Tehcir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tehcir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mayıs 2017 Salı

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 2


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 2



Ermeniler bu talimatı derhal uygulamaya koydular. Türk halkına en büyük zararı Birinci Dünya Savaşı’nda veren Ermeniler, Ruslar hesabına casusluk yaptılar, seferberlik emrine uymayarak askerden kaçtılar. Askere gelenler ise topluca silahları ile birlikte Rus ordusu tarafına geçerek, vatana ihanet suçunu işlediler. Osmanlı Devleti Çanakkale’de savaşırken, Ermeniler öncelikle doğu ve güneydoğuda birçok ayaklanmalar çıkardılar. 

Bunların en önemlileri Zeytun (1914), Bitlis (1915) ve Van (1915) isyanlarıdır.8 Ermenilerin isyan ve katliamlarına sadece Rusya değil, Fransa, İngiltere gibi İtilaf Devletleri de maddî ve manevî destek verdiler. Bu desteği vermekteki asıl amaçları, Osmanlı Devleti’ni içten de yıkmaktı. İtilaf Devletleri, barış zamanında Ermenileri Osmanlıların iç işlerine karışabilmenin anahtarı saymışlardı.9 Savaş 
zamanında ise onları doğal müttefikleri gibi görüp Osmanlıyı cephe gerisinden yıkmaya çalışacaklardı. Komitecilerin yanında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerde, Ermeni halkın da devlete isyan ettiğini gören Osmanlı Dâhiliye Nezareti 24 Nisan 1915’te Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını bir genelge ile ilgili makamlara bildirdi. Sözü edilen genelge günümüz Türkçesi ile şöyledir: 

Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerek diğer illerde bulunan şubelerinin derhal kapatılmaları, belgelerine, kesinlikle kaybolmayacak bir biçimde, el konulması, komitelerin başkan ve ileri gelenlerinden hükûmetçe tanınan fanatik kişilerle, önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanması bulundukları yerlere devam ve oturmalarında sakınca görülenlerin uygun görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına fırsat verilmemesi, gerekli görülecek yerlerde silah aramasına başlanılması ve gerekenlerin derhal Divanıharb’e verilmesi hükûmetçe kararlaştırılmış olduğundan; bu konuda sivil memurlarla işbirliğinde bulunulması ve onlar tarafından istenilecek her 
türlü yardımın hemen yerine getirilmesi önemle rica olunur. 

Başkomutan Vekili Enver 

Bu genelge üzerine İstanbul’da Hınçak ve Taşnak Ermeni komitelerinin elebaşılığını yapan 2345 kişi tutuklandı. Ermenilerin “ Soy kırım yıl dönümü ” 
diye andıkları ve her yıl Amerika Birleşik Devleti’nin meclislerine getirilen “ 24 Nisan ” günü meselesi, bu genelgenin yayınlandığı günü işaret eder. Alınan 
bu önlemler de sonuç vermeyince 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu çıkarıldı.10 Savaş alanı içindeki Ermenileri göç ettirme ve yerleştirme ile ilgili bu geçici kanun 1 Haziran 1915’te Takvim-i Vekayî Gazetesi’nde yayınlandı. 1912 yılında yapılan nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti topraklarında 1 milyon 300 bin Ermeni yaşamaktaydı. Bu kanunla, bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanlar savaş bölgesinden alınıp, ülkenin güvenli bölgelerine göç ve yerleşime tabî tutuldular. Bu uygulama aynı zamanda Ermeni halkın can güvenliğini de sağladı. Çünkü bu çeteler terör eylemine ve isyana katılmayan Ermenileri de öldürüyorlardı. Tehcir Kanunu’na göre göç ettirilen 702 bin 900 Ermeni için uygun görülen bölge yaklaşık bugünkü Güneydoğu Anadolu’nun güneyi ile Kuzey Suriye arasında kalan bölge idi. Tehcir Kanunu üç maddeden oluşuyordu: 

Madde 1: Sefer zamanında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve bağımsız bölge komutanları, halk tarafından herhangi bir şekilde hükûmet emirlerine, yurt savunmasına, mevcut düzene ve güvenlik işlerine karşı durum alan ve silahla saldıran ve direnenleri görürlerse hemen askerî kuvvetlerle karşı koyacaklardır, saldırı ve direnmeyi kökünden yok etmekle yetkili ve yükümlüdürler. 

Madde 2: Ordu ve bağımsız kolordu ve tümen komutanları, askerî nedenlere dayanan, casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını, tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine gönderilebilirler ve oralarda oturtabilirler. 

Madde 3: Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir (27 Mayıs 1915). 

Yapılanlar sadece ülkenin içinde bulunduğu çok zor durum ve mevcut tehlike nedeniyle çıkabilecek olayların önlenmesidir. Aynı bölgelerde Ermenilerden başka Süryani, Kildani, Rum ve Musevi gibi başka gayrimüslimler de vardı. Bunların hiçbirisine dokunmayıp, sadece Ermenilerin göç ettirilmiş olması anlamlıdır. Göç ettirme sırasında Osmanlı Devleti işi oluruna bırakmadı. Savaş içinde olmasına rağmen, her türlü önlemi aldı. Bu amaçla Dâhiliye Nezareti 1915’te çeşitli defalar, savaş durumu ve olağanüstü politik zorluklar 
nedeniyle başka bölgelere gönderilen Ermenilerin barınmaları, yedirilip içirilmeleri ile ilgili konuları kapsayan, yönetmelikler yayınlandı. 
Bu yönetmeliklerle devletin aldığı koruyucu tedbirler özetle şunlardır: 

• Yerleri değiştirilen Ermenilerin her türlü vergileri ertelenmiştir. 
• Ermenilerin diledikleri eşyalarını beraberinde götürmelerine izin verilmiş, gayrimenkullerinin de ucuza satılmaması için tedbir alınmıştır. 
• Tehcire tabi tutulan Ermenilerin yol boyunca her türlü ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli memurlar tayin edilmiştir. 
• Gerek sevk merkezlerinde ve gerekse sevk sırasında göçmenlere saldırılmaması için gerekli tedbirler alınmış, saldıranlar ise hemen yakalanıp Divan-ı Harbe gönderilmiştir. 
• Yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin verimli olması ve suyun bulunması istenmiş, can ve mal güvenlikleri için karakolların kurulması sağlanmıştır. 
• Katolik ve Protestan Ermenilerin yerleri değiştirilmemiştir. 
• Ermeni milletvekillerinin, Türk ordusundaki Ermeni askerlerin, subayların ve askerî doktorların aileleri nakledilmemiştir. 
• Yaşlılar, güçsüzler, körler, dul ve yetimler tehcire tabi tutulmamıştır. 
• Bütün bu ilkelerin uygulanmasında sırasıyla kaymakam, mutasarrıf ve valiler sorumlu tutulmuşlardır. 


Osmanlı Devleti, Tehcir Kanunu’ndan sonra göç ettirilen Ermenilerin her türlü ihtiyacını sağladı. Gittikleri yerde eski mesleklerini ve işlerini sürdürebilmelerine imkân tanıdı. Buna göre yeni yerlerine yerleşene kadar güvenlik ve yeme içme ihtiyaçlarının sağlanması, önceki durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve emlâk temini, muhtaç olanlara ev yapılması, tohumluk ve tarım aleti 
verilmesi; zeytinlik, dutluk, bağ, dükkân ve fabrikaların açık artırma ile satılarak, bedelinin sahiplerine verilmesi sağlandı. Tehcir sırasında Anadolu’nun savaş alanından alınarak, Suriye’ye göç ettirilen Ermeniler bir Türk müfrezesi eşliğinde yola çıkarıldılar. Ermeni çeteleri ise dağlara çekilerek etkisiz hâle geldiler. Göç ettirilen Ermeniler içinde tabiî ki o günün şartları ile yolda salgın hastalık gibi 
nedenlerle ölenler oldu. Hatta yolculuğu yaptıran Türk birliğinin üçte biri de bu yolculuk esnasında hayatını kaybetti. Ermenilerin tehcir dâhil, bütün bu olaylar sırasında kaybı tarafsız araştırmacıların verdiği rakamlara göre ortalama 300 bindir. Oysa Rus resmi belgelerine göre sadece Erzurum, Bitlis, Trabzon, Van ve Erzincan’da Ermeniler yaklaşık 600 bin Türkü öldürdü ve 500 binini de göç etme 
zorunda bıraktı. Tehcir Kanunu 24 Ekim 1916’da tamamen durduruldu. Ermeni ayaklanmalarına destek veren Bogos Nubar Paşaya göre aynı dönemde ölen Türklerin sayısı 1.400.000’dir ve bunun önemli bir bölümüne Ermeni saldırıları neden olmuştur. Ancak ölenler Müslüman olduğu için hiçbir Avrupalı yazar veya devlet adamı bunların sefalet ve felâketini anlatmamıştır. 

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı içerisinde kendisini korumak için çıkardığı ve uyguladığı Tehcir Kanunu’na İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği büyük devletler karşı çıktılar. Bu devletler siyasi ve ekonomik çıkarları için yer değiştirme uygulamasını bir soy kırım gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun bir propagandaya başladılar. İşte 
soy kırım iddiası olarak ileri sürülen olayların tarihçesi budur. Anadolu’da kalan (tehcire tabi tutulmayan) Ermeniler ise Osmanlı Devleti’nin güvencesi altında ticarî ve sosyal faaliyetlerine devam ettiler. 

Birinci Dünya Savaşı içinde, Rusya’da Bolşevik İhtilali yaşandı ve bu ihtilâl sonucunda Çarlık Rusyası yıkıldı. Yeni kurulan Rus hükümeti Birinci Dünya Savaşı’ndan ayrıldı. Rus kuvvetleri Osmanlı topraklarından çekilirken Ermeniler de beraber kaçmak zorunda kaldılar. Çünkü yaptıkları bunca katliamdan sonra, Türklerle aynı topraklar üzerinde kalamayacaklarını anladılar. Bu çekiliş sırasında yaptıkları mezalim dünya tarihinin kara sayfalarından biri olmuştur. Bugün bu Ermeniler dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamaktadırlar. 

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti yenildi ve imzaladığı Mondros Ateşkes Anlaşması ile savaş sona erdi. Osmanlı Devleti, 31 Aralık 1918’de Geri Dönüş Kararnamesi’ni çıkardı. Geri dönen Ermeniler eski mal ve mülklerini yeniden aldılar. Ermeniler 1918 tarihini takip eden dönemde yeniden harekete geçtiler. İngilizlerin yardımına güvenerek Doğu Anadolu Bölgesi’ni işgal hevesine 
düştüler. Aralık 1918’de Aras Vadisi’nden hareketle Türk bölgelerinde yağma ve katliamlar yaptılar. İlerleyen Ermeniler; Gümrü, Açmiyazin, Iğdır ve Kars’a kadar geldiler. Diğer taraftan Fransa işgal ettiği Adana, Maraş, Urfa, Antep bölgesinde doğu lejyonu için Ermenilerden asker toplamaya başladı. Karşılığında da Anadolu’da kendi payına düşen Kilikya’nın Ermenilere terk edileceğini vaat ediyordu. 

Osmanlı Devleti temsilcilerinin imzaladığı Sevr Antlaşması’nda Doğu Anadolu’nun kuzey yarısında bir Ermeni Devleti’nin kurulması hükmü yer alıyordu. Ancak, Kanunuesasi’ye göre (1876) uluslararası bir antlaşmanın hukukî açıdan geçerli olabilmesi için meclis tarafından onaylanması gerekiyordu. Oysa bu sırada son Osmanlı Mebusan Meclisi dağıtılmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise bu antlaşmayı onaylamamış ve imzalayanları vatan haini saymıştı. Bu nedenle Sevr Antlaşması’nın hukukî bir geçerliliği yoktu. 

 Kurtuluş Savaşı’nda yeniden isyan eden Ermeniler Doğu Anadolu’yu ele geçirmek için harekete geçtiler. Rusya Ermenileri ve ordusuyla iş birliği yaparak Kars ve Doğubayazıt’ta toplu kıyımlar yaptılar. Gelişmeler üzerine, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’i tam yetki ile Doğu Cephesi Komutanlığı’na atadı. Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu Ermenileri yenilgiye uğrattı. 3 Aralık 1920’de yapılan Gümrü Antlaşması ile Ermeniler, Türkiye üzerinde hiçbir hakları olmadığını kabul ettiler. Daha sonra Ermenistan Sovyetler Birliği’ne katılınca, Sovyetlerle imzalanan Moskova ve Kars Antlaşmaları ile bu durum pekiştirildi. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonucunda, önceleri 1.300.000 olan Ermeni nüfusundan yaklaşık sadece 70.000 kadarı Türkiye Cumhuriyeti’nde kaldı. Diğerleri de Kafkasya’ya, Amerika’ya ve Avrupa’ya gittiler. 

Ermenilerin Yerleşim Sorunu ve Azınlıklar Meselesi 

Doğu Cephesi’nde Ermenilere karşı kazanılan zaferden sonra Batı ve Güney cephelerinde de millî mücadele kazanıldı. İtilaf Devletleri işgal ettikleri topraklarımızı boşaltmak zorunda kaldılar. Savaş sonu kesin antlaşma yapmak için Lozan’da konferans toplandı. 

Lozan Konferansı’nda İngiliz baş delegesi Lord Curzon, azınlıklar, özellikle Ermeniler konusunda diğer delegelerin ve Ermenilerin sözcülüğünü yaptı. Bu konferansta yaptığı konuşmasında; Türkiye’de Rumların, Yahudilerin, Asurîlerin, Kildanilerin ve Nasturilerin himaye görmesi gerektiğini söylemiş, özellikle Ermeni yurdu konusunu yeniden gündeme getirmişti. Lord Curzon, Doğu Anadolu veya Kilikya’da bir bölgenin Milletler Cemiyeti’nden bir temsilcinin kontrolünde; Türk kanunları altında ve bir Türk genel valisinin idaresinde Ermeni bölgesi olarak belirlenmesini istedi. Ancak Lozan Konferansı’na katılan Türk delegasyonu bu istekleri kesinlikle kabul etmedi. Bundan sonra bu konuda bir daha herhangi bir görüşme olmadı. Daha sonra Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili 37 ve 45. maddeleri Türkiye Ermenileri için de geçerli oldu. 

Lozan’a Göre Azınlık Hakları: Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları konusunda Türk tarafının tezi kabul edilmişti. Buna göre Türk vatandaşı olan gayri müslimler, medenî ve siyasi haklar bakımından Müslümanlarla eşit haklara sahip oldular. Türkçenin dışındaki dilleri; dinî işlerinde, ticarî ve özel ilişkilerinde kullanabilecekler, her türlü gazete, dergi ve kitapları kendi dillerinde yayınlayabileceklerdi. 

Yine masraflarını kendileri karşılamak şartı ile okullar açabilecek dinî kurumlar oluşturabileceklerdi. Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları olarak belirlenen bu hakları Türkiye Cumhuriyeti Devleti Milletler Cemiyeti’nin kefaleti ve denetimi altında kabul etmiştir. Yani kendi Anayasası ile değiştirme hakkına sahip değildir. Zira Lozan Antlaşması uluslararası nitelikte bir anlaşmadır. 

Ermeni İddiaları ve Asala 

Lozan Antlaşması’nda azınlık hakları konusunda belirlenen esaslarla Türk Devleti vatandaşlarından olan Ermeniler, Türk Medeni Kanunu kabul edilince kendileri için azınlık statüsü istemediklerini açıkladılar. Bundan sonra Ermeni toplumu diğer vatandaşlar gibi yaşamaya devam etti. 

İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya devletleri NATO ve Varşova Paktı üyeleri olarak iki kutba ayrıldı. Rusya, NATO üyesi olan Türkiye’nin güç kazanmasını kendi çıkarlarına uygun bulmadığı için kendi bünyesinde bulundurduğu Ermenistan Devleti’ni kullanmaya başladı. Erivan merkezli Ermenistan Devleti ve dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Ermeniler yeniden büyük Ermenistan rüyası görmeye başladılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üyesi bulunduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dünyada soy kırım suçunu önlemek ve yapanları cezalandırmak için 1948’de “Soy kırım Sözleşmesi”ni kabul etti. Türkiye bu sözleşmeyi 1950’de kabul etti. 

Birleşmiş Milletler soy kırımın tanımını şöyle yapmıştı: Irk, milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan gruplarının yok edilmesidir. 

Bu grubun üyelerini öldürmek, maddi ve manevi acılar yaşatmak, doğumlarını engelleyici önlemler almak, bir grubun çocuklarını zorla başka bir gruba aktarmak gibi yöntemler uygulanmasıdır. 

Ermenilerin iddiaları ile Birleşmiş Milletlerin soy kırım tanımı arasında karşılaştırma yapıldığında Ermenilere soy kırım yapılmadığı açıkça görülebilir. 

1965’te jeopolitik ve jeo-stratejik konumunun önemi paralelinde Türkiye’nin güçlenmesinden çekinen yakın komşuları ve Avrupa devletleri Ermeni iddialarını çıkarları için yeniden gündeme getirdiler. 1965’ten sonra Fransa ve ABD’de faaliyet gösteren “Ermeni Diasporası” adı altında bir kısım Ermenilerin kurduğu örgüt, kendi maddi çıkarları için asılsız iddialarla dünya kamuoyunu yanıltmaya başladılar. Bunun için uygulamaya koydukları “ Dört T ” olarak adlandırılan planları şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak. Yani sözde iddialarını terör yoluyla tanıtacaklar, sözde iddiaları dünya kamuoyunda kabul edilip Türkiye tarafından tanınacak, ardından Türkiye’den tazminat alınacak ve sonuçta da büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek 
için gerekli toprak koparılacaktır. Bu amaçla 20 Ocak 1975’te açılımı “Ermenistan Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu” olan, kısa adı ile ASALA kuruldu. Bu terör örgütü ilk kez Dünya Kiliseler Birliği, Beyrut Bürosu’na bombalı saldırı ile adını duyurdu. Asala, Osmanlı Devleti’nde 1915’te Ermenilere soy kırım yapıldı iddiası ile Türk toprakları üzerinde bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 1


Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında Ermeni Sorunu, Tehcir ve Pontus Sorununa Genel Bakış BÖLÜM 1 



Salih Yılmaz
(*) Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İTBF, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara-Türkiye 
(e-posta:salihyilmaz76@yahoo.com) 

Özet 




Birinci Dünya Savaşı henüz çıkmamışken Avrupalı devletler kendi aralarında anlaşarak Osmanlı Devleti’nin paylaşımı konusunda birleşmişlerdi. 
Osmanlı Devleti ile girecekleri muhtemel bir savaşta onu güçsüz duruma düşürmek için kendilerine içeriden müttefikler aramaya başladılar. Türlü uğraşlar ve vaatlerle Osmanlı tebaası olan Ermenileri ve Rumları ikna ederek Osmanlıyı parçalamak için onları desteklemeye başladılar. Millet-i sadıka (sadık millet) diye de adlandırılan Ermeniler, bir süre sonra diğer azınlıklar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için harekete geçtiler. Avrupa Devletleri Osmanlı 
Devleti’ni parçalamak için Ermenileri kullanmaya başladıkları gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların oturdukları yerlerde bir “Pontus Devleti” kurulması hedefine yönelik “Pontus Sorunu”nu ortaya attılar. Bu iki sorun Birinci Dünya Savaşı öncesine ve sonrasında Osmanlı Devleti’ni siyasi, ekonomik, 
sosyal ve kültürel anlamda etkilemiştir. Bu makalede bu iki sorun genel anlamda işlenmiştir. 

Anahtar kelimeler: Ermeni Sorunu, Tehcir, Birinci Dünya Savaşı, Pontus Devleti, Rumlar, Pontus Sorunu. 

Giriş 

Birinci Dünya Savaşı öncesi ve devamında Avrupalı devletler ve Rusya tarafından Osmanlı Devletini güçsüz duruma düşürmek amacıyla desteklenen Ermeniler ve Pontusçu Rumlar kendilerinden beklenildiği biçimde Avrupalı devletlerin emellerine hizmet etmişler ve ülkede birçok yıkıma neden olmuşlardır. 
Osmanlı Devleti’nde yaşayan azınlıklardan olan Ermeniler, devlete bağlılıkları ile övülmüşlerdir. Bu nedenle “ Millet-i Sadıka ” (Sadık Millet) diye de adlandırılan Ermeniler, her dönem Devletin yüksek ve önemli yerlerinde görev aldılar. Tanzimat Fermanı’nın verdiği ayrıcalıklardan yararlanan Ermeniler, bir süre sonra diğer azınlıklar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılmak için harekete geçtiler. 
Sıcak denizlere inmek için Doğu Anadolu üzerinde emelleri olan Rusya da bu amacını gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoksları himaye amacıyla Ermenileri kışkırtmaktaydı. Ermeniler, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Doğu Anadolu’yu elde eden Rus ordularına yardımcı oldular. Savaş sonunda Rusya’nın Doğu Anadolu üzerinde denetimi ele geçirmesi, Avrupa devletlerini rahatsız etmişti. 
Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, Orta Doğu’da denetimi ele geçirmek isteyen batılı devletler de Ermenileri desteklemeye başladılar.1 Rusya’dan sonra Avrupa’nın da desteğini kazanan Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne yönelik siyasal örgüt ve komitalar kurmaya başladılar. 

19. yüzyılda Avrupa Devletleri Osmanlı Devleti’ni parçalamak için özellikle Tanzimat’tan sonra Ermenileri kullanmaya başladıkları gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların oturdukları yerlerde bir “Pontus Devleti” kurulması hedefine yönelik “ Pontus Sorunu ”nu ortaya attılar.2 Bu bölgedeki Rumlar arasında başlayan ayrılma çalışmaları, 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra daha da hızlandı. 

Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesinden de yararlanan Rumlar, dinî kuruluşlar içinde örgütlendiler. Bu dinî kuruluşlar, Pontus Devleti kurma çabalarına katılınca, Hıristiyan din adamları kendilerini siyasi bir görevi yerine getirmekle yükümlü gördüler. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki dönemde, Trabzon ve çevresinde Hıristiyanlık propagandası daha da yoğunlaştı. Bölgedeki Pontusçular, çalışmalarını gizleme ihtiyacı bile duymuyorlardı. Yunanistan’ın bağımsızlığı için 1813’te Odessa’da kurulmuş olan Etniki Eterya Cemiyeti de yeniden harekete geçerek Doğu Karadeniz Bölgesinde Pontus Devleti’ni kurma çalışmalarına yöneldi.3 Bu iki sorun Birinci Dünya Savaşı öncesine ve sonrasında Osmanlı Devleti’ni siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda etkilemiştir. 
Başlıklar altında bu iki sorunun tarihi geçmişini ve günümüze yansımalarını inceleyelim. 

A. Ermeni Sorunu ve Tehcir 

Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinin desteğini alarak siyasal örgütler kurmaya başlayan Ermenilerin bu konuda en büyük icraatları İsviçre’de kurulan Hınçak ile Rusya’daki Taşnak adlı örgütlerdi. Ermeniler, bu örgütler aracılığıyla koordine ettikleri ayrılıkçı faaliyetlerini büyük ölçüde Doğu Anadolu’da yoğunlaştırmışlardı. Çünkü Ermenilerin dini merkezlerinden olan Ahtamar bu bölgede; Erivan ise buraya yakın idi. Ermenilerin nüfusu, imparatorluğun diğer yerlerine göre Doğu Anadolu’da daha yoğun idi. Ayrıca bu bölge Rusya’ya komşu olduğundan, Ermeni faaliyetleri için uygun bir konuma sahipti. Ermenilerin 1886 yılında kurdukları Hınçak Cemiyeti, “ Vilayat-i Sitte ”, yani Doğu Anadolu’daki altı vilayetin [Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Mamuratulaziz ( Elazığ ) ve Sivas] özerkliği için mücadele etmeyi amaç edinmişti. 1870-1880 yılları arasında Van’da “Araratlı”, Muş’ta “ Okulsevenler ” ve “ Doğu ”, Erzurum’da ise “ Milliyetçi Kadınlar ” adında Ermeni dernekleri ortaya çıktı. Araratlı, Okulsevenler ve Doğu cemiyetleri, daha sonra birleşerek “Ermenilerin Birleşik Cemiyeti”ni meydana getirdiler. Bunların yanında, 1878’de Van’da “ Kara Hac ”, 1881’de Erzurum’da “Anavatan Müdafileri” adında ihtilalci cemiyetler kuruldu. Bu cemiyetler daha sonra bu bölgede meydana gelecek olan Ermeni terör ve isyan hareketlerinde önemli rol oynayacaklardır. Çar II. Aleksandr zamanında, onun takip ettiği siyaset yüzünden Kafkasya’da Ermeni millî duygusu oldukça gelişmişti. Çar’ın 1881 yılında öldürülmesi üzerine, yerine gecen oğlu III. Aleksandr (1881-1894) Ruslaştırma siyasetine ağırlık vermiş, Kafkas Ermenilerinin millî duygularını köreltmeye, kiliselerine el uzatmaya ve baskı yapmaya başlamıştı. Bunun üzerine Ermeni millî örgütleri, daha çok Anadolu’da faaliyet göstermeye, uygun bir ortam olunca da Ermenistan devletinin temellerini Osmanlı ülkesinde atmaya kalkıştı.4 Bu durum, Osmanlı Doğu vilayetlerindeki Ermeni faaliyetlerinin 
yoğunluğunu daha da artırdı. Osmanlı Hükümeti, Doğu Anadolu’daki Ermeni faaliyetlerine karşı bir önlem olarak 1890’da “Hamidiye Alayları” adıyla askeri bir örgüt kurdu. Osmanlı Hükümetinin bu önlemine karşın, Doğu Anadolu’daki Ermeni hareketlerinde 1890’dan itibaren önemli bir artış görülür. 

Ermeniler, Avrupa devletlerinin dikkatini çekmek ve Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle Babıâli’nin yapmayı kabul ettiği Doğu Anadolu’daki ıslahatın gerçekleştirilmesini sağlamak için bölgede gösteri ve terör hareketlerine başlamışlardır. 20 Haziran 1890’da Erzurum’da bir Ermeni ayaklanması meydana gelmiştir. Ermeniler 15 Temmuz 1890’da İstanbul Kumkapı’da izinsiz gösteri 
yapmışlar; 1893 Eylülünde Merzifon’da güvenlik kuvvetlerine ateş açarak 25 askerin ölümüne sebebiyet vermişlerdir. 4 Ağustos 1894’te de Tokat’ta, posta arabasını basıp soymak istemişler ve çıkan çatışmada bir jandarma eri şehit olmuştur. Doğu Anadolu’da Ermeni olaylarının en şiddetlisi Sason’da meydana gelmiştir. Kumkapı gösterisinin düzenleyicilerinden Mihran Damadyan ve 
Hamparsum Boyacıyan adındaki Ermeniler, Siirt vilayeti yanındaki Sason’a gelerek Ermeni halkı kışkırtmışlar; devlete vergi vermemeye ve Müslümanlara karşı şiddet göstermeye davet ederek yaklaşık üç bin kadar Ermeni’yi 1894 yılında ayaklandırmışlardır.5 Bunun üzerine bölgeye asker sevk edilmiş ve isyan bastırılmıştır. Bu olayın hemen sonrasında Avrupa’da Türk aleyhtarı büyük bir propaganda başlatılmış, çatışmada ölen Ermenilerin sayısı mübalağalı rakamlarla verilmeye çalışılmıştır. 

Sason’daki isyancıları kışkırtanlar arasında, İngiliz ve Rus memurlarının bulunduğunun ortaya çıkması ve yakalanan çetelerin ellerindeki silahların Rusya ve İngiltere tarafından verilmiş olması, bu iki devleti telaşa düşürmüştür. Babıâli’nin ıslahatı kabul etmesine karşın, ülkedeki Ermeni isyanları durmadı; Avrupa devletleri, Balkanları Osmanlı Devleti’nden nasıl ayırdılar ise aynı 
oyunu şimdi de Doğu Anadolu’da sergilemek istiyorlardı. İleri sürdükleri konuların başında, gayrimüslimlerin yönetimde daha fazla söz sahibi olması gelmekteydi. Bu arada Ermeniler, Avrupa’nın dikkatini çekecek olaylar meydana getirmekten geri kalmıyorlardı. 30 Eylül 1895 tarihinde, Kadırga Limanı ile Patrikhaneden hareket eden Ermeniler, ıslahat isteğiyle İstanbul’da gösteriye başladılar. Doğu Anadolu’nun Ermeni Patriği İzmirliyan’ın idaresine verilmesi; kendilerine mali özerklik tanınması; Hamidiye Alaylarının kaldırılması ve silah yasağına son verilmesi gibi konular yer almakta idi. Göstericiler Sultan Ahmet Meydanı’ndan Sultan Mahmut türbesine kadar yürümüşler ve oradan Babıâli’ye doğru harekete geçmişlerdir.6 

Avrupalı devletler, Hükümetin İstanbul’daki olaylar konusunda aldığı önlemleri, 3 Ekim 1895 tarihinde elçileri aracılığıyla Babıâli düzeyinde protesto etmişlerdir. Bu olaylar İngilizlerin ıslahat konusundaki girişimlerini daha da güçlendirmiştir. Batı kamuoyu, bütünüyle Osmanlı Devleti aleyhine çevrilmiştir. Sonunda Hükümet, Avrupa devletlerinin doğudaki ıslahat konusunda ısrar ettikleri 
maddeleri inceleyerek bazı yeni önlemler almaya karar vermiş ve bir ıslahat kararnamesi hazırlamıştır. Bu kararname, 20 Ekim 1895 tarihinde üç büyük devletin elçilerine bildirilmiştir. Yine Ermeniler, dışarıdaki Ermeni komitacılarınca hazırlanan ve Ermeni Patriği İzmirliyan tarafından da onaylanan bir plan gereğince 26 Ağustos 1896 günü, İstanbul’da Osmanlı Bankasına saldırmışlar ve tarihte Banka Vakası ” olarak bilenen olayı çıkarmışlardır. Öte yandan Ermeniler, Viyana’da yaptırılan ve içine saatli bomba yerleştirilen bir arabayı, cuma günü II. Abdülhamit’in geçiş yoluna yakın bir yere park etmişlerdir. Ancak Sultan, camiden gecikerek çıktığı için patlayan bombadan yara almadan kurtulmuştur. Fakat bombanın patlaması etrafta bulunan 26 kişinin ölümüne, 58 kişinin yaralanmasına ve 20 kadar da atın telef olmasına neden olmuştur. 

Adana olayları, Osmanlı Devleti’nde “ 31 Mart Vakası ” olarak bilinen (13 Nisan 1909) hadisenin hemen ertesi günü başlamıştır. 
Ermeniler, diğer olaylarda olduğu gibi bu kez de Osmanlı yönetiminin en güçsüz olduğu zamanda hadise çıkartıp bağımsız bir “ Ermenistan ”ın bir an önce kurulmasını amaçlamışlardır. Ermeniler, Adana ve çevresinde zayıf buldukları Müslüman mahallelerine saldırmışlar ve kadın, çocuk demeden Türkleri öldürmeye başlamışlardı. Dörtyol Ermenileri, kendi bölgelerindeki Müslümanları 
etkisiz duruma getirdikten sonra, Cebelibereket Sancağı’nın merkezi olan Erzin kasabasına doğru ilerleyince Cebelibereket mutasarrıfı Asaf Bey, civar sancaklara telgraf çekerek onlardan yardım istemiştir. Böylece olaylar giderek şiddetlenmiştir. 
Piskopos Muşeg de olayların daha ikinci günü Adana’dan İskenderiye’ye kaçmıştır. 

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Ermeni olayları yeniden şiddetlendi. Rusya; Doğu Anadolu’da Erzurum, Erzincan, Bitlis ve Muş’u işgal etti. Bu bölgelerde Ermenileri tekrar silahlandırdı. Türk köylerine baskınlar düzenleyen Ermeniler sivil halka zararlar verdiler. 
Şubat 1915’te Van’da olaylar başlattılar. Komitecilerle kilisenin ortaklığında gelişen bu olaylarda Akdamar Ruhban Okulu, yönetim merkezi olmuştu. Dönemin Van valisi Cevdet Bey Türkleri Ermeni vahşetinden korumak için bölgeden göç ettirdi. Ancak göç eden Türkler yollarda Ermeni çeteleri tarafından katledildiler. Örneğin Van’ın Zeve Köyü’nün bütün halkı; kadın, çocuk ve yaşlı 
demeden Ermeniler tarafından katledildi. Bunun gibi yüzlerce köy daha yakılıp yıkıldı.7 

Ermeni Tehciri 

Osmanlı Devleti’nin ölüm kalım savaşı verdiği bu sırada Ermeniler, gerek cephede gerek cephe gerisinde düşmanların işine yarayacak faaliyetlerini bütün ülkeye yaymışlardı. 
Hatta Ermenilerin top yekûn bir isyana hazırlandıkları seziliyordu. Nitekim Ermeniler tarafından sistemli olarak köylere kadar iletilen talimatta: 

• Kim olursa olsun her Ermeni aslî ihtiyaçlarından bazılarını satmak suretiyle silahlanmalıdır. 
• Seferberlik ilanıyla silah altına çağrılan Ermeniler bu çağrıya uymayacaklar, Müslümanlar da dâhil çevrelerindeki halkı da orduya katılmaktan men edeceklerdir. 
• Her ne suretle olursa olsun silah altına alınmış olan Ermeniler ordudan firar edip Ermeni çetelerine ve gönüllü birliklerine katılacaklardır. 
• Rus ordusu sınırı geçer geçmez komiteciler, firariler ve çeteler, Rus ordusuna katılarak Osmanlı ordusuna saldıracaklardır. 
• İkmal yollarını ve telgraf hatlarını kesmek suretiyle Osmanlı ordusunun iaşe ve istihbaratını sekteye uğratacaklardır. 
• Cephe gerisinde, iki yaşına kadar olan bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta katledeceklerdir. 
• Müslüman halkın yiyecek, mal ve mülkünü ele geçirecek veya yakıp yıkacaklardır. 
• Terk edecekleri ev, hububat, kilise ve hayır kurumlarını yakıp Müslümanları bunların suçlusu olarak ilan edeceklerdi. 
• Resmî devlet dairelerini kundaklayacak, Osmanlı zaptiye ve jandarmalarını pusuya düşürüp katledeceklerdir. 
• Cepheden yaralı dönen Osmanlı askerlerini öldüreceklerdir. 
• Şehir, kasaba ve köylerde isyan ve ihtilaller çıkaracaklardır. 
• Müslüman askerlerin ve sivil halkın morallerini bozarak göçe mecbur edeceklerdir. 
• Bomba, silah imal, tedarik veya ithal ederek bütün Ermenileri silahlandıracaklardır. 
• Ermenilerin yaptıkları isyan, ihtilâl ve katliamın faturasını Müslümanlara çıkararak, bunu iç ve özellikle dış kamuoyunda neşredeceklerdir. 
• İtilaf Devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapacaklardır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

18 Mayıs 2017 Perşembe

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2


ERMENİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TÜRKİYE DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2



    1985’te Washington’da yayınlanan Ermenian Struggle Dergisi’nde çıkan bir makalede ASALA-PKK ilişkisi hakkında ASALA yandaşlarının şu ifadeleri önemli ipuçları vermektedir: “Türk askerlerine karşı Kürt kardeşlerimizle omuz omuza verdiğimiz mücadelemizde bir üst düzey militanımızla 22 savaşçımızı yitirdik. Kürt kardeşlerimizle beraber silahlı mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Şimdilik toparlanmak için daha geri mevzilere çekileceğiz; ancak bir süre sonra Kürt savaşçılarla eylemlerimizi Anadolu’nun içine kadar taşıyacağız. 
Bundan kimsenin şüphesi olmasın”73.

1987 yılında Bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında yapılan anlaşmayla şu hükümler kayıt altına alınmıştır: 

• Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar,
• PKK terör örgütüne her yıl militan başına 5.000 dolar ödenecek,
• Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar 74. 

Bu antlaşmadan sonra Ermenilerin örgüt içinde sivrilmeleri üzerine, PKK ile ASALA arasında 18 Nisan 1990 tarihinde yeni bir toplantı yapılmıştır. 
PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samuro uyan’nın başkanlığında yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:

• PKK ve ASALA terör örgütleri artık ortak yönetilecektir,
• Türkiye’de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak,
• Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek,
• Kamp masraflarının %75’ini Ermeniler karşılayacak,
• Türkiye’deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak75.

Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında Ermeni terör örgütü ASALA ile terör örgütü PKK militanlarının birlikte eğitim gördükleri ortaya 
çıkmıştır76. 
PKK’nın Ermeni terör örgütü ASALA’dan patlayıcı maddeler konusunda ders aldığı iddia edilmektedir77. ASALA ile PKK’nın, 1980’li yıllardan itibaren 
uyuşturucu kaçakçılığı alanında işbirliği yaptıkları tespit edilmiştir. Uyuşturucu kaçakçılığından yakalanan bazı kişilerin sorgularında ASALA ile PKK’nın ortak uyuşturucu ticareti yaptığı yönünde ifadeler yer almış ve basına da yansımıştır 78. 

ASALA ve PKK, birbirinden farklı etnik kimlikten hareket etmelerine rağmen Türkiye’yi bölme ve zayıflatma konusunda işbirliğine gitmişlerdir. Türkiye’ye daha fazla zarar vermek ve amaçlarına daha hızlı erişmek için birbirlerine destek vermişlerdir. Türkiye’de tabana sahip olmadığı için Türkiye’de eylem yapamayan ASALA; PKK ile işbirliğine giderek Türkiye’de eylemlerini yoğunlaştırmayı amaçlamıştır. 

ASALA’nın tamamen yok olduğunun düşünülemeyeceğini belirten Reyhan İŞERİ, ASALA uyutularak, PKK terör örgütü canlandırılırken; ASALA militanlarının PKK terör örgütü bünyesinde faaliyetlerine devam ettiği yönündeki iddiaların hala geçerliliğini koruduğunu iddia etmiştir 79.

ASALA ile PKK arasında etnik ayrılık dışında hiçbir farklılık bulunmaması, PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu iddialarını arttırmıştır. ASALA’nın eylemleri azalırken, 
PKK’nın sansasyonel eylemlerle adını duyurması ve arkalarındaki dış odakların aynı olması da bu iddiayı desteklemektedir. Marksist-Leninist ideoloji doğrultu sunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da federe bir devlet kurmayı ortak amaç edinen iki örgütün de hedef aldığı bölgeler çakışmaktadır. Bu da iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı fikrini güçlendirmektedir80. 

Ermenilerle PKK arasındaki ilişkinin inkâr edilemeyeceğini söyleyen Erhan Başyurt, “İster öç alma ister farklı sebepler olsun, PKK içerisinde yer alan ‘Ermeni Dönmeler’ ve ‘Gizli Ermeniler’ ile örgüt arasında bir bağ olduğu kesin. PKK Başkanlık Konseyi üyesi Nuriye Kesbir, Merkez Komite üyeleri Bekir Bakırcıoğlu ve Musa Haciyav’ın da sözü edilen Ermenilerden olduğu konusunda güçlü deliller var”81 diyerek, PKK’nın ASALA’nın devamı olduğu iddialarını desteklemektedir.

Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu da, 18 Ağustos 2007’de Kayseri’deki Dadaloğlu Şenlikleri sırasında “ Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak Türkmen asıllı olduğunu, Kürt-Alevi olarak bilinen vatandaşların ise Ermeni kökenli olduğunu gördük. Ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor. TİKKO ve PKK hareketi bizim bildiğimiz gibi Kürt 
hareketi değildir”82 diyerek Ermeni terörünün Türkiye’deki terör örgütleri üzerindeki etkisini vurgulamıştır. 

PKK terör örgütü ise Ermeni terör örgütü ASALA’nın devamı olduğu ve ASALA ile işbirliği yaptığı iddialarını reddetmiştir. 

PKK lideri Abdullah Öcalan, 1988’de gazeteci Mehmet Ali Birand’a “ASALA ile birkaç görüşme oldu. Sivillere yönelik eylemlerinin zararlı olduğunu gördük, dolayısıyla da 1982’lerde olmaz dedik, bıraktık. Öyle fazla bir beraberlik yok. Bir-iki acele toplantı dışında bir ilişki yoktur. İlişki geliştirebileceğimiz bir örgütlenme değildir, aslında ASALA olayı da çok abartıldı Türkiye’de83”… dedikten sonra “Kendisinin karış karış toprak değil, devrim meselesi ile uğraştığını, burasının Ermenistan mı, Kürdistan mı, Türkiye mi olduğunu tartışmanın gerçekçi 
olmadığını” ileri sürerek, kendilerinin halkların eşitlik temelinde özgürce yaşadıkları, dilini, kültürünü ve ekonomisini geliştirebilecekleri mücadeleye isterlerse Ermenilerin de katılabileceklerini söylemiştir 84. 

Her ne kadar PKK lideri Abdullah Öcalan reddetse de daha önce belirttiğimiz ASALA-PKK görüşmeleri, Terörist başı Abdullah Öcalan’ın Ermeni Yazarlar Birliği tarafından büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı onur üyeliğine seçilmesi, Ermeni Halk Hareketi’nin bünyesinde terör örgütü PKK’nın birçok Avrupa ülkesinde yaptırdığı gibi Kürdistan Komitesi oluşturması gibi gelişmeler bu iki terör örgütü arasında sıkı bir ilişki ve işbirliği olduğunu göstermektedir. 

Ermeni terör örgütleriyle işbirliği yaptığı iddialarını reddeden PKK terör örgütü, 1990’lı yılların başında Dev-Sol, TİKKO, THKP-C gibi aşırı sol terör gruplarıyla işbirliğine gitmiştir. Bu işbirliği sayesinde metropollerde ses getiren eylemlere imza atan PKK, bu işbirliğini her dönem yenileyerek genişletmiştir. İlk zamanlar aşırı sol örgütlerle birlikte hareket eden PKK, ilerleyen yıllarda birtakım aydınların ve sivil toplum örgütlerinin de desteğini almıştır85. TİKKO ve DHKP-C gibi taşeron örgütler vasıtasıyla terörü Türkiye’nin batısına ve büyük metropoller e yaymayı düşünen PKK, amaçlarına tam olarak ulaşamamıştır 86. Karadeniz’de özellikle de Tokat-Amasya bölgelerinde meydana gelen terör olaylarını yasa dışı DHKP-C örgütü ile müşterek üstlenen PKK, taşeron olarak kullandığı Marksist örgütler vasıtasıyla 1996’dan itibaren eylemlerini daha da batıya doğru kaydırmıştır 87.

PKK’nın, Türkiye içinde Türkiye İşçi Partisi(TİP), Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), Dev-Genç ve Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) gibi sol eğilimli örgütlerle özellikle kuruluş aşamasında işbirliği yaptığı görülmektedir88. 

III.2. ASALA-PMLA (Halk Hareketi) ile PKK İlişkisi

Türkiye’deki terör örgütleriyle ilişkisi tespit edilen bir diğer Ermeni terör örgütü de ASALA-PMLA örgütüdür. ASALA lideri Agop Agopyan’ın 28 Aralık 1988 tarihinde Atina’da öldürülmesi üzerine ASALA’dan ayrılanlar tarafından kurulan ASALA-PMLA Örgütü, PKK ile silahlı eğitim alanında işbirliğine gitmiştir.

ASALA-PMLA’nın Yunanistan’ın Egina adasında bir gizli askeri üssü bulunduğu, burada PKK örgütü mensuplarına da askeri eğitim verildiği ve eğitimi 
Yunanlı General Matafias’ın bizzat verdiği bilinmektedir89. 

III.3. ASALA ile TKP-ML/TİKKO (Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu) İlişkisi

TKP-ML(Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninist)’nin askeri kanadı olan TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu), 1972’de İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmuştur. İlk eylemlerini, Elazığ ve Tunceli bölgelerinde gerçekleştiren örgüt, lider Kaypakkaya’nın 1973 Mayıs ayında ölmesi üzerine bölünme yaşadı 90. 

Marksist görüşler çerçevesinde ve silahlı eylemlerle yeni bir toplumsal teşkilatlanma ve siyasi sistem kurmayı amaçlayan TİKKO, çok sayıda kanlı eylem gerçekleştirmiştir91.

Ermeni terör örgütleriyle TİKKO arasında ilk işbirliği Lübnan’da eğitim kamplarına gönderilen militanlar aracılığıyla başlamıştır. 

Lübnan’a giden TİKKO mensupları burada ASALA mensuplarıyla birlikte silahlı eğitimden geçirilmişlerdir. Ermenilerden TİKKO’ya mensup olanlar Doğu Anadolu ve bilhassa Maraş olaylarında Türk milletinin birbirini kırmasında önemli rol oynamışlardır92. 

TİKKO’nun teorisyenliğini ve genel sekreterliğini yapan Garbis Altınoğlu adında bir Ermeni idi. Türkiye İşçi-Köylü Kurtuluş Ordusu içinde çok sayıda Ermeni yer almıştır93. TKP-ML/TİKKO örgütünün Ermeni asıllı liderlerinden olan ve 21 Mayıs 1980’de Elazığ’da güvenlik kuvvetleriyle giriştiği silahlı çatışma sonucu öldürülen Orhan Bakır (Ohannes Bakırcıyan)’ın başta ASALA olmak üzere Ermeni terör örgütleriyle ilişkisi olduğu tespit edilmiştir94. 

07 Mayıs 1983 günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Hainin İtirafı: TİKKO Genel Sekreteri Haydar Akgün Konuştu: “ASALA ile birlikte çalıştık” başlıklı haberde, TİKKO’nun ilkokul öğretmeni olan genel sekreteri Haydar Akgün, “Rusya tarafından kurulan ve Moskova’nın finanse ettiği ASALA ile çalıştıklarını...” itiraf etmiştir95. TİKKO Genel Sekreteri Ali Haydar Akgün şunları anlatıyordu: “Yurt içinde de zaten bunlar bizim örgütümüzde barınırdı. Son olarak Suriye’nin başkenti Şam’daki büyük toplantı yapıldı. Bu toplantıların birincisine bizim örgütümüzün temsilcisi olarak Hüseyin Balkır, ikincisine ise Hasan Aksu katıldı. 

Bunların yanı sıra ASALA’nın lideri, Mihri Belliciler ve PKK diye bilinen Apocular örgütünün lideri Abdullah Öcalan toplantıda bulundu. Toplantının sonunda, 
bu örgütler Ermenilerle iş ve eylem birliği kararını aldı. Yurt dışında öldürülen Türk temsilcilerinin katilleri arasında Ermeniler kadar bu örgütlerin de militanları vardır. Şam yakınlarında kamplarda ASALA, TİKKO, PKK ve Mihri Belli taraftarları birlikte eğitim görmektedirler. 

Eğitimler Sovyet subayları ve KGB ajanları tarafından yapılmaktadır. ASALA, Rusya tarafından kurulmuş olup, Moskova tarafından finanse edilmektedir”96.

Sonuç olarak TİKKO’nun tehcir sırasında büyük ölçüde merkezi devlete karşı çıkarak Ermenileri koruma altına alan Dersim bölgesinde faaliyet göstermesi, lider kadrosunda Garbis Altınoğlu ve Armanek Bakırcıyan (Orhan Bakır) başta olmak üzere çok sayıda Ermeni asıllının olması, ayrıca örgüt elemanları içinde çok sayıda Ermeni asıllı militanın bulunması, TİKKO’nun 1915 Tehciri’ni “Soykırım” olarak tanıması, bu örgütün, Ermeni terör örgütleriyle işbirliği içinde olduğunu gösteren önemli delillerdir. 

III.4. ASALA ile TKP (Türkiye Komünist Partisi) İlişkisi

Türkiye’de faaliyet göstermeye başlayan ilk yasal komünist partisi olan TKP (Türkiye Komünist Partisi), 1920 yılında Mustafa Suphi tarafından kurulmuştur. 12 Eylül 1922’de Ankara Hükümeti tarafından kapatılan TKP, o günden sonra yasadışı olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. 

Marksist ve Leninist fikirler savunan TKP, sosyalist ülkeler ve milli kurtuluş hareketleriyle işbirliği yapmıştır. Aşırı sol bir örgüt olan TKP, Leninist ve Marksist terör örgütleriyle işbirliği yaparak Türkiye’de komünist bir düzen kurmaya çalışmıştır. 

ASALA, 1983 yılından sonra başlayan süreçte, Monte Melkonyan’ın belirlediği Türkiye’ye karşı harekete geçmiş diğer güçlerle işbirliğinde bulunmak stratejisine uygun olarak Türkiye içinde terörün uygulanmasına ağırlık vererek, bu stratejiyi doğrudan veya dolaylı şekilde eylemleştirecek imkân ve kabiliyette gördüğü TKP ile de ilişki kurmuştur97.

ASALA’nın girişimiyle 27 Kasım 1981’de Avrupa’daki “Ermeni Öğrenciler Birliği” ile “Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi” ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak 
Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına) karşı güç birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. ASALA’nın belirtilen işbirliği çağrısına, Rusya’nın güdümündeki “Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve bu partinin Londra Kanadının oluşturduğu “Türkiye Demokratik Haklar Savunma Komitesi (CDDRT) de cevap vermiş, ASALA ile işbirliğine giden TKP, Avrupa’da sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler dağıtmıştır98. Yine 15 Şubat 1985 tarihinde ASALA terör örgütünün TKP ile işbirliği yaptığı açıklanmıştır99.

III.5. ASALA ile DHKP-C/DEV-SOL (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) İlişkisi

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C), 30 Mart-09 Mayıs 1994 tarihleri arasında Suriye’nin başkenti Şam’da kurulmuştur. Türkiye’de hâlihazırda faaliyet yürüten ve potansiyeli en fazla olan sol terör örgütlerinden olan DHKP-C, Türkiye’deki mevcut siyasi sistemi bütünüyle değiştirmeyi amaç edinmiştir100.

Örgüt, gerek kurulduktan sonra “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi (DHKP)” ve “Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi (DHKC)” adları altında, gerekse önceki ismi olan “Dev-Sol” adı ile özellikle şehirlerde aralarında üst düzey TSK mensubu, başbakan, bakan, bürokrat, üst düzey emniyet yetkilisi, MİT mensubu, iş adamı ile birçok vatandasın öldürülmesi eylemlerini gerçekleştirmiştir101. 

ASALA’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nde Rum ordusu denetimi altında Eyanapa bölgesindeki kamplarda eğitim verdiği; burada ASALA mensubu yaklaşık 60 kişinin bulunduğu, bunların ve sorumlu Harout Ağbachyan’ın PKK ve DEVSOL ile iyi ilişkiler içerisinde olduğu bilinmektedir102. DHKP//C, 1984 yılından bu yana ASALA ve PKK terör örgütleriyle bağlantılı uyuşturucu madde kaçakçılığı 
yapmıştır103.

Türkiye’de faaliyet gösteren diğer Marksist-Leninist örgütler gibi DHKP-C terör örgütü de amacına ulaşmak için Ermeni terör örgütleriyle işbirliği yapmıştır. ASALA, DHKP-C militanlarına silahlı eğitim vererek onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. İki örgüt uyuşturucu kaçakçılığı alanında da işbirliği yapmıştır. 

III.6. ASALA ile DDKO/DDKD (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) İlişkisi

Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), 1969 Yılında Dev-Genç’den ayrılan Kürtçüler tarafından siyasi Kürtçülük ve Kürt milliyetçiliği fikirlerinin doğu kökenli üniversite öğrencilerine benimsetilmesi amacıyla Ankara’da kurulmuştur. Diyarbakır-Ergani-Silvan-Batman-Kozluk ve İstanbul’da şubeler açmış olan DDKO, 1971 yılında kapatılmıştır104.

DDKO’ların taktik ve stratejilerini şöyle sıralamak mümkündür: “Üniversitelerde devrimci eylemlere katılım sağlanacak ve eylemler Kürtçülüğe yöneltilecek, Üyeler silahlandırılacak, Her bölgede yoğun bir biçimde yayın ve propaganda faaliyetleri yapılacak, Devrimci gruplar ile sıkı ilişkiler sürdürülecek, Irak’ın kuzeyine gönderilen gençler silahlı gerilla eğitimine tabi olacaklar, sabotajcı 
gruplar tesis edilecek, Kürtçülük faaliyeti Türkiye dışında özellikle Batı Avrupa ülkelerinde de duyurulacak ve bu amaçla oralara üyelerden bazıları gönderilecektir.105”

ASALA’nın girişimiyle 27 Kasım 1981’de Avrupa’daki “Ermeni Öğrenciler Birliği” ile “Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi” ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına) karşı güç birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştır. ASALA’nın belirtilen işbirliği çağrısına, bölücü DDKD örgütü de olumlu cevap vermiştir. ASALA; bölücü DDKD örgütüyle işbirliği yaparak Avrupa’da sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler dağıtmıştır106. 

III.7. ASALA ile HİZBULLAH İlişkisi

Dinî motifli bir terör örgütü olan Hizbullah, Türkiye’nin çoğunluğu Sünni Kürt olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkmıştır. 
Türkiye’de, bugünkü Hizbullah Örgütü’nün çekirdeğini, 1970’li yılların sonunda Batman’da “İkra”, Diyarbakır’da ise “Menzil” kitapevleri çevresinde sohbet halkaları şeklinde oluşan dini gruplar meydana getirmiştir. Daha sonra İlim ve Menzil olmak üzere iki gruba bölünen Hizbullah hareketi, kısa süre sonra bölgede başlayan çatışmaların etkisiyle silahlanmaya başlamıştır107. 

Hizbullah’ın önde gelen ismi Hüseyin Velioğlu, örgütün kuruluş aşamasında sık sık İran’a giderek dinî ve askeri eğitim almıştır. 
İstanbul Beykoz’daki villaya düzenlenen baskında Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinin ardından lider arayışına giren Hizbullah’ın yönetimini 23 Ocak 2000’de Ermeni kökenli Sülhattin Ürküt devralmıştır108.

IV. Sonuç

Tarih boyunca batılı devletler tarafından kullanılan ve kışkırtılan Ermeniler, emperyalist devletlerin emellerine kurban gitmişler ve bir tetikçi zihniyetiyle dünyanın değişik bölgelerinde Türkleri ve Türkiye’nin çıkarlarını hedef alan terörist eylemlerde bulunmuşlardır. Ermeniler, dün olduğu gibi bugün de Batılı devletlerin tetikçiliğini yapmaktan kurtulamamışlardır. 

Ermeni terör örgütlerinin genel olarak bakıldığında 1880’li yıllarda kurulmaya başladığı ve uygun zemin bulduğu Birinci Dünya Savaşı yıllarında eylem aşamasına geçtiği görülmüştür. Ermeni terörü, Lozan’da ve sonrasında isteklerine ulaşamayınca 1920’lerden itibaren uykuya dalmıştır. Değişen şartlara göre emperyalist güçleri de arkasına alarak yeniden örgütlenen Ermeni terör örgütleri, 1970’lerde hortlamıştır. 

Ermeni terör örgütlerinden en etkili olan ASALA’nın, uluslararası tepkiler üzerine 1980’lerde yerini PKK’ya bırakarak, Sovyetler’in dağılma sürecine girdiği 1990’lı yıllarda Karabağ ve çevresindeki Azerbaycan topraklarını işgal ederek son darbesini vuran bir süreklilik izlediği anlaşılmıştır. 

1880’lerden 1980’lere kadar yüzyılı aşkın bir süre Türkleri hedef alan Ermeni terör hareketinin süreklilik göstermesiyle birçok terör hareketinden ayrıldığını görüyoruz. Ermeni terörünün devamlılık göstermesinde emperyalist güçlerin desteğini arkasına alması, aynı ideolojik temellerden beslendiği ve aynı amacı güttüğü terör örgütleriyle işbirliği yapması etkili olmuştur. Yine Türkiye’nin 
ekonomik ve siyasi olarak güçsüz olması, Ermeni terörünün devam etmesinde etkili olmuş önemli faktörlerdendir. 

Ermeni terörünün Türkiye’yi bölmeye çalışan tüm etnik-bölücü örgütlerle işbirliği yaptığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda özellikle ASALA ve uzantılarının, PKK, TİKKO, DHKP-C, TKP ve DDKD ile Türkiye’yi bölmek amacıyla işbirliğine giriştikleri anlaşılmıştır. Ermeni terör örgütlerinin, özellikle silahlı eylem, silahlı eğitim, uyuşturucu kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, adam kaçırma, Kara Para aklama gibi alanlarda işbirliği yaptıkları tespit edilmiştir. 

Sonuç olarak tüm cinayet, terör ve katliamlarına rağmen Ermeni terör örgütleri hedeflerine ulaşamamışlardır. Ermeniler, giriştikleri maceradan umdukları sonucu elde edemezken, yüzlerce yıldır yaşadıkları toprakları da kaybetmişlerdir. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olan” Ermeniler, kin ve nefretle teröre sarılmışlar ve Türkiye üzerindeki amaçlarına ulaşmak için terörü bir araç olarak kullanmışlardır. Hiçbir zaman Türkiye üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ermeniler, günümüzde de Türkler ve Türkiye aleyhinde çalışmalarını sürdürmektedirler.


DİPNOTLAR;

(1) 29 maddeden oluşan 3 Mart 1978 tarihli Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesiyle Anadolu’nun doğusunda Ermenilerle meskûn yerlerde ıslahat yapılması ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı himaye edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştı. Bkz. Barçın Kodaman, “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2002, s.3-4.

(2) Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985, s.311.

(3) Rifat Uçarol, a.g.e., s.312.

(4) 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’yla Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesi, fazla bir değişikliğe uğramadan Berlin 
Antlaşması’nın 61. Maddesi olarak şu şekilde düzenlenmiştir: “Babıâli, ahalisi Ermeni bulunan vilayetlerde millî ihtiyaçların icap ettirdiği ıslahatı vakit geçirmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini, temin etmeyi taahhüt eder. Ve arasına bu babda alacağı tedbirleri devletlere tebliğ edeceğinden, bu devletler zikr olunan tedbirlerin yapılmasına nezaret eyleyecektir” Bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002, s.130; Barçın Kodaman, a.g.t., s.4.

(5) II. Abdülhamid’in Ermeni siyaseti hakkında bkz. Mehmet Bicik, Bilinmeyen Yönleriyle II. Abdülhamid, Akis Kitap, İstanbul, 2008, 111-113 ss.

(6) Hasan Babacan, a.g.e., s.130; Vahdettin Engin, “Terörün Tahta Uzandığı Gün”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı 5,Temmuz 1994, s. 10-11.

(7) Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986, s.99.

(8) Rifat Uçarol, a.g.e., s.132.

(9) Cevdet Küçük, a.g.e., s.100.

(10) Zeynep Karaş, “Ermeni Terör Örgütü: Asala”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.28

(11) Cevdet Küçük, a.g.e., s.100-101.

(12) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(13) Cevdet Küçük, a.g.e., s.101.

(14) Cevdet Küçük, a.g.e., s.102.

(15) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014

(16) Zeynep Karaş, a.g.t., s.30.

(17) Cevdet Küçük, a.g.e., s.101.

(18) Tarih boyunca Ermeni terörü, üç aşamalı bir seyir izlemiştir. İlk aşamada amaç, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak ve Ermeni birliğini sağlamaktır. İkinci olarak dünya kamuoyuna gücünü ve boyutlarını kabul ettirmek, ilgi çekmek amaçlanmıştır. Son aşamada ise küresel politik gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına yön verecek uyduruk haberlerle bilgi kirliliği 
yaratmak amaçlanmıştır. Samir Quliyev, “Ermenistan’ın Devlet Destekli Terörizmi ve Onunla Mücadele Yolları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.123-144. 

(19) Mustafa Sıtkı Bilgin, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti”, Belleten, 
Cilt LXIX, Sayı 254, s. 1-14.

(20) Tehcir Meselesi ve Dâhiliye Nâzırı Talât Bey hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, a.g.e., s.136 vd.

(21) Barçın Kodaman, a.g.t., s.6-7.

(22) Nemesis: Eski Yunan mitolojisinde adaleti sağlamak için intikam almayı savunan merhametsiz bir tanrıçadır. Nemesis, aşırı gurur ve bencilliğe düşenleri 
cezalandırır. Nemesis (mitoloji),  http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis_(mitoloji), Erişim tarihi:02.04.2014.

(23) Talât Paşa hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002.

(24) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014.

(25) Zeynep Karaş, a.g.t., s.31.

(26) Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1986, s.296.

(27) Barçın Kodaman, a.g.t.,s.6.

(28) 1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da Ermeniler tarafından Türklere uygulanan soykırımda öldürülenlerin toplam sayısı, 517.955’i Anadolu’da olmak üzere toplam 1.100.000 kişidir. Reha Yılmaz Uluslararası Terörizm Ve Ermeni Terörünün Analizi, 
http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/reha_yilmaz_uluslararasi_terorizm_ermeni_terorunun_analizi.pdf Erişim:27.04.2014.

(29) Temuçin F. Ertan, “Lozan Konferansında Ermeni Sorunu”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (Güz 2000), s. 209-225.

(30) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.297. 

(31) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.298. 

(32) Mim Kemal Öke, a.g.e., s.298. 

(33) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(34) Hasan Selçuk Köni, “Uluslararası Terörizmin Bir Boyutu Olarak 1974’ler Sonrası Ermeni Terörü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeniler ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 1985, s. 203.

(35) Ermenilerin Büyük Ermenistan rüyasını gerçekleştirmek için uygulamaya koydukları “Dört T” şeklinde adlandırılabilecek olan plan şu dört kavrama dayanmaktadır: “Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak… buna göre, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla “Tanıtılacak”, sözde iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiye tarafından “tanınacak”, sözde soykırımdan 
dolayı Türkiye’den “tazminat” alınacak ve “Büyük Ermenistan” sınırları içerisinde yer aldığı iddia edilen “toprak” parçası Türkiye’den koparılacaktır!... Meltem Uluada, “Geçmişten Günümüze Ermeni Meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslararası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. 
acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/167/179.pdf, Erişim tarihi: 02.05.2014.

(36) Reyhan İşeri, “Türkiye’de Etnik Terör: Asala ve PKK Örneği”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s. 56. 

(37) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014; Reyhan İşeri, a.g.t., 
s.46. Ali Güler ve Suat Akgül’e göre ise ASALA’nın 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası Yunan gizli servislerinin organize ve teşviki ile kurulduğu tahmin edilmektedir. Bkz. Ali Güler- Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Berikan Yay., Ankara, 2003, s.366.

(38) Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.CC.

(39) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014.

(40) Reyhan İşeri, a.g.t., s.48.

(41) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.361.

(42) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayi Milliye Yayınları, İstanbul, 2000, s.170.

(43) Reyhan İşeri, a.g.t., s.48.

(44) Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html, Erişim tarihi:02.05.2014; Reyhan İşeri, a.g.t., s.50-51.

(45) 15 Temmuz 1983’de Asala mensubu teröristlerin Paris’te Orly Havalimanı’na ve THY’nin Orly Havalimanı Bürosu’na düzenledikleri 
bombalı saldırıda ikisi Türk, ikisi Fransız, biri de Amerikan uyruklu olmak üzere 5 kişi öldü, 60 kişi yaralandı. Bkz. 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html

(46) Zeynep Karaş, a.g.t., s.34.

(47) Reyhan İşeri, a.g.t., s.58 ; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.366.

(48) Reyhan İşeri, a.g.t., s.57.

(49) Zeynep Karaş, a.g.t., s.33.

(50) Zeynep Karaş, a.g.t., s.33.

(51) Zeynep Karaş, a.g.t., s.35.

(52) http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim tarihi:01.04.2014.

(53) Zeynep Karaş, a.g.t., s.35.

(54) Abdulkadir Baharçiçek, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Elazığ, 2000, s.23.

(55) A. Alper Gazigiray, Ermeni Tarihinin Kaynakları, Gözen Kitabevi, İstanbul, 1982, s.645.

(56) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.634.

(57) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.634-635.

(58) Aybek Keskin, “Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri Açısından Çözümleri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2007, s.109.

(59) Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere dayanan rakamlara göre 1984 yılında ilk PKK eylemlerinin başlamasından 2009 tarihine kadar geçen zamanda 4.828 sivil, 7.946 güvenlik görevlisi ve 28.000 dolayında PKK’lı terörist hayatını kaybetmiştir. Bu rakamların açıklanmayanlarla birlikte 50.000 kişiyi bulduğunu söylemek mümkündür. Birol Ertan, “Türkiye’de Terör”, Uluslararası 
Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Raporu:2, Ankara, 2012, s.7.

(60) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88.

(61) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88.

(62) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, a.g.e., s.170.

(63) Reyhan İşeri, a.g.t., s.88-89.

(64) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.363.

(65) Reyhan İşeri, a.g.e., s.89.

(66) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.370.

(67) Merve Seren, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ve Terör”, Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.114.

(68) Merve Seren, a.g.t., s.113.

(69) Cenker Korhan Demir, “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19, (Güz 2008), s.66-67.

(70) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90.

(71) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.359.

(72) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90.

(73) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html, Erişim: 27.04.2014.

(74) Reyhan İşeri, a.g.t., s.90; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.372. Zeynep Karaş, a.g.t., s.71.

(75) Reyhan İşeri, a.g.t., 2008, s.90-91; Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.372; Zeynep Karaş, a.g.t., s.71.

(76) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.371.

(77) Cenker Korhan Demir, a.g.m., s.69.

(78) Reyhan İşeri, a.g.t., s.53. 

(79) Reyhan İşeri, a.g.t., s.56. 

(80) Zeynep Karaş, a.g.t., s.68. 

(81) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html   Erişim:27.04.2014.

(82) Ayşe Hür, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/ Erişim tarihi:.25.04.2014.

(83) Ayşe Hür, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/ Erişim tarihi:.25.04.2014.

(84) Zeynep Karaş, a.g.t., s.74.

(85) Batuhan Çolak, Bölücü terör (PKK), http://strateşik istihbarat.files.wordpress.coom/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(86) İbrahim Üney, “Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 
http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/kutuphane/organize_suc_ve_terorizm_iliskisi_pkk_ornegi.pdf, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(87) Mehmet Telli Bulut, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Suriye İlişkileri ve Su Sorunu”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2008, s.35.

(88) Cenker Korhan Demir, a.g.m., s.68.

(89) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.365.

(90) Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

(91) Kamil Şahin-Mimar Türkkahraman,, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf,   
Erişim tarihi:.25.04.2014.

(92) A. Alper Gazigiray, a.g.e., s.645.

(93) Gamze Polat, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html,   Erişim:27.04.2014.

(94) Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/,    Erişim tarihi:25.04.2014.

(95) Cemal Anadol-Nazile Abbaslı, a.g.e., s.170.

(96) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html,    Erişim tarihi:01.05.2014.

(97) Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.CCIII-CCIV.

(98) Zeynep Karaş, a.g.t., s.76-77.

(99) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim Tarihi:01.05.2014

(100) Abdulkadir Baharçiçek, a.g.m., s.15.

(101) Aybek Keskin, a.g.t., s.139.

(102) Ali Güler- Suat Akgül, a.g.e., s.365.

(103) Aybek Keskin, a.g.t., s.139.

(104) Türkmen Töreli, Pkk Terör Örgütü (Tarihsel Ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, Süleyman Demirel 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta, 2002, s.32.

(105) Kamil Şahin-Mimar Türkkahraman, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, s. 192-193, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf, 
Erişim tarihi:  25.04.2014.

(106) Zeynep Karaş, a.g.t., s.75-76.

(107) Aybek Keskin, a.g.t., s.146-147.

(108) Halil İbrahim Yıldırım, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim Tarihi:01.05.2014.


KAYNAKLAR;

Bibliyografya; 

1. ANADOL, Cemal-Nazile Abbaslı, 100 Soruda Ermeni Meselesi, Kuvayi Milliye Yayınları, İstanbul, 2000.

2. BABACAN, Hasan, Mehmed Talât Paşa 1874-1921, Altınpost Yayıncılık, Ankara, 2002.

3. BAHARÇİÇEK, Abdulkadir, “Etnik Terör ve Etnik Terörle Mücadele Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Elazığ, 2000.

4. BİCİK, Mehmet, Bilinmeyen Yönleriyle II. Abdülhamid, Akis Kitap, İstanbul, 2008.

5. BİLGİN, Mustafa Sıtkı, “Lozan Konferansı’nda Ermeni Meselesi: İtilaf Devletlerinin Diplomatik Manevraları ve Türkiye’nin Karşı Siyaseti”, 
Belleten, Cilt LXIX, Sayı 254, s. 1-14.

6. BULUT, Mehmet Telli, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Suriye İlişkileri ve Su Sorunu”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 
Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir, 2008.

7. ÇOLAK, Batuhan, Bölücü terör (PKK), http://strateşik istihbarat.files.wordpress.com/, Erişim tarihi:25.04.2014.

8. DEMİR, Cenker Korhan, “Öğrenen Örgütler ve Terör Örgütleri Bağlamında PKK”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 19, (Güz 2008).

9. ENGİN, Vahdettin, “Terörün Tahta Uzandığı Gün”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Sayı 5,Temmuz 1994.

10. ERTAN, Birol, “Türkiye’de Terör”, Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Raporu:2, Ankara, 2012.

11. ERTAN, Temuçin F., “Lozan Konferansında Ermeni Sorunu”, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 2 (Güz 2000), s. 209-225.

12. GÜLER, Ali-Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Berikan Yay., Ankara, 2003.

13. HÜR, Ayşe, Bir Zamanlar Asala ve PKK, http://www.taraf.com.tr/yazilar/ayse-hur/bir-zamanlar-asala-ve-pkk/13392/  Erişim tarihi:.25.04.2014.

14. İŞERİ, Reyhan, “Türkiye’de Etnik Terör: Asala ve PKK Örneği”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.

15. KARAŞ, Zeynep, “Ermeni Terör Örgütü: Asala”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.

16. KESKİN, Aybek, “Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri Açısından Çözümleri”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2007.

17. KODAMAN, Barçın, “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek 
Lisans Tezi, Isparta, 2002.

18. KÖNİ, Hasan Selçuk, “Uluslararası Terörizmin Bir Boyutu Olarak 1974’ler Sonrası Ermeni Terörü”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeniler 
ile İlişkileri Sempozyumu, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 1985.

19. KÜÇÜK, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986.

20. LAÇİNER, Sedat, Ermeni İddiaları ve Terör, 
http://www.usakgundem.com/ders-notu/3/ermeni-%C4%B0ddialar%C4%B1-ve-ter%C3%B6r.html,    Erişim tarihi:02.05.2014. Nemesis (mitoloji), 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Nemesis_(mitoloji),  Erişim tarihi:02.04.2014.

21. ÖKE, Mim Kemal, Ermeni Meselesi, 
Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul, 1986.

22. POLAT, Gamze, “Terör Örgütlerindeki ‘Kripro Ermeniler’”, Aksiyon, 13 Şubat 2006, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12677-34-teror-orgutlerindeki-kripto-ermeniler.html,   Erişim:27.04.2014.

23. QULİYEV, Samir, “Ermenistan’ın Devlet Destekli Terörizmi ve Onunla Mücadele Yolları”, Çankırı Karatekin Üniversitesi 
Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s.123-144.

24. SEREN, Merve, “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri ve Terör”, Başkent Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 
Ankara, 2007.

25. ŞAHİN, Kamil-Mimar Türkkahraman,, Türkiye’de Toplumun Radikal Hareketlere Bakış Açısı, 
http://utsam.org/images/upload/attachment/%C5%9Eahin_T%C3%BCrkkahraman_Radikal%20Hareketlere%20Bak%C4%B1%C5%9F.pdf, 
Erişim tarihi:.25.04.2014.

26. TÖRELİ, Türkmen, Pkk Terör Örgütü (Tarihsel Ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, Süleyman Demirel Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta, 2002, S.32

27. Türkiye’de ve Dünyada Terör, 
http://www.terororgutleri.com/tkpml-tikko-turkiye-isci-koylu-kurtulus-ordusu/, Erişim tarihi:.25.04.2014.

28.UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985.

29. ULUADA, Meltem, “Geçmişten Günümüze Ermeni Meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslararası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi”, 
Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006. acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/167/179.pdf, Erişim tarihi:  02.05.2014.

30. URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, İstanbul, 1987.

31. ÜNEY, İbrahim, “Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, 
http://www.politikadergisi.com/sites/default/files/kutuphane/organize_suc_ve_terorizm_iliskisi_pkk_ornegi.pdf, Erişim tarihi:25.04.2014.

32. YILDIRIM, Halil İbrahim, Ermeni Olayları Kronolojisi, 
http://ermeniyalanlari.blogspot.com.tr/2009/09/yayinlanmis-bilgi-ve-belgelere-gore_3663.html, Erişim tarihi:01.05.2014.

33. YILMAZ, Reha, Uluslararası Terörizm Ve Ermeni Terörünün Analizi, 
http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/reha_yilmaz_uluslararasi_terorizm_ermeni_terorunun_analizi.pdf    Erişim tarihi:27.04.2014.

34. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/index.html, Erişim tarihi:27.04.2014.



***