TALAT PAŞA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TALAT PAŞA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2016 Cuma

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA BÖLÜM 5





 ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA  BÖLÜM 5




Bu örgüt 15 Temmuz 1890'da Kumkapı Olaylarını, Agustos 1894'te Sason İsyanını, 30 Eylül 1895'te Bab-ı Ali Yürüyüsünü, 24 Ekim 1895'te Zeytun İsyanını baslatmış ve yürütmüstür.41, 42 Bu örgüt 1980'lere gelindiginde Lübnan'da Hfant Samuel liderliginde Eçmiyazin Katogikos Kilisesinin militan papazlarıyla isbirligi yaparak, Ermeni davasının takibini, düsmanlıgın dogrudan Türkiye'ye yönelmesini ve her türlü siyasi girisimin bu örgütten beklenilmesini saglamak amacına yönelmistir. Katliamları da KGB'nin sekiz Ermeni asıllı ajanı planlayıp organize etmislerdir. Örgütün daha militan kolu ise Rusya'nın yönetecegi Musul, İskenderun, Trabzon, Baku dörtgeninde bir Ermenistan kurulmasını amaçlamıstır. 

Tasnak Komitesi Hınçakların faaliyetlerinden memnun olmayan ve onlarla fikir ayrılıgına düsen bir kısım Ermeni tarafından 1890 yılında kurulmustur. Bu komite daha sonra kurulacak olan Tasnaksutyun'un (Ermeni htilal Komiteleri Birligi) çekirdegini olusturmustur. 

Tasnaksutyun'un gayesi isyan vasıtalarıyla Osmanlı topraklarındaki Ermeniler için siyasi ve iktisadi hürriyet elde etmek seklinde ifade edilse de asıl amaçları bagımsızlıktır. Örgütün ilk çalısmaları Ermenileri silahlandırmak, gerilla egitimi vererek teröristleri egitmek olmustur. Günümüze kadar faaliyetlerini sürdüren Tasnaklar Lübnan'da örgütlenmiş olup temel hedefleri, Türk topraklarında bir Ermeni devleti kurmaktır. 

Ramgavar Partisi 1921’de savaş sonrası kosullarda Mısır’da kurulmuş bir diger Ermeni terör örgütüdür. Örgüt Sovyet Ermenistan’ında yasayan Ermenilerin kosullarının düzeltilmesini istemektedir. Ramgavarlar, merkezi Massachusetts olmak üzere " Ermeni Demokratik Liberal Parti " adı altında örgütlenmislerdir.43 

Ermeni terörünün yeni bir boyut kazanması 1905'de Yıldız Hamidiye Camii önünde II. Abdülhamid hedef seçilerek yapılan basarısız suikastle baslamıstır 
ve bundan sonra Türk devlet adamları ve ileri gelenlerine karsı suikast girisimleri, Ermeni terörünün etkili bir vasıtası haline gelmistir. 

41 Nazım Pasa, Ermeni ... s. 61, 146, 191. 

42 İsmet Binark, Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim ve Soykırımının Arsiv Belgeleri, Ankara, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Yayın No:92, 2001, s.12. 

43 Gaston Gaillard ve digerleri. Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, stanbul, Nergiz Yayınları, 2005,s.228-229. 


1920'lerde, Batı Avrupa'da sürgünde yasayan birçok eski Osmanlı yetkilisine suikast düzenleyen " Nemesis " (Eski Yunan adalet ve intikam tanrıçası) adlı Tasnak alt örgütü bugünkü Ermeni terörizminin ilk öncüsüdür. Bu örgüt ASALA'ya kadar uzanan vahset yolunun kilometre taslarının 
ilklerinden biridir. 

6-13 Subat 1919'da Erivan'da toplanan " Batı Ermenileri II. Kongresi ”'nde 
Talat, Cemal, Said Halim Pasalar ile Dr. Nazım, Bahattin Sakir, Cemal Azmi 
Beyler gibi idareciler gıyabında halk mahkemesinde idamlarına karar verilmis, bulundukları yerde vurulmaları için militan timler görevlendirilmistir. 
İsviçre merkezli, Paris ve stanbul'da subeleri bulunan bir Ermeni komitesinin 
Yunanlılarla isbirligi yaparak Türk ileri gelenlerine suikastlar tertip etmek 
(ttihatçılar, bazı mülki ve askeri erkan ile Mustafa Kemal Pasa'ya) üzere 
teskilatlandıgı Türk istihbaratı tarafından 15 Haziran 1921'de belirlenmistir. 

2.4.2. Ermenilerin Sosyal ve Kültürel Bilinçlenme Dönemi 

Bu terör olaylarından sonra 1965'e kadar, bazı önemsiz hareketler dısında çesitli siyasi nedenlerin de etkisiyle Türkiye'ye karsı saldırgan Ermeni hareketlerin bir tırmanma içinde oldugunu görmekteyiz. 1960'lı yıllara gelindiginde sözde "Ermeni Soykırımı" yeniden gündeme getirilmis, bir yandan Ermeni terör çeteleri olusturularak bunlara hedefler gösterilmis, diger yandan medya yoluyla yogun propaganda ile dünya kamuoyu Yahudi Soykırımı'na benzer bir Ermeni katliamının gerçeklestigine inandırılmaya çalısılmıstır. 

1965'de ise basta Fransa, ABD, Yunanistan ve Lübnan olmak üzere 
birçok batılı ülkede, sözde Ermeni soykırımının 50. yıldönümü (24 Nisan 


1965), bilinçli organizasyon, çok yönlü ortaya çıkan çalısmalarla Türkiye 
aleyhine yıkıcı bir propaganda kampanyası yaratmıstır. Ermenilerin, 
iddialarını kitle iletisim araçları ve basın yoluyla dünya kamuoyuna duyurmak için giristikleri bu tür propaganda faaliyetleri 1973 yılına kadar devam etmistir. Ancak bu propagandanın getirdigi "doyumsuzluk" ve perde arkasındaki "bazı devletlerin destegi", Ermeniler içindeki bazı unsurları siddet egilimi asamasına getirmistir. Bu noktada, bu dönem sonrası ortaya çıkan Ermeni terör örgütlerini incelemek faydalı olacaktır. 

2.5. Ermeni Terör Örgütleri 

Ermeni terörü kurulan örgütler vasıtasıyla amacına ulasmayı hedef edinmistir. Örnegin, Bolsevik ihtilalinden sonra Tasnaklar bugünkü " Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti " bölgesinde iktidarı ele geçirerek "Ermeni Cumhuriyetini" kurmuslar ve siyasi girisimlere baslamıslardır. Ancak bu siyasi dönem, Tasnaklar'ın terör faaliyetlerini bitirmesi sonucunu dogurmamıs, hatta 1972 yılında Tasnaklar tarafından kurulan JCAG ( Ermeni Soykırımı İçin Ermeni Adalet Komandoları), Türkiye'nin dış temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine baslamıstır. Benzer sekilde Marksist Hınçak Örgütü de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin baş aktörü olan ASALA'nın kurulusunu tesvik etmis, desteklemistir. 44 Bahsedilenlere ek olarak, ASALAMR (ASALA -İhtilalci Hareketi), ARA, NAR, NUPA, AHHRMG, VEDO (Fransız kökenli), GEGE (Beyrut kökenli), Ermeni Yeraltı Ordusu, Yeni Ermeni Uyanısı isimli örgütlerde Ermeni terörünün diger temsilcileri olmuslardır. Bu çalısmanın ana konusu ASALA sonraki bölümde geniş olarak inceleneceginden asagıda, ilk olarak JCAG, ASALA-MR, ARA ve NAR terör örgütleriyle ilgili olarak bilgiler verilecektir. 

44 Komiteler ve Terör Örgütleri, http://www.kultur.gov.tr 


2.5.1 JCAG 


JCAG (Justice Commandos Against Armenian Genocide -Ermeni Soykırımı çin Ermeni Adalet Komandoları), ASALA ve Hınçak Partisi'ne rakip olarak Tasnak Partisi ve bunun ABD uzantısı Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından 1975 yılında Beyrut'ta kurulmustur. Kurucuları Nemesis üyeleri olup, Tasnak’tırlar ve üyelerinin çogunlugu ırkçıdır. Örgüt Tasnak Partisi'nin Askeri Kanadı olarak faaliyet göstermiş olup, ilk defa 22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi olayı ile adını dünya kamuoyuna duyurmustur. Örgütün amacı, bagımsız Büyük Ermenistan Devleti'ni kurmaktı. 45 

ASALA ile JCAG’ı ayıran en önemli hususlardan biri, JCAG'nin Marksist olmaması dır. ASALA, Sovyetler Birligi ve o günlerde Sovyetlerin denetimindeki ülkeleri arkasına alırken, JCAG, Sevr Antlasması'na imza koymuş bulunan Batılı ülkelere mesajlar göndermekte ve Lozan'da ortadan kaldırılan Sevr'in canlandırılmasına yönelik destek aramaktadır. JCAG daha çok batı oryantasyonlu bir örgüttür. 

JCAG’ın kurulması ve teröre basvurması ASALA’nın terör yoluyla sagladıgı basarıya bir tür cevap sayılabilir. ASALA terör eylemleriyle sesini duyurdukça, 
Tasnaklar Ermeniler arasındaki etkilerini kaybetme korkusuna kapılarak bir nevi rekabet sonucunda terörü bir yol olarak seçmislerdir. Bu nedenle de ASALA tarafından taklitçilik ile suçlanmıslardır.46 

45 İdris Bal, Mustafa Çufalı, Dünden Bugüne Türk Ermeni liskileri, Ankara, Lalezar Kitabevi,2006,s. 695-696. 

46 Senol Kantarcı, Sedat Laçiner ve digerleri, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara, Ankara Ün. Basımevi, 2003, s.111. 


2.5.2. ASALA-MR 

ASALA-MR (ASALA Revolutionary Movement -İhtilalci Hareketi) Monte Melkonian (Melkonyan) tarafından 1983 yılında kurulmustur. Melkonyan ilk olarak Fransa Hükümeti ile bozulan iliskilerini düzeltmeyi amaçlamıstır. ASALA Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardımda bulunan tüm ülkeleri düsman kabul etmekteydi.47 

ASALA-MR'nin baslıca 2 stratejisi bulunmaktadır: 
Bunlardan birincisi dünya Ermenilerini Seferber etmek; digeri ise diger etnik terör örgütleri ve özellikle ayrılıkçı Kürt örgütleri ile Türkiye'ye karsı ittifak yapmaktır. 

ASALA-MR; "Artık kalemim silahımdır romantik fikrini yüksek sesle terk etmenin zamanı gelmistir. Kalem kalemdir, silah ise silahtır. Diasporada geregin den fazla entelektüel vardır. Bizim ihtiyacımız olan dövüsçüler, askerler ve fedailerdir." sözü ile terörü amaç edindigini açıkça ortaya koymustur. 

ASALA-MR, stratejik açıdan uzun vadeli halk savasımını benimsemis, savası mümkün oldugu halde Türk solcuları, Kürtler, Kıbrıslılar ve digerleri gibi ilerici güçlerle gerçeklestirmeyi hedeflemistir.48 

Eylemlerini Türkiye'de yapacagı düsünülürken ASALA-MR, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa kanadını tamamen kontrolü altına almıs, bu bölgedeki militanları kendi tarafına çekmeyi basarmıstır. Melkonyan, 1993'te Daglık Karabag'da Azerilerle çarpısırken öldürülmüş ve Ermenistan Cumhurbaskanı onu milli kahraman ilan etmistir. Örgüt 1985'ten sonra etkinligini büyük ölçüde kaybetmistir. 49 

47 Bal, Dünden...s.695. 

48 Aydogan Vatandas, ASALA Operasyonları. Aslında Ne Oldu, stanbul, Alfa Yayınları, 2005, s. 335. 

49 http://www.melkonian.org/Whois.htm 



2.5.3. ARA 

ARA (Armenian Revolutionary Army -Ermeni htilalci Ordusu/Komandoları) örgütü, Fransa'da kurulmuş olup ilk defa 14 Temmuz tarihinde Brüksel Büyükelçiligimiz dari Atasesi Dursun Aksoy'un öldürülmesi olayını ASALA ve JCAG ile birlikte üstlenerek adını duyurmustur.50 

ARA'nın ırkçılıgı savundugu, ASALA'nın metotlarına ve fikirlerine tamamen karsı oldugu, Tasnak Partisi-Ermeni Soykırım Adalet Komandoları ve ASALA haricindeki Ermeni Terör örgüt ve kurulusları tarafından da desteklendigi, teorik ve pratik olarak JCAG'nin paralelinde hareket ettigi bilinmektedir.51 

2.5.4. NAR 

NAR (New Armenian Resistance -Yeni Ermeni Direnisi) isimli örgüt adını ilk defa 14 Mayıs 1977’deki Paris’teki bombalama eylemiyle duyurmuş ve 1980’e kadar 7 saldırının sorumlulugunu üstelenmistir. 52, 53 

2.6. Ermeni Terör Örgütlerinin Karakteristik Özellikleri 

Ermeni terör örgütlerinin kendisine özgü dikkat çekici özellikleri bulunmaktadır. Ermeni terörünün anlasılması açısından bu hususların incelenmesi dikkat çekici görülmektedir. 54, 55, 56 

50 Bal, Dünden...s.696. 

51 Komiteler ve Terör Örgütleri, ARA, http://www.kultur.gov.tr 

52 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler. Bir Uluslararası liskiler Çalısması, Ankara, USAK Yayınları, 2005, s.324. 

53 http://www.tkb.org/Incident.jsp?incID=1965 

54 Kantarcı, Ermeni....s.111-112. 



Ermeni terör örgütlerinin " Olaganüstü etkinligi, örgütlülügü ve boyutları" dikkat çekici bir özelliktir. Bu örgüt New York, Los Angeles, Santa Barbara, Madrid, Sidney, Paris gibi sehirlerde büyük bir gizlilik içinde operasyonlarını yürütebilmistir. Bir sviçre otelinde bir bomba sans eseri patlayıncaya kadar 
ASALA'nın birkaç yıl hiçbir elemanının kimligi tespit edilememistir. Örgütün karargahının Beyrut'ta oldugu sanılmakta ama yeri tam olarak bilinmemektedir. Örgütün yayın organı Armenia’nın adresi bulunmamaktadır. 

Beyrut'taki otellere resmi bir dagıtıcı olmadan verilmektedir. Aniden ortaya çıkmasına ragmen Ermeni terörizmi profesyonel bir sekilde desteklendigi ve 
tesvik edildigine dair tüm belirtileri göstermektedir. 

Basını ve diger medyayı oldukça profesyonel bir biçimde kullanarak, Ermeni ve Batı toplumunda etkili kurumlarla yapılan isbirligi sonucunda cinayetler haklı nedenlere dayalı birer öç alma eylemi olarak gösterebilme, mesruiyet kazanma özelliklerine sahiptirler. Eylemi gerçeklestiren örgüt mensupları, birer kahraman olarak sunuldugundan özellikle genç Ermenilerin geniş destegini alabilmislerdir. Medyayı yönlendirme konusunda, tek taraflı bilgilendirme yaptıklarından dolayı basarı saglamıslar, Ermeni görüsleri ciddi bir alternatif ile karsılasmadıgından medyada tekel olusturmuslardır. 

Ermeni terör örgütleri, büyük badirelerden kurtulma ve toparlanma kabiliyetine de sahiptir. 1982 yılında İsrail, Lübnan'ı isgal ettiginde ASALA karargahını bularak imha etmistir. Fakat bu olay bile, ASALA'nın saldırılarına devam etmesine engel olamamış ve akabinde ASALA, Ankara Esenboga Havaalanı'na öldürücü bir saldırı düzenlemistir. 

Ermeni terör örgütlerinin, kendilerine bazı durumlarda dezavantaj yaratan, dısa bagımlılıkları bulunmaktadır. Dısa bagımlılık; bir yandan güçlerine güç katarken bir yandan da diger güçlerin çıkarlarına göre eylemlerinin sekillenme zorunda kalmasına neden olmaktadır. 


55 Bal, Dünden...s.675-676. 

56 Zafer Özkan, Tarihsel Akısı çerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, İstanbul, Kendi Yayını, 2001, s.177-183. 


Ermeni teröristler birkaç degisik isim altında saldırı düzenlemektedir. Bunların en önemlileri Marksist ASALA ve muhafazakar JCAG'dır. 

Bunların arasındaki iliskiyi ayırt etmek kolay degildir. 

Ermeni terör örgütleri dar bir kadro ile kurularak, merkezi yönetim bu kadro tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Merkezi yönetimince planlanan 
eylemler, uzmanlasmış özel timler tarafından uygulamaya konulmakta ve bu timler gerektiginde çok degisik örgüt isimleriyle kamuoyuna yansıtılarak 
Ermeni terör örgütlerinin sayısının çok oldugu görüntüsü verilemeye çalısılmaktadır. 

Örgütlerin merkezi yönetimlerinin ve organlarının belirlenen belirli bir fiziki alanda veya aynı cografyada bulunması gerekmemekte, çesitli ülkelerde 
olabilecegi gibi, bir ülkenin çesitli yerlerinde de bulunabilmektedirler. Bütün Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve disiplinli bir merkez hakimiyeti esas 
kabul edilmektedir. 

Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kisileri arasındaki rekabetler ve çatısmalar sık ve çesitli bölünmelere neden olmaktadır. Bu durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kisinin liderliginde, ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir. 

Bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde görülen diger bir ortak özellik, gizliliktir. Ancak, merkezin gücünün gösterilmesi veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde gizlilik terk edilmekte, eylemler ilan edilmekte, eylem gerçeklestikten sonra da kabullenilmektedir. 


Ermeni terör örgütlerinde, terör, psikolojik harekâtın bir parçası, hatta bir asamasıdır. Propaganda amacıyla veya yalnız terör yaratmak, korku ve 
sindirme saglamak için de terör eylemlerine basvurulmaktadır. 

Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devletin açık veya kapalı destegine sahip olmuslardır. Bu devletleri hem bir araç olarak hem de 
faaliyetlerinde kamufle amacıyla kullanmıslardır. 

Türk ve Türkiye düsmanlıgı bütün Ermeni terör örgütleri için bir var olma ve devamlılık nedeni olmustur. Ayrıca, Ermeni terör örgütlerinin Türklere yönelik gerçeklestirdikleri suikastler, sözde soykırıma karsı bir misilleme olarak kabul edilmiş ve bu nedenle Türkleri öldürme hakkına sahip olduklarını iddia etmislerdir. 

Tarih süreci içerisinde Ermeni terörü üç asama göstermektedir: 

1) Terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendilerine çekmek, bu suretle Ermeni birligini saglamak, 

2) Dünya kamuoyuna gücünü ve boyutlarını kabul ettirmek, ilgiyi saglamak, 

3) Siyasi gelismelere ve uluslararası çıkar çatısmalarına Türkiye ve Türklük hakkında kullanılabilecek düsmanlık kaynakları hazırlamaktır. 

6 BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR.


.

22 Ocak 2016 Cuma

OSMANLI BANKASI BASKINI VE " MİLLİ ŞEHİT " BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY




OSMANLI BANKASI BASKINI

                                                                                                         Kelebek ok yay almış 

 Ava çıkmış dağlara 
                                                                                                         Aslanları ürkütmüş!... 

     1889-1909 arasındaki on yılda, Ermeniler, büyük bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da; yirmi altısı 1895 yılında olmak üzere, 32 isyan ve olay çıkardılar. 

     1895 Ekim'indeki Trabzon isyanında hadiseler aşama aşama çığnndan çıktı. Zamanın Trabzon Valisi, tedbirsizlik ve bölgedeki devlet güçlerinin zayıflığı sebebiyle, bir türlü önü alınamayan olayları defalarca İstanbul'daki hükümete bildirdi; yardım talep etti. İstanbul'dan her defasında, "Durumu idare-i maslahat ediniz" telgrafını aldı. 

     Hareket kontrol edilemez duruma gelince de, bunalmış olan vali gözünü karartıp, şu telgrafı İstanbul'a çekti: 

     "İdare gitti, maslahat elimizde kaldı." 

     1896 Temmuz'undaki İstanbul Osmanlı Bankası baskını, Ermenilerin Sultanahmet'te toplanarak Galata'ya yürüyüşe geçmeleri ile başladı. 

     Rusya ve Avrupa'nın şımartmasıyla bir zamanlar Osmanlının gözde tebaası Ermeniler, Osmanlının başkentinde ona kabadayılık taslayarak; hakaretler, küstahlıklar, taşkın hal ve hareketlerle Eminönü'ne ulaştıklarında bir jandarma subayı daha fazla dayanamayıp şahsen müdahalede bulundu. Çoğu silahlı olan gruptan açılan ateşle öldürüldü. Bunların önüne herhangi bir emniyet gücü çıkamadığı gibi, halk da bu hezeyanı, hakaretleri, ürkek bir şekilde uzaktan izledi. Bu başıboş kitle Galata'ya gelince buradaki Osmanlı Bankası'na saldırarak binanın altını üstüne getirmeye koyuldular. Onlar bu İşi yaparken Tophane rıhtımında ekmek paralarını kazanmaya çalışan hamal, çimacı ve kayıkçılardan oluşan Türklerin tepesi atınca sopalarla çıldırmış haldeki Ermenilerin arasına daldılar, kan gövdeyi götürdü. 

     Ertesi gün, ne kadar Avrupa devleti varsa hepsinin büyükelçileri sarayda II. Abdülhamit'in huzurundaydı. Ağızlarından alevler çıkarak, bir gün önceki olaylarla ilgili akıl almaz şeyleri saydılar, döktüler. Abdülhamit sakindi. "Beni takip etsinler" dedi. Bir odanın önünde durup kapısını açarak, onlara içerideki silahlan gösterip: "Bu silahları Ermeni yurttaşlarım kullandılar. Benim memleketimde bu silahları üreten fabrika yok," dedi. Sonra onları başka bir odaya götürüp içeride istif edilmiş sopaları gösterip: "Bunları da Türk vatandaşlarım kullandı. Bu odunlar benim memleketimin ormanlarına aittir," dedi, arkasını dönüp gitti.





"MİLLİ  ŞEHİT"  BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY

Tekin EROL 

Vatan severleğin bedeli ağırdır. Bu ağır bedeli ödeyenlerden biri de Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey'dir. Hükümetin emrini yerine getirmekten başka suçu olmayan Kemal Bey "mâruf “ Nemrud Mustafa Paşa'nın başkanlığındaki, çoğunluğunu Ermeni üyelerin meydana getirdiği Divân-ı Harb tarafından "Ermeni tehcirinde vazifesini kötüye kullanarak ölümlere sebep olduğu gerekçesiyle" ölüme mahkûm edilmiş; Beyazıt meydanında asılarak karar yerine getirilmiştir Târih: 8 Nisan 1919


 Ermeni meselesi ne idi ve olaylar niçin bu noktaya gelmişti? Kabaca konuya temas etmek istiyoruz.


 Yüz yıllar boyu Osmanlı topraklarında huzur ve güven içinde yaşayan Ermeniler, Osmanlılar'ın zayıflamaya başladıkları bir zamanda, dış güçlerin tesiriyle devlet kurma hayâline kapılıp yer yer isyan çıkarırlar; kadın, çocuk, ihtiyar demeden sivil halkı katlederler. İmparatorluk zâten büyük gaile içindedir. Ermeniler'in "içten" vuruşları devleti güç durumda bırakır. Başta bulunan İttihad ve Terakki hükümeti bir kânun çıkartarak Ermeniler'in tehcirine karar verir. Sadrâzam Talat Paşa'nın imzasıyla yayınlanan ve 14 Mayıs 1331 (1915) târihinde yürürlüğe giren kânunun metni şöyledir:

Madde 1: Sefer vaktinde ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunlann vekilleri ve müstakil mevki komutanları ahâli tarafından her hangi bir surette hükümetin emirlerine, memleketin müdafaasına ve asayişin muhafazasına ait icraat ve tertibat karşı gelme ve silâhlı tecâvüz ve dayanma görülürse derhâl askeri kuvvetlerle en şiddetli surette tedibat yapmaya, tecâvüz ve direnmeyi esâsından yok etmeye izinli ve mecburdur.

Madde 2: Ordu, müstakil kolordu, tümen komutanları askeri kampları mebni veya casusluk ve hainliklerini hissettikleri köyler ve kasabalar ahâlisini tek tek veya topluca diğer yerlere sevk ve iskân ettirebilirler.

Madde 3: İşbu kânun neşri târihinden geçerlidir. 13 Recep 1333 ve 14 Mayıs 1331 (1915). 

 Dâhiliye Nezâreti, o sıra Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemal Beye bir şifreli telgraf çeker: "Kazanın dâhilinde bulunan bilumum Ermenileri 24 saat zarfında yola çıkaracaksınız, bunların sevk edileceği istikâmet Suriye'dir. Şifrenin alındığının acele bildirilmesi"

 Kemal Bey kaza hudutları içindeki Ermeniler'in tehcirini emreder ve bizzat uygulamaya girişir.

 Mondros mütârekesinden sonra İtilaf devletlerinin baskısıyla Dâmad Ferit hükümeti, Ermeni tehcirinde suçlu gördükleri yöneticileri Divân-ı Harbe sevkeder. Bunlardan biri de idealist vatan sever Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey'dir. Hayret Paşa başkanlığında kurulan mahkemede, beliğ bir savunma yaparak şöyle der:

'!.. savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzerine kurbanlar verilmesi bir siyâset icabı sayılıyorsa bu kurban ben olamam. Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa her hâlde bütün bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir".

"Toplama "  şahitler ise  Kemal Beyi en ağır şekilde suçluyorlar. İngilizler ve Ermeniler idam cezası vermesi için Hayret Paşa'ya baskı yapıyorlardı. Baskılar karşısında Hayret Paşa çekilir, yerine "Nemrud"  lakabıyla tanınan Mustafa Paşa tâyin edilir.

 Kemal Bey "peşin hükümlü "Nemrud Mustafa Paşa başkanlığındaki mahkeme tarafından 8 Kasım 1919'da idama mahkûm edilir. Bu, "savaş suçlusu "  aleyhine verilen ilk idam cezası idi.

İdam kararı tasdik edilmek üzere saraya gönderilir. Pâdişâh Mehmed Vahideddin karârı tasdik etmek istemez. "Bu yoldaki hükümler devam edecek olursa, iş intikam ve bilahare mukâtele şeklini alacağından çekinerek" şeyhülislâm tarafından fetva verilmesini talep eder. Mustafa Sabri Efendi şu yolda bir fetva verir:

"Divân-ı Harb-i Örfi tarafından idama mahkûm edilen Kemal’in muhakemesi hak ve adle muvafık bir surette icra edilmiş olduğu takdirde hakkında sâdır olan hükm-i idamın derûn-ı varakada Muharrer fetva ve nükûl-i şer'iyyeye muvafık olduğu vareste-i arzdır".

   Pâdişâhın idam karârına karşı çıkacağını anlayan Dâhiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ile Adliye Müsteşarı ve İngiliz Muhibleri Cemiyeti Reisi Said Molla, pâdişâhı kandırması için Dâmad Ferit Paşa'yi saraya göndermişlerdi. Karar saraydan çıktıktan sonra Bekirağa Bölüğünde kalan Kemal Bey akşamın alaca karanlığında buradan alınarak Beyazıt meydanına getirilir. İdam sehpâsının etrafını polis ve jandarma sararak, halk yaklaştırılmaz. Kemal Bey sehpâda halka dönerek son sözünü söyler:

"Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!.."

 Meydana yığılan on binler hep bir ağızdan bağırır:


"Kahrolsun böyle adalet!.."   Kemal Bey sözüne devam eder:


"Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emânet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin,.. Amin!.,"

 Halk hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır.


 Meydanı gören eski rektörlük binasının  penceresinden devrin Adliye Müsteşarı Said Molla'nın cellatları  paylayan bağırtısı duyulmaktadır:


"Söyletmeyin bu alçak herifi!... Hemen asın bu k..."

 Az sonra 35 yaşındaki gencecik büyük vatan sever dar ağacında sallanıyordu.


 Köşe başlarını tutan Fransız ve İngiliz askeri halkı güçlükle dağıtmışlardı. O akşam Bayezid Câmisi'nin gasilhânesine bırakılan Kemal Bey'in naaşı sabah buradan alınarak Kadıköy'deki teyzesinin evine getirilir. 10 Nisan 1919'da vasiyeti üzerine, Kadıköy Mahmut Baba türbesinde oğlunun mezarı yanına gömülür. Cenazesi büyük bir törenle kaldırılmıştır. Töreni Kadıköy, Mecidiyeköy, Üsküdar Dergâh şeyhi Münib Efendi idare eder. Çok sayıda subay ve erin de katıldığı cenazeyi Tıbbıye talebeleri " Türkler'in büyük şehidi Kemal Bey"   yazılı bir çelenkle karşılarlar. Cenaze alayı geçerken Kadıköy İtfaiye Karakolu önündeki bir manga asker selâm durur. Tabut omuzlar üzerinde değil, bir çığ gibi büyüyen kalabalığın elleri üzerinde kabristana getirilir.

 Kemal Bey'in üzerinden çıkan vasiyeti târihe bir belge olarak kalacaktır:

"Merhum sevgili oğlum Adnan'ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayınndaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü'nde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar caddesinde 67 numaralı hanededir. Adı İsmet Hanım'dır. Defin masrafı teyzeme tevdi" buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket uğrunda şehid olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal'in ruhuna Fatiha!.. Perişan zevcem Hatice'ye, yavrularım Müzehher ve Müşerrefe muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim."

  

"Babam, Karamürsel aşar memuru’l-sâbıka Arif Bey de âcizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da mu'âvenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Ferdler ölür, millet yaşar, inşallah Türk milleti ebediyyete kadar yaşayacaktır".

  

 30 Mart 1335

 Boğazlıyan Kaymakam-ı Sabıkı Kemal.

  

 Millet onu unutmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Ekim 1922'de çıkardığı özel bir kânunla "Milli Şehit" olarak kabul etti. Boğazlıyan'da bir mahalle ve bir ilkokul "Milli Şehit"in adını taşır.

  

"Milli Şehid"imizi şehâdetinin 80. yılında rahmetle anıyoruz. Nur içinde yatsın.

  

 BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI KEMAL BEY


 1885'te Beyrut'ta doğmuştur. Gümrük Başkâtibi Arif Bey'in oğludur.1912'de Gebze, 1913'te Karamürsel, 1915'te Boğazlıyan Kaymakamlıkları'nda bulunmuş, bilâhare İzmit Sancağı Muhacirin Müdürlüğü'ne tâyin olunmuştur.

 Son vazifesinde iken 13/6/1918'de mütârekenin karışık ortamında bir kısım politikacıların ve Ermeni komitacılarının zorlaması sonucu memuriyetten azledilmiş ve mahkemeye sevk edilmiştir.

 Konya İstinaf Mahkemesi'nde beraat etmesine rağmen, yine politik baskılarla tevkif edilerek İstanbul'a götürülmüş ve galip devletlerin baskısına dayanamayan İstanbul hükümetince Hayret Paşa Divânına sevk edilmiş, sözde bir mahkemeden sonra idama mahkûm edilmiş. 10 Nisan 1919 Perşembe günü de asılarak hüküm infaz edilmiştir.

 Ertesi günü büyük bir halk topluluğu tarafından buraya defnedilen Kemal Bey'in idamı milli uyanışın ve İstanbul hükümetinin kamu oyunda mahkûmiyetinin ilk açık belirtisi olmuş, mezarının başında bir tıbbiyeli şöyle feryat etmiştir: "Kemal sen şu anda toprağa ektiğimiz bir çiçeksin .Orada büyüyecek dalların o kadar ki, seni bu akıbete lâyık görenlerin hepsini paramparça edecekler, intikamın behemal alınacaktır Kemal".

 Kemal Bey, TBMM'nce 14 Ekim 1922 târihinde çıkarılan bir kânunla " Milli Şehit " olarak tescil edilmiştir. Ruhu Şad Olsun.

 Kaynak:Türk  Dünyası  Tarih  Dergisi  Mayıs 1988  Sayı:17  Sayfa:44-46

..

25 Kasım 2014 Salı

Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler




Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler



Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler. Belge 1.

Kaynak:Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü








Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler. Belge 2.

Kaynak:Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü





Talat Paşa'ya Atfedilen Belgeler. Belge 3.

Kaynak:Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü

...





31 Ekim 2014 Cuma

TALAT PAŞA’NIN SOYKIRIMI EMREDEN GİZLİ TELGRAFI VAR MIDIR?



TALAT PAŞA’NIN SOYKIRIMI EMREDEN GİZLİ TELGRAFI VAR MIDIR?

“ Soykırım” iddiasını bir Osmanlı politikasına bağlamaya heveslenen Ermeni propagandası, bir de bu yönde alınmış bir karar olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bunun için de bir formül bulunmuş ve Talat Paşa’ya atfedilen ve General Allenby komutasındaki kuvvetlerce Halep’de ele geçildiği ileri sürülen bir takım telgraf örnekleri ortaya çıkarılmıştır. Bu telgrafların Naim Bey adlı bir Osmanlı memurunda bulunduğu ve İngiliz işgalinin öngörülenden daha kısa sürede gerçekleşmesi nedeniyle Osmanlılarca imha edilemediği iddia olunmaktadır.

Aram Andonian adlı bir Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920’de yayınlamış (38), ayrıca Talat Paşa’yı Berlin’de katleden Tehlirian’ı yargılayan mahkemeye de verilmiştir. Mahkemede bunlardan 5’i söz konusu edilmiş, ancak delil olarak kabul edilmedikleri gibi, otantik olup olmadıkları da herhangi bir karara bağlanmamıştır.

Diğer Ermeni iddiaları gibi, bu iddianın da gerçekle bir ilgisi yoktur. Zira,

Bu telgraflar 1922’de İngiltere’de Daily Telegraph gazetesinde yayınlanmıştır.(39) İngiliz Dışişleri Bakanlığı bunun üzerine durumu işgal komutanlığından soruşturmuş ve sonunda bu belgelerin Allenby kuvvetlerince bulunmadığı, Paris’teki bir Ermeni gurubunca icat edildiği anlaşılmıştır.
Telgrafların kaleme alınış şekli ve yazıldıkları kağıtlar Osmanlı belgeleri olmadıklarını açıkça göstermektedir.
İngilizler ve Fransızlar İstanbul’un işgalinden sonra Ermenilere karşı girişilen “katliamın” sorumlularını cezalandırmak amacıyla tutuklamalara girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümeti, İttihat ve Terakki Partisi ve yöneticilerine olan düşmanlığı nedeniyle işgal kuvvetlerine bu hususta elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır. Tutuklananlardan bir kısmı İstanbul’da yargılanmış, bir kısmı ise Malta’ya sürülmüştür.
İstanbul’daki mahkeme İttihat ve Terakki’nin firardaki 4 yöneticisini gıyaplarında idama mahkum etmiş, ayrıca 3 kişiyi daha idam cezasına çarptırmıştır. Bu son idam cezalarının yalancı tanıkların ifadelerine dayanarak verildiği daha sonra açığa çıkmıştır.

İngilizler Malta’ya sürdükleri sanıklar aleyhine her yerde belge ve tanık aramaya girişmişler, Osmanlı Hürriyet ve İtilaf Hükümetinin de yardımlarına rağmen hiçbir belge bulamamış, bunun üzerine ABD arşivlerine müracaat edilmiştir. Bu arşivlerde de katliam iddialarını kanıtlayacak belge bulunamamıştır.

Vaşington’daki İngiliz Büyükelçiliği bu konuda İngiliz Dışişlerine şu cevabı göndermiştir:

“Malta’da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum. Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir somut vakıa mevcut değildir. Sözkonusu raporlar, hiçbir suretle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümetinin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yaralı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir.” (40)

İngiliz Dışişleri bu cevap karşısında ne yapılması gerekeceğini İngiliz Kraliyet Savcılığına sormuştur. Savcılığın yanıtı şöyledir:

“Şimdiye kadar hiçbir şahitten,tutuklular hakkında yapılan suçlamaların doğruluğunu kanıtlayabilen bir ifade alınmış değildir. Esasen herhangi bir şahit bulunup bulunmayacağı da belli değildir...” (41)

Sonuç olarak, Malta’daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmaksızın 1921 sonlarında serbest bırakılmışlardır.

İngilizler belge aramakla meşgul iken Andonian’dan kaynaklanan telgraflar bilinmektedir. İngilizlerin bu telgraflara rağbet etmemeleri bunların uydurma olduklarını bilmelerindendir.

d) Andonian’ın belgelerinin sahte olduğuna dair kanıtlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:

Andonian, yaptığı sahte belgelerin “gerçek Osmanlı belgeleri” olduğunu kanıtlamak için, sözkonusu belgelerdeki Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasına dayanmıştır. Ancak, halihazırdaki arşivlerde bulunan Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasını taşıyan bir çok belge incelendiğinde, Andonian belgelerindeki imzanın sahte olduğu ortaya çıkmaktadır.
Andonian’ın Mustafa Abdülhalik Bey’in imzasının taşıyan sahte belgelerinin bir tanesinde bir tarih yer almaktadır. Ancak dönemin İçişleri Bakanlığı ve Halep Valiliği arasındaki yazışmalara ilişkin asıl belgeler incelendiğinde sözkonusu tarihte Halep Valisinin Mustafa Abdülhalik Bey değil Bekir Sami Bey olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla, Andonian’ın sahte belgeleri şunu kanıtlıyor ki, Andonian’ya Müslüman Rumi takvimi ile Hristiyan takvimi arasındaki farklardan tamamen habersizdi, ya da belgeleri hazırlarken bu farklar gözünden kaçmıştı. Dikkatsizliği sonucu tarihlerde ve referans numaralarında yaptığı hatalar belgelerin sahte olduğu konusunda şüpheye yer bırakmaktadır.
Dönemin İçişleri Bakanlığının “giden şifre” kayıtları ayrıntılı olarak incelendiğinde Bakanlığın şifre kayıt tarih ve numaraları ile Andonian’ın sahte belgelerinde yer alan tarih ve numaralandırma sistemi arasında hiçbir benzerlik olmadığı, Andonian’ın sözde “şifreli telgraf” ları ile dönemin İçişleri Bakanlığının Halep’e gönderdiği gerçek şifreli telgraflar arasında bir ilişkinin bulunmadığı ortaya çıkmaktadır.
Andonian’ın “şifreli telgraflarının“ Türkçe “orijinalleri” ile dönemin Osmanlı şifreli mesajları karşılaştırıldığında, görülmektedir ki, kullanılan şifre sistemleri arasında da herhangi bir bağlantı bulunmamaktadır. Andonian belgelerini gerçek gibi göstermek için hiç kullanılmayan, mevcut olmayan yeni bir şifreleme metodu kullanmıştır. Sahte belgelerin üstlerindeki tarihlerden Osmanlıların 6 ay boyunca aynı şifreleme yöntemini kullanmış oldukları sonucu çıkar ki, bu imkansızdır. Zira o dönemde yayınlanan bir genelge ile savaş yıllarında kullanılan şifreleme yönteminin 2 ayda bir değiştirilme zorunluluğu getirildiği ve bunun uygulanmakta olduğu kanıtlanmıştır.
Andonian’ın iki sahte belgesinde yer alan Besmele’nin acemice yazılış şekli de gerçek belgelerdekilerle karşılaştırıldığında Andonian’ın belgelerinin sahte olduğuna delalet etmektedir. Bu acemice yazım şekli, Osmanlılarda müslüman olmayanların –Osmanlıca’yı bilseler bile- Besmeleyi yazışmalarında hiç kullanmamış olmalarından kaynaklanmış olabilir.
Andonian’ın bir çok sahte belgesinde yer alan cümle yapıları ile gramer yanlışlarının bir Osmanlı görevlisince gerçekleştirildiğini kabul etmek güçtür. Aynı şekilde, önemli Osmanlı görevlilerince kullanıldığı iddia edilen bir çok deyim ve ifadenin herhangi bir Osmanlı Türkü tarafından bile kullanılması mümkün değildir. Türklerin suçlarını kendi ağızlarından itiraf ettiklerini kanıtlama çabası içerisindeki Andonian bu hususu da gözden kaçırmıştır.
Sahte belgeler, iki tanesi hariç, üzerlerinde dönemin Osmanlı bürokrasisinin kullandığı resmi sembollerin hiçbiri bulunmayan düz beyaz kağıda yazılmıştır. Sahte belgelerden birinin, Osmanlıların özel yazışmalarda bile kullanmadıkları çizgili kağıda yazılmış olduğu, diğer iki belgenin de herhangi bir Osmanlı Postanesinden alınabilen boş telgraf formlarına yazıldığı görülmektedir.
İngilizlerin, Ermeni olaylarından sorumlu tuttukları Osmanlı görevlileri aleyhinde kullanılabilecek belgeler bulmak için yoğun çaba sarf ettikleri bir dönemde, İngilizce edisyonu bulunmasına rağmen Andonian dokümanlarını kullanmamış olmaları İngiliz hükümetinin belgelerinin sahte olduğunu kanısını taşıdığını göstermektedir.
Andonian tarafından uydurulan belgeler eğer varolmuş olsalardı, çok gizli ibaresi taşımalarından dolayı telgraf yoluyla değil kurye vasıtasıyla gönderilmeleri ve dosyalarda üç yıl boyunca tutulmak yerine okunur okunmaz yok edilmeleri gerekirdi.
Andonian’ın kitabının İngilizce ve Fransızca baskıları arasında, baskı veya tercüme yanlışlıklarından kaynaklanmış olamayacak kadar önemli bir çok farklılıklar vardır.
Son olarak, Ermenilerin sözcüleri olarak hareket eden, Ermeni çevrelere yakın ilişkiler içindeki bazı yazarlar bile, Andonian belgelerinin gerçeklikleri üzerinde şüphelerini dile getirmektedirler.
Kısacası, meşhur “Talat Paşa Telgrafları” Andonian ve çevresi tarafından uydurulmuş aldatmacadan başka bir şey değildir.


Aram Andonian tarafından yazılmış olan 18 Şubat 1331(2 Mart 1916) tarihli bir mektup. Mektup bir müslüman tarafından yazılmış olmayacak bir şekilde kaleme alınmış “Bismillahi” ibaresi ile başlıyor. Ancak sahtekar Andonian en büyük hatasını tarihte yapıyor. Osmanlı Rumi takvimi Gregorien takvimine çevrilirken dikkate alınması gereken 13 günlük farkı gözden kaçıran Andonian bu konuda bilgi sahibi olmadığını ortaya koymuş. Yukarıdaki mektubuna koyduğu tarihi tam bir yıl şaşırarak, 1331 (1916) yazmış. Mektubun içeriği 1915 operasyonunun uzun süreli bir planlamayla hazırlanmış bir tehcir olduğunun sözde kanıtı olarak ileri sürülmektedir.(42)

e) Talat Paşanın Ermenilerin katledilmesini emrettiği ileri sürülen telgrafıyla aynı tarihlerde gönderdiği başka gizli telgraflar da vardır. Bu telgraflar tehcir sırasında suç işleyecek görevlilerin cezalandırılmasına ilişkindir. Bir yandan Ermenilerin “katli” istenirken, diğer yandan da bu “katliamı” yapacak görevlilerin cezalandırılmaları talimatının verilmesinin izahı yoktur.

f) Neareast Relief Society adlı Amerikan yardım kuruluşunun tehcir sırasında Ermenilere yardım etmek üzere Anadolu’da görev yapmasına Osmanlı Hükümetince izin verilmiştir. ABD’nin İtilaf Devletlerin safında Osmanlılara karşı savaşa girmesinden sonra da bu kuruluşun Anadolu’da kalmasına müsaade olunmuştur. Bu husus ABD Büyükelçisi Elkus’un raporlarına da konu teşkil etmiştir.

Bu durumda, eğer “katliam” emri verilmişse, Amerikan kuruluşunun faaliyet göstermesine ve “katliama” tanık olmasına nasıl müsaade edilmiştir, yani, “biz Ermenileri katlediyoruz, siz de gelin seyredin”mi, demiştir? Bunu herhalde mantıklı açıklamak imkanı bulunmaktadır.

g) İstanbul, Batı Anadolu ve Trakya’da oturan Ermeniler tehcir dışında bırakılmıştır. Hatta Orta Anadolu Ermenilerinden bile yerlerinde bırakılanlar olmuştur. Topyekûn bir tehcir bile söz konusu olmadığına göre, “topyekûn bir katliam” hiç iddia edilemeyecektir.

Nihayet, eğer Hükümet Ermenileri topyekûn imha etmek niyetinde olsaydı, herhalde bunu aylarca süren bir tehcir yoluyla ve bütün devletlerin dikkatini üzerine çekerek değil, Ermenilerin bulundukları yerlerde ve özellikle cephelere yakın bölgelerde çok kolay bir şekilde yapabilirdi.

Görüldüğü gibi, Ermenilerin sımsıkı sarıldıkları soykırım iddiası da yalandan başka bir şey değildir ve bir soykırım hiç bir zaman söz konusu olmamıştır.


Dipnot:
(38) ANDONIAN, Aram; Documents officels concernants les Massacres Armeniens, Paris, 1920. Imprimerie Turabian
(39) Daily Telegraph, 29 mayıs 1922.
(40) Washington'daki İngiliz Büyükelçiliği, R.C. Craigie'den Lord Jurzona 13 Temmuz 1921; İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/8519.
(41) 29 Temmuz 1921, İngiliz Dışişleri Arşivi, 371/6504/E8745
(42) Feigl, Erich. A Myth of Terror, Edition zeitgeschichten-Freilassing-Salzburg, 1991 p.85

 ..