemleri İlişkileri ve Sonu”, Dünden 
Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri,, Ankara, 2003. 

Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İst. Bel. Yay. 1976. 

Volkan, Vamık, Bloodlines, From Ethnic Pride to Ethnic Terrorism, New 
York, 1997. http://www.turkishforum.com/armenian/terror/cag.html. 

Yaşarbaş, Enver, Ermeni Terörünün Tarihçesi, İst. Petek Yay., 1984. 

...

ASILSIZ SOYKIRIM İDDİASI VE ERMENİ TERÖRÜ 1






ASILSIZ SOYKIRIM İDDİASI VE ERMENİ TERÖRÜ 1 

AYDIN, Nurhan 

TÜRKİYE/...... 

Rusya, İngiltere ve Fransa’nın 19. yüzyıl sonlarından başlayarak Osmanlı 
sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlerin haklarını savunmak bahanesiyle 
devletin içişlerine müdahale etmeleri ve gayrimüslimleri ayaklandırmaları 
sonucunda Osmanlı Devleti önemli sorunlarla karşılaşmıştır. Bu bağlamda 
Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermeniler, adı geçen devletler tarafından 
kullanılmıştır. Ermeni meselesinin uluslararası nitelik kazanması ise 1877-1878 
Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlının yenilgiye uğraması sonucunda imzalanan 
Ayastefanos (1877-1878) Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ayestefanos 
Antlaşması’nın imzalanacağı sırada Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan 
başkanlığında toplanan Ermeni Meclisi, Rus Çar’ına başvurmayı 
kararlaştırmıştır. Patrik, Rahip Kavork Vartabet Kusjukliyan ve Osmanlı 
murahhas heyetinde bulunan Stephan Aslanyan Paşa ve Hovannes Efendi’yi 
görüşmelerde Ermenilerin çıkarlarını koruması için görevlendirmiştir. Ermeni 
temsilcilere Rus murahhas heyetinde bulunan İgnatyev, Bulgarlara verilen 
hakların kendilerine verilmeyeceğini, ancak çok yakın gelecekte Ermenilerin 
buna hazır olmaları gerektiğini bildirmiştir. (Oganisyan, Vek Borbı, Münih, 
Moskova, Fenik Yayınevi, 1991, s. 400) Antlaşması ile mümkün olmuştur. 
Antlaşmanın 16. maddesi (Ayastefanos Antlaşması’nın 6. maddesinde 
öngörülen şartlar, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde yer almıştır.) ile Rus Hükûmeti Doğu Anadolu’da Ermenilerle meskûn kasabalarda mahalli şartların gerektirdiği ıslahatların yapılmasını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdi. Aslında bu madde savaş boyunca tebaası bulundukları devletin aleyhine Rus ordularının yanında yer alan Ermenilerin beklentilerine cevap oluyordu. Ermeni liderleri Doğu Anadolu’da en azından muhtar bir Ermenistan kurulmasını istiyorlardı. 

Ermeni meselesinin uluslararası gündeme taşınmasından sonra I. Dünya 
Savaşı’na kadar birçok isyan ve ayaklanmalar çıkararak Osmanlı Devletine 
karşı gelen Ermeniler, 1914’ten sonra Kafkasya cephesinde Rus ordusuna 
katılarak ve cephe arkasında sabotaj eylemlerine başlayarak savaşın seyrini 
değiştirmek istemişlerdir. Aynı zamanda İstanbul’da faaliyet gösteren 
Taşnaksutyun ve Hınçak Partilerinin ayrılıkçı faaliyetlerinin güçlenmesi ve 
çeşitli isyanların ortaya çıkması üzerine dâhiliye Nezareti 24 Nisan 1915’te 
Ermeni siyasi parti ve derneklerinin kapatılması ve liderlerinin yakalanması 
konusunda bir karar çıkarmıştır. (Bu kararın uygulanması ve tutuklanan 
Ermeniler hakkında daha geniş bilgi için bkz.: Osmanlı Belgelerinde 
Ermeniler (1915-1920), (Başbakanlık Devlet Arşivleri Yayınları, Ank., 1994, s.7) 
Ermenilerin iddia ettikleri sözde Ermeni soykırımını bu karara dayandırmak tadır. Kafkasya cephesinde yaşayan Ermenilerin silahlanarak Rus ordusuna katılmaları ve sivil halkı katletmeye başlamaları üzerine Dâhiliye Nezareti tarafından 27 Mayıs 1915’te tehcir kararı (Göç ve iskân) kabul edilmiştir. (Hasan Babacan,Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir, Dünden Bugüne Türk-Ermeni İlişkileri” Der.: İdris Bal ve Mustafa Çufalı), Nobel Yayınları, 1. Baskı, Ağustos 2003, ss. 297-307) 

Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in sadarete verdiği 26 Mayıs 1915 tarihli tezkirede 
durumun vahametini ortaya koyuyor ve Ermenilerin işledikleri suçları şu 
şekilde sıralıyordu. (Hasan Babacan, a.g.e., s. 304) 

“Harp mıntıkalarına yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmı devletin 
hudutlarını devlet düşmanlarına karşı korumakla meşgul olan Ordu’yu 
Hümayunun hareketini güçlendirmektedir. Askere erzak ve mühimmat naklini 
zorlaştırmaktadır. Düşmanla aynı gayeleri paylaşmakta ve onlarla iş birliği 
yapmaktadırlar. Ermenilerin bir kısmı düşman saflarına katılmaktadır. 
Memleket dâhilinde askerî birliklerimize ve masum halka silahlı saldırılarda 
bulunmaktadırlar. Düşman deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar. 
Müstahkem mevkileri düşmana göstermektedirler.” 

Dahiliye Nazırı Talat Bey’in Sadarete verdiği bu tezkireden bir gün sonra 27 
Mayıs 1915) “Vakt-i Seferde İcraat-ı Hükûmet’e karşı gelenler için ciher-i 
Askerîyece İttihaz olunacak tedabir hakkında Kanun-i muvafakat” çıkarıldı ve 
yürürlüğe kondu. 

Dahiliye Nazırı Talat Bey’in bu tezkiresi, 30 Mayıs 1915’te Meclis’i 
Vükela’da müzakere edilerek kabul edilmiştir. Buna göre savaş bölgelerinde 
bulunan Ermenilerden bir kısmının düşman saflarına katılmaları, Osmanlı 
askerini arkadan vurmaları ve casuslukta bulunmaları sebebiyle, cephe 
gerilerine sevk edilmeye başlanıldığı, kolaylıklar sağlanarak usule ve devletin 
menfaatlerine uygun olarak devam ettirilmesi, istenmiş ve göç ettirilen 
Ermenilerin muhacirlere ayrılan tahsisattan iaşe ve ibatelerinin sağlanması, mali 
ve iktisadi meselelerinin halledilmesi, bunlara ait gayri menkullerin ve 
meselelerinin tespiti yapıldıktan sonra muhafaza veya tanzim edilmesi, gittikleri 
yerlerde arazi, emlak ve iş sağlanması ve ilgili Nezaretçe tanzim edilecek 
komisyonların ilgili mahallerde görev yapmaları istenmiştir. (Yusuf Hikmet 
Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, Cilt: II/III, Ank. TTK. Yay. 1991, ss. 40-42) 

1 Haziran 1915 tarihinde Kanun-i Muvakkat (Osmanlı Devleti’nin savaşa 
girmesi sırasında Meclis tatil edilmişti. Bu nedenle çıkarılan bu Kanun’la, 
Kanun Hükmünde Kararname niteliğindedir. Bu Dönem’de çıkarılan kanunlar 
Kanun-i Muvakkat şeklinde Meclis-i Vükela’dan geçerek uygulanıyordu) 
yayımlanarak Ermeni tehciri ile ilgili işlemler tamamlanmış oldu. 

Ermenilerin iskân yerlerine gitmeleri için yakın ve meşakkatsız yollar tercih 
edilmiş, ayrıca emniyetlerinin muhafazası için özen gösterilmiştir. Gittikleri 
yerlerde nüfus dengelerini bozmamaları hususunda da tedbirler alınmıştır. 
(BOA, DH. ŞFR, No: 54/308, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, 145) 

Tehcir Kanunu bütün Ermenileri ihtiva etmiyordu. Bazı şartları taşıyanlar bu kanunun dışında tutulmuşlardır 

I. Dünya Savaşı yıllarında ve daha sonraki dönemde Ermeni Tehciri üzerine 
yazılar ve araştırma yapan Batılı gazeteci ve yazarlar olaylara tamamen Ermeni 
gözüyle bakmışlardır. Ermenilerin isyan etmediklerini, sürgün hareketi 
başlayınca silahla karşı koyduklarını ileri sürmüşler ve günümüzde de aynı 
şekilde iddiaları sürmektedir. Ermenilerin ilk isyan ve terör hareketleri ile 
Tehcir Kanunu’nun çıkarıldığı tarihler incelendiğinde ve karşılaştırıldığı 
takdirde bu iddiaların ne kadar asılsız ve tutarsız olduğu ortaya çıkar. (İhsan 
Sakarya, I. Dünya Harbi ve Ermenilerin Göç Ettirilmesi, Ank. Gen. Kur. 
Basımevi, s. 98) 
Ancak ne var ki 1915’te yapılan Ermeni göç ve iskân yasası, daha sonraki 
dönemlerde de, zamanımızda da Avrupa devletleri tarafından “Türklerin 
Hristiyanları katliamı” şeklinde propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır ve 
kullanılmaya da devam edilmektedir. 

Sevk ve iskân sırasında alınan tüm tedbirlere rağmen bazı aksaklıklar 
görülmüştür. Göçe tabi tutulan kafilelerde bazı ölüm hadiseleri de olmuştur. Bu 
konudaki rakamlar son derece subjektif ve birbiriyle çelişir durumdadır. En 
bariz örnek ciddiyeti ile tanınan Encyclopedia Britannica’nın 1918 baskısında 
tehcir sırasında ölen Ermeni sayısı 600.000 olarak yazılmışken 1968 yılı 
baskısında bu sayı 1.500.000 olarak belirlenmiştir. (Ekrem Memiş-Nuri 
Köstüklü, Yeni ve Yakın Çağda Türk Dünyası, Konya, Çizgi Yay. 2000, s. 
253) Aynı ansiklopedinin iki ayrı baskısında bu kadar anormal bir değişimin 
olduğu dikkate alınırsa olayın nasıl farklı rakamlarla çarpıtıldığı çok daha iyi 
anlaşılacaktır. Şunu da ifade edelim ki, bu dönemde 1.500.000’dan fazla 
Müslüman Türk’te Ermeni çeteleri tarafından vahşice katledilmiştir. Bu 
dönemde Osmanlı Devleti’nin genel nüfusu 18.520.000 (Abdurrahman Çaycı, 
“Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler” Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, 
Hacettepe Üniv. Atatürk İlk. . ve İnk. T. Ens. Ank. TTK Yay. 1995, ss. 75-114) 
olarak belirtilmektedir. Bu nüfusun 1.300.000’ini (% 6.9) Ermeni nüfus 
oluşturmuştur ve Ermeni nüfusu Anadolu’da hiçbir yerde çoğunluğa sahip 
değildir. (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İst. Bel. Yay. 
1976, s. 735) Dolayısıyla günümüzde 1.500.000-2.000.000 Ermeni’nin 
soykırıma tabi tutulduğu iddialarının asılsızlığı verilen rakamlardan açıkça 
anlaşılmaktadır. 1920’li yıllarda “Ermeni Katliamı” iddialarının asılsızlığı 
ortaya çıkmıştır. Bu durum İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşiv kayıtlarında da 
açıkça belirtilmiştir. Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, böyle bir vesika 
bulunmadığı gibi bundan sonra da bulunması son derece şüphelidir. (Çaycı, 
a.g.e., ss. 75-114) 



Uluslararası Alanda Ermeni Soykırım İddiası ve Örgütsel Dayanışma 



Sözde Ermeni soykırım iddiası Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden 
çok önce başlamıştır. Bu görevi 1915 yılından 1991 yılına kadar Amerika ve 
Avrupa’daki Ermeni diaspora kuruluşları üstlenmiş ancak koordinasyon 
çalışmaları Sovyet Ermenistan’ı tarafından yapılmıştır. (Hatem Cabbarlı, 
“Sözde Ermeni Soykırım Propagandası ve Türkiye” Ermeni Araştırmaları 2. 
Türkiye Kongresi Bildirileri, II. Cilt. Ank. EAE. Yay. 2007, s. 1219) 

Sözde Ermeni soykırımının uluslararası kamuoyu ve Türkiye tarafından 
kabul edilmesi yönündeki propaganda faaliyeti, hâlen Ermenistan dış 
politikasının ana eksenini oluşturmaktadır. Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan 
Oskanyan Erivan Devlet Üniversitesinde yaptığı bir konuşmada ABD, Avrupa 
ülkeleri ve sivil toplum örgütleri ile iş birliği içinde olan Ermenistan 
Hükûmeti’nin ve diaspora kuruluşlarının sözde Ermeni soykırımının kabul 
edilmesi için genel olarak üç yönden faaliyet gösterdiğini açıklamıştır: 

1. Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere diğer ülkelerle iki taraflı 
ilişkilerde sözde Ermeni soykırımının kabul edilmesi yönünde faaliyetler. 
2. Uluslararası örgütlerin sözde Ermeni soykırımını kabul etmesi yönünden 
propaganda çalışmaları. 
3. Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını kabul etmesine yönelik propaganda 
çalışmaları. Bu politika Ermenistan Hükûmeti’nin koordine çalışmalarıyla Ermeni 
diasporası ile eş zamanlı olarak yürütülmektedir. (Hatem Cebbarlı, a.g.e., s. 
1220 Bkz.:
http://www.regnum. ru/expnews/256620.html 

Sözde Ermeni Soykırımı çerçevesinde Ermenistan Millî Bilimler Akademisi 
ve Dünya Ermenileri Organizasyonu “Kanıtlar Paketi” hazırlama girişiminde 
bulunmuştur. Bu amaçla, Dünya Ermenileri Organizasyonu, Ermenistan Millî 
Bilimler Akademisi salonunda 6-7 Mayıs 2004 tarihinde “Ermenistan-Türkiye 
İlişkilerinin Normalleşmesinde Soykırım Faktörü” adında bir konferans 
düzenlenmiştir. (Armyane Planiruyut Sobrat “Polnıy Paket Doozatelstv 
Genotsida 1915 v Osmanskoy Turstii) 

Konferansa Ermenistan, Almanya, Yunanistan, Fransa, İtalya, ABD, Rusya, 
Avusturya, Kanada ve İsviçre’den “Soykırım konusunda” sözüm ona uzmanlar katılmıştır. 

Konferansın başlıca amacı, Ermenilerin iddiasını uluslararası hukuk kuralları 
ve Cenevre Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde tanımlamak ve dünya 
kamuoyuna duyurmaktır. Bu amaçla, konferans sonucunda konunun daha geniş 
bir şekilde öğrenilmesi için bu konuda sözde uzman olan kişilerden oluşan özel 
bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu komisyon çalışmaları 
sonucunda elde edilen belgeler ve hukuki değerlendirmeler Ermenistan’a sözde 
soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için resmi belge ve kaynak teşkil 
edecektir. Bu kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar sonucunda uluslararası 
alanda ciddi baskılarla karşılaşan Türkiye’ye sözde Ermeni soykırımının kabul 
ettirilmesi amaçlanmıştır. 

Ermenistan Hükûmeti sözde soykırımın 90. yıl dönümü olan 2005 yılında 
propaganda faaliyetlerini koordine etmek için “Ermeni Soykırımının 90. Yıl 
dönümü Organizasyonu ve Tedbirleri Hakkında Devlet Komisyon’u” 
kurmuştur. Komisyon Projesi’ne göre, başta Erivan olmak üzere Ermenistan’ın 
her yerinde, Avrupa, Orta Doğu ülkeleri ve Amerika’da propagandalar 
düzenlenecek, dünyadaki bütün Ermeni Kiliselerinde “soykırım kurbanları” için 
dualar okunacaktır. (Hatem Cabbarlı, a.g.e., s. 1221) 

Ermeni tarihçiler ve araştırmacılar sözde Ermeni soykırımını tanımlamak 
için özel bir terim geliştirmek çabası içinde olmuştur. 1969’da Paris’te 
düzenlenen bir toplantıda Lübnan’lı hukukçu Metr Musa Prens yaptığı bir 
konuşmada “genocide” kelimesi ile birlikte ilk defa olarak “armenocide” 
deyimini kullanmış ve bu terim Ermeniler tarafından benimsenmiştir. Bu 
tarihten itibaren “armenocide” terimi Ermeni araştırmacılar tarafından sıklıkla 
kullanılmaktadır. (Azat Amabaryan ve Stepan Stepanyan, Genotsid Armyan, 
Ermenistan Cumhuriyeti, Bilimler Akademisi, Gitutyan Yayınevi, Erivan 
1995, Armenotsid, Bkz.: http://genocide.ru/armenovide.html.

ABD’de Ermeni örgütlenmesi 19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı’dan 
bu ülkeye göç eden, Taşnak ve Hınçak terör örgütleri etrafında birleşen ve 
teröre destek veren Ermeniler tarafından başlanmıştır. Nitekim Bitlis isyanından 
sonra Louisiana Senatörü Newton Blanchard 3 Aralık 1894’te Ermeni 
meselesini parlamentoda gündeme taşımıştır. Osmanlı ülkesinde yaşayan 
Ermenilere ve Amerikan vatandaşı Ermenilere baskı yapıldığı ifade edilmiş ve 
Başkandan Parlamentoya bu konuda bilgi vermesi istenmiştir. (Şenol Kantarcı, 
Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Aktül Yay. 
2004, ss. 134-135) 

Bu tarihten itibaren Ermeni meselesi her yıl sürekli olarak senatoda 
görüşülmüştür. 1915 yılına kadar Amerikan Parlamentosunda Osmanlı 
Ermenileri ve Amerikan vatandaşı Ermenilere baskı yapıldığı iddia edilmiş ve 
Osmanlı Devleti Ermenilere “soykırım” yapmakla suçlanmıştır. ABD Ermeni 
kuruluşları ve terör odakları, senato ve kongrenin (Hatem Cabbarlı, a.g.e., s. 
1222) yanı sıra eyalet meclislerinde de sözde Ermeni soykırımının kabul 
edilmesi yönünde propaganda faaliyetlerine devam etmektedir. Nitekim 2005 
yılı itibarıyla toplam 38 eyalet meclisi sözde Ermeni soykırımı tanıyan yasa 
tasarısını kabul etmiştir. (Genotsid Armyan, “1915 Gode Priznali Eşe Tri Ştata 
ŞŞA”, Bkz.: http://www.regnum.ru/expnews/255806.html). 

1985’te Ermeni diasporası asılsız soykırım iddiaları ile ilgili hazırladıkları 
dört tasarının Kongre’de görüşülmesine çalışmıştır. 192 sayılı tasarı Temsilciler 
Meclisi’nde uzun tartışmalara neden olmuş ama 206 “ Evet ” oyuna karşılık 213 


“ Hayır ” oyu ile kabul edilmemiştir. (Kantarcı, Amerika Birleşik Devletlerinde 
Ermeniler, ss. 219-261) 

1970’li yılların başlarında yurtdışında yaşayan Ermeniler, ASALA 
(Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) terör örgütünü kurarak, 
sözde Ermeni soykırımı kurbanlarının intikamını almak ve “soykırım 
gerçeklerini” dünya kamuoyuna duyurmak için Türk diplomatlara karşı terör 
eylemlerine başlamıştır. (ASALA terör örgütü hakkında Bkz.: 
http://www.ermenisorunu.gen.tr/tukce/teror/asala.html) 12 Mart 1985 
yılına kadar Ermeniler terör eylemlerine devam etmiş, düzenledikleri terör 
eylemlerinde Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının da ölmesi ve Türkiye’nin terör 
örgütü üyelerine yönelik operasyonlara başlaması üzerine eylemlerini 
durdurmuştur. 

Amerika Ermeni Millî Komitesi’nin çalışmaları sonucunda altmış Kongre 
üyesi 28 Nisan 2004 tarihinde sözde Ermeni soykırımı kurbanlarını anmak için 
Washington Capitol tepesinde bir araya gelmiştir. Washington’da faaliyet 
gösteren sivil toplum ve insan hakları örgütlerinin temsilcileri de toplantıya 
davet edilmiştir. (Hatem Cabbarlı, a.g.e., s. 1224) 

ABD, Hay Dat Ofisi Başkanı Kiro Manoyan Regnum Haber Ajansı’na 
verdiği demeçte “Ermeni toplumu tarihten kaynaklanan nedenlerden dolayı 
Türkiye’yi düşman ülke olarak algılamaktadır. Türkiye’nin 1915’te Ermenilere 
yaptığı “soykırım” yakın geçmişe kadar devam etmiştir. Sadece Batı 
Ermenistan’ın değil, Doğu Ermenistan topraklarının bir bölümü de Türkiye 
tarafından işgal edilmiştir. Soykırımın uluslararası alanda ve Türkiye tarafından 
kabul edilmesi yönünde çalışmalara devam edeceğiz. Sadece manevi alanda 
tatmin olmakla yetinmeyecek, soykırımın tanınmasından sonra tazminat 
konusunu gündeme getireceğiz. Soykırım Ermeniler için geçmişin değil, 
geleceğin sorunudur” (Armyane SŞAza Djonakerri: İntervyu Glav. Ay. Data 
Kiro Manoyena İAREGNUM “Bkz.:http://www.regnum. ru/expnews/ 
305294.html.) şeklinde ifade etmiştir. 

Ermeni diasporası bütün Avrupa ülkelerinde sözde Ermeni soykırım 
iddiasını kabul ettirmek için büyük çaba göstermekte, özellikle Fransa, İngiltere 
ve Almanya’da örgütsel propaganda çalışmalarını önemsemekte ve bu 
ülkelerdeki çalışmaları süreklilik arz etmektedir. Ermeniler Avrupa’da örgütsel 
propaganda çalışmalarına 20. yüzyılın ilk yarısında başlamışlardır. 1925’te 
Fransa’da toplanan, Fransa Ermenilerinin yeni bir örgütlenme süreci 
başlamıştır. 1924’te Taşnak Örgütü’nün gençlik kolunun ideolojik eğitimini 
üstlenecek Rostom kütüphanesi kurulmuştur. Avrupa’da yaşayan Ermeniler, 
genellikle Taşnaksutyun Partisi’nin önderliğinde örgütlenmiştir. Nitekim 
partinin 11 (7 Mart 1929) ve 12. kurultayı Türkiye aleyhine bazı kararlar almış, 
sözde soykırım ve toprak talepleri ile beraber Kürt meselesini de ön plana 
çıkarmıştır. (Organisyon, Vek. Borbı, s. 400) 

Taşnaksutyun Partisi Batı Avrupa Merkez Komitesi ve Hay Dat Komisyonu 
temsilcilerinin 2004’te Fransa’da Türkiye’nin AB üyeliğine karşı düzenledikleri 
mitinge yaklaşık 12 bin kişi katılmış, Fransa Hükûmeti ve Cumhurbaşkanından 
Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına hayır demeleri talep edilmiştir. (Frantsiya 
Doljna Skazat Net Çlenstvıs Turtsii v Evrosoyuz”, Bkz.:http://wwwherkır. 
am/ryslindex. php?sub=armkid=7105) 

Taşnaksutyun, Fransız Sosyalist Partisi ve Fransız tarihçiler ile yoğun iş 
birliği içindedir. 

Ermenilerin soykırım tezini kabul ettirmek ve bu konuda tam destek almak 
için propaganda yaptıkları bir diğer ülkede Almanya’dır. 1920’lerden 
başlayarak bu ülkeye göç eden Ermeniler örgütlenerek çalışmalarına 
başlamıştır. Dernek eş başkanları Rogerbah ve Abegyen Ermeni kültür ve 
tarihini anlatan Almanca Hayatsan (Ermenistan) adında bir dergi 
yayımlamıştır. (Organisyan, Vek Borbı…, s. 395) 

İkinci Dünya Savaşı arifesinde Almanya’da Ermeni propagandası ve 
faaliyetleri azalmış, hatta birçok Ermeni Almanya’yı terk ederek başka Avrupa 
ülkelerine göç etmiştir. 1968’de tekrar Hınçak terör örgütünün faaliyeti 
Almanya’da “Ermeni Kültür Birliği” adı altında yeniden örgütlenmiştir. 

1970’li yılların ortalarında Ermeni terörünün ortaya çıkması üzerine, 
Almanya Ermeni diasporası, teröristlerin saldırılarını haklı çıkarmak amacıyla 
propaganda çalışmaları ile Alman kamuoyunu 1990’lı yıllara kadar Almanya’da 
devlet tarafından hiçbir engel çıkarılmasa da propaganda çalışmalarında 
çekingen davranmıştır. Bunun en büyük nedeni ise Almanların Yahudi 
soykırımını gerçekleştirmiş olmasıdır. Bu bağlamda Almanların psikolojik 
durumu da göz önüne alınmıştır. 

Geçmişten Günümüze Ermeni Terörü 

Terör Nedir? 

Terör kavram olarak, Türkçe’deki karşılığı ile “ Korkutma, Yıldırma ve 
Tedhiş ” anlamına gelmektedir. Terörizm tek başına ne şiddet, ne zor kullanma, ne de kargaşa çıkarmaya yönelik bir harekettir. Zor kullanmak yolu ile yeni bir düzen oluşturmak anlamı içerir. Bu anlamda terörizme “Politik Tedhişçilik” de denilebilir. (Emin Demirel, Kapanmayan Yara Terör, İstanbul. GHMD Yayınları. 1995, s. 17) 

Terör tanım olarak: Bir güce, bir iktidara zorla kabul ettirmek amacıyla 
sistemli bir biçimde şiddet kullanma, yıldırma, tedhiş olarak tanımlanmaktadır. 
(Büyük Larousse, Libraire Larousse, Cilt: 22, Milliyet Gazetecilik A. Ş. 
1986, s. 11444) Şiddetin geniş bir alana yayılmış bir biçimi olarak etnik 
terörizm, terörist liderlerin kendi grup kimliklerine olan yoğun bağlılıkları, 
yaygın şiddet yoluyla bunu arttırmaya çalışmaları ve bir tür özerklik sağlanması 
ya da grubun devlet olması gibi ileri seviyedeki siyasi hedefler çerçevesinde 
varlık sebebi olan iddiaları sürdürme amacını taşır. Etnik teröristler, bu amaç 
doğrultusunda baskın (dominant) durumundaki diğer büyük topluluktan işgalci, 
muhalif, sömürgeci ya da dış göç olarak bahsederek kendi eylemlerini 
yasallaştırırlar. (Vamık Volkan, Bloodlines, From Ethnic Pride to Ethnic 
Terrorism, New York, 1997, s. 25) 

Bazı teröristler ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi verdiklerini, 
bazıları geçmişteki olayların intikamını aldıklarını (Örneğin ASALA, Ermeni 
Soykırım Örgütleri), bazıları ise belirli ırk veya dinî, siyasal, sosyal, kültürel ve 
ekonomik yapıları egemen kılmak istediklerini söylerler. (Y. Atila Şehirli, 
“Asala’nın Ortaya Çıkışı Eylemleri İlişkileri ve Sonu”, Dünden Bugüne Türk-
Ermeni İlişkileri, Ankara, 2003, s. 643) 

Osmanlı Döneminde Ermeni Terörü 

Osmanlı Ermeni toplumunun 1800’lü yılların başında Ermenilerin Osmanlı 
Devleti’nde bir sorun hâline gelmeye başlamasının en somut göstergesi, 
Ermenilerce kurulan dernek ve cemiyetlerin gerçekleştirdikleri terör eylemleri 
olmuştur. Eylemleriyle Osmanlı Devleti’ni parçalayamacaklarının farkında olan 
Ermeni grupları, Batılı güçlü devletlerin dikkatini çekerek onların Osmanlı 
Devleti’ne müdahalesini ve Osmanlı Ermenilerine yardımlarını sağlamayı 
amaçlamışlardır. Bunda da başarılı olmuşlardı (Yücel Acer, “Terörizm Kavramı 
Açısından Ermeni Terörü ve Genel Nitelikleri” Ermeni Araştırmaları, Ank. 
EAE. S. 8, ss. 119-120). 

Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan kaynaklanan “Osmanlı 
Hristiyanları’nın hamiliği” sıfatı ile bu türden müdahalelerini resmen 
yapabiliyordu. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra yapılan Berlin 
Antlaşması ile Osmanlı Ermenileri uluslararası bir sorun hâline gelmiş ve Batılı 
devletlerin antlaşmayı istismarları sonucu direkt müdahalelerine yasal zemin 
oluşturmuştur. (Azmi Süslü-M. Fahrettin Kırzıoğlu-Rafet Yinanç-Yusuf 
Halaçoğlu, Türk Tarihinde Ermeniler, Birinci Basım (Kars, Kafkas Ünv. 
Rektörlüğü Yay. 1995) ss. 120-121) 

Ermenilerin, hem sorunu gündemde tutup dış müdahale ve destek sağlamak, 
hem de kendileri açısından mücadeleyi devam ettirmek içim çeşitli karışıklıklar 
yaratmaları, bu dönemler boyunca sürekli karışıklıklar bir durum olmuştur 
(Enver Ziya Karal, Armenians Question, Ank. 1975, ss. 12-13). Bu olayların 
bir kısmı münferit nümayişler, bir kısmı toplu isyanlar, bir kısmı ise cinayet ve 
suikastler şeklinde kendisini göstermiştir. Halka açık yerlere bomba konulması, 
resmi görevlilerin öldürülmesi, katledilen insanların vücut organlarının 
kesilmesi, sabotajlar, hırsızlıklar ve benzeri eylemlerin izlerini İngiliz 
dökümanlarından da takip etmek mümkündür (Salahi Ramandan, Sonyel, The 
Ottoman Armenians, Victims of Great Power Diplomacy (London, K. 
Rustem and Brother, 1987) 

Bu olayların gerisindeki yapılanma ise çoğunlukla Ermenilerce Osmanlı 
toprakları dışında ya da içinde kurulan cemiyet ve derneklerdi. 1878’de Van’da 
Kızıl Haç derneği, 1881’de Erzurum’da Anavatan Müdafileri (Pashtpan 
Haireniats) derneği, 1885’te Van’da ihtilalci Ermenistan Partisi kurulmuştu. 
1890 yılında ise adı daha fazla duyulacak olan Taşnaksutyun (Tiflis Ermeni 
İhtilal Federasyonu) kuruldu. Amacı, ihtilalci terör örgütleri kurmak, halkı 
silahlandırmak, Hükûmet yetkililerine ve Ermeni muhbirlere karşı eylem 
düzenlemek ve sonuçta Ermeni bağımsızlığını sağlamaktı. (Yavuz Özgüldür-
Ali Güler-Suat Akgül ve Mesut Akgül, Her Yönü ile Ermeni Sorunu, Ank. K. H. O. Yay. 2001, ss. 155-161) 

Şiddet eylemleri yapılanması içerisinde Ermeni kilisesinin rolü de oldukça 
önemli bir yer tutmaktaydı. Denilebilir ki, Ermeni meselesinin teşekkülünde 
hareket noktası patrikhane, kiliseler ve okullardan başlamakta ve cemiyetler, 
komiteler, terör grupları ile devam etmektedir (Enver Yaşarbaş, Ermeni 
Terörünün Tarihçesi, İst. Petek Yay., 1984, ss. 1-42). Her isyanda Batı’nın 
yanı sıra patrikhane ve papazlarında desteği ve rolü mevcuttur. 

Ermeni meselesinin ortaya çıkması ve alevlenmesinde bu tür teşkilatların ve 
kiliselerin rolü somut birçok kışkırtma ve kanlı olaylarla kendini göstermiştir. 
1800’lü yılların sonu Ermeni sorununun artık somut olaylara dönüştürüldüğü ilk 
yıllar olmuştur. (Sason ayaklanmasında Bitlis’in Sason ilçesinde, Hınçak 
üyesinin çabalarıyla Müslümanlarla Ermeniler arasında huzursuzluk, 
güvensizlik ve çatışmalar başlamıştır. Sonuçta Haziran 1894’te ciddi çatışmalar 
çıkmış ve Eylül sonuna kadar sürmüştür. Salahi R. Sonyel, Turkey’s 
Struggle…ss. 155-159) 1882 ile 1904 yılları arasında 38 büyük çaplı Ermeni 
isyanlarından ve teröründen bahsetmek kolaylıkla mümkündür. Bunlardan 
yaklaşık 31 tanesi Birinci ve İkinci Sasun isyanları (1894-1897) Zeytun isyanı 
(1895) ve Adana isyanı (1909) gibi büyük çaplı isyanları da kapsayan Ermeni 
ayaklanmalarıdır. (Yücel Acer, a.g.e., s. 121) 

Bunlardan başka, yaralama, katletme ve öldürmelerle sonuçlanmış önemli 
boyutta birçok Ermeni olaylarından bahsedilmesi gerekmektedir. 8 Aralık 1882 
tarihli Anavatan Müdafileri Olayı, Mayıs 1889’da Armenekan çeteleri ile 
çatışma Ağustos 1889 Musa Bey Olayı, 15 Temmuz 1890 tarihli Kumkapı 
nümayişi, 1892-1893 tarihleri arasındaki Merzifon, Kayseri ve Yozgat’ta 
cereyan etmiş olaylar, 30 Eylül 1895 tarihli Babıali olayı ve 14 Temmuz 1896 
tarihli ve Taşnak komitesince planlanan Osmanlı Bankası baskını bu tür olaylar 
arasında sayılabilir. (Süslü ve diğerleri, a.g.e., ss. 150-151) 

Daha spesifik olaylardan da bahsetmek mümkündür. 20 Haziran 1890’da 
Erzurum Saint Asalyan kilisesi aranırken karşı konulmuş ve iki subay ve bir 
jandarma eri şehit olmuştur. Kilise de Rusya’dan getirilmiş silahlar 
bulunmuştur. 25 Ekim 1895 Cuma namazında, Müslümanlara bir saldırı 
yapılmış ve çıkan olaylarda 200’e yakın Müslüman ölmüştür. 1905’te II. 
Andülhamit’e bir suikast girişimi olmuştur. 31 Mart Vakası sonrasında, 
Ermeniler 1909 yılı içerisinde Adana’da katliamlar yapmışlardır. (Yücel Acer, 
a.g.e., s. 122) 

1904 ve 1906 yılları arasında ise toplam 105 kişi Ermenilerce 
gerçekleştirilen suikastlarda öldürülmüştür. (Atila Şehirli, Türkiye’de Bölücü 
Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı Tedbirler, İst. Bürek Yay. 2000, s. 206) 

I. Dünya Savaşı boyunca Ermenilerin özellikler Türklere karşı eylemleri ve 
terör saldırıları devam etmiş, hatta yoğunluk kazanmıştır. Zira savaş, 
Ermenilere, bağımsızlık amaçlarını gerçekleştirebilmek için faaliyetlerini daha 
rahat yürütecek bir ortam sağlıyordu. (Süslü ve diğerleri, a.g.e., ss. 196-197) 
Osmanlı Ermenileri ordudan ayrılıp sabotajlara çeşitli yerlerde isyan olaylarına 
da giriştiler ve savunmasız binlerce Müslüman Türk’ü katlettiler. Osmanlı köy 
ve kasabalarında çok büyük ölçüde mezalim yaptılar. (Sonyel, Turkey’s Struggle…, s. 16) 


2 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR,

.